Akbaş köpeği (Çoban köpeği) Mizaç: Zeki, cesur, sadık, bağımsız Türkiye’ye Orta Asya’dan getirilmiştir. Orta Asya’da hayvancılık yapan yarı göçebe topluluklarla beraber göçebe yaşam süren ve hayvan sürülerini koruma görevi olan akbaş köpekler daha sonra bu toplulukların yerleşik hayata geçmesiyle birlikte çoban köpeği rolünü tekrar üstlenmiştir. Esas olarak Eskişehir’e özgü bir ırk olan akbaş köpekler Emirdağ, Sivrihisar ve bazen de Polatlı-Haymana bölgesinde görülürler. Akbaş köpeklerin kökeninin 3000 yıl önceye kadar eskiye dayanmakta olduğu düşünülmektedir. Nadir bir ırk olan akbaş köpeklerin görünümü dışında en belirgin özellikleri sadık, farkındalığı yüksek ve zeki köpekler olmalarıdır. Çok sosyal bir ırk olmayan akbaş köpekler ne utangaç ne de agresif değillerdir, dengeli bir mizaca sahiptirler.? ?Havlama eğilimleri orta düzeydedir,? ?Köpeklere nazaran kedilerle daha iyi anlaşırlar. Çocuklarla ilişkisi orta düzeydedir. Yabancılara karşı şüpheyle yaklaşırlar ancak saldırganlık sergilemezler.? ?Tehlikeli durumları önceden sezinleme kabiliyetine sahiptirler,? ?Kendi başına düşünerek hareket etmeleri kimi zaman avantaj kimi zaman da dezavantaja dönüşebilir. ?Uyum sağlama konusunda başarılıdırlar ve apartman dairelerinde bile yaşayabilirler, Zeki köpekler olsalar da başlarına buyruk, özgür ruhlu olmaları eğitimlerini zorlaştırabilir. Çoban köpeği (Akbaş) tarihçesi üzerine derin araştırmalarım sonucunda Karatatarların İlhanlılar ile Anadolu'ya getirdiği yazıyor. Muhtemelen Bolu'da, Eskişehir'de, Ankara'da Manavların bir grup ataları oldular. Karatatar ne derseniz Türk ve Moğol kabilelerinin birlikte Anadolu'ya göçmesi ile süregelen topluluk.
Akbaş köpeği (Çoban köpeği) Mizaç: Zeki, cesur, sadık, bağımsız Türkiye’ye Orta Asya’dan getirilmiştir. Orta Asya’da hayvancılık yapan yarı göçebe topluluklarla beraber göçebe yaşam süren ve hayvan sürülerini koruma görevi olan akbaş köpekler daha sonra bu toplulukların yerleşik hayata geçmesiyle birlikte çoban köpeği rolünü tekrar üstlenmiştir. Esas olarak Eskişehir’e özgü bir ırk olan akbaş köpekler Emirdağ, Sivrihisar ve bazen de Polatlı-Haymana bölgesinde görülürler. Akbaş köpeklerin kökeninin 3000 yıl önceye kadar eskiye dayanmakta olduğu düşünülmektedir. Nadir bir ırk olan akbaş köpeklerin görünümü dışında en belirgin özellikleri sadık, farkındalığı yüksek ve zeki köpekler olmalarıdır. Çok sosyal bir ırk olmayan akbaş köpekler ne utangaç ne de agresif değillerdir, dengeli bir mizaca sahiptirler.? ?Havlama eğilimleri orta düzeydedir,? ?Köpeklere nazaran kedilerle daha iyi anlaşırlar. Çocuklarla ilişkisi orta düzeydedir. Yabancılara karşı şüpheyle yaklaşırlar ancak saldırganlık sergilemezler.? ?Tehlikeli durumları önceden sezinleme kabiliyetine sahiptirler,? ?Kendi başına düşünerek hareket etmeleri kimi zaman avantaj kimi zaman da dezavantaja dönüşebilir. ?Uyum sağlama konusunda başarılıdırlar ve apartman dairelerinde bile yaşayabilirler, Zeki köpekler olsalar da başlarına buyruk, özgür ruhlu olmaları eğitimlerini zorlaştırabilir. Çoban köpeği (Akbaş) tarihçesi üzerine derin araştırmalarım sonucunda Karatatarların İlhanlılar ile Anadolu'ya getirdiği yazıyor. Muhtemelen Bolu'da, Eskişehir'de, Ankara'da Manavların bir grup ataları oldular. Karatatar ne derseniz Türk ve Moğol kabilelerinin birlikte Anadolu'ya göçmesi ile süregelen topluluk.
Akbaş köpeği (Çoban köpeği) Mizaç: Zeki, cesur, sadık, bağımsız Türkiye’ye Orta Asya’dan getirilmiştir. Orta Asya’da hayvancılık yapan yarı göçebe topluluklarla beraber göçebe yaşam süren ve hayvan sürülerini koruma görevi olan akbaş köpekler daha sonra bu toplulukların yerleşik hayata geçmesiyle birlikte çoban köpeği rolünü tekrar üstlenmiştir. Esas olarak Eskişehir’e özgü bir ırk olan akbaş köpekler Emirdağ, Sivrihisar ve bazen de Polatlı-Haymana bölgesinde görülürler. Akbaş köpeklerin kökeninin 3000 yıl önceye kadar eskiye dayanmakta olduğu düşünülmektedir. Nadir bir ırk olan akbaş köpeklerin görünümü dışında en belirgin özellikleri sadık, farkındalığı yüksek ve zeki köpekler olmalarıdır. Çok sosyal bir ırk olmayan akbaş köpekler ne utangaç ne de agresif değillerdir, dengeli bir mizaca sahiptirler.? ?Havlama eğilimleri orta düzeydedir,? ?Köpeklere nazaran kedilerle daha iyi anlaşırlar. Çocuklarla ilişkisi orta düzeydedir. Yabancılara karşı şüpheyle yaklaşırlar ancak saldırganlık sergilemezler.? ?Tehlikeli durumları önceden sezinleme kabiliyetine sahiptirler,? ?Kendi başına düşünerek hareket etmeleri kimi zaman avantaj kimi zaman da dezavantaja dönüşebilir. ?Uyum sağlama konusunda başarılıdırlar ve apartman dairelerinde bile yaşayabilirler, Zeki köpekler olsalar da başlarına buyruk, özgür ruhlu olmaları eğitimlerini zorlaştırabilir. Çoban köpeği (Akbaş) tarihçesi üzerine derin araştırmalarım sonucunda Karatatarların İlhanlılar ile Anadolu'ya getirdiği yazıyor. Muhtemelen Bolu'da, Eskişehir'de, Ankara'da Manavların bir grup ataları oldular. Karatatar ne derseniz Türk ve Moğol kabilelerinin birlikte Anadolu'ya göçmesi ile süregelen topluluk.
