Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • serbest kürsü15.06.2023 - 12:42

  • serbest kürsü13.06.2023 - 13:15

    güzel gerçekten de küp şeker

  • gecenin tenhasına bir söz bırak13.06.2023 - 13:13

    seyrek gülüş sen ne güzel bir şeysin
    nazlanırsın ama bir gün gelirsin'
    düşen bir yaprağa bağladım hayatımı
    olsun artık diyorum ne olacaksa
    paralı asker miyim neyim ben
    ekleyip duruyorum sabahları akşama
    ve kendimi arıyorum meşgul çalıyor
    gerçi söylenmez böyle şeyler uluorta
    aşk diyor başka bir şey demiyor kalbim
    nasıl bir dostluk ki bu,hem kadim
    hem de mayhoş elma tadında.
    kendimi de koysam ayağımın altına
    yine de yetişemiyorum ey aşk,
    omzunun hizasına.
    çünkü bende birikiyor her şeyin tortusu
    ve ayağını kaldırıyor dünya,konuşurken benimle.
    budanan oğullar gibiyim,sessiz ve narin
    nereye konsam geri sayım başlıyor
    kurcalıyor beni bir çırağın elleri
    ah,unufak olsam ve desem ki
    ağzın tat görmesin hayat
    kandırdın beni.
    sorma,
    elim kırılsın bir daha
    dokunursam güneşe.

  • serbest kürsü13.06.2023 - 11:11

    seyrek gülüş sen ne güzel bir şeysin
    nazlanırsın ama bir gün gelirsin'
    düşen bir yaprağa bağladım hayatımı
    olsun artık diyorum ne olacaksa
    paralı asker miyim neyim ben
    ekleyip duruyorum sabahları akşama
    ve kendimi arıyorum meşgul çalıyor
    gerçi söylenmez böyle şeyler uluorta
    aşk diyor başka bir şey demiyor kalbim
    nasıl bir dostluk ki bu,hem kadim
    hem de mayhoş elma tadında.
    kendimi de koysam ayağımın altına
    yine de yetişemiyorum ey aşk,
    omzunun hizasına.
    çünkü bende birikiyor her şeyin tortusu
    ve ayağını kaldırıyor dünya,konuşurken benimle.
    budanan oğullar gibiyim,sessiz ve narin
    nereye konsam geri sayım başlıyor
    kurcalıyor beni bir çırağın elleri
    ah,unufak olsam ve desem ki
    ağzın tat görmesin hayat
    kandırdın beni.
    sorma,
    elim kırılsın bir daha
    dokunursam güneşe.

