Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Deli Diyorlar Bana Desinler Değişemem
Deli Diyorlar Bana Desinler Değişemem

SEN AKLIMA GELDİĞİNDE...,HERŞEY GÜLÜMSÜYORDU ...

  • ne istiyorum29.01.2020 - 20:40

    artık yaşamımda,.. birdaha hiç ama hiç,.. keşke demeyi demek istemiyorum..

  • serbest kürsü29.01.2020 - 10:32

    merhaba herkesin kürsüsünün cemaati,

    aman aman sayın Ahmet İhsan bey,Rabbim tüm şehirlerimizi koruya,

  • serbest kürsü28.01.2020 - 19:29

    tüm milletimize geçmiş olsun...demekle geçmediğini bilenlerdenim

  • serbest kürsü23.01.2020 - 01:43

    BAYAN ÖGRETMENIN

    HIKAYESI



    Ögretmenin adi bayan Thompson'du ve 5.sinif ögrencilerinin önünde ayakta durdugu ilk gün onlara bir yalan söyledi. Çogu ögretmen gibi, onlara bakti ve hepsini ayni derecede sevdigini söyledi. Bu mümkün degildi, çünkü orada en önde, sirasina adeta çökmüs gibi oturan küçük bir ögrenci vardi.

    Adi Teddy Stoddard. Bir önceki yil, bayan Thompson, Teddy'i gözlemis, onun diger çocuklarla oynayamadigini; giysilerinin kirli ve kendinin de hep banyo yapmasi gereken bir halde oldugunu görmüstü ve Teddy mutsuz da olabilirdi.

    Çalistigi okulda bayan Thompson, her ögrencinin geçmisteki kayitlarini incelemekle de görevlendirilmisti ve Teddy'nin bilgilerini en sona birakmisti. Onun dosyasini incelediginde sasirdi. Çünkü; birinci sinif ögretmeni: "Teddy zeki bir çocuk ve her an gülmeye hazir. Ödevlerini düzenli olarak yapiyor ve çok iyi huylu...Ve arkadaslari onunla olmaktan mutlu..." diye yazmisti.

    Ikinci sinif ögretmeni:
    "Mükemmel bir ögrenci, arkadaslari tarafindan sevilen, fakat evde annesinin amansiz hastaligi onu üzüyor ve sanirim evdeki yasami çok zor.." diyordu.

    Üçüncü sinif ögretmeni:
    "Annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Babasi ona yeterince ilgi gösteremiyor ve eger bir seyler yapilmazsa evdeki olumsuz yasam onu etkileyecek." diye yazmisti.

    Dördüncü sinif ögretmenine gelince:
    "Teddy içine kapanik ve okula hiç ilgi göstermiyor, hiç arkadasi yok ve bazen sinifta uyuyor." demisti.

    Simdi bayan Thompson sorunu çözmüstü ve kendinden utaniyordu. Ögrenciler ona güzel kagitlara sarilmis süslü kurdelelerle paketlenmis yeni yil hediyeleri getirdiginde kendini daha da kötü hissetti. Çünkü Teddy'nin armagani kaba kahverengi bir kese kagidina beceriksizce sarilmisti. Bunu diger ögrencilerin önünde açmak ona çok aci verdi.

    Bazilari, paketten çikan sahte taslardan yapilmis, birkaç tasi düsmüs bilezigi ve üçte biri dolu parfüm sisesini görünce gülmeye basladilar, fakat ögretmen, bilezigin
    ne kadar zarif oldugunu söyleyerek ve parfümden de birkaç damlayi bilegine damlatarak onlarin bu gülmelerini bastirdi.

    O gün okuldan sonra Teddy ögretmenin yanina gelerek; "Bayan Thompson, bugün hep annem gibi koktunuz" dedi.

    Çocuklar gittikten sonra ögretmen yaklasik bir saat kadar agladi. O günden sonra da çocuklara okuma, yazma, matematik ögretmekten vazgeçerek onlari egitmeye basladi. Teddy'ye özel bir ilgi gösterdi. Onunla çalisirken zekasinin tekrar canlandigini hissetti. Ona cesaret verdikçe çocuk gelisiyordu. Yilin sonuna dek, Teddy sinifin en çaliskan ögrencilerinden biri olmustu.

    Ögretmenin, hepinizi ayni derecede seviyorum yalanina karsin Teddy, onun en sevdigi ögrenci olmustu.