Akbaş köpeği (Çoban köpeği) Mizaç: Zeki, cesur, sadık, bağımsız Türkiye’ye Orta Asya’dan getirilmiştir. Orta Asya’da hayvancılık yapan yarı göçebe topluluklarla beraber göçebe yaşam süren ve hayvan sürülerini koruma görevi olan akbaş köpekler daha sonra bu toplulukların yerleşik hayata geçmesiyle birlikte çoban köpeği rolünü tekrar üstlenmiştir. Esas olarak Eskişehir’e özgü bir ırk olan akbaş köpekler Emirdağ, Sivrihisar ve bazen de Polatlı-Haymana bölgesinde görülürler. Akbaş köpeklerin kökeninin 3000 yıl önceye kadar eskiye dayanmakta olduğu düşünülmektedir. Nadir bir ırk olan akbaş köpeklerin görünümü dışında en belirgin özellikleri sadık, farkındalığı yüksek ve zeki köpekler olmalarıdır. Çok sosyal bir ırk olmayan akbaş köpekler ne utangaç ne de agresif değillerdir, dengeli bir mizaca sahiptirler.? ?Havlama eğilimleri orta düzeydedir,? ?Köpeklere nazaran kedilerle daha iyi anlaşırlar. Çocuklarla ilişkisi orta düzeydedir. Yabancılara karşı şüpheyle yaklaşırlar ancak saldırganlık sergilemezler.? ?Tehlikeli durumları önceden sezinleme kabiliyetine sahiptirler,? ?Kendi başına düşünerek hareket etmeleri kimi zaman avantaj kimi zaman da dezavantaja dönüşebilir. ?Uyum sağlama konusunda başarılıdırlar ve apartman dairelerinde bile yaşayabilirler, Zeki köpekler olsalar da başlarına buyruk, özgür ruhlu olmaları eğitimlerini zorlaştırabilir. Çoban köpeği (Akbaş) tarihçesi üzerine derin araştırmalarım sonucunda Karatatarların İlhanlılar ile Anadolu'ya getirdiği yazıyor. Muhtemelen Bolu'da, Eskişehir'de, Ankara'da Manavların bir grup ataları oldular. Karatatar ne derseniz Türk ve Moğol kabilelerinin birlikte Anadolu'ya göçmesi ile süregelen topluluk.
Akbaş köpeği (Çoban köpeği) Mizaç: Zeki, cesur, sadık, bağımsız Türkiye’ye Orta Asya’dan getirilmiştir. Orta Asya’da hayvancılık yapan yarı göçebe topluluklarla beraber göçebe yaşam süren ve hayvan sürülerini koruma görevi olan akbaş köpekler daha sonra bu toplulukların yerleşik hayata geçmesiyle birlikte çoban köpeği rolünü tekrar üstlenmiştir. Esas olarak Eskişehir’e özgü bir ırk olan akbaş köpekler Emirdağ, Sivrihisar ve bazen de Polatlı-Haymana bölgesinde görülürler. Akbaş köpeklerin kökeninin 3000 yıl önceye kadar eskiye dayanmakta olduğu düşünülmektedir. Nadir bir ırk olan akbaş köpeklerin görünümü dışında en belirgin özellikleri sadık, farkındalığı yüksek ve zeki köpekler olmalarıdır. Çok sosyal bir ırk olmayan akbaş köpekler ne utangaç ne de agresif değillerdir, dengeli bir mizaca sahiptirler.? ?Havlama eğilimleri orta düzeydedir,? ?Köpeklere nazaran kedilerle daha iyi anlaşırlar. Çocuklarla ilişkisi orta düzeydedir. Yabancılara karşı şüpheyle yaklaşırlar ancak saldırganlık sergilemezler.? ?Tehlikeli durumları önceden sezinleme kabiliyetine sahiptirler,? ?Kendi başına düşünerek hareket etmeleri kimi zaman avantaj kimi zaman da dezavantaja dönüşebilir. ?Uyum sağlama konusunda başarılıdırlar ve apartman dairelerinde bile yaşayabilirler, Zeki köpekler olsalar da başlarına buyruk, özgür ruhlu olmaları eğitimlerini zorlaştırabilir. Çoban köpeği (Akbaş) tarihçesi üzerine derin araştırmalarım sonucunda Karatatarların İlhanlılar ile Anadolu'ya getirdiği yazıyor. Muhtemelen Bolu'da, Eskişehir'de, Ankara'da Manavların bir grup ataları oldular. Karatatar ne derseniz Türk ve Moğol kabilelerinin birlikte Anadolu'ya göçmesi ile süregelen topluluk.
La çocim siz niye Meram annamayoyuz ben size tembi etmedim mi üstüyüzü bulamey deni bu üstüyüzüy hali ni böle öteberleriyizi birden batırmışıyız
Çocim üsenim sende fonneyi birden yırtmışıy
Yırt yırt bayramda beni giyesiy
Bu çocukla niden böle kimbili
Alla akı fikir veriken çocim siz hurun ünüyde bidemi bekliyoduyuz
Akşam iftara huriye gocayeli gelcek gidiy öteberleriyizi değiştiriy çabuk
Anam gözel anam örede yapbadıymı be
He yapbadım işiyiz gücüyüz gırtlak
Üsen çocim kapı çalıya Kapıya bak
Ana huriye gocanam gemiş
Hoş geldiy huriye aba hoş gödük hanive
Hanive gız köpey buvucekti beni evyandan içeri gireken nigada fene köpey va garanlıkta yabancı bidi herade beni
Huriye aba siniye geçelim şimdi hoca Allahuekbe de
Çocim git bakem ezanı dinne
Gız aba caminiyde mikrofonu bozumuş
Hocada minareden okuya ezanı
Ezan okunuya ana
Hadi buyuruy bakem Alla kabul etsin orucuyuzu
Üsenim sende ünüyden yi çocim huriye gocanay mana bulu
Hanive boş ve dudum çocuk unna
Üç savın öre yidiy çocim bi gıymık garnıy va
Nereye yiyoy dokunu sıçak olcey uncama öre yinimi hiç yimediymi hambarıymı va
Hanive gız eliye savlık
Alla Halil ibram bereketi vesin sofrayıza
Savol abla Alla umiyennere vesin
Hanive dudum günne yıl gibi akşam omak bilmiya ıramazanda iş yapasıda gemiya insanıy bende bütün gün Kuran'ınımı okuyom Napem son cüzüm gadı iraime gocanaya okuvarıyom
Alla kabul etsin aba
Âmin ginim
Huriye aba bende çocuklalan bovuşmaktan hiç bi işe bakamıyom
Üsenime bıldır sene tombalak yaka fonne başladımdı arkasını bitidim ta öynü duruya
Örneklide olunca zo oluya kafa basmıya Atık aba
Gız huriye aba abdesiy vasa şu üsenimi bi okuvasay be aba
Geçennede kargalarıy anşa gelin gedi otuma
Üsenime sölenip durdu
Çok yavız çocuk ,mantar gibi,pelize gibi
Tombalak yüzlerini seveken birden gövertti
Hanive üseni okiyemde bende gidem artık
Gidesiy ta be aba gidem gidem geç oldu
Gız hanive çocuk nazar umuş esne esne bi gadım
Çatlıcektim hani okurkan hanive gözlerimden biden yaş gedi
Boncuk yokmu boncuk dakıve çociye
Huriye aba diyneyi unutma gideken unutmam hanive
Bu bacak azdı gine hanive geçen radyoda
Diynedim ılana eyi geli dedi bende ilana godum bacama hiç faydasını gömedim
Bizde iraime gocanay gibi irezil umadan gitsek bari öteki tarafa
Alla geçinden vesin abla u nası laf öle
Gız hanive köpe çekişte geçem kapıdan
Gız kapıyızda gacır gacır ediya
Yarın yavlarım aba Yanık yavınna
Hadi gine ge aba eyi akşamna
Alla ıratlık vesin.
