Uyeye ya da uyelere direk soru yoneltmeyin lutfen ! Bu gibi yazilar artik pasiflenmektedir...
LÜTFEN, NEDİR? BÖLÜMÜNÜN BİR TARTIŞMA ALANI OLMADIĞINI, SADECE ANLAMLARIN YAZILDIĞI BİR TÜR SÖZLÜK OLDUĞUNU, TARTIŞMALARI İSE FORUM BÖLÜMÜNDE YAPTIĞIMIZI UNUTMAYINIZ. Teşekkürler..
Bir baska uyenin ya da uyelerin yazdigi anlama direkt cevap veren, atifta bulunan, yanit veren, destek olan, elestiren, Uyeleri direkt laf kavgasina , sohbete, tartismaya goturecek yazilar pasiflenmektedir.
LÜTFEN, NEDİR? BÖLÜMÜNÜN BİR TARTIŞMA ALANI OLMADIĞINI, SADECE ANLAMLARIN YAZILDIĞI BİR TÜR SÖZLÜK OLDUĞUNU, TARTIŞMALARI İSE FORUM BÖLÜMÜNDE YAPTIĞIMIZI UNUTMAYINIZ. Teşekkürler..
şimdi geleim fasulyenin nimetlerine...
Objektif olmadığınız yerde, yalan, dayatma ve doğma vardır.
(ATEİSTİM (Bay, 40) 1.10.2004 11:54)
hakkaten ondan vardır..
biz din olgusunu kendiisi kadar araştırmadığımzdan bilemiyoruz...kendisi bizi bi zahmet aydınlatsın...
ahzap 50 olarak verdiği ayett e hala kızları ile evenmek ayrıcalığı sadece peygambere mi verilmiştir...
müslümanlar hala teyze kızları ile evlenememekte midir...
kendileri bize şu ayeti nasıl yorumlarlar...
Ayet Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt hemşireleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -onlarla zifafa girmemişseniz kızlarıyla evlenmenizde bir sakınca yoktur- ve öz oğullarınızın karıları ve iki kz kardeşi birlikte nikahlayıp almanız haram kılındı. Ancak geçen geçti, çünkü Allah bağışlayıcı ve merhamet edicidir. ..nisa 23...
ayette hala ve teyze kızları haram kılınmamıştır...
ahzab 50 de peygambere hak görülen hala ve teyze kızları değil-ayeti yazalım-
Ey peygamber, Biz, özellikle sana şunları helal kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden sahibi bulunduğun cariyeyi, amcanın kızlarından, halalarının kızlarından, dayının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret etmiş olanları; birde inanan bir kadın eğer kendisini peygambere bağışlar da, peygamber de onunla evlenmek isterse onu, sadece sana, diğer mü'minlere değil. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neleri farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar, sana bir darlık olmaması içindir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir....ahzap 50... inanan bir kadının kendisini peygambere bağışlamasıdır...
objektifliğin olmadığı yerde yalan ve çarpıtma vardır...
aynı çarpıtma diğer ayetlerde de mevcuttur...objektiflik bazılarını aşıyor...
ahzab 23.cü ayette öz oğulalrla evlatlıkların konumunun aynı olmadığı açıktır..
kur an arap geleneğinin kitabı değil rahmanın kitabıdır...peygamberin evlattlığı zeydin eşini boşadıktan sonra almasının da bu arap adetinin geçersizliğine delil olduğunu düşünüyoruz...doğrusunu rabbimiz bilir... bizim bildiğimiz öz oğulla evlattlık islamda bir değildir...
arap adetini islam olarak yazmak objektiflik yad adin olgusu üzerinde araştırmış olmak olmuyor di mi...
bunu böyle yazsaydınız sizi doğru sözlü sanırdık...yazıkki hep aleyhinize çalıyorsunuz...
tevbe 5 te ki ayette çarpıtılmış...
öyle yazılmış ki sanki müşrikleri gördüğünüz yerde öldürün...ayeti yazalım..
O haram aylar çıkınca artık müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun! Eğer tevbe edip namaz kılar ve zekatı verirlerse, onları serbest bırakın; çünkü Allah bağışlayan ve merhamet edendir...tevbe 5...
ayetin öncesini ve sonrasını da yazıyor..yorumsuz bırakıyoruz...
Bu, Allah ve Peygamberinden, antlaşma yaptığınız müşriklere bir ültimatomdur.
Bundan böyle yeryüzünde dört ay istediğiniz gibi dolaşın; şunu da bilin ki, siz Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz ve Allah, herhalde kafirleri rezil edecek!
Bir de Allah ve Peygamberinden Hacc-ı Ekber gününde insanlara bir bildirdir ki, Allah da Peygamberi de müşriklerden kesinlikle uzaktır. Hemen tevbe ederseniz, hakkınızda hayırlı olur. Eğer aldırmazsanız, bilin ki, Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Allah'ı ve Peygamberi tanımayanlara acı bir azabı müjdele!
