Merve Dizdar Cannes film festivalinde en iyi kadın oyucu ödülünü aldı...
Dizdar, ödül aldıktan sonra yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı;
*Filmde canlandırdığım Nuray karakteri inandığı şeyler ve varoluşu için mücadele eden ve bu uğurda bedeller ödemek zorunda bırakılmış bir kadın.
*Onu tanımak ve anlamak için uzun uzun çalışmak isterdim. Ama ne yazık ki yaşadığım coğrafyada bir kadın olmak Nuray'ın ve Nurayların duygusunu doğduğum günden beri ezbere bilmeyi gerektiriyor.
*Bu ödülü Nuray ve onun gibi kadınların mücadelesine güç verebilmek için ve bu ödülü kendisine layık görülenlere boyun eğmeyip eyleme geçen, bu uğurda her şeyi göze alan ve ne olursa olsun umut etmekten vazgeçmeyen tüm kız kardeşlerim ve Türkiye'de hak ettiği güzel günleri yaşamayı bekleyen tüm mücadeleci ruhlara armağan ediyorum. dedi.
Yıllar, yıllar önceydi, günlerin getirdiği koşturmada yaşarken, onca is güçten kaçmak için öğle arası o sokak arasındaki dönerci Ali usta’ya giderdim. Amacım döner mi yemek yoksa Ali ustanın anlattıklarını mı dinlemek hiç düşünmedim. Yine günlerden bir gün; her gün Ali ustaya gelen o çocuğun masasına iliştim. Selam verdim kibarca ve tedirgince aldı selamımı o sadece çorba içerdi. Döner yemezdi. Çorbası bitmiş kalkmak üzereyken; ‘’Neden döner yemiyorsun’’ dedim. Bir şey diyecek oldu diyemedi ben de demesine fırsat vermedim ‘’Ben ısmarlasam döneri’’ dedim gülümsedi ‘’sağ ol abi’’ dedi. Dönerlerimiz geldi ekmek arasıydı. Çocuk döner ekmeği tam ortadan bıçakla ikiye kesti yarımını yerken diğer yarısını paket yaptı. Alalacel yedi ve ‘’soğumadan yetiştireyim kardeşime’’ dedi. Lokantayı hızlıca terketti. Hikayesini çok sonradan öğrendim. Babasını kan davasından vurmuşlar annesi iki çocukla köyünden bu koca şehre gelmiş gündelik temizlik işine gidermiş, çocuklardan biri küçük diğeri orta okulda. Dönerci Ali Ustada ne zaman karşılaşsak ona döner söylerdim ama o döneri hep ikiye keserdi. Kardeşine ayrıca söyleyelim dediğimde olmaz abim yük olur sana derdi. Harçlık vermeye çalışır ama asla almazdı. Beni etkileyen onun kardeş sevgisiydi… Sadece Yüreğinde taşıdığı kardeş sevgisi…
Gerçekten sevgi yada duygusal böyle mi oluşur? Sevgi bir formül müdür? Bir formül olmalı sevmede mi diyorsunuz...? Keşke her şey bu kadar kolay olsaydı... Şenay'ın 70'li yıllardaki şarkısı gibi...
Ama böyle düşünürken saygısızlığa asla tahammül edemediğimi ve hoş görmeyeceğimin de farkındayım elbet. Demem o ki bu işin bir formülü yok
''...Yaprak ağaçtan sıkılmıştı, sonbahar bahaneydi...''
Merve Dizdar Cannes film festivalinde en iyi kadın oyucu ödülünü aldı...
Dizdar, ödül aldıktan sonra yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı;
*Filmde canlandırdığım Nuray karakteri inandığı şeyler ve varoluşu için mücadele eden ve bu uğurda bedeller ödemek zorunda bırakılmış bir kadın.
*Onu tanımak ve anlamak için uzun uzun çalışmak isterdim. Ama ne yazık ki yaşadığım coğrafyada bir kadın olmak Nuray'ın ve Nurayların duygusunu doğduğum günden beri ezbere bilmeyi gerektiriyor.
