560 bölümden oluşan ' Futuhat-ı Mekkiye ' isimli eserinin yanında Hz.Adem ile Hz.Muhammed arasındaki Nebilerin temsil ettikleri görüşlerin anlatıldığı ' Fususu'l Hikem ' isimli eseri en önemli eserleridir.
İbnu’l-Arabi’ye göre varlık bir daire teşkil etmektedir. Bu daire, Allah’ın bir görüntüsü veya O’nun aynıdır. Dairenin merkezi Allah’tır. Başında ilk akıl vardır. Bu, bütün yaratılanların aslıdır. Her şeyin sureti, tasarısı bunda mevcuttur. Bu suretler, şekillere konulmuştur. Nihayet yaratma devam edip insan türüne gelmiş ve en son insan yaratılmıştır. Varklık dairesinin sonunda insan bulunmaktadır.
İbnu’l-Arabi ve ondan sonrakilerin vahdet-i vücutçu tezlerine göre Allah’ın isim ve sıfatlarının bir tezahürü olan bu cihan, beş mertebede meydana gelmiştir. Allah’ın zatının ve sıfatlarının sonu olmadığı gibi cihanın da sonu yoktur. Çünkü cihan, Allah’ın isim ve sıfatlarının aynasıdır. Demek ki alemler de sonsuzdur. “O, her an başka bir şandadır” ayeti gereğince Allah’ta son yoktur. Allah, kudretinin yüceliğinden, bir kuluna aynı surette iki defa görünmez, iki kuluna da bir surette görünmez. Bütün bu sonsuz alemleri beş mertebe içine almaktadır:
Birinci mertebe, gayb-ı mutak (mutlak gizlilik) mertebesidir. Bu mertebeye lahut alemi, la teayyün alemi, itlak alemi, mutlak ama, mahz vücud, mutlak vücud, sırf zat, Ümmü’l-Kitab, mutlak beyan, basit nokta, gaybların gaybı gibi isimler de verilir. Bu mertebede ne isim, ne resim, ne sıfat, ne sıfatlanan vardır. Bu mertebede asla şehadet alemi yoktur. “İnsana hiç anılan bir şey olmadığı bir zaman gelmedi mi? ”: “Allah vardı, kendisiyle beraber bir şey yoktu.”
İkinci mertebe, Ceberut alemi, ilk teayyün, ilk tecelli, akl-ı evvel, ilk cevher, Hakikat-ı Muhammediyye, izafi ruh, külli ruh, gayb-ı muzaf, kitabu’l-mubin mertebesidir. Bunlar hep aynı mertebeye verilen isimlerdir. Ümmül-Kitab mertebesinde toplu olan varlık, bu makamda açılmış detaylanmıştır.
Üçüncü mertebe, melekut alemidir. Buna misal alemi, hayal alemi, vahidiyyet, ikinci teayyün, ikinci tecelli, sidretu’l-munteha, emir alemi, küçük berzah ve tafsil alemi de denir. Bu alem, şehadet alemine yakın gayb-ı muzaf elemidir.
Dördüncü mertebe, mutlak şuhud mertebesidir ki buna şehadet alemi, mülk alemi, nasut alemi, his alemi, unsurlar alemi, felekler alemi, yıldızlar alemi denir. Şehadet aleminden başka alemlere gayb alemi de denir. Böylece başlıca iki alem olmaktadır: 1) Gayb alemi 2) Şehadet alemi.
Beşinci mertebe, bunların hepsini kendinde toplayan İnsan-ı Kamil mertebesidir. Önceki dört alem, Allah’ın İsm-i A’zamıdır. Bunların tamamı, Allah’ın zatını gösterir. Bu alemlerin tamamı, insanda da vardır. O halde insan-ı kamil bütün alemlerin özetidir. Nasıl İsm-i A’zam, Allah’ın bütün isimlerini kendinde toplamışsa, insan-ı kamil de bütün alemleri kendinde toplamıştır. Onun içindir ki Hz. Ali: “Sen kendini küçük bir cisim sanıyorsun. Oysa sende büyük bir alem toplanmıştır.” demiştir. Onun için Hz. Peygamber: “Allah Adem’i kendi suretinde yarattı” demiştir.
