Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • Pixies02.02.2005 - 19:39

    kurt cobain e -ya nasıl becerdin bu işi,nasıl yaptın diye sorulduğunda
    şu cevabı vermiş.
    -hiçbişe yapmadım,sadece pixies tan bişeler arakladım'
    herkes biliyo artık bu grubu,fight club ın soundtrack iyle..where is my mind? ...

  • muz cumhuriyeti02.02.2005 - 19:35

    orjinal adı BANASAS.
    woody allen klasikleri arasına girmiş,fransa daki sinema okullarında derslerde okutulan bir filmdir..
    izlemek isteyenler,ya da izlememiş olanlar için bu ay içinde cnbc-e de gösterilecektir..

  • ayva02.02.2005 - 19:32

    ayva göbekli hatunlar,

  • estetik02.02.2005 - 19:31

    insanlardan çok hayvanlara yapılması kanaatindeyim....daha şık ve alımlı bir timsah örneğin,o dişleri yontsalar ,naif bir hava verseler..
    insanlar bahçelerine köpek yerine onu koyarlardı sanırım bekçi diye.

  • hollywood02.02.2005 - 15:52

    şimdilerde konusu tükenmekte olan amerikan sineması.
    ama haksızlıkta etmek istemiyorum,çok güzel filmler seyrettirdi önceleri.ama yeni dalga avrupa sineması kesinlikle daha iyi kesinlikle daha sanatsal.
    bir de marilyn manson un en sevdiğim ve bence iyi olan albümünün adı..

  • Alice in Chains02.02.2005 - 15:39

    1990'lı yılların en önemli rock gruplarından biri olan Alice In Chains, 1987 yılında Seattle'da, vokalde Layne Staley, vokal ve gitarda Jerry Cantrell, bas gitarda Mike Starr ve bateride Sean Kinney tarafından kuruldu. Bir çok açıdan 90'lı yılların başında ortaya çıkan heavy metal gruplarından biri olarak kabul edilen Alice In Chains; Van Halen matal'iyle post-punk stilini benimsedi kendine, böylece grup kendine hard rock'la akustik dokunuşların birleştiği nihilist bir sound geliştirdi.

    Onlar metal fanları için oldukça sert bulunurken şarkı sözlerinde ele aldıkları karanlık konularla Seattle çıkışlı grunge gruplarıyla anılmalarına sebep oldu. Ne var ki yaşanan bu bölünmeyle grup ikinci albümüyle bir çok platin albüm ödülünü aldı. 1992 yılında piyasaya sürdükleri Dirt ise grubun bölünmesine sebep oldu. Gitarist Jerry Cantrell her zaman için piyasadan yana bir tavır sergilerken solist Layne Staley istenmeyen underground kültürden etkilenmişti. Bu tip gerginlikler grubun ilk yıllarında adını duyurmasına sebep oldu fakat Dirt'le birlikte Alice In Chains uluslararası gerilimlerden uzak kalamadı bir yandan da bu onların potensiyallerini sonuna kadar kullanmasını engelledi.

    Layne Staley grubu, 80'li yılların ortasında lisedeyken Alice N Chains adıyla kurdu. O dönemde bir 'glam rock' grubunda bulunan Staley; Jarry Cantrell'le 1987 yılında Music Bank adlı müzisyenlerin topluca kaldığı bir prova deposunda tanıştı ve ikili grubun adını Alice in Chains olarak değiştirerek birlikte çalışmaya başladı. Bir süre sonra Cantrell'in arkadaşları olan bas gitarist Mike Starr ve baterist Sean Kinney'de gruba katıldı, elemanları tamamlanmış olan Alice in Chains Seattle'daki yerel barlarda çalmaya başladı.

    1989 yılında Clombia Plak Şirketi Alice in Chains'i metal dinleyicisine sunmak için grupla anlaşma imzaladı. 1990 yılında grup promosyon amacıyla 'We Die Young' EP'sini piyasaya sürdü. Parça Amerika'daki metal radyolarının bir numaralı ismi oldu, bu da grubun 1990 yılının Ağustos ayı çıkışlı 'Facelift'in piyasaya çıkması için zemin hazırladı. Alice In Chains albüm tanıtımı için Amerikayı kapsayan turne sırasında; Van Halen, Iggy Pop ve Poison'ın alt grubu olarak sahne aldı ve aynı yılın sonunda albüm altın plak ödülünün sahibi oldu. Bu turne aynı zamanda 'Live Face Lift' adıyla video formatında da yayınlandı. Albümde yer alan 'Man In The Box' parçası için gözleri dikilmiş bir adamın gösterildiği klip çekildi ve bu klip MTV tarafından oldukça desteklendi. Alice In Chains ikinci albümlerinin hazırlıkları aşamasında 1991 yılında akustik olarak nitelendirilen 'Sap' EP'sini piyasaya sürdü.

