Hz. Muhammed(s.a.s.) hayatının hiçbir döneminde putlara tapmamıştı. Otuz beş yaşından sonra da insanlardan uzaklaşıp ibadetle ve tefekkürle meşgul olmaya başladı. Bu amaçla ramazan aylarında, yanına yiyecek ve içeceğini alarak Hira mağarasına gidiyordu. Yine, Hira'da bulunduğu sırada, 610 yılının Kadir gecesinde işittiği bir sesle irkildi. Karşısında, adının Cebrâil olduğunu söyleyen bir melek duruyordu. Melek, Allah’ın peygamberi olarak seçildiği müjdesini verdi ona. Ardından “Oku!” dedi.
Yardımlaşmanın hem bu dünyada hem de âhirette güzel sonuçları vardır. Yardımlaşma sayesinde kardeşlik anlayışı yaygınlaşır, kardeşler arasında birlik ve beraberlik duyguları gelişir. Nefret ve düşmanlık gibi kötü duygu ve düşünceler engellenir. İş bölümü yapılarak toplumsal dayanışmaya hizmet edilir. Böylece hem maddî ve mânevî refah artar hem de felâha doğru hep birlikte yol alınır.
Yardımlaşmadan söz açınca çoğunlukla ilk akla gelen zekât, sadaka, infak, ihsan gibi kavramlarla da ifade edilebilecek maddî yardımlaşmadır. Ancak yardımlaşma gerek maddî gerekse mânevî her türden desteği ifade eder. Meselâ fikir danışana doğru ve uygun görüş bildirmek, zulüm ve haksızlığa uğrayan kimseyi zalimin zulmünden kurtarmak ve korumak, zalim bir insanın zulmüne engel olmak, hata yapan bir kişiyi affetmek, arası bozuk kişilerin arasını yapmak, güzel sözlerle kalpleri fethetmek, kederli kişilerin kederlerine teselli bulmaya çalışmak, hastayı ziyaret etmek… Kısacası yardım, insanlar arasındaki ilişkilerde tarafların ayakta kalmalarına ve hayatlarını sürdürmelerine küçük ya da büyük her türlü desteği vermektir. Yardımsız kalmak her bir sorunla ve düşmanla tek başına karşılaşmak anlamına gelir.
İyi davranışlar ve güzel sözler, hayatın akışına kapılmış her bir insanın ferahlık duyacağı gölgelikler oluşturur. Bu gölgeliklerde sıkıntılardan uzaklaşılır, üzüntü ve kederden sıyrılıp umut ve neşe ile dolu yeni hamleler için güç kazanılır, güven ve huzura kavuşulur. İyi davranışları yapanlar, güzel sözleri dile getirenler ve bunların muhatapları karşılıklı olarak birbirlerine saygı ve muhabbetle dolarlar.
İyi söz ve davranışların küçüğü, büyüğü, önemlisi, önemsizi yoktur. Her bir iyi söz ve davranış önemli ve gereklidir. İyi söz ve davranışlar âdeta birer tohum gibidir; köklerini gönül toprağına salacak olan bu tohumların ne büyüklükte, ne görkemde bir sonuç vereceğini onları o gönle emanet eden kişi dahi bilemez.
İyi kavramını, Allah’ın istekleriyle uyumlu her türlü söz ve davranış için kullanırız. Allah’ın hoşnut olacağı iyi söz ve davranışlar, müslümanların her zaman gündemindedir; müslüman, iyilik yapar, iyiliklerin artması ve başkalarının da iyi olması için çabalar. O Rabbini görür gibi, Allah’ın karşısındaymış gibi hisseder, konuştuğunda güzel söz söyler ve iyi davranışlar sergiler.
Görgü kuralları, kişiye saygınlık kazandırdığı gibi, insanların birbirlerini sevmelerine, anlayışlı davranmalarına vesile olur. Görgü kurallarına uymak günlük işlerde düzen sağlar, böylece toplum belli bir rahatlığa kavuşur. Birey ve toplumun dirlik, huzur ve asayişi korunur. İnsanlar arasında yumuşaklık, sükûnet ve zarafet hâkim olur.
