Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Aşk Olsun
Aşk Olsun

kendi içine korkusuzca çevirebilir misin bakışlarını

  • serbest kürsü06.05.2019 - 10:47

    agresif, düşük benlik algısı tatmin arayışı yaşadığı ortamın sorunlarına kulakları tıkalı mini mini bir hodbin.

  • serbest kürsü06.05.2019 - 10:45

    Charles bukovski de iyidir tavsiye edilir

  • serbest kürsü06.05.2019 - 10:43

    nereye gidiyorsun hank
    greve katılacağım. öldürülen siyah içinyapılan gösteriye katılacağım.
    ama sen siyah diyilsin ki
    nereden biliyorsun
    Charles bukovski-postane

  • serbest kürsü06.05.2019 - 10:40

    oy sen iyileştin mi minişim

  • serbest kürsü06.05.2019 - 10:39

    malum ramazandan önce bi gideyim dedim. süpeeeer di yaaa

  • serbest kürsü06.05.2019 - 10:38

    sinaaaan günaydıııın hafta sonu denizdeydim süperdi.

  • serbest kürsü06.05.2019 - 10:36

    hepimiz insanız ilanihaye. yaşadığımız sorunlar ortak burada bile bir kaderi paylaşıyoruz.

  • serbest kürsü06.05.2019 - 10:35

    harfler arası bastırılamayan şımarıklık bile aynı. ha bu arada sanmayın ki denizi sevmem çoooooooook severim deniz iyidir deniz marinalarda gün batımı mesela martılar uçar.

  • serbest kürsü06.05.2019 - 10:32

    insan birine iltifat etsin velev ki o kişi kendisi olsun o da olur var bir gideri yani. öz benlik telafisi

