Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • öğretmen09.12.2024 - 00:49

    ÖĞRETMEN.
    Sahi ya bugün 24 Kasım. Öğretmenlere özel gün.
    Sahi ya ben de öğretmenim. 33 sene bu meslekle ülkeme hizmet ettim. "Yeniden dünyaya gelsem yeniden öğretmen olurdum" diye düşünüyorum.
    Biliyorsunuz..
    Mesleklerin çoğu insana yönelik ve insana hizmet ediyor. İnsanın, ayakabıcı ayağına, şapkacı başına, terzi bedenine, lokantacı midesine hitabediyor. İnsanın merkezi sayılan aklına, vicdanına ise öğretmenler hitabediyor .Bilim ve teknoloji ve bunun sonucunda refahın ve gelişmişliğin ana unsuru olan aklın gelişiminden, ve onun eğitiminden öğretmenler sorumlu.
    Can alıcı soru...Öğretmenler olarak bu sorumluluğu yerine getirebildik mi ...?
    Kocaman hayır... Kendimizi kandırmaya gerek yok. Ülkemizin sosyal ve ekonomik durumu ortada. Kalkınmayı sağlayacak insan unsurunu iyi yetiştiremedik, yetiştiremiyoruz... Başka bir anlatımla insan eğitmeyi, insanımızı inşa etmeyi beceremiyoruz.
    Kaderciyiz, kolaycıyız, kopyacıyız. İşimizi sistemli ve sağlam yapmıyoruz.
    Din ile bilim arasındaki ilişkiyi sağlam bir zemine otutamadık. Dinin "İki günü birbirine eşit olan zarardadır"ilkesindeki dinamizmi anlayamadık.Kuranı sadece Arapça metin olarak okuduk. Onu anlamayı ıskaladık.
    İnsanı okuyamadık, onu tanıma, eğitip inşa etmeyi bilemedik
    Tabiatı okuyamadık. Özelilkle pozitif bilimler konusunda yeterli gelişim sağlayamadık. Nobel ödülünü birkaç Türkün dışında hep başka ülke bilim adamları aldı.
    İlk 500 e giren üniversitelerimiz vardı. Şimdi yok. İmam Hatip Okulu açmayı, ya da ortaokullara İmam Hatip ismini vermeyi marifet sandık. 100 ün üzerinde ilahiyat Fakültesi açtık. Dünya çapında bir İslam bilgini yetiştiremedik. Kendini yetiştirenleri ise lince tabi tuttuk.
    Camiler boşaldı. Bunca dini okul ve dini kuruma rağmen toplumun ahlaki yapısında büyük bir çürüme gerçekleşti.
    Sahi şimdi ben ne yaptım... 24 Kasım'da, bu mutlu günde moralinizi bozdum. Üzgünüm ama gerçekler bunlar. Acıtıcı, can yakıcı gerçekler.
    Emekli bir öğretmen olarak penceremden gördüklerim bunlar.
    Tüm meslektaşlarımın öğretmenler gününü kutluyorum.
    Ahmet Yavaş

