Sizin alınız al inandım Morunuz mor inandım Tanrınız büyük amenna Şiiriniz adamakıllı şiir Dumanı da caba Dumanı da caba Bütün ağaçlarla uyuşmuşum Kalabalık ha olmuş ha olmamış Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum Ama sokaklar şöyleymiş Sokaklar şöyleymiş Ağaçlar böyleymiş Sokaklar şöyleymiş Ağaçlar böyleymiş Ama sizin adınız ne Benim dengemi bozmayınız Ama sizin adınız ne Benim dengemi bozmayınız Sokaklar şöyleymiş Ağaçlar böyleymiş
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı Yan gelmişim diz boyu sulara Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum Hiçbirinizle döğüşemem Siz ne derseniz deyiniz Benim bir gizli bildiğim var Sizin alınız al inandım Morunuz mor inandım Ben tam kendime göre Ben tam dünyaya göre Ama sizin adınız ne Benim dengemi bozmayınız
İngiliz Başbakanı Tony, Iraklıları Saddam’dan kurtarıpözgürleştirmekten söz ederken gülüyorum içimden...ABD’nin Irak’ı silahsızlandırması gibi bir şey bu...Kendi yarattığı canavarla boğuşan Frankenstein misali...
Cem Sultan'a Hıristiyan olma karşılığında ona osmanlı saltanatını vaad eden papaya karşılık Cem Sultan ona şöyle cevap verdi: -Değil Osmanlı Saltanatı, hatta bütün dünyanın padişahlığını verseniz dinimi değiştirmem. Cem Sultan, abisi Sultan İkinci Bayezid'e yazdığı bir şiirinde ona şöyle seslenir: Sen bister-i gülde yatasın şevk ile handan, Ben kül döşenem külhan-ı mihnette sebeb ne' (Sen gül döşenmiş yatakta neşeyle gülerek yatarken, ben zahmet ve eziyet içinde küle batayım, neden) Sultan İkinci Bayezid ise ona şöyle cevap verir: Çün rüz-i ezel kısmet olunmuş bize devlet, Takdire rıza vermeyesin böyle sebeb ne, Haccacü'l-Haremeynüm deyüben da'va kılarsun, Ya saltanat-i dünyeviye bunca taleb ne' (Bize ezelden saltanat kısmet imiş, sen ise kadere rıza göstermedin buna sebep ne, Hacca gittin kendini temizlemek davasına düştün, peki dünya saltanatı için bunca hırs niye'
Cem Sultan vakası Osmanlı tarihinde Yıldırm Bayezid'in Timur'un elinde esir düşüp, demir kafese hapsedilmesinden sonra ikinci büyük trajik hadisedir. Rumeli'den tekrar Osmanlı topraklarına gelmek isteyen Cem Sultan, uzun yıllar esir hayatı yaşadı. En son Papa'nın elinden Fransız Kralı tarafından kurtarılmış, ancak büyük bir ihtimalle zehirlendiği için bir hafta içinde yolda vefat etmiştir. Papa'nın bir haçlı seferine kumanda ederek Osmanlı devleti ile savaşma teklifini reddettiğinde Papa'nın dilini anlamadı zannettiği Cem Sultan'a: Öyleyse burada it gibi sürün demesine karşılık olarak Cem Sultan, Papaya şöyle demiştir: Sizin elinize düşen itten beter olmayacağıdı da ya nice olacağıdı' ve Papa'yı utandırmıştır. Cem Sultan, onca mahphusluktan ve iktidar hırsından sonra 1495'de vefat etti. Sultan İkinci Bayezid bu olaya çok üzüldü ve üç gün yas ilan etti ve Cem Sultan'ın gıyabında cenaze namazı kıldırdı. Sultan İkinci Bayezid Cem Sultan'ın naaşını alabilmek için çok uğraştı. Vefatından sonra Cem Sultan'ın cenazesi Osmanlı topraklarına getirilerek Bursa'da kardeşinın yanına gömüldü. Böylece yıllar süren macerası sona erdi ve en azından cenazesi kendi topraklarına defnedildi.