Bölüm -2
Gız huriye aba nanda gadıy be. Epiden beri yoksuy kövde insan bi kövden çıkakan habe veri merakta goyduy gız aba beni
Hanive gız sorma geçen cuma gecesi böyük damat gedi beni Aldı götüdü kasebe apa topa diynemi bile burda bırakmışım hanive kapınıy ipini bile çekmemişim
Niden gız abla
Böyük toruna dovum günü yapıceklemiş ana illede sende ge dedi
Gız hanive gulube gibi bişeye bindik damatla baraba beni gucaklep ta onuncu gata gadan çıkadı
İçim bi hoş odu hanive istifa idesim gedi
Ni ki gız aba u
Aman nibilem ben tuvaf bi adı vadı damat divemişti
Gız aba nile yapıyala dimi şimciki zamanda akıl sır ercek gibi diil
Gız aba dovum günü yaptıyızmı?
Yaptık hanive aman bırak gız öle dovum günümü olumuş
Başım şişti hani uncama çoci çavırmışla
Carala curala iki kelam bişe gonuşturmadıla beni gızımna, dua etmedile.. Aynı kövde yapılan duvakla gibi hanive, öle dovum günü mü olumuş
Gızıy nası aba eyi uda sorannara selamı va
Sen napıyoy hanive görmeyeli Napem işte
Böyün aşakı bostana gittim ilanala birden özmeklenmişle unnarı yodum zo söktüm unnarıda gız aba bu senede yavmırla çok yavınca üseniy boyu gada omuşla bi gucak gettim Tama hayvannarıy öynüne atıvadım
Hanive gız ollada durumaz be kövlüm
On gündür ayam topra diymedi
Sıkıntıdan patladım hani
Köv gibisi yok be hanive
Bide damatla gızım bi hoş umuşla ollada
Bizde genç olduk biz öyle işele bilmeyiz
U una Aşkım diya damatta gızıma çiçeğim diya
Bende Alışık umedimden tuvafıma gidivedi
Gız aba Niva unda negüze işte
Hanive gız rahmetli gocabay bana savlinde
La huriye deni seslenidi bende una Niva adam deni cuvap veridim
Ta nile duycez kimbili hanive
Üsen çociy nası hanive
Oda kurana gidiya abla iyi maşalla gız gitsin gitsin bişele örensin bizim gibi cahil böyümesin
Böyünde hasta yatıya öteki udada
Niden gız
Dün gece goca bi savın yimişi yimiş tek başına bügünde tırıl omuş tuvaletden çıkamadı böyün
Geçmiş usun gız Savol aba
Gız hanive Üsen gocabayı görüyoymu be
Dün gonuştum aba unnan uda avzından dişlerini çıkamiş godi yeri bilmiya
Gız hanive bu adam eyce bunadı be
Köpekle amış gömmüştü biyeri
Zaten hiç eyi gömedim biseve gocabamı öyle bön bön omuş
Ni diyelim hanive Alla Gücünü kuvvetini çuvatsın
Hanive dudum seniy üseniy dovum günü nizaman be
Aman aba öle işele bilmem ben
Üsenim dovdinde mısır çapalıyoduk erenledeki tarlada
Mayıs ayıdı galba gız aba
Zaten aba akşam Mısır tarlasından gedik
Beş saatmi yalan umasında yedi saat sonra üsenim dovdu
Sayidenmi sölüyon hanive
Hanive gız bu çocuk undanmı böle mayasıllı Mayıs Ayında dovdi içinmi?
aman aba ne bilem ben
Bunuy bubasıda böledi una çekmiş
Bende gidem hanive ta eve bakmadım farele ta birden yidimi öteberlerimi
Babamın 27 Mayıs devriminden sonra muhtar olarak atandığı Yenişehir’in Subaşı Köyü’nde yaşayanlar kendilerine manav diyorlardı. Manav kelimesi Osmanlıların bölgeye geldiklerinde yerleşik olan ahalinin daha eski olduklarını belirtmek için kullandıkları bir sözcüktür. Köyde yaşayanlar ilginç bir sözcük kullanıyorlardı. Sincaba “TEĞİN” diyorlardı. Bu kelimeyi ilk defa orada duymuştum. Tegin aynı zamanda para anlamını da taşıyormuş. Teğin ismi çocukluğumda hafıza iyice nakşolmuş anlaşılan yıllar geçtiyse de unutmadım. Bu isme değerli tarihçimiz Doğan Avcıoğlu’nun “Türklerin Tarihi” adlı beş ciltlik dev eserini okurken rastladım. Avcıoğlu, Bulgar Türklerini anlattığı bölümde rastladım. Avcıoğlu, Bulgar Türklerinin sincaba “Teğin” dediklerini yazmış. Bu kelime ayrıca para anlamında da kullanılıyormuş. Belki kökeni para yerine kullanılan sincap kürklerinden kaynaklanıyordu.
Bursa doğumlu olan yazarımız belki de bu kelimeyi ziyaret ettiği dağ köylerinde duymuştu, bilmiyorum. Yıllar sonra değerli tarihçimiz Halil İnalcık’ın 900 yıllardan sonra Bizans’ın Bursa-İzmit yöresine Bulgar Türklerini ve daha sonra Sıpları yerleştirdiğini okuyunca kafamdaki parçalar birleşti. Subaşı köyü sakinleri ve çevredeki manav köyleri Bizans’ın yerleştirdiği Bulgar Türklerinden olabilirdi.
Bu tezimi doğrulayacak bir başka olay da köyde Nevruz’un kutlanmasıydı. Bahara girerken Nevruz ateşi yakılır ve köyde yaşayanlar üzerinden atlarlardı.
Doğduğum ve yaşadığım Mustafakemalpaşa’nın köylerinde (Güvem, Güllüce ve Alpagut) böyle bir adet yoktu, yakılan ateşten atlayana rastlamamıştım.
Nevruz kutlamalarıyla tekrar karşılaşmam yaklaşık 30 yıl sonra oldu. Güneydoğu’da PKK teşvikiyle gösteri amacına dönüşen Nevruz kutlamalarının basın ve TV’lere yansımasıyla oldu.
1962 yılında Subaşı köyünden İnegöl ilçesine taşındık. İlkokul üçüncü sınıfa geçmiştim. Liseyi bitirene kadar ailemle İnegöl’de yaşadım, değişik mahallelerinde oturduk. Ama hiç
Nevruz kutlamasına rastlamadım. Onun yerine başka bir kutlama yapılıyordu, bayramlarda yumurta tokuşturuluyordu. Bu adet İnegöl’den ayrıldığım yetmişli yılların ortalarına kadar sürdü. Sonrasını bilmiyorum.
Satıcıların sepetlerle getirdiği kırmızıya boyanmış, kaynamış yumurtaları satın alıp, tokuştururduk. Yumurtası kırılmayan kırılan yumurtayı alırdı. Bu işin ustaları yumurtacının sattığı yumurtaları bir kuyumcu titizliğiyle inceleyip, ondan sonra seçerlerdi.
Bu âdetin Rumların Paskalya Kutlamasıyla ilgili olduğunu ilerleyen yıllarda öğrendim. O yıllarda bu kültür farkının nedenini ve kökenlerini anlayacak bilgi birikimine sahip değildim. Çevremde bu farklılıkları araştıran kişi ve kurumlar yoktu. Yereldeki kültürel değerleri derleyen Halkevleri gibi kurumlar ellili yılların başında kapatılmıştı.
Bu tezimi güçlendiren bir örnek daha vereceğim. İnegöl’de duvarlara tablo yerine ipekten dokunmuş resimli duvar halıları asılırdı. Bu duvar halılarına ya Arap kadınları ve ceylanlar gibi egzotik resimlerin yanı sıra Bizans döneminden geldiğini yıllar sonra okuduğum G. Ostrogorsky’nin “Bizans Devleti Tarihi”nden öğrendiğim Azizlerin resimleri vardı.
