Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Bir Gece Vakti
Bir Gece Vakti

Son Bakışını hiç kimse göremedi Sırrını Bilemedi, Bu Tufana Tutuluşunun...

  • Bir Gece Vakti12.07.2023 - 16:45

    Sese dönüyorsun yine.
    Bir ağlayış tufanındasın.
    Kalbin.
    Toz bulutuna gömülüyor yüzün.
    Avuçların ıslak. Katı bir ılıklık, damlıyor gömleğine
    O sesin uğunduğu yüreklere uzanıyorsun.
    Yollara düşüyorsun. Bir ışığın ardına düşercesine renkten renge giriyorsun.
    Bir an yitiriyorsun kimliğini

    BİR GECE VAKTİ

  • Bir Gece Vakti12.07.2023 - 15:25

    Unutuşun yüzü bu mu?
    O kimliğinden uzaklaşmıştı günlerdir, hatta aylardır.
    Yazmakta olduğu kitabı, araştırma notlarını bir yana bırakıp buralara değin gelmişti. O sesin yakınında durmuştu o da. Üçlü kavşakta buluşmuşlardı. Yazdıklarının özüyle kucaklaşacağını bilmeden düşmüştü yola.
    Bir renk,
    Bir koku,
    Bir düş izi,
    O rastlaşma an’ı yol ibresini buraya çevirmişti.
    Şimdi durup geldiği yerin anlamını çözmeye çalışıyordu. İçinde avazlanan sese kulak veriyordu ara sıra. Kavuşmanın durağına gelmişti ya da öyle sanmıştı.
    Kavuşmak yitirmekti aslında.
    Öteki sesi dinliyordu.
    ‘’Ben’’ ve ‘’öteki’’nin arasındaki düş tufanıyla alt üst olmuştu. Yitirdiği yer çocukluğuydu;
    Oyun düşleri,
    Yol izleri,
    Bahçe gölgeleri,
    Çiçek renkleriydi…
    Bir de kokulardı.
    Sesler.
    Rüzgar.

    Yüreği ateşe, buza kesen BİR GECE VAKTİ.

  • Bir Gece Vakti12.07.2023 - 11:09

    Bakışlarını içe çektiğini düşündü.
    Dokunduğu eller tutmuyordu artık demek ki.
    O iç denizlere baktı. Neydi arayıp da bulamadığı, bunu düşündü.
    Bir renk, bir ışık, hareket miydi yoksa?
    Bir ses uzaklardan ‘’hiç kimse kendi şiirlerini incitmemeli bence…’’ diyordu.
    Oysa bilmiyordu benim yazılarım beni ne çok incitiyordu,
    Ne çok kanatıyordu içini, içindekileri.
    Buna rağmen yazmaktan cayamıyordu.
    Hiç dokunmamıştı, sevememişti hiç…
    Evet, evet; hiçlemişti nice zamandır ellerin sıcaklığını, bakışlarının bekleyişini.
    Onu buraya getiren neydi? Bunu sordu kendine.
    Son halini anımsadı birden. Bu haliyle ne çok benziyordu ona.
    Yaklaşıp ellerini tuttu. İkisini de avuçlarının içine aldı.
    Öpmek istedi
    Duraladı.
    Yüzüne baktı.
    Artık onu tanımadığını, konuşmayı nicedir unuttuğunu bile bile bakışımsız kaldı. Bakışlarını içine çektiğini gördü!
    Elleri gevşedi!
    Soğudu.
    Düştü iki yana onunkiler öylece

    Kaldı! BİR GECE VAKTİ


  • Bir Gece Vakti11.07.2023 - 23:22

    Sesimin sesi ol.
    Suda, yelde ve ateşte yol bulanım ol sükûtum, gül seyrim.
    Zamana hükmeden sözün yalınkılıç sırdaşı; bu sese dön yüzünü.
    Özlemi ve ayrılığı aynı gölgede tutmadan tanı.
    Gününün rengini bil, bir de gecenin sesini dinle.
    Yiten gölgede kalan izim. Solan günün akşamına benziyor gözlerin şimdi.
    Benim solgun bakışlı, gönül çerağım. Unutma bu kenti. Ötekini ve yazıcıyı.
    Unutma varoluş ve yok oluş, sürüklenişin öyküsünü. Bir de kavuşmanın, savruluşun

    Uğrak yerlerini. BİR GECE VAKTİ.