  • serbest kürsü13.06.2023 - 10:49

  • gecenin tenhasına bir söz bırak12.06.2023 - 14:20

    Amerika her şeyimi verdim sana, şimdi bir hiçim
    17 Ocak 1956 ve iki dolar yirmi-yedi sent.
    Kendi kafam bile destek değil bana.
    İnsanlarla savaşı ne zaman sona erdireceğiz Amerika?
    Al şu atom bombanı kıçına sok.
    Kafam bozuk, Amerika, bir de sen üstüme varma,
    Kafam yerine gelene dek şiir miir de yazmayacağım.
    Söyle bana Amerika ne zaman melekleşeceksin sen?
    Ne zaman anadan doğma olacaksın
    Ne zaman bakacaksın mezarlıktan Amerika?
    Ne zaman milyonlarca troçkistine yakışır olacaksın?
    Amerika, kitaplıkların niçin gözyaşı ile dolu?
    Amerika, Hindistan'a yumurtaları ne zaman yollayacaksın?
    Amerika bu senin kılı kırk yarmalarından bıktım artık.
    Ne zaman süpermarket'e gidip, şu güzel gözlerim için
    gerekenleri alabileceğim?
    Amerika, her şeyin bir yana, eksiksiz olan bir sen varsın
    bir de ben, öbür dünya değil.
    Şu makinalarına da dayanasım kalmadı Amerika, bil.
    Bende bir ermiş olma isteği uyandırdın.
    Bu tartışmayı çözmek için bir başka yol olmalı.
    Burroughs şimdi Tanca'da, sanmıyorum ki geri dönsün
    Korkunç bir şey olurdu bu.
    Sen de korkunç musun Amerika yoksa bir oyun mu bu?
    Saplantımdan döneceğimi sanıyorsan aldanıyorsun.
    Öyle üstüme varma Amerika, ne yaptığımı biliyorum ben.
    Amerika, erikler çiçek döküyor.
    Aylardır gazete okuduğum yok, her gün
    cinayetten birisi Kodesi boyluyor.
    Amerika, Wobblie'lere tutkunum ben.
    Küçükken komünisttim Amerika, özür mözür de dilemiyorum
    şimdi her fırsatta esrar çekiyorum.
    Günlerce evde oturup iş olsun diye kilerdeki gülleri seyrediyorum.
    Chinatown'a gittiğimde kafayı çekiyorum ölesiye,
    ama hiç kimselerle yatamıyorum.
    Bu işin içinde bir şamata olduğunu sanıyorum.
    Ah! Sen beni Marx okurken görmeliydin Amerika.
    Ruh doktorum hiçbir şeyin yok diyor.
    Hiçbir şeyim yok gerçekten, Tanrı' ya yakarma dahil.
    Mistik görünümlerim ve kozmik titreşimlerim var yalnız.
    Amerika, daha sana Max Amcam Rusya'dan döndükten sonra
    ona yaptıklarından söz açmadım.
    Sana sesleniyorum Amerika.
    Heyecanlarının daha Time eliyle yönetilmesine göz yumacak mısın?
    Ben Time'a tutkunum Amerika
    Her hafta bir tane alıp okuyorum
    Köşebaşındaki şekercinin yanından geçerken kapağı beni gözlüyor
    Onu Berkeley Halk Kitaplığı'nın bodrum katında okuyorum.
    Sana hep sorumluluktan söz ediyor. İş adamları ciddi.
    Film yapımcıları ciddi. Herkes ciddi, ben hariç.
    Zaman zaman Amerika ben değil miyim diye düşündüğüm oluyor.
    Yeniden kendi kendimle konuşmaya başladım işte.
    Asya bana karşı ayaklanıyor Amerika.
    Bir metelik talihim yok.
    En iyisi ulusal kaynakları inceleyip, onlara dönmek.
    Ulusal kaynaklarım, biliyorum, iki parça esrar,
    binlerce cinsiyet organı, saatde 1400 mil hızla giden
    bir özel basılmaz edebiyat ve yirmibeşbin tımarhane.
    Cezaevlerinden ve beşbin güneş ışığı altında saksılarda
    Yaşayan fakir fukaradan sözetmiyorum.
    Fransa'daki kerhaneleri kaldırdım, şimdi sıra Tanca'da.
    Katolik olmasına katoliğim ama gene de Başkan olmak istiyorum.
    Amerika senin bu alık ve çılgın havanda nasıl kutsal bir yakarma yazabilirim?
    Dörtlüklerime Henry Ford gibi devam edeceğim,
    yazdıklarım onun çıkardığı otomobiller kadar
    kişisel, üstelik her biri değişik cinsiyetten.
    Amerika dörtlüklerimi peşin para 2500 dolardan satarım sana,
    eski dörtlüklerimi de 500 eksiğine alırım.
    Amerika Tom Mooney'i serbest bırak.
    Amerika İspanyol cumhuriyetçilerini kurtar.
    America Sacco ve Vanzetti ölmemeli. Amerika ben Scottsboro çocuklarıyım.
    Amerika, yedi yaşımdayken anam hücre toplantılarında götürürdü beni,
    orda bize leblebi satarlardı, bir karneye bir avuç leblebi
    beş sent ve söylev beleşti
    herkes bir melekti orda Amerika ve işçiler karşı iyi
    duygularla doluydu herkes içtendi Amerika ve bilemezsin
    parti 1833'de nasıl iyiydi ve Scott Nearing ne hoş
    bir ihtiyardı Bloor Ana bir seferinde nasıl da ağlatmıştı
    beni bir kez İsrael Amter'i görmüştüm orda.
    Her biri birer casus olmalıydı onların.
    Amerika biliyorum gerçekten savaşmak istemiyorsun.
    Amerika onlar rus haydutları biliyorum.
    Ruslar onlar Ruslar ve Çinliler. Ve Ruslar. Ve Ruslar.
    Rusya bizi canlı canlı gövdeye indirmek istiyor.
    Lüpletmek istiyor. Gücünde çılgına dönmüş Moskof.
    Elimizden arabalarımızı ve garajlarımızı almak istiyor.
    Chicago'yu ele geçirmek istiyor. Onun kızıl Reader Digest'a İhtiyacı var.
    Bizim otomobil fabrikalarımızı Sibirya'ya taşımak istiyor.
    Benzin istasyonlarımızı o büyük iğrenç bürokrasi yönetsin istiyor.
    İyi bir şey değil bu.
    O kızılderililere okuma yazma öğretmek istiyor.
    Onun güçlü kuvvetli zencilere ihtiyacı var.
    Bizi günde on-altı saat çalıştırmak istiyor.
    İmdat.
    Amerika bu iş ciddi.
    Amerika ben bunları televizyona bakarak çıkarıyorum.
    Amerika doğru mu bunlar ?
    Hemen çalışmaya başlasam iyi olacak, öyle görülüyor.
    Ama orduya yazılmak istemiyorum, ne de fabrikalarda tasviye tekerleği çevirmek,miyobun biriyim, üstelik kafadan çatlak.
    Amerika dönsün çark. Nasılı masılı yok. Şu oğlan omuzlarımızla dönsün.(Ferit Edgü ve Orhan Duru'nun çevirisiyle)Allen Ginsberg

