Fotoğrafta maymunun kafatasının alt ve üst çene kemikleri görülüyor.
İspanya’da, insan ve maymunun son ortak atası sayılabilecek 13 milyon yıllık bir primat fosili bulundu. Canlının, Afrika’dan Ortadoğu’ya ilk geçen türlerden biri olduğu düşünülüyor.
Bilim dergisi Science’ın son sayısındaki makaleye göre, daha önce bulunan fosiller, maymunların ilkel morfolojilerine benzeyen özellikler arz ederken, Katalonya’da bulunan fosil, modern insana benzeyen formlara sahip bir örnek. Makaleyi kaleme alan bilim adamları türü, insanla maymun arasındaki ‘eksik halka’ olarak niteliyor.
’35 KG’LİK BİR ERKEĞE AİT’
Primata ait kemik parçalarının Barselona yakınlarındaki Pierola yöresinde bulunması nedeniyle bu türe ’Pierolapithecus catalaunicus’ adı verildi. Kemiklerin yaklaşık 35 kilogramlık bir erkeğe ait olduğu tespit edildi. İskelette yapılan incelemelerde göğüs kafesinin geniş ve yassı, omurganın alt kısmının ise bükülmediği, kürek kemiklerinin maymunların aksine sırtta, bileklerin de oldukça esnek olduğu saptandı.
BEDENİN ÜST KISMI İNSANA BENZİYOR
Pierolapithecus catalaunicus adı verilen canlının bedeninin genel hatlarıyla maymuna, elleri şempanzeye bedenin üst kısmı ve omuzların ise insanı andırdığı belirtildi. Türün, eski maymun türleri ile modern maymun arasında “köprü türü” olduğu ifade edildi.
’İNSAN GİBİ DİK DURABİLİYOR’
Salvador Moya-Sola ve Meike Kohler başkanlığındaki ekibin bulguları erkek canlıya ait toplam 83 kemiği kapsıyor. Bilim adamları bu türün orangutanlar gibi ağaçtan ağaca atlamadığını veya şempanzeler gibi dizlerini kırarak kambur yürümediğini öne sürüyor. Anatomik yapısı canlının esnek, atik ve güçlü bir üst kısma sahip olduğunu ve iyi bir tırmanıcı olduğunu gösteriyor. Bilim adamları, dik durabilen canlının kürek kemiklerinin sırtta yer aldığının altını çiziyor.
EVRİMDE EKSİK HALKALARDAN BİRİ
Makalenin bir diğer yazarı Meike Kohler de, Pierolapithecus catalaunicus bulgularını maymundan insana geçişte “kayıp halka” olarak niteledi. Kohler şunları ekledi: “Direkt olarak bu tür maymundan insane geçişin tek türüdür diye iddia etmiyorum, ancak bu türün veya onun benzerinin geçişte önemli bir işlev gördüğünü söyleyebiliriz”.
Fosilin bulunduğu bölgede sadece tek bir canlıya ait kalıntı çıkarıldı. Bölgede ikinci bir canlıya ait dişler bulundu. Zamanında bu bölgede söz konusu canlıların koloniler kurduğuna dikkati çeken bilim adamları daha yeni birçok fosili bulabileceklerini umuyor.
AFRİKA’DAN AVRUPA’YA GEÇİŞ TÜRÜ
Fosili bulan bilim adamları, türün maymunların Afrika’dan Avrupa’ya geçişi ve insanın ortaya çıkışı sürecinde kesin bir noktaya oturmaktan kaçınıyor. Ancak makalenin yazarlarından, Salvador Moya-Sola türün büyük olasılıkla iki kıtada birden yaşamış olabileceğini belirtiyor: “Afrika’daki bulgular çok az, bu kadar az bulgudan kesin bir sonuç çıkarmak tabii ki güç, yapılması gereken daha çok çalışmak ve yeni bulguları gün ışığına çıkarmak.”
University of Toronto öğretim üyesi David Begun, fosil bulgularının modern maymunun Avrasya-Ortadoğu bölgesinden dünyaya yayıldığı tezini güçlendirdiğini vurgulayarak; “Afrika’da çok fazla kanıt bulunmayabilir, modern maymunun ortaya çıkışı için en doğrusu Avrasya bölgesini ele almaktır” diye konuştu. Bulguların önemini vurgulayan University of California-Berkeley öğretim üyesi F. Clark Howell’e göre, fosiller, batı Avrasya-Ortadoğu bölgesi hominidleri arasındaki çeşitliliğe işaret ediyor. Barselona Paleontoloji Enstitüsü’nden Miguel Crusafont da, 12.5 ila 13 milyon yaşındaki primatın, maymunlar ile insanın son ortak atasıyla ‘akraba’ olabileceğini söyledi.
‘ATAMIZ DEMEK İÇİN ÇOK ERKEN’
University at Albany öğretim üyesi David Strait ise fosil bulguları için maymundan insane geçiş tanımını kullanmak için henüz erken olduğunu, çok daha metodik bir araştırmanın uygulanması gerektiğini belirtti. “Ata sözcüğü direct soy birliğine işaret ediyor” diyen Strait, fosilin böyle bir bağlantının kanıtlanması için yeterli olmadığına işaret etti.
Halen varlığı sürdüren maymun türleri arasında insanlar, şempanzeler, goriller ve orangutanlar sayılıyor. Bu türlerin diğer maymun soylarından 14 ila 16 milyon yıl once ayrıldığı düşünülüyor. Ancak bu hipotezler henüz kemik bulgularına dayanıyor. Kaynak: ntvmsnbc
Beyni zincirli (Nesl-i Cedid) yapacağı, daha doğrusu yapabileceği açıklamadan başka ne beklenir. Kendi kendini ikna açıklamalarıdır bunlar.
'Allah'tan kendinden büyük veya kendinden daha güçlü bir şeyi yaratmasını beklemek(istemek) , onu Allah yerine koymadığımızın bir göstergesi olur. '
yukarıda 'Onu allah yerine koymadığımızın görtergesidir' derken şunu düşünmüyor. allah dediğimiz kavram insanların kafasındadır. İnsanların onu ne olarak gördüğü önemlidir. Yani ona allah derken aslında insanlar kafalarında idealize ettiği bir kavramın karşılığını oluşturuyor.
'Allah kendinden daha güçlü bir güç yaratırsa, o zaman o Allah olmaz, çünkü o herşeye Kadirdir.'
Yukardaki sözler kaşamak sözlerdir. 'O zaman allah olmaz ' derken demekki allahın olamayacağı durumlar da mevcut muş. Bunu ancak kıvırtmalarla yani ' çünkü o herşeye kadirdir' le açıklıyor zat.. Kardeşim herşeye kadir birisi olsaydı kendinden güçlüsünü yaratabilmeliydi. Bunu kafan alıyormu Nesl-i Cedid? ? ?
'Allahın kıramıyacağı birşey (masa) yaratması, onun acizliğini gösterir, o zaman o Allah olmaz çünkü Allah her şeye Kadirdir. '
Yukardaki sözlerde aynı bağlamda değerlendirilebilir. Herşeye kadir ise kıramayacağı masa yaratması gerekir. Yaratamıyorsa herşeye kadir olmadığının göstergesidir. Herşeye kadir sözü kuranda geçiyor. Kuranın doğruluğunu kim onaylıoyr? ? yine kuran. Kendi kendini onaylayan bir kitapın doğru olduğunu düşünmek ancak küçükten beri beyni zincirlenmişl insanlara aittir.
'Allah'tan bir başka Allah yaratmasını beklemek, onu Allah olmaktan çıkarmak demektir. Çünkü o ehaddır, yani tekdir'
yukardaki sözde aynı şekilde. Mantığınız çelişkilerle dolu. Bunun nedenide bilimsel düşünme algoritmasına sahip olmayışınız. Bu hayatı ve evreni algılamakta en önemli unsurdur.
Bilimsel algılama ve düşünme. Bu yoksa si,z hiç bir şeyi akıl gözüyle algılayamazsınız.
