Özledim sesini ne olur konuş Bir gül açtır zamanların ötesinden Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel Gök mavisinden, deniz mavisinden Bana bir şarkı söyle
Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt Sokul karanlığıma ışıklar gibi Al beni, en uzaklara götür Sesin aksın içimde bir pınar gibi Bana bir şarkı söyle
Bütün renkleri kat birbirine Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan Bana bir şarkı söyle
Bazen kar nasıl hazin yağar bilirsin Kursuni bir gökyüzünden ağlamaklı İşte öyleyim, kapkarayım bu gün gel En hüzünlü sesinle, en dokunaklı Bana bir şarkı söyle
Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi,sevdanın suç ortağısın. Yapma bunu bana! .. Bahar, yalvarırım çek git işine! .. Salma üstüme çiçeklerini, aklımı çelme! ..
Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor. Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...
Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem... Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtüböcek...
Yapma bunu bana bahar,Böyle üstüme gelme! .. Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı... Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime... Kalbimin buzları erimiş. Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir...bir de sen çıldırtma beni...
Krizdeyim ben... Tembelliğin sırası değil, uyamam sana...
Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına,kokularına hakim ol.
Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni... Bulutların üşüşmesin başıma... Girme kanıma benim... yoldan çıkarma! ..
Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin,afrodizyakların en etkilisi, Sevdanın suç ortağısın.
Kıyma bana! ..
Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin.
Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terk edeceksin... O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman... Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin uçuştuğu günbatımları...
Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden...yüreğim viraneye... Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da... Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.
İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar... İş açma başıma... Git işine! Yoldan çıkarma beni! ...
Kadın, bir erkeğe, bir erkeğin avuç içindeki küçüçük paralara baktı….. Erkek, 'Sana krep ısmarlayayım mı? ” diye sordu. “evet” dedi genç kadın. Bin defa evet…….. senden gelecek her şeye bin defa “evet” o kadar iştahlıydı ki, adama karşı, onunla olduğu zamanlar karnı doyuyor, gözleri kapanıyor, yüreği kocamanlaşıyordu. Genç erkek daha sakindi, biliyordu sanki kadının içinde yaşadığı hezeyanın nedenini. Biliyordu kendisinde olanın onda nasıl çoğaldığını…….. başka bir hayata aitti kadın. Şık bir paketin içinde yaşıyordu. Kurdelesi çözüldüğünde, kendiside çözülecek kadar “ait olmadığı” bir paketin içinde…….
Peki ama neydi içini kemiren kadının “Neydi” diye soramadı adama. Sadece baktı …öylece baktı… Adam kadının yüzünü avuçlarının içine aldı ve “sen bendeki seni keşfettin” dedi. “sen kendi bedenin dışında başka bir bedendeki senle buluşmanın mutluluğunu yaşıyorsun, hepimiz şu atmosferde kendimizi arıyoruz, benim de sende bulduğum bu. Benden çok farklı gözüksen de o kadar bana aitsin ki; budur işte bizi bir araya getiren, binlerce kişinin olduğu o koca sergide budur işte… Bizi var kılan sana şunu vermek istiyorum diye sürdürdü sözlerini adam ve cebinden bir ayna çıkardı, kadına uzattı; “al aşkım al ve beni özlediğinde kendi gözlerine bak, çünkü beni göreceksin.” dedi. İşte o gün bugün… başka bir şehirde bir kadın hep kendiyle göz göze geliyor..
Ölüm var zira. Ölüme inat tutunmak lazım. İnadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek. Var tabii yapanlar. Ama az. Sadece kaymak tabakası. Hepimiz kaçabilsek... Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa. Gün içinde mesela...Küçücük gitmeler yapabilsek. Ne mümkün. Sabah 09.00, akşam 18.00. Sonra başka mecburiyetler. Sıkışıp kaldık. Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli bu kadar ağır olmamalı. Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz. Bir ömür karşılığı bir ömür yani. Ne saçma. Bahar mıdır bizi bu hale getiren? Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama her bahar gitmek isterim. Gittiğim olmadı hiç. Ama olsun... İstemek de güzel.
Is the night chilly and dark? The night is chilly, but not dark. The thin gray cloud is spread on high, It covers but not hides the sky. The moon is behind, and at the full; And yet she looks both small and dull. The night is chill, the cloud is gray: 'Tis a month before the month of May, And the Spring comes slowly up this way. The lovely lady, Christabel, Whom her father loves so well, What makes her in the wood so late, A furlong from the castle gate? She had dreams all yesternight Of her own betrothéd knight; And she in the midnight wood will pray For the weal of her lover that's far away.
Basit bir deyişle Einstein'ın zamanın dördüncü boyut olduğuna değinmesiyle başlayıp...back to the future zihniyetine dayanak teşkil etmesine kadar gelen teori yumağı...
Özledim sesini ne olur konuş
Bir gül açtır zamanların ötesinden
Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel
Gök mavisinden, deniz mavisinden
Bana bir şarkı söyle
Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt
Sokul karanlığıma ışıklar gibi
Al beni, en uzaklara götür
Sesin aksın içimde bir pınar gibi
Bana bir şarkı söyle
Bütün renkleri kat birbirine
Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan
Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi
Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan
Bana bir şarkı söyle
Bazen kar nasıl hazin yağar bilirsin
Kursuni bir gökyüzünden ağlamaklı
İşte öyleyim, kapkarayım bu gün gel
En hüzünlü sesinle, en dokunaklı
Bana bir şarkı söyle
Ü. Y. Oğuzcan
Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi,sevdanın suç ortağısın. Yapma bunu bana! ..
