Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Aşk Olsun
Aşk Olsun

kendi içine korkusuzca çevirebilir misin bakışlarını

  • serbest kürsü09.05.2019 - 13:44

    Abdullah artaç naber

  • serbest kürsü09.05.2019 - 13:31

    vuuuuuuuuuuuuuuuuuuuu

  • serbest kürsü09.05.2019 - 10:48

    o tiplere bir önerim olabilir sanırım evdeki şifonyer daha işlevseldir.

  • serbest kürsü09.05.2019 - 10:31

    burdan kendisine selam olsun. buralardadır belki

  • serbest kürsü09.05.2019 - 10:30

    güzel bir şiir adnan yücel benim üniversite de dersime girmişti.

  • serbest kürsü09.05.2019 - 10:05

    Geri döndü uykusuna. Kainatın aşkın derin kımıldanışları içinde olduğunu, canlıların yalnızca bir melodinin nefes alışları sayesinde var olmaya çabaladığını kavradı. Kainat cezbe anında yaratılmıştı demek. (selahattin Yusuf, sirenleri taşa tutun s 144)

  • serbest kürsü09.05.2019 - 09:23

    Arthur rimbaud ciddi bir edebiyat eğitimi görmemesine rağmen bir peygamberin rabbinden aldığı ayetleri vahiy yoluyla alıp nakletmesi gibi şiir söyledi. o da ilahi olandan beslendi

  • serbest kürsü09.05.2019 - 09:20

    günaydın serseri

  • serbest kürsü09.05.2019 - 09:19

    Çığırtkan Kızılderililer çarmıha germiş,
    Çakmış kanlı direklere yedekçilerimi,
    Kendimi özgür ırmaklara kapıp koyvermiş
    Gidiyorum sular alıp götürüyor beni.

    Ne İngiliz pamuğu, ne de Felemenk unu
    Ne tayfa patırtısı, ne başka derdim kaldı,
    Bitirdi yedekçiler ahret yolculuğunu,
    Özlediğim yerlere yelkenlerim açıldı.

    Geçen kış, öfke ile çalkalanırken sular,
    Çocuk beyinlerinden daha dilsiz, sağır, ben
    Öyle koştum durdum ki, uğradığım adalar
    Yıldılar şamatadan, görkemli gürültüden.

    Sabah, uyanışımı fırtınalar kutsadı,
    Mantar gibi, on gece dalgalarda oynadım,
    Ölüm kervanı sular beni durduramadı,
    Fenerlerin budala gözlerine bakmadım.

    Çocuklar nasıl hazla elmayı ısırırsa
    Öyle iştahla doldu çam tekneme yeşil su,
    Üstüm başım, dümen, kanca, gemide, ne varsa
    Baştan başa kusmuk ve mavi şarap tortusu.

    Sütbeyazım, yıldızlar akıyor her yanımdan,
    Denizin Şiirinde yumduğum günden beri.
    Kemirdiğim yeşil maviliğin solgun, hayran
    Boşluğuna bazen dalgın bir ölü inerdi.

    Orada mavilikler, coşkular ve güneşin
    Parıltısı, ezgiler bir sönüp bir yanıyor.
    Telli sazlardan büyük, alkolden daha etkin
    Aşkın acı kızıllıkları mayalanıyor!

    Bilirim nasıl döver kıyılan dalgalar,
    Şafağın güvercinler gibi coştuğu anı,
    Akıntı ne, hortum ne, gökler nasıl çatırdar,
    Ben gerçekte yaşadım düşlerde yaşananı.

    Gizemli korkularla yüzünde benek benek,
    Güneşi gördüm, uzun, mor buzlarla ışıldayan,
    Ve dalgalar gördüm, usta oyunculara denk,
    Ürpertilerini çok uzaklara yansıtan.

    Uyanışını gördüm fosforların usulca
    Karlı geceler gördüm, göz alan, boncuk boncuk
    Nice besi suları gördüm düşümde, nice
    Denizin gözlerine konan tatlı öpücük.

