Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Bir Gece Vakti
Bir Gece Vakti

Son Bakışını hiç kimse göremedi Sırrını Bilemedi, Bu Tufana Tutuluşunun...

  • Bir Gece Vakti08.07.2023 - 15:31

    Hiç tanımadığı, yüzünü hiç görmediği bir ses içini ılıtmıştı.
    Bir an bütün duyguları çözülüvermişti sanki. Hiç bilmediği şeyler değildi söylediği sözler, ilk kez duymuyordu, ilk kez düşünmüyordu onun söylediklerini;
    Acısını hafifletmemişti, neydi o zaman diye düşündü uzun uzun…
    Yalnız kalmak istemediği o an’da arkadaş olmuştu birkaç dakikalığına evet evet hepsi buydu…
    Arkadaşı olmamasına karşın kısa bir dostluk eliydi, insan eliydi…

    Gene de tedirgindi.
    Keşke tutsalardı, karanlığın ucunu görseydim.
    Çay bu saatte gitmez dedi, kahve fincanını sarmaladı elleri.
    Günün gerginliğini üzerinden atmak için, oturup kitap okumak istiyordu. Tolstoy’un Dirilişi’ni yarılamıştı bile tüm gece boyunca. Lenin’in Tolstoy üzerine yazdıklarını tekrar okumak için aramış ama bulamamıştı. Yazılanları yazdıklarını kaybedince içi daralıyordu.
    Geceyi düşündü içemediği çayın sıcaklığı, buğusu almıştı onu içine…
    Yitirilmiş bir zamanın, tutsak olunmuş bir aşkın ardına düşmüştü.
    Bu gecenin hem sesine, hem sözüne, Tolstoy ve sıcak çay fon oluşturuyordu;

    BİR GECE VAKTİ.

  • Bir Gece Vakti08.07.2023 - 00:53

    Geçilip gidilen yerlerin izi vardı gözlerinde.
    Anlatılanlar kadar okudukların da seni kavuşmanın sızısıyla buluşturuyordu.
    Baktıklarında gördüğün, hissettiklerinde yaşadığın bu yerin dili değildi.
    Çözülen yaşamın iğreti duruşuna tanıktın artık.
    Belki de otel odaları bundandır senin tek barınağın.
    Sırlı aynalara yansıyan yüzün bütün bir ömrün hüznünü yansıtması da bundandır.
    Her sabah oraya bakmadan, yüzündeki izlerin anlattığını görmeden güne dönmezdin yüzünü. Şimdiyse, kaçıyorsun onun yansımalarından. Dışardaki hayatın yansıttıkları alıyor seni içine.

    Her türlü sızıya karşın, üzerine üzerine yürüyorsun ait olduklarının. BİR GECE VAKTİ

  • Bir Gece Vakti07.07.2023 - 23:21

    Burası bu yer, ne çok anlatıyordu dışarısını ve dışarının var ettiği yaşamın dilini; dışın içe, için dışa yansımasıydı yaşam…
    Dede Efendi’nin ferahnaz faslını dinlemek istedi.
    Gramofonu açtı, taş plağı çıkardı, kadife bezle yüzeyini sildi. Ninesinden armağandı ‘’bunun değerini sen anlarsın ancak Umudum’’ sözü dün gibi kulaklarındaydı.
    Geçip camın kenarına oturmaya karar verdi. Ömründe pencereleri neden daha çok sevdiğini; içteki ve dıştakinin asıl sırrının buranın aynasında gizli olduğunu düşündü.
    Bahçedeki kiraz ağacına bakarken Hammamizade İsmail Dede Efendi’nin hüzzam yürüksemaisi dünyanın dilini kiraz ağacıyla birlikte anlatıyordu.

    Biraz da. BİR GECE VAKTİ

  • Bir hikaye yaz ( Nesirleriniz)07.07.2023 - 16:56

    Aslı Hanım,
    Nedendir bilmiyorum ama yazdığınız bu üç beş satır bana o kadar iyi geldi ki; belki de sıcak samimi duygularınız olduğu için, belki de acımı anlayıp paylaştığınız için…
    Sebep ne olursa olsun başka bir insanında benimle bir anlık da olsa aynı duyguları paylaşması…
    Size şükranlarımı, minnettarlığımı sunarım…
    Aynı sitede olmaktan gurur duydum.

