ALLAH cc Müşrik,Kafir ve münafıkları neden diğer peygamberlerin ümmetleri gibi helak etmiyor diye soran kardeşlerimiz olmaktadır.
Mezhebi oluşturan iki şeye ihtiyaç vardır.Birincisi akıl ikincisi o akla sunulacak degerlerdir ve çıkan sonucun adı mezheptir.
MEZHEBİM O dur ki.!
Ancak bu ayetler açıklıyor diyorum..
'Allah onlarla alay ediyor ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına süre tanıyor.BAKARA-15)
'Kâfirler sanmasınlar ki kendilerine mühlet vermemiz onların hayrınadır; onlara mühlet vermemiz günahlarını arttırmaları içindir.Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.ALİ İMRAN-178) ..
'Şâyet Allah, insanları yaptıklarıyla hemen cezalandırsaydı,yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı.Fakat onları belirlenen bir vakte kadar ertelemektedir.
Vakitleri gelince Allah,onları cezalandıracaktır.Çünkü Allah kullarını kesinlikle gözlemektedir.FATIR-45) ..MUHABBETLE.
ALLAH cc Müşrik,Kafir ve münafıkları neden diğer peygamberlerin ümmetleri gibi helak etmiyor diye soran kardeşlerimiz olmaktadır.
Mezhebi oluşturan iki şeye ihtiyaç vardır.Birincisi akıl ikincisi o akla sunulacak degerlerdir ve çıkan sonucun adı mezheptir.
MEZHEBİM O dur ki.!
Ancak bu ayetler açıklıyor diyorum..
'Allah onlarla alay ediyor ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına süre tanıyor.BAKARA-15)
'Kâfirler sanmasınlar ki kendilerine mühlet vermemiz onların hayrınadır; onlara mühlet vermemiz günahlarını arttırmaları içindir.Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.ALİ İMRAN-178) ..
'Şâyet Allah, insanları yaptıklarıyla hemen cezalandırsaydı,yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı.Fakat onları belirlenen bir vakte kadar ertelemektedir.
Vakitleri gelince Allah,onları cezalandıracaktır.Çünkü Allah kullarını kesinlikle gözlemektedir.FATIR-45) ..MUHABBETLE.
Yaşın ne önemi var.? Her yaşın bir güzelliği var Yepyeni bir hayata sürüklendiğimi hissediyorum bugün Sevdiklerimin mutluluğu tatması için ne gerekiyorsa yapabileceklerimi, kendimin huzuru ve mutluluğa doyması için de gerekenleri tespit ettim Korkularımı yendim ürkeklikten ise hiç bir iz yok artık. Çekinme zamanlarım bitti. Duyguların yönettiği bir hayatta,hata olduğunu düşündüğüm ne varsa Denedim,yapamadım,olmadı,yürümedi cümleleriyle'de küstüm Yaşamadan karar vermenin ne kadar saçma oldugunu biliyorum artık Akıl saglıgı yerinde olan insanların,kendine ve yaşama karşı saygın bir duruşu olması gerektiğini ögrendim ''Yaşın ne önemi var.? Kendi kendine haksızlık yapanların cesaretsizliğini kabullenemiyorum Dün geçti,yaşıyoruzya bugün,yarın için umutlarımız neden olmasın Her sabah yeniden dogan güneş yaşam sevinci doldururken ruhumuza,sen bende; ben sende yok olmalıyız.'Yaşın ne önemi var.? Aklın duygularına hakim degilse yanılırsın Duyguların körelmişse insan degilsin Sev,hisset ve yaşa.'Yaşın ne önemi var.? ...MUHABBETLE..
Büyük sanatkar Bekir Sıtkı Sezgin 1 Temmuz 1936 tarihinde İstanbul’un Şehremini semtinde doğdu. Babası Hafız Hüseyin Efendi (1899-1969) , annesi Feride Hanım’dır. 1942 yılında ilk öğretime başladı, lisede okurken babasının teşviki ile başarılı bir sınav vererek İstanbul belediye Konservatuarı’na giren B. Sıtkı Sezgin buradan mezun oldu. 1956 yılında Denizli’de vatani görevini tamamladıktan sonra 1958’de İzmir’e yerleşti.
1959’da İzmir Radyosu’nun sınavını kazanarak “yetişmiş sanatkar” olarak göreve başladı. Ayni yıl içinde solist, bir diğer sınavla da “Birinci sınıf ses sanatkarı” ünvanını aldı. 1967 yılından itibaren aynı kuruluşta stajyer sanatkarlara öğretmenlik yaptı. 1973’de İzmir Radyosu’nda “Klasik Koro Şefi” oldu. 1976’da İstanbul Devlet Türk Musikisi Konservatuarı Öğretim Üyeliği’ne getirildi. Aynı tarihlerden başlayarak İstanbul Radyosu ses sanatkarlığını, Küçük Koro Şefliği’ni ve TRT Merkez Denetleme Kurulu üyeliği’ni birlikte yürüttü. 1980 yılında TRT’den emekli oldu ve konservatuardaki görevinden ayrıldı. 1971-1983 yılları arasında çeşitli Avrupa ülkelerinde dini ve dindışı musikimizle ilgili konserler verdi. 1985 yılında özel bir anlaşma ile İ. T. Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda öğretim üyeliğine başladı.
