Boşluğa şiirler okuyan bakışlarımda tebessümlerin vuslata dair muştu Madalyonun öteki yüzü safi firak Ele veriyor beni alnımdaki çatlaklar Ben sana sevdana ve hasretine asırlık tutsak Ne gün devşiriyor hasretimi ne mehtap yangınımı harlıyor Bağrımda öyle bir yangınsın ki sen özünü tutuşturmaya talip olamayan ben sönmemeye yeminli İçimi eriyor güz güzelliğin kor ateşte eritilen madenler gibi Ey beni bana yaban eden özüm Esirgeme artık hislerinin yağmurlarını Gözyaşlarına değil sevincim Dudaklarına değdi ya ismim Artık gözlerin sağ cesedime makber…
Vuslat yoluna döşendi ahraz bırakan lal sancılar Tuhaf aşk ritüelleri sonrası kilitlenecek kalbin kalbime ve sonrası pişmanlık makamı Ey sancısını sancım bildiğim Ahraz bakışlarını ekme bu bahar yüreğime "Elem'e beş kala Figanın baş gösterdi Cılgasında boğuldum bir tutam gülüşünü Gözlerim dona kaldı yokluğun ikliminde Ey aklıma yıldız düşüren Değişmedi halen yörüngem Ayak seslerinden hareketleniyor yelkenliler Nevri döndü pusulamın nefesini takip etmekten"...
Şablonu olmayan geçmiş ve ardışık elemler sonrası vazgeçtim kendimden İtiraflar sonrası da yağmadı yağmur…
Kıraç toprak yalnızlığında kavrulur iken Göç yolunda öldü u’mutsuz kelebek, kan’adım sen Kınına çekilen kelimeler dil yakarken Darağacı ve ilmik hazır birazdan dalgalanacak kum denizliğim Sessiz ol..! Duyulacak kalbin sesi göğüs kafesimde Hüznün gösteriminde mehtap bir b’aşka güzel…
Zülfikar kesiğini sarsa yağmur taneleri Gaz lambası aydınlığında sırra kadem bassa aşk Elifbalarını terk etse de Elif'ler, Vav'lar Yine bulurum bir karışlık yürek vahamda seni Ey hüzne neşe mateme umut Dayansa da iliklere hasret elem kurtlar gibi ulusa da Pamuk ipliğine bağlı kalsa da vuslat Sen sevmesen de Seveceğim ben gibi ...
''Tahrik edilmiş kalp yarasından kan damlıyorum''…
Sana yakın ve uzak olmak dışında kalan redif hisler tuz basıyor yarama Göz kızarıklarım dolusu hayatlar yaşıyorum malum hisler dışında kalan Nem yemiş çöl esintisi altında kehribar ufuklara uzanıyor gidişi ve dönüşü olmayan yol Şimdi ırmak esintisi düşlerinde orkide açıyorum Kokun akıyor mavi geceler boyunca .. ... .... ve bilmiyorum sana kaç yaşındayım...
Rüştünü tamamlamamış körpe gül yaralarım parmak izlerin Gece yarısı sorgularında yüreğimi döküyorum karanlığa Şafak kirpiklerinden sızan bakışların Gül dikeninden çekilir gibi ruhum çekiliyor sensiz tenimden Nefesinin buğusudur gözlerimden katre katre dökülen Ey kirpiklerime düşen ilk kar tanesi Vasıta aramıyor hüznün Sükut ettikçe toprak serpiyor ömrüme…
Dağların kaldırılıp çarpıştırıldığı tuz edildiği ve Çocukların saçlarının ak düşeceği güne yemin olsun ki…
Yaralarımın kabuk altına yerleşke kuran sızı tadında fısıldayacağım seni unutmaya yüz tutmuş yüreğimin kuraklığına Çer çöp olmuş gönlüm bozkırlarında dolaştıkça ahu bakışların Gözlerinden yüreğime taşan ebru deseninden ağlayacağım ismini Ne bir gölge edineceğim kirpiklerin haricinde Ne kıtlığımı sonlandıracak bulut gözetleyeceğim Gözlerinin yüreğimi gömdüğü yerde yar/a edineceğim seni göğsüme…
Boşluğa şiirler okuyan bakışlarımda tebessümlerin vuslata dair muştu
Madalyonun öteki yüzü safi firak
Ele veriyor beni alnımdaki çatlaklar
Ben sana sevdana ve hasretine asırlık tutsak
Ne gün devşiriyor hasretimi ne mehtap yangınımı harlıyor
Bağrımda öyle bir yangınsın ki sen özünü tutuşturmaya talip olamayan ben sönmemeye yeminli
İçimi eriyor güz güzelliğin kor ateşte eritilen madenler gibi
Ey beni bana yaban eden özüm
Esirgeme artık hislerinin yağmurlarını
Gözyaşlarına değil sevincim
Dudaklarına değdi ya ismim
Artık gözlerin sağ cesedime makber…
Gönlümün uğultusunda süzülür hasretin hisli kuşları gözlerim yıldız dağlarından
Yüreğimin tuzlu ırmaklarından nemlenince bulutlar bereketi kaçar bahar yağmurlarının
Kirpiklerinin duasında inziva yerleşkesi yüreğim sensiz esaret makamı
Damağımda hasretin geçmeyen yamalı izleri
Yutkundukça hasretini kırpılır ciğerlerim
Bilmiyorum hüsran yanım kim bitirecek yüreğimi kırıntılara bölen bu elemi…
Vuslat yoluna döşendi ahraz bırakan lal sancılar
Tuhaf aşk ritüelleri sonrası kilitlenecek kalbin kalbime ve sonrası pişmanlık makamı
Ey sancısını sancım bildiğim
Ahraz bakışlarını ekme bu bahar yüreğime
"Elem'e beş kala
Figanın baş gösterdi
Cılgasında boğuldum bir tutam gülüşünü
Gözlerim dona kaldı yokluğun ikliminde
Ey aklıma yıldız düşüren
Değişmedi halen yörüngem
Ayak seslerinden hareketleniyor yelkenliler
Nevri döndü pusulamın nefesini takip etmekten"...