  • gecenin tenhasına bir söz bırak12.06.2023 - 14:15

    ya sen gel ya beni de yanına aldırAğzının bir kıvrımından cesaret bularak
    ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldım
    kalmışsa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar
    kalmışsa bir kaç ısrar ölümle yarışacak
    onların yardımıyla dünyamıza acıdım.Dünya. Çıplak omuzlar üzerinde duran.
    Herkes alışkın dölyatağı bersalarla ağulanmış bir dünyaya
    Benimse dar
    çünkü dargın havsalamın
    gücü yok bazı şeyleri taşımaya.
    Önce kalbim lanete çarpa çarpa gümrah
    sonra kalbim gümrah ırmakları tanımaktan kaygulu
    sakın Styks sularının heyulası sanmayın
    er gövdesinde dolaşan bulutun simyası bu,
    biraz üzgün ve Ömer öfkesinde biraz
    öyle hisab katındayım ki katlim savcılardan sorulmaz
    ne kireç badanalı evlerde doğmuş olmak
    ne ellerin hırsla yaban tutuşu
    ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahır
    dev iştihasıyla bende kabaran aşkı
    yetmez karşılamaya.
    İnsanlar
    hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır
    o ferah ve delişmen birçok alınlarda
    betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır
    çelik teller ve baruttan çatılınca iskeletim
    şakaklarıma dayanınca güneş
    can çekişen bir sansar edasıyla
    uğultudan farkedilmez olunca konuştuğum
    kadınların sahiden doğurduğuna
    toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum
    nicedir kavrayamam haller içinde halim
    demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm
    bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü
    su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum
    duydum yağmurların gövdemden ağdığını.Sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden
    aşk için bir vaha değil aşka otağ yaratan
    sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları
    bir harfin başlattığı yangın ile söndür
    beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım
    öyle mahzun
    ki hüzün ciltlerinde adına rastlanmasın.

    ismet özel

  • gecenin tenhasına bir söz bırak12.06.2023 - 14:12

    bu denizde ne ölmek var bize,
    ne gam ne dert ne keder
    bu deniz alabildiğince muhabbet
    bu deniz iyilikten
    cömertlikten ibaret