    Alice In Chains ikinci albümünü piyasaya sürmeden önce Seattle, Nirvana'nın büyük çıkışıyla birlikte ticari medyanın ilgi odağı oldu. Bunun sonucunda ise Alice in Chains'te metal grupluğundan çıkartılıp alternatif grup sıfatını aldı. Hemen akabinde de grup 'Would' single'ını piyasaya sürdü ki bu single aynı zamanda 1992 yılı çıkışlı 'Singles' filminin soundtrack'inde de yer almaktaydı.

    'Would' grubun yeni albümünü bekleyenler için bir cevap olmuştu ve bu yeni albümde, 1992 yılında bir çok olumlu eleştiriyle birlikte piyasaya çıkan 'Dirt' oldu. Fakat albümde yer alan şarkı sözleri solist ve şarkı sözü yazarı Layne Staley'nin madde bağımlılığına doğru bir yola saptığını gösteriyordu. Albümde yer alan 'Junkhead' ve 'Angry Chair' bunun göstergesiydi. Madde bağımlılığının yanı sıra Staley'nin çektiği aşk acıları da albümde kendini gösteriyordu. Albüme adını veren 'Dirt' işte Staley'nin çektiği bu aşk acısıyla ilgiliydi. Kendilerine yönlendirilen iyi ve kötü tüm eleştirileri arkalarına alan grup, 1993 yılında katıldıkları Lollapalooza turnesinde performanslarını en iyi şekilde sergilediler. Bu başarıda grubun Dirt albümünün o yıl 3 milyon kopya satışına ulaşmasına sebep oldu.

    Mike Starr'ın yer aldığı son tur, Rio de Jeneiro'daki Hollywood Festivali oldu. Yerine Osbourne'un eski basçısı Mike Inez gruba katıldı. 1993 yılında ise grubun 'Larger Than Life' adlı parçası Kiss Tribute albümünde yer aldı. Ayrıca John McTiernan'ın yönetmenliğini yaptığı 'Last Action Hero' filmin soundtrack'inde grubun iki parçası yer aldı.

    Alice in Chains 1994 yılında 'Jar of Flies' EP'sini piyasaya sürdü. Single piyasaya çıktığı ilk gün listelerde bir numaraya yerleşti. Grup; yükselen bu başarısına, rağmen turneye çıkmayı reddetti, bunun sebebi ise Staley'nin madde bağımlılığı idi. Ve yine 1994 yılında 'Jar of Flies'; 'Sap' ile birlikte yeniden basıldı.

    Aynı yılın sonunda Staley, aralarında Pearl Jam'den Mike McCready, Screaming Trees'den Barrett Martin ve John Baker Sounders'ında bulunduğu bir seri katil olan Gacy Bunch'ın adı verildiği grupla birlikte bir kaç konser verdi. Topluluk bir süre sonra adını Mad Season olarak değiştirdi ve 1995 yılının başında 'Above' adlı albümü piyasaya sürdü. Albümdeki parçaların biri hariç tamamı Staley tarafından yazılmıştı.

    Aynı yıl Alice in Chains tekrar toplandı ve üçüncü albümleri 'Alice in Chains'in hazırlıklarına başladı. Kapağında üç bacaklı bir köpeğin resmine yer verilen albüm piyasaya çıktığı ilk gün Amerika'daki müzik listelerinin bir numarası oldu. Ve yine grup turneyi çıkmamayı tercih etti. Bu tercihin sonucu ise grubun madde bağımlılığı konusunda geçen zamanda çok yol ilerlediği ve yakında dağılacakları yönünde çıkan haberler oldu. Ve aradan üç yıl geçtikten sonra grup, 1996 yılının Nisan ayında MTV için bir Unplugged konser vermeyi kabul etti. Verdikleri bu konser aynı yılın Temmuz'unda Colombia etiketiyle albüm olarak piyasaya çıktı. Unplugged bu albümde konserde yer almayan dört parça daha eklendi. Gelen başarıya rağmen grubun hayranları ve müzik eleştirmenleri grubun geleceği hakkında endişeliydiler.

    1998 yılında Jerry Cantrell'in solo albümü 'Boggy Depot' Clombia etiketiyle piyasaya çıktı. Aynı zamanda Inez, Guns'n Roses'ın gitaristi Slash'in solo projesi olan 'Snake Pit'e yardımcı oldu.