Şablonu olmayan geçmiş ve ardışık elemler sonrası vazgeçtim kendimden
İtiraflar sonrası da yağmadı yağmur…
Kıraç toprak yalnızlığında kavrulur iken
Göç yolunda öldü u’mutsuz kelebek, kan’adım sen
Kınına çekilen kelimeler dil yakarken
Darağacı ve ilmik hazır birazdan dalgalanacak kum denizliğim
Sessiz ol..!
Duyulacak kalbin sesi göğüs kafesimde
Hüznün gösteriminde mehtap bir b’aşka güzel…
Zülfikar kesiğini sarsa yağmur taneleri
Gaz lambası aydınlığında sırra kadem bassa aşk
Elifbalarını terk etse de Elif'ler, Vav'lar
Yine bulurum bir karışlık yürek vahamda seni
Ey hüzne neşe mateme umut
Dayansa da iliklere hasret elem kurtlar gibi ulusa da
Pamuk ipliğine bağlı kalsa da vuslat
Sen sevmesen de
Seveceğim ben gibi ...
''Tahrik edilmiş kalp yarasından kan damlıyorum''…
Sana yakın ve uzak olmak dışında kalan redif hisler tuz basıyor yarama
Göz kızarıklarım dolusu hayatlar yaşıyorum malum hisler dışında kalan
Nem yemiş çöl esintisi altında kehribar ufuklara uzanıyor gidişi ve dönüşü olmayan yol
Şimdi ırmak esintisi düşlerinde orkide açıyorum
Kokun akıyor mavi geceler boyunca
..
...
....
ve bilmiyorum sana kaç yaşındayım...
Rüştünü tamamlamamış körpe gül yaralarım parmak izlerin
Gece yarısı sorgularında yüreğimi döküyorum karanlığa
Şafak kirpiklerinden sızan bakışların
Gül dikeninden çekilir gibi ruhum çekiliyor sensiz tenimden
Nefesinin buğusudur gözlerimden katre katre dökülen
Ey kirpiklerime düşen ilk kar tanesi
Vasıta aramıyor hüznün
Sükut ettikçe toprak serpiyor ömrüme…
Düşerken çöl şulesi gülüşlerin hüznümün bayram sabahına rengârenk gökkuşağı çiçekler açıyorum kokunla…
Karış karış yükseldikçe hasretin gönlümün asumanında toprağı kayıyor yüreğimin
Sağduyusunu kaybetmemiş hatıra gelgitlerinde içlendikçe hüznünün aralıklı sevmelerini
Kısık sesli rüzgârlar çoraklığı aşılıyor dudak kenarlarıma
Kavruldukça nefesinden sahra vurgunu sancılar sol yanımdan sükût ar’afına karılıyor
Öznesi sen akşamlarımın devrik cümlelerinde harladıkça matemini içleniyorum okyanusları
Ayaküstü düşlerin avuçlarımdan büyürken ninniler söylüyorum uykusuz gözlerimin sen kırmızılığına
Dağıttıkça parmakların hüsranımı geçmeyen yaralarım kabuklanıyor
Aşındırırken dudakların tel tel kirpiklerimi
Hasretimden bulutlar yağdı yağacak seni…
Buğu tutmuş gözlerimde düşlerin hüzün gülüşü
Kirpiklerimde alfabelere sığmayan rayiha kokun
Ağlasam gözlerimden silinecek hayalin
Kalakalsam cayır cayır yanacak kalbim ahuzarından
Ey benim perde arkası hıçkırıklarım
Evvel ruhumu okşayan meltem idin
Şimdiler tuz edip darmadağın eden boran…
Dağların kaldırılıp çarpıştırıldığı tuz edildiği ve
Çocukların saçlarının ak düşeceği güne yemin olsun ki…
Yaralarımın kabuk altına yerleşke kuran sızı tadında fısıldayacağım seni unutmaya yüz tutmuş yüreğimin kuraklığına
Çer çöp olmuş gönlüm bozkırlarında dolaştıkça ahu bakışların
Gözlerinden yüreğime taşan ebru deseninden ağlayacağım ismini
Ne bir gölge edineceğim kirpiklerin haricinde
Ne kıtlığımı sonlandıracak bulut gözetleyeceğim
Gözlerinin yüreğimi gömdüğü yerde yar/a edineceğim seni göğsüme…