Bekir Sıtkı Sezgin, musiki ve din kültürü yüksek bir aileye mensuptur. Sesi çok güzel olan babası Hafız Hüseyin Efendi, Hafız Hasan Akkuş, Fatih Camii imamı Ahmed Rasim Efendi (Filibeli Arap Hafız) , Hafız Ahmed Efendi, Hafız Sadettin Efendi’lerden musiki dersleri alarak müziğe başlamıştır. 1946-1948 yılları arasında İzmir’deki teyzesinin yanına gittiği zamanlarda Hisar Camii’nde Rakım Elkutlu ile tanışır ve onun eserlerini kendisinden öğrenir. Bekir Sıtkı Sezgin’in annesi Feride Hanım’ın da sesi güzeldi ve ud çalardı, anneannesinden din dışı eserler meşk eden B. S. Sezgin’in güzel sesini ve yeteneğini ilk kez babası fark etmişti. Çok küçük denecek yaşlarda, henüz 3-4 yaşlarında iken sokakta babası ile dolaşırken babasını evlerinin yakınında bulunan kahveye sürükler, gramofonun yanına oturur ve saatlerce plak dinlerdi. Üç buçuk yaşında “Hıfz”a başlayan Bekir Sıtkı Sezgin “Hıfz”ı beş yaşında tamamladı. Ortaokulun son sınıflarına kadar özel musiki eğitimi aldı ve dini musikimizin her formuna ait eserler meşk etti, az çok bilgi sahibi oldu. Bu dersler babası tarafından yeterli bulunmadı ve mevlidhan Hafız Mecid Sesigür, Laleli Camii Başmüezzini Hafiz Numan, Nuruosmaniye Camii İmamı Hafiz Hasan Efendi’den na’t, mevlid, Ezan, talim, mahrec-i huruf dersleri aldırttı ve ardından “Bu zamana kadar musikiyi sana pratik olarak öğrettik. Şimdi ilmi yönden öğrenim görmenin zamanı gelmiştir. 'Hadi bakalım! Konservatuar imtihanına gir, muhakkak en iyi derece ile kazanacaksın” diyen babasının sözleri onun sınava girmesini ve başarılı olarak kazanmasını sağlamıştır.
B. Sıtkı Sezgin babası için bu sebeple, ”Hasılı babam, benim hem sebebi hayatım, hem öğretmenim, hem mürebbim, hem de arkadaşım olmuştur” demiştir. Dersler devam ettiği sürede anneannesinden de din dışı eserler öğreniyordu. Toplum içinde ilk musiki icrası denemesini dokuz yaşında iken “Tevhid Bahri”ni okuyarak yapan B. Sıtkı Sezgin, aile ve dost meclislerinde bildiği eserleri okuyarak takdir edilirdi. Konservatuar süresince öğrendigi eserlerin çoğunu din dişi eserler oluşturuyordu. 1959 yılından sonra İzmir’de Zakirbaşı İlhami, Manisalı Hafız Ahmed, Mübaşir Kemal, Hafız İsmail Efendi’den bilmediği klasik eserleri, tevşih, durak, tavır ve üslup öğrenen büyük üstad, bütün bu titiz derslerin ve uğraşların sonucunda usta bir ses icracısı olarak kendisine üstün bir zemin hazırladı.
Bekir Sıtkı Sezgin, 1964 yılında İzmir’de evlendi. 1965’de H. Kudsi, 1967’de H. Siyami, 1969’da F. Hümeyra adlı çocukları dünyaya geldi. Büyük üstad 10 Eylül 1996 tarihinde vefat ederek hakkın rahmetine kavuştu.
Üstad musiki öğrenmek ve öğretmek konusunda şunları belirtiyor; ”.... Eğer insan en iyi ses ustalarını, en iyi yorumcu ve icracıları dinler ve onlara hizmet ederse, ancak o zaman Türk Musikisi’nin makamlarla ilgili yapısını ve perdelerini iyi anlayıp kavrayabilir. Yoksa öğrencilere falan dörtlü ile falan beşli birleştiği zaman şu makam olur deyip, o diziyi iki portelik bir temrin içinde terennüm etmekle musiki öğrenilemiyor ve öğretilemiyor. Böyle olunca mekanik bir musiki öğretimi verilmiş olur ki, onda da ruh yoktur, ruhsuz da musiki olmaz. ”
Olağanüstü bir ses ve hançere güzelliğine sahip olan, kendisine yetecek kadar tanbur çalan B. Sıtkı Sezgin’in dini ve din dışı olmak üzere birçok ilahi, durak, beste, ağır semai, yürük semai, şarkıları vardır. Üstadın eserlerinde günümüzün zevk anlayışına cevap verme endişesinden çok sanatkar bir ruhun titizliği hissedilir. Dokuz yaşından bu yana ömrü hayatında musikimizin içinde yoğrulan sanatkar; ”Bütün bunlar hayatimi doldurmaya kafi geldi ve başka bir işle iştigal etmeme esasen fırsat vermedi. Yani kısaca söylemek gerekirse hayatımı yalnız musikiye vakfettim. Şu gerçeği de önemle belirtmek isterim ki, küçük yaşımda başlayıp hayatimi yalnız musikiye vakfetmiş olan ben, henüz hiçbir şey öğrenmediğimin farkındayım. ”demiştir. Ömrü boyunca bildiklerini yetiştirdiği öğrencilerine öğretmeye çalışmıştır ve sayısız sanatkar yetiştirmiştir.
