Geri döndü uykusuna. Kainatın aşkın derin kımıldanışları içinde olduğunu, canlıların yalnızca bir melodinin nefes alışları sayesinde var olmaya çabaladığını kavradı. Kainat cezbe anında yaratılmıştı demek. (selahattin Yusuf, sirenleri taşa tutun s 144)
Arthur rimbaud ciddi bir edebiyat eğitimi görmemesine rağmen bir peygamberin rabbinden aldığı ayetleri vahiy yoluyla alıp nakletmesi gibi şiir söyledi. o da ilahi olandan beslendi
Ne İngiliz pamuğu, ne de Felemenk unu Ne tayfa patırtısı, ne başka derdim kaldı, Bitirdi yedekçiler ahret yolculuğunu, Özlediğim yerlere yelkenlerim açıldı.
Geçen kış, öfke ile çalkalanırken sular, Çocuk beyinlerinden daha dilsiz, sağır, ben Öyle koştum durdum ki, uğradığım adalar Yıldılar şamatadan, görkemli gürültüden.
Sabah, uyanışımı fırtınalar kutsadı, Mantar gibi, on gece dalgalarda oynadım, Ölüm kervanı sular beni durduramadı, Fenerlerin budala gözlerine bakmadım.
Çocuklar nasıl hazla elmayı ısırırsa Öyle iştahla doldu çam tekneme yeşil su, Üstüm başım, dümen, kanca, gemide, ne varsa Baştan başa kusmuk ve mavi şarap tortusu.
Sütbeyazım, yıldızlar akıyor her yanımdan, Denizin Şiirinde yumduğum günden beri. Kemirdiğim yeşil maviliğin solgun, hayran Boşluğuna bazen dalgın bir ölü inerdi.
Orada mavilikler, coşkular ve güneşin Parıltısı, ezgiler bir sönüp bir yanıyor. Telli sazlardan büyük, alkolden daha etkin Aşkın acı kızıllıkları mayalanıyor!
Bilirim nasıl döver kıyılan dalgalar, Şafağın güvercinler gibi coştuğu anı, Akıntı ne, hortum ne, gökler nasıl çatırdar, Ben gerçekte yaşadım düşlerde yaşananı.
Gizemli korkularla yüzünde benek benek, Güneşi gördüm, uzun, mor buzlarla ışıldayan, Ve dalgalar gördüm, usta oyunculara denk, Ürpertilerini çok uzaklara yansıtan.
Takılıp Meryemlerin gümüş ayaklarına Tıknefes denizlere açılan yeşil suyu, Azgın boğalar gibi sığ kayalara binen Hırçın çalkantıları izledim aylar boyu.
İnsan derisinden, panter gözlü çiçeklerle Donanmış Florida’ya oturmaz mı gemim! Dizginlerini germiş, sarmaş dolaş göklerle O renk renk ebem kuşaklamış ne diyelim? ..
Kaynayıp fokurdayan dev bataklıklar gördüm Çürümüştü içinde sazlarla Leviatan! Nice çökmüş limanlar, nice yıkıklar gördüm Nice obur burgaçlar çağlayanları yutan!
Gümüş güneş, buzullar, gökler, fildişi sular Karanlık bir körfezde gemim karaya vurdu, Tahtakurularının kemirdiği yılanlar Siyah kokularıyla dalları arıyordu!
Görsün istedim, görsün, çocuklar altın pullu Gümüş balıklarını o mavi dalgaların! Neler çektim anlatsın köpükler, çiçek dilli, Bir liman bulmak için eteğinde rüzgârın.
Bu uzun yolculuğun yorgun kurbanı deniz Ağlardı, ve ben gözyaşlarında sallanırdım, Sundukça sarı dişli, mor çiçeklerini, diz Çökmüş bir kadın gibi öyle kalakalırdım…
Ala gözlü, cırlak kuşlar çığlıklar atarak,, Dışkı yağmurlarıyla ada yakın diyordu, Boğulanları suda uykuya bırakarak Yelkenleri şişirmiş, gemim ilerliyordu! ..