Unlu bilim dergisi SCIENCE, 25 Haziran 1999 tarihli sayisini, 'Evrim Kuramina ve Evrim Kuraminin Gercekligine' ayirdi (1) . Bu sayi icin giris yazisi yazan unlu evrimci Stephen Jay Gould soyle demekte: 'Evrim bir gercektir ve ancak gercek bizi bagimsizliga kavusturabilir! ' ve Gould eklemekte, 'Darwin'in ilk teorileri aciklandigi zaman, aristokrat bir soylu 'Darwin'in soylediklerinin dogru olmadigini umalim; ama tutun ki dogru, o zaman tum dunyaya yayilmamasi icin dua edelim! ' demisti; ne yazik ki, 21. Yuzyila girerken, bu sahisin soyledikleri cikti: Evrim Kurami dogru, ama dunyanin cogunlugu, en azindan ABD ulusunun buyuk kismi tarafindan bilinmiyor ' (2) . Gercekten de, 21. Yuzyila girerken, Evrim Kuraminin gercekligi hakkinda onca yayin yapilmasina, onca kanit bulunmasina karsin, bilim insanlari ile halk arasinda Evrim Kuramini degerlendiris acisindan ucurumlar mevcut. Bu konudaki en buyuk zorluk, oncelikle, Evrim Kurami ile ilgili bazi biyolojik, kimyasal, fizyolojik, paleontolojik bilgilerin anlasilabilmesi icin yogun bir bilim egitimine, detayli anlasilmis bazi kavramlara gereksinim duyulmasi. Ikinci onemli zorluk ise, Evrim Kuramini aciklarken ifade edilen bazi kavramlarin (ornegin milyon yillarda gelisen evrim, dogal seleksiyon, biyokimyasal protobiogenesis vb) gunluk hayatin mantigi ve yasantisi acisindan pek de kolay anlasilamamasi. Bu konuda Amerikan Ulusal Bilimler Akademisinin (National Academy of Sciences) son yayinladigi halk kitabi 'Science and Creationism' (Bilim ve Yaratiliscilik) , bu konudaki en yetkili agiz tarafindan son noktayi koyuyor ve Evrim Kuraminin bir gercek oldugunu savunuyor (3, 4) . Turkiye'de de 'Islamci Bilimsel Yaratiliscilarin aktivitelerine ' karsi TUBA ve bir grup bilim insani da bazi aciklamalar yapmisti (5, 6, 7) .
ABD'de ve diger Hristiyan ulkelerde oldugu gibi, Turkiye'de de ortaya cikan 'Bilimsel Yaratiliscilik' akimlari, bilim ile yaratilisciligi birbirine bagdastirmaya calisiyordu (8): ustelik Evrim Kuramini savunan bilim insanlarina karsi dev bir karalama kampanyasina giriserek, bilim insanlarini sindirmeyi amacliyordu. Bu konuda yazdigim yazilar nedeniyle ben de, diger bilim insanlari gibi buyuk saldirilara maruz kaldim (4, 9, 10) . Turk bilim insanlari olarak, gerek halki gerekse diger bilim insanlarini ve aydinlari bu konuda bilgilendirmek konusunda cok ciddi sorumluluklar tasidigimiza inaniyorum. Bu sorumluluklardan birisi, 'kendini bilimsel elit zumreolarak gorup, bilimsel yaratiliscilari yanit verilmeyecek kadar kucumsemek yerine', onlari iddia ettikleri her hipotezde curutmek ve yapmakta olduklari carpitmalari ve bilimsel sahtekarliklari, halkin onunde anlasilir bir dille ve bilimsel kaynaklarla yuzlerine vurmak!
Dunya'da yasamin baslamasi ile ilgili en onemli sorulardan ve problemlerden birisi, primordial (ilk) kosullarda canlilarin ana yapi taslari olan organik molekullerin nasil meydana gelebilecekleri konusuydu. Bilimsel yaratiliscilarin hipotezlerine gore, tum organik madde ve biyolojik yasam bir anda, dogaustu bir gucun 'OL! ' demesiyle belirli bir hedefe ve cok akilli bir dizayna gore yaratildi. Bilim ise bu konuda farkli bir goruse sahip, ozellikle son yillarda yapilan calismalar dunya'da ilk organik maddenin olusumu konusunda yeni bir bakis acisi getirdi (11, 12, 13, 14, 15) .
STANLEY MILLER DENEYINDEN GUNUMUZE
Dunya'da yasamin baslamasi icin, yasamin temel taslari olan organik maddelerin, amino asitlerin ve DNA ile RNA'nin yapisinda var olan nukleik asitlerin bir sekilde dunya ortaminda (okyanuslarda, gollerde, sicak su kaynaklarinin aktigi yerlerde) bol miktarda var olmasi gerekmekteydi. Bu konuda dogru fikir yurutebilmek icin, 4.5 milyar yil once soguyarak, var olan dunya gezegeninin atmosferi ve icerdigi elementler konusunda dogru tahmin yapmak gerekliydi. Bu konudaki ilk tahminleri Oparin (16) , Haldane (17) , Urey (18) yapmislardi. Onlara gore ilk dunya atmosferi metan (CH4) , amonyak (NH3) , su buhari (H2O) ve molekuler hidrojenden (H2) olusmaktaydi. Ilk atmosferde oksijen (O2) bulunmadigi pek cok arastirici tarafindan fikir birligi ile kabul edilmistir. Ama en onemli sorun dunyanin genclik gunlerine ait bilgi alinamamasidir. Bilinen en yasli kayalar olan Gronland'daki Isua kayalari bile 3.8 milyar yil yasindadir. Yaklasik 700 milyon yil- 1 milyar yillik doneme ait hic bir iz, kanit ve bilgi yoktur; bu da ilk atmosfer veya ortam konusunda tahmin yapmayi cok guclestirmektedir. Tahminler, olasi modellere gore yapilmaktadirlar ve spekulasyonlardan ibarettirler. William Rubey (19) , Holland (20) , Walker (24) ve Kasting'e (25) gore ise, baslangicta cok az miktarda amonyak mevcuttu; atmosferde baslica karbon dioksit (CO2) , nitrojen (N2) , su buhari (H2O) , biraz da karbon monoksit (CO) ve hidrojen gazi (H2) vardi. Son yillarda bu gorusun bilim ortamlarina hakim olmasina ragmen, kimse 4 milyar yil oncesine gidip, ortamda amonyak olup, olmadigini gozlemlememistir. Ayrica, uzaydan her yil 40 000 ton toz yeryuzune dusmektedir, gerek bu tozda, gerekse uzaydan gelen meteoritlerde HCN (hidrojen siyanit) , CO2, Formaldehid, CO (karbon monoksit) , amino asitler ve organik maddeler bulunmustur; gunde uzaydan dunyaya 1999 verilerine gore dokulen tozla birlikte 30 ton organik madde dusmektedir (13, 21, 22, 23) . Dunya kosullarinda amonyakin ve organik madde sentezinin cok az olmasi durumunda bile organik maddeleri olusturan bilesenlerin ve bizzat organik maddelerin uzaydan yeterli miktarda gelme olasiliklari her zaman vardir. Ilk atmosfer kosullarinda hemen hemen hic oksijen olmadigi hesaba katilirsa, organik maddenin'yaratilmadan' dunya ortaminda ilk gazlar ve cozunmus iyonlardan sentezlenmesi de mumkundur. Oksijensiz donem 2-2.5 milyar yil kadar surmus, siyanobakterilerin atmosfere verdikleri oksijen sayesinde atmosferde ilk dunya canlilari icin bir zehir olan oksijen miktari mavi gezegende artmistir (9) .