Ancak antlaşma yaptığınız müşriklerden daha sonra antlaşmalarında hiçbir eksiklik yapmamış ve aleyhinizde hiçbir kimseye arka çıkmamış olanlar başka. Bunlarla yaptığınız antlaşmayı süresine kadar tamamen yerine getirin. Allah, her halde sakınanları sever.
(tevbe 1,2,3,4)
Ve eğer müşriklerden biri senden aman dileyerek yakınına gelmek isterse, Allah'ın kelamını dinleyebilmesi için ona aman ver, sonra onu güven duyacağı yere kadar gönder; çünkü onlar gerçeği bilmez bir toplulukturlar..
Bir baska uyenin ya da uyelerin yazdigi anlama direkt cevap veren, atifta bulunan, yanit veren, destek olan, elestiren, Uyeleri direkt laf kavgasina , sohbete, tartismaya goturecek yazilar pasiflenmektedir.
LÜTFEN, NEDİR? BÖLÜMÜNÜN BİR TARTIŞMA ALANI OLMADIĞINI, SADECE ANLAMLARIN YAZILDIĞI BİR TÜR SÖZLÜK OLDUĞUNU, TARTIŞMALARI İSE FORUM BÖLÜMÜNDE YAPTIĞIMIZI UNUTMAYINIZ. Teşekkürler..
fikir tartışalım diyorsunuz..derken bile beni tartışıyorsunuz...
bana hitaben yazdıklarına bir bak bakalım kim kime tepeden bakmış...
ben kendi adıma kavgadan dalaşmadan yana değilim...
hiç kimse bir diğeri gibi düşünmek ve düşündüğünü ifade etmek zorunda değildir...
ancak herkes düşündüğünü ifade ederken bir diğerinin kişiselliğine dokunmadan bunu yapmalıdır...ancak dünkü yazımda da yazdığım gibi bu tek taraflı olmaz..olamaz..
burda sürekli müslümanlar cahil yobaz düşünmeyen vs olarak etiketlenmektedir...
benzer etiketlemeyi biizim yapmamız ise eleştirilmekte...
doğrusu burda tartışacak çok bi şey yok..hak ile batıl bir birinden ayrılmıştır...
biz inanıyoruz siz inanmıyorsunuz..
sizin inanmayışınızın bizim inancımız açısından bir ehemmiyeti yok..bizim inancımızında sizin değerleriniz açısından bir ehemmiyeti yok..
öyleyse sizin inanmayışınız size bizim inancımız bize.. hala bizim inancımızı neden tartışıyorsunuz...
size düşen siz öyle inanıyorsunuz ama biz sizin inandığınıza inanmıyoruz demek ve alıp başınızı gitmenizdir...
halbu ki siz sizin inandığınız kaka bizim inançsızlığımız cici tavrında sürekli inancımıza saldırıyorsunuz...
inancımız hakkında neler düşündüğünüzü hangi açıdan inanmadığınızı yazacaksınız...
peygamberimize arap diyerek ki bunu yeni doğan bebelerde bilir...nereye varılabilir...
inanmayışınızın nedeni peygamberin arap olması mıdır da bu dillendirilmektedir..peygamberin arap olması bir olumsuzluk mudur...
örnekler çoğaltılabilir...ancak gerek yoktur...
düşünün ki önünüzde bir sofra sofrada çeşit çeşit yemekler...karşınızda hiç tanımadığınız biri ve birileri sizin hiç yemediğiniz tadını bilmediğiniz bu nedenle de (kişi bilmediğine düşmandır) sevmediğiniz bir yemeği iştahla yiyor...sevdiğini çok güzel bulduğunu hergün üç öğün yiyebileceğini söylüyor...
siz ise hayır bu yemek leziz değildir...sizin ağız tadınız yoktur..bunun ahçısıda falancı dır.. zaten iyi bir ahçı da değildir..hatta araptır...
vs şeklinde kötülemek insanlık görgüsü açısından ne kadar geçerliidir..görgülü bir adamın işi midir.
bu insanın kendine insan, hatta düşünen sorgulayan insan demesi ne kadar mümkündür...
yemeği kötülemek,düşünmek ve sorgulamak mıdır..yemeği yiyen yemeğin tadına bakmadan mı yemeği yemiştir...yemek hakkında her hangi bir düşüncesi ve sorgusu yok mudur..
Hep düşünmüşümdür, ‘telefonları dinleyenlerin telefonu dinlense, gizli kamera çekimi yapanların hayatına gizli kamera sokulsa, özel hayatı iğdiş edenlerin yaşamları masaya yatırılsa acaba nasıl olur? ’ diye.
Başkalarının özelinden para kazananlar, başka hayatları otopsi yaparak prim yapanlar bahse konu kendi yaşamları olduğunda ne hissederler acaba?
