Yazı bizi seçmez, biz yazıyı seçeriz. Bu da bir yoldur, birike birike oluşan deneyimlerle biçimlenen. Bir anda ulaşılabilecek bir olgu olmadığı için, yazıya bağlanma temelinin düşüncesinde okuma sürekliliği yatar. Zamanla bu biçimden biçime dönüşür. Yazabilmek için bilgiye ihtiyaç duyarım, bilgi bilgeden gelmelidir. Asla çok biliyorum demem, bilgi ile donanmak en büyük okuma zevklerim arasındadır. Son zamanlarda beni kitabı (İnsanlığın Kitabını Yazdım) ile büyüleyen yazabilmem için yeni ufuklar açan Sayın Canan Sergül Hanım’a yeterli teşekkür edebildim mi diye düşünüyorum. Canan Hanımın kitabı bana yazım dünyamda yeni ufuklar açtı. Ötekilere bakma yolu olarak da görebilirim yazmayı. Tanıklık kadar tanımayı da içerir. Yazarak farklılaştığımı, başka bir kıyıya geçtiğimi gözlemlediğim an bağlanmanın yoluna düştüğümü görürüm.
Kendimi yaza yaza ötekileştirir; hatta yalnızlaştırırım. BİR GECE VAKTİ
Hiç böyle harcamamışım ömrümü Saatler geçsin Günler geçsin Ömrüm kısalacakmış Kısalsın istiyorum
Gel, Yırt korkularımı baştan başa Teker teker indir afişlerimi İsyandayım. İçimdeki bu sevda Alabildiğine külhanbeyi!
Mıh kesiyorum Gazabına gelmişim kış tanrısının Ve tanrıçanın Pakmış pak olsun Şeytan dolu içim Eni boyu yaşamışım Bu mart sıpası dünyadan Korkmuyorum. Isınamıyorum. Bu omuz bu yükü çekmez, Yanıyorum da, gururumdan Yanamıyorum. Bir öldürücü ki bu kötü duman Hasretim sınırları aşmış, Pusuda tanksavarları Azgın saldırıyor kinciler. Azgın saldırıyor dost, düşman. Gel ki, Bir başıma ve suskun Gel ki,
Bazen kör bir noktaya doğru yürüdüğümü hissederim yazarken. O anda ne yazacağımı bilmemek beni ‘’mutlu’ ’eder! Bilincimi, bakışımı, sezgilerimi karanlıktan geçirmek, yazılanları görmek sanrısına yöneltir beni. O noktada bildiğim tek şey neyi yazmak istediğimdir. Çünkü bu kıyıya gelmiş, istekle yazıya tutunmaya kendimi vermişsem; bir şeyin yazılacağı kesindir. Şu şöyle yazılacaktır diye düşünmem. İlk sözcüğü yazar, ilk tümceyi kurarım. Sonrası gelir. Genelde günlük yaşantımdan kesitler olur, bunu da yazayım diye tasarlamam. Büyük halam konuşmaktan yorgun düştü sanırım, uyudu, beni de özgür kıldı bu an. Her iz, imge, im, yer, mekan, söz, görüntü, duyuş, sezgi, metin, kitap, yazı, tümce, olay, vb. yazmak çağrısıdır bana.
Bahçemdeyim, hava serinlemiş hırkamı giydim, eve girmek nedense içimden gelmiyor.