Kimi basinda taçla dogar, kimi elinde kiliçla.. Ben kalemle dogmusum. Insanlar kiyiciydilar, kitaplara kaçtim. Kelimelerle munislestirmek istedim düsman bir dünyayi. Siirle basladim edebiyata, civildiyan bir kus kadar rahattim yazarken, kulaklarimda bir ses ugulduyordu, etrafimdakilerin duymadigi bir ses. Ve defterler kendiliginden doluyordu. Sonra ilmin, ilhami dizginleyen sert disiplini.. histen ve hissiden utanis. Nazimdan nesre, öznelden nesnele adayis. 940'lardaki yazilarimin ayirici vasfi, ukalalik. Bati irfanini ülke ülke, devir devir kesfe çikan genç bir tecessüs. Ilk kitabim 1942'de dogdu. Yetmis bes sayfalik bir arastirma: Balzac. Ve yüz sayfalik bir tercüme: Altin Gözlü Kiz. Sonra Ferragus, Duchesse de Langeais (kitapçida kayboldu) . Otuzundaki Kadin. Balikçi Kiz (kitapçida kayboldu) . Kibar Fahiselerin Ihtisam ve Sefaleti.
Fransiz ve Ingiliz edebiyatini Balzac'la beraber dolastim. Balzac'i tanimasam romanci olmak isterdim. Yillarca Insanligin Komedyasi'yla ugrastiktan sonra roman yazmaga kalkismak küstahlik olurdu. Düsünce hayatima yön veren öteki ustalar: Rousseau ile Ibn Haldun. Rousseau'dan Nietzsche'ye, Nietzsche'den Hegel'e ve sakirderine geçis. Ibn Haldun, Islam dünyasindaki kilavuzum.
Yirmi dört yil önce mahkemede Marksist oldugumu haykirmistim. Ümitsizlikten dogan bir isyandi bu, bir nevi meydan okuyus, yalnizlik içinde bir sey olmak ihtiyaci. Yillari zilletler içinde geçen, kah Türk, kah sehirli oldugu için horlanan göçmen çocugu bir yere tutunmak, bir camiaya baglanmak istiyordu. Sinifi yoktu. Dünyada baska milletler oldugunu dahi bilmiyordu. Ama kucaginda yasadigi topluma yabanciydi. O, sehirden gelmisti. Konusmasi da, giyinmesi de farkliydi. Yalniz yasadi, bir cüzzamli gibi. Oynamadi, çocuk olmadi, içine ve kitaplara kapandi. Sonra lise yillari.. yine yalniz, yine yabanci. Açlik; midenin, etin ve ruhun açligi. Hayalindeki dünyalar birer birer yikildi. Önce, öbür dünya. Bu haksizliklar gayyasi suurlu bir Tanri'nin eseri olamazdi. lmandan süpheye, süpheden inkara, inkardan maddecilige geçis: Büchner, Ebul ala, Hayyam. Ama suurundaki bu devrim onu çevresinden bir kat daha kopariyordu. Küstah, tedirgin ve yalniz. Sonra yeni bir arayis, yeni bir bütünlesme ümidi: Türkçülük. Yutar gibi okudugu kitaplar: Yusuf Akçora, Türk Yurdu Koleksiyonlari, Türk Yilligi, Riza Nur'un Tarih'i. Mektep idaresi ile anlasmazlik. Mubassirdan yedigi tokat. Bu defa sehirli oldugu için degil, Türk oldugu için, sömürgecilige karsi oldugu için hirpalanis. Tarik Mümtaz'in gazetesinde 'Firsat Yoksulu' takma adiyla siirler. Beyrut'ta çikan Yildiz ve Türk düsmanlarina savas ilani. Binbir ümitle kosulan lstanbul. Gerçegin soguk çehresi. Ve kabusa dönen sovenizm rüyasi. Nazim'la tanisma, Kerim Sadi. SefaIet. Ve kahkari bir hezimete benzeyen dönüs. Iskenderun sancagi. Ve alisilmamis bir hürriyet havasi. Putlari kirilan göçmen çocugu yeni bir put bulmustur: sosyalizm. Tercüme kaleminde reis muavinligi. Ve istemeyerek kabul edilen nahiye müdürlügü. Sonra degisen dünya. Telefonla isine son verilis. Köy ögretmenligi. Ve bir nisan sabahi evinin aranisi. Nezaret, hapishane.
Necip Fazıl kendi yeterliliğine inanmış bir insandı. Bazıları bunu psikiyatrik bir mevzu olarak değerlendirmek istese ve bir boşluk olarak görse de o kendi yeterliliğine inanmıştı. Bazı insanlar vardır ki, çok şey keşfetmenin, çok şeyin farkında olmanın yanıbaşında kendilerini de keşfetmişlerdir. Necip Fazıl bunlardan biriydi. Evet o, kendinin şuurunda ve idrakindeydi,kendisiydi.
