. … . düş…, göğsümün kafesinin, klostrofobik yüreği, içerdesin…; bir başına ve yalnız, sıkışıyor kapakçıkların havasız, ya çok hızlı ya da çok yavaş atıyorsun ve canımı acıtıyorsun zaman zaman; kızıl gölün hep mi dalgalı senin…, . … . ki bilirsin…, gönül gönlü bulunca, akar da akar…, mesafeler cân/ı teni, yakar da yakar, muhabbetin çilesi yürekten, taşar da taşar, dem olur kan çanağı gözlerle, yârin yollarına bakar ha bakar…, gözyaşları…; içli açmış bir gül gibi, kanar da kanar…, . … . aslında, ne gökyüzünde uçurmak, ne de yeryüzüne indirmek olası değil meşki, bir nakış olmalı yürek gergefinde meşk, kimselere benzemez, kimselere görünmez, gerisi kıssa, meşk…; tek başına ve yalnız olmalı,
ne ayrılıktır yolculuk, ne de kavuşmak; hayata küskün, kasvet ve rutubet kokan yollarda yürümek, bu cana göre değil, bize göre; değil, değil…,
hasretleri büyüte büyüte yumak yumak, bizim olacak zamana dek uyumak, uyumak istiyorum…,
. … . ki evet, korkuyorsun ey insan, cesur çalımlar satarken bile; ayaklarının son adımı, muhabbetin sana gelen ayaklarına tökezlenecek, biliyorsun ve bilirsin…,
o halde bu tereddüt neden; düş gölgesine…, git peşinden…, takıl sevdanın takunyalarının gümbür gümbür sesine; tak tak tak tak, kaç/ma…, üst üste devrilen, kavuş/veda, veda/kavuş/veda…, kemirir aşk sandığını, sevdalı güve…, ve bozuluyor kalbimin örgüsü,
ağyârın mâsiva lügati anlamazdı, yo/l/k/ ıraktı, sapaydı; dardı, /sen korkarsın dardan/, ki ah evet, iç sesler daima parantezlidir;
karanlıktı…, /sen korkarsın karanlık dardan/ yârdı, ve ardı; seni senden ayrı koyan, ah; . … .
. … . gözlerimden gemiler devriliyor kırmızı sulara, sarıl sarıl sarıl/ma vakti geldi ve bu tasalı musafahasızlığa, bakma ağladığıma…, ağlak bir güvercinim ben, keklik olmaktan uyandırdığın o güvercin ki, bozkırından koparılmış ve ellerin yurdunda garipler garibi, sürgün di/yârında yüreği pas içinde…, . … . bir var bir yok değil, hem var, hem yoktur, bulup bulup yitirmeler…, kan gölüne dönmüş, geceden kalma bal gözlerin, ak ak oluşunu gördüm…, şafakların söküşüdür; sırra kadem basmış yârenden, arta kalan hatıralarda yaşamak…,
tan yeridir; zuhuratın içinde kalmaktır, yürek kovuklarında ve meydan ortasında tenhalıktır, çölde gölgelik vehmi, sağnak altında duldadır, özlemek; ah, . … .
. … . ki yaralı retinam, işte böyleyken; bir martı kanadını bile bile, gözlerime batırmışken, yaralı retinam, refakatçi balıklar başucumda ağlarken, şaşkın sözcükler ellerimde yapış yapış ve uğultusunda yalnızlığın acemi hüznü tıka basa dolmuşken içime, dökülmez mısralara inci taneleri, yâr; yâr balların balı, kırıldı içimde bir dal, bir ağıttır ücra suskunluğum, değişen her gün ile gömülüyorum ey en sana…, ah; . … . hangi yeryüzü, gökyüzüne bakmaz… ve sanılıyor mu ki, gökyüzü de yeryüzüne meftun değildir, ah; . … .