Uzun yolculuklar sonrası kendi yalnızlığım bana o kadar iyi geliyor ki, bunun tarifi yok… BİR GECE VAKTİ
Yazmak deneyimlerle oluşur, başta okuma deneyimi gelir hep. Sonra yazma… bunların sürekliliğiyle biçimlenip gelişir. Yazmak yaşadıklarını anlatmak değildir. Bellek yazı aurasının sırlı kuyusudur. Okurken kendimizi görünce bunların ayırımına varıyoruz. Sonra da yazı ile nelerin anlatılabileceğini düşünmeye başlıyoruz. Oralarda gezinmek, gidip gelmek keşif duygusunu geliştiriyor insanın. Adeta hayata ve iç dünyanıza tanıklık ediyorsunuz. Okuyarak edindiğimiz ‘’özel dünya’’yı zamanla yazarak kurmaya yöneliyorsunuz. Sayın Canan Sergül’ün ‘’İnsanlığın Kitabını Yazdım’’ eserini işte bu bakış açımla değerlendirdim. Asla gereksiz bir övgü değildi yazdıklarım. Bu kadar açıklama yapma nedenim de gereksiz bir övgü olmadığını anlatmak içindi
Canan Sergül gerçekten bilgeliğini, bilgilerini kendine saklamadan okuyucuya aktarmıştır ki asıl ben teşekkür ederim Antoloji arkadaşıma… BİR GECE VAKTİ
BİR KİTAP… DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ YAZARI DA ANTOLOJİDEN İÇİMİZDEN BİRİ
‘’sil baştan başlamak gerek bazen ‘’hayatı sıfırlamak’’
‘’ İçine dönen bir yazar ve onun biriktirdikleri Canan Sergül-İnsanlığın Kitabanı Yazdım’dan bahsediyorum. Biriktirdikleri içinden taşınca böyle bir eser çıkartmış. Bakın içine dönmekle ilgili ön yazıda anlattıkları; ‘’…Bir kez içinize döndüğünüzde artık oradan çıkmanız mümkün değildir. Çünkü orada artık bir dünya olduğunu farketmişinizdir…’’ Bu dünya bilgiyi kendine saklamayanlar sayesinde ayakta kalıyor, Canan Sergül bir filozof değil öyle bir iddiası da yok zaten; ama bilgiyi başka kuşaklara aktarma zorunluluğu yaşıyor, eserin amacı da bilgiyi aktarmak, çok da başarılı bence. ‘’Cennetimi kendim yarattım ve cenneti yaratmak isteyenlere adandım’’ diyor amaç menifestosunda. Sonra akıl ve zeka konusunu inceliyor önemli ip uçları var burada, özgürlükten birey olmaya kadar anlattıkları, vicdan, ahlak konusu en ince detaylarıyla kitapta, okurken düşündürüyor, içimize bakmamızı sağlıyor… ‘’Zamanın ötesinde bir var oluşun hikayesidir insan’’ diyor. İnsanın yaşam dansında yerini alabilmesi için katkı sağlamayı anlatıyor emeğine sağlık yazarın.
Odamdaki sesde şarkıcı ‘’… hayatı sıfırlamak gerek..’’ diyor. Sanırım kitap bize bu yolu gösteriyor. Sil baştan… yeniden… BİR GECE VAKTİ
Bazen gitmeyi seçtiğim için yazdığımı düşünürüm. Gidip yeni mekanlar bulmam, yerlere bağlanmam, yeni insanlar tanımam, dostlar edinmem okumalarımı çeşitlendirmem, yeni defterler açmam… İşimi çok sevmemim en büyük nedeni bu; burada sadece tek bir sayfada kendime yazıyor olmam ve hatta okunmadığımı düşünmem de bana özgürlük sağlıyor. Kalemlerimi hep bu yüzden renklendiririm. Ama daha önemlisi hayatın farklı yüzlerine bakmak/anlamak, zamanın dilini öğrenmek için yazarak gitmeyi seçiyorum.
Ama Asla yalnızlığıma çare arayan biçare değilim. Herkes kadarım. BİR GECE VAKTİ
Yalnızlık bir yağmura benzer, Yükselir akşamlara denizlerden Uzak, ıssız ovalardan eser, Ağar gider göklere, her zaman göklerdedir Ve kentin üstüne göklerden düşer.
Erselik saatlerde yağar yere Yüzlerini sabaha döndürünce sokaklar, Umduğunu bulamamış, üzgün yaslı Ayrılınca birbirinden gövdeler; Ve insanlar karşılıklı nefretler içinde Yatarken aynı yatakta yan yana:
‘’Ah benim belalı başım, ah benim yalnızlığım’’ diye süregidiyor şarkı. Ama gelin görün ki, içimdeki yalnızlıktan kurtulmaya yetmiyor hiçbir ses. Gözümü kitaptan ayırmıyorum. Kopuyorum o seyirden. Altını çizdiğim satırları bir kez daha okuyorum. Yaşadığım yerden uzaklaşıp uzak yerlere giderken, yazarak var olmaya çalıştım hep. Gittiğim her yerin rengini kokusunu yazdıklarıma taşısam da oralı olamadım hiç. İçimdeki çöl yalnızlığının sanrısını da döktüm yazılarıma… Öyle ki, yazmak, bazen bir kurtuluş çığlığı benim için. Yazmayı seçenlerin gitmeyi de seçtiklerini düşünürüm Yazdıkça, yazarak biriktirdikçe içlerinde genişleyen çöl yalnızlığı onları çoğunlukla sürünün dışına iter.
Yazı bizi seçmez, biz yazıyı seçeriz.
Bu da bir yoldur, birike birike oluşan deneyimlerle biçimlenen.
Bir anda ulaşılabilecek bir olgu olmadığı için, yazıya bağlanma temelinin düşüncesinde okuma sürekliliği yatar.
Zamanla bu biçimden biçime dönüşür.
Yazabilmek için bilgiye ihtiyaç duyarım, bilgi bilgeden gelmelidir. Asla çok biliyorum demem, bilgi ile donanmak en büyük okuma zevklerim arasındadır.
