Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • şaka29.06.2024 - 15:01


    Arkadaşlar .... Malum yaş itibari ile artık yoruldum.
    Bu güzel sayfayı bırakıyorum ve aranızdan ayrılıyorum..????
    Sizlerle sohbet etmek,
    paylaşım yapmak çok güzeldi.
    Güzel dostluklar kurduk ama buraya kadarmış.
    Beraber güldük,
    Beraber üzüldük ama yolun sonuna geldik
    Bazı arkadaşlarla can gibiydik
    Özellikle öğretmeni olduğum öğrencilerimle..
    Aynı yolda yürüdüğüm, dünyaya aynı pencereden baktığım insanlarla düşüncelerimi paylaşmak güzeldi...
    Sizleri seviyorum....
    Unutmayın beni
    Hakınızı helal edin...
    Herşey gönlünüzce olsun ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    ??
    Nisan Biiiiiiiiiir.????????
    Var mı öyle hemen kaçmak ...14 Mayıs ve sonrası için daha yapacak çooooook işimiz var.??????
    Zekice espirilerini çok sevdiğim yol arkadaşım Fatih Ekşi oğlundan esinlenleme..??

  • söylem ve eylem arasında tutarlılık29.06.2024 - 14:30

    Azizim inancın inandırıcı olması şart.
    Eğer Yüce Yaratıcıya inanıyorsanız ona karşı saygılı ve dürüst olmalısınız. Emir ve yasaklarını ciddiye almalısınız. Menfaat ve çıkar için, siyasi rant için imanınızı çaldırmamalısınız.
    Kim işlerse işlesin Yaratanın haram saydığı şeylere karşı çıkmalı, kötüye kötü, yolsuzluğa yolsuzluk demelisiniz.
    Bir araştırma şirketine göre parti ayırımı gözetmeksizin Türkiye seçmeninin %50 ye yakın kesimi kendi cebine dokunmamak kaydıyla iktidar olan partinin yolsuzluk yapmasını normal karşılıyormuş.
    Yani bu seçmen profiline göre, bal tutan herkes parmağını yalayabilir, çeşme akıyorken testisini doldurabilir. ( Yani rüşvet alabilir, devlet malını çalar, yolsuzluk yapabilir.)
    Biz ne ara bu hale geldik. Hırsızı, arsızı, namussuzu sandıkta aklamak ne yaman terbiyesizliktir.
    Derler ki, "çürümüş bir meyve ağacının meyveleri de çürük olurmuş."
    Acep diyorum kendisinden umut kesilen, çürümüş bir toplum mu olduk.?
    Biz buysak vekillerimizden doğruluk ve dürüstlük beklemeye hakkımız var mı...?
    Ahmet Yavaş