Bizanslı dokuma ustaları dokudukları ipekli kumaş ve halılarda dinsel motiflerin yanı sıra, dünyevi, doğa ve hükümdarlığa ait konular işliyorlardı. Bu adet Bizans’tan sonra yüzlerce yıl daha sürmüş. Osman Gazi ve yanındaki Alpler bölgeye geldiklerinde bu bölgedeki şehirler, kasaba ve köylerde Rum kökenliler ve az sayıda Yahudi yaşıyordu. Osmanlıların Karacahisar’dan sonraki başkentin yeri olarak Yenişehir’in seçilmesinin sebebi bölgede yer alan, örf, anane, isim ve kültürlerini muhafaza etmiş olan Bulgar kökenli Türk köyleri olabilir mi? Bence araştırılması gereken bir konu.
Son Bulgar Krallarının 1400’lü yıllara kadar Şişman gibi Türkçe isimler taşıması yerleşen halkın dinlerinin değişse bile isimlerini, belki de kısmen dillerini koruduklarına bir örnek olabilir.
Köy isimlerinin temelsiz nedenlerle değiştirilmesi sadece bu bölgede değil, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgelerindeki Türk yerleşim ve coğrafi isimlerle günümüzdeki bağları koparmıştır.
Osman Gazi ve Orhan Gazi’nin ele geçirdiği bölgelerde yaşayan Rum nufus hızla Müslümanlaşmıştır. Tarihçi Ruhi “Gün olur binlerce Hristiyan İslama geçerdi” gözlemini yaparken,”Tanrının kendilerini terk ettiğini” İnanan Gregory Palamas’da mektuplarında, yerli “Rumların kitle halinde İslamlaştıklarına kuşku yoktur” diyordu. Bursa üzerine araştırmalarıyla tanınan Yazar SayınRaif Kaplanoğlu Bursa’daki Gayrimüslümlerin nüfusunun 1487 yılında yüzde 1.44 olduğunu, bu oranın 1530 yılında yüzde 3.01’e, 1573 yılında ise yüzde 6.07’e yükselmiştir (Osmanlı’nın Kuruluşunda Bizans Köylerinin Kültürel Etkileri. Gayri Müslim nufus 19.Y.Y. yüzde 30-35 oranına yükselmiştir. Bu sebeple Kırım ve Kafkasya’dan göç edenleri bu bölgeye yerleştirmiştir.
Bölgede Hristiyan nüfusun artmansın başlıca sebepleri olarak şunları diyebiliriz.
– Sürekli savaşlar yüzünden Müslüman nüfusun azalması,
– Özgürleşen Hristiyan kölelerin bölgede kalması,
– Ermenilerin Doğu Anadolu’dan göçü,
– Adalardan Rumların göçü,
– Müslüman Ahaliden toplanan aşırı vergilerin yol açtığı sefalet.
Osmanlıların bölgeye hâkim olmasını kolaylaştıran en önemli unsurların başında;
– Bizans İmparatorluğu’nun Latin istilasından sonra kendini toparlayamaması,
– Bölgede çok sayıda tekfur adlı yerel derebeyliklerinin bulunması,
– Bizans uyruğundaki çiftçilerin, köylülerin üzerindeki aşırı vergi yükü,
– Bölgeye gelen Osmanlıların yerli halka karşı olumlu tutumu,
– Osman Bey’in Rum tekfur ve savaşçıları bünyesine katması,
– Ele geçirilen şehir, köy ve kasabalarda katliam yapılmaması,
Bölge hâkimiyetini kolaylaştıran unsur olmuştur. Bursa’yı teslim eden Tekfurun teslim olma gerekçesi olarak, “Halkımız bizden yüzünü çevirip, sizin yönetiminizi tercih etti” demesi buna örnektir.
Hristiyanlığın Bizans topraklarında hâkim din olması IV. Yüzyılda gerçekleşmiştir. Hristiyanlık resmi din haline gelmiş ve pagan tapınakları hızla yıkılmış, çoğu kiliseye çevrilmiştir. Çeşitli dil ve inançlara sahip halklar bu süreçte imparatorun dinine ve diline geçmişlerdir. İstanbul’daki patrik göç etmeyip, geride kalan cemaati dinlerini değiştirmemeleri konularında uyarır.
Osman Gazi’yi takip eden ve Batı Anadolu’ya göç eden Türklerin büyük bir kısmı yine göçer olarak kaldı. Hayvancılıkla uğraşan bu göçerlerin yerleştirilmeleri asırlar sürmüştür. Üstelik Batı Anadoluda’ki konar-göçer Türkmenlerin büyük bir kısmının Balkanlar’ın kolonizasyonunda kullanıldığını biliyoruz. Osmanlı Devleti’nin şehir nüfusunun büyük bir kısmını Müslümanlaşmış yerel halk ve gayri-müslüm tebaa teşkil ediyordu.
SONUÇ:
Bu verilerin ışığı altında şunları söyleyebiliriz:
1) Güney Marmara Bölgesine Türklerin yerleşimi Bizans döneminde başlamıştır. Tarihi kayıtlar bölgede çok sayıda Türk’ün yaşadığını göstermektedir.
2) Osmanlıların bölgeye hâkimiyetini kolaylaştıran bir unsur bölgede Hristiyan inancına sahip, ama örf ve adetlerini kısmen koruyan –belki dillerini de- ve kendilerine Manav diyen Türk unsurlarının yoğun bir şekilde yaşaması olabilir.
3) Yenişehir’in kurulup Osmanlılar tarafından başkent seçilmesinin bir sebebi bölgedeki Türk kültürünün varlığı olabilir. Osmanlılardan önce bölgeye yerleşmiş olan Türk’ler kendi örf ve ananelerini kullanmaya devam etmişlerdir.
4) Manav kökenliler arasında Batı Türkistan’daki Özbek Cumhuriyeti’nde başlık için kullanılan “Kalın” kelimesi aynı anlamda kullanılmaktadır.
5) Oğuzlara, yani Selçuklulara Anadolu’nun kapısını açılmasını sağlayan Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusundaki Türkopolların saf değiştirmeleri kilit rol oynamıştır.
6) Aşıkpaşazade Osman Bey’in emrindeki Rumların durumlarının eskisinden daha iyi olduklarını yazıyor:
“Bu fethedilen dört parça hisarın yönetiminde adalet üzerine hareket ettiler. Ve tüm köylüler yerlü yerine gelüb oturdular. Durumları, kâfir zamanından dahi iyi oldı belki. Zira buradaki kafirlerin rahatlığını işitip, başka vilayetten daha adam gelmeğe başladı” (Aşıkpaşazade 1970:21)
Müslüman olan yerli halk bazı inançlarını korumuştur. Kapanan Manastırların bir kısmı tekkelere dönüşürken, ayazmalar aynı konumda kalmış, aziz mezarlarının bir kısmı baba, dede mezarlarına dönüşmüştür.
7) Paskalya yumurtası tokuşturma, mum yakma adetleri ve dokunan halılardaki eski tarz desenler günümüze kadar koruna gelmiştir.
8)- Bizans şehirlerindeki esnaf birlikleri zamanla Lonca teşkilatına dönüşmüştür.