Chicago Universitesinde, Harold Urey'in ogrencisi Stanley Miller 1953'te dunyayi yerinden sarsan unlu deneyini gerceklestirdi (26) . Urey'in varsayimina uyan (metan, amonyak, hidrojen ve su) gaz kosullarinda, 150-200 bin voltluk akimi gazlarin bulundugu ozel aparattaki karisimdan gecirdi, sonuc cok sasirticiydi pek cok temel organik madde bu enerjinin verdigi etki sonucunda gazlari bir reaksiyonla birlestirmis, Glisin, Alanin, Aspartik asit, Glutamik asit (bu dordu temel amino asitler) , Formik asit, Asetik asit, Propionik asit, Ure, laktik asit, ve diger yag asitlerini olusturmustu (26, 27) . Deney Pavlovskaia ve Peynskii tarafindan Rusya'da; Heyns, Walter, Meyer tarafindan Almanya'da; Abelson tarafindan ABD'de, cok farkli bilesikler ve gaz ortamlarinda tekrarlandi; oksidasyonun engellendigi ve metan, amonyak ve su buharinin oldugu kosullarda hep amino asitler ve organik maddeler olustu (28): Gabel ve Ponnamperuma, cok farkli enerji ortamlarinda (isi, radyasyon, lineer akseleratorden cikan parcaciklar, mikrodalgalar vb) benzer sonuclar buldular, ayrica bazi seker molekullerini de primordial ortamda sentezlemeyi basardilar (28) . Genetik materyeli tasiyan DNA ve RNA'nin temel taslari olan nukleik asitlerin bazilari da ilk atmosfer sartlarinin farkli bicimlerde ele alindigi kosullarda kimyasal olarak sentezlendi ve nukleik asitlerin temel yapi taslarinin primordial ortamda yeterli temel madde ve enerji sonucunda kendiliginden olusabilecegi gosterildi (9, 11, 12, 13, 14, 28, 29, 30) .
Yaratiliscilar, ilk dunya kosullarinda amonyak olmadigini, Miller'in ise soguk tuzak denilen bir yontemle amino asitleri elde ettigini, Miller'in kosullarinin bilincli olarak cok yapay hazirlandigini ve sonuclarin bilimsel bir sahtekarlik oldugunu soylemektedirler. Oncelikle Miller'in duzenegi tabii ki yapaydir; ama biyokimya'da yapay olmayan kosullarda kontrollu deney yapilamaz ki; soguk tuzak denilen ve reaksiyon urunlerini sogutan bir duzenek kullanilmis olabilir; ama doga'da bunun bir benzerinin var olmadigini soylemek, ustelik de 3.5-4.5 milyar yil oncesinde gelisen olaylardan cok emin ifadelerle bahsetmek ancak, Yaratiliscilar gibi bilimi ayaklar altina alan, cikaracaklari sonuclara onceden fikse olmus insanlarda gorulebilen bir dusunce hatasidir. Ornegin okyanuslarin tabanlarindaki sicak su kaynaklarinin birden soguyarak okyanusa karismasi bahsedilen 'soguk tuzagi' dogal kosullarda olusturabilir; dogadaki bugun tahmin edilemeyen pek cok yapi bunu meydana getirebilir. Nitekim, sadece sicak su kaynaklarinda mevcut bu isinin bile sig okyanus sahillerinde suda cozunmus amonyum (NH4) , metan (CH4) , karbon dioksiti (CO2) (veya su yuzeyindeki atmosferdeki gazlari da katarak) reaksiyona sokabilecegini gosterir. Organik maddelerin ve ilk yasamin denizlerdeki, gollerdeki, volkanik ortamlardaki sicak su kaynaklarinin bulundugu yerde olustugu konusunda pek cok fikir de ortaya surulmustur (12, 21, 30) .
Ortamda amonyakin cok az olmasi kosullarini Miller tekrar irdelemistir (21) . Primordial kosullarda, atmosferin redukleyici (elektron kazandirma) ozellikte oldugu dusunulmektedir, ama kesinlesmis bir bulgu yoktur. Atmosferde varolan amonyak'in bir kisminin amonyum (NH4) iyonu olarak okyanuslarda cozunecegi bilinmektedir (29): atmosferde cok az miktarda amonyak olmasi kosullarinda bile, su ortamlarinda ya da sicak su kaynaklarinin oldugu, okyanusun sig ve atmosferle bulustugu sahillerde amonyum iyonu, atmosferde cok az miktarda bulunan amonyak, metan gazi ve karbon dioksitle reaksiyona girecek ve organik bilesikleri olusturacaktir (21) . Miller, eser miktarda amonyakin bulundugu ortamlarda yaptigi deneylerde bile organik maddelerin ve amino asitlerin sentezlenebildigini gormustur (21) .
Yaratiliscilarin baska bir iddiasi, Miller deneyinde sag elli (D-dextro izomeri) ve sol elli (L-levo izomeri) amino asitlerin esit miktarlarda sentezlendigi, halbuki yasamda gorulen 20 cesit amino asitin tumunun sol elli oldugu, oyleyse organik maddenin ve canli yasamin belli bir amacla ve dizaynla yaratilmis olmasi gerektigidir. Oncelikle, 1993'te Arizona State Universitesinden John R. Cronin uzaydan gelen meteoritlerde ve donmus tozda daha fazla L-aminoasitlerine rastlandigini ispatlamistir (13): bu, dunyada varolan ve amino asitlerle reaksiyona giren maddelerin zamanla sol elli amino asitleri tercih etmesini saglayabilir (13) . Ikincisi, molekuler yapilardaki zayif kuvvet(weak force) birbirinin ayna goruntusu olan molekullerde (yani izomerlerde) farklidir. Bu bir molekul icin cok ufak bir farktir, ama molekuller bir araya gelince etki buyur. Yani bir molekulun reaksiyona girerken veya suda cozunmus bulunurken icinde bulunan molekuler bag yapma yetenekleri ve belli bir konfigurasyonda dururken gereksimleri olan enerji onlarin doga tarafindan secilmelerini saglamaktadir. Doga tasarruf etmekten yanadir ve genelde en az enerji formunu tercih eder; L ve D formlari arasindaki enerji farki cok az da olsa, yapilan hesaplara gore en az enerji ile durabilen izomer, yaklasik 100 bin yilda dogada % 98 olasilikla baskin bulunan izomer formunu olusturacaktir (31) . Ucuncu ve guclu bir olasilik, primordial kosullarda, su anda bilmedigimiz ve ilk dunya kosullarinda var olan ve sol elli amino asitlere baglanamayan bir X maddesinin ozellikle D-(sag elli) amino asitlerle birleserek kelat (cozunmeyen bilesik) olusturmasi ve onlari gol veya okyanus dibine cokertmesidir. Bu ise sol elli amino asitlerin bir anda dogal seleksiyonla artmasini ve dogada daha fazla kullanilabilir hale gelmesini cok kolay saglayabilir. Fakat kimse 4 milyar yil onceye gitmemistir; o gunden bu gune de tek iz kalmamistir; bilimsel yaratiliscilar ne soylerlerse soylesinler, 4 milyar yil onceye ait kesin kanitlarla Evrimcilerin karsisina gelmeden Evrimcilerin hic bir soyledigini curutmus sayilamazlar; ustelik, bilimsel yaratiliscilarin buyuk bir cogunlugu, binlerce kanita ragmen, dunyanin 4.5 milyar yasinda degil, cok daha genc olduguna inanmaktadir (10 bin yil gibi)
Bir ulke dusunun ki, orta buyuklukteki kentlerine universite gidince, gericilik artsin!
Ne yazik ki, boyle bir surec yasiyoruz. Bilim kendi silahiyla ancak boyle vurulur. Bugunu, bilime dusman kesimlerin, bilim silahini kullanarak giristikleri islerden birine ayiralim.
Bilim Arastirma Vakfi adina hareket ettigini soyleyen bir grup 18.5.1999'da Kastamonu Emniyet Mudurlugu'ne basvuruyor. Amaclari, 'Evrim Aldatmacasi' adli kitabi il sinirlari icinde ucretsiz dagitmak. Emniyet Muduru Faruk Turan durumu resmi bir yaziyla Kastamonu Valisi Enis Yeter' e bildiriyor. Valilik kitabin dagitilmasinda herhangi bir sakinca olmadigini bildiren resmi bir yazi gonderiyor.
Bunu alan vakif yoneticileri, o okul senin, bu okul benim soz konusu kitaptan binlerce dagitiyorlar.
Kitabin yazari Harun Yahya. 128 sayfalik kitap buyuk kentlerin sokaklarinda aylardir dagitiliyor. Arka kapaginda yazar icin su 'bilgi' var:
'Harun Yahya mustear ismini kullanan yazar, bugune kadar siyasi konularda cesitli eserler hazirlamistir... Mustear isim, inkarci Yahudi dusuncesine karsi mucadele eden iki peygamberin hatiralarina hurmeten isimlerini yadetmek amaciyla Harun ve Yahya isimlerinden olusturulmustur.'