Toplumsal hayat içinde, bireylerin görüp yaşayarak kazandıkları bazı nezaket kuralları vardır. Saygının bir gereği olan bu davranışları sergileyenler görgülü olarak nitelenirler. Görgülü insanların birbirleriyle ilişkilerinde olgun ve medenî davranışlar görülür. Çünkü görgülü bir insan sözleriyle ve davranışlarıyla başkalarını rahatsız etmemek ve incitmemek için gerekli bilgi, kültür ve alışkanlıkları edinmiştir.
Sözünü tutmak kişinin vaat ettiği şeyi yerine getirmesi, üstlendiği her türlü görev ve sorumluluğu ifa etmesidir. Ahitlere vefa göstermek doğru, dürüst ve güvenilir olmanın bir gereğidir. Yüce Rabbimiz buyuruyor ki: "Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur" (İsrâ 17 / 34). İş hayatında, aile hayatında, kişisel ilişkilerde, kısacası hayatın her lahzasında bir söz verme vardır. Allah ile, insanlarla ve eşya ile ilişkilerinde kişinin verdiği sözlere sadık kalması müslümanlığın göstergesidir. Aksi bir yol tutmak ise Peygamberimizin(s.a.s.) de ifade buyurduğu gibi münafıkça bir ahlâktır.
Alçakgönüllü insanlardan oluşan bir toplumda herkes haddini bilir, kimse kimsenin sınırına tecavüz etmez, kimsenin hakkı hukuku çiğnenmez, huzur dolu bir hayat sürülür. İnsanlar birbirlerine kendilerine davranılmasını istedikleri gibi saygı ve sevgi dolu iyi davranışlarda bulunurlar. Korku ve üzüntüden uzak, mutlu ve mesut bir yaşantı hâkim olur göklerde ve yerde.
Hz. Muhammed(s.a.s.) hayatının hiçbir döneminde putlara tapmamıştı. Otuz beş yaşından sonra da insanlardan uzaklaşıp ibadetle ve tefekkürle meşgul olmaya başladı. Bu amaçla ramazan aylarında, yanına yiyecek ve içeceğini alarak Hira mağarasına gidiyordu. Yine, Hira'da bulunduğu sırada, 610 yılının Kadir gecesinde işittiği bir sesle irkildi. Karşısında, adının Cebrâil olduğunu söyleyen bir melek duruyordu. Melek, Allah’ın peygamberi olarak seçildiği müjdesini verdi ona. Ardından “Oku!” dedi.
Yardımlaşmanın hem bu dünyada hem de âhirette güzel sonuçları vardır. Yardımlaşma sayesinde kardeşlik anlayışı yaygınlaşır, kardeşler arasında birlik ve beraberlik duyguları gelişir. Nefret ve düşmanlık gibi kötü duygu ve düşünceler engellenir. İş bölümü yapılarak toplumsal dayanışmaya hizmet edilir. Böylece hem maddî ve mânevî refah artar hem de felâha doğru hep birlikte yol alınır.
Yardımlaşmadan söz açınca çoğunlukla ilk akla gelen zekât, sadaka, infak, ihsan gibi kavramlarla da ifade edilebilecek maddî yardımlaşmadır. Ancak yardımlaşma gerek maddî gerekse mânevî her türden desteği ifade eder. Meselâ fikir danışana doğru ve uygun görüş bildirmek, zulüm ve haksızlığa uğrayan kimseyi zalimin zulmünden kurtarmak ve korumak, zalim bir insanın zulmüne engel olmak, hata yapan bir kişiyi affetmek, arası bozuk kişilerin arasını yapmak, güzel sözlerle kalpleri fethetmek, kederli kişilerin kederlerine teselli bulmaya çalışmak, hastayı ziyaret etmek… Kısacası yardım, insanlar arasındaki ilişkilerde tarafların ayakta kalmalarına ve hayatlarını sürdürmelerine küçük ya da büyük her türlü desteği vermektir. Yardımsız kalmak her bir sorunla ve düşmanla tek başına karşılaşmak anlamına gelir.