KINAYANIN KINAMASINDAN KORKMA ALLAH'TAN KORK.. Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirecek ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever. Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve şiddetlidirler. Allah yolunda cihad ederler; hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah lütfunda sınırsızdır ve her şeyi bilendir.MAİDE-54) Müminler her devirde, Allah'a kulluk etmeleri, O'nun emirlerini yerine getirmeleri, insanların değil de yalnızca Allah'ın rızasını gözetmeleri nedeniyle içinde yaşadıkları toplumlar tarafından yadırganmışlardır. İnkar edenlerin kendi içinde oluşturduğu çarpık yaşam biçimini ve felsefesini reddetmeleri, Kuran'da bildirilen ahlakı benimsemeleri nedeniyle çeşitli tepkilerle karşılaşmışlardır. İnkarcı toplumunun bu tepkisi, karşı tavır alma, manevi baskı, kınama, fiziksel saldırı ve eziyet şeklinde gerçekleşmiştir. Ancak, Allah'a karşı tam bir güvene ve sarsılmaz bir imana sahip olan müminler, bu baskı ve kınamalar karşısında dinlerinden en ufak bir taviz vermemişlerdir. Bu güzel ahlaklarından dolayı da Allah'ın yardım ve desteğini kazanarak, inkarcılara karşı zafer elde etmişlerdir. Mümin, İslam'ı yaşarken her zaman fiziksel bir saldırıyla karşılaşmayabilir. Fakat Allah'ın emirlerini yerine getirmedeki titizliği ve inkarcıların batıl fikir sistemini ezmedeki kararlılığı yüzünden etrafını saran kişiler tarafından çeşitli eleştiri ve kınamalara maruz kalabilir. Ancak bu kişiler kısa zamanda bu tür kınamalara taviz vermeyen, güçlü şahsiyete sahip, Allah'a ve kendine güveni tam olan müminleri yolundan saptıramayacağını anlarlar. Müminler yalnızca Allah'tan korkarlar ve kendilerini kınayanlardan korkmazlar. Tam tersine, akılları, sabırları, dirayetleri, kararlılıkları ve ilmi mücadelelerindeki başarılarıyla kınayıcılar üzerine büyük korku salarlar. Bu tür kınamalar müminleri daha da motive eder. Kınayanın kınamasından korkmak aynı zamanda da Allah'a karşı şirk koşmak demektir. Çünkü Allah ayetlerinde 'yalnızca Kendisi'nden korkulması gerektiğini' bildirmektedir. Böyle bir kişi ise İslam'a değil yalnızca kendine zarar verir. Allah onun yerine kınayanın kınamasından korkmayan ve Kur'anda birçok ayette sıralanan üstün vasıflarla donatılmış müminleri getirir. Kur'ana sarıl,İlahi emirlere tam ve kamil tevekkül et,Kul olarak emredileni sai gayret ile yerine getirmeye çalış,yorul, sonucun hayırlı olması için dua ve niyazda bulun gerisini ALLAH'A cc bırak.. DİKKAT:! Tevekkül Ancak ilahi EMİRLEREDİR,KATİYYEN AMELLERE DEGİLDİR.. Ne yazıkki günümüzdeki Tevekkül anlayışı tam tersidir. Atalettir,Tembelliktir. Bir anlamdada ''Kul oldu ilah,İlah oldu kul' ''Anlayışıdır....MUHABBETLE.
Ey insanlar.! Eger izzet ve şerefli insanlar olmak istiyorsanız bulundugunuz mevkiye,elinizdeki mali imkanlara degil,üniformalarınıza,Hayvani gücünüzede degil,sizi yalakalıklarıyla bey yapanların sözlerine hiç degil. ALLAH'IN cc sözlerine itibar ediniz. Çünkü ALLAH cc izzet ve şeref'in nerde oldugu vahiyle bildirilmiştir. İslamın şerefsizlik saydıgı Yaşam tarzını,izzet ve şeref sanmayınız. İzzet ve şeref Yaratıcımız ELHALIK olan ALLAH'A ve onun emir ve yasaklarına Tevazuyla tam ve mutlak itaattedir..Yani islamdadır..
Eger bu savaşdan Medine'ye dönersek,Şerefli kimseler alçakları and olsun ki, oradan cikaracaktir»(münafıklar böyle) diyorlardi. Oysa, seref Allah'in, peygamberinin ve inananlarindir,ama ikiyüzlüler(münafıklar) bu gercegi bilmezler.MUNAFİKUN-8)
İnanmış erkekler ve inanmış kadınlar da birbirlerinin samimi dostlarıdır/birbirlerini desteklerler.İyiyi emreder,kötülükten sakındırırlar. Namazı kılar,zekâtı verir, Allah'a ve Peygamberine itaat ederler.İşte bunlara Allah rahmet edecektir. Kuşkusuz Allah,mülkünde galiptir; hikmet sahibidir.TEVBE-71)
Allah indinde en üstününüz,en şerefliniz takvada en ileri olandır.HUCURAT-13) MUHABBETLE..
MEVLİT OKUTMAK.. Mevlit dinin ne içinde ne dışında hç bir yerinde olmayan süleyman Çelebinin yazdıgı bir naattan başka bir anlamı olmayan gelenektir.Bunu okutmak için harcanan o kadar meblalarla bir iki ihtiyaç sahibi ailenin yada tahsil yapan talebenin veya komşu,hısım,akraba veya arayarak sorarak bulacagınız bir ihtiyaç sahibinin ihtiyacını karşılamak,bir yada bir kaç yetim öksüz sevindirmek için kullanılsaydı; elli civarındaki şu iki ayetin çeşitli versiyonlarını taşıyan ayetlerden sadece bu iki ayette iman edip yukarda saydıklarımı yapsaydınız okuyun ayetleri bakınız neler kazanırdınız..Mevlit denilen gelenek bidattir ne ölüye nede diriye faidesi yoktur..Çıkartın hayatınızdan..