'Bilimsel' calismasini kendi adiyla yayimlayamayan yazar, evrim teorisini yerden yere vuruyor. 150 yil boyunca binlerce bilim adaminin kucuk-buyuk katkilar yaptigi teorinin 'aldatmaca' oldugunu soyluyor.
Bir kisi boyle bir iddiada bulunabilir. Bilimin temelinde kusku vardir, soru vardir. Kusku ve soru olmasaydi bugunku bilimsel buluslarin hicbiri olmazdi.
Ancak okul ogrencilerine dagitilan kitap, evrim teorisi ve benzeri bilimsel calismalarin tumden 'aldatmaca' oldugu tezini isliyor. Kitabi yayimlayanlar tum okullarda dagitmak icin Milli Egitim Bakanligi'ndan izin istediler. Hikmet Ulugbay' in doneminde bu izin verilmemisti. Bostancioglu doneminde de ayni tutum devam etti.
Ayni kisilerin bu kez il il dolasarak, valiliklerden sadece kent merkezlerinde dagitim yapacaklarini belirterek izin aldiklari anlasiliyor. Kastamonu Valisi Enis Yeter'i arayip durumu anlattik. Yarim saat sonra su yaniti verdi:
'Biz sadece boyle bir kitabi ilde dagitmanin sakincasi olmayacagini soyledik. Okullarda dagitim soz konusu degil. Arastiriyoruz. Boyle bir sey olmussa hemen sorusturma acariz.'
Bilime dusman mantik onceki yillarda da su yontemle okullara girmisti:
Bir dergi cikariyorlar. Icerigi tumuyle Milli Egitim Bakanligi'nin onaylayacagi yazilarla dolu. Bunu Talim Terbiye Kurulu'na gonderiyorlar. Kurul, okullara tavsiye edilebilir, onayi veriyor. Bunu ilk sayinin ic kapagina yazip okullara gidiyorlar. Rahatca girip dagitiyorlar. Ikinci sayinin icerigini anlatmaya gerek yok. Pek cok okulda da bu yaklasima taraftar yonetici bulduklari icin, istedikleri bicimde propagandalarini yapiyorlar.
Bu hileyle dagittiklari dergilerde de en cok sundan soz ediyorlar:
Durustluk ve ahlak!
Konumuza donersek, evrim teorisine gerici bir mantikla saldiranlarin Kastamonu Valiligi'nden aldiklari iznin aynisini su illerden de aldiklarini saptadik:
Bu kitaba karsi Turkiye Bilimler Akademisi (TUBA) bazi bildiriler yayimladi ve bilime saldirinin toplumu geriye goturecegini vurguladi. Ancak salt TUBA'nin cabasi yetmez, devlet kurumlarinin da buna katkida bulunmasi gerekli. Boyle bir yayini ogrencilere dagitmak 'ozgurlukler' olarak degerlendirilemez. Ornegin, tip fakultelerinde ogrencilere, hicbir ilacin yarar getirmediginin ogretilmesini istemek, ozgurluk olarak degerlendirilebilir mi?
Evrim teorisine karsi cikan mantik, toplumu diri ancak cahil tutmayi hedefliyor. Bir toplum icin en tehlikeli durum sudur: Hareket halindeki cehalet!
Ölümünün 66ncı yılında seni saygıyla anıyor, eserin Türkiye Cumhuriyetinin bekası için kanımın son damlasına kadar mücadele edeceğime söz veriyorum.
Yüce ATATÜRK her alanda çökmüş ucube imparatorluğunun yıkıntılarından kurduğun modern Türkiye'nin geldiği durum içler acısı. Senin ölümünle beraber başlayan karanlığın temsilcilerinin bayraktarlığını yaptığı yobaz karşı devrimi çeşitli mevziler ele geçirmiş durumda. Cumhuriyet insanların senin kurduğun zamandaki cehalete son sürat gitmekte, aydın denilen kesim ise sırça köşkünde vurdumduymaz görüntüler sergilemektedirler.
Sen Ulu Önder, bu ahval ve şeraitleri zaten öngörmüştün ve bizim hedefimizi belirlemiştin. Hiç kuşkun olmasın çağdaş uygarlık yolunda önümüze çıkan bu karanlık zihniyet senin aydın düşüncelerinin ışığında yok olacak, yok edilecektir.
Bu aydınlığa ulaşmada belirlediğin bilim ve akıl, temel yol göstericimiz olacaktır.
Ulu Önder ; senin 70-80 yıl önce belirttiklerin ve öngörülerinin ne kadar doğru olduğunun 21nci yüzyılda anlaşılması senin dehanın büyük olduğunun göstergesidir.
Yüce ATATÜRK sana günümüz Türkiyesi'ni anlatmak istiyorum:
- Devrimlerinin hepsi sulandırıldı, belirttiğin anlamların dışına itildi
- Senin yok ettiğin karanlığın temsilcileri yeniden faaliyete geçerek toplumu ucube haline getirmeye başladı, kendilerine kurtarılmış semtler, ilçeler ve hatta şehirler oluşturarak kafalarındaki karanlık zihniyeti topluma aşıladılar
- İnsanlar Bilim ve aklın yol göstericiliğini bırakıp senin ta o zamanlar söylediğin ve bize bıraktığın hayatın gerçekleri yerine yine gökten gaibden indirildiği varsayılan 'şey' lerin peşine düştüler.
- Senin kaldırdığın tekke ve zaviyeler tekrar hortladı ortalık şeyhlerden, şıhlardan, müridlerden geçilmez oldu
- Sosyal hayata soktuğun kadınımız yeniden erkeğin cinsel kölesi haline getirilerek evlere kapatıldı
- Senin kurduğun Türkiye Cumhuriyetinin karakteri olan tam bağımsızlık ve özgürlük kavramları yok edilerek ülke yabancı çıkar gruplarına teslim edilmektedir.
- Dilini, kimliğini ve tarihini unutmuş topluma kazandırdığın bu özelliklerin hepsi yok edildi, Türkçe 'oha oldum', 'kal geldi' gibi salaklıklarla yozlaştırıldı, kendi kimliğini unutmuş insanlar yeniden arapçanın sosyal yaşama oturtulmasına çalışmaktadırlar.
- Yüce ATATÜRK kendi soyunu sopunu unutmuş kişiliksizler sana küfretmeye başladı,
- Bu Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu bilmeyen yoz magazin gençliği oluşturuldu
- Senin yok ettiğin çağ dışı kıyafetler tekrar topluma empoze edilmeye başlandı
- Osmanlıyı çökerten devşirmeler tekrar hortladı. Türklük kimliğini yok ederek kendi devşirme kimliklerini yüceltmeye çalışıyorlar.
- Eve misafir edilen yanaşmalar evi ele geçirmeye çalışıyorlar. (Çerkezler, abazalar, cart lar curtlar.)
Yine de Yüce ATATÜRK senin hedeflerine ulaşmaya çalışan aydın, modern, yolu akıl ve bilim yolu olan bir bölüm insan mücadelesine kaldığın yerden devam etmekte ve gelecektede devam edecekler. Bıraktığın eserin önünde saygıyla eğiliyorum Yüce ATATÜRK:
Kendisiyle tanışmıştım bir zamanlar. Alçak gönüllü koltuğunun altına bir çok karpuz sığdırabilmiş bir insan. Ancak Ermeni kökenli olması farklı amaçlarınında olabileceği kuşkusunu yaratıyor. (hemen zıplamasın ermeni kökenli arkadaşlar bir bildiğimiz var ki söylüyoruz.)
İnsanla maymunun son ortak atası
20.11.2004
Fotoğrafta maymunun kafatasının alt ve üst çene kemikleri görülüyor.
İspanya’da, insan ve maymunun son ortak atası sayılabilecek 13 milyon yıllık bir primat fosili bulundu. Canlının, Afrika’dan Ortadoğu’ya ilk geçen türlerden biri olduğu düşünülüyor.
Bilim dergisi Science’ın son sayısındaki makaleye göre, daha önce bulunan fosiller, maymunların ilkel morfolojilerine benzeyen özellikler arz ederken, Katalonya’da bulunan fosil, modern insana benzeyen formlara sahip bir örnek. Makaleyi kaleme alan bilim adamları türü, insanla maymun arasındaki ‘eksik halka’ olarak niteliyor.
