Bu kadar iyi bir şairin Antoloji'de görmezden gelinmesine hayret ettim! Sevdiğim bir şiirinden birkaç dize paylaşayım, belki siz de beğenirsiniz. 'Gölgeler ki sokak kedileri gibi akşamın merhametine terk Şefkattir bazen de haziranı üşüyen bir gölgenin üstüne örtmek
Meğer akşamın gölgesi başkaymış, yalnızın gölgesi başka Senin güzel gölgenden bana bir çocuk haziran bağışla
Yeter ki haziran olsun, yeter gölgesi bile aşka...'
Şimdi biz neyiz biliyor musun? Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz Birbirine uzanamayan Boşlukta ik,i yalnız yıldız gibi.. Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz...
'Edebi eserler insanı yeni ve mesut, başka iyi ve güzel bir dünyaya götürmeye yardım etmiyorlarsa neye yarar? ' diyen Sait Faik, eserlerinde daha da fazlasını yapıyor ve insanlara sevgi dolu bir dünya sunuyor. Sait Faik öykülerinin bunca sevilmesi onun insanı olduğu kadar, doğayı, hayvanı, denizi,çiçeği, böceği kısaca yaratılan her şeyi sevmesinden ve bu sevgisini öykülerinde nakış gibi işlemesinden değil midir?
Saf, katıksız,arı,duru bir sevgidir bu. İçten, pazarlıksız,koşulsuz... 'Her şeyin fakir elbiseleri gibi lime lime,nem almış sıvalar gibi parça parça döküldüğü zaman yalnız sen varsın insan. Yalnız sen varsın! (...) Hiçbir şey seni sevmekten beni alıkoyamaz.'
İnsan onun için bir öykü malzemesi değildir sadece: 'Baktım durdum insanların yüzüne. Hani, hikaye yazmak, onlara dair düşünmek için sanma. Sevmek için! ' Diyor da bir türlü sevdiremiyor kendini insanlara...
Sabahattin Ali denilince çoğumuzun ilk aklına gelen, yazarın trajik ölümü oluyor. Daha sonra öyküleri ve romanları giriyor devreye. Şiirleri ise en son geliyor aklımıza. Oysa öykülerinden daha çok şiirlerini bildiğimizi bilmiyoruz. Ve sözlerini kimin yazdığını bilmeden zevkle dinliyoruz o güzel şarkıları.
Aslında Sabahattin Ali de şairden saymaz kendini. Yazdığı onca güzel şiire rağmen beğenmez yazdıklarını. Yaşadığı sürece sadece bir şiir kitabıyla yetinmesi bu yüzdendir.
Onun şiirlerini tanıyan kesimin bir kısmı, hatta büyük bir kısmının edebiyat okuru olmadığını söylemek tuhaf belki ama bu da bir gerçektir. Zira bazı şiirleri ilginç bir şekilde anonimleşmiştir. Halk arasında “Aldırma Gönül Aldırma “ diye bilinen şarkı senelerdir Edip Akbayram’dan aynı çoşkuyla dinlenir. Aslında bu şarkı Ali’nin Sinop cezaevinde, Karadeniz’in dalgalarını dinleyerek yazdığı ve beş bölümden oluşan “Hapishane Şarkıları” şiirinin beşinci bölümüdür: “Başın öne eğilmesin / Aldırma gönül aldırma / Ağladığın duyulmasın / Aldırma gönül aldırma / Dışarda deli dalgalar / Gelip duvarları yalar/ Beni bu sesler oyalar / Aldırma gönül aldırma. (…)
Zülfü Livaneli şarkıları denildiğinde ilk aklımıza düşen “Leylim Ley” değil midir? Yıllardır her konserinde hep bir ağızdan söylemez miyiz bu şarkıyı? “Döndüm daldan düşen kuru yaprağa / Seher yeli dağıt beni, kır beni / Götür tozlarımı burdan uzağa / Yarin çıplak ayağına sür beni. // Aldım sazı çıktım gurbet görmeye /Dönüp yare geldim yüzüm sürmeye / Ne lüzum var şuna buna sormaya / Senden ayrı ne hal oldum gör beni. // Ayın şavkı vurur sazım üstüne / Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne / Gel ey hilal kaşlım dizim üstüne / Ay bir yandan sen bir yandan sar beni “
Ahmet Kaya’nın seslendirdiği Hapishane Şarkılarının üçüncü bölümü, Sezen Aksu’dan Dağlar ve Çocuklar Gibi, Nükhet Duru’dan Melankoli ve Ben Sana Vurgunum hala dinlenen ve sevilen şarkılardır. Ama dediğim gibi sözlerinin kime ait olduğunu çoğumuz merak bile etmeyiz…
Bu kadar iyi bir şairin Antoloji'de görmezden gelinmesine hayret ettim!
Sevdiğim bir şiirinden birkaç dize paylaşayım, belki siz de beğenirsiniz.
'Gölgeler ki sokak kedileri gibi akşamın merhametine terk
Şefkattir bazen de haziranı üşüyen bir gölgenin üstüne örtmek
Meğer akşamın gölgesi başkaymış, yalnızın gölgesi başka
Senin güzel gölgenden bana bir çocuk haziran bağışla
Yeter ki haziran olsun, yeter gölgesi bile aşka...'
Haydar Ergülen / Gölgeler Gazeli
'Yavaşça kalemimin kulağına eğilip dedim ki;
bir daha onun adını yazarsan,
seni de kırarım...'
Cemal SÜREYA
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz
Birbirine uzanamayan
Boşlukta ik,i yalnız yıldız gibi..