Bir süredir Savaş Ay röportajlarını içim ezilerek okurken daha farklı şeyler hissettim. En kolay kısmıydı, her gün ekrandan evlere oluk oluk akıtılan bu fondötene batırılmış yaşamları cahillikle suçlamak, dalga geçmek, ezmek. En son Gizem Özdilli röportajını okurken içimdeki acıma hissi daha da kocaman oldu. Öyle bir trajediydi ki bu, o koca Savaş Ay, Özdilli’yi, cumartesi kolezyumunda biz okuyucu arslanların ağzına atmayı içine sindiremeyip omuzunu uzatıyordu gözü yaşlı mankene. Düşünün bir, bir magazin programında ülkem izleyicisi perforeci’nin ‘Sevgilisi Otomobil Osman’ı Şenay Akay’a kaptıran seksi manken Gizem Özdilli’nin çıktığı defile...’ diye sunduğu haberde kamera arkaya dönemediği için mankenin bebeğini düşürdüğünü bilemiyoruz. Bize ışıltıyla sunulan yaşamın arka pencereleri kalın tuğlalarla örülü olduğu için, insan merkezli dramı asla bilme şansımız yok.
Sonrasında koşturmaca. Kaybettiği bebeğin acısını aklına getirmemek için yerinde durmadan, oradan oraya zıplanılan bir yaşam. Plazaların istediği, zorladığı, mecrasını tespit edip akıttığı bir parıltılı hayat! Şöyle diyor Gizem Özdilli: ‘Yorgun argın çıktım podyuma. Birden çok kötü hissettim kendimi. İçim bir tuhaf oldu. Baktım ki paçalarımdan kan boşanıyor. İnanılmaz bir acı, sancı. Meğer bebeğimi düşürmüşüm. 6 haftalık bebek, o strese, tempoya dayanamadı, düştü. Karşımda patronlar, izleyenler, 20-30 tane gazeteci. Onlara hiç hissettirmemem lazım. O halimle dar attım kendimi hastaneye ve aldım acı haberi. O günden beri ruh gibiyim abi... Düşünmemek, aklıma getirmemek için her an her yere koşuyorum. TV çekimi, radyo programı, gazete haberi... Her an koşuyorum. Bu bir kâbustu diyeyim, gerçek değildi diyeyim diye...’
Kameraların ön tarafı böyle de arkasını çok daha farklı zannediyoruz değil mi? Leyla Umar röportajı ve sevgili Refik Erduran’ın cevaplarını görünce hiç de öyle olmadığını anlamış bulunuyoruz. Aslında plazalarda yaşayan ve bir çeşit yarı-Televole yaşamı süren meslektaşlarımızı rencide etmemeye azami gayret göstermiyorum dersem, yalan söylemiş olurum. Ancak onların durumu da, malzeme olarak her gün ekranlarına, sayfalarına koyduklarından çok farklı değil diye düşünüyorum. Yanında çalıştırdığı asistanları özenle seçen yaşlı hergelelerden kanına girdiği masumların kardeşinden araba dolusu sopa yiyen neoliberal eski Marksist kart zamparalardan değil; ama bir şekilde bu yaşamın içine girmiş ve kariyer yapma amacıyla didinen iyi niyetli insanların neden böyle koşturduğunu, neden ‘ötekilere’ karşı sevgisiz ve yüksek sesle konuştuğunu çok daha iyi anlıyoruz Leyla Umar’ı dinledikçe. Ve Erduran’ın cevabını okuyunca da resmin eksik kısımları tamamlanıyor.
Sözgelimi başı kapalı kızlara ikinci sınıf yaratık gözüyle bakan, semt pazarından alış-veriş yapıp hayatını eşi ve çocuklarına vakfetmiş kadınları hor gören bu kadınların nasıl bir ızdıraplı yaşam sürdüklerini tıpkı Savaş Ay röportajı okur gibi içimiz burkularak okuyoruz. Leyla Umar’ın içinde çırpındığı sevgisizlik kazanı her zaman aldatılma, değer verilmeme hissini Anadolu’da yaşayan kaç bahtsız kadın yaşar?
Bakın Refik Erduran kendisine sorulan “(Leyla Umar’a) ‘Seni aldatıyorum’ dediniz mi? ” sorusuna ne cevap veriyor: “Söyledim. Hayatım boyunca kadınlara asla yalan söylemedim. Şerefim üzerine yemin ederim ki, Leyla’ya ben ‘Bak kızım, hayatımda birçok kadın var. Hepsi de çok değer verdiğim insanlar. Bunlardan benim birdenbire vazgeçmek gibi bir niyetim yok. Sen repertuvara bu şartla gireceksen gir. Yoksa hiç birbirimizi üzmeyelim.’ dedim. O da ‘Peki! ’ dedi.”
Bu tür ilişkileri normal gören insanların imam nikahına, iki hanımla evlenmeye, bilmem neye yüksek sesle ve tüm zerrelerince karşı çıkışları Gizem Özdilli’nin bahsettiği kâbuslaşan yaşamı bastırma güdüsü olabilir mi?
Kim bilir belki ileride kameraların açısı değişir ve yaralı plaza kadınlarının hayatlarının konu edinildiği ‘reality show’lar da yayınlanır...
Bu gibi kutlama ve tebriklesme yazilari artik pasiflenmektedir.