’35 KG’LİK BİR ERKEĞE AİT’
Primata ait kemik parçalarının Barselona yakınlarındaki Pierola yöresinde bulunması nedeniyle bu türe ’Pierolapithecus catalaunicus’ adı verildi. Kemiklerin yaklaşık 35 kilogramlık bir erkeğe ait olduğu tespit edildi. İskelette yapılan incelemelerde göğüs kafesinin geniş ve yassı, omurganın alt kısmının ise bükülmediği, kürek kemiklerinin maymunların aksine sırtta, bileklerin de oldukça esnek olduğu saptandı.
BEDENİN ÜST KISMI İNSANA BENZİYOR
Pierolapithecus catalaunicus adı verilen canlının bedeninin genel hatlarıyla maymuna, elleri şempanzeye bedenin üst kısmı ve omuzların ise insanı andırdığı belirtildi. Türün, eski maymun türleri ile modern maymun arasında “köprü türü” olduğu ifade edildi.
’İNSAN GİBİ DİK DURABİLİYOR’
Salvador Moya-Sola ve Meike Kohler başkanlığındaki ekibin bulguları erkek canlıya ait toplam 83 kemiği kapsıyor. Bilim adamları bu türün orangutanlar gibi ağaçtan ağaca atlamadığını veya şempanzeler gibi dizlerini kırarak kambur yürümediğini öne sürüyor. Anatomik yapısı canlının esnek, atik ve güçlü bir üst kısma sahip olduğunu ve iyi bir tırmanıcı olduğunu gösteriyor. Bilim adamları, dik durabilen canlının kürek kemiklerinin sırtta yer aldığının altını çiziyor.
EVRİMDE EKSİK HALKALARDAN BİRİ
Makalenin bir diğer yazarı Meike Kohler de, Pierolapithecus catalaunicus bulgularını maymundan insana geçişte “kayıp halka” olarak niteledi. Kohler şunları ekledi: “Direkt olarak bu tür maymundan insane geçişin tek türüdür diye iddia etmiyorum, ancak bu türün veya onun benzerinin geçişte önemli bir işlev gördüğünü söyleyebiliriz”.
Fosilin bulunduğu bölgede sadece tek bir canlıya ait kalıntı çıkarıldı. Bölgede ikinci bir canlıya ait dişler bulundu. Zamanında bu bölgede söz konusu canlıların koloniler kurduğuna dikkati çeken bilim adamları daha yeni birçok fosili bulabileceklerini umuyor.
AFRİKA’DAN AVRUPA’YA GEÇİŞ TÜRÜ
Fosili bulan bilim adamları, türün maymunların Afrika’dan Avrupa’ya geçişi ve insanın ortaya çıkışı sürecinde kesin bir noktaya oturmaktan kaçınıyor. Ancak makalenin yazarlarından, Salvador Moya-Sola türün büyük olasılıkla iki kıtada birden yaşamış olabileceğini belirtiyor: “Afrika’daki bulgular çok az, bu kadar az bulgudan kesin bir sonuç çıkarmak tabii ki güç, yapılması gereken daha çok çalışmak ve yeni bulguları gün ışığına çıkarmak.”
University of Toronto öğretim üyesi David Begun, fosil bulgularının modern maymunun Avrasya-Ortadoğu bölgesinden dünyaya yayıldığı tezini güçlendirdiğini vurgulayarak; “Afrika’da çok fazla kanıt bulunmayabilir, modern maymunun ortaya çıkışı için en doğrusu Avrasya bölgesini ele almaktır” diye konuştu. Bulguların önemini vurgulayan University of California-Berkeley öğretim üyesi F. Clark Howell’e göre, fosiller, batı Avrasya-Ortadoğu bölgesi hominidleri arasındaki çeşitliliğe işaret ediyor. Barselona Paleontoloji Enstitüsü’nden Miguel Crusafont da, 12.5 ila 13 milyon yaşındaki primatın, maymunlar ile insanın son ortak atasıyla ‘akraba’ olabileceğini söyledi.
‘ATAMIZ DEMEK İÇİN ÇOK ERKEN’
University at Albany öğretim üyesi David Strait ise fosil bulguları için maymundan insane geçiş tanımını kullanmak için henüz erken olduğunu, çok daha metodik bir araştırmanın uygulanması gerektiğini belirtti. “Ata sözcüğü direct soy birliğine işaret ediyor” diyen Strait, fosilin böyle bir bağlantının kanıtlanması için yeterli olmadığına işaret etti.
Halen varlığı sürdüren maymun türleri arasında insanlar, şempanzeler, goriller ve orangutanlar sayılıyor. Bu türlerin diğer maymun soylarından 14 ila 16 milyon yıl once ayrıldığı düşünülüyor. Ancak bu hipotezler henüz kemik bulgularına dayanıyor.
Kaynak: ntvmsnbc
Bu nedir? ?
Elmadır?
Neden elmadır?
Çünkü Öyle.
Ne güzel açıklama.
Beyni zincirli (Nesl-i Cedid) yapacağı, daha doğrusu yapabileceği açıklamadan başka ne beklenir. Kendi kendini ikna açıklamalarıdır bunlar.
'Allah'tan kendinden büyük veya kendinden daha güçlü bir şeyi yaratmasını beklemek(istemek) , onu Allah yerine koymadığımızın bir göstergesi olur. '
yukarıda 'Onu allah yerine koymadığımızın görtergesidir' derken şunu düşünmüyor. allah dediğimiz kavram insanların kafasındadır. İnsanların onu ne olarak gördüğü önemlidir. Yani ona allah derken aslında insanlar kafalarında idealize ettiği bir kavramın karşılığını oluşturuyor.
'Allah kendinden daha güçlü bir güç yaratırsa, o zaman o Allah olmaz, çünkü o herşeye Kadirdir.'
Yukardaki sözler kaşamak sözlerdir. 'O zaman allah olmaz ' derken demekki allahın olamayacağı durumlar da mevcut muş. Bunu ancak kıvırtmalarla yani ' çünkü o herşeye kadirdir' le açıklıyor zat.. Kardeşim herşeye kadir birisi olsaydı kendinden güçlüsünü yaratabilmeliydi. Bunu kafan alıyormu Nesl-i Cedid? ? ?
'Allahın kıramıyacağı birşey (masa) yaratması, onun acizliğini gösterir, o zaman o Allah olmaz çünkü Allah her şeye Kadirdir. '
Yukardaki sözlerde aynı bağlamda değerlendirilebilir. Herşeye kadir ise kıramayacağı masa yaratması gerekir. Yaratamıyorsa herşeye kadir olmadığının göstergesidir. Herşeye kadir sözü kuranda geçiyor. Kuranın doğruluğunu kim onaylıoyr? ? yine kuran. Kendi kendini onaylayan bir kitapın doğru olduğunu düşünmek ancak küçükten beri beyni zincirlenmişl insanlara aittir.
'Allah'tan bir başka Allah yaratmasını beklemek, onu Allah olmaktan çıkarmak demektir. Çünkü o ehaddır, yani tekdir'
yukardaki sözde aynı şekilde. Mantığınız çelişkilerle dolu. Bunun nedenide bilimsel düşünme algoritmasına sahip olmayışınız. Bu hayatı ve evreni algılamakta en önemli unsurdur.
Bilimsel algılama ve düşünme. Bu yoksa si,z hiç bir şeyi akıl gözüyle algılayamazsınız.
DUNYA'DA ORGANIK YASAMIN BASLANGICI
Dr. Umit Sayin
EVRIM KURAMI: KIMIN ICIN GERCEK?
