DOSTLAR.. Takip ettiğim kadarıyla Facebook'ta insanlar bilgilerini paylaşıyorlar, din, edebiyat ve sanat alanındaki çalışmalarını sergiliyorlar. Mantıklı sorular ve cevaplar olduğu kadar, bazen provokatif sorular soran ve cevaplar da yazanlar var. İnancından, mezhebinden, eğitim alıp almamasından dolayı birileri birileriyle alay ediyor.. Beyler...! Aldığımız diplomalar, eğitimler bizleri okumuş bilgili yapar, ama bu insan olmamıza yetmez. İnsanlaşmak, olgunlaşmak ayrı bir çaba gerektirir. Tartışma konuları üzerinde konuşup, yazarken karşınızdakinin kutsallarını, değer yargılarını, inançlarını aşağılayıp, küçümseyerek kendinizi yüceltemezsiniz. Dahası düşünce ve fikrinizi kabul ettiremezsiniz? Bu sizin basitliğinizi, kibrinizi, kendini beğenmişliğinizi gösterir. Kendi çapınızda bilgili, entellektüel olabilirsiniz. Gelgelelim, tarlada çalışmadıysanız, toprağın cahilisinizdir. İnşaatta çalışmadıysanız betonun, demirin cahilisinizdir. Dağda koyun gütmediyseniz hayvanın cahilisinizdir. İnancınızı içselleştiremediyseniz inancın, imanın cahilisinizdir. İbadetinizin tadını alamazsınız. O dini bilgi sizi iyi insan yapmaz. Teoride okuduklarınızın, tartıştıklarınızın pratiği farklıdır. Kimse kimseyi inancı, mezhebi, değer yargısı ve aldığı kültürü nedeniyle aşağılayamaz. Kimse kimseyi tekfir edemez, kafirlikle suçlayamaz. Uslub_u lisan, beyan-ı insandır. Yani konuşma tarzımız insanlığımızı beyan eder. Ve de kendimiz dahil tüm insanların onuru saygıya layıktır. Hepimizin uslubumuza dikkat etmeniz gerektiğine inanıyorum. İyilikle kalın.. Ahmet Yavaş
DOSTLAR.. Takip ettiğim kadarıyla Facebook'ta insanlar bilgilerini paylaşıyorlar, din, edebiyat ve sanat alanındaki çalışmalarını sergiliyorlar. Mantıklı sorular ve cevaplar olduğu kadar, bazen provokatif sorular soran ve cevaplar da yazanlar var. İnancından, mezhebinden, eğitim alıp almamasından dolayı birileri birileriyle alay ediyor.. Beyler...! Aldığımız diplomalar, eğitimler bizleri okumuş bilgili yapar, ama bu insan olmamıza yetmez. İnsanlaşmak, olgunlaşmak ayrı bir çaba gerektirir. Tartışma konuları üzerinde konuşup, yazarken karşınızdakinin kutsallarını, değer yargılarını, inançlarını aşağılayıp, küçümseyerek kendinizi yüceltemezsiniz. Dahası düşünce ve fikrinizi kabul ettiremezsiniz? Bu sizin basitliğinizi, kibrinizi, kendini beğenmişliğinizi gösterir. Kendi çapınızda bilgili, entellektüel olabilirsiniz. Gelgelelim, tarlada çalışmadıysanız, toprağın cahilisinizdir. İnşaatta çalışmadıysanız betonun, demirin cahilisinizdir. Dağda koyun gütmediyseniz hayvanın cahilisinizdir. İnancınızı içselleştiremediyseniz inancın, imanın cahilisinizdir. İbadetinizin tadını alamazsınız. O dini bilgi sizi iyi insan yapmaz. Teoride okuduklarınızın, tartıştıklarınızın pratiği farklıdır. Kimse kimseyi inancı, mezhebi, değer yargısı ve aldığı kültürü nedeniyle aşağılayamaz. Kimse kimseyi tekfir edemez, kafirlikle suçlayamaz. Uslub_u lisan, beyan-ı insandır. Yani konuşma tarzımız insanlığımızı beyan eder. Ve de kendimiz dahil tüm insanların onuru saygıya layıktır. Hepimizin uslubumuza dikkat etmeniz gerektiğine inanıyorum. İyilikle kalın.. Ahmet Yavaş
Halimiz, ahvalimiz. Hayatın değişmezini değişim olarak görenlerdenim. Bence, değişim ve dönüşüm hayatın merkezinde yer alır. İnsan, bitkiler, hayvanlar, su, hava her şey değişim halindedir. Değişen her şey dönüşür ve gelişir. Takipçilerim farkındadır belki..Biraz gecikmiş olsam da ben de değişim, dönüşüm ve gelişim çabası içine girdim. Farklılıklara kapı araladım. Farklı güzelliklerin peşine düştüm. Farklı fikirlere artık daha toleranslıyım. Güç ve zenginlik elde etme aparatı haline dönüşen, gittikçe iğrenç hale gelen siyasete "bay bay" dedim. Katı, kıran, döken, en sonunda dogmaya dönüşen, siyasete eklemlenip dejenere olan çağın ruhuna uymayan ve rasyonel olmayan ideolojik düşüncelerden vazgeçtim. Kendi seçtiği Ocak başkanının ölümüne taziye bile dilemeyen, kendi ülküdaşını torbacılara vurdurtup 2 çocuğu yetim bırakan ülkücülük anlayışından tiksindim. 7/24 eleştirdiği, hakarete varan sözler sarf ettiği rakip siyasi liderle tokalaşan, yeni hesaplar peşine düşen siyaset kokanalarından koptum.?? Şimdi hayallerimle, şiirlerimle başbaşayım . Tertemiz duyguların terennümü çok güzel şey. Erişilmez, dünyada eşi benzeri olmayan ama henüz anasından doğmamış?? ilham perinize güzellemeler yapmak hoş bir şey. Ona, "Ateş olsam, güneş olsam, aşk olsam. Akşamları gözlerinde kaybolsam."?? diyebilmek çok tatlı. Tabiata yönelmek, güllerin, çiçeklerin, kelebeklerin izini sürmek, tabiattaki bu güzelliğin, bu sanatın sahibine hayranlığını şiirlerle ifade etmek pek muhteşem. "Ben bu güzellikleri neden ıskalamışım." serzenişi ile insanı kendinden geçiren şarkıların, melodilerin, keman seslerinin tadına varmak bulunmaz bir lezzet. Bir çocuğun yüzündeki gülümseyişin doyulmaz güzelliğinin farkına varmak.?? Ve en önemlisi gözlerinizin bakmak için güzellikler araması, kulaklarınızın duymak için seçkin melodilerin peşinden koşması, ve de kalbinizin sevmek için bahaneler araması.???????? Dostlar .. Halimiz, ahvalimiz bu minvalde seyreyliyor. O Hayatın tadına varmak, ondan kam almak böyle bir şey. Tavsiye ederim.. Deneyin derim. Ahmet Yavaş
