tahriş edilmiş bakışlarla karşılıyorum siyah beyaz iklimleri çiçekler kararlı solmalarda taze gelin gözlerinden başka her rengi âmâ görüyorum mısralarım kılcal damarlar uzunluğun da ırmaklara dönüşüyor yapraklar boyu soluyorum tenime omuzlarıma ayrılık kadar ağır geliyorum
Gönlün gülizarlığında mevsim turuncu, sarı ve beyaz renkler Yardıkça kalbimden ismini taştı nil, yarıldı deniz İkimiz hudutları bir olan karışmaya cüret edemeyen iki ayrı deniziz Sen sevda makamından sılam türküleri Ben firaktan içlenmiş sararmış gül yaprağı Ey benim dudaklarımda yerleşke kurmuş hüzün gülüşüm Yanaklarımdan süzülen son sevinç gözyaşım Silme yüreğinden gönlüm izlerini Unutma beni…
Biraz gül kokusu Biraz yağmur sonrası toprak kokusu Biraz da sen Yokluğun zemheri mevsimden sevdan yüreğimin arzında gelincik çiçekleri Bir bilsen ne çok yorgun düştüm gözlerinden ırak Dermanı sen olan yüreğim devşirme matemler kabullendi sensiz takvimler boyunca Lisanım dudağım arası ismin yangın ismin ah u zar Sevinçlere ar yağdı döndü elemlerim Anka’ya İşlendi oya oya hasretliğin kirpiklerimin aklanmış uçlarına Ey kalbine kalbimi yama ettiğim Dudakların yaralarıma farz...
Kulak asma Babil bahçeleri söylentilerine Gözlerimden bak kirpiklerinin uçsuz bucaksız bahçelerine Göz baharın unutturur cehennem harını cehenneme İçlenme bulutlar gibi Hicaz makamı dinleyelim serin ekim akşamlarında seninle Susma öylece Sevindirme Terazisi sahte olanı Kapkaççıları Orman yakanları Daha zuhur eder Mehdi kesip alacak deccallerin kafasını Yeşerecek bir daha güller Sil gözlerinden ebabil gözyaşlarını Unutma…! Bekliyor olacağım seni mutluluğu bulduğun her yer de...
Avlu iki sandık, bir mezar Gökyüzü kınına çekilmiş denizler kadar dar İnfaz haberi nezaketinde raftan çıkıyor mehtap Feryadı var avuçlarında gözlerime sıkışmış muradımın Ay ışığı bereketinde eteklerinde ötüşüyor sevdam kuşları Üç beş yıldız çok çok uzak Özgürlük ancak ilmiğin gerdanında Mutluluk rüyamsın sen ezan sesinde Keyifli bir gece İçimden taşıyorsun sen Masuniyetini paylaştırıyorum ecel ile Diken yarası samimiyetim parça parça Kirpiklerinden neşterlenmiş güneş yükselmek bilmiyor şafakta Vurgun yemiş gönüller asi İsyan kapı da ...
Umursamaz tavırlar muhataplığında Kabuk bağlamak nedir bilmeyen yaralarıma mektup seçiyorum Tütsüleniyor sarı gül kokusunda buram buram aşk Gönlünle gönlüm arasında uzadıkça uzuyor yol Kundaklanan harfler kıyımında Ölümün ecel vaktinde Kapı aralığından esen fırtınanın zemherinde yanıyorum gözlerinin cennetinde İki ara bir derede aşk ile ayrılık arasında hüzün dokuyorum Ellerimde ellerinin kanlı ay tutulması Meddücezir sevişlerin nehirlerimi kurutuyor Kül yangınımdan kalma is kokun Kurumuş nehir yataklarının çoraklığı var sensiz sinemde Senden uzakta kış gecesi gibiyim soğuk sessiz ve kimsesizim işte...