LÜTFEN, NEDİR? BÖLÜMÜNÜN BİR SOHBETLESME ALANI OLMADIĞINI, SADECE ANLAMLARIN YAZILDIĞI BİR TÜR SÖZLÜK OLDUĞUNU, TARTIŞMALARI İSE FORUM BÖLÜMÜNDE YAPTIĞIMIZI UNUTMAYINIZ.
bil mukabil..değerli kardeşim... her zaman dua ile...
Bir baska uyenin ya da uyelerin yazdigi anlama direkt cevap veren, atifta bulunan, yanit veren, destek olan, elestiren, Uyeleri direkt laf kavgasina , sohbete, tartismaya goturecek yazilar pasiflenmektedir.
LÜTFEN, NEDİR? BÖLÜMÜNÜN BİR TARTIŞMA ALANI OLMADIĞINI, SADECE ANLAMLARIN YAZILDIĞI BİR TÜR SÖZLÜK OLDUĞUNU, TARTIŞMALARI İSE FORUM BÖLÜMÜNDE YAPTIĞIMIZI UNUTMAYINIZ. Teşekkürler.
her insan hata eder.. hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir..(hadis i şeirf)
zaman zaman nedir sayfalarında yaşanan bu zıtlaşmalar kaçınılmaz.. bazan o kadar çirkin şeyler yazılıyor ki sizde ister istemez aynıyla mukabele etmek durumunda kalıyorsunuz...herhal anladıkları dil budur diye düşünüyorsunuz..(analdıkları dilden konuşuyorsunuz)
şahsım adına konuşacak olursam bende yazılarımda bu dili kullanmıyor değilim....
yalnız bi gerçek var ki bu dili yazılanlara cevap olarak kullanıyoruz..hiç bir zaman kendiliğimizden kimseye sataşmış değiliz...
bilakis tanımadığımız,aşina olmadığımız nikler ilk mesajlarını ilk yazılarını şahsımıza yazarak nedire ya da siteye merhaba diyor...bu davranış gözümüzden kaçmış değildir..bunları yiyor da değiliz...bazılarının sistemli olarak bizimle uğraştığının farkındayız...
halbuki bizim bu tarz bir çabamız yoktur..
ne insanların inancıyla ne de şahsıyla ilgiliyiz...
ilgili olduğumuz tek nokta inancımız...
inancımıza saldıranlara (dikkat edin ilk saldırı asla bizim tarafımızdan olmuyor) sessiz kalmamız beklenemez...eğer bu siteye giriyor ve yazılanları okuyorsam sorumluyum demektir...
hak ile batılın mücadelesi insanlığın başından sonuna kadar devam edecek... ta ki hak ile batıl tam olarak ayrılana kadar..(biz zaten hak ile batılın ayrı olduğuna iman etmişiz) inanmıyanların bunu anlıyacağı zamana kadar diye düzeltelim...
gönül ister ki bu mücadele birbirimizi incitmeden kırmadan dövmeden sövmeden olsun...
gönül bunu istiyor..ancak mantıkta diyor ki bu tek taraflı olmaz... size taş atana gül atın yahudi öğretisidir ve kabul edebileceğimiz bir anlayış değildir...
biz kimseye durduk yerde sataşmayız sataşana da anlayacağı dille sataşırız...kısasa kısas...bunda bize bir vebal yoktur..
bağışlarsak o daha iyidir...demek ki o kadar iyi değiliz...(olucaz inşaallah)
gönlümüzün isteğine uyarak -olagelenlerden hoşnut değiliz-size bir anlaşma teklif ediyorum...
siz yazılarımızda sizi inciten ya da değerlerinize hakaret sövgü içeren yazıları tespit edip silmemizi talep edin..bizde sizden aynısını talep edelim....karşılıklı yazılarımızı silelim...
karşılıklı uzlaşalım...birbirlerimizin değerlerine ve şahsına dil uzatmadan yazışmayı öğrenelim...
ben kendi adıma istenilen tüm yazılarımı sileceğime inandığım kutsallarım adına söz veriyorum...
Uyeye ya da uyelere direk soru yoneltmeyin lutfen ! Bu gibi yazilar artik pasiflenmektedir...
LÜTFEN, NEDİR? BÖLÜMÜNÜN BİR TARTIŞMA ALANI OLMADIĞINI, SADECE ANLAMLARIN YAZILDIĞI BİR TÜR SÖZLÜK OLDUĞUNU, TARTIŞMALARI İSE FORUM BÖLÜMÜNDE YAPTIĞIMIZI UNUTMAYINIZ.
Teşekkürler..
sorgulama devam ediyor..sebgerd soruyor...
hangi bilim....?
dinsizlik bilimsel mi?
Bir baska uyenin ya da uyelerin yazdigi anlama direkt cevap veren, atifta bulunan, yanit veren, destek olan, elestiren,
Uyeleri direkt laf kavgasina , sohbete, tartismaya goturecek yazilar pasiflenmektedir.
LÜTFEN, NEDİR? BÖLÜMÜNÜN BİR TARTIŞMA ALANI OLMADIĞINI, SADECE ANLAMLARIN YAZILDIĞI BİR TÜR SÖZLÜK OLDUĞUNU, TARTIŞMALARI İSE FORUM BÖLÜMÜNDE YAPTIĞIMIZI UNUTMAYINIZ.