ÇOCUK GELİN Çocuk çocuktur... Çocuktan gelin olur mu? Çocuğa gelinlik olur mu? O oyun çağındadır. Oyun çocuğudur O oyun ister, Oyuncak ister. Oyuncak bebek ister. Koşmak, eğlenmek, Çocukluğunu yaşamak ister. Atlı karıncaya binmek ister, Hayatı öğrenmek ister. Gülümsemek, Çığlık çığlığa yaşamak ister. Çocuğu gelin etmek, Gülüşünü çalmaktır. Ruhundan hançerlemektir. Küçücük bedenine Koca dağları yıkmaktır. Çocuk gelin... Çabuk gelin..! Bir cana kıyacaklar... Bir gülü solduracaklar... Koşun gelin...! Ahmet Yavas
Hayırlı cumalar Varis ameliyatı nedeniyle ameliyat yerlerinin zarar görmemesi için ibadetlerimi evde sandalyede oturarak kılıyordum. Bugün kendimi biraz iyi hissettiğinden Cumaya gitmeye karar verdim. Oturduğum yere yakın olan Çayırhisar Köyü'nün camisine gittim. Volümü sonuna kadar açılmış, alışık olmayanı yerinden hoplatan ezanı sesini dinledikten içeri girdim. Hangi makamda okunduğunu bilemediğim mevlid-i Şerif okunuyordu. Hani şu Süleyman Çelebi'nin, galiba imamlarımıza ek gelir sağlasın diye yazdığı, Hz Peygambere insan üstü ilahi özellikler yükleyen Mevlidi Şerif. Mevlidin sonuna gelmişiz Allah'tan. İmam efendi mevlit sahiplerinin adını anıp onların geçmişlerine Fatihalar gönderdi. Öyle bir dua irad eyledi ki konu Arapça bilen beni bile aştı. Söylenenleri anlamak için ciddi bir çaba gerekiyor....Edilen dua, zannedersem mızraklı ilmihal gibi Osmanlı döneminden kalma bir dua kitabından alınmış. İçerisinde Türkçe kelime yok gibi.. Tamamen Arapça ve Farsça sözcüklerden ibaret. Dikkat ettim, o kadar söz zincirinden sadece "eylesin" kelimesi Türkçe idi.. Yahu insaf edin okuduğunuz ayetlerin anlamını açıklamıyorsunuz, bari ettiğiniz duayı halkın anlayacağı dilden edin, nolur...! Ayn çatlatarak ettiğiniz duanın din kardeşlerinizin anlamayacağı sözcüklerden ibaret olması şart mı...? Kıyamet mi kopar ettiğiniz duayı insanlar anlasa, anlayarak amin dese. Namaz bittikten sonra dışarıda hayır hizmeti vardı .. Bu köyde, her hafta tavuklu bulgur, pirinç ve ayrandan oluşan hayır insanlara ikram ediliyor... Biz de bulgur pilavımızı ayranla birlikte aldık ve afiyetle yedik ?Oturduğum bankta çevreme baktım, merhaba diyecek iki çift laf edecek kimse aradım, bulamadım.. Hava soğuk olduğu gibi insanlar da soğuk... Herkesin suratından düşen bin parça . Kim bilir ne derdi var insanların. Evime doğru hareket ederken köyün hemen dışında üstü açık ahırda, melül melül bana bakan bir öküz gördüm.. Aramızdaki duvara rağmen yaklaştım ve selam verdim..O da bana yaklaştı ve sevgi ile başını okşadım. Bir "mööö" sesiyle duygularıma karşılık verdi. Bu iletişimden o da memnun kaldı ben de memnun kaldım. Bir cuma günü nasibimize bir insan eli tutmak, bir çocuk başına dokunmak değil bir öküz başı okşamak düştü... Aklıma rahmetli Arif Nihat Asya'nın şiiri geldi... Öyle diyordu güzel insan: "El varsa da emrimizde dövmek yoktur. Dil varsa da ağzımızda sövmek yoktur.. Öküzleri okşamak sevmek var bizde. Adileri alçakları övmek yoktur." Hayırlı cumalar... Ahmet Yavaş
Ne Musevi Ne Hristiyan , Ne de Müslüman... Ne peygamberleri, Ne de kutsal kitapları var... Ama, İnandıkları insanî değerler ile bütün dünyaya ders veriyorlar... Demek ki insan olmak, başka bir şey... JAPONLAR'DAN ÖĞRENİLMESİ GEREKEN 10 TEMEL İLKE : 1. AĞIRBAŞLILIK Hiçbir dövünme ya da aşırı hareketlerle ıstırap ifade etme görüntüsü yok. Üzüntünün kendisi yüceltildi. 2. ONUR Su ve yiyecek kuyruklarındaki disiplin. Hiçbir kaba söz ya da sert el kol hareketi yok. Sakinlikleri övgüye değer. 3. YETENEK Örneğin, inanılmaz mimarlar. Binalar sallandı ama yıkılmadı. 4. ERDEM İnsanlar sadece o anda gereksinimleri olanları aldılar. Başkaları da bir şeyler alabilsin diye. 5. DÜZEN Hiçbir dükkân yağmalama yok. Yollarda korna çalmak, sollamak yok. Sadece anlayışlı tavırlar. 6. Özverili Elli çalışan deniz suyu pompalamak için nükleer reaktörlerin içinde kaldı. Bunların yaptıklarının karşılığı nasıl ödenebilir? 7. DUYARLILIK Lokantalar fiyatlarında indirim yaptı. Korunmayan bir bankamatiğe hiç kimse saldırmadı. Güçlüler zayıflara baktı. 8. EĞİTİM Yaşlılar ve çocuklar dahil herkes ne yapacağını tam olarak biliyordu. Aynen de yaptılar. 9. MEDYA Bültenlerde kendilerini mükemmel bir şekilde dizginlediler. Aptalca konuşan muhabirler/spikerler yoktu. Sadece sakin bir şekilde yapılan habercilik. En önemlisi de, durumdan faydalanarak kolay yoldan kendine pay çıkarmaya çalışan politikacılar yoktu. 10. VİCDAN Bir mağazada elektrikler kesildiğinde, insanlar aldıkları şeyleri tekrar raflarına koydular ve sessiz bir şekilde çıktılar... Ülkeleri dev bir afete uğramış durumdaki Japon vatandaşlarından dünyanın alacağı çok dersler var...