    Staley ise kendini Mad Season'ın çıkacak ikinci albümünden, Screaming Trees'in solisti Mark Lanegan'a verdi. 1999 yılında Sony, Alice in Chains'in üç cd'sinden oluşan bir box set'ini piyasaya sürdü. Yeni yüzyılla da birlikte Colombia Plak Şirketi, grubun 1990, 1993 ve 1996 yıllarında kaydetmiş olduğu canlı kayıtlarından, b-side'larından, festival şovlarından, demolarından, bootleg'lerinden oluşan 'Live' adındaki albümü piyasaya sürdü.

    Ve yıl 2002'yi gösterdiğinde, uzun süreden beri kendilerinden haber alınamayan Alice in Chains cephesinden 19 Nisan günü üzücü bir haber geldi. Grubun solisti Layne Staley ölüm sebebi açıklanmamış olsada madde bağımlılığı sebebi olduğu söylenen veya herhangi başka sebepten dolayı Seattle'daki evinde ölü bulundu. Bu arada aslında Staley'nin, 15 gündür kayıp olduğu açıklandı. Yolu bu yöne kaydıracak olursak ölüm tarihininde 5 Nisan'a yani Kurt Cobain'in ölüm gününe doğru ilerleyebileceğini görüyoruz. Bu tamamen bir tesadüf olabilir vaya doğru olan da budur ki Staley'nin madde bağımlılığı dışında bir takım sorunlar yaşadığı su götürmez bir gerçekti. Her zaman neşeli ve müzisyenler tarafından da son yirmi yılın en önemli seslerinden biri olarak kabul edilen Layne Staley bir dönüm noktası olarak bu türü seven ya da sevmeyen herkesin kabul etmesi gereken Seattle çıkışlı grunge gruplarının yaratmış olduğu akımın; Pearl Jam, Nirvana, Soundgarden ve niceleriyle birlikte anılması gereken Alice in Chains grubunun en önemli isimlerinden biriydi ve sadece gazete manşetlerinde 19 Nisan 2002 günü Seattle'daki evinde ölü bulundu cümlesinden çok daha fazla önem ve özen gösterilmesi gereken bir sanatçıydı.

  • enteresan diyaloglar02.02.2005 - 15:37

    Jill- Sevgilim dün gece bana öyle 'iki kelime' söyledi, havalara uçtum..
    Mary- Ay ne romantik.. 'Seni seviyorum mu dedi? .. Benimle evlenir misin mi? ..'
    Jill- Hayır şekerim 'Viagra aldım' dedi.

  • cem yılmaz02.02.2005 - 15:36

    Her aşk, bitki isimleri ile başlar, hayvan isimleri ile biter.'
    Cem Yılmaz

  • fatih akın02.02.2005 - 15:22

    Bir yönetmen: Fatih Akın

    Berlin Film Festivali 'Altın Ayı' ödülünü kazanan 'Duvara Karşı' filminin 30 yaşındaki yönetmeni Fatih Akın'ı bu kez oyuncu olarak izlemeye hazırlanın. 21 Ocak'ta gösterime girecek 'Hırsız Var! ' filminde bir soyguncuyu oynayan 'geleceği çok parlak' yönetmen Fatih Akın, rolünü tamamen doğaçlama oynamış. 'Benim Türkçem iyi değil, senaryoyu okusam da iyi olmazdı' diyor.

    * İyi filmler yaptınız, sinemaya farklı bir tarz getirdiniz tamam da yere göğe sığdırılamamak konusunda ne düşünüyorsunuz?
    Açıkçası hiç bilmiyorum. Pek düşünmedim bunu. Bu benim ilk filmim değil, dördüncü filmim...

    * Evet ve size dünya starı muamelesi yapılıyor...
    Önemli ödüllerden birkaç tanesini kazandım. Filmin başarısı dışında aynı zamanda 'Duvara Karşı' sanki tam zamanında çıktı!

    * Tam zamanında derken?
    Bir damar buldu medyada, insanlarda, dünyada sanki...

    * Siz Avrupa'da bu kadar ödül toplamış bir yönetmen olarak neden bir Türk filminde oyuncu olmayı seçtiniz?
    Karşı soru: Niye oynamayayım ki?

    * Bu filme ya da role 'evet' demenizin özel bir nedeni var mı?
    Açıkçası bu filmin yapımcılarından biri Ali Akdeniz, çok samimi arkadaşım. Benden rica etti; benim de ona bir gönül borcum vardı. 'Duvara Karşı'nın Türkiye'de yapımcılığını yaptı. Ben kendisini çok seviyorum. Israr etti 'gel oyna' diye. Ben de hayır diyemedim. Bir soyguncuyu oynuyorum. Açıkçası hiç zamanım da yoktu belli bir portre çizmek için... O sırada 'İstanbul'u Dinliyorum' diye bir belgesel çekiyordum Türkiye'de. Soğuk oynadım yani...