Unlu bilim dergisi SCIENCE, 25 Haziran 1999 tarihli sayisini, 'Evrim Kuramina ve Evrim Kuraminin Gercekligine' ayirdi (1) . Bu sayi icin giris yazisi yazan unlu evrimci Stephen Jay Gould soyle demekte: 'Evrim bir gercektir ve ancak gercek bizi bagimsizliga kavusturabilir! ' ve Gould eklemekte, 'Darwin'in ilk teorileri aciklandigi zaman, aristokrat bir soylu 'Darwin'in soylediklerinin dogru olmadigini umalim; ama tutun ki dogru, o zaman tum dunyaya yayilmamasi icin dua edelim! ' demisti; ne yazik ki, 21. Yuzyila girerken, bu sahisin soyledikleri cikti: Evrim Kurami dogru, ama dunyanin cogunlugu, en azindan ABD ulusunun buyuk kismi tarafindan bilinmiyor ' (2) . Gercekten de, 21. Yuzyila girerken, Evrim Kuraminin gercekligi hakkinda onca yayin yapilmasina, onca kanit bulunmasina karsin, bilim insanlari ile halk arasinda Evrim Kuramini degerlendiris acisindan ucurumlar mevcut. Bu konudaki en buyuk zorluk, oncelikle, Evrim Kurami ile ilgili bazi biyolojik, kimyasal, fizyolojik, paleontolojik bilgilerin anlasilabilmesi icin yogun bir bilim egitimine, detayli anlasilmis bazi kavramlara gereksinim duyulmasi. Ikinci onemli zorluk ise, Evrim Kuramini aciklarken ifade edilen bazi kavramlarin (ornegin milyon yillarda gelisen evrim, dogal seleksiyon, biyokimyasal protobiogenesis vb) gunluk hayatin mantigi ve yasantisi acisindan pek de kolay anlasilamamasi. Bu konuda Amerikan Ulusal Bilimler Akademisinin (National Academy of Sciences) son yayinladigi halk kitabi 'Science and Creationism' (Bilim ve Yaratiliscilik) , bu konudaki en yetkili agiz tarafindan son noktayi koyuyor ve Evrim Kuraminin bir gercek oldugunu savunuyor (3, 4) . Turkiye'de de 'Islamci Bilimsel Yaratiliscilarin aktivitelerine ' karsi TUBA ve bir grup bilim insani da bazi aciklamalar yapmisti (5, 6, 7) .
ABD'de ve diger Hristiyan ulkelerde oldugu gibi, Turkiye'de de ortaya cikan 'Bilimsel Yaratiliscilik' akimlari, bilim ile yaratilisciligi birbirine bagdastirmaya calisiyordu (8): ustelik Evrim Kuramini savunan bilim insanlarina karsi dev bir karalama kampanyasina giriserek, bilim insanlarini sindirmeyi amacliyordu. Bu konuda yazdigim yazilar nedeniyle ben de, diger bilim insanlari gibi buyuk saldirilara maruz kaldim (4, 9, 10) . Turk bilim insanlari olarak, gerek halki gerekse diger bilim insanlarini ve aydinlari bu konuda bilgilendirmek konusunda cok ciddi sorumluluklar tasidigimiza inaniyorum. Bu sorumluluklardan birisi, 'kendini bilimsel elit zumreolarak gorup, bilimsel yaratiliscilari yanit verilmeyecek kadar kucumsemek yerine', onlari iddia ettikleri her hipotezde curutmek ve yapmakta olduklari carpitmalari ve bilimsel sahtekarliklari, halkin onunde anlasilir bir dille ve bilimsel kaynaklarla yuzlerine vurmak!
Dunya'da yasamin baslamasi ile ilgili en onemli sorulardan ve problemlerden birisi, primordial (ilk) kosullarda canlilarin ana yapi taslari olan organik molekullerin nasil meydana gelebilecekleri konusuydu. Bilimsel yaratiliscilarin hipotezlerine gore, tum organik madde ve biyolojik yasam bir anda, dogaustu bir gucun 'OL! ' demesiyle belirli bir hedefe ve cok akilli bir dizayna gore yaratildi. Bilim ise bu konuda farkli bir goruse sahip, ozellikle son yillarda yapilan calismalar dunya'da ilk organik maddenin olusumu konusunda yeni bir bakis acisi getirdi (11, 12, 13, 14, 15) .
STANLEY MILLER DENEYINDEN GUNUMUZE
Dunya'da yasamin baslamasi icin, yasamin temel taslari olan organik maddelerin, amino asitlerin ve DNA ile RNA'nin yapisinda var olan nukleik asitlerin bir sekilde dunya ortaminda (okyanuslarda, gollerde, sicak su kaynaklarinin aktigi yerlerde) bol miktarda var olmasi gerekmekteydi. Bu konuda dogru fikir yurutebilmek icin, 4.5 milyar yil once soguyarak, var olan dunya gezegeninin atmosferi ve icerdigi elementler konusunda dogru tahmin yapmak gerekliydi. Bu konudaki ilk tahminleri Oparin (16) , Haldane (17) , Urey (18) yapmislardi. Onlara gore ilk dunya atmosferi metan (CH4) , amonyak (NH3) , su buhari (H2O) ve molekuler hidrojenden (H2) olusmaktaydi. Ilk atmosferde oksijen (O2) bulunmadigi pek cok arastirici tarafindan fikir birligi ile kabul edilmistir. Ama en onemli sorun dunyanin genclik gunlerine ait bilgi alinamamasidir. Bilinen en yasli kayalar olan Gronland'daki Isua kayalari bile 3.8 milyar yil yasindadir. Yaklasik 700 milyon yil- 1 milyar yillik doneme ait hic bir iz, kanit ve bilgi yoktur; bu da ilk atmosfer veya ortam konusunda tahmin yapmayi cok guclestirmektedir. Tahminler, olasi modellere gore yapilmaktadirlar ve spekulasyonlardan ibarettirler. William Rubey (19) , Holland (20) , Walker (24) ve Kasting'e (25) gore ise, baslangicta cok az miktarda amonyak mevcuttu; atmosferde baslica karbon dioksit (CO2) , nitrojen (N2) , su buhari (H2O) , biraz da karbon monoksit (CO) ve hidrojen gazi (H2) vardi. Son yillarda bu gorusun bilim ortamlarina hakim olmasina ragmen, kimse 4 milyar yil oncesine gidip, ortamda amonyak olup, olmadigini gozlemlememistir. Ayrica, uzaydan her yil 40 000 ton toz yeryuzune dusmektedir, gerek bu tozda, gerekse uzaydan gelen meteoritlerde HCN (hidrojen siyanit) , CO2, Formaldehid, CO (karbon monoksit) , amino asitler ve organik maddeler bulunmustur; gunde uzaydan dunyaya 1999 verilerine gore dokulen tozla birlikte 30 ton organik madde dusmektedir (13, 21, 22, 23) . Dunya kosullarinda amonyakin ve organik madde sentezinin cok az olmasi durumunda bile organik maddeleri olusturan bilesenlerin ve bizzat organik maddelerin uzaydan yeterli miktarda gelme olasiliklari her zaman vardir. Ilk atmosfer kosullarinda hemen hemen hic oksijen olmadigi hesaba katilirsa, organik maddenin'yaratilmadan' dunya ortaminda ilk gazlar ve cozunmus iyonlardan sentezlenmesi de mumkundur. Oksijensiz donem 2-2.5 milyar yil kadar surmus, siyanobakterilerin atmosfere verdikleri oksijen sayesinde atmosferde ilk dunya canlilari icin bir zehir olan oksijen miktari mavi gezegende artmistir (9) .
Chicago Universitesinde, Harold Urey'in ogrencisi Stanley Miller 1953'te dunyayi yerinden sarsan unlu deneyini gerceklestirdi (26) . Urey'in varsayimina uyan (metan, amonyak, hidrojen ve su) gaz kosullarinda, 150-200 bin voltluk akimi gazlarin bulundugu ozel aparattaki karisimdan gecirdi, sonuc cok sasirticiydi pek cok temel organik madde bu enerjinin verdigi etki sonucunda gazlari bir reaksiyonla birlestirmis, Glisin, Alanin, Aspartik asit, Glutamik asit (bu dordu temel amino asitler) , Formik asit, Asetik asit, Propionik asit, Ure, laktik asit, ve diger yag asitlerini olusturmustu (26, 27) . Deney Pavlovskaia ve Peynskii tarafindan Rusya'da; Heyns, Walter, Meyer tarafindan Almanya'da; Abelson tarafindan ABD'de, cok farkli bilesikler ve gaz ortamlarinda tekrarlandi; oksidasyonun engellendigi ve metan, amonyak ve su buharinin oldugu kosullarda hep amino asitler ve organik maddeler olustu (28): Gabel ve Ponnamperuma, cok farkli enerji ortamlarinda (isi, radyasyon, lineer akseleratorden cikan parcaciklar, mikrodalgalar vb) benzer sonuclar buldular, ayrica bazi seker molekullerini de primordial ortamda sentezlemeyi basardilar (28) . Genetik materyeli tasiyan DNA ve RNA'nin temel taslari olan nukleik asitlerin bazilari da ilk atmosfer sartlarinin farkli bicimlerde ele alindigi kosullarda kimyasal olarak sentezlendi ve nukleik asitlerin temel yapi taslarinin primordial ortamda yeterli temel madde ve enerji sonucunda kendiliginden olusabilecegi gosterildi (9, 11, 12, 13, 14, 28, 29, 30) .