BENİM DERDİM SİZİN DERDİNİZ DEĞİL ????¦???????????????????¦????? Karın tipilediği, ayazın ıslık çaldığı bu soğuk kış gecesinde dertliyim. Benim derdim başka ama. Benim derdim herkesin derdi değil. Tansiyon, şeker, kolestrol değil, Mide, karaciğer, covit, aşı da değil. Bir sonraki öğün değil, Fenerin şampiyon olması hiç değil. Biraz kalp ağrısı, biraz dertlilerin derdi diyebilirim. En hüzünlü şarkılarım benimle. En iç yakıcı türkülerimle birlikteyiz.. Rozeti kalbinden büyük insanları geçiyorum. Vatan, millet nutukları atarak seçilip, maroken koltuklara kıçı değince her şeyi unutan siyaset madrabazları ile işim yok. Mükellef sofralarda tıkınıp, obezleşen, bencil, vicdansız güçlülerle ve zenginlerle de merhabam olmaz. Düşmüşle, düşkünle hemdert, kimsesizlere kimseyim. Yokluktan, yoksulluktan odun kömür alamayan, tirtir titreyen herkesleyim. Hastane köşelerinde inleyen, derdine derman bekleyen dertlilerin derdinde, Sevgisiz, arkasız, kimsesiz kalmış insanların gözyaşlarındayım bugün. Yunanistan’a, oradan Avrupa’ya gitmek için dandik botlarla yola çıkan, buz gibi havada denizin ortasında soğukla, dalgalarla boğuşan, karanlığa karışan yitik insanların çığlıklarındayım. Herkesin konuştuğu "çalan, çırpan rezalet, siyaset" konusu benim konum değil. Elimde sıcak çayım sadece laf ve edebiyatta yapmıyorum. İçi boş retoriklerle hamaset. Ben, 3-5 nöbetlerinde bıçak gibi kesen ayazın altında nöbet tutan Mehmetlerleyim. Tabiata terk edilmiş, donmamak için sığınak arayan aç, çaresiz, köpeklerin derdindeyim. Serçelerim, güvercinlerim nevalesiz kaldı. Açlıktan, soğuktan donup öldü bazıları. Ben kuşlarımın iniltisindeyim. Sizin olsun yalan, dolan, riya üstüne kurulu dünyanız. Yaşanan acılara kör, koparılan feryatlara sağırsınız. Güçlülerin ortaya saçılan pislikleriyle uğraşın siz. Bugün Benim derdim, sizin derdiniz değil. Ahmet Yavas
NE GÜZELDİR Ne güzeldir; İnsan olmak ,insanca davranabilmek... Şefkat eli olup uzanabilmek, gözden akan yaşı silebilmek, Kanayan yaralara merhem olabilmek ne güzeldir... ...Ne güzeldir... Güvene mazhar olmak,yalandan riyadan uzak kalabilmek. Elindeki ile yetinmek başkalarının elindekini kıskanmadan sevinebilmek Ve en içten duygularla daha çok ver Yarab diyebilmek ne güzeldir.. Ne güzeldir; İnsanlara ışık olabilmek.. Sevilmeden sevebilmek,gelmeyene gidebilmek ne güzeldir... Ne güzeldir; İncitmekten,kırmaktan,nefretten uzak kalabilmek... Titreyen minik yüreklere korkma diyebilmek, sarılabilmek sevgiyle şefkatle.. Ne güzeldir; Dünyanın öbür ucunda, Hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşının bile içimizi parçalaması Ne güzeldir; Kedi ve köpeklere ağlayıp,kuşların yasını tutmak.. Bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Yaşamak ne güzeldir Dostlar.. Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek..alıntı
Özlemek ??????SEN BÖYLE GÜZEL GÜLMEYİ KİMDEN ÖĞRENDİN.??????????? Sıkıcı kış günlerinin ardından biraz rahatlamak, sevdiğim, özlediğim yüzleri görmek üzere ver elini Ankara diyerek Başkent'e geldim. Eş dost ziyaretinden sonra Yenimahalle'de sevdiğim bir arkadaşımı ziyaret ettim... Özlem giderici güzel bir 3 saatten sonra Kızılay’a hareket etmek üzere halk otobüsüne bindim. Etrafı mutlu gözlerle seyrediyordum. ??15 yıl yaşadığım şehrin sokaklarını ne çok özlemişim meğer. Görev yaptığım Yenimahalle Mustafa Kemal Lisesi'nin önünden geçerken burnumun direği sızladı. Hayalimde acı, tatlı hatıralar canlandı. Bahçesïnde ayak izlerimi arar gibi bakakaldım..?? Geçmişin tatlı hatıralarını düşlerken Sıhhıye'ye geldiğimizi fark ettim. Otobüsümüz durdu ve yeni yolcular binmeye başladı. Oturduğum yerden tanıdık yüz arar gibi yeni binen yolculara şöyle bir baktım. Birden tanıdık bir çift siyah göz gözlerime takıldı. Yanımdan geçti. Sessizce arkamdaki koltuğa oturdu. Arkamı dönüp nereden tanıdığımı çözmeye çalıştım. Ve çözdüm. Bu 2000 li yıllarda mezun ettiğim çok sevdiğim bir kız öğrencimdi. Ona bakmama rağmen o oralı bile olmadı. Belli ki beni tanıyamamıştı. Sınıfta dersime katılan, dürüst seçkin bir çocuktu. Ders aralarında yanıma gelir, hal hatır sorar, tatlı tatlı gülümserdi. Beni tanımadığına bir an için üzüldüm. Oysa ben okuldaki öğretmenler arasında onun bir numarasıydım. ??????? Ïsrarla Kendisine bakmama rağmen yine umursamadı bile. Telefonunun kulaklığını taktı. Gözlerini kapadı. Yüzünde tatlı bir gülümsemeyle müziğini dinlemeye başladı.Belli ki büyük şehrin yorduğu beynini dinlendirmeye çalışıyordu. Ben ise sessizce onu izliyordum.?? Sesimi biraz yükselterek " Sen böyle güzel gülmeyi kimden öğrendin...? " diye sordum. Bu, okulda her gördüğümde benim ona sorduğum en sık soruydu. Siyah gözlerini kaldırır, " Annemden öğrendim " derdi. Sesimi yükseltince bu sefer ilgilendi, kulağından kulaklığı çıkardı ve edeplice "anlamadım efendim" dedi.?? "Sen böyle güzel gülmeyi nereden öğrendin " sorusunu tekrarladım.?? Tanımak isteyen gözlerle bana dikkatlice baktı. " Sizi tanıyamadım efendim" dedi kibarca. ??Haklıydı. Aradan 20 yıl geçmişti. Beyazlaşmış saçlarım ve onu örten şapkama buldum tüm kabahati. Güldüm. "Lise yıllarında bu soruyu kim sorardı sana " dedim. Başını öne eğdi. Biraz düşündü. Birden gözleri parladı. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Fısıldayarak, "Sorunuza cevap veriyorum. Bana böyle güzel gülmeyi annem öğretti, öğretmenim." dedi.??Tıkış tıkış otobüsün içinde ellerime, boynuma sarılmak istercesine baktı baktı..Ağlamaklı gözlerle "Sen benim bir numaramdın hocam" dedi .Güldüm, "Sen ise benim on numaramdın" dedim. ???? Sevgi dolu bakışlarla gözlerimden ayırmadı gözlerini. Birbiriyle uzun bir aradan sonra karşılaşmış iki dost gibi konuştukça konuştuk. Öğretmenliğimin en derin hazzını yaşattı bana. Koca şehirde sevgisiz, susuz bırakılmış bir çiçek gibiydi. Sanki yağmur yağmış, birden canlanmıştı. O anlattı ben güldüm, ben anlattım o güldü...Onun her gülüşünde "sen bu kadar güzel gülmeyi nereden öğrendin" sorusunu sordum hep. Gülerek "annemden öğretmenim" dedi..,?? Baktım Kızılayı çoktan geçmiş, Tandoğan gelmişiz. "Ayrılık vakti" dedim. Hafifçe omuzuna dokunarak yolunun, bahtınin açık olmasını diledim.. Eğildi elimi öptü. Teşekkür etti..Otobüsten inerken. yüreğimde evladından ayrılan bir babanın hüznü vardı.
