ve yürüdüm takalar boyu, içine balıkların takıldığı, ağ ağ örülmüş kıyıların içinden geçtim; çırpın, çırpın çırpınarak..., ki takvimleri didik didik eden martıyım, çözdüm düğümlerini gemicilerin,
ve yürek ne zaman, ibrikten, bal şerbetli kahve köpüğünü, damla damla, yavaş yavaş usul usul, süzüm süzüm süzülerek içse…, hayat; yüksekten engine inmek gibi, aklını yitirmiş bir şelale olup köpüre köpüre ve deli kudretli bir devinimle akarak, iç telaştan azade itminana kavuşup, temkin sahibi ve ağırbaşlı bir vakarla, sekinet buluyor…,
/ah kaçırma gözlerini benden bal köpüğü; sohbetini tattım bir defa ve kalbimde bir dolunay bakışıyla, yüzünün mehtabına giden yakamozun yolunda, iki turkuaz porselen kırdım…,
bu karanlık okyanus nihayet gözlerini açtı, /ah ayın on dördüm, affet…, açlıkla terbiye oluyorum, ayyaş bir nefes gibi kokarak, sensizim, ve öyle görünüyor ki özlemiş olmalıyım…, bunca değersizlik hisli ve, kırık dökük sızım sızım, iç çekmelerimden belli,
bu, /yeniden kavuşmaya itikadı bozuk dünyanın, sevda manastırında, yokluğunun kırbaçladığı bir besteyle, içime uşşâk makamında düşen şarkısın sen,
. ... ..... ve ömrümü bilmem kaça bölen, zamanın ben merkezlilik kılıcının, keskin yanıyla tenime battığı yerde; gözleri dolu dolu derelerin, eğrile doğrula sapmalarıyla dolan bir gölün kıyısında, medeniyet tasavvuru demli bir yudum bir çay bile, içilemez ve zehir oldu haberin var mı, mülevves ortadoğulu kucaklaşmasından…, ve başlatma şimdi ümmet olma bilincinin, ızdırabından, böyle zırvalık sancılı kasıkların yapacağı doğumdan, nilüfer gözlü, ve asr/ı saadet bereketli bir kız evladın, dünyaya gelişini beklemek; başını suya eğip, içine akan ve cebinde sakladığı kıpırtısız susuşu sessizce derine bırakan..., cuma selamlığı beynamazlarının, mürted haline bakmadan, kadim kelama gösterdiği ihtirama benzer /ah…, ..... ... .
bağrıma bir akasya ek n'olur...; garibem, ve kalbimde bir kürek mahkumu saklanır, vişne ve nar ağaçlarının arasında…
işte sesleniyor bana, hışırdayan kavakların içinden…; üşürsen..., içinden orman geçen şiirlerimden kozalaklar topla, sonra yak bir bir ruhunun hirasında, patlasın çıtırdayarak ateş böcekleri; ısınırsın...
duyup da işittiğim o yankılanan sesle, içimden geçen ve nereye gittiğini hiç bilmediğim o tren, kalbimin tünelinde birden duruverir; şaşkın bakışlar, şaşılar ve şehlalar ve alacalar içinden geçip, kaybolmuş mahcup bir sincap gibi, yerime otururum bilirsin; cam kenarına, ve elimdeki kozalağı uzatırım kondüktöre biletsiz şairem, anlasana; garibem... seferîyem… içinden okyanus geçen böyle bir göz yok, ondandır iç sesime dayanamayıp, yüz/süz dönüşlerim sana; aşk…,
ah/ ciğerime bir akasya ek n'olur... ki çöpe atan dost olsun tek, ona yazılmış çileli dizeleri…, ah;
beyaz bir kağıt elbet kırışık bir karalamaya dönüşebilir, dahası hangi yeni eskimez; en derinde akan sırdaşlık üstüne devrilmiş yazgının mürekkebi, cansız hatıralar saçabilir o beyaz kırışık kağıda...,