    Bir yil sonra, kapisinin altinda bir not buldu. Teddy'dendi. Tüm yasantisindaki en iyi ögretmenin kendisi oldugunu yaziyordu. Ondan yeni bir not alana kadar 6 yil geçti. Notunda liseyi bitirdigini ve sinifindaki üçüncü en iyi ögrenci oldugunu ve bayan Thompson'un halâ hayatinda gördügü en iyi ögretmen oldugunu yaziyordu. Dört yil sonra, bir mektup daha aldi Teddy'den. O arada zamanin onun için zor oldugunu çünkü üniversitede okudugunu ve çok iyi dereceyle mezun olmak için çok çaba sarf etmesi gerektigini yaziyordu. Ve bayan Thompson halâ onun hayatinda tanidigi en iyi ögretmendi.

    Daha sonra dört yil daha geçti ve bir mektup daha geldi. Çok iyi bir dereceyle üniversiteden mezun oldugunu ama daha ileriye gitmek istedigini yaziyordu. Ve halâ bayan Thompson onun tanidigi ve en çok sevdigi ögretmendi. Bu kez mektubun altindaki imza biraz daha uzundu. Theodore F.Stoddard Tip Doktoru.

    Bu hikaye burada bitmedi. Ilkbaharda bir mektup daha aldi bayan Thompson. Teddy hayatinin kiziyla tanistigini ve evlenecegini yazmisti. Babasinin birkaç yil önce öldügünü, bayan Thompson'un dügünde damadin anne ve babasi için ayrilan yere oturup oturamayacagini soruyordu. Tabii ki oturabilirdi.

    Tahmin edin ne oldu?
    Bayan Thompson törene giderken özenle sakladigi birkaç tasi düsmüs olan o bilezigi takti, Teddy'nin ona verdigi ve annesi gibi koktugunu söyledigi parfümden sürmeyi de ihmal etmedi. Birbirlerini sevgiyle kucaklarlarken, Teddy, onun kulagina "Bana inandiginiz için çok tesekkürler bayan Thompson, kendimi önemli hissetmemi sagladiginiz için ve beni böyle degistirdiginiz için de..." diye fisildadi.

    Bayan Thompson gözünde yaslarla ona karsilik verdi: "Yaniliyorsun Teddy... Ben degil, sen bana ögrettin. Seninle karsilasincaya kadar ben ögretmenligi bilmiyormusum.. (alıntı)

  • serbest kürsü22.01.2020 - 00:08

    Mutluluğun Peşinden Gitmek

    500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna adını yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.
    Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu.
    5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı.
    mutlulukKonuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Bir kaç dakika içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu.
    Konuşmacı dedi ki: “Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur…mutluluğun peşinden gitmek.”

    Tiffany Moore

  • serbest kürsü22.01.2020 - 00:06

    Ama ben onun kim olduğunu biliyorum

    Yaşlı bir adama sokakta yürürken araba çarpmış ve yaşlı amca hafif yaralanmış.
    Etraftakiler hastaneye götürmüşler.
    Hemşireler, röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini söylemişler.
    Yaşlı adam huzursuzlanmış; “acelesi olduğunu, röntgen istemediğini” söylemiş.
    …Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar.
    “Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum” demiş.
    Hemşire “Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz” deyince;
    Yaşlı adam üzgün bir ifade ile:
    vefa“Ne yazık ki karım Alzheimer hastası hiç bir şey anlamıyor,hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor” demiş.
    Hemşireler hayretle:
    “Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?” diye sormuşlar.
    Adam cevaplamış:
    “Ama ben onun kim olduğunu biliyorum..”

    (alıntı)

  • serbest kürsü19.01.2020 - 00:34

    şeytanı bilememde,
    en büyük deli ben...

  • serbest kürsü17.01.2020 - 22:47

    KRALİÇE'NİN ONURUNA İHTİYACIMIZ YOK!
    Ousmane Sembène, Senegalli ünlü bir yazar, senarist ve yönetmen... Ancak onu özel yapan bunların hiç biri değil...

    Sembène, 1997 yılında İngiliz Kraliyet Ailesi Özel Onur Ödülü'ne layık görüldü. Törene katıldı ve kürsüden II. Elizabeth'in yüzüne karşı, dünyayı şok eden şu konuşmayı yaptı ve ödülü almadan salonu terk etti:

    "Sayın baylar ve bayanlar, konuşmama İngiliz dilinde devam etmeyeceğim için hepinizden özür dilerim.

    Sizin topraklarınızdayım ve sizin sahibi olduğunuz sistem içinde sizin tarafınızdan payelendiriliyorum.

    Ancak asıl konuşmam kendi öz dilimde olacaktır. Merak edenler, konuşmamın İngiliz diline tercümesini koltuklarında bulabilirler.