  • sevgi29.06.2024 - 14:19

    Güzel dostlar...??????
    İşin aslı hepimiz insanız. Hepimiz 7 milyarlık insanlık ailesinin birer ferdiyiz. Dinimiz, dilimiz, rengimiz, soyumuz farklı da olsa hepimiz Yüce Yaradanın insan olarak yarattığı varlıklarız.
    Tıpkı, adı, tadı, şekli, rengi, kokusu farklı çiçekler gibiyiz. İnsanlık bahçesinin güzel çiçekleri...????????
    Soy, renk, dil, din, mezhep, cemaat, ideoloji, düşünce ayrılığı gibi hiçbir sebep insanlık bahçesindeki bu çiçeklerin çiğnenme ve ezilme nedeni olmamalıydı. ??
    Gel gör ki insanlık ailesi olarak bunu başaramadık. Egomuz boyumuzu aştı. Savaş ve kavgalarla birbirimizi ezdik, çiğnedik, öldürdük, soldurduk.??
    Güzel insanlar...
    Ülkemizin acil ekonomik kalkınmaya ve sevgi diline ihtiyacı vardır. 7 milyarlık İnsanlığı bir arada tutmak, onların kardeşçe yaşamasını sağlamak elbette zordur... Ama bizler, aynı tasa ve sevinci paylaşan, geçmişte bir arada yaşamış, gelecekte de bir arada yaşama iradesi gösteren, aynı vatanı paylaşan, aynı güzel ülküler etrafında buluşan insanlar olarak kardeşçe yaşamayı basarabilmeliyiz.
    Mutlak Hak iddiasıyla mutlak güç devşirmek tehlikelidir. Mutlak güç mutlaka güç zehirlenmesine yol açar ve ülkeyi oligarşinin, diktatörlüğün karanlığına hapseder.??????
    Dostlar...
    Demokrasi güzeldir. Parlamenter sistem tek adam sisteminden daha güzeldir. (Yaşadık gördük) Tek seslilikten çoğulculuk güzeldir. Tek güç değil, güçler ayrılığı güzeldir. ??
    Kin ve nefret söylemi değil sevgi ve merhamet, ehliyet ve liyakat söylemi güzeldir.
    İnsanları kardeşliğe çağırmak, camide insan yuhalatmaktan daha güzeldir.
    Nepotizm, yandaşlık ve kayırmacılık değil, adalet ve insaf söylemi daha güzeldir..??????
    Sevgi ile kalın..??????????
    Ahmet Yavaş