seslenmeyle teselli buluyorum sana hece hece, ve tozlu çayhanesinde bir iskemle, son dizemin ayak parmaklarına değerken, diyor ki iç sesim; (kim okursa bu t/aksimi, gözbebeklerinden iri siyah kayalar devrilecek üzerine)
üç kat ak perde çektim üstüne, ve temennine uyarak, elimden geldiğince sakladım yüreğimin kalemini…,
ey tek kuruşluk olmak dileyen tevazunun gönlü; baş başayız seninle aklımın ütopyasında yine, ve varsın savursun tekmesini felek, o tozlu çayhanesinin en kenarındaki iskemlesine, ah;
çiziyorum şimdi zihnimin anlayış bekleyen açıklamalarının altını ve tutmayan hesapların dört işlemini yapmayı deniyorken, ikaz lambaları yanıyor her adım başı ve oyuncakları hayatlarımızın, alt üst alt üst alt üst etmede hayatlarımızı, ah;
ki sonunda tükürdüm kalbimi, ağzımda çivit mavi boya tadı, süzüldü gözyaşı gibi, dudağımın kenarından çeneme, veremli bir aşkın ağzından, gül kusması misal...,
bakışlarımı yaşama diktiğim gün, kara kuru, soğuk bir şubat öğlesi, kanadından yedi tüyü yolunmuş martının, doymuştu kalbi özgürlüğe…, kafese susamıştı..., ah,
kuşlar/kuşlar/kuşlar havalandı..., hissiz kırmızı, zihnimin çırak kilidini açan dizeye düşer kederim, çocukluğum kara kâhküllü bir bulut gibi, göğü esmere ve gülüşümün okyanus mavisi tonuna boyar, ki kalbimdeki bütün karıncaları bilerek ezmek gibi bir şeydi bu…,
kıpırtısız bir bekleyişte, yollara kaplı ölü posta güvercinleri…, kalbimin bileklerini kesen bir jilet gibi, seviyorum seni…, bir yanım yaşama, bir yanım ölüme akarak..., ah,
hayat trafiği var bir de işte, hayat trafiği, örümcek ağından yuvalardaki cinayetler; kan donduruyor, kırmızıda…,
ve sen cellat; bir yaşama her son verişinde, son sözün söylenmesine anlayış tanıman, insanın gözüne sokulmuş bir eros oku değil midir…, söyle; değil midir,
ki tutucu bir adamım ben çok doğru, bir yol tuttu mu; geriye çevrilmem öyle kolay kolay, ama yalnız, geri çevrilmenin muhabbete gitmek, anlamına geldiğine inanırsam, yön tanımaz olurum ve kararır gözlerim,
ah evet; çizgisi orta yerde, bağnazıyım gerçek hayatın…, peki şimdi söyle güzel kardeşim, tam olarak sen neredesin, bak kaç ömürdür buradayım, bu denizin karşısında…, ve ne kadar zaman oldu, yine hiçliğimle bekliyorum, kıpırdamadan, eylemsiz seni…; intiharı seçmiş bir balina kadar ölü, kıyıya vurmuş ve cansız…,
denizdeyim…, tam karşısında, kıpırtısızlığını delecek ilk dalgayı yakalamak için, gözlerimi kırpmadan bekliyorum…, kafamı kaldırıp bir an göğe baksam, yine orada kim olsa bilir, o şımarık, tembel ve inatçı bulut…,
sahi şu içi geçmiş dünyanın tepesindeki bulutlar renk değişmez mi hiç, hep o puslu gri, /kaç gündür aralıksız yağan rahmetten/ ki bir iç ses daha evet, sıkılmaz mı hiç bu inatçı bulut çakılı kalmaktan, ve hep aynı hoşnutlukta…;
renklerden gri, gri, gri, kaç fitten bana bakar sorsan, /hey; hep maviyi bekleyen, /çekil aşağımdan; ki deniz suyu, köpük, bulanık burnumun ucu…;
evet biliyorum, yaşam kızgın bir tavuskuşu aramızda, tüylerindeki gökkuşağını başımıza kakan,