Ben bir gemiyim yitik, saçlarında koyların Fırtınalarla kuşsuz göklere atılmışım, Yelkencisi Monitör Beylerin, Hans Beylerin, Esrik su kemikleri aramak değil işim:
Gökyüzünün kızaran duvar gibi damını Bendim, özgür, sislerde tütün içerek oyan, Tanınmış ozanlara güneşin cüzamım Gökyüzü sakağısı ve reçeller taşıyan:
Bendim, deniz ötesi gökleri kızgın temmuz Basma vura vura yıkıp çökerttiği an, Yüzümde ayça titreşimleri, bütün bir yaz Deniz aygırlarıyla mavi sularda koşan;
Nasıl da titriyordum, yüz elli mil öteden Şehvetli burgaçları fısıldayınca deniz Mavi durgunlukları ip gibi eğiren, ben, O eski Avrupa’yı ne aradım, bilseniz!
Adalar gördüm, adalar, yıldız yıldız yanan Sayıklayan gökleri açmış kapılarım: – Bu dipsiz gecelerde mi, ey Gelecek Zaman Uyur, sürgün edersin nice allın kuşları? –
Akşamlar ağlatıyor! Ağladım, çok ağladım! Ay ışığı insafsız, güneşim acımasız: Buruk aşklar uğruna uyuşuk, esrik kaldım, N’olur bu gemi batsın! Beni de alsın deniz!
Avrupa ‘da sevdiğim tek su var: kara, soğuk Akıyor yarıklardan, burcu burcu tan vakti Yüzdürüyor diz çökmüş hüzün dolu bir çocuk Kelebek kadar narin kağıttan gemisini.
Acılarda çalkalanıp güçsüz düştüm dalgalar! Pamuk tüccarlarına “hayır” diyor dümenim, Artık benim için ne bayrak, ne bandıra var, Bu öfkeli sularda ne de yüzebilirim.
Abdullah artaç naber
vuuuuuuuuuuuuuuuuuuuu
o tiplere bir önerim olabilir sanırım evdeki şifonyer daha işlevseldir.
burdan kendisine selam olsun. buralardadır belki
güzel bir şiir adnan yücel benim üniversite de dersime girmişti.
Geri döndü uykusuna. Kainatın aşkın derin kımıldanışları içinde olduğunu, canlıların yalnızca bir melodinin nefes alışları sayesinde var olmaya çabaladığını kavradı. Kainat cezbe anında yaratılmıştı demek. (selahattin Yusuf, sirenleri taşa tutun s 144)
Arthur rimbaud ciddi bir edebiyat eğitimi görmemesine rağmen bir peygamberin rabbinden aldığı ayetleri vahiy yoluyla alıp nakletmesi gibi şiir söyledi. o da ilahi olandan beslendi
günaydın serseri
Çığırtkan Kızılderililer çarmıha germiş,
Çakmış kanlı direklere yedekçilerimi,
Kendimi özgür ırmaklara kapıp koyvermiş
Gidiyorum sular alıp götürüyor beni.
Ne İngiliz pamuğu, ne de Felemenk unu
Ne tayfa patırtısı, ne başka derdim kaldı,
Bitirdi yedekçiler ahret yolculuğunu,
Özlediğim yerlere yelkenlerim açıldı.
Geçen kış, öfke ile çalkalanırken sular,
Çocuk beyinlerinden daha dilsiz, sağır, ben
Öyle koştum durdum ki, uğradığım adalar
Yıldılar şamatadan, görkemli gürültüden.
Sabah, uyanışımı fırtınalar kutsadı,
Mantar gibi, on gece dalgalarda oynadım,
Ölüm kervanı sular beni durduramadı,
Fenerlerin budala gözlerine bakmadım.
Çocuklar nasıl hazla elmayı ısırırsa
Öyle iştahla doldu çam tekneme yeşil su,
Üstüm başım, dümen, kanca, gemide, ne varsa
Baştan başa kusmuk ve mavi şarap tortusu.
Sütbeyazım, yıldızlar akıyor her yanımdan,
Denizin Şiirinde yumduğum günden beri.
Kemirdiğim yeşil maviliğin solgun, hayran
Boşluğuna bazen dalgın bir ölü inerdi.
Orada mavilikler, coşkular ve güneşin
Parıltısı, ezgiler bir sönüp bir yanıyor.
Telli sazlardan büyük, alkolden daha etkin
Aşkın acı kızıllıkları mayalanıyor!