  • Bir hikaye yaz ( Nesirleriniz)10.07.2023 - 16:15

    ŞİİRİ SOKAĞA TAŞIYAN ŞAİR


    Aramızdan ayrılalı tam 73 yıl olmuş;

    Şöyle bi’bakın…
    73 yılda kimler geldi, kimler geçti Türkiye’nin şiir dünyasından…
    Her kuşağın tanıdığı şair o!
    Kelimelerle dans eden şair o!
    Vatandaşın diliyle yazan o!
    Ve…
    Ölümsüz kalan…
    İki elin parmağı kadar kalan şairlerden biri de o!
    Ve…
    O, Türkiye’nin bildiği adıyla…
    Kısaca…
    “Orhan Veli”…
    ***
    Yedek subay olarak
    Gelibolu’da askerlik görevini yaparken yazdığı bir şiir var ki…36 yaşında aramızdan ayrılan o dev kalemşorun;
    Adeta “kısacık hayat” hikayesi..
    “1914’te doğdum,
    1 yaşında kurbağadan korktum,
    9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım…
    13’te Oktay Rifat'ı, 16’da Melih Cevdet'i tanıdım… 17 yaşında bara gittim…
    18’de rakıya başladım...
    19’dan sonra avarelik devrim başlar…
    20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim…
    25’te başımdan bir otomobil kazası geçti…
    Çok aşık oldum… Hiç evlenmedim, şimdi askerim…”
    Kaç şair böyle konuşur gibi duygu selini akıtabilir kalbinize?
    ***
    Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın şefiydi babası…
    Soyadı Kanunu çıktığında…
    “Kanık” kelimesini seçti…
    Gelgelelim…
    O büyük usta “Kanık”ı hiç kullanmadı…
    “Orhan Veli” ile başladı ve o ölümsüz imza hep o iki kelime ile yaşadı…
    Hala öyle…
    Sadece, “Orhan Veli”…
    ***
    Öylesine tatlı bir “İstanbul Sevdası” yaşamıştı ki…
    O sevda…
    İşte böyle ölümsüzleşti:
    “İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
    Alnın sıcak mı değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından, Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum…”
    ***
    Orhan Veli…
    Şiirde vezin, kafiye ve söz sanatlarını bırakarak serbest
    şiire yönelen ilk şiir ustası olarak tarihe geçti…
    Daima…
    Sokaktaki insanın şiirini söyledi…
    Dönemine göre, inanılmaz bir “hiciv” ustasıydı…
    Kimselerden çekinmeden…
    Bazı ustalarla dalgasını geçiyordu…
    Mesela…
    Ahmet Haşim’in…
    “Göllerde bu dem bir kamış olsam” mısrasını hicvetmek için…
    “Rakı şişesinde balık olsam” diye yazdı…
    Bi’adım daha ileri gitti…
    Açlık grevi yapan Nazım Hikmet’e…
    “Görmüyor musun, her yanda hürriyet; Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; Git gidebildiğin yere..." dizeleri ile seslendi…
    ***
    Orhan Veli…
    36 yaşında…
    Hani derler ya…
    “Hayatının baharı”nda bu dünyaya veda etti…
    Hikayesi…
    Kendisine yakıştırdığı gibi…
    “Bir Garip Orhan Veli” öyküsü gibiydi…
    ***
    1940’lı yılların ikinci yarısı…
    Ankara’da bir meyhane açılır…
    Ahırdan bozma köşenin sahibi Şinasi Beray…
    O yerin adını “Üç Nal Meyhanesi” koyar…
    Kapısını da…
    Kovboy filmlerindeki gibi kanatlı yaptırır…
    Mekanın müdavimleri ise…