İyi davranışlar ve güzel sözler, hayatın akışına kapılmış her bir insanın ferahlık duyacağı gölgelikler oluşturur. Bu gölgeliklerde sıkıntılardan uzaklaşılır, üzüntü ve kederden sıyrılıp umut ve neşe ile dolu yeni hamleler için güç kazanılır, güven ve huzura kavuşulur. İyi davranışları yapanlar, güzel sözleri dile getirenler ve bunların muhatapları karşılıklı olarak birbirlerine saygı ve muhabbetle dolarlar.
İyi söz ve davranışların küçüğü, büyüğü, önemlisi, önemsizi yoktur. Her bir iyi söz ve davranış önemli ve gereklidir. İyi söz ve davranışlar âdeta birer tohum gibidir; köklerini gönül toprağına salacak olan bu tohumların ne büyüklükte, ne görkemde bir sonuç vereceğini onları o gönle emanet eden kişi dahi bilemez.
İyi kavramını, Allah’ın istekleriyle uyumlu her türlü söz ve davranış için kullanırız. Allah’ın hoşnut olacağı iyi söz ve davranışlar, müslümanların her zaman gündemindedir; müslüman, iyilik yapar, iyiliklerin artması ve başkalarının da iyi olması için çabalar. O Rabbini görür gibi, Allah’ın karşısındaymış gibi hisseder, konuştuğunda güzel söz söyler ve iyi davranışlar sergiler.
Görgü kuralları, kişiye saygınlık kazandırdığı gibi, insanların birbirlerini sevmelerine, anlayışlı davranmalarına vesile olur. Görgü kurallarına uymak günlük işlerde düzen sağlar, böylece toplum belli bir rahatlığa kavuşur. Birey ve toplumun dirlik, huzur ve asayişi korunur. İnsanlar arasında yumuşaklık, sükûnet ve zarafet hâkim olur.
Toplumsal hayat içinde, bireylerin görüp yaşayarak kazandıkları bazı nezaket kuralları vardır. Saygının bir gereği olan bu davranışları sergileyenler görgülü olarak nitelenirler. Görgülü insanların birbirleriyle ilişkilerinde olgun ve medenî davranışlar görülür. Çünkü görgülü bir insan sözleriyle ve davranışlarıyla başkalarını rahatsız etmemek ve incitmemek için gerekli bilgi, kültür ve alışkanlıkları edinmiştir.
Sözünü tutmak kişinin vaat ettiği şeyi yerine getirmesi, üstlendiği her türlü görev ve sorumluluğu ifa etmesidir. Ahitlere vefa göstermek doğru, dürüst ve güvenilir olmanın bir gereğidir. Yüce Rabbimiz buyuruyor ki: "Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur" (İsrâ 17 / 34). İş hayatında, aile hayatında, kişisel ilişkilerde, kısacası hayatın her lahzasında bir söz verme vardır. Allah ile, insanlarla ve eşya ile ilişkilerinde kişinin verdiği sözlere sadık kalması müslümanlığın göstergesidir. Aksi bir yol tutmak ise Peygamberimizin(s.a.s.) de ifade buyurduğu gibi münafıkça bir ahlâktır.
Alçakgönüllü insanlardan oluşan bir toplumda herkes haddini bilir, kimse kimsenin sınırına tecavüz etmez, kimsenin hakkı hukuku çiğnenmez, huzur dolu bir hayat sürülür. İnsanlar birbirlerine kendilerine davranılmasını istedikleri gibi saygı ve sevgi dolu iyi davranışlarda bulunurlar. Korku ve üzüntüden uzak, mutlu ve mesut bir yaşantı hâkim olur göklerde ve yerde.