Teşekkürler..
şimdi geleim fasulyenin nimetlerine...
Objektif olmadığınız yerde, yalan, dayatma ve doğma vardır.
(ATEİSTİM (Bay, 40)
1.10.2004 11:54)
hakkaten ondan vardır..
biz din olgusunu kendiisi kadar araştırmadığımzdan bilemiyoruz...kendisi bizi bi zahmet aydınlatsın...
ahzap 50 olarak verdiği ayett e hala kızları ile evenmek ayrıcalığı sadece peygambere mi verilmiştir...
müslümanlar hala teyze kızları ile evlenememekte midir...
kendileri bize şu ayeti nasıl yorumlarlar...
Ayet Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt hemşireleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -onlarla zifafa girmemişseniz kızlarıyla evlenmenizde bir sakınca yoktur- ve öz oğullarınızın karıları ve iki kz kardeşi birlikte nikahlayıp almanız haram kılındı. Ancak geçen geçti, çünkü Allah bağışlayıcı ve merhamet edicidir. ..nisa 23...
ayette hala ve teyze kızları haram kılınmamıştır...
ahzab 50 de peygambere hak görülen hala ve teyze kızları değil-ayeti yazalım-
Ey peygamber, Biz, özellikle sana şunları helal kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden sahibi bulunduğun cariyeyi, amcanın kızlarından, halalarının kızlarından, dayının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret etmiş olanları; birde inanan bir kadın eğer kendisini peygambere bağışlar da, peygamber de onunla evlenmek isterse onu, sadece sana, diğer mü'minlere değil. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neleri farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar, sana bir darlık olmaması içindir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir....ahzap 50...
inanan bir kadının kendisini peygambere bağışlamasıdır...
objektifliğin olmadığı yerde yalan ve çarpıtma vardır...
aynı çarpıtma diğer ayetlerde de mevcuttur...objektiflik bazılarını aşıyor...
ahzab 23.cü ayette öz oğulalrla evlatlıkların konumunun aynı olmadığı açıktır..
kur an arap geleneğinin kitabı değil rahmanın kitabıdır...peygamberin evlattlığı zeydin eşini boşadıktan sonra almasının da bu arap adetinin geçersizliğine delil olduğunu düşünüyoruz...doğrusunu rabbimiz bilir...
bizim bildiğimiz öz oğulla evlattlık islamda bir değildir...
arap adetini islam olarak yazmak objektiflik yad adin olgusu üzerinde araştırmış olmak olmuyor di mi...
bunu böyle yazsaydınız sizi doğru sözlü sanırdık...yazıkki hep aleyhinize çalıyorsunuz...
tevbe 5 te ki ayette çarpıtılmış...
öyle yazılmış ki sanki müşrikleri gördüğünüz yerde öldürün...ayeti yazalım..
O haram aylar çıkınca artık müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun! Eğer tevbe edip namaz kılar ve zekatı verirlerse, onları serbest bırakın; çünkü Allah bağışlayan ve merhamet edendir...tevbe 5...
ayetin öncesini ve sonrasını da yazıyor..yorumsuz bırakıyoruz...
Bu, Allah ve Peygamberinden, antlaşma yaptığınız müşriklere bir ültimatomdur.
Bundan böyle yeryüzünde dört ay istediğiniz gibi dolaşın; şunu da bilin ki, siz Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz ve Allah, herhalde kafirleri rezil edecek!
Bir de Allah ve Peygamberinden Hacc-ı Ekber gününde insanlara bir bildirdir ki, Allah da Peygamberi de müşriklerden kesinlikle uzaktır. Hemen tevbe ederseniz, hakkınızda hayırlı olur. Eğer aldırmazsanız, bilin ki, Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Allah'ı ve Peygamberi tanımayanlara acı bir azabı müjdele!
Ancak antlaşma yaptığınız müşriklerden daha sonra antlaşmalarında hiçbir eksiklik yapmamış ve aleyhinizde hiçbir kimseye arka çıkmamış olanlar başka. Bunlarla yaptığınız antlaşmayı süresine kadar tamamen yerine getirin. Allah, her halde sakınanları sever.
(tevbe 1,2,3,4)
Ve eğer müşriklerden biri senden aman dileyerek yakınına gelmek isterse, Allah'ın kelamını dinleyebilmesi için ona aman ver, sonra onu güven duyacağı yere kadar gönder; çünkü onlar gerçeği bilmez bir toplulukturlar..
(tevbe 6)
siz doktorun verdiği ilacı sorgulayan bir hasta düşünebiliyor musunuz...?
Bir baska uyenin ya da uyelerin yazdigi anlama direkt cevap veren, atifta bulunan, yanit veren, destek olan, elestiren,
Uyeleri direkt laf kavgasina , sohbete, tartismaya goturecek yazilar pasiflenmektedir.