  • türküm29.06.2024 - 14:09

    Türk'üm.
    Türk olmakla övünüyorum.
    Dünyâda millet vasfını ilk olarak kazanan, bütün târihi boyunca "insanlığın huzur ve barış içinde yaşayabileceği bir yeryüzü nizamı kurmayı" şiâr edinen, bu uğurda kan ve ter akıtan bir millete mensup olmak, elbette iftihar vesilesidir.
    Bir Fransız da, Fransız olmakla,
    Bir Alman da, Almakla olmakla,
    Bir İngiliz de, İngiliz olmakla,
    Bir Rus da, Rus olmakla,
    övünebilir.
    İnsanın, milletiyle övünmesi, tabii bir duygudur. Önemli olan, bu sevgiyi ifrata vardırmamaktır.
    Türk töresi, başkalarının (ve tabii, başka toplumların da) hukukuna saygılı olmayı emreder. Kut inancı bunun ifâdesidir. Bu yüzden, Türk Medeniyeti evrenseldir. Buna karşılık, Batılı toplumlar, sömürgeciliğe yatkındır. Kendisi için istediğini başka toplumlar için de istemeyi anlamsız bulur. Dolayısıyla, Batılı toplumlar, günümüzde bilim-teknik ve ekonomi gibi alanlarda ileri olmakla birlikte, Batı Medeniyeti evrensel değildir. İşte bu yüzden de, Türk olmak, övünç vesilesidir. Eğer Türkler, sömürgeci/köleci bir toplum olsaydı, bugün yeryüzündeki pek çok toplum varlığını sürdürüyor olamazdı.
    Türk Milleti, etnik bir topluluk değildir. Aynı değerleri benimseyen, bu değerleri yaşatmak ve bir arada yaşamak konusunda irâde oluşturmuş, bu konudaki samimiyetini ve kararlılığını, uzun târihi boyunca güçlüklere berâberce göğüs gererek, sevinçleri birlikte yaşayarak kanıtlamış insanlardan müteşekkîl saygın bir millettir.
    Nitekim, nation karşılığı olan budun (günümüzdeki söylenişiyle, bütün) sözcüğü de "bütünleme" anlamındadır. Türk, aynı değerler etrafında birleşerek "bütün" oluşturan insanlar topluluğu demektir.
    1924, 1961 ve 1982 Anayasaları, bu gerçeklerden hareketle, "Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk addolunacağını" teminat altına almıştır. Böylece, Türk Devleti, bütün vatandaşlarına, etnik kökeni, inancı ve mensup olduğu zümre sebebiyle olumlu ya da olumsuz anlamda ayrım yapılmayacağı konusunda taahhütte bulunmaktadır.
    Din, millet vasfını kazanamayan toplumlar için, "birleştirici" değil, "ayrıştırıcı" bir işlev görür. Târihteki en kanlı savaşlar, din adına ve çoğu da aynı dinin müntesipleri arasında yapılmıştır.
    Millet olmak, birlikte yaşamayı mümkün kılan değer, ilke ve kuralların oluşturulmasını ve bunların uygulanmasını mümkün kılan kurumların (devlet nizâmının) ihdas edilmesini gerektirir.
    Millet vasfını kazanan bir toplumda, görüş ayrılıkları bir çatışma unsuru değil, zenginliktir. Doğru yolu bulmayı, sorunlar için en doğru çözümleri üretmeyi, ancak bu medenî, özgürlükçü tartışma ortamı sâyesinde başarabiliriz.