  • serbest kürsü06.05.2019 - 10:19

    Demir kapı ardım sıra ağır ağır kapanıyor. Kalın gri parmaklıklı ve ne kadar boyanırsa boyansın pas kokmaktan o makus kaderden yani kurtulamayacak olan demir kapı. Beni o noktaya kadar getiren gardiyan kapının gerisinde kalıyor. Şimdi kapının berisinde yer alan küçük bir hücreden çıkıp birkaç adımda yanıma gelen gardiyan hoş geldin diyor allah kurtarsın. Ve önüme düşüp beni üstümün büaşımın bir kere daha aranacağı noktaya kadar götürüyor. Geçtiğim sayısız kapıların birinini ardında kalan babamı düşünüyorum. Beni kanunun eline teslim eden başka çare göremeyen ve bir an evvel cezamı çekmekle kurtulmuş olmamı dileyen babamı . gözlerim doluyor. Ona yaşattıklarım için. Sonra bunun zamansız olduğunu bunları düşünmek için ilerleyen zamanlarda çok fırsatım olacağını düşünüp gözlerimi kuruluyorum. Bir kapıya daha geldik. Burası artık yalnız kadınların girebileceği bölümün kapısı burdan sonra hiçbir erkek mahkum giremez. Beni buraya kadar getiren gardiyan da burada bir görevi daha başarıyla ifa etmiş olmanın iç huzurunu gizleyemediği bir sesle geçmiş olsun diyip orada kalıyor. Kapının diğer tarafındaki gardiyanla ilerliyoruz yine. Dar karanlık bir koridoru ve nispeten daha aydınlık daha ferah daha geniş uzun bir koridoru daha geçtikten sonra boyu tavana değen bir kapının önünde duruyoruz. Kalbim hızlı çarpmaya başlıyor. Burası yeni ailem yeni barınağım yeni çatım bakalım bana huzur olabilecek mi. Huzur mu kendimi azarlıyorum dışarda dört beş kapı ardında bıraktığım babamın evde ağlaşan anamın bacımın halini düşünüp huzurlu olmaya hakkımın olmadığını hatırlatıyorum kendime. Kadınlar diziliyor karşımda. Dikkatle delip geçiverecekmiş gibi gözlerle bakarak. Göz temasını hiç yitirmeden. Sanki bir büyü yapıyoruz da gözlerimiz bir an birbirini yitirirse büyü tutmayacak. Birinin kucağında bir bebek var. Şaşkınım bebek ha burda bu bebek ne geziyor neyse anlayacağız nasılsa nasılsa çok zamanımız var. Gardiyan beni tanıtıyor. Kısaca onları bana takdim ediyor duygusallıktan uzak düz bir sesle. Geçmiş olmasını dileyip büyük demir kapıyı kalın koca anahtarla şakırdata şakırdata kilitleyip koridorda yitiyor. Büyü seansımız kaldığı yerden devam ediyor. Epey bir süre hem de. Derken bir ses anaç ama otoriter mutlak itaat bekleyen bir tavrı olan bir ses hadi ayakta tutmayalım misafirimizi diyor. Tanışırız nasılsa vaktimiz var. O böyle diyince isteksizce hareketlenip herkes ranzasının üstüne çekiliyor. Bana bakmayı sürdürererk. Bana yatacağım ve buradaki aidiyet istemimi arzumu ihtiyacımı karşılayacak olan ranzamı gösteriyorlar. Kahverengi çit şeridi olan zamana yenileli bir hayli olmuş battaniye var üstünde. Elimde bir iki kitap iki iç çamaşırı bir pijama takımı ve diş fırçası ve macunumun olduğu çantayı yere koyarak yatağın kenarına dağıtmaktan korkarcasına ilişiyorum. Her hareketi yoğun bakışlar altında yapıyorum burada insan kendini ünlü biri sanabilir kolayca tabii kötü anlamda. Merak her yere her şeye her kese sinmiş aslında birbirinin benzeri olan sıkıcı dram hayatları vakit öldürmenin bir başka versiyonu olarak görüyorlarmış çok geçmeden anladım. Basit bir çantadan kitap çıkarma eylemi bile ilgiyle pür dikkat izlendiğinden olacak dokunaklı bir hal alıyor. Kirpiklerimin kıyılarında yuvarlanmaya hazır olupta zor zapt edebildiğim tombul yaşlarla gezeceğim alışana kadar anladım.
    Bir süre konuşmadan hiç birinin yüzüne kafamı kaldırıp bakamadan oturdum yatağın üzerine. Çok istememe rağmen Ayakkabılarımı bile çıkarıp uzanamıyordum. Halbuki sabah ki evden ayrılma seramonisi kapıda babamla vedalaşma anları nasılda tüketmişti beynimi bedenimi. Lakin hep babam geri dönecek olmaz bir yanlışlık olmuş diyecek ya da buranın müdürü babamı arayacak gelin alın kızınızı diyecek vakit kaybı olur ayakkabılarımı geri giymek bağlarını bağlamak hem bu kadar kolay alıştığımı görürlerse vaz geçebilirler Salı vermekten yanlışı düzeltmek için ayak sürüyebilirler. Yemek anonsu yapılmış duymamışım buranın ritmine alışmam zaman alacak. Bir bir kalkıyorlar yerlerinden bana da sesleniyorlar yemeyeceğim. Şu durumumda Yemek yemeyi olayların ehemmiyetine varamamış olmak olarak değerlendiriyorum.