Özlemek ??????SEN BÖYLE GÜZEL GÜLMEYİ KİMDEN ÖĞRENDİN.??????????? Sıkıcı kış günlerinin ardından biraz rahatlamak, sevdiğim, özlediğim yüzleri görmek üzere ver elini Ankara diyerek Başkent'e geldim. Eş dost ziyaretinden sonra Yenimahalle'de sevdiğim bir arkadaşımı ziyaret ettim... Özlem giderici güzel bir 3 saatten sonra Kızılay’a hareket etmek üzere halk otobüsüne bindim. Etrafı mutlu gözlerle seyrediyordum. ??15 yıl yaşadığım şehrin sokaklarını ne çok özlemişim meğer. Görev yaptığım Yenimahalle Mustafa Kemal Lisesi'nin önünden geçerken burnumun direği sızladı. Hayalimde acı, tatlı hatıralar canlandı. Bahçesïnde ayak izlerimi arar gibi bakakaldım..?? Geçmişin tatlı hatıralarını düşlerken Sıhhıye'ye geldiğimizi fark ettim. Otobüsümüz durdu ve yeni yolcular binmeye başladı. Oturduğum yerden tanıdık yüz arar gibi yeni binen yolculara şöyle bir baktım. Birden tanıdık bir çift siyah göz gözlerime takıldı. Yanımdan geçti. Sessizce arkamdaki koltuğa oturdu. Arkamı dönüp nereden tanıdığımı çözmeye çalıştım. Ve çözdüm. Bu 2000 li yıllarda mezun ettiğim çok sevdiğim bir kız öğrencimdi. Ona bakmama rağmen o oralı bile olmadı. Belli ki beni tanıyamamıştı. Sınıfta dersime katılan, dürüst seçkin bir çocuktu. Ders aralarında yanıma gelir, hal hatır sorar, tatlı tatlı gülümserdi. Beni tanımadığına bir an için üzüldüm. Oysa ben okuldaki öğretmenler arasında onun bir numarasıydım. ??????? Ïsrarla Kendisine bakmama rağmen yine umursamadı bile. Telefonunun kulaklığını taktı. Gözlerini kapadı. Yüzünde tatlı bir gülümsemeyle müziğini dinlemeye başladı.Belli ki büyük şehrin yorduğu beynini dinlendirmeye çalışıyordu. Ben ise sessizce onu izliyordum.?? Sesimi biraz yükselterek " Sen böyle güzel gülmeyi kimden öğrendin...? " diye sordum. Bu, okulda her gördüğümde benim ona sorduğum en sık soruydu. Siyah gözlerini kaldırır, " Annemden öğrendim " derdi. Sesimi yükseltince bu sefer ilgilendi, kulağından kulaklığı çıkardı ve edeplice "anlamadım efendim" dedi.?? "Sen böyle güzel gülmeyi nereden öğrendin " sorusunu tekrarladım.?? Tanımak isteyen gözlerle bana dikkatlice baktı. " Sizi tanıyamadım efendim" dedi kibarca. ??Haklıydı. Aradan 20 yıl geçmişti. Beyazlaşmış saçlarım ve onu örten şapkama buldum tüm kabahati. Güldüm. "Lise yıllarında bu soruyu kim sorardı sana " dedim. Başını öne eğdi. Biraz düşündü. Birden gözleri parladı. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Fısıldayarak, "Sorunuza cevap veriyorum. Bana böyle güzel gülmeyi annem öğretti, öğretmenim." dedi.??Tıkış tıkış otobüsün içinde ellerime, boynuma sarılmak istercesine baktı baktı..Ağlamaklı gözlerle "Sen benim bir numaramdın hocam" dedi .Güldüm, "Sen ise benim on numaramdın" dedim. ???? Sevgi dolu bakışlarla gözlerimden ayırmadı gözlerini. Birbiriyle uzun bir aradan sonra karşılaşmış iki dost gibi konuştukça konuştuk. Öğretmenliğimin en derin hazzını yaşattı bana. Koca şehirde sevgisiz, susuz bırakılmış bir çiçek gibiydi. Sanki yağmur yağmış, birden canlanmıştı. O anlattı ben güldüm, ben anlattım o güldü...Onun her gülüşünde "sen bu kadar güzel gülmeyi nereden öğrendin" sorusunu sordum hep. Gülerek "annemden öğretmenim" dedi..,?? Baktım Kızılayı çoktan geçmiş, Tandoğan gelmişiz. "Ayrılık vakti" dedim. Hafifçe omuzuna dokunarak yolunun, bahtınin açık olmasını diledim.. Eğildi elimi öptü. Teşekkür etti..Otobüsten inerken. yüreğimde evladından ayrılan bir babanın hüznü vardı.
DOSTLAR..
Takip ettiğim kadarıyla Facebook'ta insanlar bilgilerini paylaşıyorlar, din, edebiyat ve sanat alanındaki çalışmalarını sergiliyorlar.
