Hoş görmek, birinin hatalı davranışına karşı geliştirilen iyi davranıştır, aynen karşılık verebilecekken vazgeçmektir. Çünkü insanız; aynı çatı altında yaşıyor, aynı güneşten faydalanıyor, aynı topraktan besleniyoruz. Aynı ten kafesinde, aynı can emanetini taşıyoruz. Doğumla ölüm arasında benzer duraklarda konup kalkıyoruz ve bütün benzerliklerimize rağmen herkesin tuttuğu farklı yollar, benimsediği farklı hayat tarzları var. Nasıl ki yer damar damardır, insan da çeşit çeşit… Aynı olay karşısında farklı tepkiler verebilir, aynı durumlarda farklı davranışları kolayca sergileriz. Bunların kimi doğrudur, kimi de yanlış...
Hayat insana Rabbinin verdiği bir armağandır; güllük gülistanlık bir armağan. Ama gül dikensiz değildir. Hayat da… Hayat denen gülistanın dikenleri güçlükler, zorluklar ve sıkıntılardır. Sabırsa bunlara göğüs germenin adı… Kimi zaman ağırlığından omuzlarımızın yorulduğu, ayaklarımızın titrediği elemlere katlanırız; kimi zaman sonucunda karşılaşacağımız güzelliklerin ümidiyle bazı lezzetlerden uzak durmak mecburiyetine... Kimi zaman da hiçbir şey beklemeden ve hiçbir şey ümit etmeden bekleriz, sadece bekleriz. Zahmetsiz rahmet ermez çünkü. Hayat yolculuğunda kapısında duracağımız sabır, kazanacağımız galibiyetlerin ve güzel sonuçların habercisidir; er ya da geç kapı açılacaktır çünkü....
Umut sanatkârının tutunduğu daldır sabır. Sayesinde sözümüzden veya kararlarımızdan dönmeden gereğini sonuna kadar yaparız; korukluktan olgunluğa ancak böyle geçileceğini biliriz. Sabrın eteklerine sıkı sıkıya tutunarak olacak olanı telâş göstermeden bekleriz; bu bize katlanma gücü verir, dayanıklılık kazandırır...
Sabrı ahlâk edinmiş kişi sözlerini yerine getirmek için sabreder. Namazlarına, oruçlarına sabırla devam eder. Allah’tan gelen nimetlerin lezzetine de, çekip aldığında yokluğunun elemine de sabreder. Yanındakilerin bir gün yok olacağını, Allah katında olanın ise kalıcı olduğunu bilmenin gücüyle sabretmeye devam eder. Korktuğunda, aç açıkta kaldığında, malını mülkünü kaybettiğinde tahammül gösterip sabreder...
Hz. Peygamber’in(s.a.s.) eşsiz ahlâkını “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hûd 11 / 112) âyetinin emrine uygun davranma endişesi şekillendirmekteydi. O, dua ve ibadetlerinde, yeme içmesinde, giyim kuşamında, dostları ve hasımları ile ilişkilerinde, ticarî faaliyetlerinde, zenginlik ve fakirlik dönemlerinde, savaş ve barış zamanlarında, hayatının her alanında ve bütün safhalarında hep bu endişeyi taşımaktaydı. O kadar ki “Beni, Hûd sûresi ihtiyarlattı” buyurmuştu. Onun ahlâkı Kur’an’dan ibaretti. O, güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderilmiş bir elçiydi.
Güzel ahlâkın örneği olan Hz. Peygamber, (s.a.s.) diğer insanlarla ilişkilerinde nazik, şefkatli ve merhametliydi. Her zaman güler yüzlü ve mütevaziydi. Ashabıyla karşılaştığında önce o selâm verir ve karşısındakiyle tokalaşırdı. Karşısındaki elini bırakıncaya kadar da elini bırakmazdı. Birisi onunla konuştuğunda ona doğru döner ve muhatabının sözü bitinceye kadar yüzünü çevirmezdi. Hasta olan arkadaşlarını ziyaret eder, komşuluk ilişkilerine önem verirdi. İzin verilmedikçe birinin evine girmez, izin verilmezse geri dönerdi. Gittiği evlerde başköşeye oturmaktan kaçınırdı. Misafirlerine ise bizzat kendisi hizmet ederdi.
Hz. Muhammed(s.a.s.) Allah’ın, kulları arasından seçtiği bir peygamberdir. Bir peygamber olarak tebliğ görevi ile yükümlüydü. Allah’tan aldığı vahyi insanlara bildirir, kendisi de vahyin bildirdiği şekilde hayatını sürdürürdü. Bu yönüyle bütün insanlık için en güzel örnektir. Ümmetini hep iyiye ve doğruya davet etmiştir. O aynı zamanda bir uyarıcıdır. Allah’a itaat ettiği gibi resûlüne(s.a.s.) de itaat etmek her müslümanın üzerine bir borçtur. Hz. Peygamber, (s.a.s.) rehberdir, yol göstericidir. Bütün bu görevlerini insanların özelliklerine dikkat ederek, onları kırıp incitmeden yerine getirmiş, Allah’ın buyruklarını hep sabırla anlatmıştır. Karşılaştığı güçlüklerden yılmamış, davasına hep sadık kalmıştır. Hira mağarasında ilk vahyi aldığı günden son nefesini verinceye kadar sürdürdüğü hayatı ve geride bıraktığı sünneti ile o(s.a.s.) âlemlere rahmettir.