ve öyleyse sizlerde duyun ulan, müstafiyim artık bu, hayata pantolonun paçasından bakan magandaların, ve akşam sofrasına bir arada oturamayan aileliği kütükte kalmışların ve aşkını vatanı bilmeyen, gözdelik ve ikbal peşindeki dilberlerin davasından, ah;
ve yürüdüm takalar boyu,
içine balıkların takıldığı,
ağ ağ örülmüş kıyıların içinden geçtim;
çırpın, çırpın çırpınarak...,
ki takvimleri didik didik eden martıyım,
çözdüm düğümlerini gemicilerin,
ve yürek ne zaman,
ibrikten,
bal şerbetli kahve köpüğünü,
damla damla, yavaş yavaş
usul usul,
süzüm süzüm süzülerek içse…,
hayat;
yüksekten engine inmek gibi,
aklını yitirmiş bir şelale olup köpüre köpüre
ve deli kudretli bir devinimle akarak,
iç telaştan azade itminana kavuşup,
temkin sahibi ve ağırbaşlı bir vakarla,
sekinet buluyor…,
/ah kaçırma gözlerini benden
bal köpüğü; sohbetini tattım bir defa
ve kalbimde bir dolunay bakışıyla,
yüzünün mehtabına giden yakamozun yolunda,
iki turkuaz porselen kırdım…,
bu karanlık okyanus
nihayet gözlerini açtı,
/ah ayın on dördüm,
affet…,
açlıkla terbiye oluyorum,
ayyaş bir nefes gibi kokarak,
sensizim,
ve öyle görünüyor ki özlemiş olmalıyım…,
bunca değersizlik hisli ve,
kırık dökük sızım sızım,
iç çekmelerimden belli,
bu, /yeniden kavuşmaya itikadı bozuk dünyanın,
sevda manastırında,
yokluğunun kırbaçladığı bir besteyle,
içime uşşâk makamında düşen şarkısın sen,
.
...
.....
ve ömrümü bilmem kaça bölen,
zamanın ben merkezlilik kılıcının,
keskin yanıyla tenime battığı yerde;
gözleri dolu dolu derelerin,
eğrile doğrula sapmalarıyla dolan bir gölün kıyısında,
medeniyet tasavvuru demli bir yudum bir çay bile,
içilemez ve zehir oldu haberin var mı,
mülevves ortadoğulu kucaklaşmasından…,
ve başlatma şimdi ümmet olma bilincinin,
ızdırabından,
böyle zırvalık sancılı kasıkların yapacağı doğumdan,
nilüfer gözlü,
ve asr/ı saadet bereketli bir kız evladın,
dünyaya gelişini beklemek;
başını suya eğip, içine akan
ve cebinde sakladığı kıpırtısız susuşu
sessizce derine bırakan...,
cuma selamlığı beynamazlarının,
mürted haline bakmadan,
kadim kelama gösterdiği ihtirama benzer
/ah…,
.....
...
.
bağrıma bir akasya ek n'olur...;
garibem,
ve kalbimde bir kürek mahkumu saklanır,
vişne ve nar ağaçlarının arasında…
işte sesleniyor bana,
hışırdayan kavakların içinden…;
üşürsen...,
içinden orman geçen şiirlerimden
kozalaklar topla,
sonra yak bir bir ruhunun hirasında,
patlasın çıtırdayarak ateş böcekleri;
ısınırsın...
duyup da işittiğim o yankılanan sesle,
içimden geçen ve nereye gittiğini hiç bilmediğim
o tren,
kalbimin tünelinde birden duruverir;
şaşkın bakışlar, şaşılar ve şehlalar
ve alacalar içinden geçip,
kaybolmuş mahcup bir sincap gibi,
yerime otururum bilirsin; cam kenarına,
ve elimdeki kozalağı uzatırım kondüktöre
biletsiz şairem, anlasana; garibem...
seferîyem…
içinden okyanus geçen böyle bir göz yok,
ondandır iç sesime dayanamayıp,
yüz/süz dönüşlerim sana; aşk…,
ah/ ciğerime bir akasya ek n'olur...
