Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Tuna Kafkas
Tuna Kafkas

hangi yeryüzü, gökyüzüne bakmaz; ve sanılıyor mu ki gökyüzü de yeryüzüne meftun, değildir...

  • RetinaCodeHande30.07.2024 - 17:37

    turuncu ve kızıl gül yapraklarını
    ebeden soldurmayacak rahmet;
    ıslak kaldırımlara
    yüzükoyun serilmiş ölüleri dahi
    diriltebilse mesela…,
    ve kendinden gayrısını bilmez kibrin,
    mülevves göz pınarlarını kurutup,
    nâdim bir nefesten buğu olaydı,
    isli,
    kasvetli kodes camlarında,
    nolaydı…,
    ah;

    ki yaralı retinam,
    işte böyleyken;
    bir martı kanadını bile bile,
    gözlerime batırmışken,
    yaralı retinam,
    refakatçi balıklar başucumda ağlarken,
    şaşkın sözcükler
    ellerimde yapış yapış
    ve uğultusunda yalnızlığın
    acemi hüznü
    tıka basa dolmuşken içime,
    dökülmez mısralara inci taneleri, yâr;
    yâr balların balı,
    kırıldı içimde bir dal,
    bir ağıttır ücra suskunluğum,
    değişen her gün ile
    gömülüyorum ey en sana…,
    ah;

  • ruhi su21.07.2024 - 01:12

    Zamanede bir hal gelmesin başa
    Ahdi bütün bir sadık yar kalmamış
    Kalleş yar olana dost demem haşa
    N'olacak muhannet meydan görmemiş.

    Ben bir yar isterim derun-u dilden
    Sarfede varını geldikçe elden
    Beni setreyleye dudan elden
    Her yüze gülen yar olmuş olmamış.

    Hüseyin beyhude ah etme naçar
    Bir kapı örterse birini açar
    Buna dünya derler hepisi geçer
    Hangi günü gördün akşam olmamış.
    Kul Hüseyin / bir ruhi su türküsü

  • Hakan Fidan15.07.2024 - 01:37

    Hakan Fidan’ın Çin’de yaptığı konuşmanın satır satır analizi

  • yaklaşık maliyet hesaplanması06.07.2024 - 17:26

    Bedirhan Gökçe “Sebep Olanlar Utansın” ALLAH’IN DA HESABI VAR.

  • gecenin tenhasına bir söz bırak05.07.2024 - 02:08

    işte tam da burada; denizin okyanusa; - sen bu soruların cevabını bulabildin mi diye aşkla sormasıdır ki, onları ummana kıyı yapan… ve bir ip/urgan istemek üstüne, üste çıkarken el, kol, ayak bağlamaya mütemayil isyanların tereddütlü zuhuruna madem mani olunamıyor, o halde peki, yüz yüze gelene kadar azığı kesme orucu, bir yönüyle ip kesen bir dağcının hayat bahşetmesi değil midir canı pahasına… yetersiz verilerle ileri düzey analizler yapmak, okyanusun denizi, kendi kararına getirmek cehdi içinde bulunduğu zannıyla, kendini kendinden savuruşu gibi tehlikeli sulara çekmesiyle neticelenecektir… ötelere bakan okyanus gözlerdeki endişeyi gerçekten okuyamıyor olması denizin, hatta korkuyu; muhal olduğuna göre, ummanla yüz yüze gelindiğinde, her şey için geç olabileceği ihtimali de bu kadar ortada dururken, sahilden daha fazla açılmak, bu yüzleşmede “benle beni istememe” opsiyonuna, aktivasyon almak demektir sadece… okyanusun burada konaklayacağız tam burada kararlılığında, denize haykırdığı; görmüyor musun tehlikeli sulardayız, ağır hasar olur ikazına, denizden gelen, en başında bilmiyor muyduk tehlikeyi umman kadar biz de, ve söylediğimin hükmü yok ki direksiyona geceyim sitemi ve askıya alma fikri ve konaklama kararı sürecinin dışında bırakılmışlıktan müşteki tavrıyla; okyanusu durak gözlemeden habersizlik suçlamasıyla varılan konum ve koordinatta, denizin okyanusa, seni sevmekten ve senden razı olmaktan vazgeçmeyeceğim ben, demesiyle umman dile gelir…