e/y\n/ sevgili\aşk…, biz; kadim yadigâr, tuna ve nil… t\aksim görmüş bulutların altında, hürriyetleri ellerinde, avuç avuca muhîbanız biz; aydınlık kuytumuzda ikimiz biz… ki ezelden ebede birbirine akan ve ummanına hasret çeken her demde biz ikimiz, senlik ve benliksiz, \ah\ . … . heyhat, bu bir girdap; kalbimin kuytusundan beni kendine çeken, kederli dağın, gönül uçurumu…
ah eyv/ah, avcıdan habersiz ırmağa inişi karacanın ve eğilip berrak suya, kana kana içmesi kendi kanını, vurulunca kalbinden…; ki büyü/d/l/ü suda kana bulanık halkalar iç içe, iç içe, halka ve girdap... ah, . … .
saklanırız bizde saydam buzlar ardına paytak paytak yürüyen penguenim, üşüyen kalbine sular serperek gel artık, kopuyor bir parçası daha buz dağının bak yine, ve büyüyor ibne dünyanın deliği...,
evren manikleşiyor, hızla dönüyor; hızla hızla hızla hızla..., hiç olmadığı kadar hızlı değişiyor mevsimler, zaman allak bullak, dönüyor başı; başı başı, ve sarhoş tik taklar, tik/tak/tak/tik/tik tak; beceremiyor bir türlü yürümeyi düz bir çizgide,
elimden tut paytağım; işte şimdi kandırdık yuvarlak topu, minicik bir elma şekeri ile, çift kutuplu bir gecede ve buz gibi bir igloda,
eksi seksensekiz derecede yanarken insanlık, matematiksel bir kavuşma olsun bizimkisi, haklısın; bırak artık o oblomovun miskinliğini anlatan romanı da okumayı…, tam seksensekizinci sayfada,
ve unutma, fay hatları an gelir bir gün, kutuplardan da geçer, ah;
turna katarları geçer her kandilde içimden, ve yutkunarak akar içime kanat sesleri, göç mevsimi..., ah;
uzatsam elim sanki dokunacak öteler yakınımdayken hep, lakin her bağım koptuğunda dağılıyorum senden ve yokluğunda yaşaması tuhaf kaçıyor hayatı, nicedir özlediğim hekimim…,
allahın şarkılarından bir buhur sonrası, döşeği topraktan tahta bir sedire kıvrılıp, dualarla üstünü örtmüşken insanlar, hayatla aralarındaki paravan aralanır..., ve herkes kendi kadar özlediğiyle kalır, ah kalbimizi kussak bedenimizden, safrası hayattır ve, sarı bir gül gibi uzanır aramıza, ötelerle…,
benliğimizde ötelediğimiz ayrılık; kavuşturur bizi esasında sevdiklerimize unutmayalım ve çıplak bir tebessümün asıldığı, kefen altındaki yüz kadar bizdedir ki…, zahirle çevrelenmiş gözlerimin, en kuytu yerindeki gözyaşı kadar gönlümde, ve bana aitsin ayrılık, aşk belki de sadece imkansıza meyyaldir,
ah sevgili hocam, sonbaharım...; kuru yaprakların uçuştuğu göğün harasında, ak yeleli bir burak koşturur..., yorgunmuş, gözlerine sis çökmüşmüş, ne münasebet, ve yüzümün kan çanağına, durgun aksin yansıyor…,
pür dikkat ve halka halka gözlerin ve, harf harf, hece hece, tane tane ama karmaşık tam üç dilde hatırıma gelen sözlerinle, aklımın bulanık suyu çekilirken, kalbimin bypa/ss izleri kıyıya vurur, buruk bir tebessümün, umur görmüş omuzlarından kayan; parka misali…,
susması rahmet, konuşması zahmet lisanımın; eflatun bir gülüşün gözleri yumulu olur, ve kenarında bir kardelen uyurmuş, mukaddes sonbaharım...,
solgun bir söğüt, dallarını yüzüme eğmiş ve yapraklarının; yanık bir şiir dizesi gibi, yürek patikasına düştüğü bu demde, akıp giden zaman şırıl şırıl, gözlerimin kenarına, sensiz çizikler atar…,
ah üstadım, gözlerinden inciler dökülse, sağnak sağnak nola kalbimin kuytusuna, ağlamaklı bir susuş kadar üşümezdim belki o dem, son yaprağı da düşen dalın gün batımı gölgesinde...,
güzel kardeşim, sevdayı bilir misin…, var mıdır çekmişliğin…, o halde ağlamayı da bilirsin...,
hayat, sunulmuş bir armağan mıdır kullara tamamen acaba, ve acaba kalbimdeki dönme dolap durdu da, başladı mı dönmeye atlıkarınca,
bak dostum, ömrüne vurduğun kilit kadar özgürsün ve aşkın kadar prangalısın gerçek hayata unutma, ki tutsaklığınca yudumluyorsun sevdayı…,
ki üstadım; ciğerimin köşesi, sana bağlaya bağlaya umutlarımı tutunuyorum hayata... /unutma bunu/ parantezli ve hicaplı bir iç ses daha işte, ah;
.