    * Soğuk ne demek, çok da isteyerek gitmediniz öyle mi?
    Bir hazırlanma dönemim olmadı. Gittim oraya oynadım, konsantre olamadım. Hiç! Senaryoda ne yazıyorsa oynadım, 'neleri çekiyoruz' diye sormuyordum bile. Tamamen emprovizeydi. Benim Türkçem de çok kuvvetli değil, senaryoyu da ezberlesem olmaz. Tamamen doğaçlama oldu.

    * Yani senaryoyu okumadınız ve filmde sadece doğaçlama mı yaptınız?
    Aynen öyle. Benim için de bir deneme oldu. Seyretmedim bile henüz!

    Siz filmde de Almanya'dan gelmiş bir genci canlandırıyorsunuz. Sizin yer aldığınız ya da çektiğiniz her projede Almanya teması olacak mı?
    Tabii ki! İstanbul'da yaşayan birini pat diye oynayamam, ona bayağı bir ön hazırlık gerekiyor, prova gerekiyor. Belli bir zaman Türkiye'de kalmam lazım. O zaman hakikaten bir oyunculuk yaşamam lazım. Bu bana yakındı. Aynı zamanda karakteri kendim yaratabildim, öyle bir serbestlik verdiler.

    * Niye çektiğiniz her filmde Almanya konusu, göçmenlik sorunu var?
    Açıkçası, ben Almanya-Türkiye diye bir kategori düşünmüyorum. Benim düşündüğüm kategori Fatih Akın, yani benim. Zaten dünyada çok vaktimiz yok, ömür çok kısa. Sadece bir çay içebiliyoruz, sonra ölüyoruz gidiyoruz, pek vaktimiz yok. O kısa vakitte kendimi ifade etmek, içimdekini ifade etmek istiyorum. Bu benim kişiselliğimin özel bir noktası. Belki yarın öbür gün Amerika'ya giderim, orada bir film yaparım, tamamen başka bir şey olur. Ama onun da benden bir şeyler ifade etmesi gerekiyor, yoksa yapamam. Ne bileyim... Ben Almanya'da yaşıyorum, o dili konuşuyorum ya da Türkiye'de yaşıyorum, Türkçe konuşuyorum. O iki dili, o iki kültürü, o iki sosyal hayatı tanıyorum. Tabii ki tanıdığım şeyleri anlatıyorum, tanımadığım şeyleri anlatırsam sinemam o kadar güçlü olmaz.

    * Oyunculuğa ısındınız mı?
    Aslında bu işe oyuncu olarak başladım. Yönetmenlikten önce oyuncuydum. Ama iyi gitmedi. Ben kendi oyunculuğumdan çok memnun değildim.

    * Neden?
    Benden çok daha iyi oyuncular var bir kere. Kendimi kamera arkasında daha rahat hissediyorum. Asıl işim kamera arkası!

    * İyi bir yönetmen, oyuncuları iyi yönetebildiğine göre iyi bir oyuncu olamaz mı?
    O yüzden ara sıra oynuyorum! Kırk yılda bir. Kimseyi kırmayayım diye... Aynı zamanda meraklıyım da, Türkiye'de bu iş nasıl yapılıyor diye. O tecrübeyi kazanmak, kaybetmemek için. Ben oyuncuları çok iyi anlıyorum. Oyuncunun korkularını, hissettiklerini biliyorum. Çünkü ben de bunları hissettim, ben de bu korkuları yaşadım. Onun için iyi bir oyuncu yönetmeniyim en azından.

    * Almanya'da çalışmış, sinemaya Almanya'da başlamış biri olarak nasıl buldunuz Türk setlerini?
    Kendimi hiç yabancı hissetmedim.

    * Türk sinemasına hayranlığınızı her fırsatta söylüyorsunuz. Nedir orada bulduğunuz şey?
    Hem çok seviyorum, hem kendimi oranın bir parçası olarak görüyorum. Buradaki öğrencilerime hep Türk filmleri seyrettiriyorum. Yavuz Turgul'un, Yılmaz Güney'in, Zeki Demirkubuz'un, Nuri Bilge Ceylan'ın sinemasını. Bana çok yakın bu sinema.

  • cesare pavese02.02.2005 - 15:11

    Günleri değil, anları hatırlarız.'
    Cesare Pavase