Mantıklı sorular ve cevaplar olduğu kadar, bazen provokatif sorular soran ve cevaplar da yazanlar var. İnancından, mezhebinden, eğitim alıp almamasından dolayı birileri birileriyle alay ediyor..
Beyler...! Aldığımız diplomalar, eğitimler bizleri okumuş bilgili yapar, ama bu insan olmamıza yetmez. İnsanlaşmak, olgunlaşmak ayrı bir çaba gerektirir. Tartışma konuları üzerinde konuşup, yazarken karşınızdakinin kutsallarını, değer yargılarını, inançlarını aşağılayıp, küçümseyerek kendinizi yüceltemezsiniz. Dahası düşünce ve fikrinizi kabul ettiremezsiniz? Bu sizin basitliğinizi, kibrinizi, kendini beğenmişliğinizi gösterir.
Kendi çapınızda bilgili, entellektüel olabilirsiniz. Gelgelelim, tarlada çalışmadıysanız, toprağın cahilisinizdir. İnşaatta çalışmadıysanız betonun, demirin cahilisinizdir. Dağda koyun gütmediyseniz hayvanın cahilisinizdir.
İnancınızı içselleştiremediyseniz inancın, imanın cahilisinizdir. İbadetinizin tadını alamazsınız. O dini bilgi sizi iyi insan yapmaz.
Teoride okuduklarınızın, tartıştıklarınızın pratiği farklıdır. Kimse kimseyi inancı, mezhebi, değer yargısı ve aldığı kültürü nedeniyle aşağılayamaz. Kimse kimseyi tekfir edemez, kafirlikle suçlayamaz.
Uslub_u lisan, beyan-ı insandır. Yani konuşma tarzımız insanlığımızı beyan eder. Ve de kendimiz dahil tüm insanların onuru saygıya layıktır.
Hepimizin uslubumuza dikkat etmeniz gerektiğine inanıyorum.
İyilikle kalın..
Ahmet Yavaş
DOSTLAR..
Takip ettiğim kadarıyla Facebook'ta insanlar bilgilerini paylaşıyorlar, din, edebiyat ve sanat alanındaki çalışmalarını sergiliyorlar.
Mantıklı sorular ve cevaplar olduğu kadar, bazen provokatif sorular soran ve cevaplar da yazanlar var. İnancından, mezhebinden, eğitim alıp almamasından dolayı birileri birileriyle alay ediyor..
Beyler...! Aldığımız diplomalar, eğitimler bizleri okumuş bilgili yapar, ama bu insan olmamıza yetmez. İnsanlaşmak, olgunlaşmak ayrı bir çaba gerektirir. Tartışma konuları üzerinde konuşup, yazarken karşınızdakinin kutsallarını, değer yargılarını, inançlarını aşağılayıp, küçümseyerek kendinizi yüceltemezsiniz. Dahası düşünce ve fikrinizi kabul ettiremezsiniz? Bu sizin basitliğinizi, kibrinizi, kendini beğenmişliğinizi gösterir.
Kendi çapınızda bilgili, entellektüel olabilirsiniz. Gelgelelim, tarlada çalışmadıysanız, toprağın cahilisinizdir. İnşaatta çalışmadıysanız betonun, demirin cahilisinizdir. Dağda koyun gütmediyseniz hayvanın cahilisinizdir.
İnancınızı içselleştiremediyseniz inancın, imanın cahilisinizdir. İbadetinizin tadını alamazsınız. O dini bilgi sizi iyi insan yapmaz.
Teoride okuduklarınızın, tartıştıklarınızın pratiği farklıdır. Kimse kimseyi inancı, mezhebi, değer yargısı ve aldığı kültürü nedeniyle aşağılayamaz. Kimse kimseyi tekfir edemez, kafirlikle suçlayamaz.
Uslub_u lisan, beyan-ı insandır. Yani konuşma tarzımız insanlığımızı beyan eder. Ve de kendimiz dahil tüm insanların onuru saygıya layıktır.
Hepimizin uslubumuza dikkat etmeniz gerektiğine inanıyorum.
İyilikle kalın..
Ahmet Yavaş
Halimiz, ahvalimiz.
Hayatın değişmezini değişim olarak görenlerdenim. Bence, değişim ve dönüşüm hayatın merkezinde yer alır. İnsan, bitkiler, hayvanlar, su, hava her şey değişim halindedir. Değişen her şey dönüşür ve gelişir.
Takipçilerim farkındadır belki..Biraz gecikmiş olsam da ben de değişim, dönüşüm ve gelişim çabası içine girdim. Farklılıklara kapı araladım. Farklı güzelliklerin peşine düştüm. Farklı fikirlere artık daha toleranslıyım.
Güç ve zenginlik elde etme aparatı haline dönüşen, gittikçe iğrenç hale gelen siyasete "bay bay" dedim. Katı, kıran, döken, en sonunda dogmaya dönüşen, siyasete eklemlenip dejenere olan çağın ruhuna uymayan ve rasyonel olmayan ideolojik düşüncelerden vazgeçtim.
Kendi seçtiği Ocak başkanının ölümüne taziye bile dilemeyen, kendi ülküdaşını torbacılara vurdurtup 2 çocuğu yetim bırakan ülkücülük anlayışından tiksindim.
7/24 eleştirdiği, hakarete varan sözler sarf ettiği rakip siyasi liderle tokalaşan, yeni hesaplar peşine düşen siyaset kokanalarından koptum.??
Şimdi hayallerimle, şiirlerimle başbaşayım . Tertemiz duyguların terennümü çok güzel şey. Erişilmez, dünyada eşi benzeri olmayan ama henüz anasından doğmamış?? ilham perinize güzellemeler yapmak hoş bir şey.
Ona,
"Ateş olsam, güneş olsam, aşk olsam.
Akşamları gözlerinde kaybolsam."?? diyebilmek çok tatlı.
Tabiata yönelmek, güllerin, çiçeklerin, kelebeklerin izini sürmek, tabiattaki bu güzelliğin, bu sanatın sahibine hayranlığını şiirlerle ifade etmek pek muhteşem.
"Ben bu güzellikleri neden ıskalamışım." serzenişi ile insanı kendinden geçiren şarkıların, melodilerin, keman seslerinin tadına varmak bulunmaz bir lezzet.
Bir çocuğun yüzündeki gülümseyişin doyulmaz güzelliğinin farkına varmak.??
Ve en önemlisi gözlerinizin bakmak için güzellikler araması, kulaklarınızın duymak için seçkin melodilerin peşinden koşması,
ve de kalbinizin sevmek için bahaneler araması.????????
Dostlar ..