  • nimet09.12.2024 - 00:39

    NİMET ..
    Bugün Cumartesi. Herkes evinde bugün. Sabahın karanlığında başlayan işe, okula gitme telaşesi yok. Mevsimlerin yorgun ayı Kasım bitmek üzere. Aralık sert ayazların ayı. Islık çalan rüzgarların melodisiyle uyanacağız gali...
    Hava güzel...Yeni aldığım spor ayakkabımı giydim. Şehir merkezinde kurulan Cumartesi pazarına yürüyerek gitmeyi hedefledim. Yaşlandıkça yavaşlayan vücudumu canlandırmak amacım. Solunum, sindirim, sinir, dolaşım sistemlerimin yürüyüş yapmama ihtiyaçları var.
    Önce bahçede güneşlenen kedileri selamladım. Cevap vermeseler de onlarla birkaç kelam ettim, hal hatır sordum. Ağaçlarda saklambaç oynayan güvercinlere el salladım.
    Tembellik uykusuna yatmış köpeklere merhaba diyerek, kah gökyüzüne bakarak, kah insanlarla selamlaşarak yüzüme gülümseme takılı, mutlu bir şekilde yoluma devam ettim.
    Dört beş kilometre yürüdükten sonra nihayet pazara ulaştım. İçimi bir sevinç kapladı. Aman Allahım bu ne muhteşem güzellik...! Tezgahları altın sarısı portakallar, mandalin ve greyfurtlar süslemiş. Kırmızı kırmızı Amasya elmaları, kocaman taneli üzümler. Hünnap, avokado, muz ne ararsanız var. Koca Rabbimin içine insana yönelik vitaminler, besinler doldurduğu her türlü sebze ve meyve emrinize amade.
    Benim seçimim biraz portakal, mandalina ve elma oldu. Niyetim biraz ileride görünen cevizciden ceviz alıp pazarın keyfini çıkarmak. Cevizci ile biraz şakalaşıp 2 kilo ceviz aldıktan sonra seyrü safaya devam eyledim.
    Bir şangırtı oldu ki sormayın gitsin. Nasıl oldu ise elimdeki ceviz poşeti patladı. 2 kilo ceviz tespih taneleri gibi yola dağılıverdi. Beni bir gülme tuttu. Kenara çekilip yere saçılan cevizleri izlemeye başladım.
    İnsanlar cevizlere basmamak için hopluyordu. Sağolsun, pazarcının biri yeni bir poşet tutuşturdu elime. Bir elimle poşeti açıp dökülen cevizleri toplamaya başladım. Ben yaşlarda bir bey bana, "Sen toplamayı bırak sadece poşeti aç"dedi. İki eliyle cevizleri toplayıp " Nimet bunlar nimet" diyerek poşete koymaya başladı. Baktım 2 genç kız, iki delikanlı da nimet toplama toplama işine katıldı. Kısa sürede ben ve iyi yürekli beş insan ceviz nimetini yerlerde sürünmekten kurtardık.
    Beş güzel insana teşekkür ettim. Poşeti açtım " Buyurmaz mısınız " diyerek ceviz ikram etmek istedim. Hiçbiri almadı ve yoluna devam etti.
    Uzun bir yürüyüşten sonra yorulmuştum Artık evime dönmeliydim...
    Kısık bir gülümseme ile şöyle düşündüm: " Tüm medyada sürekli haber yapılarak gözümüzün içine sokulan kötülükler ve kötüler bizi korkutuyor. Toplumu moral olarak çökertiyor. İnsanlarımızı umutsuzluğa sevk ediyor. Oysa sakin ve sessizce , reklamsız bir şekilde hayatını sürdüren iyiler de var bu toplumda. Elbette çürüklerimiz, çürüyenlerimiz son yıllarda oldukça arttı. Ama umutsuzluğa gerek yok. Yere düşen ekmeği alıp, öpüp başına koyan, yaratılmış her şeyi Allah'ın nimeti gören, sevgi merhamet insaf dolu insanlarımız var. Onlar insanların hası, onlar varlığımızın sigortası...
    Onlar bizim zenginliğimiz, başımızın tacı, bu toprağın bereketi.
    Onlar bu ülkenin nimeti.
    Ahmet Yavaş

  • akıllı olmak09.12.2024 - 00:21

    AKILLI OLMAK
    Arapça orjinli olan akıl, yalanla gerçeği, doğru ile yanlışı ayırabilme, bir konuda düşünce yürütebilme ve görüş bildirme yeteneğidir. Kimse aklı beyinle karıştırmasın. Beyin ile akıl aynı şey değildir. Beyin maddi ve görülebilen, akıl ise görülemeyen ama varlığı inkar edilemeyen bir olguya işaret eder.

    Aslında muradım aklı değil akıllı olmayı anlatmak. Akıllı olmak aklın varlığı ile ilgili değil onu kullanabilmekle alakalıdır.

