Refî’üddînden “rahmetullahi aleyh” sahîh rivâyet ile bildirildi. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu ki: (Eğer Ebû Bekrin fazîletlerini gök üzerine koysalar idi, ateş üzerinde tencerenin kaynaması gibi, gökün kaynamasını işitirdiniz. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri, o kimsedir ki, heybeti meleklere te’sîr eder. Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” o kimsedir ki, melekler gelip, Onun Kur’ân-ı kerîm okumasını dinlerler. Alî “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri o kimsedir ki, üzerinde yürüdüğü için yer onunla öğünür.)
Hazret-i Ümm-i Selemenin “radıyalahü teâlâ anhâ” rivâyet etdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Gökden bir kovanın indiğini gördüm. Ben ki, Resûlullahım! O kovadan on yudum içdim. Sonra ondan Ebû Bekr ikibuçuk yudum içdi. Ömer onbuçuk yudum içdi. Ondan sonra Osmân onikibuçuk yudum içdi. Sonra bu kova semâya kaldırıldı.) Bunun ma’nâsı, Allahü teâlâ bilir, odur ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin o zemân ömrü on sene kalmışdı. Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” ikibuçuk sene hilâfet etdiler. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” onbuçuk sene halîfe oldular. Osmân “radıyallahü teâlâ anh” onikibuçuk sene halîfe oldular.
Ebû Sâid-il Hudrî “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin rivâyet etdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Eshâbımı kötülemeyiniz! Rûhum onun yed-inde olan Allahü teâlâ hakkı için, eğer sizin biriniz Uhud dağı kadar altın sadaka fakîrlere verseniz, onlardan birisinin bir müd mikdârı sadakasının yerini tutmaz ve yarım müdünün sevâbına erişmez.) Bir müd ikiyüzyetmişüç dirhem ve iki dank eder. [875 gramdır.]
Seleme tebnil-Ekvânın “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet etmiş olduğu hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Yıldızlar, semâ ehli için emân halk olundu. Eshâbım, ümmetime emân için halk olundu.) Yıldızlar gökde olduğu müddetçe, semâ ehli âfetlerden emîndirler. Eshâbımın muhabbeti, gönüllerde oldukça, ümmetim dürlü azâblardan emîn olur.
Sahîh rivâyet ile Ebû Zer-i Gıfârînin “radıyallahü teâlâ anh” bildirmiş olduğu hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Yay gibi oluncaya kadar Allahü teâlâya ibâdet etseniz, yay kirişi gibi oluncaya kadar oruc tutsanız, dizleriniz kuru oluncaya kadar nemâz kılsanız, ehl-i beytimden veyâ eshâbımdan birisine buğz etseniz, elbette Allahü teâlâ hazretleri sizi burnunuz üzerine sürüyerek Cehenneme dâhil eder.)
Abdüllah bin Abbâsın “radıyallahü teâlâ anhümâ” rivâyet etdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Her şeyin bir aslı vardır. Îmânın aslı vera’dır. Her şeyin bir fer’i vardır. Îmânın fer’i sabrdır. Her şeyin bir koruyucusu vardır. Bu ümmetin koruyucusu amcam Abbâsdır. Her şeyin bir torunu vardır. Bu ümmetin torunu, oğullarım Hasen ve Hüseyndir. Herşey için bir kanat vardır. Bu ümmetin kanadı, Ebû Bekr ve Ömerdir. Her şey için bir hisâr vardır ki, onun sebebi ile düşman fırsat bulamaz. Bu ümmetin kalkanı ve hisârı, Osmân ve Alîdir “radıyallahü teâlâ anhüm”.)
Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin rivâyet etdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Rabbimden, ümmetimden râzı olmasını süâl etdim. Allahü teâlâ, bana vahy gönderdi ki, ben ümmetinden, üç kimse hâriç râzı oldum. Bunlar [ya’nî, râzı olmadıklarım], Kur’ân-ı azîm-üş-şâna mahlûkdur diyen. Diğeri o kimse ki, senin eshâbını seb’ eyledi [kötüledi]. Biri o kimse ki, kader ile tekellüm eder [konuşur].) Ya’nî Kaderî olur. [Ehl-i sünnet i’tikâdında olanlar kadere inanmış, hayrın ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna îmân etmişlerdir.]
Zübeyr bin Avvâm “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet etmişdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Yâ Rabbî! Ümmetimden eshâbıma verdiğin bereketi geri tutma. Eshâbımdan Ebû Bekre verdiğin bereketi ondan geri tutma. Eshâbımı Ebû Bekr etrâfında topla. Onun işlerini dağınık etme. Ebû Bekr dâimâ senin işini kendi işleri ve meşgûliyyetleri üzerine tercîh etmişdir. Allahım! Sen Ömer bin Hattâbı azîz kıl. Osmânı sabr ve tehammül üzerine kıl. Alîye tevfiki refîk kıl.)
Safâ ve Merve: Hz. İsmâil’in annesi Hâcer’in su aramak maksadıyla aralarında koştuğu ve Kâbe’nin doğusunda bulunan iki tepeciğin adıdır. Bu iki tepe günümüzde Mescid-i Haram’ın içinde kalmıştır. Hac ibadeti esnasında sa‘y bu iki tepe arasında yapılır.
