ve barış mançonun dağları bu iki şarkı hal dilince aynı manaya gelmezler mi. ozanlar böyledir işte musikiyi kullanıp aynı durumdan farklı farklı güzellikler devsirirler
hepimiz daha az boşnak daha az yunan daha az sırp daha az türk daha az türk daha az ingiliz daha az arap olduğumuz da dünya barışı sağlanır aliya izzet begoviç
Bir adam bir kadın var içimde iyice anladım Bana bunu sessizce anlatıyorlardı Bir yerde onların yönlerinden alımlı bir zarf katlanmıştı uzaktaki bulvarların geceye vurdukları çağırmasız kır günlerini zararsız akrepleri uzunlamasına yaşayıp yatay bir çocukla kalkan bir sürü alışkanlıklar taşıyan insanlığımızı gülüşü yalnızlar çarşısında çağrılmış gümüş seslerini aynadaki yüzlerin başkası sevsin diye en seçkin yerine bir şal gezdirirdi İnsanlığımıza bir şey getirirdi yalnızlarla
Bir sen varsın hep saçların ağzın Bir merdiven hücresinde uzak çağrışımlarla koşardın ya bensem seni sonsuz gelişinle saçından tanıyor gülüşünden kaçıyor eğilip başını içlerimden geçtiğin zaman uzağa bir yolcuya karşı çıkar gibi Artık gecikmiş alışıldığım gidişinle davranılmaz üstünde durulmaz hiçbir tüfeğe gelmez bir kekliksem
Yüzün soygundan geçmiş öyle bir yerde durmuş ki bakışın boynun bozgun üstünden bir nehir geçer gibi ya gecedir ondan ya bulanık sudan bir hasta gibi ağrımaktasın
Gelişini aldım onu nasıl harcadım Denizden bunalıp okyanusa Selâm çakan vapurun Sevindik adımına birden parka çekildik Ve birden nasıl bayram bıyıklı Bir yaylım herkesin yaydığı bir merhabayla Eğip başını içlerimden gittiğin zaman Uzağa bir yolcuya çıkar gibi
Selini üstüme çektin önce camdan bir mektup dolabının üstüste sayısız koridorunu yüzüme yakın başını duvara değdirmiş bir benzetişle josef ka benzeri bir bakışındı ya da konuşmayı kesip aman sen öyle bir gittin ki benimle
Piknik beni sana verdi önce Gelişen güneş yalnızlıktan bir göze Eski ellerin Ve çağlarınla bir şeye uzanmış etin Ve hançerinle zamana saf durmuş Son gidişindir bu
Bunların hepsi beni çağırıyorlar sevinçlerimden Biri denizdir uzun boylu gürültüsüyle zaten hangisi kavak zürafası değil biri bütün yan odaları bekler kuşkulu geçer camlardan ve bırakır yerini bir koridor bekçisine
Haydi sen bütün onlara git benimle Son sigaramdın Gidişin antinikotin Birden bir şey mutlu eşit piyano çalıyor Elleri iki çeşit durgun Gerçi çıkmıyor gelenlerin karanlığa duranların Suya inen sesleri
Tam şimdi denizinle bir çakıl taşına yaklaşıyor kuma çok yakın bütün kesitlerinle bakıyor ve bunalıyorsun
Tam şimdi ipe koşan beni elleriyle alkışlayan ağrıyan bir gün geliyor
ve barış mançonun dağları bu iki şarkı hal dilince aynı manaya gelmezler mi. ozanlar böyledir işte musikiyi kullanıp aynı durumdan farklı farklı güzellikler devsirirler
dünyanınkocaman bir tek yüreği olmalıydı ve ben o yüreği göğsünden söküp çıkarmalıydım.
caruso
en azılı bir eşkıyaçetesinin başkanı
düşmanlarımıza gelince onlara adaletten başka bir şey borçlu değiliz
aliya izzet begoviç
hepimiz daha az boşnak daha az yunan daha az sırp daha az türk daha az türk daha az ingiliz daha az arap olduğumuz da dünya barışı sağlanır
aliya izzet begoviç
aklımdan çıkmıyorsun dedim başka türlüsünü yorgunum anlatmaya
cahit zarifoglu
yerli stil vonderimiz.
Bir adam bir kadın var içimde iyice anladım
Bana bunu sessizce anlatıyorlardı
Bir yerde onların yönlerinden
alımlı bir zarf katlanmıştı uzaktaki
bulvarların geceye vurdukları
çağırmasız kır günlerini zararsız akrepleri
uzunlamasına yaşayıp yatay bir çocukla kalkan
bir sürü alışkanlıklar taşıyan
insanlığımızı gülüşü yalnızlar çarşısında
çağrılmış gümüş seslerini aynadaki yüzlerin
başkası sevsin diye en seçkin yerine
bir şal gezdirirdi
İnsanlığımıza bir şey getirirdi yalnızlarla
Bir sen varsın hep saçların ağzın
Bir merdiven hücresinde
uzak çağrışımlarla koşardın ya bensem
seni sonsuz gelişinle
saçından tanıyor gülüşünden kaçıyor
eğilip başını içlerimden geçtiğin zaman
uzağa bir yolcuya karşı çıkar gibi
Artık gecikmiş alışıldığım gidişinle
davranılmaz üstünde durulmaz
hiçbir tüfeğe gelmez bir kekliksem
Yüzün soygundan geçmiş öyle bir yerde
durmuş ki bakışın boynun bozgun
üstünden bir nehir geçer gibi
ya gecedir ondan ya bulanık sudan
bir hasta gibi ağrımaktasın
Gelişini aldım onu nasıl harcadım
Denizden bunalıp okyanusa
Selâm çakan vapurun
Sevindik adımına birden parka çekildik
Ve birden nasıl bayram bıyıklı
Bir yaylım herkesin yaydığı bir merhabayla
Eğip başını içlerimden gittiğin zaman
Uzağa bir yolcuya çıkar gibi
Selini üstüme çektin önce
camdan bir mektup dolabının
üstüste sayısız koridorunu yüzüme yakın
başını duvara değdirmiş bir benzetişle
josef ka benzeri bir bakışındı
ya da konuşmayı kesip aman sen
öyle bir gittin ki benimle
Piknik beni sana verdi önce
Gelişen güneş yalnızlıktan bir göze
Eski ellerin
Ve çağlarınla bir şeye uzanmış etin
Ve hançerinle zamana saf durmuş
Son gidişindir bu
Bunların hepsi beni çağırıyorlar sevinçlerimden
Biri denizdir uzun boylu gürültüsüyle
zaten hangisi kavak zürafası değil
biri bütün yan odaları bekler
kuşkulu geçer camlardan
ve bırakır yerini bir koridor bekçisine
Haydi sen bütün onlara git benimle
Son sigaramdın
Gidişin antinikotin
Birden bir şey mutlu eşit piyano çalıyor
Elleri iki çeşit durgun
Gerçi çıkmıyor gelenlerin karanlığa duranların
Suya inen sesleri
Tam şimdi denizinle
bir çakıl taşına yaklaşıyor
kuma çok yakın bütün kesitlerinle
bakıyor ve bunalıyorsun
Tam şimdi ipe koşan
beni elleriyle alkışlayan
ağrıyan bir gün geliyor
Cahit Zarifoğlu
onların hiç sevmeyecekleri sevgilileri hiç sevmeyecek leri sevgileri vardir. gelecekteki bir zaman için yaşar onlar . sevgisizler