  • Bir Gece Vakti07.07.2023 - 16:29

    Onu araştırmaya, yazmaya iten ayrı kalış düşleri miydi? Hep bunu soruyordu kendine. Araştırdıkça, yazdıkça başka bir dünya ile yüzleşiyordu. Yürüdüğü izler farklılaşıyordu.
    Bir kazıcı gibi yol alıyordu.
    Parmağını camda sabitleyip tuttu öylece. En esnek olanıydı işaret parmağı. Camda şekiller çizmeye çalıştı. Bir tür göz oyununa dönüştürmüştü, görünmez şekiller çizdiği cam da…
    Şimdi camda çizdiği, ya da çizmek istediği bu şekillerle yalnız başına kalmanın dilini çözüyordu. Her bir eşya, nesne biraz da içte ve dıştakilerin yansımasını anlatıyordu ona.
    Gidememenin yolu,
    Yapamamanın sözü,
    Çizememenin resmi,
    Paylaşamamanın sesi,
    Konuşamamanın rengi yansımıştı her bir duvara, köşeye, masaya,
    Ve dahi

    Bahçeye… BİR GECE VAKTİ.

  • Bir hikaye yaz ( Nesirleriniz)07.07.2023 - 00:00

    Ata Kızı
    Ata Kızı 06.07.2023 - 21:00
    ‘’Zaman geri aksa, ayrılıklar hiç yaşanmamış olsa, aşk dedikleri şey bıkkınlığa dönüşür müydü acaba hep bunu merak etmişimdir.’’

    Benim yaşadığım olayda benim çektiğim acı aşk acısından öte, sevdiğim birinin çocuk yaşta kendinden oldukça büyük birine bir eşya gibi verilmesi… okumak istediği halde okutulmaması…
    Bir de olayı duymak o kadar ağır gelmemişti. Gözlerimle gördüğüm şey çok ağır geldi… Çaresizliği karşısında çaresiz kalmam…
    Yani demem o ki çok başka şeyler içimi acıttı.

    Zaman geri aksa ayrılıklar yaşanmaz mıydı?
    Yaşanırdı elbet benim aşkımda o an evlenmek yoktu. Platonik bir sevgiydi sadece…adlandıramadığım bir duyguydu bilemiyorum…Belki de aşk değildi. Eğer Nevin mutlu bir evlilik yapsaydı sanırım içim acımazdı…
    Aşk denilen şey bıkkınlık yapar mıydı?
    Bunu ben de bilmiyorum.

  • Bir Gece Vakti06.07.2023 - 17:30

    Her zaman ki bakışlarını yitirmişti. Bedeni ölgünceydi, bakışları da öyle.
    Susmuştu…
    O da susuyordu.
    Konuşunca o da konuşuyordu!
    Boşluğa, tıpkı o zifiri karanlığa bakar gibi, söylenmiş sözleri oldu, en son.
    Geçip gittiğim yerlerde ne çok anıya dönüşen iz var demişti kendi kendine. Ukala, her şeyi bilen, anlamadan, dinlemeden ahkam kesenler, hep uzak durmuştu hep. Onlardan kurtulduğu an, yazıda ve sözde, başka bir iklime, coğrafyaya, çıkartma yapmış gibi hissetmişti kendini.
    Pencerenin önünde kaskatı kesilmişti.
    Gecenin o koygun karanlığında bahçeye bakıyordu, Tagora büyülüyordu onu. Gandi’ye Mahatma adını vermiş onu onurlandırmıştı belki de bu yüzden etkilendim dedi içinden.
    Bir bardak çay çok iyi gelmişti; son günlerde kahveden tercihi çay olmuştu.
    Çocukluğunun yurduna salacaktı kendini.
    Şimdi, bütün sabahlarını bir bir anımsayarak yol alacağım sokaklarında içimin…
    O, şenliğin çok uzağındaydı şimdi.
    Kaskatı kesilmiş, pencere ile karanlığın arasına sıkışıp kalmış gibi bakıyordu zifiri boşluğa.
    Şimdi bütün sabahlarında olmak isterdim içimin, diye geçirmişti içinden;

    Yeni bir sürgüne hazırlarken kendini; BİR GECE VAKTİ.