Aylık milliyetçi bir dergidir.İçerik olarak idare eder içinde bilim teknik konuları sinema haberleri ve türklerin hangi ırkatan geldiği ile ilgili her ay değişen yeni haberler vardır :)
Eğer İzmir'in arka sokaklarında gece yürürken bir sokak çocuğuna rastlar ve çocuğa bulaşırsanız ve çocuk size kafayı takarsa mahvoldunuz demektir. :)
Denge
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Dumanı da caba
Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama sokaklar şöyleymiş
Sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yan gelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle döğüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Ben tam kendime göre
Ben tam dünyaya göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş...
İngiliz Başbakanı Tony, Iraklıları Saddam’dan kurtarıpözgürleştirmekten söz ederken gülüyorum içimden...ABD’nin Irak’ı silahsızlandırması gibi bir şey bu...Kendi yarattığı canavarla boğuşan Frankenstein misali...
Cem Sultan'a Hıristiyan olma karşılığında ona osmanlı saltanatını vaad eden papaya karşılık Cem Sultan ona şöyle cevap verdi:
-Değil Osmanlı Saltanatı, hatta bütün dünyanın padişahlığını verseniz dinimi değiştirmem.
Cem Sultan, abisi Sultan İkinci Bayezid'e yazdığı bir şiirinde ona şöyle seslenir:
Sen bister-i gülde yatasın şevk ile handan,
Ben kül döşenem külhan-ı mihnette sebeb ne'
(Sen gül döşenmiş yatakta neşeyle gülerek yatarken,
ben zahmet ve eziyet içinde küle batayım, neden)
Sultan İkinci Bayezid ise ona şöyle cevap verir:
Çün rüz-i ezel kısmet olunmuş bize devlet,
Takdire rıza vermeyesin böyle sebeb ne,
Haccacü'l-Haremeynüm deyüben da'va kılarsun,
Ya saltanat-i dünyeviye bunca taleb ne'
(Bize ezelden saltanat kısmet imiş,
sen ise kadere rıza göstermedin buna sebep ne,
Hacca gittin kendini temizlemek davasına düştün,
peki dünya saltanatı için bunca hırs niye'
Cem Sultan vakası Osmanlı tarihinde Yıldırm Bayezid'in Timur'un elinde esir düşüp, demir kafese hapsedilmesinden sonra ikinci büyük trajik hadisedir. Rumeli'den tekrar Osmanlı topraklarına gelmek isteyen Cem Sultan, uzun yıllar esir hayatı yaşadı. En son Papa'nın elinden Fransız Kralı tarafından kurtarılmış, ancak büyük bir ihtimalle zehirlendiği için bir hafta içinde yolda vefat etmiştir.
Papa'nın bir haçlı seferine kumanda ederek Osmanlı devleti ile savaşma teklifini reddettiğinde Papa'nın dilini anlamadı zannettiği Cem Sultan'a:
Öyleyse burada it gibi sürün demesine karşılık olarak Cem Sultan, Papaya şöyle demiştir:
Sizin elinize düşen itten beter olmayacağıdı da ya nice olacağıdı' ve Papa'yı utandırmıştır.
Cem Sultan, onca mahphusluktan ve iktidar hırsından sonra 1495'de vefat etti. Sultan İkinci Bayezid bu olaya çok üzüldü ve üç gün yas ilan etti ve Cem Sultan'ın gıyabında cenaze namazı kıldırdı. Sultan İkinci Bayezid Cem Sultan'ın naaşını alabilmek için çok uğraştı.
Vefatından sonra Cem Sultan'ın cenazesi Osmanlı topraklarına getirilerek Bursa'da kardeşinın yanına gömüldü. Böylece yıllar süren macerası sona erdi ve en azından cenazesi kendi topraklarına defnedildi.
Son Yaprak
Kimi basinda taçla dogar, kimi elinde kiliçla.. Ben kalemle dogmusum. Insanlar kiyiciydilar, kitaplara kaçtim. Kelimelerle munislestirmek istedim düsman bir dünyayi. Siirle basladim edebiyata, civildiyan bir kus kadar rahattim yazarken, kulaklarimda bir ses ugulduyordu, etrafimdakilerin duymadigi bir ses. Ve defterler kendiliginden doluyordu. Sonra ilmin, ilhami dizginleyen sert disiplini.. histen ve hissiden utanis. Nazimdan nesre, öznelden nesnele adayis. 940'lardaki yazilarimin ayirici vasfi, ukalalik. Bati irfanini ülke ülke, devir devir kesfe çikan genç bir tecessüs. Ilk kitabim 1942'de dogdu. Yetmis bes sayfalik bir arastirma: Balzac. Ve yüz sayfalik bir tercüme: Altin Gözlü Kiz. Sonra Ferragus, Duchesse de Langeais (kitapçida kayboldu) . Otuzundaki Kadin. Balikçi Kiz (kitapçida kayboldu) . Kibar Fahiselerin Ihtisam ve Sefaleti.
