Günler var ki Işık diye gölgelerin peşinden koştum… Serâba aşık oldum kızgın çöllerde… “Ama bu sefer farklı… ” dediğim her yürek çarpmasında, kanatları kırık bir kuş gibi feryad-ı figân içinde, inim inim, öylece kalakaldım… Künde üstüne künde yedim… Bütün bütün yitirdim çocuksu heyecanlarımı…
Doğrulmaya çalışsam Ve Son bir cüretle bir kez daha sana yönelsem
Beni İflasın, ümitsizliğin gayyasına ilelebet terketmezsin, değil mi?
Sen, semtine uğrayanları eli boş çevirmez, mutlaka bulur buluşturur bir şeyler verirdin… Sen, sana susamışların dudağına en azından bir parmak bal çalardın…
Biz seni civanmert bildik, seni hep cömert tanıdık…
Şunu iyi biliyorsun ki
Eğer sen şimdi açmazsan kapını
Bu kızıl kıyamette gidecek bir yerim yok…
Seni kapının eşiğinde beklemekten başkaca bir şey de bilmiyorum…
Tek tesellim
Senin merhametin…
Eğer biraz daha geç kalırsan
Geri dönülmez bir yola girilecek
Ve
Göklerden zemine çakılacak hayallerim…
Aylar yıllar geçti
Bu sefer
Geliyorsun, değil mi?
Yine gün batıyor
Yokluğun acıtıyor…
Kahredici bir azap bu yalnızlık…
Yokluğun hiç acele etmiyor
Eze eze
Tadını çıkara çıkara tepiniyor güneşin battığı uzak tepelerde…
Ve ben yine
Kıskıvrak yakalandım sensizliğe
Nasıl olacak bilmem ki…
Bir gün
Geri dönmemek üzere
Tam bir teslimiyetle
Çıkar gelirsin de
Bi nebze olsun
Sadra şifa
Yaralarımı sararsın, değil mi?
Bahar gibi saf,
Irmaklar gibi yunmuş
Sana tertemiz duygularla gelmiştim…
Eğer o ilk anda
İndirseydin perdelerini
Açsaydın kapılarını, pencerelerini
Kelebekler dolacak
Misk-ü amber kokacaktı caddeler
Şimdi
çıkmaz üstüne çıkmaz
Gece üstüne gece
Senin
Kesin bildiğin bir şey vardır…
Seni böyle tanıyorum…
Ben böyle inanıyorum…
Beni bu amansız soğuklara
Bu meçhul karanlıklara terk etmeyeceksin, değil mi?
Günler var ki
Işık diye gölgelerin peşinden koştum…
Serâba aşık oldum kızgın çöllerde…
“Ama bu sefer farklı… ” dediğim her yürek çarpmasında, kanatları kırık bir kuş gibi feryad-ı figân içinde, inim inim, öylece kalakaldım…
Künde üstüne künde yedim…
Bütün bütün yitirdim çocuksu heyecanlarımı…
Doğrulmaya çalışsam
Ve
Son bir cüretle bir kez daha sana yönelsem
Beni
İflasın, ümitsizliğin gayyasına ilelebet terketmezsin, değil mi?
Sen, semtine uğrayanları eli boş çevirmez, mutlaka bulur buluşturur bir şeyler verirdin…
Sen, sana susamışların dudağına en azından bir parmak bal çalardın…
Biz seni civanmert bildik, seni hep cömert tanıdık…
Şimdi inkisar-ı hayal…
Hicran…
Gözyaşı, hüsran…
Sevgili,
Yoksa öyle değil mi ?
Yapacak çok şey var çok şey var da seninle
Yoksun, yoksun işte…
Sana doldum
Sende kayboldum
Ben bir göl idim
Damlaya damlaya çöl oldum !
Bir boynu tasmalınım
Alındım ve satıldım
Gözlerine götüren
Kafileye katıldım…
Ben, inançla, bekleyişle…
Gel de
Bir yangının fitilini ateşle !
Ne ben seninim
Ne de sen benim ol
Her gece gel de
Şiirimde kaybol…