LÜTFEN, NEDİR? BÖLÜMÜNÜN BİR TARTIŞMA ALANI OLMADIĞINI, SADECE ANLAMLARIN YAZILDIĞI BİR TÜR SÖZLÜK OLDUĞUNU, TARTIŞMALARI İSE FORUM BÖLÜMÜNDE YAPTIĞIMIZI UNUTMAYINIZ.
Teşekkürler..
fikir tartışalım diyorsunuz..derken bile beni tartışıyorsunuz...
bana hitaben yazdıklarına bir bak bakalım kim kime tepeden bakmış...
ben kendi adıma kavgadan dalaşmadan yana değilim...
hiç kimse bir diğeri gibi düşünmek ve düşündüğünü ifade etmek zorunda değildir...
ancak herkes düşündüğünü ifade ederken bir diğerinin kişiselliğine dokunmadan bunu yapmalıdır...ancak dünkü yazımda da yazdığım gibi bu tek taraflı olmaz..olamaz..
burda sürekli müslümanlar cahil yobaz düşünmeyen vs olarak etiketlenmektedir...
benzer etiketlemeyi biizim yapmamız ise eleştirilmekte...
doğrusu burda tartışacak çok bi şey yok..hak ile batıl bir birinden ayrılmıştır...
biz inanıyoruz siz inanmıyorsunuz..
sizin inanmayışınızın bizim inancımız açısından bir ehemmiyeti yok..bizim inancımızında sizin değerleriniz açısından bir ehemmiyeti yok..
öyleyse sizin inanmayışınız size bizim inancımız bize..
hala bizim inancımızı neden tartışıyorsunuz...
size düşen siz öyle inanıyorsunuz ama biz sizin inandığınıza inanmıyoruz demek ve alıp başınızı gitmenizdir...
halbu ki siz sizin inandığınız kaka bizim inançsızlığımız cici tavrında sürekli inancımıza saldırıyorsunuz...
uzlaşacaksak inancımızla uğraşmayacaksınız..inancımıza değerlerimize saldırmıyacaksınız..
inancımız hakkında neler düşündüğünüzü hangi açıdan inanmadığınızı yazacaksınız...
peygamberimize arap diyerek ki bunu yeni doğan bebelerde bilir...nereye varılabilir...
inanmayışınızın nedeni peygamberin arap olması mıdır da bu
dillendirilmektedir..peygamberin arap olması bir olumsuzluk mudur...
örnekler çoğaltılabilir...ancak gerek yoktur...
düşünün ki önünüzde bir sofra sofrada çeşit çeşit yemekler...karşınızda hiç tanımadığınız biri ve birileri sizin hiç yemediğiniz tadını bilmediğiniz bu nedenle de (kişi bilmediğine düşmandır) sevmediğiniz bir yemeği iştahla yiyor...sevdiğini çok güzel bulduğunu hergün üç öğün yiyebileceğini söylüyor...
siz ise hayır bu yemek leziz değildir...sizin ağız tadınız yoktur..bunun ahçısıda falancı dır.. zaten iyi bir ahçı da değildir..hatta araptır...
vs şeklinde kötülemek insanlık görgüsü açısından ne kadar geçerliidir..görgülü bir adamın işi midir.
bu insanın kendine insan, hatta düşünen sorgulayan insan demesi ne kadar mümkündür...
yemeği kötülemek,düşünmek ve sorgulamak mıdır..yemeği yiyen yemeğin tadına bakmadan mı yemeği yemiştir...yemek hakkında her hangi bir düşüncesi ve sorgusu yok mudur..
sormamış mıdır..dili tadını tuzunu almamış mıdır...
halimiz o sofradaki birilerinin hali....birileri yemeği iştahla yerken diğerleri aynı yemeği iştahla kötülemektedir...
halbu ki birilerine düşen birileri yemeği iştahla yerken kendisinin yiyemediğini söyleyip kenara çekilmesidir...
düşünen sorgulayan insan bunu düşünmelidir...bunu düşünemediğini söylemek düşünemeyene tepeden bakmak değildir...
tepeden konuşan yemeği hiç tatmayandır...
üstelik tatmadığı bir yemek hakkında konuşma hakkını da kendisinde görebilmektedir..
hayret etmiyelimde ne edelim...HAYRET!
gelin uzlaşalım..artık yemeğimizide ahçımıızıda yiyenimizide kötülemeyin...
bizim sizin yemeyişinizle bir sorunumuz yoktur...
yiyen yer mümreği (böbrek) yemiyenin yanar yüreği....
leyla umar tesettürlü olsaydı,aptaldı kandırılmıştı köleydi yobazdı cahildi vs vs idi...
tesettürsüzlükten yırttı...
Plazaların yaralı kadınları
Hep düşünmüşümdür, ‘telefonları dinleyenlerin telefonu dinlense, gizli kamera çekimi yapanların hayatına gizli kamera sokulsa, özel hayatı iğdiş edenlerin yaşamları masaya yatırılsa acaba nasıl olur? ’ diye.
Başkalarının özelinden para kazananlar, başka hayatları otopsi yaparak prim yapanlar bahse konu kendi yaşamları olduğunda ne hissederler acaba?