    Orhan Veli, Cahit Sıtkı Tarancı, Melih Cevdet Anday, Sebahattin Eyüboğlu ve Can Yücel gibi…Türk Edebiyatı’nın dev isimleridir…
    Orhan Veli, bir akşam dayanamaz…
    Veresiye defterine şöyle yazar:
    “Üç Nal’a gelen, dört nalla gider…”
    10 Kasım 1950’ydi, o gecenin tarihi…
    Orhan Veli, arkadaşlarıyla kendi ifadesiyle…
    demlenmek için gittiği “Üç Nal Meyhanesi”nden…
    gece yarısı ayrılır…
    Biraz hava almak için…oteline yürüyerek gitmeye karar verir…
    Birkaç dakika sonra…
    Belediyenin kablo döşetmek için açtığı çukura düşer…
    Başından yaralanmıştır…
    Önem vermez, hastaneden başında bir sargıyla ayrılır…
    Ertesi gün de İstanbul’a döner…
    Gelgelelim…
    Üç gün sonra bir arkadaşının evindeki öğlen sofrasında birdenbire fenalaşır…
    Apar topar Cerrahpaşa Hastanesi’ne kaldırırlar ama…
    Ertesi gün…
    Orhan Veli son nefesini verir...tarih 14 kasım 1950 dir.
    O sırada 36 yaşındadır…
    Edebiyat dünyası allak bullak olur…
    Hemen dedikodu çarkları dönmeye başlar…
    15 Kasım tarihli gazetelerde…
    Ankara ve İstanbul radyolarının yanı sıra…
    BBC, Amerika’nın Sesi, Paris ve Roma radyolarında aynı anda…
    Şair Orhan Veli'nin…
    “Alkol zehirlenmesi”nden öldüğü dünyaya duyurulur…
    Bunun üzerine…
    İstanbul Savcı Yardımcısı Cahit Türesel…
    Bu ölüm nedenini şüpheli bulup otopsi yapılması emrini verir…
    Otopside ise…
    Ölüm nedeninin alkol zehirlenmesi değil…
    “Beyin Kanaması” olduğu saptanır…
    Bu kanamanın nedeni de…
    Dört gün önce Ankara’da belediye çukuruna düştüğünde…
    Başını çarpmasından kaynaklanmıştır.
    ***
    Burası çok acı…
    Vefatından sonra…
    Orhan Veli’den üstünden 30 kuruş parayla birlikte bir şiir çıkar…
    İşte o şiir:
    “İstanbul'dan ayva gelir, nar gelir, Döndüm baktım, bir edalı yar gelir,
    Gelir desen dar gelir,
    Günaşırı alacaklılar gelir…
    Anam anam, dayanamam,
    Bu iş bana zor gelir…”
    ***
    Bitiriyoruz…
    Ünlü şairin cenazesi…
    “Tarifsiz kederler içinde / Rumeli Hisarı’nda oturmuş / Bir fakir Orhan Veli” olarak, Tevfik Fikret’in, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tezer Özlü ve Attila İlhan’ın da yattığı Rumeli Hisarı’ndaki Aşiyan Mezarlığına defnedilir…
    Çok az kişi bilir…
    Mezarı için bir de yardım kampanyası açılır…
    Mezar projesini…
    “Hayatımın en acı projesi” diyen ressam Abidin Dino çizer… Mimar Nevzat Kemal uygular… Pembe renkli mezar taşını da Prof. Emin Barın yazar…
    Veda ediyoruz Orhan Veli’ye…
    Kendi dizeleri ile:
    “Bedava yaşıyoruz, bedava;
    Hava bedava, bulut bedava;
    Dere tepe bedava;
    Yağmur çamur bedava..."
    Düşünebiliyor musunuz?
    73 yıl önce bugün sonsuzluğa uğurlanan o şair…
    Hala kalplerde…
    Hala dillerde…
    Hala eserleri başucumuzda…
    Sonsöz:
    Ağlasam sesimi duyar mısınız? Mısralarımda? Dokunabilir misiniz Gözyaşlarıma, ellerinizle?
    Orhan Veli Kanık…”