    deniz ve okyanus, yaradılışlarının iktizası olan fıtratlarında meknûz, aynı istikamete bakamayıp, göz teması kurdukları, göz göze geldikleri her karşıtlıkta biliyorlardı ki, umman sözünü aşktan yana kullanmıştır, yürürken durmak ve ayaktayken oturmak ihtiyâdıdır bu peygamber uygulamasında da keza, nefs ve ruhun çatışma anlarının yönetimindeki ilk yapılacak olan; durmak, oturmak, yani nefesim ve kalbim var benim diyebilmektir… ki aslolan sükûtu okuyabilmektir bir nâsı anlarken dahi, o da hiçbir meâl ve tefsirde aramakla bulunamaz… aşk; bu anlamda mecburî istikamettir, bu manaya varmak dileyen her kula ve sanılanın aksine, nafile değil farzdır, ummanın sözünün üstüne söz söylemeyeceklerden olabilmek için…

  • allah için sevmek05.07.2024 - 02:06

    nasıl ki, yaşanmışlığı olmayan bir hakikati yaşamış sayan her çıkarım, yaşanacakları ipotek altına alacak demekse ve o ipoteğin adı, sonunda yine dönüp dolaşıp yanılsama olarak karşımıza çıkıyorsa ve, bildiklerimiz sonuçta yanıldıklarımıza yetmez hale geliyorsa, öyle de; kulluk yolundaki suskunluk ve duralamalarımız, bir ömür k/aybı olarak mahcup ve anlayış bekleyici konumda kalmamız ötesine geçemez, ironik kazanımlarla yüzleşmek akıbetine uğramaktan azatlığın yolunu kesecektir… ki her susku; bir vazgeçmenin ilk adımıdır…

    gökyüzündeki manzaraya bakıp, bu tabloyu kim yaptı diye soran bir çocuğun halis kalbinde saklı değil midir, iyi ki varsın beni var eden, varlığından haberdar eden rabbim nidasıyla yüzlerimize yayılan, sonsuza müteveccih o bembeyaz pamuk yığınları gibi bulut tebessümler… o halde, asık bir suratla bir canı, cananını aramaktan alıkoyan nedir ve korkarım bu yine kendisinden başkası değilse nerededir, ulu ulu nehirlerin, denizlerin, okyanusların ummanına akmaya çakılı kalışlarındaki bu bulutsuzluk hasretinin efsunu… ve hangi kalbin nefesi ummanında yankısını bulmamış…

    annelerimizden aldığımız o hesaba gelmez şefkatler, bütün insanlıkla paylaşarak geçmedikten sonra, hangi ömür uzundur… ve öte gecelerde uyumak istemek, nasıl ölümcül bir kâbusun ninnisidir… dört işlemden hangi azıksız sağlama ırgatlığı yüzleşmesiyle, gettoların inleri asude ve müstağni, yaşamaktan yana… ki bu sağlamadan önceki bütün işlem olup bitimlerinin, hesap günü bir referans alınma kabiliyeti de yok, kesinlikle… bunu bilerek biriktirilen çukurda kalmış deneyimlemelerle yüz yüze gelindiğinde, her şeyin sıfırdan başlaması talebinin anlamsızlığı kaçınılmazdır… hesabıyla yüz yüze gelmezden önce, yaşamakta olduklarını bir kevgirde biriktirmeyi sürdürmekten yana mı insan ya da bu kadar azık, bu yol arkadaşlığın için kâfi mi bunu düşünmeye neden yanaşmaz…