…
.
düş…,
göğsümün kafesinin,
klostrofobik yüreği,
içerdesin…; bir başına ve yalnız,
sıkışıyor kapakçıkların havasız,
ya çok hızlı ya da çok yavaş atıyorsun
ve canımı acıtıyorsun zaman zaman;
kızıl gölün hep mi dalgalı senin…,
.
…
.
ki bilirsin…,
gönül gönlü bulunca, akar da akar…,
mesafeler cân/ı teni, yakar da yakar,
muhabbetin çilesi yürekten, taşar da taşar,
dem olur kan çanağı gözlerle,
yârin yollarına bakar ha bakar…,
gözyaşları…;
içli açmış bir gül gibi, kanar da kanar…,
.
…
.
aslında,
ne gökyüzünde uçurmak,
ne de yeryüzüne indirmek olası değil meşki,
bir nakış olmalı yürek gergefinde meşk,
kimselere benzemez,
kimselere görünmez,
gerisi kıssa,
meşk…;
tek başına ve yalnız olmalı,
ne ayrılıktır yolculuk,
ne de kavuşmak;
hayata küskün, kasvet
ve rutubet kokan yollarda yürümek,
bu cana göre değil,
bize göre; değil,
değil…,
hasretleri büyüte büyüte yumak yumak,
bizim olacak zamana dek uyumak,
uyumak istiyorum…,
.
…
.
ki evet,
korkuyorsun ey insan,
cesur çalımlar satarken bile;
ayaklarının son adımı,
muhabbetin sana gelen ayaklarına tökezlenecek,
biliyorsun ve bilirsin…,
o halde bu tereddüt neden;
düş gölgesine…,
git peşinden…,
takıl sevdanın takunyalarının
gümbür gümbür sesine;
tak tak tak tak, kaç/ma…,
üst üste devrilen,
kavuş/veda, veda/kavuş/veda…,
kemirir aşk sandığını,
sevdalı güve…,
ve bozuluyor kalbimin örgüsü,
ağyârın mâsiva lügati anlamazdı,
yo/l/k/ ıraktı, sapaydı; dardı,
/sen korkarsın dardan/,
ki ah evet,
iç sesler daima parantezlidir;
karanlıktı…,
/sen korkarsın karanlık dardan/
yârdı,
ve
ardı;
seni senden ayrı koyan,
ah;
.
…
.
.
…
.
gözlerimden gemiler devriliyor
kırmızı sulara,
sarıl sarıl sarıl/ma vakti geldi ve
bu tasalı musafahasızlığa,
bakma ağladığıma…,
ağlak bir güvercinim ben,
keklik olmaktan uyandırdığın
o güvercin ki,
bozkırından koparılmış ve
ellerin yurdunda garipler garibi,
sürgün di/yârında yüreği pas içinde…,
.
…
.
bir var bir yok değil,
hem var, hem yoktur,
bulup bulup yitirmeler…,
kan gölüne dönmüş,
geceden kalma bal gözlerin,
ak ak oluşunu gördüm…,
şafakların söküşüdür;
sırra kadem basmış yârenden,
arta kalan hatıralarda yaşamak…,
tan yeridir;
zuhuratın içinde kalmaktır,
yürek kovuklarında ve
meydan ortasında tenhalıktır,
çölde gölgelik vehmi,
sağnak altında duldadır,
özlemek;
ah,
.
…
.
.