Akbaş köpeği (Çoban köpeği)
Mizaç: Zeki, cesur, sadık, bağımsız Türkiye’ye Orta Asya’dan getirilmiştir. Orta Asya’da hayvancılık yapan yarı göçebe topluluklarla beraber göçebe yaşam süren ve hayvan sürülerini koruma görevi olan akbaş köpekler daha sonra bu toplulukların yerleşik hayata geçmesiyle birlikte çoban köpeği rolünü tekrar üstlenmiştir. Esas olarak Eskişehir’e özgü bir ırk olan akbaş köpekler Emirdağ, Sivrihisar ve bazen de Polatlı-Haymana bölgesinde görülürler. Akbaş köpeklerin kökeninin 3000 yıl önceye kadar eskiye dayanmakta olduğu düşünülmektedir. Nadir bir ırk olan akbaş köpeklerin görünümü dışında en belirgin özellikleri sadık, farkındalığı yüksek ve zeki köpekler olmalarıdır. Çok sosyal bir ırk olmayan akbaş köpekler ne utangaç ne de agresif değillerdir, dengeli bir mizaca sahiptirler.?
?Havlama eğilimleri orta düzeydedir,?
?Köpeklere nazaran kedilerle daha iyi anlaşırlar. Çocuklarla ilişkisi orta düzeydedir. Yabancılara karşı şüpheyle yaklaşırlar ancak saldırganlık sergilemezler.?
?Tehlikeli durumları önceden sezinleme kabiliyetine sahiptirler,?
?Kendi başına düşünerek hareket etmeleri kimi zaman avantaj kimi zaman da dezavantaja dönüşebilir. ?Uyum sağlama konusunda başarılıdırlar ve apartman dairelerinde bile yaşayabilirler,
Zeki köpekler olsalar da başlarına buyruk, özgür ruhlu olmaları eğitimlerini zorlaştırabilir.
Çoban köpeği (Akbaş) tarihçesi üzerine derin araştırmalarım sonucunda Karatatarların İlhanlılar ile Anadolu'ya getirdiği yazıyor. Muhtemelen Bolu'da, Eskişehir'de, Ankara'da Manavların bir grup ataları oldular. Karatatar ne derseniz Türk ve Moğol kabilelerinin birlikte Anadolu'ya göçmesi ile süregelen topluluk.
Akbaş köpeği (Çoban köpeği)
Mizaç: Zeki, cesur, sadık, bağımsız Türkiye’ye Orta Asya’dan getirilmiştir. Orta Asya’da hayvancılık yapan yarı göçebe topluluklarla beraber göçebe yaşam süren ve hayvan sürülerini koruma görevi olan akbaş köpekler daha sonra bu toplulukların yerleşik hayata geçmesiyle birlikte çoban köpeği rolünü tekrar üstlenmiştir. Esas olarak Eskişehir’e özgü bir ırk olan akbaş köpekler Emirdağ, Sivrihisar ve bazen de Polatlı-Haymana bölgesinde görülürler. Akbaş köpeklerin kökeninin 3000 yıl önceye kadar eskiye dayanmakta olduğu düşünülmektedir. Nadir bir ırk olan akbaş köpeklerin görünümü dışında en belirgin özellikleri sadık, farkındalığı yüksek ve zeki köpekler olmalarıdır. Çok sosyal bir ırk olmayan akbaş köpekler ne utangaç ne de agresif değillerdir, dengeli bir mizaca sahiptirler.?
?Havlama eğilimleri orta düzeydedir,?
?Köpeklere nazaran kedilerle daha iyi anlaşırlar. Çocuklarla ilişkisi orta düzeydedir. Yabancılara karşı şüpheyle yaklaşırlar ancak saldırganlık sergilemezler.?
?Tehlikeli durumları önceden sezinleme kabiliyetine sahiptirler,?
?Kendi başına düşünerek hareket etmeleri kimi zaman avantaj kimi zaman da dezavantaja dönüşebilir. ?Uyum sağlama konusunda başarılıdırlar ve apartman dairelerinde bile yaşayabilirler,
Zeki köpekler olsalar da başlarına buyruk, özgür ruhlu olmaları eğitimlerini zorlaştırabilir.
Çoban köpeği (Akbaş) tarihçesi üzerine derin araştırmalarım sonucunda Karatatarların İlhanlılar ile Anadolu'ya getirdiği yazıyor. Muhtemelen Bolu'da, Eskişehir'de, Ankara'da Manavların bir grup ataları oldular. Karatatar ne derseniz Türk ve Moğol kabilelerinin birlikte Anadolu'ya göçmesi ile süregelen topluluk.
Akbaş köpeği (Çoban köpeği)
Mizaç: Zeki, cesur, sadık, bağımsız Türkiye’ye Orta Asya’dan getirilmiştir. Orta Asya’da hayvancılık yapan yarı göçebe topluluklarla beraber göçebe yaşam süren ve hayvan sürülerini koruma görevi olan akbaş köpekler daha sonra bu toplulukların yerleşik hayata geçmesiyle birlikte çoban köpeği rolünü tekrar üstlenmiştir. Esas olarak Eskişehir’e özgü bir ırk olan akbaş köpekler Emirdağ, Sivrihisar ve bazen de Polatlı-Haymana bölgesinde görülürler. Akbaş köpeklerin kökeninin 3000 yıl önceye kadar eskiye dayanmakta olduğu düşünülmektedir. Nadir bir ırk olan akbaş köpeklerin görünümü dışında en belirgin özellikleri sadık, farkındalığı yüksek ve zeki köpekler olmalarıdır. Çok sosyal bir ırk olmayan akbaş köpekler ne utangaç ne de agresif değillerdir, dengeli bir mizaca sahiptirler.?
?Havlama eğilimleri orta düzeydedir,?
?Köpeklere nazaran kedilerle daha iyi anlaşırlar. Çocuklarla ilişkisi orta düzeydedir. Yabancılara karşı şüpheyle yaklaşırlar ancak saldırganlık sergilemezler.?
?Tehlikeli durumları önceden sezinleme kabiliyetine sahiptirler,?
?Kendi başına düşünerek hareket etmeleri kimi zaman avantaj kimi zaman da dezavantaja dönüşebilir. ?Uyum sağlama konusunda başarılıdırlar ve apartman dairelerinde bile yaşayabilirler,
Zeki köpekler olsalar da başlarına buyruk, özgür ruhlu olmaları eğitimlerini zorlaştırabilir.
Çoban köpeği (Akbaş) tarihçesi üzerine derin araştırmalarım sonucunda Karatatarların İlhanlılar ile Anadolu'ya getirdiği yazıyor. Muhtemelen Bolu'da, Eskişehir'de, Ankara'da Manavların bir grup ataları oldular. Karatatar ne derseniz Türk ve Moğol kabilelerinin birlikte Anadolu'ya göçmesi ile süregelen topluluk.
Akbaş köpeği (Çoban köpeği)
Mizaç: Zeki, cesur, sadık, bağımsız Türkiye’ye Orta Asya’dan getirilmiştir. Orta Asya’da hayvancılık yapan yarı göçebe topluluklarla beraber göçebe yaşam süren ve hayvan sürülerini koruma görevi olan akbaş köpekler daha sonra bu toplulukların yerleşik hayata geçmesiyle birlikte çoban köpeği rolünü tekrar üstlenmiştir. Esas olarak Eskişehir’e özgü bir ırk olan akbaş köpekler Emirdağ, Sivrihisar ve bazen de Polatlı-Haymana bölgesinde görülürler. Akbaş köpeklerin kökeninin 3000 yıl önceye kadar eskiye dayanmakta olduğu düşünülmektedir. Nadir bir ırk olan akbaş köpeklerin görünümü dışında en belirgin özellikleri sadık, farkındalığı yüksek ve zeki köpekler olmalarıdır. Çok sosyal bir ırk olmayan akbaş köpekler ne utangaç ne de agresif değillerdir, dengeli bir mizaca sahiptirler.?