İbnu’l-Arabi, bu noktaya geldikten sonra Tanrı ile kulu bir görmektedir. “Attığın zaman sen atmadın Allah attı.” Ayetinde: “Kulum, faili olmadığın şeyi yap. Yaptığın işin faili benim. Ben de ancak seninle yaparım. Çünkü onu kendi kendime yapamam, onu yapmak için sen lazımsın. Senin yapman için de ben lazımım”. “Böylece işler bana ve Ona bağlı oldu. Ben de hayret ettim, hayret de şaştı. Hayret içinde hayret oldu.” Diyen İbnu’l-Arabi şöyle devam ediyor:
“Nice zamanlar olmuş ki şöyle demişimdir:
“Rab Haktır, kul Haktır, ah bilseydim,mükellef kimdir? Kuldur dersen o yoktur, Rabdır dersen o nasıl mükellef olur? ”
Nice zaman da şöyle demişimdir:
“Kendisinin yaptığı bir şeyi bana teklif etmesinde hayret ettim. Benim yaptığım bir iş yok (bende o iş hep) O’(nun yaptığı) nı görüyorum. Ah bilseydim mükellef kim oluyor? Her yerde ancak Allah var, Ondan başkası yok.”
“Böyle söylemekle beraber bana denildi ki yap”.
İbnu’l-Arabi, “Doğu ve batı Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın zatı oradadır.” Ayetinin gereği Allah’ın her şeyde tecelli ettiğini ileri sürüyor ve dolayısıyla her şeyde bir parça tanrılık görüyor. “Sakın bir düşünceye bağlanıp kalmayasın, o zaman çok şey kaybedersin. Sen bütün inançların heyulası ol. Zira Allah, yalnız bir inancın çevreliyeceği bir varlık olmaktan daha geniş ve daha büyüktür. Çünkü O, “Nereye dönerseniz Allah’ın vechi oradadır” diyor. Bir şeyin vechi, hakikatıdır. Anladın ki Allah, her vechin inniyyetindedir. Her inanç sahibi, inancında isabet etmiştir ve her isabet eden de sevab alır, her sevab alan da said dir ve her said ise kendisinden razı olunmuştur.”
İbnu’l-Arabi şöyle diyor: “Varlığın tamamı gerçekten birdir. Allah ile beraber başka bir şey yoktur. Bunun için “Kalbi olup kulak veren ve görene işaret edip
Ali Şeriati'ye göre Müslüman'ın kendisine sorması gereken en önemli soru şu olmalıydı: 'Dini kavramların herbirinin ayrı ayrı rasyonel oldukları veya olmadıkları, ilim ile rekabet edebilmeleri veya edememeleri önemli değildir. Önemli olan, şu an için içinde taşamakta bulunduğumuz toplum için ifade ettikleri fayda ve kıymetin ne olduğudur.' Bu sorudan yola çıkarak İki tip İslam'ın var olduğunu söyler:
'İslam'a dönelim demek yeterli değildir. Bu tür bir sözün bir anlamı yoktur. Hangi İslam'ı kastettiğimizi açıkça belirtmeliyiz. EBU ZERR döneminin mi, yoksa Mervan döneminin mi özlemi içerisinde olduğumuzu bilmeliyiz. Bu insanların ikisi de Müslüman'dır, ama ne var ki aralarında dağlar kadar fark vardır. Bunlardan birinin anlayışına gçre İslam Halife içindir, saray içindir, tuzu kurular içindir. Diğerinin anlayışına göre ise, İslam halk içindir, ezilenler içindir, fukaralar içindir. derdimizim devasını aradığımız İslam bu ikisinden acaba hangisidir? Fukaraları kollayıp gözeten İslami yaklaşımla dertlere deva aramakta olduğumuzu söylemek de yeterli değildir. Aynı sözleri hükümdarların tamamı da eksiksiz telaffuz ediyorlar. Gerçel islam, yalnızca yoksulların derdine deva olma göreviyle yetinmez. gerçek manada İslam, adalet için, haksızlıkları yok etmek için, fukaralığı kökünden kazımak için dişediş bir mücadele verilmesini emreder. İslamı EBU ZERR'in anladığı şekilde anladığımızı açıkça ifade, Mervan'ın anladığı tarzı ise açıkça reddetmeliyiz. Adil bir düzeni ve gerçek bir İslami liderliği arzu ettiğimizi sınıflara bölünmüş, bazı bireyleri aritokratik imtiyazlarla donatılmış bir düzeni arzu etmediğimizi dile getirmeliyiz. Esarete, atalete, rezilane bir sukuta hayır demeliyiz. İslamiyet için can verecek savaşçılara ihtiyacımız var. Ruhani liderlere ihtiyacımız yok. Susamışlığımız, İslamı gerçek bir Müslüman gibi yaşayan devlet adamlarınadır, Safevi Hanedanına değil.'