Halimiz, ahvalimiz bu minvalde seyreyliyor. O
Hayatın tadına varmak, ondan kam almak böyle bir şey.
Tavsiye ederim..
Deneyin derim.
Ahmet Yavaş
ÇOCUK GELİN
Çocuk çocuktur...
Çocuktan gelin olur mu?
Çocuğa gelinlik olur mu?
O oyun çağındadır.
Oyun çocuğudur
O oyun ister,
Oyuncak ister.
Oyuncak bebek ister.
Koşmak, eğlenmek,
Çocukluğunu yaşamak ister.
Atlı karıncaya binmek ister,
Hayatı öğrenmek ister.
Gülümsemek,
Çığlık çığlığa yaşamak ister.
Çocuğu gelin etmek,
Gülüşünü çalmaktır.
Ruhundan hançerlemektir.
Küçücük bedenine
Koca dağları yıkmaktır.
Çocuk gelin...
Çabuk gelin..!
Bir cana kıyacaklar...
Bir gülü solduracaklar...
Koşun gelin...!
Ahmet Yavas
Hayırlı cumalar
Varis ameliyatı nedeniyle ameliyat yerlerinin zarar görmemesi için ibadetlerimi evde sandalyede oturarak kılıyordum. Bugün kendimi biraz iyi hissettiğinden Cumaya gitmeye karar verdim. Oturduğum yere yakın olan Çayırhisar Köyü'nün camisine gittim. Volümü sonuna kadar açılmış, alışık olmayanı yerinden hoplatan ezanı sesini dinledikten içeri girdim. Hangi makamda okunduğunu bilemediğim mevlid-i Şerif okunuyordu. Hani şu Süleyman Çelebi'nin, galiba imamlarımıza ek gelir sağlasın diye yazdığı, Hz Peygambere insan üstü ilahi özellikler yükleyen Mevlidi Şerif.
Mevlidin sonuna gelmişiz Allah'tan. İmam efendi mevlit sahiplerinin adını anıp onların geçmişlerine Fatihalar gönderdi.
Öyle bir dua irad eyledi ki konu Arapça bilen beni bile aştı. Söylenenleri anlamak için ciddi bir çaba gerekiyor....Edilen dua, zannedersem mızraklı ilmihal gibi Osmanlı döneminden kalma bir dua kitabından alınmış. İçerisinde Türkçe kelime yok gibi.. Tamamen Arapça ve Farsça sözcüklerden ibaret. Dikkat ettim, o kadar söz zincirinden sadece "eylesin" kelimesi Türkçe idi.. Yahu insaf edin okuduğunuz ayetlerin anlamını açıklamıyorsunuz, bari ettiğiniz duayı halkın anlayacağı dilden edin, nolur...!
Ayn çatlatarak ettiğiniz duanın din kardeşlerinizin anlamayacağı sözcüklerden ibaret olması şart mı...?
Kıyamet mi kopar ettiğiniz duayı insanlar anlasa, anlayarak amin dese.
Namaz bittikten sonra dışarıda hayır hizmeti vardı .. Bu köyde, her hafta tavuklu bulgur, pirinç ve ayrandan oluşan hayır insanlara ikram ediliyor...
Biz de bulgur pilavımızı ayranla birlikte aldık ve afiyetle yedik ?Oturduğum bankta çevreme baktım, merhaba diyecek iki çift laf edecek kimse aradım, bulamadım..
Hava soğuk olduğu gibi insanlar da soğuk... Herkesin suratından düşen bin parça . Kim bilir ne derdi var insanların.
Evime doğru hareket ederken köyün hemen dışında üstü açık ahırda, melül melül bana bakan bir öküz gördüm.. Aramızdaki duvara rağmen yaklaştım ve selam verdim..O da bana yaklaştı ve sevgi ile başını okşadım. Bir "mööö" sesiyle duygularıma karşılık verdi. Bu iletişimden o da memnun kaldı ben de memnun kaldım.
Bir cuma günü nasibimize bir insan eli tutmak, bir çocuk başına dokunmak değil bir öküz başı okşamak düştü...
Aklıma rahmetli Arif Nihat Asya'nın şiiri geldi... Öyle diyordu güzel insan:
"El varsa da emrimizde dövmek yoktur.
Dil varsa da ağzımızda sövmek yoktur..
Öküzleri okşamak sevmek var bizde.
Adileri alçakları övmek yoktur."
Hayırlı cumalar...
Ahmet Yavaş
JAPONLAR …
Ne Musevi
Ne Hristiyan ,
Ne de Müslüman...
Ne peygamberleri,
Ne de kutsal kitapları var...
Ama,
İnandıkları insanî değerler ile bütün dünyaya ders veriyorlar...
Demek ki insan olmak, başka bir şey...
JAPONLAR'DAN ÖĞRENİLMESİ GEREKEN 10 TEMEL İLKE :
1. AĞIRBAŞLILIK
Hiçbir dövünme ya da aşırı hareketlerle ıstırap ifade etme görüntüsü yok. Üzüntünün kendisi yüceltildi.
2. ONUR
Su ve yiyecek kuyruklarındaki disiplin. Hiçbir kaba söz ya da sert el kol hareketi yok. Sakinlikleri övgüye değer.
3. YETENEK
Örneğin, inanılmaz mimarlar. Binalar sallandı ama yıkılmadı.
4. ERDEM
İnsanlar sadece o anda gereksinimleri olanları aldılar. Başkaları da bir şeyler alabilsin diye.
5. DÜZEN
Hiçbir dükkân yağmalama yok. Yollarda korna çalmak, sollamak yok. Sadece anlayışlı tavırlar.
6. Özverili
Elli çalışan deniz suyu pompalamak için nükleer reaktörlerin içinde kaldı. Bunların yaptıklarının karşılığı nasıl ödenebilir?
7. DUYARLILIK
Lokantalar fiyatlarında indirim yaptı. Korunmayan bir bankamatiğe hiç kimse saldırmadı. Güçlüler zayıflara baktı.
8. EĞİTİM
Yaşlılar ve çocuklar dahil herkes ne yapacağını tam olarak biliyordu. Aynen de yaptılar.
9. MEDYA
Bültenlerde kendilerini mükemmel bir şekilde dizginlediler. Aptalca konuşan muhabirler/spikerler yoktu. Sadece sakin bir şekilde yapılan habercilik. En önemlisi de, durumdan faydalanarak kolay yoldan kendine pay çıkarmaya çalışan politikacılar yoktu.
10. VİCDAN
Bir mağazada elektrikler kesildiğinde, insanlar aldıkları şeyleri tekrar raflarına koydular ve sessiz bir şekilde çıktılar...