ki çöpe atan dost olsun tek,
ona yazılmış çileli dizeleri…,
ah;
beyaz bir kağıt elbet
kırışık bir karalamaya dönüşebilir,
dahası hangi yeni eskimez;
en derinde akan sırdaşlık üstüne
devrilmiş yazgının mürekkebi,
cansız hatıralar saçabilir
o beyaz kırışık kağıda...,
seslenmeyle teselli buluyorum
sana hece hece,
ve tozlu çayhanesinde bir iskemle,
son dizemin ayak parmaklarına değerken,
diyor ki iç sesim;
(kim okursa bu t/aksimi,
gözbebeklerinden iri siyah kayalar
devrilecek üzerine)
üç kat ak perde çektim üstüne,
ve temennine uyarak,
elimden geldiğince sakladım
yüreğimin kalemini…,
ey tek kuruşluk olmak dileyen
tevazunun gönlü;
baş başayız seninle
aklımın ütopyasında yine,
ve varsın savursun tekmesini felek,
o tozlu çayhanesinin
en kenarındaki iskemlesine,
ah;
çiziyorum şimdi zihnimin anlayış bekleyen
açıklamalarının altını ve tutmayan hesapların
dört işlemini yapmayı deniyorken,
ikaz lambaları yanıyor her adım başı
ve oyuncakları hayatlarımızın,
alt üst alt üst alt üst etmede hayatlarımızı,
ah;
ki sonunda tükürdüm kalbimi,
ağzımda çivit mavi boya tadı,
süzüldü gözyaşı gibi,
dudağımın kenarından çeneme,
veremli bir aşkın ağzından,
gül kusması misal...,
bakışlarımı yaşama diktiğim gün,
kara kuru,
soğuk bir şubat öğlesi,
kanadından yedi tüyü yolunmuş martının,
doymuştu kalbi özgürlüğe…,
kafese susamıştı...,
ah,
kuşlar/kuşlar/kuşlar havalandı...,
hissiz kırmızı,
zihnimin çırak kilidini açan
dizeye düşer kederim,
çocukluğum kara kâhküllü bir bulut gibi,
göğü esmere ve gülüşümün
okyanus mavisi tonuna boyar,
ki kalbimdeki bütün karıncaları
bilerek ezmek gibi bir şeydi bu…,
kıpırtısız bir bekleyişte,
yollara kaplı ölü posta güvercinleri…,
kalbimin bileklerini kesen bir jilet gibi,
seviyorum seni…,
bir yanım yaşama,
bir yanım ölüme akarak...,
ah,
hayat trafiği var bir de işte,
hayat trafiği,
örümcek ağından yuvalardaki cinayetler;
kan donduruyor,
kırmızıda…,
ve sen cellat;
bir yaşama her son verişinde,
son sözün söylenmesine anlayış tanıman,
insanın gözüne sokulmuş bir
eros oku değil midir…,
söyle; değil midir,
ki tutucu bir adamım ben çok doğru,
bir yol tuttu mu;
geriye çevrilmem öyle kolay kolay,
ama yalnız,
geri çevrilmenin muhabbete gitmek,
anlamına geldiğine inanırsam,
yön tanımaz olurum ve kararır gözlerim,
ah evet;
çizgisi orta yerde,
bağnazıyım gerçek hayatın…,
peki şimdi söyle güzel kardeşim,
tam olarak sen neredesin,
bak kaç ömürdür buradayım,
bu denizin karşısında…,
ve ne kadar zaman oldu,
yine hiçliğimle bekliyorum,
kıpırdamadan, eylemsiz seni…;
intiharı seçmiş bir balina kadar ölü,
kıyıya vurmuş ve cansız…,
denizdeyim…,
tam karşısında,
kıpırtısızlığını delecek ilk dalgayı yakalamak için,
gözlerimi kırpmadan bekliyorum…,
kafamı kaldırıp bir an göğe baksam,
yine orada kim olsa bilir,
o şımarık,
tembel ve inatçı bulut…,
sahi şu içi geçmiş dünyanın tepesindeki
bulutlar renk değişmez mi hiç,
hep o puslu gri,
/kaç gündür aralıksız yağan rahmetten/
ki bir iç ses daha evet,
sıkılmaz mı hiç bu inatçı bulut çakılı kalmaktan,
ve hep aynı hoşnutlukta…;
renklerden gri, gri, gri,
kaç fitten bana bakar sorsan,
/hey;
hep maviyi bekleyen,
/çekil aşağımdan;
ki deniz suyu,
köpük,
bulanık burnumun ucu…;
evet biliyorum,
yaşam kızgın bir tavuskuşu aramızda,
tüylerindeki gökkuşağını başımıza kakan,
ve öyleyse sizlerde duyun ulan,
müstafiyim artık bu,
hayata pantolonun paçasından bakan magandaların,
ve akşam sofrasına bir arada oturamayan
aileliği kütükte kalmışların ve
aşkını vatanı bilmeyen,
gözdelik ve ikbal peşindeki
dilberlerin davasından,
ah;