Allah yolunda mallarını harcayanların durumu, kendisinden yedi başak çıkan ve her başakta yüz tane bulunan bir buğday tohumuna benzer. Allah dilediğine kat kat verir; Allah her şeyi kuşatandır; her şeyi bilendir.BAKARA-261)
Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Rabbleri katında has ödülleri vardır. Onlara hiç korku olmadığı gibi, onlar üzülmeyeceklerdir de.BAKARA-262)
Mevlit tarihçesi. Doğum yeri” ve “doğum zamanı” anlamına gelen Mevlid,Hz.Peygamber’in doğum günü kutlamalarına denildiği gibi aynı zamanda bu kutlamalarda okunmak üzere kaleme alınan eserlerin ortak adıdır. Hz. Peygamber,Ashâb-ı Kirâm,Emevî ve Abbâsîler dönemlerinde herhangi bir kutlama örneğine rastlanmayan Mevlid kandili,ilk kez hicretten yaklaşık üç yüz elli yıl kadar sonra Mısır’da,Şii/Şia Fâtimî Devleti döneminde kutlanmıştır.
Hz. Peygamber ve Ashâb-ı Kirâm dönemlerinde görülmeyip onunla amel edilmeyen,hatta bir benzeri olmayan ve İslam’dan olmadığı halde sonradan ortaya çıkan ve ibadet zannederek/kabul edilen görüş,Mevlit ve ameller,sünnete aykırı davranışlar oldugundan bid’at denilir.
Dinde sonradan ortaya çıkan ve hakkında herhangi bir delil bulunmayan bu gibi durumlar hakkında Resûlullâh şöyle buyurmuştur:
“İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenler/ortaya çıkarılanlardır.” Müslim, Cuma, 43.
“Sonradan ihdas edilen her şey bid’attir” Nesâi, Îdeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7.
“Her bidat dalalettir, her dalalet de ateştedir. Müslim, Cuma, 43; Ebû Dâvûd, Sünnet, 6....MUHABBETLE..
Resmi Müslüman, mezhepçi Müslüman, siyasi Müslüman, dalkavuk, yalaka Müslüman, iki yüzlü değil çok yüzlü Müslüman, gelenekçi tutucu yobaz Müslüman, beleşçi, kopyacı Müslüman, Gulat-ı laik Kemalist Müslüman, ırkçı faşist Müslüman, arı duru gerçek Kuran uygulayan Müslüman…
Dalga geçmiyorum, ben kafirim, veya münafığım diyen kaç kişi tanıyorsunuz? Şöyle bir bakın: Herkes Müslüman solcular da,sosyal demokratlarda Müslüman, ulusalcılar,vurguncular,soyguncular, rüşvet verenler, rüşvet alanlar, kaçakçılar, satılmışlar, eyyamcılar, dönekler, kısaca herkes ama herkes Müslüman…Yoksullar Müslüman, para babaları, sömürgecilerin iş birlikçileri, kan emiciler,Kemalistler,Adıyamancılar, Mamutcular, mücahitlikten müteahhitliğe geçenler, garip gelebilir amma bizim ateistler de Müslüman.Çünkü:Adam ömür boyu ate olarak yaşıyor hatta ben din'i merasim itemiyorum diye vasiyet ediyor yinede Teşvikiye camiinede cenaze namazı kılınıyor,İllede müslüman denilmiş oluyor.Nasıl bir entellektüel camiyse.? Ne yazıkki hiçbiri Kur'anı kaynak olarak kullanmazlar ve özgür olamazlar, Kimi şeyhine, kimi mürşidine,kimide despot yasalara beynini teslim etmiştir.. Kim aklını ve yaşamını Kur'anın hudutları içinde kullanırsa sonsuz hürriyete kavuşmuş olur... Müslüman o kimsedirki.! ''Allah'a çağıran, yararlı iş yapan ve “Ben, kesinlikle Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kim vardır? FUSSİLET-33) ..Ne mutlu ALLAH'IN övgüyle söz ettiği ''Ben müslümanlardanım diyebilenlere'' PEKİ:! İnsanlık ölmüş,Sen nerdesin Müslüman.. Kafirler yeryüzünden müslümanların neslini yok etmeye çalışırken,Sen rahat köşende bu mazlum millet müslümanları eleştiryorsun ha..Vallahi varsa imanını yokla..Fıtratın sana söyleyecektir müslümmüyüm, oryantalist (müşteşrik) miyim diye.... Hem müslümanım iddiasında bulunacaksın hemde müslümanları eleştireceksin ha..Yazıklar olsun,veyl'ler olsun sana. Evrensel düşüncesiye; 'Bizi aldatan bizden degildir derken rasül' nede güzel tesbit etmiş bu günümüzü...Kafirlerle dost olup siyonizme hizmet eden; Hemde türküm müslümanım diye bizi aldatan; SEN' sözde müslüman,özde kafir,Bir nefes sonra ulaşacagın ahirete, o şiddetli hesap gününü yokmu sanıyorsun? Mazlum müslümanlar davacı, sen sanık olarak mutlak adil olan ALLAH'IN cc huzurunda yargılanacaksın,''elhükmüillalillah'' Muhakkak'ki Hüküm ALLAH'IN'dır..UNUTMA O hükmünde Galip olandır.....MUHABBETLE.
ALLAH cc Müşrik,Kafir ve münafıkları neden diğer peygamberlerin ümmetleri gibi helak etmiyor diye soran kardeşlerimiz olmaktadır.
Mezhebi oluşturan iki şeye ihtiyaç vardır.Birincisi akıl ikincisi o akla sunulacak degerlerdir ve çıkan sonucun adı mezheptir.
MEZHEBİM O dur ki.!
Ancak bu ayetler açıklıyor diyorum..
'Allah onlarla alay ediyor ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına süre tanıyor.BAKARA-15)
'Kâfirler sanmasınlar ki kendilerine mühlet vermemiz onların hayrınadır; onlara mühlet vermemiz günahlarını arttırmaları içindir.Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.ALİ İMRAN-178) ..