Bir süredir Savaş Ay röportajlarını içim ezilerek okurken daha farklı şeyler hissettim. En kolay kısmıydı, her gün ekrandan evlere oluk oluk akıtılan bu fondötene batırılmış yaşamları cahillikle suçlamak, dalga geçmek, ezmek. En son Gizem Özdilli röportajını okurken içimdeki acıma hissi daha da kocaman oldu. Öyle bir trajediydi ki bu, o koca Savaş Ay, Özdilli’yi, cumartesi kolezyumunda biz okuyucu arslanların ağzına atmayı içine sindiremeyip omuzunu uzatıyordu gözü yaşlı mankene. Düşünün bir, bir magazin programında ülkem izleyicisi perforeci’nin ‘Sevgilisi Otomobil Osman’ı Şenay Akay’a kaptıran seksi manken Gizem Özdilli’nin çıktığı defile...’ diye sunduğu haberde kamera arkaya dönemediği için mankenin bebeğini düşürdüğünü bilemiyoruz. Bize ışıltıyla sunulan yaşamın arka pencereleri kalın tuğlalarla örülü olduğu için, insan merkezli dramı asla bilme şansımız yok.
Sonrasında koşturmaca. Kaybettiği bebeğin acısını aklına getirmemek için yerinde durmadan, oradan oraya zıplanılan bir yaşam. Plazaların istediği, zorladığı, mecrasını tespit edip akıttığı bir parıltılı hayat! Şöyle diyor Gizem Özdilli: ‘Yorgun argın çıktım podyuma. Birden çok kötü hissettim kendimi. İçim bir tuhaf oldu. Baktım ki paçalarımdan kan boşanıyor. İnanılmaz bir acı, sancı. Meğer bebeğimi düşürmüşüm. 6 haftalık bebek, o strese, tempoya dayanamadı, düştü. Karşımda patronlar, izleyenler, 20-30 tane gazeteci. Onlara hiç hissettirmemem lazım. O halimle dar attım kendimi hastaneye ve aldım acı haberi. O günden beri ruh gibiyim abi... Düşünmemek, aklıma getirmemek için her an her yere koşuyorum. TV çekimi, radyo programı, gazete haberi... Her an koşuyorum. Bu bir kâbustu diyeyim, gerçek değildi diyeyim diye...’
Kameraların ön tarafı böyle de arkasını çok daha farklı zannediyoruz değil mi? Leyla Umar röportajı ve sevgili Refik Erduran’ın cevaplarını görünce hiç de öyle olmadığını anlamış bulunuyoruz. Aslında plazalarda yaşayan ve bir çeşit yarı-Televole yaşamı süren meslektaşlarımızı rencide etmemeye azami gayret göstermiyorum dersem, yalan söylemiş olurum. Ancak onların durumu da, malzeme olarak her gün ekranlarına, sayfalarına koyduklarından çok farklı değil diye düşünüyorum. Yanında çalıştırdığı asistanları özenle seçen yaşlı hergelelerden kanına girdiği masumların kardeşinden araba dolusu sopa yiyen neoliberal eski Marksist kart zamparalardan değil; ama bir şekilde bu yaşamın içine girmiş ve kariyer yapma amacıyla didinen iyi niyetli insanların neden böyle koşturduğunu, neden ‘ötekilere’ karşı sevgisiz ve yüksek sesle konuştuğunu çok daha iyi anlıyoruz Leyla Umar’ı dinledikçe. Ve Erduran’ın cevabını okuyunca da resmin eksik kısımları tamamlanıyor.
Sözgelimi başı kapalı kızlara ikinci sınıf yaratık gözüyle bakan, semt pazarından alış-veriş yapıp hayatını eşi ve çocuklarına vakfetmiş kadınları hor gören bu kadınların nasıl bir ızdıraplı yaşam sürdüklerini tıpkı Savaş Ay röportajı okur gibi içimiz burkularak okuyoruz. Leyla Umar’ın içinde çırpındığı sevgisizlik kazanı her zaman aldatılma, değer verilmeme hissini Anadolu’da yaşayan kaç bahtsız kadın yaşar?
Bakın Refik Erduran kendisine sorulan “(Leyla Umar’a) ‘Seni aldatıyorum’ dediniz mi? ” sorusuna ne cevap veriyor: “Söyledim. Hayatım boyunca kadınlara asla yalan söylemedim. Şerefim üzerine yemin ederim ki, Leyla’ya ben ‘Bak kızım, hayatımda birçok kadın var. Hepsi de çok değer verdiğim insanlar. Bunlardan benim birdenbire vazgeçmek gibi bir niyetim yok. Sen repertuvara bu şartla gireceksen gir. Yoksa hiç birbirimizi üzmeyelim.’ dedim. O da ‘Peki! ’ dedi.”
Bu tür ilişkileri normal gören insanların imam nikahına, iki hanımla evlenmeye, bilmem neye yüksek sesle ve tüm zerrelerince karşı çıkışları Gizem Özdilli’nin bahsettiği kâbuslaşan yaşamı bastırma güdüsü olabilir mi?
