Merhaba Tuğba Hanım, ''Devindirmek'' sözcüğü; devinmesine yola açmak diye TDK açıklarsa da harekete geçirmek, ortaya çıkarmak gibi... Aslında benim işim, sözçüklerle olunca genel konuşma dilinin dışında sözcükler kullanıyorum. Çünkü yazı dili bunu gerektiriyor, güzel türkçemiz de buna çok uygun. Umarım merakınızı giderebildim. saygı ve selamlarımla...
Gülümsemişti, Buruk acı bir tebessümdü yüzüne yayılan. O uyanış düşüncesinden, iç yolculuğundan, akşam karanlığının hüznünden kopmuştu. Hegel onu bekliyordu, anlatımı iç karartıcıydı… ekmek param dedi içinden. Zamanın önünde duran an’ını devindirmenin, daha fazla yaralı yaşamanın başka bir yolu yok diye düşündü. Bir an, dünyanın en ücra, en ıssız yerindeymişçesine bir duyguya kapılmıştı. İçi üşüdü…
Savrulmalar… Kentten kente, ülkeden ülkeye kaçmalar… Aşklar, acılar, kopuşlar, sürüklenişler… Hayata bir türlü dilediği yerden başlayamamanın sanrısını hissetmişti içinde. Yaşanmışlıklarla gelinen son noktanın ne olabileceğini biliyordu. Yaşanmışlık… Derin bir acı veren sözdü onun için. Asla erişilemeyen aşk, Şimdi kırık, ezgin hissetmesi de bundandı. Her bir ipilti, iz, yaşanmış an yazdığı satır aralarından çıkıp gelmiş,
İçine yine bir ıssızlık düşmüştü, Bir ömrün çıkıp giden günleri bir bir geçti belleğinden… ayrılıklar, savrulmalar, bırakıp gitmelerle dolu bir ömrün çizgilerini görüyordu. Arada bir kıpırtısız, sessizce bakıyordu. Susarak anlatmak istediğini anlatır gibiydi. Konuşacak hiçbir şeyin kalmadığını anımsamıştı o sessizlikte. Bir renk, pencereden odanın içine düşen ışığın alaşımladığı bir renk yumağı duygularını devindirdi. İçindeki kara acı depreşmişti yine… Dönüp o kitabın satırları arasında gezinmek istemişti. İçi el vermemişti. Çizilen, not düşülen yerler bir bir kayıyordu gözünün önünden. Kaskatı kesilmişti bir an. Kendisini körleşmiş gibi hissetmişti birden. Gerçek ile gerçekdışının buluştuğu noktadaydı. Ölüm ile yaşam hangisi Gerçek dışıydı!...
İçine yine bir ıssızlık düşmüştü, Bir ömrün çıkıp giden günleri bir bir geçti belleğinden… ayrılıklar, savrulmalar, bırakıp gitmelerle dolu bir ömrün çizgilerini görüyordu. Arada bir kıpırtısız, sessizce bakıyordu. Susarak anlatmak istediğini anlatır gibiydi. Konuşacak hiçbir şeyin kalmadığını anımsamıştı o sessizlikte. Bir renk, pencereden odanın içine düşen ışığın alaşımladığı bir renk yumağı duygularını devindirdi. İçindeki kara acı depreşmişti yine… Dönüp o kitabın satırları arasında gezinmek istemişti. İçi el vermemişti. Çizilen, not düşülen yerler bir bir kayıyordu gözünün önünden. Kaskatı kesilmişti bir an. Kendisini körleşmiş gibi hissetmişti birden. Gerçek ile gerçekdışının buluştuğu noktadaydı. Ölüm ile yaşam hangisi Gerçek dışıydı!...
‘’Aşk birdenbire, dayanılmaz bir acı gibi bütün varlığını yaktı.’’ Anımsadığı yalnızca bu sözleri değildi Turgenyev’in kırgınca yol almıştı. Bir o söz aklındaydı. Bundan yıllar önce terk ettiği kente döndüğünde, artık eskisi gibi çıkıp sokaklarda dolaşamadığından, orada kaldığı günler boyunca, evlerinin penceresinin önünde, tıpkı eskisi gibi, kar yağışını seyrederek kitap okumaya vermişti kendini. Gecenin sessiz bir saatiydi ‘’İlk Aşk’a’’ başladığında; İçinin titreyerek yol aldığını anımsamıştı şimdi, o kitabı, bundan yirmi altı yıl sonra eline aldığında. Önce çizdiği satırlara, sayfa kenarlarına düştüğü notlara ilişmişti gözü. İçine bir ıssızlık düşüp, soğukluk hissettiğinden bir ömrün çıkıp giden günleri bir bir geçmişti belleğinden; Unutamadığı, Paramparça,
Merhaba Tuğba Hanım,
''Devindirmek'' sözcüğü; devinmesine yola açmak diye TDK açıklarsa da harekete geçirmek, ortaya çıkarmak gibi... Aslında benim işim, sözçüklerle olunca genel konuşma dilinin dışında sözcükler kullanıyorum. Çünkü yazı dili bunu gerektiriyor, güzel türkçemiz de buna çok uygun.
Umarım merakınızı giderebildim. saygı ve selamlarımla...
Gülümsemişti,
Buruk acı bir tebessümdü yüzüne yayılan. O uyanış düşüncesinden, iç yolculuğundan, akşam karanlığının hüznünden kopmuştu. Hegel onu bekliyordu, anlatımı iç karartıcıydı… ekmek param dedi içinden.
Zamanın önünde duran an’ını devindirmenin, daha fazla yaralı yaşamanın başka bir yolu yok diye düşündü.
Bir an, dünyanın en ücra, en ıssız yerindeymişçesine bir duyguya kapılmıştı.