'Şâyet Allah, insanları yaptıklarıyla hemen cezalandırsaydı,yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı.Fakat onları belirlenen bir vakte kadar ertelemektedir.
Vakitleri gelince Allah,onları cezalandıracaktır.Çünkü Allah kullarını kesinlikle gözlemektedir.FATIR-45) ..MUHABBETLE.
ALLAH cc Müşrik,Kafir ve münafıkları neden diğer peygamberlerin ümmetleri gibi helak etmiyor diye soran kardeşlerimiz olmaktadır.
Mezhebi oluşturan iki şeye ihtiyaç vardır.Birincisi akıl ikincisi o akla sunulacak degerlerdir ve çıkan sonucun adı mezheptir.
MEZHEBİM O dur ki.!
Ancak bu ayetler açıklıyor diyorum..
'Allah onlarla alay ediyor ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına süre tanıyor.BAKARA-15)
'Kâfirler sanmasınlar ki kendilerine mühlet vermemiz onların hayrınadır; onlara mühlet vermemiz günahlarını arttırmaları içindir.Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.ALİ İMRAN-178) ..
'Şâyet Allah, insanları yaptıklarıyla hemen cezalandırsaydı,yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı.Fakat onları belirlenen bir vakte kadar ertelemektedir.
Vakitleri gelince Allah,onları cezalandıracaktır.Çünkü Allah kullarını kesinlikle gözlemektedir.FATIR-45) ..MUHABBETLE.
Mezhebi oluşturan iki şeye ihtiyaç vardır.Birincisi akıl ikincisi o akla sunulacak degerlerdir ve çıkan sonucun adı mezheptir..
Yaşın ne önemi var.?
Her yaşın bir güzelliği var
Yepyeni bir hayata sürüklendiğimi hissediyorum bugün
Sevdiklerimin mutluluğu tatması için ne gerekiyorsa yapabileceklerimi,
kendimin huzuru ve mutluluğa doyması için de gerekenleri tespit ettim
Korkularımı yendim ürkeklikten ise hiç bir iz yok artık.
Çekinme zamanlarım bitti.
Duyguların yönettiği bir hayatta,hata olduğunu düşündüğüm ne varsa
Denedim,yapamadım,olmadı,yürümedi cümleleriyle'de küstüm
Yaşamadan karar vermenin ne kadar saçma oldugunu biliyorum artık
Akıl saglıgı yerinde olan insanların,kendine ve yaşama karşı saygın bir duruşu olması gerektiğini ögrendim ''Yaşın ne önemi var.?
Kendi kendine haksızlık yapanların cesaretsizliğini kabullenemiyorum
Dün geçti,yaşıyoruzya bugün,yarın için umutlarımız neden olmasın
Her sabah yeniden dogan güneş yaşam sevinci doldururken ruhumuza,sen bende; ben sende yok olmalıyız.'Yaşın ne önemi var.?
Aklın duygularına hakim degilse yanılırsın
Duyguların körelmişse insan degilsin
Sev,hisset ve yaşa.'Yaşın ne önemi var.? ...MUHABBETLE..
AÇIKLAMA
Rahmetli Bekir Sıtkı Sezgin beyfendinin anısına.....
BEKİR SITKI SEZGİN (1936-1996)
Büyük sanatkar Bekir Sıtkı Sezgin 1 Temmuz 1936 tarihinde İstanbul’un Şehremini semtinde doğdu. Babası Hafız Hüseyin Efendi (1899-1969) , annesi Feride Hanım’dır. 1942 yılında ilk öğretime başladı, lisede okurken babasının teşviki ile başarılı bir sınav vererek İstanbul belediye Konservatuarı’na giren B. Sıtkı Sezgin buradan mezun oldu. 1956 yılında Denizli’de vatani görevini tamamladıktan sonra 1958’de İzmir’e yerleşti.
1959’da İzmir Radyosu’nun sınavını kazanarak “yetişmiş sanatkar” olarak göreve başladı. Ayni yıl içinde solist, bir diğer sınavla da “Birinci sınıf ses sanatkarı” ünvanını aldı. 1967 yılından itibaren aynı kuruluşta stajyer sanatkarlara öğretmenlik yaptı. 1973’de İzmir Radyosu’nda “Klasik Koro Şefi” oldu. 1976’da İstanbul Devlet Türk Musikisi Konservatuarı Öğretim Üyeliği’ne getirildi. Aynı tarihlerden başlayarak İstanbul Radyosu ses sanatkarlığını, Küçük Koro Şefliği’ni ve TRT Merkez Denetleme Kurulu üyeliği’ni birlikte yürüttü. 1980 yılında TRT’den emekli oldu ve konservatuardaki görevinden ayrıldı. 1971-1983 yılları arasında çeşitli Avrupa ülkelerinde dini ve dindışı musikimizle ilgili konserler verdi. 1985 yılında özel bir anlaşma ile İ. T. Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda öğretim üyeliğine başladı.