Refî’üddînden “rahmetullahi aleyh” sahîh rivâyet ile bildirildi. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu ki: (Eğer Ebû Bekrin fazîletlerini gök üzerine koysalar idi, ateş üzerinde tencerenin kaynaması gibi, gökün kaynamasını işitirdiniz. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri, o kimsedir ki, heybeti meleklere te’sîr eder. Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” o kimsedir ki, melekler gelip, Onun Kur’ân-ı kerîm okumasını dinlerler. Alî “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri o kimsedir ki, üzerinde yürüdüğü için yer onunla öğünür.)
Hazret-i Ümm-i Selemenin “radıyalahü teâlâ anhâ” rivâyet etdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Gökden bir kovanın indiğini gördüm. Ben ki, Resûlullahım! O kovadan on yudum içdim. Sonra ondan Ebû Bekr ikibuçuk yudum içdi. Ömer onbuçuk yudum içdi. Ondan sonra Osmân onikibuçuk yudum içdi. Sonra bu kova semâya kaldırıldı.) Bunun ma’nâsı, Allahü teâlâ bilir, odur ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin o zemân ömrü on sene kalmışdı. Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” ikibuçuk sene hilâfet etdiler. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” onbuçuk sene halîfe oldular. Osmân “radıyallahü teâlâ anh” onikibuçuk sene halîfe oldular.
Ebû Sâid-il Hudrî “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin rivâyet etdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Eshâbımı kötülemeyiniz! Rûhum onun yed-inde olan Allahü teâlâ hakkı için, eğer sizin biriniz Uhud dağı kadar altın sadaka fakîrlere verseniz, onlardan birisinin bir müd mikdârı sadakasının yerini tutmaz ve yarım müdünün sevâbına erişmez.) Bir müd ikiyüzyetmişüç dirhem ve iki dank eder. [875 gramdır.]
Enes bin Mâlikin “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet etmiş olduğu hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Üç şey Enbiyâ işlerindendir. Mu’allimlere ve üstâdlara hediyye vermek. Âlimleri mükerrem tutmak. Eshâbımı sevmek.)
Seleme tebnil-Ekvânın “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet etmiş olduğu hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Yıldızlar, semâ ehli için emân halk olundu. Eshâbım, ümmetime emân için halk olundu.) Yıldızlar gökde olduğu müddetçe, semâ ehli âfetlerden emîndirler. Eshâbımın muhabbeti, gönüllerde oldukça, ümmetim dürlü azâblardan emîn olur.
Sahîh rivâyet ile Ebû Zer-i Gıfârînin “radıyallahü teâlâ anh” bildirmiş olduğu hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Yay gibi oluncaya kadar Allahü teâlâya ibâdet etseniz, yay kirişi gibi oluncaya kadar oruc tutsanız, dizleriniz kuru oluncaya kadar nemâz kılsanız, ehl-i beytimden veyâ eshâbımdan birisine buğz etseniz, elbette Allahü teâlâ hazretleri sizi burnunuz üzerine sürüyerek Cehenneme dâhil eder.)
Abdüllah bin Abbâsın “radıyallahü teâlâ anhümâ” rivâyet etdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Her şeyin bir aslı vardır. Îmânın aslı vera’dır. Her şeyin bir fer’i vardır. Îmânın fer’i sabrdır. Her şeyin bir koruyucusu vardır. Bu ümmetin koruyucusu amcam Abbâsdır. Her şeyin bir torunu vardır. Bu ümmetin torunu, oğullarım Hasen ve Hüseyndir. Herşey için bir kanat vardır. Bu ümmetin kanadı, Ebû Bekr ve Ömerdir. Her şey için bir hisâr vardır ki, onun sebebi ile düşman fırsat bulamaz. Bu ümmetin kalkanı ve hisârı, Osmân ve Alîdir “radıyallahü teâlâ anhüm”.)
Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin rivâyet etdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Rabbimden, ümmetimden râzı olmasını süâl etdim. Allahü teâlâ, bana vahy gönderdi ki, ben ümmetinden, üç kimse hâriç râzı oldum. Bunlar [ya’nî, râzı olmadıklarım], Kur’ân-ı azîm-üş-şâna mahlûkdur diyen. Diğeri o kimse ki, senin eshâbını seb’ eyledi [kötüledi]. Biri o kimse ki, kader ile tekellüm eder [konuşur].) Ya’nî Kaderî olur. [Ehl-i sünnet i’tikâdında olanlar kadere inanmış, hayrın ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna îmân etmişlerdir.]
Zübeyr bin Avvâm “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet etmişdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Yâ Rabbî! Ümmetimden eshâbıma verdiğin bereketi geri tutma. Eshâbımdan Ebû Bekre verdiğin bereketi ondan geri tutma. Eshâbımı Ebû Bekr etrâfında topla. Onun işlerini dağınık etme. Ebû Bekr dâimâ senin işini kendi işleri ve meşgûliyyetleri üzerine tercîh etmişdir. Allahım! Sen Ömer bin Hattâbı azîz kıl. Osmânı sabr ve tehammül üzerine kıl. Alîye tevfiki refîk kıl.)
Safâ ve Merve: Hz. İsmâil’in annesi Hâcer’in su aramak maksadıyla aralarında koştuğu ve Kâbe’nin doğusunda bulunan iki tepeciğin adıdır. Bu iki tepe günümüzde Mescid-i Haram’ın içinde kalmıştır. Hac ibadeti esnasında sa‘y bu iki tepe arasında yapılır.