'..Ebu Zerr, bugünün içtimaîyatçılarının aklını döndürecek şekilde içtimaî adaletçi; hatta sosyalist yazarlara göre, ilk sosyalizm düşüncesini ortaya atan insandı. -Bu düşünceleri onların olsun- Yani fakirlik ne demektir? Fakirliğe karşı savaş nasıl verilir? Bunu ilk ortaya atan kahraman Ebu Zerr’dir. Aynı zamanda o, cennetin kendisine müştak olduğu insanlardan biridir..' (Fethullah Gülen-Sonsuz Nur)
31 Mayıs 1971 günü Malatya-Kürecik ABD Radar Üssü'nü basmak üzere yola çıkan gruptan THKO'lu Kadir Manga, arkadaşları Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan ile birlikte çıkan çatışmada öldürüldü.
THKO’nun kurucularındandır. Yusuf arslan ve Deniz gezmis'in Gemerek'(Sivas) te yakalanması sonucu Nurhak(Adıyaman) 'ta arkadaşlarıyla gerilla kampi kurmuştur. İnekli köyü'nun ihbarı sonucu jandarmayla girdikleri çatışmada Alparslan Özdoğan ve Kadir Manga ile birlikte vuruldu.
560 bölümden oluşan ' Futuhat-ı Mekkiye ' isimli eserinin yanında Hz.Adem ile Hz.Muhammed arasındaki Nebilerin temsil ettikleri görüşlerin anlatıldığı ' Fususu'l Hikem ' isimli eseri en önemli eserleridir.
İbnu’l-Arabi’ye göre varlık bir daire teşkil etmektedir. Bu daire, Allah’ın bir görüntüsü veya O’nun aynıdır. Dairenin merkezi Allah’tır. Başında ilk akıl vardır. Bu, bütün yaratılanların aslıdır. Her şeyin sureti, tasarısı bunda mevcuttur. Bu suretler, şekillere konulmuştur. Nihayet yaratma devam edip insan türüne gelmiş ve en son insan yaratılmıştır. Varklık dairesinin sonunda insan bulunmaktadır.
İbnu’l-Arabi ve ondan sonrakilerin vahdet-i vücutçu tezlerine göre Allah’ın isim ve sıfatlarının bir tezahürü olan bu cihan, beş mertebede meydana gelmiştir. Allah’ın zatının ve sıfatlarının sonu olmadığı gibi cihanın da sonu yoktur. Çünkü cihan, Allah’ın isim ve sıfatlarının aynasıdır. Demek ki alemler de sonsuzdur. “O, her an başka bir şandadır” ayeti gereğince Allah’ta son yoktur. Allah, kudretinin yüceliğinden, bir kuluna aynı surette iki defa görünmez, iki kuluna da bir surette görünmez. Bütün bu sonsuz alemleri beş mertebe içine almaktadır:
Birinci mertebe, gayb-ı mutak (mutlak gizlilik) mertebesidir. Bu mertebeye lahut alemi, la teayyün alemi, itlak alemi, mutlak ama, mahz vücud, mutlak vücud, sırf zat, Ümmü’l-Kitab, mutlak beyan, basit nokta, gaybların gaybı gibi isimler de verilir. Bu mertebede ne isim, ne resim, ne sıfat, ne sıfatlanan vardır.
Bu mertebede asla şehadet alemi yoktur.
“İnsana hiç anılan bir şey olmadığı bir zaman gelmedi mi? ”: “Allah vardı, kendisiyle beraber bir şey yoktu.”