Bekir Sıtkı Sezgin, musiki ve din kültürü yüksek bir aileye mensuptur. Sesi çok güzel olan babası Hafız Hüseyin Efendi, Hafız Hasan Akkuş, Fatih Camii imamı Ahmed Rasim Efendi (Filibeli Arap Hafız) , Hafız Ahmed Efendi, Hafız Sadettin Efendi’lerden musiki dersleri alarak müziğe başlamıştır. 1946-1948 yılları arasında İzmir’deki teyzesinin yanına gittiği zamanlarda Hisar Camii’nde Rakım Elkutlu ile tanışır ve onun eserlerini kendisinden öğrenir. Bekir Sıtkı Sezgin’in annesi Feride Hanım’ın da sesi güzeldi ve ud çalardı, anneannesinden din dışı eserler meşk eden B. S. Sezgin’in güzel sesini ve yeteneğini ilk kez babası fark etmişti. Çok küçük denecek yaşlarda, henüz 3-4 yaşlarında iken sokakta babası ile dolaşırken babasını evlerinin yakınında bulunan kahveye sürükler, gramofonun yanına oturur ve saatlerce plak dinlerdi. Üç buçuk yaşında “Hıfz”a başlayan Bekir Sıtkı Sezgin “Hıfz”ı beş yaşında tamamladı. Ortaokulun son sınıflarına kadar özel musiki eğitimi aldı ve dini musikimizin her formuna ait eserler meşk etti, az çok bilgi sahibi oldu. Bu dersler babası tarafından yeterli bulunmadı ve mevlidhan Hafız Mecid Sesigür, Laleli Camii Başmüezzini Hafiz Numan, Nuruosmaniye Camii İmamı Hafiz Hasan Efendi’den na’t, mevlid, Ezan, talim, mahrec-i huruf dersleri aldırttı ve ardından “Bu zamana kadar musikiyi sana pratik olarak öğrettik. Şimdi ilmi yönden öğrenim görmenin zamanı gelmiştir. 'Hadi bakalım! Konservatuar imtihanına gir, muhakkak en iyi derece ile kazanacaksın” diyen babasının sözleri onun sınava girmesini ve başarılı olarak kazanmasını sağlamıştır.
B. Sıtkı Sezgin babası için bu sebeple, ”Hasılı babam, benim hem sebebi hayatım, hem öğretmenim, hem mürebbim, hem de arkadaşım olmuştur” demiştir. Dersler devam ettiği sürede anneannesinden de din dışı eserler öğreniyordu. Toplum içinde ilk musiki icrası denemesini dokuz yaşında iken “Tevhid Bahri”ni okuyarak yapan B. Sıtkı Sezgin, aile ve dost meclislerinde bildiği eserleri okuyarak takdir edilirdi. Konservatuar süresince öğrendigi eserlerin çoğunu din dişi eserler oluşturuyordu. 1959 yılından sonra İzmir’de Zakirbaşı İlhami, Manisalı Hafız Ahmed, Mübaşir Kemal, Hafız İsmail Efendi’den bilmediği klasik eserleri, tevşih, durak, tavır ve üslup öğrenen büyük üstad, bütün bu titiz derslerin ve uğraşların sonucunda usta bir ses icracısı olarak kendisine üstün bir zemin hazırladı.
Bekir Sıtkı Sezgin, 1964 yılında İzmir’de evlendi. 1965’de H. Kudsi, 1967’de H. Siyami, 1969’da F. Hümeyra adlı çocukları dünyaya geldi. Büyük üstad 10 Eylül 1996 tarihinde vefat ederek hakkın rahmetine kavuştu.
Üstad musiki öğrenmek ve öğretmek konusunda şunları belirtiyor; ”.... Eğer insan en iyi ses ustalarını, en iyi yorumcu ve icracıları dinler ve onlara hizmet ederse, ancak o zaman Türk Musikisi’nin makamlarla ilgili yapısını ve perdelerini iyi anlayıp kavrayabilir. Yoksa öğrencilere falan dörtlü ile falan beşli birleştiği zaman şu makam olur deyip, o diziyi iki portelik bir temrin içinde terennüm etmekle musiki öğrenilemiyor ve öğretilemiyor. Böyle olunca mekanik bir musiki öğretimi verilmiş olur ki, onda da ruh yoktur, ruhsuz da musiki olmaz. ”
Olağanüstü bir ses ve hançere güzelliğine sahip olan, kendisine yetecek kadar tanbur çalan B. Sıtkı Sezgin’in dini ve din dışı olmak üzere birçok ilahi, durak, beste, ağır semai, yürük semai, şarkıları vardır. Üstadın eserlerinde günümüzün zevk anlayışına cevap verme endişesinden çok sanatkar bir ruhun titizliği hissedilir. Dokuz yaşından bu yana ömrü hayatında musikimizin içinde yoğrulan sanatkar; ”Bütün bunlar hayatimi doldurmaya kafi geldi ve başka bir işle iştigal etmeme esasen fırsat vermedi. Yani kısaca söylemek gerekirse hayatımı yalnız musikiye vakfettim. Şu gerçeği de önemle belirtmek isterim ki, küçük yaşımda başlayıp hayatimi yalnız musikiye vakfetmiş olan ben, henüz hiçbir şey öğrenmediğimin farkındayım. ”demiştir. Ömrü boyunca bildiklerini yetiştirdiği öğrencilerine öğretmeye çalışmıştır ve sayısız sanatkar yetiştirmiştir.
KINAYANIN KINAMASINDAN KORKMA ALLAH'TAN KORK..
Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirecek ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever. Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve şiddetlidirler. Allah yolunda cihad ederler; hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah lütfunda sınırsızdır ve her şeyi bilendir.MAİDE-54)
Müminler her devirde, Allah'a kulluk etmeleri, O'nun emirlerini yerine getirmeleri, insanların değil de yalnızca Allah'ın rızasını gözetmeleri nedeniyle içinde yaşadıkları toplumlar tarafından yadırganmışlardır. İnkar edenlerin kendi içinde oluşturduğu çarpık yaşam biçimini ve felsefesini reddetmeleri, Kuran'da bildirilen ahlakı benimsemeleri nedeniyle çeşitli tepkilerle karşılaşmışlardır. İnkarcı toplumunun bu tepkisi, karşı tavır alma, manevi baskı, kınama, fiziksel saldırı ve eziyet şeklinde gerçekleşmiştir.