    Millet vasfını kazanamayan toplumlarda, bir arada yaşamayı sağlayacak ortak değerler, müşterek duygu ve idealler vücuda getirilemediğinden, hemen her şey çatışma konusu olur.
    Nitekim, Araplar, târihin en eski toplumlarından birisi olmalarına rağmen, millet vasfını kazanamadıklarından, sürekli iç çatışmalar yaşamışlar, İslâmiyetin kazandırdığı kısa süreli birlik dönemi hâriç, bir arada, huzur ve barış içinde yaşamayı hiç bir zaman sağlayamamışlardır.
    Bugün, meselâ Lübnan'da, nüfusun tamamı Arap soyundan geliyor, hepsi Arapça konuşuyor, çoğunluk Müslüman. Fakat, bu ülkede yakın geçmişte korkunç bir iç savaş yaşandı, günümüzde de huzur ve barış tam olarak sağlanabilmiş değil. Bunun en önemli sebebi, ortak yaşama idealine sâhip bir Lübnan milleti vücuda getirilememesidir. Osmanlı sonrasında bölgeye hâkîm olan Batılı güçlerin, bilinçli olarak kurdukları "inanç eksenli" devlet-toplum yapısı, bu bolünmüşlüğün başta gelen müsebbibidir.
    Tekrar edelim; Batılı toplumlar, pek çoğu din kaynaklı savaşlar ve iç çatışmalar yaşadıktan sonra, ulus-devlet olmanın önemini kavradılar. Bu yüzden, 1648 târihli Vestfelya anlaşması, modernitenin başlangıcı olarak kabûl edilir.
    Hâsılı, Türkiye Cumhûriyeti mükemmel bir modernleşme projesidir ve Aziz Atatürk, târihî tecrübelerden hareketle ve büyük bir ileri görüşlülükle, Türkiye Cumhûriyetini ulus-devlet olarak yapılandırmıştır.
    Dünyâda millet vasfını ilk kazanan toplumlardan birisi olan Türk Milletini "etnisite" derekesine indirmeye ve ulus-devletimizi yıpratmaya çalışanların önemli bir kısmının, iyi niyetle, ulus-devlet konusundaki bilgi ve bilinçlerinin yeterli olmaması yüzünden bunu yaptıklarını düşünüyorum. Son zamanlarda, "Türk" yerine "Türkiye/li" ibâresinin kullanılması konusunda özel bir çaba gösterilmesinin de, bu bilinç noksanlığının bir tezâhürü olduğu inancındayım.
    Bundan yüzyıl önce, büyük bir tecrübe yaşadık. Türklüğümüzü inkâr eder ve İmparatorluğumuzun bütün ahâlisini Osmanlı olarak isimlendirirsek, birliğimizi muhafaza edebiliriz, diye düşündük. Olmadı, işe yaramadı. Bunun üzerine, dindaşlarımızla bir İslâm Milleti oluşturmayı denedik, o da işe yaramadı. Sonunda biz bize kaldık, Türklüğümüz tek güvencemiz ve dayanağımız oldu. Bu inançla yeniden silâha sarıldık ve hiç değilse Anadolu toprakları üzerinde hür, müstakil ve huzurlu yaşama imkânına kavuştuk. Eğer, binbir emekle kurduğumuz ulus-devletimizi ve Türk Millî bütünlüğünü koruyamazsak, hele de onu kendi ellerimizle parçalarsak, başımıza neler gelebeceğini görmek için çevremize bakmamız yeterlidir.
    NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE
    Mustafa Tezel
    TANRI TÜRK'Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN

  • din27.06.2024 - 22:37


    ??????????????????Hepimiz dünya ve yaşam denilen bu karmaşık ormanın yitik ruhlarıyız. Kaybolmuşluğumuzu azaltacak duygusal merhamete ve desteğe ihtiyacımız var.
    Birbirimizi kâfir, öteki, düşman, dinli-dinsiz, hain vb. ithamlarla suçlayarak acılarımızı artırmanın ne kendi ruhumuza ne de diğer insan kardeşlerimize bir faydası var.
    Kaybettiğimizi şimdilik belki bulamayız ama kayıp duygumuzu paylaşarak merhamet ve sevgi ile birbirimizi teselli edebiliriz”

  • din27.06.2024 - 22:33

    CEMAAT, TARİKAT VESAİRE????¦?¦?
    Kimse günümüz tarikat ve cemaat yapılanmalarını Yunus'u, Mevlana'yı, Hacı Bektaş, Hacı Bayram Veli'yi örnek göstererek savunmasın. Mevcut yapıların geçmişte yaşanan, Allah ve insan sevgisine dayanan saf ve rafine tasavvuf anlayışı ile benzerliği yoktur.
    Siz hiç Yunusun kadınları aşağılayıp, lanetlediğini duydunuz mu? Hacı Bektaş Veli'nin lüks ve saltanat içinde yaşadığını, Mevlana'nın peygamber terliği ve yanmaz kefen sattığını okudunuz mu? Ya da Ahmet Yesevi'nin Fetö Cemaati gibi ihtilal teşebbüsünde bulunduğunu...
    Kimse bize masal anlatmasın.
    Mevcut tarikat ve cemaatlerin çoğunluğu kendisini siyasi güce eklemlemiş ve vakıf adı altında milletin parasını sömürmeye çalışan, her biri holdingleşmiş, devasa çıkar örgütleri konumundadır.
    Bu yapıların önderlerinden bazıları ülkede ihtilal gerçekleştirmek ya da pedofili sapkınlığı ile suçlanmış ve hukukun önünde ceza almışlardır.
    Bu yapılanmalar güçten ve güçlüden yanadır.. Her iktidara yaslanarak mevcut konumunu sürdürmeye çalışmaktadır.
    Siyasi kuruluşlar gerçekleştirmeyi planladıkları işlerin başına bu kuruluşlarla etkin mücadeleyi koymalıdır.
    Bu yapılar mutlaka şeffaf hale getirilmelidir. Yoğun devlet denetimine tabi tutulmalıdır..Rey elde etme adına bu yapılara destek vermek ülkenin geleceğini cemaat ve tarikatlara ipotek etmek anlamına gelir.
    Ahmet Yavaş