İkinci mertebe, Ceberut alemi, ilk teayyün, ilk tecelli, akl-ı evvel, ilk cevher, Hakikat-ı Muhammediyye, izafi ruh, külli ruh, gayb-ı muzaf, kitabu’l-mubin mertebesidir. Bunlar hep aynı mertebeye verilen isimlerdir. Ümmül-Kitab mertebesinde toplu olan varlık, bu makamda açılmış detaylanmıştır.
Üçüncü mertebe, melekut alemidir. Buna misal alemi, hayal alemi, vahidiyyet, ikinci teayyün, ikinci tecelli, sidretu’l-munteha, emir alemi, küçük berzah ve tafsil alemi de denir. Bu alem, şehadet alemine yakın gayb-ı muzaf elemidir.
Dördüncü mertebe, mutlak şuhud mertebesidir ki buna şehadet alemi, mülk alemi, nasut alemi, his alemi, unsurlar alemi, felekler alemi, yıldızlar alemi denir. Şehadet aleminden başka alemlere gayb alemi de denir. Böylece başlıca iki alem olmaktadır: 1) Gayb alemi 2) Şehadet alemi.
Beşinci mertebe, bunların hepsini kendinde toplayan İnsan-ı Kamil mertebesidir. Önceki dört alem, Allah’ın İsm-i A’zamıdır. Bunların tamamı, Allah’ın zatını gösterir. Bu alemlerin tamamı, insanda da vardır. O halde insan-ı kamil bütün alemlerin özetidir. Nasıl İsm-i A’zam, Allah’ın bütün isimlerini kendinde toplamışsa, insan-ı kamil de bütün alemleri kendinde toplamıştır. Onun içindir ki Hz. Ali: “Sen kendini küçük bir cisim sanıyorsun. Oysa sende büyük bir alem toplanmıştır.” demiştir. Onun için Hz. Peygamber: “Allah Adem’i kendi suretinde yarattı” demiştir.
İbnu’l-Arabi, bu noktaya geldikten sonra Tanrı ile kulu bir görmektedir. “Attığın zaman sen atmadın Allah attı.” Ayetinde: “Kulum, faili olmadığın şeyi yap. Yaptığın işin faili benim. Ben de ancak seninle yaparım. Çünkü onu kendi kendime yapamam, onu yapmak için sen lazımsın. Senin yapman için de ben lazımım”. “Böylece işler bana ve Ona bağlı oldu. Ben de hayret ettim, hayret de şaştı. Hayret içinde hayret oldu.” Diyen İbnu’l-Arabi şöyle devam ediyor:
“Nice zamanlar olmuş ki şöyle demişimdir:
“Rab Haktır, kul Haktır, ah bilseydim,mükellef kimdir? Kuldur dersen o yoktur, Rabdır dersen o nasıl mükellef olur? ”
Nice zaman da şöyle demişimdir:
“Kendisinin yaptığı bir şeyi bana teklif etmesinde hayret ettim. Benim yaptığım bir iş yok (bende o iş hep) O’(nun yaptığı) nı görüyorum. Ah bilseydim mükellef kim oluyor? Her yerde ancak Allah var, Ondan başkası yok.”
“Böyle söylemekle beraber bana denildi ki yap”.
İbnu’l-Arabi, “Doğu ve batı Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın zatı oradadır.” Ayetinin gereği Allah’ın her şeyde tecelli ettiğini ileri sürüyor ve dolayısıyla her şeyde bir parça tanrılık görüyor. “Sakın bir düşünceye bağlanıp kalmayasın, o zaman çok şey kaybedersin. Sen bütün inançların heyulası ol. Zira Allah, yalnız bir inancın çevreliyeceği bir varlık olmaktan daha geniş ve daha büyüktür. Çünkü O, “Nereye dönerseniz Allah’ın vechi oradadır” diyor. Bir şeyin vechi, hakikatıdır. Anladın ki Allah, her vechin inniyyetindedir. Her inanç sahibi, inancında isabet etmiştir ve her isabet eden de sevab alır, her sevab alan da said dir ve her said ise kendisinden razı olunmuştur.”