Ancak, Allah'a karşı tam bir güvene ve sarsılmaz bir imana sahip olan müminler, bu baskı ve kınamalar karşısında dinlerinden en ufak bir taviz vermemişlerdir. Bu güzel ahlaklarından dolayı da Allah'ın yardım ve desteğini kazanarak, inkarcılara karşı zafer elde etmişlerdir.
Mümin, İslam'ı yaşarken her zaman fiziksel bir saldırıyla karşılaşmayabilir. Fakat Allah'ın emirlerini yerine getirmedeki titizliği ve inkarcıların batıl fikir sistemini ezmedeki kararlılığı yüzünden etrafını saran kişiler tarafından çeşitli eleştiri ve kınamalara maruz kalabilir. Ancak bu kişiler kısa zamanda bu tür kınamalara taviz vermeyen, güçlü şahsiyete sahip, Allah'a ve kendine güveni tam olan müminleri yolundan saptıramayacağını anlarlar. Müminler yalnızca Allah'tan korkarlar ve kendilerini kınayanlardan korkmazlar. Tam tersine, akılları, sabırları, dirayetleri, kararlılıkları ve ilmi mücadelelerindeki başarılarıyla kınayıcılar üzerine büyük korku salarlar. Bu tür kınamalar müminleri daha da motive eder.
Kınayanın kınamasından korkmak aynı zamanda da Allah'a karşı şirk koşmak demektir. Çünkü Allah ayetlerinde 'yalnızca Kendisi'nden korkulması gerektiğini' bildirmektedir. Böyle bir kişi ise İslam'a değil yalnızca kendine zarar verir. Allah onun yerine kınayanın kınamasından korkmayan ve Kur'anda birçok ayette sıralanan üstün vasıflarla donatılmış müminleri getirir.
Kur'ana sarıl,İlahi emirlere tam ve kamil tevekkül et,Kul olarak emredileni sai gayret ile yerine getirmeye çalış,yorul, sonucun hayırlı olması için dua ve niyazda bulun gerisini ALLAH'A cc bırak..
DİKKAT:!
Tevekkül Ancak ilahi EMİRLEREDİR,KATİYYEN AMELLERE DEGİLDİR..
Ne yazıkki günümüzdeki Tevekkül anlayışı tam tersidir. Atalettir,Tembelliktir.
Bir anlamdada ''Kul oldu ilah,İlah oldu kul' ''Anlayışıdır....MUHABBETLE.
Ey insanlar.!
Eger izzet ve şerefli insanlar olmak istiyorsanız bulundugunuz mevkiye,elinizdeki mali imkanlara degil,üniformalarınıza,Hayvani gücünüzede degil,sizi yalakalıklarıyla bey yapanların sözlerine hiç degil.
ALLAH'IN cc sözlerine itibar ediniz.
Çünkü ALLAH cc izzet ve şeref'in nerde oldugu vahiyle bildirilmiştir.
İslamın şerefsizlik saydıgı Yaşam tarzını,izzet ve şeref sanmayınız.
İzzet ve şeref Yaratıcımız ELHALIK olan ALLAH'A ve onun emir ve yasaklarına Tevazuyla tam ve mutlak itaattedir..Yani islamdadır..
Eger bu savaşdan Medine'ye dönersek,Şerefli kimseler alçakları and olsun ki, oradan cikaracaktir»(münafıklar böyle) diyorlardi.
Oysa, seref Allah'in, peygamberinin ve inananlarindir,ama ikiyüzlüler(münafıklar) bu gercegi bilmezler.MUNAFİKUN-8)
İnanmış erkekler ve inanmış kadınlar da birbirlerinin samimi dostlarıdır/birbirlerini desteklerler.İyiyi emreder,kötülükten sakındırırlar.
Namazı kılar,zekâtı verir, Allah'a ve Peygamberine itaat ederler.İşte bunlara Allah rahmet edecektir.
Kuşkusuz Allah,mülkünde galiptir; hikmet sahibidir.TEVBE-71)
Allah indinde en üstününüz,en şerefliniz takvada en ileri olandır.HUCURAT-13)
MUHABBETLE..
MEVLİT OKUTMAK..
Mevlit dinin ne içinde ne dışında hç bir yerinde olmayan süleyman Çelebinin yazdıgı bir naattan başka bir anlamı olmayan gelenektir.Bunu okutmak için harcanan o kadar meblalarla bir iki ihtiyaç sahibi ailenin yada tahsil yapan talebenin veya komşu,hısım,akraba veya arayarak sorarak bulacagınız bir ihtiyaç sahibinin ihtiyacını karşılamak,bir yada bir kaç yetim öksüz sevindirmek için kullanılsaydı; elli civarındaki şu iki ayetin çeşitli versiyonlarını taşıyan ayetlerden sadece bu iki ayette iman edip yukarda saydıklarımı yapsaydınız okuyun ayetleri bakınız neler kazanırdınız..Mevlit denilen gelenek bidattir ne ölüye nede diriye faidesi yoktur..Çıkartın hayatınızdan..
Allah yolunda mallarını harcayanların durumu, kendisinden yedi başak çıkan ve her başakta yüz tane bulunan bir buğday tohumuna benzer. Allah dilediğine kat kat verir; Allah her şeyi kuşatandır; her şeyi bilendir.BAKARA-261)
Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Rabbleri katında has ödülleri vardır. Onlara hiç korku olmadığı gibi, onlar üzülmeyeceklerdir de.BAKARA-262)
Mevlit tarihçesi.
Doğum yeri” ve “doğum zamanı” anlamına gelen Mevlid,Hz.Peygamber’in doğum günü kutlamalarına denildiği gibi aynı zamanda bu kutlamalarda okunmak üzere kaleme alınan eserlerin ortak adıdır.