  • serbest kürsü12.06.2023 - 14:12

    Biz her şeye,
    esirgeyen ve bağışlayan,
    çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan,
    hep esirgeyen ve hep bağışlayan
    rabbin adıyla başlayan adamlarız anna.büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.
    sanayi devriminde bile,
    karanlık, rutubetli, çok bağırışlı,
    çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız
    bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde.
    kalbimiz derken,
    ilk gençliğimiz, sakalımız,
    bir kasetin iki yüzüne de ard arda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum
    aslında.
    işte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
    insaf et anna!gidelim buradan.
    senin masumiyetini,
    bilgelik zamanlarından kalma sırları,
    dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
    hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.
    ölelim diyecektim az kalsın.
    ölmeyelim.
    hiç ölmeyelim anna.
    sarılalım diyecektim az kalsın.
    içimden böyle şeyler de geçiyor işte.
    sarılalım, dudakların…
    tamam sustum.gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum.
    şiir kalsın istersen, sadece otursak.
    oturmasan da olur benimle,sadece ellerimi tut.
    ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
    yüzüme bak ama anna, yüzüme bak.
    gözlerime bak, gözlerimin içine bak.
    gözlerim biraz karanlık.
    içinde cenkler, ayinler, kesik damarlar,
    kapıları yumruklayışlar, cipralexler, turgutlar, edipler,sezailer,
    siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi,
    duvarlara uzun dalmışlıklar var.gözlerim biraz yorgun.
    içinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler,
    bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…
    bekleyişler anna.köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela.
    nişanlısı askerde kızlar,
    kızı ölüm orucundaki baba,
    babası tersanede oğul,
    oğlu şizofren anne.hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var.
    ama geçecek hepsi, geçecek.
    şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.
    gözlerimin içine bakmaktan korkma anna.
    sen adımını attığın andan itibaren
    hira dinginliğine dönüşecek ortalık.
    Tarık Tufan

  • gecenin tenhasına bir söz bırak12.06.2023 - 14:11

    Biz her şeye,
    esirgeyen ve bağışlayan,
    çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan,
    hep esirgeyen ve hep bağışlayan
    rabbin adıyla başlayan adamlarız anna.büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.
    sanayi devriminde bile,
    karanlık, rutubetli, çok bağırışlı,
    çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız
    bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde.
    kalbimiz derken,
    ilk gençliğimiz, sakalımız,
    bir kasetin iki yüzüne de ard arda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum
    aslında.
    işte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
    insaf et anna!gidelim buradan.
    senin masumiyetini,
    bilgelik zamanlarından kalma sırları,
    dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
    hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.
    ölelim diyecektim az kalsın.
    ölmeyelim.
    hiç ölmeyelim anna.
    sarılalım diyecektim az kalsın.
    içimden böyle şeyler de geçiyor işte.
    sarılalım, dudakların…
    tamam sustum.gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum.
    şiir kalsın istersen, sadece otursak.
    oturmasan da olur benimle,sadece ellerimi tut.
    ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
    yüzüme bak ama anna, yüzüme bak.
    gözlerime bak, gözlerimin içine bak.
    gözlerim biraz karanlık.
    içinde cenkler, ayinler, kesik damarlar,
    kapıları yumruklayışlar, cipralexler, turgutlar, edipler,sezailer,
    siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi,
    duvarlara uzun dalmışlıklar var.gözlerim biraz yorgun.
    içinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler,
    bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…
    bekleyişler anna.köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela.
    nişanlısı askerde kızlar,
    kızı ölüm orucundaki baba,
    babası tersanede oğul,
    oğlu şizofren anne.hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var.
    ama geçecek hepsi, geçecek.
    şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.
    gözlerimin içine bakmaktan korkma anna.
    sen adımını attığın andan itibaren
    hira dinginliğine dönüşecek ortalık.
    Tarık Tufan