Kuşlar ötende açıyorum pencerelerimi Dinliyorum sensiz geçen mevsimlerin sesini Yokluğunda kuruyan güllerin vebaline ismini veriyorum Acılarımı senden yadigâr birkaç saç telinle avutuyorum Bilmem şimdi kimin mevsimine baharsın Bana bu kadar karanlık ve ayrılık iken Kimin göğsünde visal kimin göğünde dolunay ‘sın…
tahriş edilmiş bakışlarla karşılıyorum siyah beyaz iklimleri
çiçekler
kararlı solmalarda taze gelin
gözlerinden başka her rengi
âmâ görüyorum
mısralarım kılcal damarlar uzunluğun da ırmaklara dönüşüyor
yapraklar boyu soluyorum tenime
omuzlarıma
ayrılık kadar ağır geliyorum
Gönlün gülizarlığında mevsim turuncu, sarı ve beyaz renkler
Yardıkça kalbimden ismini taştı nil, yarıldı deniz
İkimiz hudutları bir olan karışmaya cüret edemeyen iki ayrı deniziz
Sen sevda makamından sılam türküleri
Ben firaktan içlenmiş sararmış gül yaprağı
Ey benim dudaklarımda yerleşke kurmuş hüzün gülüşüm
Yanaklarımdan süzülen son sevinç gözyaşım
Silme yüreğinden gönlüm izlerini
Unutma beni…
Biraz gül kokusu
Biraz yağmur sonrası toprak kokusu
Biraz da sen
Yokluğun zemheri mevsimden sevdan yüreğimin arzında gelincik çiçekleri
Bir bilsen ne çok yorgun düştüm gözlerinden ırak
Dermanı sen olan yüreğim devşirme matemler kabullendi sensiz takvimler boyunca
Lisanım dudağım arası ismin yangın ismin ah u zar
Sevinçlere ar yağdı döndü elemlerim Anka’ya
İşlendi oya oya hasretliğin kirpiklerimin aklanmış uçlarına
Ey kalbine kalbimi yama ettiğim
Dudakların yaralarıma farz...
"Oysa ki marifet gülü dikeni ile sevebilmek değilmiş,
sadece dikeni sevebilmek imiş "...
Yoksulluğun en büyüğü en marifetlisi annesizlikmiş
kokusu kalır evde sokakta ömrünün her çağında
Ve Merhametin timsalidir anne yürekte, göğüs kafesinde
Sevgi ve merhamet görmeyince ne çare.
Anneden kalır çocukluğumuzun yoksulluğumuzun izleri
Anne var iken gerek yok ki
ne oyuncağa ne oyuncakcıya
ne cama ne pencereye...
Tercüme etmek ne zor naçizane şiir ile alakalı fikrim belki eleştiri sayılmaz lakin benim anladığım bu.
Kulak asma Babil bahçeleri söylentilerine
Gözlerimden bak kirpiklerinin uçsuz bucaksız bahçelerine
Göz baharın unutturur cehennem harını cehenneme
İçlenme bulutlar gibi
Hicaz makamı dinleyelim serin ekim akşamlarında seninle
Susma öylece
Sevindirme
Terazisi sahte olanı
Kapkaççıları
Orman yakanları
Daha zuhur eder Mehdi kesip alacak deccallerin kafasını
Yeşerecek bir daha güller
Sil gözlerinden ebabil gözyaşlarını
Unutma…!
Bekliyor olacağım seni mutluluğu bulduğun her yer de...
Avlu iki sandık, bir mezar
Gökyüzü kınına çekilmiş denizler kadar dar
İnfaz haberi nezaketinde raftan çıkıyor mehtap
Feryadı var avuçlarında gözlerime sıkışmış muradımın
Ay ışığı bereketinde eteklerinde ötüşüyor sevdam kuşları
Üç beş yıldız çok çok uzak
Özgürlük ancak ilmiğin gerdanında
Mutluluk rüyamsın sen ezan sesinde
Keyifli bir gece
İçimden taşıyorsun sen
Masuniyetini paylaştırıyorum ecel ile
Diken yarası samimiyetim parça parça
Kirpiklerinden neşterlenmiş güneş yükselmek bilmiyor şafakta
Vurgun yemiş gönüller asi
İsyan kapı da ...
Teşekkür ederim efendim incinmesin yüreğiniz.
Parça parça paylaşmak çok güzel bir his
Umursamaz tavırlar muhataplığında
Kabuk bağlamak nedir bilmeyen yaralarıma mektup seçiyorum
Tütsüleniyor sarı gül kokusunda buram buram aşk
Gönlünle gönlüm arasında uzadıkça uzuyor yol
Kundaklanan harfler kıyımında
Ölümün ecel vaktinde
Kapı aralığından esen fırtınanın zemherinde yanıyorum gözlerinin cennetinde
İki ara bir derede aşk ile ayrılık arasında hüzün dokuyorum
Ellerimde ellerinin kanlı ay tutulması
Meddücezir sevişlerin nehirlerimi kurutuyor
Kül yangınımdan kalma is kokun
Kurumuş nehir yataklarının çoraklığı var sensiz sinemde
Senden uzakta kış gecesi gibiyim soğuk sessiz ve kimsesizim işte...
Kuşlar ötende açıyorum pencerelerimi
Dinliyorum sensiz geçen mevsimlerin sesini
Yokluğunda kuruyan güllerin vebaline ismini veriyorum
Acılarımı senden yadigâr birkaç saç telinle avutuyorum
Bilmem şimdi kimin mevsimine baharsın
Bana bu kadar karanlık ve ayrılık iken
Kimin göğsünde visal kimin göğünde dolunay ‘sın…