Hz. Peygamber,Ashâb-ı Kirâm,Emevî ve Abbâsîler dönemlerinde herhangi bir kutlama örneğine rastlanmayan Mevlid kandili,ilk kez hicretten yaklaşık üç yüz elli yıl kadar sonra Mısır’da,Şii/Şia Fâtimî Devleti döneminde kutlanmıştır.
Hz. Peygamber ve Ashâb-ı Kirâm dönemlerinde görülmeyip onunla amel edilmeyen,hatta bir benzeri olmayan ve İslam’dan olmadığı halde sonradan ortaya çıkan ve ibadet zannederek/kabul edilen görüş,Mevlit ve ameller,sünnete aykırı davranışlar oldugundan bid’at denilir.
Dinde sonradan ortaya çıkan ve hakkında herhangi bir delil bulunmayan bu gibi durumlar hakkında Resûlullâh şöyle buyurmuştur:
“İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenler/ortaya çıkarılanlardır.”
Müslim, Cuma, 43.
“Sonradan ihdas edilen her şey bid’attir”
Nesâi, Îdeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7.
“Her bidat dalalettir, her dalalet de ateştedir.
Müslim, Cuma, 43; Ebû Dâvûd, Sünnet, 6....MUHABBETLE..
Hazan'dan, Bahara Hicret.
Sen, nasıl girdin hayatımın,karanlık dehlizlerine
Senin ömrüne ben,gökten inmek isterdim.
Sen,sabah güneşi gibi hayallere dogarken,
Senin hayalinde ben,batan güneş olmak isterdim.
Sen,gençlik okyanusu, azgın dalgalar gibisin,.
Senin dalgalarında ben,kaybolmak isterdim
Sen,bahar yüklü bahçende; meltem gibi eserken,
Senin bahçende ben; hazan olmak isterdim.
Sen,gönlü güzel ve gönüllerin sultanı,
Senin gönlünde ben,bir yer bulmak isterdim.
Sen,mis kokulu,dikensiz bir gül gibisin,
Senin dalında ben diken olmak isterdim..
Sen,coşku dolu yedi tepede yaşarken
Senin şehrinden ben,sana HİCRET etmek isterdim.
İsmail Çıklaatlı
KİMLER MÜSLÜMAN?
Resmi Müslüman, mezhepçi Müslüman, siyasi Müslüman, dalkavuk, yalaka Müslüman, iki yüzlü değil çok yüzlü Müslüman, gelenekçi tutucu yobaz Müslüman, beleşçi, kopyacı Müslüman, Gulat-ı laik Kemalist Müslüman, ırkçı faşist Müslüman, arı duru gerçek Kuran uygulayan Müslüman…
Dalga geçmiyorum, ben kafirim, veya münafığım diyen kaç kişi tanıyorsunuz? Şöyle bir bakın:
Herkes Müslüman solcular da,sosyal demokratlarda Müslüman, ulusalcılar,vurguncular,soyguncular, rüşvet verenler, rüşvet alanlar, kaçakçılar, satılmışlar, eyyamcılar, dönekler, kısaca herkes ama herkes Müslüman…Yoksullar Müslüman, para babaları, sömürgecilerin iş birlikçileri, kan emiciler,Kemalistler,Adıyamancılar, Mamutcular, mücahitlikten müteahhitliğe geçenler, garip gelebilir amma bizim ateistler de Müslüman.Çünkü:Adam ömür boyu ate olarak yaşıyor hatta ben din'i merasim itemiyorum diye vasiyet ediyor yinede Teşvikiye camiinede cenaze namazı kılınıyor,İllede müslüman denilmiş oluyor.Nasıl bir entellektüel camiyse.?
Ne yazıkki hiçbiri Kur'anı kaynak olarak kullanmazlar ve özgür olamazlar,
Kimi şeyhine, kimi mürşidine,kimide despot yasalara beynini teslim etmiştir..
Kim aklını ve yaşamını Kur'anın hudutları içinde kullanırsa sonsuz hürriyete kavuşmuş olur...
Müslüman o kimsedirki.!
''Allah'a çağıran, yararlı iş yapan ve “Ben, kesinlikle Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kim vardır? FUSSİLET-33) ..Ne mutlu ALLAH'IN övgüyle söz ettiği ''Ben müslümanlardanım diyebilenlere''
PEKİ:!
İnsanlık ölmüş,Sen nerdesin Müslüman..
Kafirler yeryüzünden müslümanların neslini yok etmeye çalışırken,Sen rahat köşende bu mazlum millet müslümanları eleştiryorsun ha..Vallahi varsa imanını yokla..Fıtratın sana söyleyecektir müslümmüyüm, oryantalist (müşteşrik) miyim diye....
Hem müslümanım iddiasında bulunacaksın hemde müslümanları eleştireceksin ha..Yazıklar olsun,veyl'ler olsun sana.
Evrensel düşüncesiye; 'Bizi aldatan bizden degildir derken rasül' nede güzel tesbit etmiş bu günümüzü...Kafirlerle dost olup siyonizme hizmet eden; Hemde türküm müslümanım diye bizi aldatan; SEN' sözde müslüman,özde kafir,Bir nefes sonra ulaşacagın ahirete, o şiddetli hesap gününü yokmu sanıyorsun?
Mazlum müslümanlar davacı, sen sanık olarak mutlak adil olan ALLAH'IN cc huzurunda yargılanacaksın,''elhükmüillalillah'' Muhakkak'ki Hüküm ALLAH'IN'dır..UNUTMA O hükmünde Galip olandır.....MUHABBETLE.