Son zamanlarda beni kitabı (İnsanlığın Kitabını Yazdım) ile büyüleyen yazabilmem için yeni ufuklar açan Sayın Canan Sergül Hanım’a yeterli teşekkür edebildim mi diye düşünüyorum. Canan Hanımın kitabı bana yazım dünyamda yeni ufuklar açtı.
Ötekilere bakma yolu olarak da görebilirim yazmayı. Tanıklık kadar tanımayı da içerir.
Yazarak farklılaştığımı, başka bir kıyıya geçtiğimi gözlemlediğim an bağlanmanın yoluna düştüğümü görürüm.
Kendimi yaza yaza ötekileştirir; hatta yalnızlaştırırım. BİR GECE VAKTİ
YALNIZLIĞI VURDULAR HEM DE HİÇ ACIMADAN!
Isı ölçenim -5 gösteriyor
İçim sımsıcak
Ellere hasretim
Yalnızlık üretiyorum.
Hiç böyle harcamamışım ömrümü
Saatler geçsin
Günler geçsin
Ömrüm kısalacakmış
Kısalsın istiyorum
Gel,
Yırt korkularımı baştan başa
Teker teker indir afişlerimi
İsyandayım.
İçimdeki bu sevda
Alabildiğine külhanbeyi!
Mıh kesiyorum
Gazabına gelmişim kış tanrısının
Ve tanrıçanın
Pakmış pak olsun
Şeytan dolu içim
Eni boyu yaşamışım
Bu mart sıpası dünyadan
Korkmuyorum.
Isınamıyorum.
Bu omuz bu yükü çekmez,
Yanıyorum da, gururumdan
Yanamıyorum.
Bir öldürücü ki bu kötü duman
Hasretim sınırları aşmış,
Pusuda tanksavarları
Azgın saldırıyor kinciler.
Azgın saldırıyor dost, düşman.
Gel ki,
Bir başıma ve suskun
Gel ki,
Dayanamıyorum! BİR GECE VAKTİ
Şöyle bir konuşma geçiyordu;
''İnsanın fıtratında şahini görünce serçe, serçeyi görünce de şahin kesilir diyordu…''
Bazen kör bir noktaya doğru yürüdüğümü hissederim yazarken.
O anda ne yazacağımı bilmemek beni ‘’mutlu’ ’eder! Bilincimi, bakışımı, sezgilerimi karanlıktan geçirmek, yazılanları görmek sanrısına yöneltir beni.
O noktada bildiğim tek şey neyi yazmak istediğimdir. Çünkü bu kıyıya gelmiş, istekle yazıya tutunmaya kendimi vermişsem; bir şeyin yazılacağı kesindir. Şu şöyle yazılacaktır diye düşünmem. İlk sözcüğü yazar, ilk tümceyi kurarım. Sonrası gelir.
Genelde günlük yaşantımdan kesitler olur, bunu da yazayım diye tasarlamam.
Büyük halam konuşmaktan yorgun düştü sanırım, uyudu, beni de özgür kıldı bu an.
Her iz, imge, im, yer, mekan, söz, görüntü, duyuş, sezgi, metin, kitap, yazı, tümce, olay, vb. yazmak çağrısıdır bana.
Bahçemdeyim, hava serinlemiş hırkamı giydim, eve girmek nedense içimden gelmiyor.
Uzun yolculuklar sonrası kendi yalnızlığım bana o kadar iyi geliyor ki, bunun tarifi yok… BİR GECE VAKTİ
Yazmak deneyimlerle oluşur, başta okuma deneyimi gelir hep. Sonra yazma… bunların sürekliliğiyle biçimlenip gelişir.
Yazmak yaşadıklarını anlatmak değildir. Bellek yazı aurasının sırlı kuyusudur. Okurken kendimizi görünce bunların ayırımına varıyoruz. Sonra da yazı ile nelerin anlatılabileceğini düşünmeye başlıyoruz.
Oralarda gezinmek, gidip gelmek keşif duygusunu geliştiriyor insanın. Adeta hayata ve iç dünyanıza tanıklık ediyorsunuz.
Okuyarak edindiğimiz ‘’özel dünya’’yı zamanla yazarak kurmaya yöneliyorsunuz.
