tanrılardan pek anlam ama sanırım ırmak güçlü boz bir tanrıdır. somurtkan güçlü ve serkeş bir yere kadar sabırlı, sınırdır diye bilindi önceleri; yararlıydı bir ticaret yolu olarak güven vermezdi sonra köprü mimarları önündeki mesele oldu yalnız bir kere çözüldü mü mesele, unuttular boz tanrıyı kentlerde oturanlar o yine de aman vermez kaldı daima terketmedi kendi mevsimlerini, taşkınlığını, yıkıcı insanların unutmayı seçtiğinin hatırlatıcısı makinaya tapanların gözünden gönlünden düşmüş ama bekliyor, gözetliyor ve bekliyor.
evet bizlerin kainat karşısında durumumuzu çok güzel anlatmış halil gibran. doğan her gün alınan her nefes yaratanın varlığını olumlarken yeni mucizelere ihtiyaç duymamız ne büyük gaflet
Ağzının bir kıvrımından cesaret bularak ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldım kalmışsa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar kalmışsa bir kaç ısrar ölümle yarışacak onların yardımıyla dünyamıza acıdım.
Dünya. Çıplak omuzlar üzerinde duran. Herkes alışkın dölyatağı bersalarla ağulanmış bir dünyaya Benimse dar çünkü dargın havsalamın gücü yok bazı şeyleri taşımaya. Önce kalbim lanete çarpa çarpa gümrah sonra kalbim gümrah ırmakları tanımaktan kaygulu sakın Styks sularının heyulası sanmayın er gövdesinde dolaşan bulutun simyası bu, biraz üzgün ve Ömer öfkesinde biraz öyle hisab katındayım ki katlim savcılardan sorulmaz ne kireç badanalı evlerde doğmuş olmak ne ellerin hırsla yaban tutuşu ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahır dev iştihasıyla bende kabaran aşkı yetmez karşılamaya. İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır o ferah ve delişmen birçok alınlarda betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır çelik teller ve baruttan çatılınca iskeletim şakaklarıma dayanınca güneş can çekişen bir sansar edasıyla uğultudan farkedilmez olunca konuştuğum kadınların sahiden doğurduğuna toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum nicedir kavrayamam haller içinde halim demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum duydum yağmurların gövdemden ağdığını.
Sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden aşk için bir vaha değil aşka otağ yaratan sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları bir harfin başlattığı yangın ile söndür beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım öyle mahzun ki hüzün ciltlerinde adına rastlanmasın.
tuval tiryakinim diyor ve sokak lambalarını bekleyişine özlemine şahit tutuyor. biz yaşamanın sevmenin tiryakisiyiz tuval. ve düşünmenin sanatın tiryakisi olan siz kürsü üyeleri herkese günaydın
Sevgi ilahi bir hediyedir rabbin kalplere naksettiği bir seydir. Görmeyen doğru ortaya çıkarmakta zorlanabilir lakin görmeden göstermek imkansız da değildir
Bu şarkıyı tüm dostlarım için ve özellikle november paşa senin için buraya astım umarım begenirsin
tanrılardan pek anlam ama sanırım ırmak
güçlü boz bir tanrıdır. somurtkan güçlü ve serkeş
bir yere kadar sabırlı, sınırdır diye bilindi önceleri;
yararlıydı bir ticaret yolu olarak güven vermezdi
sonra köprü mimarları önündeki mesele oldu yalnız
bir kere çözüldü mü mesele, unuttular boz tanrıyı
kentlerde oturanlar
o yine de aman vermez kaldı daima
terketmedi kendi mevsimlerini, taşkınlığını, yıkıcı
insanların unutmayı seçtiğinin hatırlatıcısı
makinaya tapanların gözünden gönlünden düşmüş
ama bekliyor, gözetliyor ve bekliyor.
T. S. Eliot (the dry salvades)
evet bizlerin kainat karşısında durumumuzu çok güzel anlatmış halil gibran. doğan her gün alınan her nefes yaratanın varlığını olumlarken yeni mucizelere ihtiyaç duymamız ne büyük gaflet
Ağzının bir kıvrımından cesaret bularak
ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldım
kalmışsa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar
kalmışsa bir kaç ısrar ölümle yarışacak
onların yardımıyla dünyamıza acıdım.
Dünya. Çıplak omuzlar üzerinde duran.
Herkes alışkın dölyatağı bersalarla ağulanmış bir dünyaya
Benimse dar
çünkü dargın havsalamın
gücü yok bazı şeyleri taşımaya.
Önce kalbim lanete çarpa çarpa gümrah
sonra kalbim gümrah ırmakları tanımaktan kaygulu
sakın Styks sularının heyulası sanmayın
er gövdesinde dolaşan bulutun simyası bu,
biraz üzgün ve Ömer öfkesinde biraz
öyle hisab katındayım ki katlim savcılardan sorulmaz
ne kireç badanalı evlerde doğmuş olmak
ne ellerin hırsla yaban tutuşu
ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahır
dev iştihasıyla bende kabaran aşkı
yetmez karşılamaya.
İnsanlar
hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır
o ferah ve delişmen birçok alınlarda
betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır
çelik teller ve baruttan çatılınca iskeletim
şakaklarıma dayanınca güneş
can çekişen bir sansar edasıyla
uğultudan farkedilmez olunca konuştuğum
kadınların sahiden doğurduğuna
toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum
nicedir kavrayamam haller içinde halim
demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm
bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü
su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum
duydum yağmurların gövdemden ağdığını.
Sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden
aşk için bir vaha değil aşka otağ yaratan
sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları
bir harfin başlattığı yangın ile söndür
beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım
öyle mahzun
ki hüzün ciltlerinde adına rastlanmasın.
İsmet Özel
tuval tiryakinim diyor ve sokak lambalarını bekleyişine özlemine şahit tutuyor. biz yaşamanın sevmenin tiryakisiyiz tuval. ve düşünmenin sanatın tiryakisi olan siz kürsü üyeleri herkese günaydın
Sevgi ilahi bir hediyedir rabbin kalplere naksettiği bir seydir. Görmeyen doğru ortaya çıkarmakta zorlanabilir lakin görmeden göstermek imkansız da değildir
Destina
Abdullah rabbin biz kullarının kulağına fısıldadı sarkilardan bu şarkı da
Ben susmanin acemisiyim oysa