ne zaman edebiyattan irfandan sanattan hikmetten söz acsam etrafimdakiler bu uğraşıların zamansizligindan apolitikliginden den vuruyor. öyle değil.eski libas gibi aşığın gönlü söküldükten sonra dikilmez imiş diyor türküde. eski libasimizi tamir etmenin bir yolunu bilmediğimden tüm bunlar. gönül kelimesi bu arada bizim söylediğimiz gibi değil.neşet ağanın söylediği gibi söylenir. nasıl söylediğinin önemi var. mesele zor olsa bir şekild e hallolur ama zor imiş dediğinde bu dünyada halkının yolu yok demektir. aşığın gönlü diyordum o gönül yırtılmasın diye bunca söz.
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de yırtılan ve parçalanan birşeyler olmalı mutlaka hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler
Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü
Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan kadınları güzelleştiren herhalde onlardı 'Tükürsem cinayet sayılır' diyordu birisi tükürsek cinayet sayılıyor artık ama nerde kaldılar, özledim gülüşlerini onların
Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara tek yaprak bile kımıldamıyor nedense ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor kanımın pıhtılarında güllerin serinliği ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum okuduğum bütün kitaplar paramparça çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum sırnaşık aydınlar, arabesk hüzünler bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma
Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
İçimde zaptedilmez bir kırma isteği dizginlerini koparan bir at sanki bu soluk soluğa kalıyorum her sonbahar ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum bütün gençliğim böylece geçip gitti işte ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim
Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa birgün gelirsek hangi kent güzelleşmez şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün
Harbi isteyen ve hazırlayan kuvvetler asrımızın ve yurdumuzun insanını her tarafından çevirmiştir. En başta tekniği ilmini yiyen, kuvveti ahlakını kemiren batı medeniyeti harbi istiyor. Aşkı hançerleyen sanat, hayatı hayvanlaştıran ve hayvan zevklerini bütün hayat yapan sahne ve sinema harbi istiyor. Günde yüzlerce güneş batıran ve aydınlık arayan ruhları karanlıklara gömen büyük şehirler harbi istiyor. İnsana bir av hayvanına bakar gibi menfaat bağlarıyla yaklaşan bedenleri birbirine yaklaşırken ruhları birbirinden uzaklaşan , tırnakları keskin kalpleri sıska nesiller harbi istiyor. Neşeleri hıçkırıklı , azabı hüzünlü, isyanı hoyrat , merhameti miraca yükselemeyen asrın insanı harbi istiyor. Elleri dünya muradına ermiş gibi direksiyona sarılıp, üzerine saldırdığı insanları kendine yol açmakla görevli esirlere bakar gibi yüksekten bakan hazları içinde taşlaşmış bakışlar harbi istiyor. Kalabalığın toplandığı şehirlerde bir türlü ruhlarını bedenlerine esir olmaktan kurtaramayan zevki tanrılaştırmış medeniyet kuklaları harbi istiyor. İtaati esirlik diye tekmeleyip taşkınlığı hürriyet diye seçerken baba ocağının bin yıllık sevgilerine saldıran gençlik harbi istiyor. Zenginlerin malında fakirlerin hakkı olduğuna inanmayarak bol harcamaktan zevk alanlar harbi istiyor. Şahsi kazanç iştihalarına esir olduktan sonra fukaranın ahından korkmayan büyük kazanç kahramanları harbi hazırlıyorlar. Medine’ den Malazgirt’ e oradan büyük fethin beldesine uzanan ruhu çiğnedikten sonra Süleymaniye’nin eşiklerinde zevki kabe yapan hasta sinirler harbi istiyor. Güneşin sultan olduğu toprakları terkederek Haçlıların varoşlarında içki düellosuna koşan, kalplerinde hacı bayramı kovduktan sonra sahne sanatçılarına taht kuran ulu ecdadın bu günkü çocukları harbi istiyor.
HARBİ ÖNLEYECEK KUVVET AŞK İLE MERHAMETTİR. ONLARIN BULUNMADIĞI DÜNYADA HARP DAİMA BEKLENECEKTİR.
bazı kadınların yüzü birazdan buralara yağmur yağacak yüzüdür. bazı kadınların yüzü bir kez olsun gerçekten gidenler dönmek isteseler de bir daha dönemezler yüzüdür.bazi kadınların yüzü ben gitmek istesem de beni bırakma yüzüdür. tarık tufan/ beni onlara verme
aşk kainatın hem başlangıcı hem gayesidir. maddede kuvvet olarak gözüken aşk maddeyi tanımayan ruha sığındı.allah mutlak aşkın kendisidir. varlığın aşkı da o dur.allah ve kainat ikiliği aklın yarattığı bir hezeyanıdır. aşk içinde çokluk yoktur. çokluk sağdece bizim taniyisimiza ait bir vasifdir.metafizik sonunda yerini tasavvufun aşk denemesine bırakacaktır.