Sayın Canan Sergül’ün ‘’İnsanlığın Kitabını Yazdım’’ eserini işte bu bakış açımla değerlendirdim. Asla gereksiz bir övgü değildi yazdıklarım. Bu kadar açıklama yapma nedenim de gereksiz bir övgü olmadığını anlatmak içindi
Canan Sergül gerçekten bilgeliğini, bilgilerini kendine saklamadan okuyucuya aktarmıştır ki asıl ben teşekkür ederim Antoloji arkadaşıma… BİR GECE VAKTİ
BİR KİTAP… DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ YAZARI DA ANTOLOJİDEN İÇİMİZDEN BİRİ
‘’sil baştan başlamak gerek bazen
‘’hayatı sıfırlamak’’
‘’ İçine dönen bir yazar ve onun biriktirdikleri Canan Sergül-İnsanlığın Kitabanı Yazdım’dan bahsediyorum. Biriktirdikleri içinden taşınca böyle bir eser çıkartmış. Bakın içine dönmekle ilgili ön yazıda anlattıkları;
‘’…Bir kez içinize döndüğünüzde artık oradan çıkmanız mümkün değildir. Çünkü orada artık bir dünya olduğunu farketmişinizdir…’’
Bu dünya bilgiyi kendine saklamayanlar sayesinde ayakta kalıyor, Canan Sergül bir filozof değil öyle bir iddiası da yok zaten; ama bilgiyi başka kuşaklara aktarma zorunluluğu yaşıyor, eserin amacı da bilgiyi aktarmak, çok da başarılı bence.
‘’Cennetimi kendim yarattım ve cenneti yaratmak isteyenlere adandım’’ diyor amaç menifestosunda. Sonra akıl ve zeka konusunu inceliyor önemli ip uçları var burada, özgürlükten birey olmaya kadar anlattıkları, vicdan, ahlak konusu en ince detaylarıyla kitapta, okurken düşündürüyor, içimize bakmamızı sağlıyor…
‘’Zamanın ötesinde bir var oluşun hikayesidir insan’’ diyor. İnsanın yaşam dansında yerini alabilmesi için katkı sağlamayı anlatıyor emeğine sağlık yazarın.
Odamdaki sesde şarkıcı ‘’… hayatı sıfırlamak gerek..’’ diyor. Sanırım kitap bize bu yolu gösteriyor. Sil baştan… yeniden… BİR GECE VAKTİ
Bazen gitmeyi seçtiğim için yazdığımı düşünürüm.
Gidip yeni mekanlar bulmam, yerlere bağlanmam, yeni insanlar tanımam, dostlar edinmem okumalarımı çeşitlendirmem, yeni defterler açmam…
İşimi çok sevmemim en büyük nedeni bu; burada sadece tek bir sayfada kendime yazıyor olmam ve hatta okunmadığımı düşünmem de bana özgürlük sağlıyor. Kalemlerimi hep bu yüzden renklendiririm. Ama daha önemlisi hayatın farklı yüzlerine bakmak/anlamak, zamanın dilini öğrenmek için yazarak gitmeyi seçiyorum.
Ama
Asla yalnızlığıma çare arayan biçare değilim. Herkes kadarım. BİR GECE VAKTİ
YALNIZLIK PAYLAŞILMAZ
Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan..
Dışından anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan..
Paylaşılmaz.
Bir düşün'de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
Özdemir Asaf
YALNIZLIK
Yalnızlık bir yağmura benzer,
Yükselir akşamlara denizlerden
Uzak, ıssız ovalardan eser,
Ağar gider göklere, her zaman göklerdedir
Ve kentin üstüne göklerden düşer.
Erselik saatlerde yağar yere
Yüzlerini sabaha döndürünce sokaklar,
Umduğunu bulamamış, üzgün yaslı
Ayrılınca birbirinden gövdeler;
Ve insanlar karşılıklı nefretler içinde
Yatarken aynı yatakta yan yana:
Akar, akar yalnızlık ırmaklarca.
Reiner Marie RİLKE
ÇÖL YALNIZLIĞI…
‘’Ah benim belalı başım, ah benim yalnızlığım’’ diye süregidiyor şarkı. Ama gelin görün ki, içimdeki yalnızlıktan kurtulmaya yetmiyor hiçbir ses.
Gözümü kitaptan ayırmıyorum.
Kopuyorum o seyirden. Altını çizdiğim satırları bir kez daha okuyorum.
Yaşadığım yerden uzaklaşıp uzak yerlere giderken, yazarak var olmaya çalıştım hep. Gittiğim her yerin rengini kokusunu yazdıklarıma taşısam da oralı olamadım hiç.
İçimdeki çöl yalnızlığının sanrısını da döktüm yazılarıma…
Öyle ki, yazmak, bazen bir kurtuluş çığlığı benim için.
Yazmayı seçenlerin gitmeyi de seçtiklerini düşünürüm
Yazdıkça, yazarak biriktirdikçe içlerinde genişleyen çöl yalnızlığı onları çoğunlukla sürünün dışına iter.
Ben sürünün dışında mıyım? BİR GECE VAKTİ