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz...
M.MUNGAN / Yalnız Bir Opera
Sevgilim olsun istemiyorum..
Sevdiğim olsun istiyorum..
Hergün 'görmek' değil..
Benim olduğunu bilmek istiyorum!
Elini tutmak değil..
Kıyamadan sadece gözlerine bakmak istiyorum!
İki gün değil ebediyen sürsün istiyorum!
Uğruna ölmek değil...
O'nun için yaşamak istiyorum!
Cemal SÜREYA
Umudu ve öfkeyi şiire dönüştürerek tek kitapla çok zor bir rekora imza atan tek şairimizdir.
Ben güzel gözlü kadınları severim
Bir de küçük ayaklıları, uzun boyluları
Hem nasıl severim, öyle severim işte
Terler avuçları, kesilir solukları
Ben mahzun kadınları severim
Yavru ceylanca kadınları, ürkekçe
Hem nasıl severim, öyle severim işte
Bilemezsiniz ne güzeldirler, öpüştükçe
Ben akıllı kadınları severim
Düşünen, az konuşan, çok bilen
Her yerde, her zaman nazı çekilen
Hem nasıl severim, öyle severim işte
İçimde büyük, sonsuz ateşler yanmalı
Ölümüm bile o kadının yüzünden olmalı
Ümit Yaşar Oğuzcan
Özlem, ölümden öte bir köydür...
'Ne muhteşem bir şeydir, kelimelerle birinin ruhuna dokunabilmek...
Birçok yazarı güzel yazdıkları için değil, bizi yazdıkları için severiz.'
'Edebi eserler insanı yeni ve mesut, başka iyi ve güzel bir dünyaya götürmeye yardım etmiyorlarsa neye yarar? ' diyen Sait Faik, eserlerinde daha da fazlasını yapıyor ve insanlara sevgi dolu bir dünya sunuyor. Sait Faik öykülerinin bunca sevilmesi onun insanı olduğu kadar, doğayı, hayvanı, denizi,çiçeği, böceği kısaca yaratılan her şeyi sevmesinden ve bu sevgisini öykülerinde nakış gibi işlemesinden değil midir?
Saf, katıksız,arı,duru bir sevgidir bu. İçten, pazarlıksız,koşulsuz... 'Her şeyin fakir elbiseleri gibi lime lime,nem almış sıvalar gibi parça parça döküldüğü zaman yalnız sen varsın insan. Yalnız sen varsın! (...) Hiçbir şey seni sevmekten beni alıkoyamaz.'
İnsan onun için bir öykü malzemesi değildir sadece: 'Baktım durdum insanların yüzüne. Hani, hikaye yazmak, onlara dair düşünmek için sanma. Sevmek için! '
Diyor da bir türlü sevdiremiyor kendini insanlara...
Sabahattin Ali denilince çoğumuzun ilk aklına gelen, yazarın trajik ölümü oluyor. Daha sonra öyküleri ve romanları giriyor devreye. Şiirleri ise en son geliyor aklımıza. Oysa öykülerinden daha çok şiirlerini bildiğimizi bilmiyoruz. Ve sözlerini kimin yazdığını bilmeden zevkle dinliyoruz o güzel şarkıları.
Aslında Sabahattin Ali de şairden saymaz kendini. Yazdığı onca güzel şiire rağmen beğenmez yazdıklarını. Yaşadığı sürece sadece bir şiir kitabıyla yetinmesi bu yüzdendir.
Onun şiirlerini tanıyan kesimin bir kısmı, hatta büyük bir kısmının edebiyat okuru olmadığını söylemek tuhaf belki ama bu da bir gerçektir. Zira bazı şiirleri ilginç bir şekilde anonimleşmiştir. Halk arasında “Aldırma Gönül Aldırma “ diye bilinen şarkı senelerdir Edip Akbayram’dan aynı çoşkuyla dinlenir. Aslında bu şarkı Ali’nin Sinop cezaevinde, Karadeniz’in dalgalarını dinleyerek yazdığı ve beş bölümden oluşan “Hapishane Şarkıları” şiirinin beşinci bölümüdür: “Başın öne eğilmesin / Aldırma gönül aldırma / Ağladığın duyulmasın / Aldırma gönül aldırma / Dışarda deli dalgalar / Gelip duvarları yalar/ Beni bu sesler oyalar / Aldırma gönül aldırma. (…)
Zülfü Livaneli şarkıları denildiğinde ilk aklımıza düşen “Leylim Ley” değil midir? Yıllardır her konserinde hep bir ağızdan söylemez miyiz bu şarkıyı? “Döndüm daldan düşen kuru yaprağa / Seher yeli dağıt beni, kır beni / Götür tozlarımı burdan uzağa / Yarin çıplak ayağına sür beni. // Aldım sazı çıktım gurbet görmeye /Dönüp yare geldim yüzüm sürmeye / Ne lüzum var şuna buna sormaya / Senden ayrı ne hal oldum gör beni. // Ayın şavkı vurur sazım üstüne / Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne / Gel ey hilal kaşlım dizim üstüne / Ay bir yandan sen bir yandan sar beni “
Ahmet Kaya’nın seslendirdiği Hapishane Şarkılarının üçüncü bölümü, Sezen Aksu’dan Dağlar ve Çocuklar Gibi, Nükhet Duru’dan Melankoli ve Ben Sana Vurgunum hala dinlenen ve sevilen şarkılardır. Ama dediğim gibi sözlerinin kime ait olduğunu çoğumuz merak bile etmeyiz…