    Araplar aklı kullanmaya "taakkul" derler. Akıldan türeyen akile kavramı evin hanımı için kullanılır. Hanım aynı zamanda eşinin ve ailesinin aklıdır. Türkçede akıl us'dur. Uslanmak akıllanmaktır.

    İnsanlık, aklı kullanarak bu günkü medeniyet seviyesine ulaşmıştır. Bilim ve teknoloji aklın ve onu kullanabilmenin ürünüdür.

    Sade bir insan olarak ülkemdeki az gelişmişliğin, fakirlik ve yoksulluğun nedenleri üzerinde kafa yormuşluğum vardır. Kişi başına düşen milli geliri 40 bin, 50 bin dolar olan ülkeleri gördükçe, ülkemdeki fakirliği, gelir adaletsizliğini, işsizliği, insanların geçim, gıda ve barınma problemini düşündükçe üstüme karabasanlar çöküyor. "Niye, niye ?" diye hayıflanıyorum. Ve bu durumu akılsızlık olarak değerlendiriyorum.

    Elin Almanı, Fransız'ı, Danimarkalısı bizden çok mu akıllı? Yaradan onlara verdiği aklı bizden esirgedi mi?
    Kesinlikle hayır.
    Problem aklı kullanma da, yani akıllı olma da. Onların, aklını bizden çok iyi kullandıkları gün gibi ortada. Olay bu sebep ve sonuç ilişkisinden kaynaklanıyor. Suçumuz aklımızı kullanmamak, akıllı olmamak.

    3 tarafı denizlerle çevrili bu ülkede balık sıkıntısının çekilmesi akıl işi midir. Denizleri, yıllarca foseptik olarak kullanmak akıllı işi midir.? Neredeyse 4 mevsimin yaşandığı, sopayı dikseniz yeşerecek verimli topraklara sahip yurdumun buğday ithal etmesi neyin aymazlığıdır..?
    Arif Nihat çok güzel anlatmış halimizi.
    " Kova bizde, kuyu bizde, ip bizde; su ise kuyudadır.
    Su bizde, sabun bizde,; suya sabuna dokunmamak bizdedir . Şefkat teşkilatı bizde, sürüyle dilenci bizdedir."

    Geçen gün pazara gittim. İki elim de yüküm var, eve döneceğim. Köprüden yolun karşısına geçmek için "yürüyen merdivene bineyim." dedim. Bir baktım ki çıkış merdiveni çalışmıyor, iniş
    merdiveni çalışıyor. Diğer yaşlılarla birlikte uflaya puflaya basamakları çıkmak zorunda kaldım. Bu durum, akılsızlıktan mı, puştluktan mı bilemedim.?

    Karşı yola indiğimde kocaman bir afiş karşımda. .... Hoca efendi falanca gün konferans vermek için Balıkesir'e geliyor. Kim o hoca efendi biliyor musunuz...? Bilirsiniz, bilirsiniz...!

    Yanmaz kefen, peygamber terliği, Tükrüğ-ü Şerif satmakla ünlü, cübbeli, sarıklı hoca. Ben ona hep " akıl düşmanı " derim. Neden m.? Dünyaca ünlü akılcı felsefecilerimizden İbni Sina ve Farabi'ye kafir diyor da ondan Ve bu akıl düşmanı, din tüccarı gelecek, insanlara din anlatacak.

    İnsanlarımız neden ilahiyatçı akademisyenlerden din öğrenmezler de bu Hacı Yatmazı tercih ederler biliyor musunuz.?
    Okumayı, düşünmeyi sevmezler de ondan. Akıllarını kiraya vermeyi severler. Düşünmek, okumak ve doğruyu bulmak zahmetli iş.

    Adamın sakalı ve cübbesi olunca gayet rahat aklını ve imanını ona kiralayabiliyor bizim insanımız.

    Daha kötüsü, böyle insanların peşinden giderek, onun tarikatının bilmem ne kolundan olduğunu beyan etmekle sorgusuz sualsiz direk cennete gideceğine inanıyor. Allah'ın adam kayırdığına, torpil yaptığına inanıyor. Aklı kiraya vermek böyle bir şey...