    Takılıp Meryemlerin gümüş ayaklarına
    Tıknefes denizlere açılan yeşil suyu,
    Azgın boğalar gibi sığ kayalara binen
    Hırçın çalkantıları izledim aylar boyu.

    İnsan derisinden, panter gözlü çiçeklerle
    Donanmış Florida’ya oturmaz mı gemim!
    Dizginlerini germiş, sarmaş dolaş göklerle
    O renk renk ebem kuşaklamış ne diyelim? ..

    Kaynayıp fokurdayan dev bataklıklar gördüm
    Çürümüştü içinde sazlarla Leviatan!
    Nice çökmüş limanlar, nice yıkıklar gördüm
    Nice obur burgaçlar çağlayanları yutan!

    Gümüş güneş, buzullar, gökler, fildişi sular
    Karanlık bir körfezde gemim karaya vurdu,
    Tahtakurularının kemirdiği yılanlar
    Siyah kokularıyla dalları arıyordu!

    Görsün istedim, görsün, çocuklar altın pullu
    Gümüş balıklarını o mavi dalgaların!
    Neler çektim anlatsın köpükler, çiçek dilli,
    Bir liman bulmak için eteğinde rüzgârın.

    Bu uzun yolculuğun yorgun kurbanı deniz
    Ağlardı, ve ben gözyaşlarında sallanırdım,
    Sundukça sarı dişli, mor çiçeklerini, diz
    Çökmüş bir kadın gibi öyle kalakalırdım…

    Ala gözlü, cırlak kuşlar çığlıklar atarak,,
    Dışkı yağmurlarıyla ada yakın diyordu,
    Boğulanları suda uykuya bırakarak
    Yelkenleri şişirmiş, gemim ilerliyordu! ..

    Ben bir gemiyim yitik, saçlarında koyların
    Fırtınalarla kuşsuz göklere atılmışım,
    Yelkencisi Monitör Beylerin, Hans Beylerin,
    Esrik su kemikleri aramak değil işim:

    Gökyüzünün kızaran duvar gibi damını
    Bendim, özgür, sislerde tütün içerek oyan,
    Tanınmış ozanlara güneşin cüzamım
    Gökyüzü sakağısı ve reçeller taşıyan:

    Bendim, deniz ötesi gökleri kızgın temmuz
    Basma vura vura yıkıp çökerttiği an,
    Yüzümde ayça titreşimleri, bütün bir yaz
    Deniz aygırlarıyla mavi sularda koşan;

    Nasıl da titriyordum, yüz elli mil öteden
    Şehvetli burgaçları fısıldayınca deniz
    Mavi durgunlukları ip gibi eğiren, ben,
    O eski Avrupa’yı ne aradım, bilseniz!

    Adalar gördüm, adalar, yıldız yıldız yanan
    Sayıklayan gökleri açmış kapılarım:
    – Bu dipsiz gecelerde mi, ey Gelecek Zaman
    Uyur, sürgün edersin nice allın kuşları? –

    Akşamlar ağlatıyor! Ağladım, çok ağladım!
    Ay ışığı insafsız, güneşim acımasız:
    Buruk aşklar uğruna uyuşuk, esrik kaldım,
    N’olur bu gemi batsın! Beni de alsın deniz!

    Avrupa ‘da sevdiğim tek su var: kara, soğuk
    Akıyor yarıklardan, burcu burcu tan vakti
    Yüzdürüyor diz çökmüş hüzün dolu bir çocuk
    Kelebek kadar narin kağıttan gemisini.

    Acılarda çalkalanıp güçsüz düştüm dalgalar!
    Pamuk tüccarlarına “hayır” diyor dümenim,
    Artık benim için ne bayrak, ne bandıra var,
    Bu öfkeli sularda ne de yüzebilirim.

    Arthur rimbaud

  • serbest kürsü09.05.2019 - 07:57

    Günaydın kursu bu da sabah sabah zihin jimnastiği türünden bı müzik