İbnu’l-Arabi şöyle diyor: “Varlığın tamamı gerçekten birdir. Allah ile beraber başka bir şey yoktur. Bunun için “Kalbi olup kulak veren ve görene işaret edip
bakınız: kızıldere
Ali Şeriati'ye göre Müslüman'ın kendisine sorması gereken en önemli soru şu olmalıydı: 'Dini kavramların herbirinin ayrı ayrı rasyonel oldukları veya olmadıkları, ilim ile rekabet edebilmeleri veya edememeleri önemli değildir. Önemli olan, şu an için içinde taşamakta bulunduğumuz toplum için ifade ettikleri fayda ve kıymetin ne olduğudur.' Bu sorudan yola çıkarak İki tip İslam'ın var olduğunu söyler:
'İslam'a dönelim demek yeterli değildir. Bu tür bir sözün bir anlamı yoktur. Hangi İslam'ı kastettiğimizi açıkça belirtmeliyiz. EBU ZERR döneminin mi, yoksa Mervan döneminin mi özlemi içerisinde olduğumuzu bilmeliyiz. Bu insanların ikisi de Müslüman'dır, ama ne var ki aralarında dağlar kadar fark vardır. Bunlardan birinin anlayışına gçre İslam Halife içindir, saray içindir, tuzu kurular içindir. Diğerinin anlayışına göre ise, İslam halk içindir, ezilenler içindir, fukaralar içindir. derdimizim devasını aradığımız İslam bu ikisinden acaba hangisidir? Fukaraları kollayıp gözeten İslami yaklaşımla dertlere deva aramakta olduğumuzu söylemek de yeterli değildir. Aynı sözleri hükümdarların tamamı da eksiksiz telaffuz ediyorlar. Gerçel islam, yalnızca yoksulların derdine deva olma göreviyle yetinmez. gerçek manada İslam, adalet için, haksızlıkları yok etmek için, fukaralığı kökünden kazımak için dişediş bir mücadele verilmesini emreder. İslamı EBU ZERR'in anladığı şekilde anladığımızı açıkça ifade, Mervan'ın anladığı tarzı ise açıkça reddetmeliyiz. Adil bir düzeni ve gerçek bir İslami liderliği arzu ettiğimizi sınıflara bölünmüş, bazı bireyleri aritokratik imtiyazlarla donatılmış bir düzeni arzu etmediğimizi dile getirmeliyiz. Esarete, atalete, rezilane bir sukuta hayır demeliyiz. İslamiyet için can verecek savaşçılara ihtiyacımız var. Ruhani liderlere ihtiyacımız yok. Susamışlığımız, İslamı gerçek bir Müslüman gibi yaşayan devlet adamlarınadır, Safevi Hanedanına değil.'
'..Ebu Zerr, bugünün içtimaîyatçılarının aklını döndürecek şekilde içtimaî adaletçi; hatta sosyalist yazarlara göre, ilk sosyalizm düşüncesini ortaya atan insandı. -Bu düşünceleri onların olsun- Yani fakirlik ne demektir? Fakirliğe karşı savaş nasıl verilir? Bunu ilk ortaya atan kahraman Ebu Zerr’dir. Aynı zamanda o, cennetin kendisine müştak olduğu insanlardan biridir..'
(Fethullah Gülen-Sonsuz Nur)
THKO nun liderlerinden Deniz Gezmiş'in en yakın arkadaşlarından..Kızıldere'de öldürülenlerden.
Doğumu: 1947 / Hacıbektaş
Ölümü: 19 Şubat 1972 / İstanbul-Arnavutköy'de saklandığı bir ev.
25 yıllık bir hayat.
Doğumu: 1947 - Tunceli
Ölümü: 31 Mayıs 1971 - Nurhak
24 yıllık bir hayat.
31 Mayıs 1971 günü Malatya-Kürecik ABD Radar Üssü'nü basmak üzere yola çıkan gruptan THKO'lu Kadir Manga, arkadaşları Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan ile birlikte çıkan çatışmada öldürüldü.
THKO’nun kurucularındandır. Yusuf arslan ve Deniz gezmis'in Gemerek'(Sivas) te yakalanması sonucu Nurhak(Adıyaman) 'ta arkadaşlarıyla gerilla kampi kurmuştur. İnekli köyü'nun ihbarı sonucu jandarmayla girdikleri çatışmada Alparslan Özdoğan ve Kadir Manga ile birlikte vuruldu.