    Allah, "aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırırım " diyor kitabında. Buna rağmen Allah'a kul olduğunu söyleyenlerin bir çoğu aklını çalıştırıp, kullanmıyor. Aklını kullanamayanlar değer üretemiyor. Bilim, teknoloji, sanat, edebiyat alanında ortaya bir şey koyamıyor.

    Aklını kullanamayan insanların bir çoğu aynı zamanda ahlaksız. Akılsız ve ahlaksız Müslümanlık ne işe yarar bilmiyorum.

    Aklını kullanmayan,. akılsız, ahlaksız, cahil, tembel, kopyacı, kaderci, insan profili bu ülkenin başının belası. Bu sıradan ve sürüden ibaret olan insanların seçimleri hepimizin ve ülkenin geleceğini olumsuz etkiliyor.

    Aklını kullanmayan akılsız ve bilgisizlerin çoğunluğu teşkil ettiği bir ülkede, ülkenin kaderini Sokrat'ın deyimiyle akılsızları peşinden sürükleyen demagoglar belirliyor...
    Üzgünüm.
    Ahmet Yavaş...

  • siyaset09.08.2024 - 17:30

    SİYASET
    Bu defa kesin bırakacağım.
    Artık zarar vermeye başladı.
    Sinir katsayım artıyor. Tansiyonum fırlıyor.
    Onun yüzünden dostlarımla kötü oluyorum.
    Face'de beğeniler azalıyor.
    Takipçilerim kayboluyor.
    Küfür bile yediğim oluyor.
    .......
    Siyasetten bahsediyorum.
    Girdiği yeri karıştırıyor, bulaştığı yeri kirletiyor.
    Vicdanları bile susturuyor.
    Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyemiyorsun.
    Tuttuğun siyasi parti liderinin en gerzek davranışlarına, söz ve tavırlarına bile yutkunup ses çıkaramıyorsun.
    O gerzek yüzünden seni de gerzek zannediyorlar.
    Lüzumsuz yere etiketlenip, barkodlanıyorsun.

    Birisi, "Adalet" koymuş partisinin adını. Adalet ki en yüce değerlerden biri. Tanrı'nın her cuma kürsüde okunan yücelik emri..
    Gel gör ki "adaleti sağlasın" diye milletin iktidar ettiği siyasi parti, bağımsız olması gereken adalet kurumlarını kendine bağlayarak hukukun üstünlüğünü yok etti. Kendi üstünlük hukukunu egemen kıldı. Yargı bağımsızlığı ortadan kalktı.Tek kişinin iki dudağının arasından çıkacak karara bağlandı.
    Birisi, Türk Milliyetçisi bir partinin liderliğini ele geçirdi. Millet iktidar gücünü verdiği halde o iktidarı reddetti.. TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ kuruluş felsefesinden koparak ümmetçi bir partinin stepnesi oldu. Stepnesi olduğu partiye ağza alınmayacak sözler söylemiş olmasına rağmen pişkince onun iktidarının sürmesi için büyük gayret sarf etti.

    İşin acı tarafı kendi seçtiği Ülkü Ocakları Başkanının öldürülmesini kınamadı, ailesine taziye bile göndermedi. Başkanın öldürülmesi davasında bir sürü partilisi sanık sandalyesinde. Koca ülkücü camia, "Kendi ülküdaşını torbacılara vurdurtanların" öfkesi ile uzanıyor yatağına..
    Siyasal İslam adı verilen sağ iktidar siyaset, menfeat, çıkar, ihaleye fesat, rüşvet, yolsuzluk, yokluk ve rüşvet ile anılır hale geldi. Ülke büyük bir ekonomik krizin altında inler durumda. Tüm yüksek değerler ayaklar altına alındı ve çürümeye terk edildi.

    Sol siyasetinde iktidarı ele geçirince sağ siyasetten farklı olacağını düşünmüyorum. Sol seçmen ve seçilen profili de bu iklimin, bu coğrafyanın yetiştirdiği insan profili...Bu profilden farklı bir sonuç elde edileceğini zannetmiyorum..