Yaratiliscilar, ilk dunya kosullarinda amonyak olmadigini, Miller'in ise soguk tuzak denilen bir yontemle amino asitleri elde ettigini, Miller'in kosullarinin bilincli olarak cok yapay hazirlandigini ve sonuclarin bilimsel bir sahtekarlik oldugunu soylemektedirler. Oncelikle Miller'in duzenegi tabii ki yapaydir; ama biyokimya'da yapay olmayan kosullarda kontrollu deney yapilamaz ki; soguk tuzak denilen ve reaksiyon urunlerini sogutan bir duzenek kullanilmis olabilir; ama doga'da bunun bir benzerinin var olmadigini soylemek, ustelik de 3.5-4.5 milyar yil oncesinde gelisen olaylardan cok emin ifadelerle bahsetmek ancak, Yaratiliscilar gibi bilimi ayaklar altina alan, cikaracaklari sonuclara onceden fikse olmus insanlarda gorulebilen bir dusunce hatasidir. Ornegin okyanuslarin tabanlarindaki sicak su kaynaklarinin birden soguyarak okyanusa karismasi bahsedilen 'soguk tuzagi' dogal kosullarda olusturabilir; dogadaki bugun tahmin edilemeyen pek cok yapi bunu meydana getirebilir. Nitekim, sadece sicak su kaynaklarinda mevcut bu isinin bile sig okyanus sahillerinde suda cozunmus amonyum (NH4) , metan (CH4) , karbon dioksiti (CO2) (veya su yuzeyindeki atmosferdeki gazlari da katarak) reaksiyona sokabilecegini gosterir. Organik maddelerin ve ilk yasamin denizlerdeki, gollerdeki, volkanik ortamlardaki sicak su kaynaklarinin bulundugu yerde olustugu konusunda pek cok fikir de ortaya surulmustur (12, 21, 30) .
Ortamda amonyakin cok az olmasi kosullarini Miller tekrar irdelemistir (21) . Primordial kosullarda, atmosferin redukleyici (elektron kazandirma) ozellikte oldugu dusunulmektedir, ama kesinlesmis bir bulgu yoktur. Atmosferde varolan amonyak'in bir kisminin amonyum (NH4) iyonu olarak okyanuslarda cozunecegi bilinmektedir (29): atmosferde cok az miktarda amonyak olmasi kosullarinda bile, su ortamlarinda ya da sicak su kaynaklarinin oldugu, okyanusun sig ve atmosferle bulustugu sahillerde amonyum iyonu, atmosferde cok az miktarda bulunan amonyak, metan gazi ve karbon dioksitle reaksiyona girecek ve organik bilesikleri olusturacaktir (21) . Miller, eser miktarda amonyakin bulundugu ortamlarda yaptigi deneylerde bile organik maddelerin ve amino asitlerin sentezlenebildigini gormustur (21) .
Yaratiliscilarin baska bir iddiasi, Miller deneyinde sag elli (D-dextro izomeri) ve sol elli (L-levo izomeri) amino asitlerin esit miktarlarda sentezlendigi, halbuki yasamda gorulen 20 cesit amino asitin tumunun sol elli oldugu, oyleyse organik maddenin ve canli yasamin belli bir amacla ve dizaynla yaratilmis olmasi gerektigidir. Oncelikle, 1993'te Arizona State Universitesinden John R. Cronin uzaydan gelen meteoritlerde ve donmus tozda daha fazla L-aminoasitlerine rastlandigini ispatlamistir (13): bu, dunyada varolan ve amino asitlerle reaksiyona giren maddelerin zamanla sol elli amino asitleri tercih etmesini saglayabilir (13) . Ikincisi, molekuler yapilardaki zayif kuvvet(weak force) birbirinin ayna goruntusu olan molekullerde (yani izomerlerde) farklidir. Bu bir molekul icin cok ufak bir farktir, ama molekuller bir araya gelince etki buyur. Yani bir molekulun reaksiyona girerken veya suda cozunmus bulunurken icinde bulunan molekuler bag yapma yetenekleri ve belli bir konfigurasyonda dururken gereksimleri olan enerji onlarin doga tarafindan secilmelerini saglamaktadir. Doga tasarruf etmekten yanadir ve genelde en az enerji formunu tercih eder; L ve D formlari arasindaki enerji farki cok az da olsa, yapilan hesaplara gore en az enerji ile durabilen izomer, yaklasik 100 bin yilda dogada % 98 olasilikla baskin bulunan izomer formunu olusturacaktir (31) . Ucuncu ve guclu bir olasilik, primordial kosullarda, su anda bilmedigimiz ve ilk dunya kosullarinda var olan ve sol elli amino asitlere baglanamayan bir X maddesinin ozellikle D-(sag elli) amino asitlerle birleserek kelat (cozunmeyen bilesik) olusturmasi ve onlari gol veya okyanus dibine cokertmesidir. Bu ise sol elli amino asitlerin bir anda dogal seleksiyonla artmasini ve dogada daha fazla kullanilabilir hale gelmesini cok kolay saglayabilir. Fakat kimse 4 milyar yil onceye gitmemistir; o gunden bu gune de tek iz kalmamistir; bilimsel yaratiliscilar ne soylerlerse soylesinler, 4 milyar yil onceye ait kesin kanitlarla Evrimcilerin karsisina gelmeden Evrimcilerin hic bir soyledigini curutmus sayilamazlar; ustelik, bilimsel yaratiliscilarin buyuk bir cogunlugu, binlerce kanita ragmen, dunyanin 4.5 milyar yasinda degil, cok daha genc olduguna inanmaktadir (10 bin yil gibi)
GUNDEM
MUSTAFA BALBAY
Cumhuriyet, 11 Haziran 1999
CEHALET BILIMI!
Bir ulke dusunun ki, orta buyuklukteki kentlerine universite gidince, gericilik artsin!
Ne yazik ki, boyle bir surec yasiyoruz. Bilim kendi silahiyla ancak boyle vurulur. Bugunu, bilime dusman kesimlerin, bilim silahini kullanarak giristikleri islerden birine ayiralim.
Bilim Arastirma Vakfi adina hareket ettigini soyleyen bir grup 18.5.1999'da Kastamonu Emniyet Mudurlugu'ne basvuruyor. Amaclari, 'Evrim Aldatmacasi' adli kitabi il sinirlari icinde ucretsiz dagitmak. Emniyet Muduru Faruk Turan durumu resmi bir yaziyla Kastamonu Valisi Enis Yeter' e bildiriyor. Valilik kitabin dagitilmasinda herhangi bir sakinca olmadigini bildiren resmi bir yazi gonderiyor.
Bunu alan vakif yoneticileri, o okul senin, bu okul benim soz konusu kitaptan binlerce dagitiyorlar.
Kitabin yazari Harun Yahya. 128 sayfalik kitap buyuk kentlerin sokaklarinda aylardir dagitiliyor. Arka kapaginda yazar icin su 'bilgi' var:
'Harun Yahya mustear ismini kullanan yazar, bugune kadar siyasi konularda cesitli eserler hazirlamistir... Mustear isim, inkarci Yahudi dusuncesine karsi mucadele eden iki peygamberin hatiralarina hurmeten isimlerini yadetmek amaciyla Harun ve Yahya isimlerinden olusturulmustur.'