Bahar, yalvarırım çek git işine! ..
Salma üstüme çiçeklerini, aklımı çelme! ..
Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor.
Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...
Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem...
Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtüböcek...
Yapma bunu bana bahar,Böyle üstüme gelme! ..
Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı...
Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime...
Kalbimin buzları erimiş.
Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir...bir de sen çıldırtma beni...
Krizdeyim ben... Tembelliğin sırası değil, uyamam sana...
Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına,kokularına hakim ol.
Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni...
Bulutların üşüşmesin başıma...
Girme kanıma benim... yoldan çıkarma! ..
Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin,afrodizyakların en etkilisi,
Sevdanın suç ortağısın.
Kıyma bana! ..
Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin.
Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terk edeceksin...
O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman...
Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin uçuştuğu günbatımları...
Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan...
Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgarlarında...
Yeşerttiğin çiçekler yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz...
Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden...yüreğim viraneye...
Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da...
Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.
İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar...
İş açma başıma...
Git işine!
Yoldan çıkarma beni! ...
CAN DÜNDAR
Kadın, bir erkeğe, bir erkeğin avuç içindeki küçüçük paralara baktı…..
Erkek, 'Sana krep ısmarlayayım mı? ” diye sordu. “evet” dedi genç kadın. Bin defa evet…….. senden gelecek her şeye bin defa “evet” o kadar iştahlıydı ki, adama karşı, onunla olduğu zamanlar karnı doyuyor, gözleri kapanıyor, yüreği kocamanlaşıyordu.
Genç erkek daha sakindi, biliyordu sanki kadının içinde yaşadığı hezeyanın nedenini. Biliyordu kendisinde olanın onda nasıl çoğaldığını…….. başka bir hayata aitti kadın. Şık bir paketin içinde yaşıyordu. Kurdelesi çözüldüğünde, kendiside çözülecek kadar “ait olmadığı” bir paketin içinde…….
Peki ama neydi içini kemiren kadının “Neydi” diye soramadı adama. Sadece baktı …öylece baktı…
Adam kadının yüzünü avuçlarının içine aldı ve “sen bendeki seni keşfettin” dedi. “sen kendi bedenin dışında başka bir bedendeki senle buluşmanın mutluluğunu yaşıyorsun, hepimiz şu atmosferde kendimizi arıyoruz, benim de sende bulduğum bu. Benden çok farklı gözüksen de o kadar bana aitsin ki; budur işte bizi bir araya getiren, binlerce kişinin olduğu o koca sergide budur işte…
Bizi var kılan sana şunu vermek istiyorum diye sürdürdü sözlerini adam ve cebinden bir ayna çıkardı, kadına uzattı; “al aşkım al ve beni özlediğinde kendi gözlerine bak, çünkü beni göreceksin.” dedi.
İşte o gün bugün… başka bir şehirde bir kadın hep kendiyle göz göze geliyor..
Yarısı burdaysa kalbimin.
Yarısı Çindedir, doktor..
Sarınehre doğru akan,
Ordunun içindedir..
Sonra her şafak vakti doktor
Her şafak vakti kalbim
Yunanistan’da kurşuna diziliyor.
Sonra bizim burada mahkumlar uykuya varıp
Revirden el ayak çekilince
Kalbim Çamlıca’da bir harap konaktadır.
Hergece..
Doktor..
Sonra şu on yıldan bu yana
Benim fakir milletime armağan edebileceğim
Bir tek elmam var elimde, doktor
Bir kırmızı elma
Kalbim….
Ne arterioskleroz,ne nikotin,ne hapis..
İşte bu yüzden doktorcuğum,
Bu yüzden..
Bende bu anjina pectoris..
Bakıyorum her gece demirlerden..
Ve iman tahtamın üstündeki baslıya rağmen…
Kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor…
N.H.Ran
kalbim bir etten organ sadece
kalbim yüreğim olur,
sen gelince...
Yılmaz Erdoğan
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım.
İnadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar. Ama az. Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek... Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...Küçücük gitmeler yapabilsek. Ne mümkün.
Sabah 09.00, akşam 18.00. Sonra başka mecburiyetler.
Sıkışıp kaldık. Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz. Bir ömür karşılığı bir ömür yani.
Ne saçma.
Bahar mıdır bizi bu hale getiren? Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç. Ama olsun...
İstemek de güzel.
CAN YÜCEL
'Ene ene, ente ente.'
Is the night chilly and dark?
The night is chilly, but not dark.
The thin gray cloud is spread on high,
It covers but not hides the sky.
The moon is behind, and at the full;
And yet she looks both small and dull.
The night is chill, the cloud is gray:
'Tis a month before the month of May,
And the Spring comes slowly up this way.
The lovely lady, Christabel,
Whom her father loves so well,
What makes her in the wood so late,
A furlong from the castle gate?
She had dreams all yesternight
Of her own betrothéd knight;
And she in the midnight wood will pray
For the weal of her lover that's far away.
S.T. Coleridge
Basit bir deyişle Einstein'ın zamanın dördüncü boyut olduğuna değinmesiyle başlayıp...back to the future zihniyetine dayanak teşkil etmesine kadar gelen teori yumağı...