  • Bir Gece Vakti05.07.2023 - 14:34

    YASAK ŞEHİR

    Ne zaman bunalsam, ne zaman kalabalıklar beni cendereye alsa, işlerimde birbiri içinde devrilse o şehre kaçardım. Orada kendi ıssızlığımda yarım kalan işlerimi toparlar, sayfalarca aldığım notları, el yazmalarımı bir düzene sokar yaşamı kendi akılganlığına bırakır kendimi hep iyi hissederdim. Yalnız kalmak, yalnızlığı tercih etmek bana akıl duruluğu sağlardı.
    Bu şehre beni çeken bir kişi de Osmanlı konağını butik otele çeviren ama sadece dostlarını ağırlayan bilge Afgan Dede’nin doyumsuz sohbeti…
    Sizi hiç sıkmayan, ihtiyacınız kadar sizinle olurdu. Bu dozu nasıl ayarlar asla bilemezdim.
    Ama dedim ya bilge kişi Afgan dede; bunun sırrı onda gizlİydi.
    Üç yıl önce, yani son gidişimde bana yöresel yemek yapan bir yeri önerdi. Lezzet düşkünü olmam nedeniyle o akşam için kendimi o lokantada buldum. Salaş denilen ufak ama çok temiz, sadece altı yedi masası olan şirin bir yerde burası. Masalarda el işi işlenmiş dantelli örtüler vardı. Duvarlarda sulu boya resimler ayrıca renk katmıştı buraya.
    Yemek siparişini asık suratlı 55-60 yaşlarında biri aldı.
    Yemeğimi yerken kasada oturan hanıma gözüm ilişmesiyle lokmam boğazımda tıkandı adeta. Kasada oturan hanım benim çocukluk aşkım Nevin’di.
    Ayağa kalktım ona doğru yürürken bana gelme işareti yapınca ortada kalakaldım. Başını sağa sola sallıyor lokantanın yemek bölümünü işaret ediyor, gözleri de ağlamaklı.
    NEVİN.
    İlk okulu ve orta okulu birlikte okumuş, ben lise tahsilini Ankara’da yapmak üzere kasabadan ayrılmıştım.
    Çocukça saf temiz platonik bir aşktı bizimkisi, el ele tutuşurduk, kalbim güvercin misali elinde atardı.
    ‘’Şımarık kara gözlü’’ ismini Nevin vermişti bana, çok yakışıyor bu şımarık gözler derdi; ben utanırdım.
    Kasabaya en son geldiğimde evlendi dediler, ‘’kız kısmı okuyup da ne yapacak’’ demişler, ortaokuldan sonra da evlendirmişlerdi. Çok zengin kendinden oldukça büyük birine vermişler dedilerdi bana. Yemek getiren asık surat kocası olmalı diye düşündüm. Masama oturdum. Kendime gelene dek bekledim hesabı ödemek için gittiğimde bir kağıt iliştirdi bana. Ağlıyordu sessizce, yüzüme bakamıyordu. Gözyaşlarına dokunmak istedim;
    Yapamadım
    Bakakaldım.
    Dünya kapkaranlıktı o an…
    İçimde cam kırıkları vardı. Ağzım keçe gibiydi.
    Bağırabilsem ahhh….
    Ben masada otururken yazmıştı mektubu; ‘’Umut diyordu, kocam çok kıskanç, beni dövmek için bahane arar, sakın gelme, konuşma, ailem bana arka çıkmıyor, tahsilimde yok, ben beş çocukla bu adamın kölesiyim. Dört oğlum bir kızım var, dört erkek çocuğumun adını o koydu, kızın ismini sen seç dedi. Ben de onun adını Umut koydum, senin gibi saygılı, güzel olsun, çevresine yardım eden, hayvanları, doğayı seven iyi biri olsun dedim. Kırk yaşında ama hala çok yakışıklısın. Gözümü senden alamadım, bakamadım şımarık kara gözlerine, evlenmemiş dedilerdi en son. Senden tek dileğim var Umudum, beni anla tek dileğim. Bu şehri hemen terk et asla bir daha gelme, Afgan Dede yolladı seni bilirim. Ama çaresizim ben, çare arama, bu şehre tekrar gelme asla gelme, ben dayanamam sana burada uzak uzak bakmaya… dayanamam git bu şehirden Umudum….
    Okutmamışlar, hemen evlendirmişler çocuk gelin olmuştu Nevin, ülkemin çocuk gelinlerinden bir çocuk, daha oyun çağında bir adama köle gibi verilmişti.
    Git demişti bana…
    GİT.
    O gece vakti şehri terk ettim, bir daha gelmedim yasaklanmıştı bana o kent
    BİR GECE VAKTİ…



    ;