  • okyanus05.07.2024 - 02:01

    atlas yürekli ve nur yüzlü, güzel bir kulluk, uykulu gözlerle de olsa, bir okyanusa bir denizin gösterdiği ilk mutlak razı olma ve teslimiyetle başlar… takva kokulu bir turuncu güle, muhabbete kanayan bir kızıl gülün yankı vermesi gibi… dingin bir uykudan, şafakların söküşünde hayırlı sabahlar, hayırlı vakitler; günaydın diyerek evrene uyanmak, ölmeden önce ölenlerin, hayatta oluşlarına bir teşekkürüdür…

    dünyanın saldırılarına maruz kalıp, yara almış, kan kaybeden her sine; haline bir çare ve yol yordam arayışına girmek için, her an ve her nefeste ölüm tehdidi altında bulunduğu farkındalığından çok, muhatap kılındığı ve her kulun kendine özgü teması içinde bulunduğu, o okyanus ve deniz muhabbeti ihsanına teveccüh göstermesi ve bu muhabbetin mutlak vuslata dek geçecek vaktin, muvakkat ayrılığın en tesirli bir müsekkini olduğu bilinmelidir… bir sınav niteliğindeki soruyla başlayan o kadim çağrının sesindeki merhameti mütemadiyen hatırda tutabilmektir kulluk…

    kavgası bitmek bilmeyecek bir ulu sevdanın, dertlerine tanı konması ve derman arayışının yolu, o yolu deneyimlemiş bilgelerin tespit ve tavsiyelerine kulak vermekle başlayacak olsa bile, karar anları; daima kişiye özel ve bu anlamda terzi işi kılınmıştır… şu kadar ki, her kul bağlı bulunduğu o muhabbet kaynağına karışabilecek kirliliklere ve vücut iklimi afiyetini fesada uğratabilecek dışsal unsurlara karşı, kuduz ve tetanos aşıları tedbirleri ve benlik eczalarını kullanımda ya da güvenlik ihlalleri ve yaşam hırpalanışlarına kapı açmakta hürdür ve hal endişelerinin ve varlık belirsizliklerinin gri alanlarında duyulan endişelere özür beyan etmenin erdemi bir kulda ifa kabiliyeti kazandığında, hangi deniz okyanusuna maşuk olmaz; ve bir okyanusun bu deniz muhabbetine yankı vermemesinin, bütün dikeyleri yatay hale getirecek bir varoluş öyküsünün inkârı olacağı da izahtan varestedir…

  • Bu da geçer Ya Hu!01.07.2024 - 02:13

    Sana Ya Hû Görünür - Sedat Anar - Muhabbet Nağme - TRT Avaz


  • seher30.06.2024 - 18:24

    Eléonore & Efrén López, Seherde Bir Bağa Girdim

  • malûmun ilâmı30.06.2024 - 14:24

    ki dibi tutmuş bir kere
    akdeniz kokusunun dahi…,
    çukulatadan beklene dursun seretonin,
    harman yerindeki yanık tenin
    yerini tutacak tarımsal/kırsal kalkınma,
    öyle mi…,
    tabi tabi bekleyelim,
    sirkecideki han hamallarının sırtındaki,
    küfe ip izlerinin helali olan,
    ayran aşı kadar,
    içimize aş olacak ha…,
    emekçilerin emekleri;

    ara ki bulasın artık,
    yılan dilli kısaltmalarda o yaşama sevincini,
    kulağına fısıldasam
    ve bak alınma ama istanbul,
    nefesin anason ve uluorta
    döl bereketi kokuyor sokakların,
    egenin kucağına akıyor bakteri kominleri,
    gözlerimin tirilyesi,
    zeytinin karası,
    kokuşmuş ölüüüüüüüü sardalya,
    ve ha sendeki ben,
    ha bendeki sen din kardeşim,
    al sendeki beni,
    vur bendeki sana,
    karma karışık artık bizim mahalle,
    kördüğüm,
    ortaya tepside şöyle karışık yaptırıyoruz malum…,