    İngilizler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler.

    Gözümüzü açtığımızda ise; bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.

    İngilizlerin dinini, dilini öğrendik. Uzak dünyadan gelen yeni dil ve din bizi hep çalışmak zorunda kalan itaatkâr köleler yaptı. Özgürlük için her karşı geldiğimizde, bizi birbirimizle savaşmak için ikna ettiler ve silah verdiler.

    İngilizler gelmeden önce topraklarımızda sadece kavga vardı. İngilizlerin kutsal dini bizim kavgacılığımızı kullandı; evlatlarımızı savaşçı yaptı.

    Hem de sadece kendi kardeşleriyle savaşan, dünyayı İngiliz dilinden ve İncil’den ibaret sanan vahşi savaşçılar.

    Hastalıklar yaydılar. Ne olduğunu bilmediğimiz içeceklerle bizleri hasta ve zayıf yaptılar. Atalarımızı zincirleyerek büyük şehirlerine köle olarak götürdüler.

    O büyük binaları, caddeleri, tünelleri ve kiliseleri insan etinin üzerine inşa ettiler.

    Kendilerini temizlemek için sanatçılarına fikir adamlarına; sadece kendilerini kapsayan insan tariflerini yaptırdılar. Her çeşit yiyeceklerin büyüdüğü topraklarımıza ilaçlar döktüler. Toprağın altındaki yanıcı siyah cehennem kanı için bizleri öldürdüler.

    Büyük acılar ve ölümcül işkenceler ördüler.

    Her gelen gemiden; kıyılarımıza hep ikiye bölünmüş tekneler yanaştı.

    İlk gelenler zulüm ettiler, arkasından gelen arkadaşları zulmü durdurma vaadiyle bizleri ele geçirdiler. Bugün gelenlerde aynı sistemle hala işgale devam etmekteler.

    Yeni ilaçları, biyolojik silahları ve hastalıkları deneyen gönüllü doktorlarınızı istemiyoruz.

    Emperyalist sisteminizde geri dönüşüm ekonomisiyle aslında sömürü olan yiyecek yardımlarınızı kabul etmiyoruz.

    Birbirimizi anlamamızı zorlaştıran, şarkılarımızı ve masallarımızı unutturan fakir dilinizi red ediyoruz.

    Çağdaş dünya daveti içindeki, bizi zorla şekillendiren yüzeysel sanat kuramlarınıza karşı çıkıyoruz.

    Özgürlüğümüzü ilan ediyor, Afrikalı insanlar olarak doğduğumuzu ve Afrikalı ölmek için de bütün Avrupa’yı topraklarımızdan kovuyoruz.

    Birbirimizi öldürelim diye bize öğrettiğiniz ırkçılığı,

    Felsefe adına önümüze sürdüğünüz batının sığ kafalı laflarını,

    Hukuk adına yaptığınız bütün şovenistliklerinizi,

    Ve sanat diye dayattığınız bütün estetik öğretilerinizi

    Afrika topraklarından silene kadar Afrika sizinle savaşacaktır.

    Siz kabul etmeseniz de bir Afrikalı en az dünyanın herhangi bir yerindeki bir batılı kadar onurludur.

    İnsan onurlu doğar. Ve hiçbir insanın kraliçelerin vereceği onura ihtiyacı yoktur."

    (alıntı)


  • serbest kürsü16.01.2020 - 13:29

    iyi günler herkesin kürsüsünün cemaati :

    Çölün Şulesi,Çölün Şulesi şusıralar zaten çok duyarlıyım beni ağlattı alıntı yazın...
    ama ne yazıkki o günlerin duyarlı kardeşliği bile kalmadı ne yazıkki esefle belirtiyorum..

  • serbest kürsü15.01.2020 - 19:36

    Can verme sakın aşka aşk afeti candır
    Aşk afeti can olduğu meşhuru cihandır

    Sakın isteme sevdayı gam aşkta her an
    Kim istedi sevdayı gamlı aşk ziyandır

    Her ebrulu güzel elinde bir hançeri honriz
    Her zülfü siyah yanında bir zehirli yılandır

    Yahşi görünür yüzleri güzellerin emma
    Yahşi nazar ettikte sevdaları yamandır

    Aşk içre azap olduğu bilirem kim
    Her kimseki aşıktır işi ahü figandır

    Yadetme güzel gözlülerin merdümi çeşmin
    Merdüm deyip aldanma kim içtikleri kandır

    Gel derse Fuzuli ki güzellerde vefa var
    Aldanmaki şair sözü elbette yalandır.

    Fuzuli