?Havlama eğilimleri orta düzeydedir,?
?Köpeklere nazaran kedilerle daha iyi anlaşırlar. Çocuklarla ilişkisi orta düzeydedir. Yabancılara karşı şüpheyle yaklaşırlar ancak saldırganlık sergilemezler.?
?Tehlikeli durumları önceden sezinleme kabiliyetine sahiptirler,?
?Kendi başına düşünerek hareket etmeleri kimi zaman avantaj kimi zaman da dezavantaja dönüşebilir. ?Uyum sağlama konusunda başarılıdırlar ve apartman dairelerinde bile yaşayabilirler,
Zeki köpekler olsalar da başlarına buyruk, özgür ruhlu olmaları eğitimlerini zorlaştırabilir.
Çoban köpeği (Akbaş) tarihçesi üzerine derin araştırmalarım sonucunda Karatatarların İlhanlılar ile Anadolu'ya getirdiği yazıyor. Muhtemelen Bolu'da, Eskişehir'de, Ankara'da Manavların bir grup ataları oldular. Karatatar ne derseniz Türk ve Moğol kabilelerinin birlikte Anadolu'ya göçmesi ile süregelen topluluk.
Akbaş köpeği (Çoban köpeği)
Mizaç: Zeki, cesur, sadık, bağımsız Türkiye’ye Orta Asya’dan getirilmiştir. Orta Asya’da hayvancılık yapan yarı göçebe topluluklarla beraber göçebe yaşam süren ve hayvan sürülerini koruma görevi olan akbaş köpekler daha sonra bu toplulukların yerleşik hayata geçmesiyle birlikte çoban köpeği rolünü tekrar üstlenmiştir. Esas olarak Eskişehir’e özgü bir ırk olan akbaş köpekler Emirdağ, Sivrihisar ve bazen de Polatlı-Haymana bölgesinde görülürler. Akbaş köpeklerin kökeninin 3000 yıl önceye kadar eskiye dayanmakta olduğu düşünülmektedir. Nadir bir ırk olan akbaş köpeklerin görünümü dışında en belirgin özellikleri sadık, farkındalığı yüksek ve zeki köpekler olmalarıdır. Çok sosyal bir ırk olmayan akbaş köpekler ne utangaç ne de agresif değillerdir, dengeli bir mizaca sahiptirler.?
?Havlama eğilimleri orta düzeydedir,?
?Köpeklere nazaran kedilerle daha iyi anlaşırlar. Çocuklarla ilişkisi orta düzeydedir. Yabancılara karşı şüpheyle yaklaşırlar ancak saldırganlık sergilemezler.?
?Tehlikeli durumları önceden sezinleme kabiliyetine sahiptirler,?
?Kendi başına düşünerek hareket etmeleri kimi zaman avantaj kimi zaman da dezavantaja dönüşebilir. ?Uyum sağlama konusunda başarılıdırlar ve apartman dairelerinde bile yaşayabilirler,
Zeki köpekler olsalar da başlarına buyruk, özgür ruhlu olmaları eğitimlerini zorlaştırabilir.
Çoban köpeği (Akbaş) tarihçesi üzerine derin araştırmalarım sonucunda Karatatarların İlhanlılar ile Anadolu'ya getirdiği yazıyor. Muhtemelen Bolu'da, Eskişehir'de, Ankara'da Manavların bir grup ataları oldular. Karatatar ne derseniz Türk ve Moğol kabilelerinin birlikte Anadolu'ya göçmesi ile süregelen topluluk.
Türk dil kurulumu Manav Türkü terimini şu şekilde açıklıyor : Balkanlardan göç etmiş, genellikle Marmara bölgesinde yaşayan bir topluluk, Yerli halk.
Manavların Şivesi
Örnek Metinler
La çocim siz niye Meram annamayoyuz ben size tembi etmedim mi üstüyüzü bulamey deni bu üstüyüzüy hali ni böle öteberleriyizi birden batırmışıyız
Çocim üsenim sende fonneyi birden yırtmışıy
Yırt yırt bayramda beni giyesiy
Bu çocukla niden böle kimbili
Alla akı fikir veriken çocim siz hurun ünüyde bidemi bekliyoduyuz
Akşam iftara huriye gocayeli gelcek gidiy öteberleriyizi değiştiriy çabuk
Anam gözel anam örede yapbadıymı be
He yapbadım işiyiz gücüyüz gırtlak
Üsen çocim kapı çalıya Kapıya bak
Ana huriye gocanam gemiş
Hoş geldiy huriye aba hoş gödük hanive
Hanive gız köpey buvucekti beni evyandan içeri gireken nigada fene köpey va garanlıkta yabancı bidi herade beni
Huriye aba siniye geçelim şimdi hoca Allahuekbe de
Çocim git bakem ezanı dinne
Gız aba caminiyde mikrofonu bozumuş
Hocada minareden okuya ezanı
Ezan okunuya ana
Hadi buyuruy bakem Alla kabul etsin orucuyuzu
Üsenim sende ünüyden yi çocim huriye gocanay mana bulu
Hanive boş ve dudum çocuk unna
Üç savın öre yidiy çocim bi gıymık garnıy va
Nereye yiyoy dokunu sıçak olcey uncama öre yinimi hiç yimediymi hambarıymı va
Hanive gız eliye savlık
Alla Halil ibram bereketi vesin sofrayıza
Savol abla Alla umiyennere vesin
Hanive dudum günne yıl gibi akşam omak bilmiya ıramazanda iş yapasıda gemiya insanıy bende bütün gün Kuran'ınımı okuyom Napem son cüzüm gadı iraime gocanaya okuvarıyom
Alla kabul etsin aba
Âmin ginim
Huriye aba bende çocuklalan bovuşmaktan hiç bi işe bakamıyom
Üsenime bıldır sene tombalak yaka fonne başladımdı arkasını bitidim ta öynü duruya
Örneklide olunca zo oluya kafa basmıya Atık aba
Gız huriye aba abdesiy vasa şu üsenimi bi okuvasay be aba
Geçennede kargalarıy anşa gelin gedi otuma
Üsenime sölenip durdu
Çok yavız çocuk ,mantar gibi,pelize gibi
Tombalak yüzlerini seveken birden gövertti
Hanive üseni okiyemde bende gidem artık
Gidesiy ta be aba gidem gidem geç oldu
Gız hanive çocuk nazar umuş esne esne bi gadım
Çatlıcektim hani okurkan hanive gözlerimden biden yaş gedi
Boncuk yokmu boncuk dakıve çociye
Huriye aba diyneyi unutma gideken unutmam hanive
Bu bacak azdı gine hanive geçen radyoda
Diynedim ılana eyi geli dedi bende ilana godum bacama hiç faydasını gömedim
Bizde iraime gocanay gibi irezil umadan gitsek bari öteki tarafa
Alla geçinden vesin abla u nası laf öle
Gız hanive köpe çekişte geçem kapıdan
Gız kapıyızda gacır gacır ediya
Yarın yavlarım aba Yanık yavınna
Hadi gine ge aba eyi akşamna
Alla ıratlık vesin.