'Bilimsel' calismasini kendi adiyla yayimlayamayan yazar, evrim teorisini yerden yere vuruyor. 150 yil boyunca binlerce bilim adaminin kucuk-buyuk katkilar yaptigi teorinin 'aldatmaca' oldugunu soyluyor.
Bir kisi boyle bir iddiada bulunabilir. Bilimin temelinde kusku vardir, soru vardir. Kusku ve soru olmasaydi bugunku bilimsel buluslarin hicbiri olmazdi.
Ancak okul ogrencilerine dagitilan kitap, evrim teorisi ve benzeri bilimsel calismalarin tumden 'aldatmaca' oldugu tezini isliyor. Kitabi yayimlayanlar tum okullarda dagitmak icin Milli Egitim Bakanligi'ndan izin istediler. Hikmet Ulugbay' in doneminde bu izin verilmemisti. Bostancioglu doneminde de ayni tutum devam etti.
Ayni kisilerin bu kez il il dolasarak, valiliklerden sadece kent merkezlerinde dagitim yapacaklarini belirterek izin aldiklari anlasiliyor. Kastamonu Valisi Enis Yeter'i arayip durumu anlattik. Yarim saat sonra su yaniti verdi:
'Biz sadece boyle bir kitabi ilde dagitmanin sakincasi olmayacagini soyledik. Okullarda dagitim soz konusu degil. Arastiriyoruz. Boyle bir sey olmussa hemen sorusturma acariz.'
Bilime dusman mantik onceki yillarda da su yontemle okullara girmisti:
Bir dergi cikariyorlar. Icerigi tumuyle Milli Egitim Bakanligi'nin onaylayacagi yazilarla dolu. Bunu Talim Terbiye Kurulu'na gonderiyorlar. Kurul, okullara tavsiye edilebilir, onayi veriyor. Bunu ilk sayinin ic kapagina yazip okullara gidiyorlar. Rahatca girip dagitiyorlar. Ikinci sayinin icerigini anlatmaya gerek yok. Pek cok okulda da bu yaklasima taraftar yonetici bulduklari icin, istedikleri bicimde propagandalarini yapiyorlar.
Bu hileyle dagittiklari dergilerde de en cok sundan soz ediyorlar:
Durustluk ve ahlak!
Konumuza donersek, evrim teorisine gerici bir mantikla saldiranlarin Kastamonu Valiligi'nden aldiklari iznin aynisini su illerden de aldiklarini saptadik:
Ordu, Canakkale, Gaziantep, Ankara, Sanliurfa, Samsun, Isparta, Balikesir, Corum, Kirikkale, Zonguldak, Bolu, Rize, Yalova, Sivas, Bingol, Bitlis, Batman, Icel, Bilecik, Kirklareli, Antalya.
Bu kitaba karsi Turkiye Bilimler Akademisi (TUBA) bazi bildiriler yayimladi ve bilime saldirinin toplumu geriye goturecegini vurguladi. Ancak salt TUBA'nin cabasi yetmez, devlet kurumlarinin da buna katkida bulunmasi gerekli. Boyle bir yayini ogrencilere dagitmak 'ozgurlukler' olarak degerlendirilemez. Ornegin, tip fakultelerinde ogrencilere, hicbir ilacin yarar getirmediginin ogretilmesini istemek, ozgurluk olarak degerlendirilebilir mi?
Evrim teorisine karsi cikan mantik, toplumu diri ancak cahil tutmayi hedefliyor. Bir toplum icin en tehlikeli durum sudur: Hareket halindeki cehalet!
Ulu önder ATATÜRK
Ölümünün 66ncı yılında seni saygıyla anıyor, eserin Türkiye Cumhuriyetinin bekası için kanımın son damlasına kadar mücadele edeceğime söz veriyorum.
Yüce ATATÜRK her alanda çökmüş ucube imparatorluğunun yıkıntılarından kurduğun modern Türkiye'nin geldiği durum içler acısı. Senin ölümünle beraber başlayan karanlığın temsilcilerinin bayraktarlığını yaptığı yobaz karşı devrimi çeşitli mevziler ele geçirmiş durumda. Cumhuriyet insanların senin kurduğun zamandaki cehalete son sürat gitmekte, aydın denilen kesim ise sırça köşkünde vurdumduymaz görüntüler sergilemektedirler.
Sen Ulu Önder, bu ahval ve şeraitleri zaten öngörmüştün ve bizim hedefimizi belirlemiştin. Hiç kuşkun olmasın çağdaş uygarlık yolunda önümüze çıkan bu karanlık zihniyet senin aydın düşüncelerinin ışığında yok olacak, yok edilecektir.
Bu aydınlığa ulaşmada belirlediğin bilim ve akıl, temel yol göstericimiz olacaktır.
Ulu Önder ; senin 70-80 yıl önce belirttiklerin ve öngörülerinin ne kadar doğru olduğunun 21nci yüzyılda anlaşılması senin dehanın büyük olduğunun göstergesidir.
Yüce ATATÜRK sana günümüz Türkiyesi'ni anlatmak istiyorum:
- Devrimlerinin hepsi sulandırıldı, belirttiğin anlamların dışına itildi
- Senin yok ettiğin karanlığın temsilcileri yeniden faaliyete geçerek toplumu ucube haline getirmeye başladı, kendilerine kurtarılmış semtler, ilçeler ve hatta şehirler oluşturarak kafalarındaki karanlık zihniyeti topluma aşıladılar
- İnsanlar Bilim ve aklın yol göstericiliğini bırakıp senin ta o zamanlar söylediğin ve bize bıraktığın hayatın gerçekleri yerine yine gökten gaibden indirildiği varsayılan 'şey' lerin peşine düştüler.
- Senin kaldırdığın tekke ve zaviyeler tekrar hortladı ortalık şeyhlerden, şıhlardan, müridlerden geçilmez oldu
- Sosyal hayata soktuğun kadınımız yeniden erkeğin cinsel kölesi haline getirilerek evlere kapatıldı
- Senin kurduğun Türkiye Cumhuriyetinin karakteri olan tam bağımsızlık ve özgürlük kavramları yok edilerek ülke yabancı çıkar gruplarına teslim edilmektedir.
- Dilini, kimliğini ve tarihini unutmuş topluma kazandırdığın bu özelliklerin hepsi yok edildi, Türkçe 'oha oldum', 'kal geldi' gibi salaklıklarla yozlaştırıldı, kendi kimliğini unutmuş insanlar yeniden arapçanın sosyal yaşama oturtulmasına çalışmaktadırlar.
- Yüce ATATÜRK kendi soyunu sopunu unutmuş kişiliksizler sana küfretmeye başladı,
- Bu Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu bilmeyen yoz magazin gençliği oluşturuldu
- Senin yok ettiğin çağ dışı kıyafetler tekrar topluma empoze edilmeye başlandı
- Osmanlıyı çökerten devşirmeler tekrar hortladı. Türklük kimliğini yok ederek kendi devşirme kimliklerini yüceltmeye çalışıyorlar.
- Eve misafir edilen yanaşmalar evi ele geçirmeye çalışıyorlar. (Çerkezler, abazalar, cart lar curtlar.)
Yine de Yüce ATATÜRK senin hedeflerine ulaşmaya çalışan aydın, modern, yolu akıl ve bilim yolu olan bir bölüm insan mücadelesine kaldığın yerden devam etmekte ve gelecektede devam edecekler. Bıraktığın eserin önünde saygıyla eğiliyorum Yüce ATATÜRK:
Hayırrrrrrrrrrrrrr o benimmmmmm.
aşkın kötürüm bıraktığı beyinlerin hezeyanlarını çok güzel betimlemiş. Çaresizliği hissedebiliyorsun okuduğunda, tabi çekilen acıyı da.
Kendisiyle tanışmıştım bir zamanlar. Alçak gönüllü koltuğunun altına bir çok karpuz sığdırabilmiş bir insan. Ancak Ermeni kökenli olması farklı amaçlarınında olabileceği kuşkusunu yaratıyor. (hemen zıplamasın ermeni kökenli arkadaşlar bir bildiğimiz var ki söylüyoruz.)
kabak tatlısı sevilmez mi beeeee. Hımmmmmmm
Ateist yaratıcı kavramını ve ona atfedilen herşeyi, reddeder. Yani tanrı tanımaz.