Ülkeleri dev bir afete uğramış durumdaki Japon vatandaşlarından dünyanın alacağı çok dersler var...
BENİM DERDİM SİZİN DERDİNİZ DEĞİL
????¦???????????????????¦?????
Karın tipilediği, ayazın ıslık çaldığı bu soğuk kış gecesinde dertliyim.
Benim derdim başka ama.
Benim derdim herkesin derdi değil.
Tansiyon, şeker, kolestrol değil,
Mide, karaciğer, covit, aşı da değil.
Bir sonraki öğün değil, Fenerin şampiyon olması hiç değil.
Biraz kalp ağrısı, biraz dertlilerin derdi diyebilirim.
En hüzünlü şarkılarım benimle.
En iç yakıcı türkülerimle birlikteyiz..
Rozeti kalbinden büyük insanları geçiyorum.
Vatan, millet nutukları atarak seçilip, maroken koltuklara kıçı değince her şeyi unutan siyaset madrabazları ile işim yok.
Mükellef sofralarda tıkınıp, obezleşen, bencil, vicdansız güçlülerle ve zenginlerle de merhabam olmaz.
Düşmüşle, düşkünle hemdert, kimsesizlere kimseyim.
Yokluktan, yoksulluktan odun kömür alamayan, tirtir titreyen herkesleyim.
Hastane köşelerinde inleyen, derdine derman bekleyen dertlilerin derdinde,
Sevgisiz, arkasız, kimsesiz kalmış insanların gözyaşlarındayım bugün.
Yunanistan’a, oradan Avrupa’ya gitmek için dandik botlarla yola çıkan, buz gibi havada denizin ortasında soğukla, dalgalarla boğuşan, karanlığa karışan yitik insanların çığlıklarındayım.
Herkesin konuştuğu "çalan, çırpan rezalet, siyaset" konusu benim konum değil.
Elimde sıcak çayım sadece laf ve edebiyatta yapmıyorum.
İçi boş retoriklerle hamaset.
Ben, 3-5 nöbetlerinde bıçak gibi kesen ayazın altında nöbet tutan Mehmetlerleyim.
Tabiata terk edilmiş, donmamak için sığınak arayan aç, çaresiz, köpeklerin derdindeyim.
Serçelerim, güvercinlerim nevalesiz kaldı.
Açlıktan, soğuktan donup öldü bazıları.
Ben kuşlarımın iniltisindeyim.
Sizin olsun yalan, dolan, riya üstüne kurulu dünyanız.
Yaşanan acılara kör, koparılan feryatlara sağırsınız.
Güçlülerin ortaya saçılan pislikleriyle uğraşın siz.
Bugün
Benim derdim, sizin derdiniz değil.
Ahmet Yavas
NE GÜZELDİR
Ne güzeldir;
İnsan olmak ,insanca davranabilmek...
Şefkat eli olup uzanabilmek, gözden akan yaşı silebilmek,
Kanayan yaralara merhem olabilmek ne güzeldir...
...Ne güzeldir...
Güvene mazhar olmak,yalandan riyadan uzak kalabilmek.
Elindeki ile yetinmek başkalarının elindekini kıskanmadan sevinebilmek
Ve en içten duygularla daha çok ver Yarab diyebilmek ne güzeldir..
Ne güzeldir;
İnsanlara ışık olabilmek..
Sevilmeden sevebilmek,gelmeyene gidebilmek ne güzeldir...
Ne güzeldir;
İncitmekten,kırmaktan,nefretten uzak kalabilmek...
Titreyen minik yüreklere korkma diyebilmek, sarılabilmek sevgiyle şefkatle..
Ne güzeldir;
Dünyanın öbür ucunda,
Hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşının bile içimizi parçalaması
Ne güzeldir;
Kedi ve köpeklere ağlayıp,kuşların yasını tutmak..
Bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak.
Yaşamak ne güzeldir Dostlar..
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek..alıntı
Özlemek
??????SEN BÖYLE GÜZEL GÜLMEYİ KİMDEN ÖĞRENDİN.???????????
Sıkıcı kış günlerinin ardından biraz rahatlamak, sevdiğim, özlediğim yüzleri görmek üzere ver elini Ankara diyerek Başkent'e geldim. Eş dost ziyaretinden sonra Yenimahalle'de sevdiğim bir arkadaşımı ziyaret ettim... Özlem giderici güzel bir 3 saatten sonra Kızılay’a hareket etmek üzere halk otobüsüne bindim. Etrafı mutlu gözlerle seyrediyordum. ??15 yıl yaşadığım şehrin sokaklarını ne çok özlemişim meğer. Görev yaptığım Yenimahalle Mustafa Kemal Lisesi'nin önünden geçerken burnumun direği sızladı. Hayalimde acı, tatlı hatıralar canlandı. Bahçesïnde ayak izlerimi arar gibi bakakaldım..??
Geçmişin tatlı hatıralarını düşlerken Sıhhıye'ye geldiğimizi fark ettim. Otobüsümüz durdu ve yeni yolcular binmeye başladı. Oturduğum yerden tanıdık yüz arar gibi yeni binen yolculara şöyle bir baktım. Birden tanıdık bir çift siyah göz gözlerime takıldı. Yanımdan geçti. Sessizce arkamdaki koltuğa oturdu. Arkamı dönüp nereden tanıdığımı çözmeye çalıştım. Ve çözdüm. Bu 2000 li yıllarda mezun ettiğim çok sevdiğim bir kız öğrencimdi.
Ona bakmama rağmen o oralı bile olmadı. Belli ki beni tanıyamamıştı. Sınıfta dersime katılan, dürüst seçkin bir çocuktu. Ders aralarında yanıma gelir, hal hatır sorar, tatlı tatlı gülümserdi. Beni tanımadığına bir an için üzüldüm. Oysa ben okuldaki öğretmenler arasında onun bir numarasıydım. ???????
Ïsrarla Kendisine bakmama rağmen yine umursamadı bile. Telefonunun kulaklığını taktı. Gözlerini kapadı. Yüzünde tatlı bir gülümsemeyle müziğini dinlemeye başladı.Belli ki büyük şehrin yorduğu beynini dinlendirmeye çalışıyordu. Ben ise sessizce onu izliyordum.??
Sesimi biraz yükselterek " Sen böyle güzel gülmeyi kimden öğrendin...? " diye sordum. Bu, okulda her gördüğümde benim ona sorduğum en sık soruydu. Siyah gözlerini kaldırır, " Annemden öğrendim " derdi.
Sesimi yükseltince bu sefer ilgilendi, kulağından kulaklığı çıkardı ve edeplice "anlamadım efendim" dedi.??