  • din27.06.2024 - 22:32

    CEMAAT, TARİKAT VESAİRE????¦?¦?
    Kimse günümüz tarikat ve cemaat yapılanmalarını Yunus'u, Mevlana'yı, Hacı Bektaş, Hacı Bayram Veli'yi örnek göstererek savunmasın. Mevcut yapıların geçmişte yaşanan, Allah ve insan sevgisine dayanan saf ve rafine tasavvuf anlayışı ile benzerliği yoktur.
    Siz hiç Yunusun kadınları aşağılayıp, lanetlediğini duydunuz mu? Hacı Bektaş Veli'nin lüks ve saltanat içinde yaşadığını, Mevlana'nın peygamber terliği ve yanmaz kefen sattığını okudunuz mu? Ya da Ahmet Yesevi'nin Fetö Cemaati gibi ihtilal teşebbüsünde bulunduğunu...
    Kimse bize masal anlatmasın.
    Mevcut tarikat ve cemaatlerin çoğunluğu kendisini siyasi güce eklemlemiş ve vakıf adı altında milletin parasını sömürmeye çalışan, her biri holdingleşmiş, devasa çıkar örgütleri konumundadır.
    Bu yapıların önderlerinden bazıları ülkede ihtilal gerçekleştirmek ya da pedofili sapkınlığı ile suçlanmış ve hukukun önünde ceza almışlardır.
    Bu yapılanmalar güçten ve güçlüden yanadır.. Her iktidara yaslanarak mevcut konumunu sürdürmeye çalışmaktadır.
    Siyasi kuruluşlar gerçekleştirmeyi planladıkları işlerin başına bu kuruluşlarla etkin mücadeleyi koymalıdır.
    Bu yapılar mutlaka şeffaf hale getirilmelidir. Yoğun devlet denetimine tabi tutulmalıdır..Rey elde etme adına bu yapılara destek vermek ülkenin geleceğini cemaat ve tarikatlara ipotek etmek anlamına gelir.
    Ahmet Yavaş

  • memleket27.06.2024 - 22:23

    Yüzünü ilk defa gördüğünüz insan
    Yolda yürürken selam veriyor,
    Gülümsüyorsa eğer.
    Otobüse, dolmuşa bindiğinizde,
    Bir kıpırdanma başlıyorsa size yer vermek için.
    Tökezlediğinizde, yere düştüğünüzde,
    Koşturuyorsa insanlar sizi yerden kaldırmak için,
    Merhamet ve sevgi dolu nazarlarla "geçmiş olsun" diliyorlarsa.
    Bir kandil günü,"iyi kandiller "diyerek,
    Size şeker ikram ediliyorsa yolda yürürken.
    O şehri sevmemeniz mümkün değil.
    Siz oralısınız artık.
    Doğup büyüdüğünüz yerden farkı yok.
    Orası sizindir..????????????????
    Ahmet Yavaş

  • üzülme27.06.2024 - 17:44

    ÜZÜLME CAN
    Üzülme!
    Dert etme can!
    Görebiliyorsan,
    Dokunabiliyorsan,
    Nefes alabiliyorsan,
    Yürüyebiliyorsan ,
    Ne mutlu sana!
    Söyleme elinde olmayanlardan.
    Elinde olanlardan bahset can!…
    Geceler hep kimsesiz geçecek?
    Gidenler dönmeyecek ,
    Deme bana.
    Yitirdiğin her ne ise,
    Bir bakarsın yağmurlu bir gecede veya bir bahar sabahında karşına çıkmış.
    Bil ki Güzellikler de var bu hayatta.
    Gel git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin?
    “Hüzün olgunlaştırır”
    “Kaybetmek sabrı öğretir”
    Şimdilerde bol bol dua ek.
    Hasat yakındır can!
    Kaderini sev!
    Varsa kederini de sev!
    Üzülme hastalıklarına,
    Gör hangi günahlarına kefaret olacak.
    Terk edildin diye de üzülme.
    Demek ki sevebilecek bir yüreğin var.
    Geçmişi unut, hiç yaşanmamış gibi davran.
    Buluttan nem kapma!
    Döküver kirpiklerinden sonbaharı.
    Bir gün ama bir gün mutlu tebessümlerle kol kola gireceksin.
    Koklayacaksın yağmur sonrası toprakları.
    Yükleyeceksin ruhunu kelebek kanadına.
    Uçacaksın semalara sevdiklerinle can!
    Kim demiş ebemkuşağı yedi renk?
    Bakmakla görmek arasındaki farkı çözdüğünde,
    Anlayacaksın ne demek istediğimi can!
    Sana tanınan süre üzülmeye değecek kadar uzun değil.
    Herkes gibi sende sonsuzluğa gün gelip kanat çırpacaksın.
    Hayatın telaşından insan pek farkında olmuyor ama,
    Kum saati alta doğru hızla akıp gidiyor.
    Henüz aşılmamış çok yolların var.
    Hiç mi güzellik yaşamadın?
    Hayatın ellerini bırakma!
    Küsme!
    Hadi mavilerini giyin çık dışarı!
    Denizle cilveleşen martılar gibi hayata kur yap!
    Yitirdiğin güneş için sevda türküleri söylemeye devam et!
    Ölümlü de olsa hayat, ölümsüz bakışlarla bak!
    Kaçmakla kurtulamazsın ki;
    Yalnızlıktan, hüzünlerden, hayattan,
    Ayakta kalman gerek,
    Yaşaman gereken can!
    Hayat seni de içinde görmek istiyor.
    Hadi yaklaş!
    Unutma ki “Yapmadıklarının kazası yok!”
    Ve yine unutma ki
    “Aydınlık geceye hiçbir zaman yenik düşmedi” can!