*Bu ödülü Nuray ve onun gibi kadınların mücadelesine güç verebilmek için ve bu ödülü kendisine layık görülenlere boyun eğmeyip eyleme geçen, bu uğurda her şeyi göze alan ve ne olursa olsun umut etmekten vazgeçmeyen tüm kız kardeşlerim ve Türkiye'de hak ettiği güzel günleri yaşamayı bekleyen tüm mücadeleci ruhlara armağan ediyorum. dedi.
KARDEŞ SEVGİSİ
Yıllar, yıllar önceydi, günlerin getirdiği koşturmada yaşarken, onca is güçten kaçmak için öğle arası o sokak arasındaki dönerci Ali usta’ya giderdim. Amacım döner mi yemek yoksa Ali ustanın anlattıklarını mı dinlemek hiç düşünmedim.
Yine günlerden bir gün; her gün Ali ustaya gelen o çocuğun masasına iliştim. Selam verdim kibarca ve tedirgince aldı selamımı o sadece çorba içerdi. Döner yemezdi. Çorbası bitmiş kalkmak üzereyken;
‘’Neden döner yemiyorsun’’ dedim.
Bir şey diyecek oldu diyemedi ben de demesine fırsat vermedim
‘’Ben ısmarlasam döneri’’ dedim gülümsedi ‘’sağ ol abi’’ dedi.
Dönerlerimiz geldi ekmek arasıydı. Çocuk döner ekmeği tam ortadan bıçakla ikiye kesti yarımını yerken diğer yarısını paket yaptı. Alalacel yedi ve ‘’soğumadan yetiştireyim kardeşime’’ dedi. Lokantayı hızlıca terketti.
Hikayesini çok sonradan öğrendim. Babasını kan davasından vurmuşlar annesi iki çocukla köyünden bu koca şehre gelmiş gündelik temizlik işine gidermiş, çocuklardan biri küçük diğeri orta okulda.
Dönerci Ali Ustada ne zaman karşılaşsak ona döner söylerdim ama o döneri hep ikiye keserdi. Kardeşine ayrıca söyleyelim dediğimde olmaz abim yük olur sana derdi. Harçlık vermeye çalışır ama asla almazdı.
Beni etkileyen onun kardeş sevgisiydi…
Sadece
Yüreğinde taşıdığı kardeş sevgisi…
Artık ben de yazmıyorum... yada yazdıklarımı ya siliyor, ya da yakıyorum;
onlar çalıyor, sahipleniyor
ben sahipsiz oluyorum.
– Biliyor musun Olric, benim birçok dostum var.
– Görüyorum efendimiz. Hepsinin sırtınızda izleri var.
O.A.
-En tehlikeli kelime nedir Olriç?
-“Ama”dır efendim bana göre.
-Neden Olriç?
-Önceden söylenen her cümleyi öldürür! Mesela, ‘seni seviyorum ama…” gibi.
O.A.
- Bazen yok olmak hiç olmaktan iyidir Olric!..
+ Yok mu olalım efendimiz?
- Varmıyız ki Olric ?
O.A
''susmak nedir Olrick?
susalım efendimiz...''
O:A.
Gerçekten sevgi yada duygusal böyle mi oluşur?
Sevgi bir formül müdür?
Bir formül olmalı sevmede mi diyorsunuz...?
Keşke her şey bu kadar kolay olsaydı...
Şenay'ın 70'li yıllardaki şarkısı gibi...
Ama böyle düşünürken saygısızlığa asla tahammül edemediğimi ve hoş görmeyeceğimin de farkındayım elbet.
Demem o ki bu işin bir formülü yok
hep bir seven, bir de sevilen olması saygıyı da olanaksız kılıyor... sizin anlatımınızla; ''saflık ezilen taraf, pasif kalan taraf...''
olayı böyle anlatmak da biraz acımasızlık gibi değil mi acaba?
'' Hatta ayrılma gibi bir karar verilse bile iki tarafta bilir ki sağlıklı olan budur ve dostça ayrılına bilir.''
Ben hiç dostça ayrılık görmedim...
sevgide eşitlik asla olamaz,
hep bir seven, bir de sevilen vardır...