    Bu ülkede siyaset böyle bir şey. Menfeat, çıkar ve zenginleşme üzerine dizayın edilmiş. Bir kere genel başkan olursanız artık indirilmeniz çok zor. Siz delegeleri seçersiniz, delegeler sizi seçer...
    Al gülüm ver gülüm. Ölene dek sürer gider.

    Siyaset, siyasi fanatizmini beraberinde getiriyor. Makul olanı, doğru ve adil olanı düşünemez hale geliyorsun..
    Sigara tiryakiliği bile bundan iyi.
    Hiç değilse celladına aşık olmuyorsun.
    Deveye diken misali..
    Senin davanı idamla yargılayan zihniyete methiyeler dizmiyorsun.
    Postalını yalamıyorsun.
    Sigara tiryakiliği bile bundan ehven.
    Sigarayı içiyorsun ve atıyorsun.
    Siyaset öyle değil.
    Üzgünüm
    Ahmet Yavaş

  • çürümek30.07.2024 - 18:45

    ÇÜRÜMEK
    (canlı ve cansız bütün nesneler için) eskime, bayatlama, yıpranma vb. gibi türlü doğal etkilerle ve en çok da mikropların etkisiyle, kimyasal değişikliğe uğrayarak bozulup dağılmak ya da kokuşmak.
    Bir başka anlamıyla sağlamlığını, dayanıklılığını yitirmek.
    Meyve çürüyünce bozulur kokar. Ağaç çürüyünce yıkılır, odun olur. Bitki çürüyünce toprağa karışır, gübre olur,
    Çürümek bozulmaktır. Aslını, özelliğini kaybetmektir.
    İşe yaramamaktır. Faydalı iken zararlı hale dönüşmektir. Kokuşmaktır.
    En vazgeçilmezimiz su bile mikroplar sebebiyle bozulabilir. Sağlıksız şehirleşmenin, yerleşim birimlerindeki alt yapının yetersizliği nedeniyle aslında insan için hayat olan su kirlenip, ölüm saçan salgın hastalıklara sebep olabilir..
    Aldığımız hava bile bozulabilir. Zehir soluyabiliriz. Gökyüzümüz bozulup kirlenebilir. Çevremizdeki her şey sağlamlığını kaybedip çürüyebilir.
    Peki insan çürür mü?
    Elbette ölümle birlikte insan bedeni ruhun, gitmesiyle çürüme sürecine girecek, en sonunda toprağa karışacaktır.
    Peki hayatta iken, diri iken insan çürür mü..?
    Hem de nasıl.. Mikroplarla, hastalıklarla bedeni, genetik nedenlerin dışında ahlaksızlık ve kötü huylarla ruhu çürür. Bedenen ve ruhen insan enkaza dönüşebilir. Bozulabilir, çürüyebilir.
    Çürümenin başka bir yanı insanın savunacak ideası, fikri kalmamasıdır.
    Bir şeyi savunmaya ihtiyacı dahi olmamak çürümektir..
    Çürümek, insanın içinde bir şeylerin değişeceği inancının yok olmasıdır.
    Çürümeye yüz tutmuş insanların oluşturduğu toplumlar sağlıklı toplum olmaktan uzaklaşmış, sosyal dokusu bozulmuş, toplum özelliği taşırlar.
    Üzülerek ifade etmeliyim ki toplumumuz böyle bir çürümenin altın çağını yaşamaktadır.. Millet olmaktan ümmet olmaya evrilmeye çalışılan toplumumuz milli hafızasını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bir yandan Türklüğü reddedip Türkiyelilik saçmalığı körüklenirken diğer taraftan milli kimliğimize ait tüm değerlerimiz yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
    Milli ahlakımız büyük bir çürüme ile karşı karşıyadır. Mertlik, yiğitlik, adalet, doğruluk, dürüstlük, dayanışma, paylaşma, saygı, şefkat, sevgi, merhamet gibi değerler, menfeat ve çıkar anlayışının, siyasetin, para ve gücün, nepotizmin yani kayırmacılığın baskısı altında ezilip kaybolmaya yüz tutmaktadır.
    Bu durum bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket olarak görülmelidir. Adaletin kalmadığı, tuzun koktuğu, enflansyonun insanları yoksullaştırdığı bir toplumda, ilkçağlarda yaşanan barınma ve beslenme sorununun 21. asırda yaşayan bir ülkede her alanda bozulma ve çürümenin olması kaçınılmazdır.
    Bu kaçınılmaz sonu üzgünüm dibine kadar yaşıyoruz.
    Yazık ettiler bu güzel topluma, bu güzel millete.
    Ahmet Yavaş