bilmedikleri için öyle davranıyorlar. sevgi nedir bilmeyenlere kizamam
ne zaman edebiyattan irfandan sanattan hikmetten söz acsam etrafimdakiler bu uğraşıların zamansizligindan apolitikliginden den vuruyor. öyle değil.eski libas gibi aşığın gönlü söküldükten sonra dikilmez imiş diyor türküde. eski libasimizi tamir etmenin bir yolunu bilmediğimden tüm bunlar. gönül kelimesi bu arada bizim söylediğimiz gibi değil.neşet ağanın söylediği gibi söylenir. nasıl söylediğinin önemi var. mesele zor olsa bir şekild e hallolur ama zor imiş dediğinde bu dünyada halkının yolu yok demektir. aşığın gönlü diyordum o gönül yırtılmasın diye bunca söz.
tarik tufan beni onlara verme
devenin göz yaşları
aklımdan çıkmıyorsun dedim başka türlüsünü yorgunum anlatmaya.
cahit zarifoglu
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
yırtılan ve parçalanan birşeyler olmalı mutlaka
hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler
Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü
Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
'Tükürsem cinayet sayılır' diyordu birisi
tükürsek cinayet sayılıyor artık
ama nerde kaldılar, özledim gülüşlerini onların
Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
tek yaprak bile kımıldamıyor nedense
ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
okuduğum bütün kitaplar paramparça
çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
sırnaşık aydınlar, arabesk hüzünler
bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma
Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
dizginlerini koparan bir at sanki bu
soluk soluğa kalıyorum her sonbahar
ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim
Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
birgün gelirsek hangi kent güzelleşmez
şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü
ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün
Ahmet Telli
Harbi isteyen ve hazırlayan kuvvetler asrımızın ve yurdumuzun insanını her tarafından çevirmiştir. En başta tekniği ilmini yiyen, kuvveti ahlakını kemiren batı medeniyeti harbi istiyor.
Aşkı hançerleyen sanat, hayatı hayvanlaştıran ve hayvan zevklerini bütün hayat yapan sahne ve sinema harbi istiyor.
Günde yüzlerce güneş batıran ve aydınlık arayan ruhları karanlıklara gömen büyük şehirler harbi istiyor.
İnsana bir av hayvanına bakar gibi menfaat bağlarıyla yaklaşan bedenleri birbirine yaklaşırken ruhları birbirinden uzaklaşan , tırnakları keskin kalpleri sıska nesiller harbi istiyor.
Neşeleri hıçkırıklı , azabı hüzünlü, isyanı hoyrat , merhameti miraca yükselemeyen asrın insanı harbi istiyor.
Elleri dünya muradına ermiş gibi direksiyona sarılıp, üzerine saldırdığı insanları kendine yol açmakla görevli esirlere bakar gibi yüksekten bakan hazları içinde taşlaşmış bakışlar harbi istiyor.
Kalabalığın toplandığı şehirlerde bir türlü ruhlarını bedenlerine esir olmaktan kurtaramayan zevki tanrılaştırmış medeniyet kuklaları harbi istiyor.
İtaati esirlik diye tekmeleyip taşkınlığı hürriyet diye seçerken baba ocağının bin yıllık sevgilerine saldıran gençlik harbi istiyor.
Zenginlerin malında fakirlerin hakkı olduğuna inanmayarak bol harcamaktan zevk alanlar harbi istiyor.
Şahsi kazanç iştihalarına esir olduktan sonra fukaranın ahından korkmayan büyük kazanç kahramanları harbi hazırlıyorlar.
Medine’ den Malazgirt’ e oradan büyük fethin beldesine uzanan ruhu çiğnedikten sonra Süleymaniye’nin eşiklerinde zevki kabe yapan hasta sinirler harbi istiyor.
Güneşin sultan olduğu toprakları terkederek Haçlıların varoşlarında içki düellosuna koşan, kalplerinde hacı bayramı kovduktan sonra sahne sanatçılarına taht kuran ulu ecdadın bu günkü çocukları harbi istiyor.
HARBİ ÖNLEYECEK KUVVET AŞK İLE MERHAMETTİR. ONLARIN BULUNMADIĞI DÜNYADA HARP DAİMA BEKLENECEKTİR.
Nurettin TOPÇU
Hareket 1973
bazı kadınların yüzü birazdan buralara yağmur yağacak yüzüdür. bazı kadınların yüzü bir kez olsun gerçekten gidenler dönmek isteseler de bir daha dönemezler yüzüdür.bazi kadınların yüzü ben gitmek istesem de beni bırakma yüzüdür.
tarık tufan/ beni onlara verme
aşk kainatın hem başlangıcı hem gayesidir. maddede kuvvet olarak gözüken aşk maddeyi tanımayan ruha sığındı.allah mutlak aşkın kendisidir. varlığın aşkı da o dur.allah ve kainat ikiliği aklın yarattığı bir hezeyanıdır. aşk içinde çokluk yoktur. çokluk sağdece bizim taniyisimiza ait bir vasifdir.metafizik sonunda yerini tasavvufun aşk denemesine bırakacaktır.