"Sen böyle güzel gülmeyi nereden öğrendin " sorusunu tekrarladım.?? Tanımak isteyen gözlerle bana dikkatlice baktı. " Sizi tanıyamadım efendim" dedi kibarca. ??Haklıydı. Aradan 20 yıl geçmişti. Beyazlaşmış saçlarım ve onu örten şapkama buldum tüm kabahati. Güldüm. "Lise yıllarında bu soruyu kim sorardı sana " dedim. Başını öne eğdi. Biraz düşündü. Birden gözleri parladı. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Fısıldayarak, "Sorunuza cevap veriyorum. Bana böyle güzel gülmeyi annem öğretti, öğretmenim." dedi.??Tıkış tıkış otobüsün içinde ellerime, boynuma sarılmak istercesine baktı baktı..Ağlamaklı gözlerle "Sen benim bir numaramdın hocam" dedi .Güldüm, "Sen ise benim on numaramdın" dedim. ????
Sevgi dolu bakışlarla gözlerimden ayırmadı gözlerini. Birbiriyle uzun bir aradan sonra karşılaşmış iki dost gibi konuştukça konuştuk. Öğretmenliğimin en derin hazzını yaşattı bana. Koca şehirde sevgisiz, susuz bırakılmış bir çiçek gibiydi. Sanki yağmur yağmış, birden canlanmıştı. O anlattı ben güldüm, ben anlattım o güldü...Onun her gülüşünde "sen bu kadar güzel gülmeyi nereden öğrendin" sorusunu sordum hep. Gülerek "annemden öğretmenim" dedi..,??
Baktım Kızılayı çoktan geçmiş, Tandoğan gelmişiz. "Ayrılık vakti" dedim. Hafifçe omuzuna dokunarak yolunun, bahtınin açık olmasını diledim.. Eğildi elimi öptü. Teşekkür etti..Otobüsten inerken. yüreğimde evladından ayrılan bir babanın hüznü vardı.
Özlemek
??????SEN BÖYLE GÜZEL GÜLMEYİ KİMDEN ÖĞRENDİN.???????????
Sıkıcı kış günlerinin ardından biraz rahatlamak, sevdiğim, özlediğim yüzleri görmek üzere ver elini Ankara diyerek Başkent'e geldim. Eş dost ziyaretinden sonra Yenimahalle'de sevdiğim bir arkadaşımı ziyaret ettim... Özlem giderici güzel bir 3 saatten sonra Kızılay’a hareket etmek üzere halk otobüsüne bindim. Etrafı mutlu gözlerle seyrediyordum. ??15 yıl yaşadığım şehrin sokaklarını ne çok özlemişim meğer. Görev yaptığım Yenimahalle Mustafa Kemal Lisesi'nin önünden geçerken burnumun direği sızladı. Hayalimde acı, tatlı hatıralar canlandı. Bahçesïnde ayak izlerimi arar gibi bakakaldım..??
Geçmişin tatlı hatıralarını düşlerken Sıhhıye'ye geldiğimizi fark ettim. Otobüsümüz durdu ve yeni yolcular binmeye başladı. Oturduğum yerden tanıdık yüz arar gibi yeni binen yolculara şöyle bir baktım. Birden tanıdık bir çift siyah göz gözlerime takıldı. Yanımdan geçti. Sessizce arkamdaki koltuğa oturdu. Arkamı dönüp nereden tanıdığımı çözmeye çalıştım. Ve çözdüm. Bu 2000 li yıllarda mezun ettiğim çok sevdiğim bir kız öğrencimdi.
Ona bakmama rağmen o oralı bile olmadı. Belli ki beni tanıyamamıştı. Sınıfta dersime katılan, dürüst seçkin bir çocuktu. Ders aralarında yanıma gelir, hal hatır sorar, tatlı tatlı gülümserdi. Beni tanımadığına bir an için üzüldüm. Oysa ben okuldaki öğretmenler arasında onun bir numarasıydım. ???????
Ïsrarla Kendisine bakmama rağmen yine umursamadı bile. Telefonunun kulaklığını taktı. Gözlerini kapadı. Yüzünde tatlı bir gülümsemeyle müziğini dinlemeye başladı.Belli ki büyük şehrin yorduğu beynini dinlendirmeye çalışıyordu. Ben ise sessizce onu izliyordum.??
Sesimi biraz yükselterek " Sen böyle güzel gülmeyi kimden öğrendin...? " diye sordum. Bu, okulda her gördüğümde benim ona sorduğum en sık soruydu. Siyah gözlerini kaldırır, " Annemden öğrendim " derdi.
Sesimi yükseltince bu sefer ilgilendi, kulağından kulaklığı çıkardı ve edeplice "anlamadım efendim" dedi.??
"Sen böyle güzel gülmeyi nereden öğrendin " sorusunu tekrarladım.?? Tanımak isteyen gözlerle bana dikkatlice baktı. " Sizi tanıyamadım efendim" dedi kibarca. ??Haklıydı. Aradan 20 yıl geçmişti. Beyazlaşmış saçlarım ve onu örten şapkama buldum tüm kabahati. Güldüm. "Lise yıllarında bu soruyu kim sorardı sana " dedim. Başını öne eğdi. Biraz düşündü. Birden gözleri parladı. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Fısıldayarak, "Sorunuza cevap veriyorum. Bana böyle güzel gülmeyi annem öğretti, öğretmenim." dedi.??Tıkış tıkış otobüsün içinde ellerime, boynuma sarılmak istercesine baktı baktı..Ağlamaklı gözlerle "Sen benim bir numaramdın hocam" dedi .Güldüm, "Sen ise benim on numaramdın" dedim. ????
Sevgi dolu bakışlarla gözlerimden ayırmadı gözlerini. Birbiriyle uzun bir aradan sonra karşılaşmış iki dost gibi konuştukça konuştuk. Öğretmenliğimin en derin hazzını yaşattı bana. Koca şehirde sevgisiz, susuz bırakılmış bir çiçek gibiydi. Sanki yağmur yağmış, birden canlanmıştı. O anlattı ben güldüm, ben anlattım o güldü...Onun her gülüşünde "sen bu kadar güzel gülmeyi nereden öğrendin" sorusunu sordum hep. Gülerek "annemden öğretmenim" dedi..,??
Baktım Kızılayı çoktan geçmiş, Tandoğan gelmişiz. "Ayrılık vakti" dedim. Hafifçe omuzuna dokunarak yolunun, bahtınin açık olmasını diledim.. Eğildi elimi öptü. Teşekkür etti..Otobüsten inerken. yüreğimde evladından ayrılan bir babanın hüznü vardı.