Kim bilir belki ileride kameraların açısı değişir ve yaralı plaza kadınlarının hayatlarının konu edinildiği ‘reality show’lar da yayınlanır...
zaman 28 2ylül 2004 nedim hazar
Bu gibi kutlama ve tebriklesme yazilari artik pasiflenmektedir.
LÜTFEN, NEDİR? BÖLÜMÜNÜN BİR SOHBETLESME ALANI OLMADIĞINI, SADECE ANLAMLARIN YAZILDIĞI BİR TÜR SÖZLÜK OLDUĞUNU, TARTIŞMALARI İSE FORUM BÖLÜMÜNDE YAPTIĞIMIZI UNUTMAYINIZ.
bil mukabil..değerli kardeşim...
her zaman dua ile...
Bir baska uyenin ya da uyelerin yazdigi anlama direkt cevap veren, atifta bulunan, yanit veren, destek olan, elestiren,
Uyeleri direkt laf kavgasina , sohbete, tartismaya goturecek yazilar pasiflenmektedir.
LÜTFEN, NEDİR? BÖLÜMÜNÜN BİR TARTIŞMA ALANI OLMADIĞINI, SADECE ANLAMLARIN YAZILDIĞI BİR TÜR SÖZLÜK OLDUĞUNU, TARTIŞMALARI İSE FORUM BÖLÜMÜNDE YAPTIĞIMIZI UNUTMAYINIZ.
Teşekkürler.
her insan hata eder..
hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir..(hadis i şeirf)
zaman zaman nedir sayfalarında yaşanan bu zıtlaşmalar kaçınılmaz..
bazan o kadar çirkin şeyler yazılıyor ki sizde ister istemez aynıyla mukabele etmek durumunda kalıyorsunuz...herhal anladıkları dil budur diye düşünüyorsunuz..(analdıkları dilden konuşuyorsunuz)
şahsım adına konuşacak olursam bende yazılarımda bu dili kullanmıyor değilim....
yalnız bi gerçek var ki bu dili yazılanlara cevap olarak kullanıyoruz..hiç bir zaman kendiliğimizden kimseye sataşmış değiliz...
bilakis tanımadığımız,aşina olmadığımız nikler ilk mesajlarını ilk yazılarını şahsımıza yazarak nedire ya da siteye merhaba diyor...bu davranış gözümüzden kaçmış değildir..bunları yiyor da değiliz...bazılarının sistemli olarak bizimle uğraştığının farkındayız...
halbuki bizim bu tarz bir çabamız yoktur..
ne insanların inancıyla ne de şahsıyla ilgiliyiz...
ilgili olduğumuz tek nokta inancımız...
inancımıza saldıranlara (dikkat edin ilk saldırı asla bizim tarafımızdan olmuyor) sessiz kalmamız beklenemez...eğer bu siteye giriyor ve yazılanları okuyorsam sorumluyum demektir...
hak ile batılın mücadelesi insanlığın başından sonuna kadar devam edecek...
ta ki hak ile batıl tam olarak ayrılana kadar..(biz zaten hak ile batılın ayrı olduğuna iman etmişiz) inanmıyanların bunu anlıyacağı zamana kadar diye düzeltelim...
gönül ister ki bu mücadele birbirimizi incitmeden kırmadan dövmeden sövmeden olsun...
gönül bunu istiyor..ancak mantıkta diyor ki bu tek taraflı olmaz...
size taş atana gül atın yahudi öğretisidir ve kabul edebileceğimiz bir anlayış değildir...
biz kimseye durduk yerde sataşmayız sataşana da anlayacağı dille sataşırız...kısasa kısas...bunda bize bir vebal yoktur..
bağışlarsak o daha iyidir...demek ki o kadar iyi değiliz...(olucaz inşaallah)
gönlümüzün isteğine uyarak -olagelenlerden hoşnut değiliz-size bir anlaşma teklif ediyorum...
siz yazılarımızda sizi inciten ya da değerlerinize hakaret sövgü içeren yazıları tespit edip silmemizi talep edin..bizde sizden aynısını talep edelim....karşılıklı yazılarımızı silelim...
karşılıklı uzlaşalım...birbirlerimizin değerlerine ve şahsına dil uzatmadan yazışmayı öğrenelim...
ben kendi adıma istenilen tüm yazılarımı sileceğime inandığım kutsallarım adına söz veriyorum...
aksi halde kaldığımız yerden devam edeceğiz...
uzlaşmaya var mısınız...
hangi sözümle anlamış gibi olmuşum...
admasan yaz...bir aferinde gelecek benden sana...benim ki afferin olacak...
bazı bilim adamları insan zekasının hayvanlara nazaran fazla oluşunun nedeni insan beyninin büyüklüğüne bağlar ve sorarlarmış...
-düşünün bi kere beynimiz yarım kilo daha fazla olsaydı kimbilir neler olurdu..
el -cevap hiç bir şey olmazdı birçok kişinin sadece yarım kilo beyni olurdu..
şekil nerede...