  • Bir Gece Vakti10.07.2023 - 12:35

    Issızdı her yan, benim gibi.
    Adımları iyice yavaşladı. Hemen çekip gitmek istemiyordu.
    Sokaklar kimsesizdi.
    Bu kent öyledir. Hangi sokağına girerseniz, oranın rengini, kokusunu alırsınız.
    Ruhunuz orayla beslenir. Teninizin altındaki renk rengini oradan alır.
    Geceyi sözle, gündüzü sükûtla teslim alırdınız…
    Birden geride bırakılan ilk yazı anımsadı.
    Yemek yapmıştım sana, sen salatayı hazırlarken, etin sosunu sormuştun bana sır demiştim anımsadın mı?
    Bulaşıkları ben yıkamıştım sen şarabını içerken.
    Çok gülmüştük, kırmızı şarap, Air On the G String çalıyordu anımsadın mı?
    Hüzünlenmiştik.
    Bach’ı anlatmıştım sana uzun uzun. Biliyordum sıkılmıştın, ama sözümü kesmemiştin.
    Neden anlattım ben, neden dinledin sen anımsadın mı?
    Neden hep takım elbise giydiğimi sormuştun, cevap vermemiştim.
    Ama çok yakışıyor sana demiştin anımsadın mı?
    Yaranın ancak doğduğun iklimde iyileşebileceği söylenmişti sana.
    Düşülen ateşlerin açtığını örtebilecek iklime yol alıyordun.
    İçinde avazlanan bir ses…
    Düşlerin ötesine geçiyordunuz birlikte.
    Bir başka gökyüzüydü o sesi getiren.

    Gerisini sen tamamlıyordun. BİR GECE VAKTİ

  • Bir hikaye yaz ( Nesirleriniz)10.07.2023 - 01:48

    "Oğuz Atay, üniversite yıllarında bir kızdan hoşlanmaktadır. Bu kız keman virütözü Suna Kan' dır. Oğuz Atay, üç gece üst üste rüyasında Suna'nın konserini dinlediğini görünce, pijamalı oluşundan utanıp, dördüncü gece lacivert takım elbisesini giyerek uyur."

  • Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz?10.07.2023 - 01:36

    "Küçük şeylerden keyif alabilmek,
    Lüks şeyler yerine zarafet aramak,
    Saygı istemek yerine değerli olmak,
    Zengin olmak yerine
    muhtaç olmamak,
    Sıkı çalışmak, sessizce düşünmek
    ve dürüst konuşmak,
    Yıldızları, kuşları,
    kelebekleri ve bilgeleri
    açık kalple dinlemek,
    İşte benim senfonim..."
    William Ellery

  • Bir Gece Vakti10.07.2023 - 01:14

    Bu adımladığım yollarda ömrüm hep buraya ait, burada kalacakmışım diyerek ne çok düşünmüştüm diye geçirdi içinden.
    Tek yitirmediği duygu buydu. ‘’bir yere ait olmak’’.
    Onu, yıllar sonra döndürüp buraya getiren, geçmişteki izlerin, renklerin, seslerin, kokuların ardına düşürendi de üstelik.
    Gördüğü her yerde bir eskimişlik, yerine konulamamışlık, solgunluk vardı.
    İçindeki görünmemezlik, siliklik, yitirilmişlik duygusunu depreştiren sokaklara düşürdüğünde yolunu, bu solgunluğu daha bir adlandırabiliyordu.
    Görmek istemediği, buradaki hayatların sesini, soluğunu çekip almıştı sanki.

    Şimdi suskundu. BİR GECE VAKTİ


  • Bir Gece Vakti09.07.2023 - 18:21

    Bahçeyi gören pencereye yanaştı iyice.
    İçindeki ıssızlığın yansımasını gördü orada
    Evi çepeçevre dolaşıp bahçeden girerek gelmeyi düşünmüş sonra vazgeçmişti.
    Gözlerini alamadı oradan.
    Sesi bir uzaklaşıp, bir yakınlaşıyordu.
    Ey canımın canı, avazlanan sesimi dinle.
    Yolumu yoluna düşürmek isterim.
    Sana kavuşmaya can baş koyduğumu bil,
    Bana ışık tut.
    Canımı canından ayırma, can ışığım.
    Ölümü gözleyen yolların ırağına geçelim.

    Sükûtuna erelim canı tenden ayırışın BİR GECE VAKTİ.