Bölüm -2
Gız huriye aba nanda gadıy be. Epiden beri yoksuy kövde insan bi kövden çıkakan habe veri merakta goyduy gız aba beni
Hanive gız sorma geçen cuma gecesi böyük damat gedi beni Aldı götüdü kasebe apa topa diynemi bile burda bırakmışım hanive kapınıy ipini bile çekmemişim
Niden gız abla
Böyük toruna dovum günü yapıceklemiş ana illede sende ge dedi
Hangısına gız aba gızamı oğlanamı
Gıza hanive ismide hatırıma gemedi isminide deyveremedim gız kövlü amann şimdilede tuvaf tuvaf isimle goyyala aklımda tutamıyom Atık
Damatda yeni ev amış hem unu görem dedim
Gız hanive gulube gibi bişeye bindik damatla baraba beni gucaklep ta onuncu gata gadan çıkadı
İçim bi hoş odu hanive istifa idesim gedi
Ni ki gız aba u
Aman nibilem ben tuvaf bi adı vadı damat divemişti
Gız aba nile yapıyala dimi şimciki zamanda akıl sır ercek gibi diil
Gız aba dovum günü yaptıyızmı?
Yaptık hanive aman bırak gız öle dovum günümü olumuş
Başım şişti hani uncama çoci çavırmışla
Carala curala iki kelam bişe gonuşturmadıla beni gızımna, dua etmedile.. Aynı kövde yapılan duvakla gibi hanive, öle dovum günü mü olumuş
Gızıy nası aba eyi uda sorannara selamı va
Sen napıyoy hanive görmeyeli Napem işte
Böyün aşakı bostana gittim ilanala birden özmeklenmişle unnarı yodum zo söktüm unnarıda gız aba bu senede yavmırla çok yavınca üseniy boyu gada omuşla bi gucak gettim Tama hayvannarıy öynüne atıvadım
Hanive gız ollada durumaz be kövlüm
On gündür ayam topra diymedi
Sıkıntıdan patladım hani
Köv gibisi yok be hanive
Bide damatla gızım bi hoş umuşla ollada
Bizde genç olduk biz öyle işele bilmeyiz
U una Aşkım diya damatta gızıma çiçeğim diya
Bende Alışık umedimden tuvafıma gidivedi
Gız aba Niva unda negüze işte
Hanive gız rahmetli gocabay bana savlinde
La huriye deni seslenidi bende una Niva adam deni cuvap veridim
Ta nile duycez kimbili hanive
Üsen çociy nası hanive
Oda kurana gidiya abla iyi maşalla gız gitsin gitsin bişele örensin bizim gibi cahil böyümesin
Böyünde hasta yatıya öteki udada
Niden gız
Dün gece goca bi savın yimişi yimiş tek başına bügünde tırıl omuş tuvaletden çıkamadı böyün
Geçmiş usun gız Savol aba
Gız hanive Üsen gocabayı görüyoymu be
Dün gonuştum aba unnan uda avzından dişlerini çıkamiş godi yeri bilmiya
Gız hanive bu adam eyce bunadı be
Köpekle amış gömmüştü biyeri
Zaten hiç eyi gömedim biseve gocabamı öyle bön bön omuş
Ni diyelim hanive Alla Gücünü kuvvetini çuvatsın
Hanive dudum seniy üseniy dovum günü nizaman be
Aman aba öle işele bilmem ben
Üsenim dovdinde mısır çapalıyoduk erenledeki tarlada
Mayıs ayıdı galba gız aba
Zaten aba akşam Mısır tarlasından gedik
Beş saatmi yalan umasında yedi saat sonra üsenim dovdu
Sayidenmi sölüyon hanive
Hanive gız bu çocuk undanmı böle mayasıllı Mayıs Ayında dovdi içinmi?
aman aba ne bilem ben
Bunuy bubasıda böledi una çekmiş
Bende gidem hanive ta eve bakmadım farele ta birden yidimi öteberlerimi
Tamam gine ge aba
Bak aferim hanive kapi yavlamışıy sesi kesmiş
Hadi Alla imanet oluy bakem
Babamın 27 Mayıs devriminden sonra muhtar olarak atandığı Yenişehir’in Subaşı Köyü’nde yaşayanlar kendilerine manav diyorlardı. Manav kelimesi Osmanlıların bölgeye geldiklerinde yerleşik olan ahalinin daha eski olduklarını belirtmek için kullandıkları bir sözcüktür. Köyde yaşayanlar ilginç bir sözcük kullanıyorlardı. Sincaba “TEĞİN” diyorlardı. Bu kelimeyi ilk defa orada duymuştum. Tegin aynı zamanda para anlamını da taşıyormuş.
Teğin ismi çocukluğumda hafıza iyice nakşolmuş anlaşılan yıllar geçtiyse de unutmadım. Bu isme değerli tarihçimiz Doğan Avcıoğlu’nun “Türklerin Tarihi” adlı beş ciltlik dev eserini okurken rastladım. Avcıoğlu, Bulgar Türklerini anlattığı bölümde rastladım. Avcıoğlu, Bulgar Türklerinin sincaba “Teğin” dediklerini yazmış. Bu kelime ayrıca para anlamında da kullanılıyormuş. Belki kökeni para yerine kullanılan sincap kürklerinden kaynaklanıyordu.
Bursa doğumlu olan yazarımız belki de bu kelimeyi ziyaret ettiği dağ köylerinde duymuştu, bilmiyorum. Yıllar sonra değerli tarihçimiz Halil İnalcık’ın 900 yıllardan sonra Bizans’ın Bursa-İzmit yöresine Bulgar Türklerini ve daha sonra Sıpları yerleştirdiğini okuyunca kafamdaki parçalar birleşti. Subaşı köyü sakinleri ve çevredeki manav köyleri Bizans’ın yerleştirdiği Bulgar Türklerinden olabilirdi.
Bu tezimi doğrulayacak bir başka olay da köyde Nevruz’un kutlanmasıydı. Bahara girerken Nevruz ateşi yakılır ve köyde yaşayanlar üzerinden atlarlardı.
Doğduğum ve yaşadığım Mustafakemalpaşa’nın köylerinde (Güvem, Güllüce ve Alpagut) böyle bir adet yoktu, yakılan ateşten atlayana rastlamamıştım.
Nevruz kutlamalarıyla tekrar karşılaşmam yaklaşık 30 yıl sonra oldu. Güneydoğu’da PKK teşvikiyle gösteri amacına dönüşen Nevruz kutlamalarının basın ve TV’lere yansımasıyla oldu.
1962 yılında Subaşı köyünden İnegöl ilçesine taşındık. İlkokul üçüncü sınıfa geçmiştim. Liseyi bitirene kadar ailemle İnegöl’de yaşadım, değişik mahallelerinde oturduk. Ama hiç
Nevruz kutlamasına rastlamadım. Onun yerine başka bir kutlama yapılıyordu, bayramlarda yumurta tokuşturuluyordu. Bu adet İnegöl’den ayrıldığım yetmişli yılların ortalarına kadar sürdü. Sonrasını bilmiyorum.
Satıcıların sepetlerle getirdiği kırmızıya boyanmış, kaynamış yumurtaları satın alıp, tokuştururduk. Yumurtası kırılmayan kırılan yumurtayı alırdı. Bu işin ustaları yumurtacının sattığı yumurtaları bir kuyumcu titizliğiyle inceleyip, ondan sonra seçerlerdi.
Bu âdetin Rumların Paskalya Kutlamasıyla ilgili olduğunu ilerleyen yıllarda öğrendim. O yıllarda bu kültür farkının nedenini ve kökenlerini anlayacak bilgi birikimine sahip değildim. Çevremde bu farklılıkları araştıran kişi ve kurumlar yoktu. Yereldeki kültürel değerleri derleyen Halkevleri gibi kurumlar ellili yılların başında kapatılmıştı.