  • türkiye27.06.2024 - 17:40

    TÜRKİYEM!
    Seni niçin bu kadar sevdiğimi soruyorlar,
    Uzak diyarlardan gelen kızına:
    - Bu sevginin kaynağı ne?
    - Neden?
    - Kimsin sen?
    - Sen nere, bu topraklar nere?
    “Aşkın sebebi sorulmaz”,
    Diyorum yüz bin kere…
    Çünkü ruhum yüzyıllar önce
    Gönül vermiş bir türküye
    “Sen benimsin, ben de senin”,
    Türkiye!
    Ahlat’ta mezar taşları tanırlar beni…
    Malazgirt’e Alparslan’la geldim ben,
    Vatan kılmak için bu güzel yurdu,
    Her fetihte yeniden
    Dirildim ve öldüm ben…
    Hani ferman buyurmuştu
    Karamanoğlu Mehmet Bey:
    “ Şimden geri kimse,
    Türk dilinden özge söz söylemeye!”
    Bu kutlu fermanı ilk duyan benim!
    Divanda dergâhta, çarşı-pazarda
    Sevinç ile yayan benim!
    Ertuğrul Gazi’nin yol yoldaşıyım
    Birlikte fetheyledik, bu yurt yerini…
    Osman Gazi’yle diz çöküp huzuruna,
    Dinledik Şeyh Edebali’nin öğütlerini…
    Orhan Beyle birlikte yürüdüm Diyar-ı Rum’a,
    Kılıç yoldaşımdır Hüdavendigar!
    Sorsalar, elbette anlatacaktır,
    Bursa’da, ulu cami avlusundaki çınar…
    Karadan gemiler indirdim, Sultan Fatih’le
    Değimli ki, cihan, cihangire dar?
    Bayrağı dikti Ulubatlı Hasan, biz yürüdük ardından…
    Sorsanız, hisarlarda taşlar anlatır size:
    İstanbul’un surlarında kanım var!
    Sevinçlerim kadar acılar da yaşadım,
    Vatan bildiğim bu topraklarda…
    Bazen yüzümüze gülmedi devir,
    Tersine de döndü, feleğin çarkı,
    Kıyasıya vuruşurken, iki cihangir…
    Bir tarafta Emir Timur,
    Bir tarafta Yıldırım…
    O günden beri öksüz Kerkük,
    O günden beri yetim Kırım!
    Kaç kez kan ile doldu,
    Kardeş kavgasını durdursun diye
    Tanrı’ya açılan elim…
    Ama sığamadılar bu yeryüzüne
    Şah İsmail ve Sultan Selim…
    Kardeşin kardeşle vuruştuğu gün;
    “Durun!
    Türk’e Türk’ten özge yanan bulunmaz!
    Kardeş kavgasında kazanan olmaz!”
    Diye feryadı arşa dayanan bendim…
    Çubuk Ovasına akan kanlar da,
    Çaldıran’a düşen canlar da benim…
    Üç yüz yılda döndüm, Viyana önlerinden.
    Vuruştum boğazda yedi düvele karşı…
    “Çanakkale içinde vurdular beni”,
    Bir gonca gül iken derdiler beni…
    Şimdi Gelibolu’da,
    “Bir ölür, bin doğarız!” diye seslenen,
    İsimsiz şehidin baş taşı benim…
    Oğulsuz anaların, dul gelinlerin
    Gözyaşı benim…
    Sarıkamış’ta bedeni donan,
    Yemen’de susuzluktan ciğeri yanan
    Ve bir cepheden bir cepheye savrulan
    Ölmez Türk benim!
    İstiklal savaşına koştuk, sonradan,
    Atatürk’ün yanındaydım her zaman!
    Küllerinden yenden doğan bir milletin
    Övladıyım ben...
    Vatanın ufkunu sarınca melal
    Akif’in dizesiyle, dirildim yeni baştan
    Haykırdım bütün dünyaya:
    “Hakkıdır Hakka tapan milletimin İstiklal!”
    Türkiye’m!
    Ben senden hiç gitmedim ki!
    Ezelden ebede seninleyim ben.
    Uğrunda öldüğün Vatan, terk edilir mi?
    Ölesiye sevdiğin Vatandan gidilir mi?
    Senin nasıl sevdim, bir bilebilsen…
    Güneşe vurgun ayçiçekleri,
    Denize âşık martılar gibi…
    Ben seni,
    Kıyıya sevdalı dalgalar
    Yağmura hasret sahralar gibi sevdim.
    Bağlanıp kaldı ruhum bir tek sözüne,
    Sahibinden ayrılmayan bir gölge gibi
    Yıllar yılı yüz sürdüm ayak izine!
    Ben seni nasıl bekledim, bir bilebilsen…
    Üstadın dediği gibi:
    “Hastanın sabahı, mezarın ölüyü,
    Şeytan’ın günahı beklediği kadar”...
    Ve ben, bendeki seni bekledim her an!
    Kimsesiz evin, hiç gelmeyecek sahibini beklediği gibi...
    Ben seni ölümüne sevdim, Türkiye!
    Dudakta kalan son nağme,
    Gözde donan son damla
    Ve bir “Ah!” kadar!
    Nasıl özledim seni, bir bilebilsen
    Bebeğin anne sütünü,
    Annenin evlat kokusunu
    Üşüyen ellerin sıcacık bir ocağı
    Özlediği kadar…
    İçimde kanatlanan ve büyüdükçe büyüyen
    Bir özlemim var...
    Ben ki aşığım senin, baharına, yazına…
    Seni niçin bu kadar sevdiğimi soruyorlar,
    Uzak diyarlardan gelen kızına:
    Oysa “Aşkın sebebi sorulmaz”,
    Aşk sebepsiz sevdadır”
    Diyor, Bizim Yunus!
    Sorulmasın bana artık bu soru,
    Çünkü sen Türkiye’msin!
    Vatansın! Vatan!
    Bense çılgın bir Türk’üm,
    Gökalp’in ruhunu yüreğinde taşıyan
    Ve Vatanı Turan olan...
    Canım Türkiye’m! Sen bensin,
    Ayağına taş değse, benim ciğerim yanar.
    Sen gönlümde umutsun, kalbimde ince sızı,
    “Sevemez kimse seni benim sevdiğim kadar!”
    İmza: Kardeşin Azerbaycan’ın, sana sevdalı kızı…
    (Ganire Paşayeva)