Bilirim nasıl döver kıyılan dalgalar,
Şafağın güvercinler gibi coştuğu anı,
Akıntı ne, hortum ne, gökler nasıl çatırdar,
Ben gerçekte yaşadım düşlerde yaşananı.
Gizemli korkularla yüzünde benek benek,
Güneşi gördüm, uzun, mor buzlarla ışıldayan,
Ve dalgalar gördüm, usta oyunculara denk,
Ürpertilerini çok uzaklara yansıtan.
Uyanışını gördüm fosforların usulca
Karlı geceler gördüm, göz alan, boncuk boncuk
Nice besi suları gördüm düşümde, nice
Denizin gözlerine konan tatlı öpücük.
Takılıp Meryemlerin gümüş ayaklarına
Tıknefes denizlere açılan yeşil suyu,
Azgın boğalar gibi sığ kayalara binen
Hırçın çalkantıları izledim aylar boyu.
İnsan derisinden, panter gözlü çiçeklerle
Donanmış Florida’ya oturmaz mı gemim!
Dizginlerini germiş, sarmaş dolaş göklerle
O renk renk ebem kuşaklamış ne diyelim? ..
Kaynayıp fokurdayan dev bataklıklar gördüm
Çürümüştü içinde sazlarla Leviatan!
Nice çökmüş limanlar, nice yıkıklar gördüm
Nice obur burgaçlar çağlayanları yutan!
Gümüş güneş, buzullar, gökler, fildişi sular
Karanlık bir körfezde gemim karaya vurdu,
Tahtakurularının kemirdiği yılanlar
Siyah kokularıyla dalları arıyordu!
Görsün istedim, görsün, çocuklar altın pullu
Gümüş balıklarını o mavi dalgaların!
Neler çektim anlatsın köpükler, çiçek dilli,
Bir liman bulmak için eteğinde rüzgârın.
Bu uzun yolculuğun yorgun kurbanı deniz
Ağlardı, ve ben gözyaşlarında sallanırdım,
Sundukça sarı dişli, mor çiçeklerini, diz
Çökmüş bir kadın gibi öyle kalakalırdım…
Ala gözlü, cırlak kuşlar çığlıklar atarak,,
Dışkı yağmurlarıyla ada yakın diyordu,
Boğulanları suda uykuya bırakarak
Yelkenleri şişirmiş, gemim ilerliyordu! ..
Ben bir gemiyim yitik, saçlarında koyların
Fırtınalarla kuşsuz göklere atılmışım,
Yelkencisi Monitör Beylerin, Hans Beylerin,
Esrik su kemikleri aramak değil işim:
Gökyüzünün kızaran duvar gibi damını
Bendim, özgür, sislerde tütün içerek oyan,
Tanınmış ozanlara güneşin cüzamım
Gökyüzü sakağısı ve reçeller taşıyan:
Bendim, deniz ötesi gökleri kızgın temmuz
Basma vura vura yıkıp çökerttiği an,
Yüzümde ayça titreşimleri, bütün bir yaz
Deniz aygırlarıyla mavi sularda koşan;
Nasıl da titriyordum, yüz elli mil öteden
Şehvetli burgaçları fısıldayınca deniz
Mavi durgunlukları ip gibi eğiren, ben,
O eski Avrupa’yı ne aradım, bilseniz!
Adalar gördüm, adalar, yıldız yıldız yanan
Sayıklayan gökleri açmış kapılarım:
– Bu dipsiz gecelerde mi, ey Gelecek Zaman
Uyur, sürgün edersin nice allın kuşları? –
Akşamlar ağlatıyor! Ağladım, çok ağladım!
Ay ışığı insafsız, güneşim acımasız:
Buruk aşklar uğruna uyuşuk, esrik kaldım,
N’olur bu gemi batsın! Beni de alsın deniz!
Avrupa ‘da sevdiğim tek su var: kara, soğuk
Akıyor yarıklardan, burcu burcu tan vakti
Yüzdürüyor diz çökmüş hüzün dolu bir çocuk
Kelebek kadar narin kağıttan gemisini.
Acılarda çalkalanıp güçsüz düştüm dalgalar!
Pamuk tüccarlarına “hayır” diyor dümenim,
Artık benim için ne bayrak, ne bandıra var,
Bu öfkeli sularda ne de yüzebilirim.
Arthur rimbaud
Günaydın kursu bu da sabah sabah zihin jimnastiği türünden bı müzik