Hoş görmek, birinin hatalı davranışına karşı geliştirilen iyi davranıştır, aynen karşılık verebilecekken vazgeçmektir. Çünkü insanız; aynı çatı altında yaşıyor, aynı güneşten faydalanıyor, aynı topraktan besleniyoruz. Aynı ten kafesinde, aynı can emanetini taşıyoruz. Doğumla ölüm arasında benzer duraklarda konup kalkıyoruz ve bütün benzerliklerimize rağmen herkesin tuttuğu farklı yollar, benimsediği farklı hayat tarzları var. Nasıl ki yer damar damardır, insan da çeşit çeşit… Aynı olay karşısında farklı tepkiler verebilir, aynı durumlarda farklı davranışları kolayca sergileriz. Bunların kimi doğrudur, kimi de yanlış...
Hayat insana Rabbinin verdiği bir armağandır; güllük gülistanlık bir armağan. Ama gül dikensiz değildir. Hayat da… Hayat denen gülistanın dikenleri güçlükler, zorluklar ve sıkıntılardır. Sabırsa bunlara göğüs germenin adı… Kimi zaman ağırlığından omuzlarımızın yorulduğu, ayaklarımızın titrediği elemlere katlanırız; kimi zaman sonucunda karşılaşacağımız güzelliklerin ümidiyle bazı lezzetlerden uzak durmak mecburiyetine... Kimi zaman da hiçbir şey beklemeden ve hiçbir şey ümit etmeden bekleriz, sadece bekleriz. Zahmetsiz rahmet ermez çünkü. Hayat yolculuğunda kapısında duracağımız sabır, kazanacağımız galibiyetlerin ve güzel sonuçların habercisidir; er ya da geç kapı açılacaktır çünkü....
Umut sanatkârının tutunduğu daldır sabır. Sayesinde sözümüzden veya kararlarımızdan dönmeden gereğini sonuna kadar yaparız; korukluktan olgunluğa ancak böyle geçileceğini biliriz. Sabrın eteklerine sıkı sıkıya tutunarak olacak olanı telâş göstermeden bekleriz; bu bize katlanma gücü verir, dayanıklılık kazandırır...
Sabrı ahlâk edinmiş kişi sözlerini yerine getirmek için sabreder. Namazlarına, oruçlarına sabırla devam eder. Allah’tan gelen nimetlerin lezzetine de, çekip aldığında yokluğunun elemine de sabreder. Yanındakilerin bir gün yok olacağını, Allah katında olanın ise kalıcı olduğunu bilmenin gücüyle sabretmeye devam eder. Korktuğunda, aç açıkta kaldığında, malını mülkünü kaybettiğinde tahammül gösterip sabreder...
Hz. Peygamber’in(s.a.s.) eşsiz ahlâkını “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hûd 11 / 112) âyetinin emrine uygun davranma endişesi şekillendirmekteydi. O, dua ve ibadetlerinde, yeme içmesinde, giyim kuşamında, dostları ve hasımları ile ilişkilerinde, ticarî faaliyetlerinde, zenginlik ve fakirlik dönemlerinde, savaş ve barış zamanlarında, hayatının her alanında ve bütün safhalarında hep bu endişeyi taşımaktaydı. O kadar ki “Beni, Hûd sûresi ihtiyarlattı” buyurmuştu. Onun ahlâkı Kur’an’dan ibaretti. O, güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderilmiş bir elçiydi.
Güzel ahlâkın örneği olan Hz. Peygamber, (s.a.s.) diğer insanlarla ilişkilerinde nazik, şefkatli ve merhametliydi. Her zaman güler yüzlü ve mütevaziydi. Ashabıyla karşılaştığında önce o selâm verir ve karşısındakiyle tokalaşırdı. Karşısındaki elini bırakıncaya kadar da elini bırakmazdı. Birisi onunla konuştuğunda ona doğru döner ve muhatabının sözü bitinceye kadar yüzünü çevirmezdi. Hasta olan arkadaşlarını ziyaret eder, komşuluk ilişkilerine önem verirdi. İzin verilmedikçe birinin evine girmez, izin verilmezse geri dönerdi. Gittiği evlerde başköşeye oturmaktan kaçınırdı. Misafirlerine ise bizzat kendisi hizmet ederdi.
Hz. Muhammed(s.a.s.) Allah’ın, kulları arasından seçtiği bir peygamberdir. Bir peygamber olarak tebliğ görevi ile yükümlüydü. Allah’tan aldığı vahyi insanlara bildirir, kendisi de vahyin bildirdiği şekilde hayatını sürdürürdü. Bu yönüyle bütün insanlık için en güzel örnektir. Ümmetini hep iyiye ve doğruya davet etmiştir. O aynı zamanda bir uyarıcıdır. Allah’a itaat ettiği gibi resûlüne(s.a.s.) de itaat etmek her müslümanın üzerine bir borçtur. Hz. Peygamber, (s.a.s.) rehberdir, yol göstericidir. Bütün bu görevlerini insanların özelliklerine dikkat ederek, onları kırıp incitmeden yerine getirmiş, Allah’ın buyruklarını hep sabırla anlatmıştır. Karşılaştığı güçlüklerden yılmamış, davasına hep sadık kalmıştır. Hira mağarasında ilk vahyi aldığı günden son nefesini verinceye kadar sürdürdüğü hayatı ve geride bıraktığı sünneti ile o(s.a.s.) âlemlere rahmettir.
(İzinsiz bir evin içine bakan, haram işlemiş olur.) [Ebu Davud, Tirmizi]
(Arkadaşının yazısına izinsiz bakan, Cehennem ateşine bakmış olur.) [Taberani]
Azılı bir kâfir Müslüman olunca, bütün günahları affedilir, tertemiz bir Müslüman olur. Hatta günahları sevaba çevrilir. (Furkan 70)