…
.
ki yaralı retinam,
işte böyleyken;
bir martı kanadını bile bile,
gözlerime batırmışken,
yaralı retinam,
refakatçi balıklar başucumda ağlarken,
şaşkın sözcükler
ellerimde yapış yapış
ve uğultusunda yalnızlığın
acemi hüznü
tıka basa dolmuşken içime,
dökülmez mısralara inci taneleri, yâr;
yâr balların balı,
kırıldı içimde bir dal,
bir ağıttır ücra suskunluğum,
değişen her gün ile
gömülüyorum ey en sana…,
ah;
.
…
.
hangi yeryüzü, gökyüzüne bakmaz…
ve sanılıyor mu ki,
gökyüzü de yeryüzüne meftun değildir,
ah;
.
…
.
e/y\n/ sevgili\aşk…,
biz;
kadim yadigâr, tuna ve nil…
t\aksim görmüş bulutların altında,
hürriyetleri ellerinde,
avuç avuca muhîbanız biz;
aydınlık kuytumuzda
ikimiz biz…
ki ezelden ebede birbirine akan
ve ummanına hasret çeken her demde
biz ikimiz,
senlik ve benliksiz,
\ah\
.
…
.
heyhat,
bu bir girdap;
kalbimin kuytusundan beni kendine çeken,
kederli dağın, gönül uçurumu…
ah
eyv/ah,
avcıdan habersiz
ırmağa inişi karacanın
ve eğilip berrak suya,
kana kana içmesi kendi kanını,
vurulunca kalbinden…;
ki büyü/d/l/ü suda
kana bulanık halkalar iç içe,
iç içe,
halka ve girdap...
ah,
.
…
.
saklanırız bizde saydam buzlar ardına
paytak paytak yürüyen penguenim,
üşüyen kalbine sular serperek gel artık,
kopuyor bir parçası daha buz dağının bak yine,
ve büyüyor ibne dünyanın deliği...,
evren manikleşiyor,
hızla dönüyor; hızla hızla hızla hızla...,
hiç olmadığı kadar hızlı değişiyor mevsimler,
zaman allak bullak,
dönüyor başı; başı başı,
ve sarhoş tik taklar,
tik/tak/tak/tik/tik tak;
beceremiyor bir türlü yürümeyi düz bir çizgide,
elimden tut paytağım;
işte şimdi kandırdık yuvarlak topu,
minicik bir elma şekeri ile,
çift kutuplu bir gecede ve
buz gibi bir igloda,
eksi seksensekiz derecede yanarken insanlık,
matematiksel bir kavuşma olsun bizimkisi,
haklısın; bırak artık o
oblomovun miskinliğini anlatan
romanı da okumayı…,
tam seksensekizinci sayfada,
ve unutma,
fay hatları an gelir bir gün,
kutuplardan da geçer,
ah;
turna katarları geçer her kandilde içimden,
ve yutkunarak akar içime kanat sesleri,
göç mevsimi...,
ah;
uzatsam elim sanki dokunacak
öteler yakınımdayken hep, lakin
her bağım koptuğunda dağılıyorum senden
ve yokluğunda yaşaması tuhaf kaçıyor hayatı,
nicedir özlediğim hekimim…,
allahın şarkılarından bir buhur sonrası,
döşeği topraktan tahta bir sedire kıvrılıp,
dualarla üstünü örtmüşken insanlar,
hayatla aralarındaki paravan aralanır...,
ve herkes kendi kadar özlediğiyle kalır,
ah kalbimizi kussak bedenimizden,
safrası hayattır ve,
sarı bir gül gibi uzanır aramıza,
ötelerle…,
benliğimizde ötelediğimiz ayrılık;
kavuşturur bizi esasında sevdiklerimize
unutmayalım ve çıplak bir tebessümün asıldığı,
kefen altındaki yüz kadar bizdedir ki…,
zahirle çevrelenmiş gözlerimin,
en kuytu yerindeki gözyaşı kadar gönlümde,
ve bana aitsin ayrılık,
aşk belki de sadece imkansıza meyyaldir,
ah üstad;
bu sonbahar resmindeki,