Fransiz ve Ingiliz edebiyatini Balzac'la beraber dolastim. Balzac'i tanimasam romanci olmak isterdim. Yillarca Insanligin Komedyasi'yla ugrastiktan sonra roman yazmaga kalkismak küstahlik olurdu. Düsünce hayatima yön veren öteki ustalar: Rousseau ile Ibn Haldun. Rousseau'dan Nietzsche'ye, Nietzsche'den Hegel'e ve sakirderine geçis. Ibn Haldun, Islam dünyasindaki kilavuzum.
cemil meriç
Bir
Yirmi dört yil önce mahkemede Marksist oldugumu haykirmistim. Ümitsizlikten dogan bir isyandi bu, bir nevi meydan okuyus, yalnizlik içinde bir sey olmak ihtiyaci. Yillari zilletler içinde geçen, kah Türk, kah sehirli oldugu için horlanan göçmen çocugu bir yere tutunmak, bir camiaya baglanmak istiyordu. Sinifi yoktu. Dünyada baska milletler oldugunu dahi bilmiyordu. Ama kucaginda yasadigi topluma yabanciydi. O, sehirden gelmisti. Konusmasi da, giyinmesi de farkliydi. Yalniz yasadi, bir cüzzamli gibi. Oynamadi, çocuk olmadi, içine ve kitaplara kapandi. Sonra lise yillari.. yine yalniz, yine yabanci. Açlik; midenin, etin ve ruhun açligi. Hayalindeki dünyalar birer birer yikildi. Önce, öbür dünya. Bu haksizliklar gayyasi suurlu bir Tanri'nin
eseri olamazdi. lmandan süpheye, süpheden inkara, inkardan maddecilige geçis: Büchner, Ebul ala, Hayyam. Ama suurundaki bu devrim onu çevresinden bir kat daha kopariyordu. Küstah, tedirgin ve yalniz. Sonra yeni bir arayis, yeni bir bütünlesme ümidi: Türkçülük. Yutar gibi okudugu kitaplar: Yusuf Akçora, Türk Yurdu Koleksiyonlari, Türk Yilligi, Riza Nur'un Tarih'i. Mektep idaresi ile anlasmazlik. Mubassirdan yedigi tokat. Bu defa sehirli oldugu için degil, Türk oldugu için, sömürgecilige karsi oldugu için hirpalanis. Tarik Mümtaz'in gazetesinde 'Firsat Yoksulu' takma adiyla siirler. Beyrut'ta çikan Yildiz ve Türk düsmanlarina savas ilani. Binbir ümitle kosulan lstanbul. Gerçegin soguk çehresi. Ve kabusa dönen sovenizm rüyasi. Nazim'la tanisma, Kerim Sadi. SefaIet. Ve kahkari bir hezimete benzeyen dönüs. Iskenderun sancagi. Ve alisilmamis bir hürriyet havasi. Putlari kirilan göçmen çocugu yeni bir put bulmustur: sosyalizm. Tercüme kaleminde reis muavinligi. Ve istemeyerek kabul edilen nahiye müdürlügü. Sonra degisen dünya. Telefonla isine son verilis. Köy ögretmenligi. Ve bir nisan sabahi evinin aranisi. Nezaret, hapishane.
Bu zavallı satırların hiçbir okuyucusu olmasa bile.
Denize atılan bir şişe onlar.
Belki dalgalar asırlarca sonra
aşina bir ele götürecek onları...'
Cemil Meriç
Necip Fazıl kendi yeterliliğine inanmış bir insandı. Bazıları bunu psikiyatrik bir mevzu olarak değerlendirmek istese ve bir boşluk olarak görse de o kendi yeterliliğine inanmıştı. Bazı insanlar vardır ki, çok şey keşfetmenin, çok şeyin farkında olmanın yanıbaşında kendilerini de keşfetmişlerdir. Necip Fazıl bunlardan biriydi. Evet o, kendinin şuurunda ve idrakindeydi,kendisiydi.
Duvar...
Aylık milliyetçi bir dergidir.İçerik olarak idare eder içinde bilim teknik konuları sinema haberleri ve türklerin hangi ırkatan geldiği ile ilgili her ay değişen yeni haberler vardır :)