  • bedel23.07.2024 - 20:40

    BEDEL

    Bizler bu ülkenin sevdalılarıyız,
    Kendini bu ülkenin sahibi sanan birilerinin çocukları gibi tenezzül edip çürük raporu almadık.

    Gittik, Kıbrıs'ın düşman hattı olan yeşil hattında paşalar gibi 12ay asteğmen, 2ay teğmen olmak üzere 14 ay askerlik yaptık.

    Askerden geldik ülkenin çeşitli yerlerinde 33 sene öğretmenlik yaptık.
    Yıllarca bu ülkenin hazinesine vergi verdik.
    Tüm vatandaşlık yükümlülüklerimizi yerine getirdik.

    Yani bedel ödedik. Bedel ödeyerek bu ülkenin vatandaşı olduk.
    Eğer birileri benim vatanımın vatandaşı olacaksa, en az benim ödediğim kadar bu ülkeye bedel ödemelidir. Bu bedel bilmem kaç bin Amerikan doları olamaz. Siz, Amerikan doları ile değil, kan dökerek aldığımız bu toprakları dolar ile satamazsınız.

    Kendi topraklarına sahip olamayan ne idüğü belirsiz, ne yapacağı meçhul kaçkınları bu ülkenin sahibi, bu ülkenin vatandaşı yapamazsınız.

    Bu ülkenin vatandaşı olacaklar benden ya da Türk Milletinin tüm bireylerinden daha fazla bedel ödeyebilecekse vatandaş olabilmelidir...

    Ahmet Yavaş

  • dua23.07.2024 - 20:35

    Alllah'ım!
    Omuzlarımın üzerinde taşıdığım şey senin en soylu eserindir.
    İyilik, doğruluk, güzellik, hayır yolunda işletip kullanmama yardım et!
    Onu, sadece aksesuar olarak taşımak istemiyorum.
    Ahmet Yavas

  • insan23.07.2024 - 20:29

    İki şey önemlidir benim için. İnsan olduğumun farkına varılmak ve değer verilmek...

    Hatırlıyorum, epeyce önce, Balıkesir'de yaşadığım evde üzerine çıktığım sandalyenin kayması sonucu düşmüş, sol bileğimde kırık meydana gelmişti. Hastane, ortopedi derken günlerce kolum askıda kaldı. Epey sıkıntı çektim.

    O süreçte dikkatimi çeken nokta sokakta dolaşırken insanların bana karşı olumlu tavrı idi. Bir çok insan kendilerini tanımadığım halde bana "geçmiş olsun " demiş, "şifa " temennisinde bulunmuştu. Başka şehirlerde az rastlanacak bu incelik, bu naiflik
    benim çok hoşuma gitmişti.

    Düşünebiliyor musunuz, hiç tanımadığınız bir yerde insanlar size selam veriyor, sizin derdinizle ilgileniyor ve iyi dileklerde bulunuyor.

    Ben artık " nerelisin?" diye sorduklarında "Balıkesir'liyim" diyorum . Yanlış anlamayın lütfen. Bu tavrım, Kayseri-Develiden olmayı küçümsedigimden değil asla.

    Eğer birileri hiç tanımadığı halde size selam veriyor, tebessüm ediyor, kırık kolunuzla ilgilenip, Allah'tan şifa diliyorsa,
    siz artık oralısınızdır.