ruhuma dökülen ıslak, sarı, kızıl yapraklar,
örtmüyor sevdalı çınarımın üstünü,
kanadı kırık kollarımı talan ediyor hüzün...,
ah sevgili hocam, sonbaharım...;
kuru yaprakların uçuştuğu göğün harasında,
ak yeleli bir burak koşturur...,
yorgunmuş, gözlerine sis çökmüşmüş,
ne münasebet,
ve yüzümün kan çanağına,
durgun aksin yansıyor…,
pür dikkat ve halka halka gözlerin ve,
harf harf, hece hece, tane tane ama karmaşık
tam üç dilde hatırıma gelen sözlerinle,
aklımın bulanık suyu çekilirken,
kalbimin bypa/ss izleri kıyıya vurur,
buruk bir tebessümün,
umur görmüş omuzlarından kayan;
parka misali…,
susması rahmet,
konuşması zahmet lisanımın;
eflatun bir gülüşün
gözleri yumulu olur,
ve kenarında bir kardelen uyurmuş,
mukaddes sonbaharım...,
solgun bir söğüt,
dallarını yüzüme eğmiş
ve yapraklarının;
yanık bir şiir dizesi gibi,
yürek patikasına düştüğü bu demde,
akıp giden zaman şırıl şırıl,
gözlerimin kenarına,
sensiz çizikler atar…,
ah üstadım,
gözlerinden inciler dökülse,
sağnak sağnak nola kalbimin kuytusuna,
ağlamaklı bir susuş kadar
üşümezdim belki o dem,
son yaprağı da düşen dalın
gün batımı gölgesinde...,
güzel kardeşim,
sevdayı bilir misin…,
var mıdır çekmişliğin…,
o halde ağlamayı da bilirsin...,
hayat, sunulmuş bir armağan mıdır
kullara tamamen acaba,
ve acaba kalbimdeki dönme dolap durdu da,
başladı mı dönmeye atlıkarınca,
bak dostum,
ömrüne vurduğun kilit kadar özgürsün
ve aşkın kadar prangalısın gerçek hayata
unutma, ki tutsaklığınca yudumluyorsun
sevdayı…,
ki üstadım; ciğerimin köşesi,
sana bağlaya bağlaya umutlarımı
tutunuyorum hayata...
/unutma bunu/
parantezli ve hicaplı bir iç ses daha işte,
ah;
Ne zaman anarsam Seni
Kararım kalmaz Allahım
Senden gayrı gözüm yaşın
Kimseler silmez Allahım
Sensin ismi bâki olan
Sensin dillerde okunan
Senin aşkına dokunan
Kendini bilmez Allahım
Sen yarattın cism-ü canı
Sen yarattın bu cihanı
Mülk Senindir kerem kânı
Kimsenin olmaz Allahım
Okunur dilde, destanın
Açılır bağ-ü bostanın
Sen baktığın gülistanın
Gülleri solmaz Allahım
Aşkın bahrına dalmayan
Canını feda kılmayan
Senin cemalin görmeyen
Meydana gelmez Allahım
Zar olur aşıkın işi
Durmaz akar gözü yaşı
Senden ayrı düşen kişi
Didarın görmez Allahım
Aşık Yunus seni ister
Lûtf eyle cemalin göster
Cemalin gören aşıklar
Ebedi ölmez Allahım
nutuk - odabaşı dergahı şeyhi kelamî mustafa efendi
Ey Gönül bakma cihâna gün gelir seyran gider
Durma ağla gözlerim gel bu kafesten can gider
Sağlığı sen bil ganîmet gönlünü ezkâre ver
Çağrılır kabre girersin sonra bu meydan gider
Sıdk ile Allâh'a kul ol mâl ü dünyâ fitnedir
Bir kefen giyip gidersin servet ü sâman gider
Uyma gel ehl-i zamâna çokca sohbet eyleme
Çünkü onlar ehl-i Hakk'a her cihette yan gider
Cümle halk ehl-i seferdir devr-i Âdem'den beri
Pençe-i mevte takılmış günde bin kervan gider
Hâzır ol mevte Kelâmî gâfil olma bir nefes
Dost gider, düşman gider, ağyar gider, ihvan gider