  • Bir hikaye yaz ( Nesirleriniz)05.07.2023 - 14:29

    YASAK ŞEHİR


    Ne zaman bunalsam, ne zaman kalabalıklar beni cendereye alsa, işlerimde birbiri içinde devrilse o şehre kaçardım. Orada kendi ıssızlığımda yarım kalan işlerimi toparlar, sayfalarca aldığım notları, el yazmalarımı bir düzene sokar yaşamı kendi akılganlığına bırakır kendimi hep iyi hissederdim. Yalnız kalmak, yalnızlığı tercih etmek bana akıl duruluğu sağlardı.
    Bu şehre beni çeken bir kişi de Osmanlı konağını butik otele çeviren ama sadece dostlarını ağırlayan bilge Afgan Dede’nin doyumsuz sohbeti…
    Sizi hiç sıkmayan, ihtiyacınız kadar sizinle olurdu. Bu dozu nasıl ayarlar asla bilemezdim.
    Ama dedim ya bilge kişi Afgan dede; bunun sırrı onda gizlİydi.
    Üç yıl önce, yani son gidişimde bana yöresel yemek yapan bir yeri önerdi. Lezzet düşkünü olmam nedeniyle o akşam için kendimi o lokantada buldum. Salaş denilen ufak ama çok temiz, sadece altı yedi masası olan şirin bir yerde burası. Masalarda el işi işlenmiş dantelli örtüler vardı. Duvarlarda sulu boya resimler ayrıca renk katmıştı buraya.
    Yemek siparişini asık suratlı 55-60 yaşlarında biri aldı.
    Yemeğimi yerken kasada oturan hanıma gözüm ilişmesiyle lokmam boğazımda tıkandı adeta. Kasada oturan hanım benim çocukluk aşkım Nevin’di.
    Ayağa kalktım ona doğru yürürken bana gelme işareti yapınca ortada kalakaldım. Başını sağa sola sallıyor lokantanın yemek bölümünü işaret ediyor, gözleri de ağlamaklı.
    NEVİN.
    İlk okulu ve orta okulu birlikte okumuş, ben lise tahsilini Ankara’da yapmak üzere kasabadan ayrılmıştım.
    Çocukça saf temiz platonik bir aşktı bizimkisi, el ele tutuşurduk, kalbim güvercin misali elinde atardı.
    ‘’Şımarık kara gözlü’’ ismini Nevin vermişti bana, çok yakışıyor bu şımarık gözler derdi; ben utanırdım.
    Kasabaya en son geldiğimde evlendi dediler, ‘’kız kısmı okuyup da ne yapacak’’ demişler, ortaokuldan sonra da evlendirmişlerdi. Çok zengin kendinden oldukça büyük birine vermişler dedilerdi bana. Yemek getiren asık surat kocası olmalı diye düşündüm. Masama oturdum. Kendime gelene dek bekledim hesabı ödemek için gittiğimde bir kağıt iliştirdi bana. Ağlıyordu sessizce, yüzüme bakamıyordu. Gözyaşlarına dokunmak istedim;
    Yapamadım
    Bakakaldım.
    Dünya kapkaranlıktı o an…
    İçimde cam kırıkları vardı. Ağzım keçe gibiydi.
    Bağırabilsem ahhh….
    Ben masada otururken yazmıştı mektubu; ‘’Umut diyordu, kocam çok kıskanç, beni dövmek için bahane arar, sakın gelme, konuşma, ailem bana arka çıkmıyor, tahsilimde yok, ben beş çocukla bu adamın kölesiyim. Dört oğlum bir kızım var, dört erkek çocuğumun adını o koydu, kızın ismini sen seç dedi. Ben de onun adını Umut koydum, senin gibi saygılı, güzel olsun, çevresine yardım eden, hayvanları, doğayı seven iyi biri olsun dedim. Kırk yaşında ama hala çok yakışıklısın. Gözümü senden alamadım, bakamadım şımarık kara gözlerine, evlenmemiş dedilerdi en son. Senden tek dileğim var Umudum, beni anla tek dileğim. Bu şehri hemen terk et asla bir daha gelme, Afgan Dede yolladı seni bilirim. Ama çaresizim ben, çare arama, bu şehre tekrar gelme asla gelme, ben dayanamam sana burada uzak uzak bakmaya… dayanamam git bu şehirden Umudum….
    Okutmamışlar, hemen evlendirmişler çocuk gelin olmuştu Nevin, ülkemin çocuk gelinlerinden bir çocuk, daha oyun çağında bir adama köle gibi verilmişti.
    Git demişti bana…
    GİT.
    O gece vakti şehri terk ettim, bir daha gelmedim yasaklanmıştı bana o kent
    BİR GECE VAKTİ…



    ;

  • Bir Gece Vakti04.07.2023 - 00:58

    Ben Yalnızlığı duvarın dibine çekip
    Alnına bir kurşun sıkmak isterdim.
    Ağlar mıydınız ardı sıra tüm yalnızlar..

    BİR GECE VAKTİ