Bu tezimi güçlendiren bir örnek daha vereceğim. İnegöl’de duvarlara tablo yerine ipekten dokunmuş resimli duvar halıları asılırdı. Bu duvar halılarına ya Arap kadınları ve ceylanlar gibi egzotik resimlerin yanı sıra Bizans döneminden geldiğini yıllar sonra okuduğum G. Ostrogorsky’nin “Bizans Devleti Tarihi”nden öğrendiğim Azizlerin resimleri vardı.
Bizanslı dokuma ustaları dokudukları ipekli kumaş ve halılarda dinsel motiflerin yanı sıra, dünyevi, doğa ve hükümdarlığa ait konular işliyorlardı. Bu adet Bizans’tan sonra yüzlerce yıl daha sürmüş. Osman Gazi ve yanındaki Alpler bölgeye geldiklerinde bu bölgedeki şehirler, kasaba ve köylerde Rum kökenliler ve az sayıda Yahudi yaşıyordu. Osmanlıların Karacahisar’dan sonraki başkentin yeri olarak Yenişehir’in seçilmesinin sebebi bölgede yer alan, örf, anane, isim ve kültürlerini muhafaza etmiş olan Bulgar kökenli Türk köyleri olabilir mi? Bence araştırılması gereken bir konu.
Son Bulgar Krallarının 1400’lü yıllara kadar Şişman gibi Türkçe isimler taşıması yerleşen halkın dinlerinin değişse bile isimlerini, belki de kısmen dillerini koruduklarına bir örnek olabilir.
Köy isimlerinin temelsiz nedenlerle değiştirilmesi sadece bu bölgede değil, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgelerindeki Türk yerleşim ve coğrafi isimlerle günümüzdeki bağları koparmıştır.
Osman Gazi ve Orhan Gazi’nin ele geçirdiği bölgelerde yaşayan Rum nufus hızla Müslümanlaşmıştır. Tarihçi Ruhi “Gün olur binlerce Hristiyan İslama geçerdi” gözlemini yaparken,”Tanrının kendilerini terk ettiğini” İnanan Gregory Palamas’da mektuplarında, yerli “Rumların kitle halinde İslamlaştıklarına kuşku yoktur” diyordu. Bursa üzerine araştırmalarıyla tanınan Yazar SayınRaif Kaplanoğlu Bursa’daki Gayrimüslümlerin nüfusunun 1487 yılında yüzde 1.44 olduğunu, bu oranın 1530 yılında yüzde 3.01’e, 1573 yılında ise yüzde 6.07’e yükselmiştir (Osmanlı’nın Kuruluşunda Bizans Köylerinin Kültürel Etkileri. Gayri Müslim nufus 19.Y.Y. yüzde 30-35 oranına yükselmiştir. Bu sebeple Kırım ve Kafkasya’dan göç edenleri bu bölgeye yerleştirmiştir.
Bölgede Hristiyan nüfusun artmansın başlıca sebepleri olarak şunları diyebiliriz.
– Sürekli savaşlar yüzünden Müslüman nüfusun azalması,
– Özgürleşen Hristiyan kölelerin bölgede kalması,
– Ermenilerin Doğu Anadolu’dan göçü,
– Adalardan Rumların göçü,
– Müslüman Ahaliden toplanan aşırı vergilerin yol açtığı sefalet.
Osmanlıların bölgeye hâkim olmasını kolaylaştıran en önemli unsurların başında;
– Bizans İmparatorluğu’nun Latin istilasından sonra kendini toparlayamaması,
– Bölgede çok sayıda tekfur adlı yerel derebeyliklerinin bulunması,
– Bizans uyruğundaki çiftçilerin, köylülerin üzerindeki aşırı vergi yükü,
– Bölgeye gelen Osmanlıların yerli halka karşı olumlu tutumu,
– Osman Bey’in Rum tekfur ve savaşçıları bünyesine katması,
– Ele geçirilen şehir, köy ve kasabalarda katliam yapılmaması,
Bölge hâkimiyetini kolaylaştıran unsur olmuştur. Bursa’yı teslim eden Tekfurun teslim olma gerekçesi olarak, “Halkımız bizden yüzünü çevirip, sizin yönetiminizi tercih etti” demesi buna örnektir.
Hristiyanlığın Bizans topraklarında hâkim din olması IV. Yüzyılda gerçekleşmiştir. Hristiyanlık resmi din haline gelmiş ve pagan tapınakları hızla yıkılmış, çoğu kiliseye çevrilmiştir. Çeşitli dil ve inançlara sahip halklar bu süreçte imparatorun dinine ve diline geçmişlerdir. İstanbul’daki patrik göç etmeyip, geride kalan cemaati dinlerini değiştirmemeleri konularında uyarır.
Osman Gazi’yi takip eden ve Batı Anadolu’ya göç eden Türklerin büyük bir kısmı yine göçer olarak kaldı. Hayvancılıkla uğraşan bu göçerlerin yerleştirilmeleri asırlar sürmüştür. Üstelik Batı Anadoluda’ki konar-göçer Türkmenlerin büyük bir kısmının Balkanlar’ın kolonizasyonunda kullanıldığını biliyoruz. Osmanlı Devleti’nin şehir nüfusunun büyük bir kısmını Müslümanlaşmış yerel halk ve gayri-müslüm tebaa teşkil ediyordu.
SONUÇ:
Bu verilerin ışığı altında şunları söyleyebiliriz:
1) Güney Marmara Bölgesine Türklerin yerleşimi Bizans döneminde başlamıştır. Tarihi kayıtlar bölgede çok sayıda Türk’ün yaşadığını göstermektedir.
2) Osmanlıların bölgeye hâkimiyetini kolaylaştıran bir unsur bölgede Hristiyan inancına sahip, ama örf ve adetlerini kısmen koruyan –belki dillerini de- ve kendilerine Manav diyen Türk unsurlarının yoğun bir şekilde yaşaması olabilir.
3) Yenişehir’in kurulup Osmanlılar tarafından başkent seçilmesinin bir sebebi bölgedeki Türk kültürünün varlığı olabilir. Osmanlılardan önce bölgeye yerleşmiş olan Türk’ler kendi örf ve ananelerini kullanmaya devam etmişlerdir.
4) Manav kökenliler arasında Batı Türkistan’daki Özbek Cumhuriyeti’nde başlık için kullanılan “Kalın” kelimesi aynı anlamda kullanılmaktadır.
5) Oğuzlara, yani Selçuklulara Anadolu’nun kapısını açılmasını sağlayan Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusundaki Türkopolların saf değiştirmeleri kilit rol oynamıştır.
6) Aşıkpaşazade Osman Bey’in emrindeki Rumların durumlarının eskisinden daha iyi olduklarını yazıyor:
“Bu fethedilen dört parça hisarın yönetiminde adalet üzerine hareket ettiler. Ve tüm köylüler yerlü yerine gelüb oturdular. Durumları, kâfir zamanından dahi iyi oldı belki. Zira buradaki kafirlerin rahatlığını işitip, başka vilayetten daha adam gelmeğe başladı” (Aşıkpaşazade 1970:21)
Müslüman olan yerli halk bazı inançlarını korumuştur. Kapanan Manastırların bir kısmı tekkelere dönüşürken, ayazmalar aynı konumda kalmış, aziz mezarlarının bir kısmı baba, dede mezarlarına dönüşmüştür.
7) Paskalya yumurtası tokuşturma, mum yakma adetleri ve dokunan halılardaki eski tarz desenler günümüze kadar koruna gelmiştir.
8)- Bizans şehirlerindeki esnaf birlikleri zamanla Lonca teşkilatına dönüşmüştür.