İçi üşüdü…
Kalabalıklar içindeki yalnızlığından korktu…
Geçip gideceğim yerdin, durup bakacağım ses, unutmayacağım gökyüzüydün bana.
Ağıttın her an anımsanan, dile, söze dökülen, düşlerime yalınkılıç giren, uykumu bölen.
Gecemi tarumar edendin. Yıldızsız geceydin, ışıksız ay, susuz çöl, kıyısız deniz, yazısız kitap, harsız ateştin bana.
Esip esip gelen arkadaşım rüzgardın; savuran kasırga, bendine çeken tufan…
Ey seherin yeli; bin sitem, yüz bin kasırga gelip geceni de dövse; dönüp bakıyorum sana.
Esen yel, yağan yağmur, tutan kırağı gibi bakıyorum şimdi sana. Uzaktan yapayalnız.
İçli sözlerimle kavuşmak istiyorum suretine. Ey gece yeli; dön ve bak, aşka, ışığın yansısına.
Gecenin tufeylisi olma, dön ve gör: esintisine, yansıyan suretinin geceye akan ışığına bak,
Dur
Ve gör…
Savrulmalar…
Kentten kente, ülkeden ülkeye kaçmalar…
Aşklar, acılar, kopuşlar, sürüklenişler…
Hayata bir türlü dilediği yerden başlayamamanın sanrısını hissetmişti içinde. Yaşanmışlıklarla gelinen son noktanın ne olabileceğini biliyordu.
Yaşanmışlık…
Derin bir acı veren sözdü onun için.
Asla erişilemeyen aşk,
Şimdi kırık, ezgin hissetmesi de bundandı.
Her bir ipilti, iz, yaşanmış an yazdığı satır aralarından çıkıp gelmiş,
Karşısında duruyordu…
Arayışın dili, özleyişin sureti, acının rengiyle buluştular. Üç yol uğrağında gelip durdular gene.
Birine ayrılık,
ötekine yoksunluk,
diğerine de ölüm…
uzaklaştıkça yakınlaştıklarına baktılar bir bir.
Bense benden kaçan hayali izliyorum.
Anlatandın sen; gören, işiten, hissedendin. Bir gölge gibiydiniz.
Durdu dil, sustu özlem, zamanın hükmü yansıdı aynalara.
Simurgu görmek için yeni bir yolculuğa hazırlanacaklarının ışığı vardı gözlerinde.
Bir Gece Vakti.
İçine yine bir ıssızlık düşmüştü,
Bir ömrün çıkıp giden günleri bir bir geçti belleğinden… ayrılıklar, savrulmalar, bırakıp gitmelerle dolu bir ömrün çizgilerini görüyordu. Arada bir kıpırtısız, sessizce bakıyordu. Susarak anlatmak istediğini anlatır gibiydi. Konuşacak hiçbir şeyin kalmadığını anımsamıştı o sessizlikte.
Bir renk, pencereden odanın içine düşen ışığın alaşımladığı bir renk yumağı duygularını devindirdi.
İçindeki kara acı depreşmişti yine…
Dönüp o kitabın satırları arasında gezinmek istemişti. İçi el vermemişti. Çizilen, not düşülen yerler bir bir kayıyordu gözünün önünden.
Kaskatı kesilmişti bir an.
Kendisini körleşmiş gibi hissetmişti birden.
Gerçek ile gerçekdışının buluştuğu noktadaydı.
Ölüm ile yaşam hangisi
Gerçek dışıydı!...
İçine yine bir ıssızlık düşmüştü,
Bir ömrün çıkıp giden günleri bir bir geçti belleğinden… ayrılıklar, savrulmalar, bırakıp gitmelerle dolu bir ömrün çizgilerini görüyordu. Arada bir kıpırtısız, sessizce bakıyordu. Susarak anlatmak istediğini anlatır gibiydi. Konuşacak hiçbir şeyin kalmadığını anımsamıştı o sessizlikte.
Bir renk, pencereden odanın içine düşen ışığın alaşımladığı bir renk yumağı duygularını devindirdi.
İçindeki kara acı depreşmişti yine…
Dönüp o kitabın satırları arasında gezinmek istemişti. İçi el vermemişti. Çizilen, not düşülen yerler bir bir kayıyordu gözünün önünden.
Kaskatı kesilmişti bir an.
Kendisini körleşmiş gibi hissetmişti birden.
Gerçek ile gerçekdışının buluştuğu noktadaydı.
Ölüm ile yaşam hangisi
Gerçek dışıydı!...
Mutlu günler dilerim Aslı Hanım Cemal Safi ile güne mutluluk kattınız...
Gününüz aydın olsun Tuğba Hanım, elbette çok zor...
‘’Aşk birdenbire, dayanılmaz bir acı gibi bütün varlığını yaktı.’’ Anımsadığı yalnızca bu sözleri değildi Turgenyev’in kırgınca yol almıştı.
Bir o söz aklındaydı.
Bundan yıllar önce terk ettiği kente döndüğünde, artık eskisi gibi çıkıp sokaklarda dolaşamadığından, orada kaldığı günler boyunca, evlerinin penceresinin önünde, tıpkı eskisi gibi, kar yağışını seyrederek kitap okumaya vermişti kendini.
Gecenin sessiz bir saatiydi ‘’İlk Aşk’a’’ başladığında;
İçinin titreyerek yol aldığını anımsamıştı şimdi, o kitabı, bundan yirmi altı yıl sonra eline aldığında. Önce çizdiği satırlara, sayfa kenarlarına düştüğü notlara ilişmişti gözü.
İçine bir ıssızlık düşüp, soğukluk hissettiğinden bir ömrün çıkıp giden günleri bir bir geçmişti belleğinden;
Unutamadığı,
Paramparça,
Acı dolu günlerden…