    Bunu söylemektir muradım.????¦?
    Ahmet Yavaş

  • ülkemiz23.07.2024 - 20:22

    Ben ülkeme, devletime hiç ihanet etmedim. Hainlerin haramilerin sahtekarların peşlerinden hiç gitmedim. Devletim bana hangi görevi verdiyse yaptım.
    Bu ülkeye 33 sene öğretmen olarak hizmet ettim. Aksatmadan yıllarca vergi verdim. Harbin sıcaklığının devam ettiği Kıbrıs'ta18 ay yedek subay olarak askerlik yaptım.
    Tüm vatandaşlık yükümlülüklerimi yerine getirdim.
    Fırsat yakaladığım halde başka bir ülkede yaşamak istemedim.

    Şimdi evimde oturmuş ülkemin batışını seyrediyorum. Ne kadar üzüldüğümü tarif edemem.
    Lanet olsun

  • Mısır23.07.2024 - 20:14

    Sene 1992. Devletimiz kanalıyla gittiğim Mısır'da Kurban Bayramı sabahı.. Toplumsal alışkanlığımızdan olsa gerek, bayramlar heyecanlandırır beni. Erkenden kalktık, yollara düştük.Yakınımızda olan Amr İbni As Camiine yöneldik. Aman Allah'ım müthiş bir kalabalık. Caminin bulunduğu koca meydan dolduğu gibi caddeler sokaklar hınca hınç insan. Bembeyaz kıyafetleriyle kadın erkek herkesin elinde bir seccade . Bir kenarda diz çöküp bayram namazını beklemeye başladı. Biz Türkler de sadece erkekler gider bayram namazına. Mısır'da çoluk, çocuk, kadın erkek herkes büyük bir katılım ile bayram namazını eda ediyor.

    Namaz vakti geldi ve hep birlikte Kurban bayramı namazı kılındı.
    Yüz binlerce insan hep bir ağızdan muhteşem bir şekilde teşrik tekbirlerini getirdi. Ömrümde böyle manevi bir güzellik yaşamadım.
    Namaz sonrası herkes herkesle bayramlaşmaya başladı. Kucaklaşmalar, sarılmalar. İlahi bilenler ilahi söylüyor. Bir kısmı darbuka, defler eşliğinde şarkılar, türküler söylüyor. Herkes kendi bildiğince eğleniyor.
    Düşündüm de bayram bu olsa gerek. Bizdeki dini bayramlar soğuk ve ciddi geldi bana. Bir takım mollaların müziği, çalgıyı, eğlenmeyi haram gören anlayışları bayramlarımızı tatsızlaştırmış. Bu dinle direk muhatap olan Araplarda böyle kaygı ve endişe yok. Bayramı bayram gibi kutluyor. Aferin onlara...
    Gözüme çarpan bir başka konu kurban kesimi yok denecek kadar az. Halkın çoğunluğu Şafi mezhebine bağlı olduğu için kurban kesmek sünnet. Biz de ise vacip. Neredeyse farz hükmünde bir vacip. Durumu müsait olan da olmayan da kesiyor. Biraz gösteri, biraz geleneksel olarak "gördüğümden geri kalmayayım, kimse beni ayıplamasın" duygusu sanki.

    Bir Arap arkadaşa Kevser suresini hatırlatarak "Neden çoğunuz kurban kesmiyorsunuz dediğimde surede geçen"Rabbin için kurban kes" ayetinin muhatabının Hz. Peygamber olduğunu söyledi. Dolayısı ile Kurbanı yardım amacıyla zenginlerin dilerse kesebileceklerini belirtti.
    Allah'a yakınlaşma anlamını taşıyan kurban ibadetinin bayrama, birlik-beraberliğe, sevince, barışa dönüştürülmesi Mısır toplumu için pek akıllıca geldi bana.
    Darısı bizim toplumun başına diyeyim.
    İnşallah.
    Ahmet Yavaş