    Aradan geçen birkaç haftaya rağmen hala hiçbiri hakkında bir şey bilmiyorum. Tüm ailem yakınlarımla haftada bir olan görüş günlerinde bir saatlik sürede yanıma tel örgü arkasından da olsa üçer beşer alınarak görüşmüşüz. Onlar beni gördüklerinde çok perişan oluyorlar. Ağlamaktan göz pınarları kuruyor nerdeyse. Konuşamıyorlar. Ben güçlü görünmeye çalışıyorum. Onlar gittiklerinde koğuşa geçtiğimizde tek aidiyet alanım olan kirli kahverengi battaniyeme kapanıp höykürerek ağlıyorum. Kendi acımla o kadar hem halim ki görüşecek kimsesi gelmeyenler, görüşecek bir yakını sevdiği olup ta parası olmadığından gelemeyenleri , küçücük minicik okul kıyafetiyle analarını babalarını görmeye gelenleri bile fark edemiyordum. Bir gece rüyamda çok güzel bir bahçede enfes çiçekler arasında kuş cıvıldayışları ve fıskiye sesleri arasında mest bir halde gezinirken bir ses le irkiliyorum bu çıksın burda ne işi var diye. Daha cılız başka bir ses biraz daha kalsın bence akıllanır diyordu. O kadar korkmuştum ki saklandığımı sanıp saklanamıyordum tam bir kabus hali yani. Beni arıyorlardı ama bulamıyorlardı bulsalar çıkaracaklar. Öyle bir panikle doğrulmuşum ki yatakta. Günlerce düşündüm bu bana nasıl bir uyarı olabilirdi. Buradan bile mi çıkarılacaktım. Cezam o kadar ağrdı ki burası bile cennet bahçesi sayılırdı demek. Ve ben buranın bile kıymetini bilemiyordum yani aslında manevi anlamda arınmaktan çok uzaktım aklım fikrim buradan kurtulmaktaydı. Saatleri saniyeleri sayıyordum adeta. Her birinin hikayesi vardı gardiyanların bile kimseyi dinlememiştim, o bebiş mesela burada ne işi vardı. Öyle de tatlıydı ki benim acım hepinizinkinden büyük şeysine girmiştim. Acımı ispatlama yarışına girmiştim adeta. Kazanmaya da kararlıydım.
    İlerleyen günlerde yeni düşünceler üretmeye çalıştım ve bunları da uygulamaya koydum bir bir. Mesela her gün birini dinlemeye karar verdim. Tuvalet yıkama bulaşık ortalık süpürme işlerini vesaire ben yapmıyor babacığımın verdiği harçlıklardan bbüyük kısmıyla bunları o bebeği olan kadıncağıza yaptırıyordum o kadına yine bir miktar para verecektim ama bu işleri diğerleriyle eşitlenmek ve cezamı tam çekmek ve babacığıma daha az yük olmak adına kendim yapmaya başladım. Bebekle zaman geçiriyordum. Onun yeni kelimeler söylemeye çalıştığına tanık oluyorduk çok sevimliydi. Renklerle ilgili günler yapmıştık mesela pazartesi haftanın ilk günü neşe coşku arttırsın diye pembe giyiyorduk illa pembe giymek şart dağil tabii bir düğme bir kurdela pembe bir desen motif te olurdu pekalaa Salı sarı günü, güneş gibi açmak adına Çarşamba ve Perşembe ve Cuma ve cumartesi ve Pazar
    Her gün birimizin içindi o gün özenerek giyinirdik masamıza olabildiğince özenir kendimize först leydi havası vererek kahvaltılarımızı yemeklerimizi yerdik. Beş çaylarını uzatır geç saatlere kadar sohbet seanslarımız sürerdi. Gah cümbüş gah sağaltım havasında.
    Okunacak kitaplar vardı planlarımda, her gün bıkmadan usanmadan dilber ayıın bizim mahpushaneye yolunun düşeceğini ümideden arkadaşımla bize iletişimde yazışma ve görüşmelerde yardım eden gardiyanın yanında epeyi bir zaman geçirmişliğimiz vardı. Ben ümidmi kesmiştim gelmez gelemez.
    Arkadaşım umutluydu.
    Artık mahkemelere çıkarken daha aldırmaz bir havadaydım. Sanki bir yerlerde beynimin en derin kıvrımlarında okunması gereken kitaplar bitmemiyşti, bebiş daha neler öğrenecekti kimbilir, en müstehcen fıkralar anlatılmamıştıen etkili güzellik maskeleri tarif edilmemişti arkadaşlara.
    Her mahkeme sonrası oh diyordum gizliden artık ailem geldiğinde onlar mahkemeden avukattan bahsettiklerinde ben okuduğum bir kitabın en etkilendiğim bölümünü anlatıyor buluyordum kendimi.bu bencillik bana yakışmıyordu belki işte karşımda babam son demir parmaklıklı kapı da açılmış arada parmaklık yok kutucuklu tel örgüler olmaran babam ve ben. Gardiyan geçmiş olsun diyor içtenlikle. Kuşlar cıvıldıyor sıcak bir hatay günü. Ayakkabımın altından bile asfalt zeminin sıcaklığı hissediliyor. Başımı kaldırıp annemi ablalarımı görmezden evvel düşünmem gereken bir şey var, bu gün sarı günü. Bebişe de bir kurdela takacaktık. Epesmer tombul tenine de ne güzel yakışacak sarı