Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Kaside Bürde
Kaside Bürde

YATAĞA GİRİNCE ÜÇ DEFA 'ESTAĞFİRULLAH EL AZİM ELLEZİ LÂ İLAHE İLLÂ HÜVEL HAYYEL KAYYUM VE ETUBÜ İLEYH' OKUYAN KİMSENİN GÜNAHLARI, DENİZKÖPÜĞÜ KADAR PEK ÇOK OLSA DA, AFFOLUR.” (TİRMİZİ)

  • sevgi14.10.2011 - 16:46

    İbn Arabî Hazretlerine göre sevginin tanımı yapılamaz. Sevgi ancak tadılır. Tadan kişi de sevginin ne olduğunu yeterince anlatamaz. Aynı zamanda sevgi evrensel bir duygudur. Annenin çocuğunu sevmesi, eşlerin birbirlerini sevmesi, ilâhî bir sır olarak, gayesi “bir tenle bir teni, bir canla bir canı kavuşturmak” olan sevginin evrenselliğine en güzel örnektir. Aynı zamanda İbn Arabî sevgi için, “Sevgi seveni sevilene bağlayan bir bağdır ve sevgi sevenin var oluşudur” der..

    Sevgi konusunda bazı düşünürlerin görüşleri şöyledir;

    Sevgi insanların ruhunda bulunan değerli ve olumlu bir yetenektir.
    Fakat insanlar bu yeteneklerini her zaman ideale yakın bir değer olarak kullanamamaktadırlar. Yani insanlar birbirlerini gerektiği gibi sevememektedirler.
    Sevgi her şeyden önce fedakarlıktır, yani hiçbir karşılık beklemeden başkasına kendinden bir şeyler vermek esasına dayanır.

    Gerçek sevgi merhamet, şefkat, fedakarlık gibi diğerkamca davranışlarla, uygulamalarla kendini gösterir; aksi takdirde kuru bir laftan ibaret kalır.
    Gerçek mutluluk, ebedi olmayan maddi değerlerle değil, ebedi olan canlı varlıklara, özellikle insan ruhlarına duyulan sevgiyle ve diğerkamca hareketlerle ilgilidir.
    Edayla gelen duyguları göz önüne koyarak verilmesi gereken bir karardır.

  • aşk14.10.2011 - 16:34

    Aşk garip bir dert, garip bir hummadır. Çünkü bu derde tutulanlar şifa bulmak istemezler. Tutulduğu dertten garip bir haz duyarlar.

    Aşkı bir tuzak olarak değerlendirenler bu noktada haklıdırlar. Çünkü aşk sevdiğini delicesine sevmek, ona delicesine tutulmak ve bu tutkunlukla duygu bağlamında sırılsıklam olmaktır.

    Gönül tutulur, yürek o tarafa akar. Aşkın cilveleri karşısında gönül ne yapacağını bilemez. Bu nedenle âşıklarda zekâ, iffet, alçak gönüllülük önemlidir. Sevginin yanı sıra edeb ve hayâ da aşka lezzet katan unsurlardır.

    Aşk duygusunun gelişim sürecinde en önemli unsur sadakat ve iffettir. Bu iffet sevgiliye ismet özelliği kazandırır.

    Bu yüzden aşk bağlılıktır, yakınlaşmadır, sevgidir, ülfettir

  • hallac-ı mansur14.10.2011 - 16:31

    Bu konu hakkında güzel bir kitap tavsiye ederim. Bu kitabı okuyunz...

    Kitabın İsmi:DİCLE`DEN YÜKSELEN FERYAT / HALLAC-I MANSUR
    Kitabın Yazarı: Ahmet Çelik

    *****************************
    Kendimi tesbih ederim, şanım ne büyüktür diyen Bayezid Bistami ile Cübbemin altında Allahtan başkası yok diyen Cüneyd-i Bağdadinin sözleri aşk sarhoşluğuna bağışlanmış da Enel-Hak diyen Hak aşığı için Bağdatın Babut-Tak meydanında bir darağacı kurulmuş ve Hallac-ı Mansur, hakkında verilen ölüm fermanı gereği, 26 Mart 922 tarihinde hunharca katledilmiştir.

    Hallac-ı Mansur gibi gerçek bir aşığın, basireti ve ateşli imanı sayesinde, değil acı ve elemlerin, ona reva gördükleri ölümün bile bu ölçüde tatlılaşabileceğinden habersiz olanlar, idamından sonra ondan geriye herhangi bir iz ya da işaret kalmasın ve adı unutulup gitsin diye, bedenini ateşte yakıp küllerini Dicle Nehrine savurmuşlardır.
    Ancak ne izlerini yok edebilmiş ne de adını unutturabilmişlerdir.

    Kalbin masivadan arınarak Hakk'ın esma, sıfat ve zılâl nûrlarına ayna olması sonucu meydana gelen şiddetli sevgi ve aşk sebebiyle salik, akis ve gölgeleri Hakk'ın kendisi zanneder. Hallac'ın 'Ene'l-Hakk' dediği makam burasıdır.

    Elini ateşe sokan kişinin yandığında can havliyle: 'Yandım, ateş oldum.' demesi nasıl mecazi bir hakikati ifade ediyorsa ve bu söz; söyleyenin gerçekten ateş olduğunu göstermiyorsa 'Enel-Hak' sözü de böyle bir mecazi idraktir. Kulun kendi fiil ve davranışlarını görmez olup kendisinde olan fillerin Allah'a aid olduğunu idrak etmesidir.

    Sen çekilince aradan- Kalır seni Yaradan' bu anlamda söylenmiştir. Bu anlamda söylenmiş bir söz, elbette küfür değildir.

    Ancak iltibasa müsaid olduğundan bu tür sözleri, sadece beşerî sıfatlardan soyutlanıp ilahî sıfatlarla muttasıf olanlar söyleyebilir. 'Ene'l-Hakk' sözünün söylendiği makam Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarıyla idrak olunduğu makamdır.

    'Hakk' ismi, esma ve sıfat tecellîsidir. Bu yüzden sûfîlerden 'Ene'l-Hakk' diyenler çıktığı halde 'Enallah' diyenler çıkmamıştır

  • semerkand14.10.2011 - 08:48

    Semerkand Dergisi, Adıyaman ili Kahta ilçesi Menzil Köyünde yaşayan Hz. Muhammed (s.a.v.) 'in soyundan gelen Büyük Nakşi yolunun Ahir zaman Gavs-ı Sultan Seyyid Abdulbaki Hazretlerinin (ks) Gayret ve Himmetleri ile İslama ve Kur'an'a hizmet amacıyla Ümmeti irşat etmek için Çıkarmış oldukları Dini-Tasavvufi- İlmi Muhabbet ve sevgi dolu Mustesna bir dergidir... Onlarcası, Yüzlercesi bu dergi vesilesi ile Tövbe kapılarını aralamış, Kalplerini Hidayet nuru ile yıkamışlardır..
    Tüm kardeşlerimize bu dergiyi almalarını, okumalarını, Abone olmalarını Şiddetle tavsiye ederiz...

    Semerkand Dergisi
    Semerkand Aile Dergisi
    Mostar Dergisi
    Semerkand Tv.
    Radyo 15

    Bu kıymetli Hizmet organları aynı Menbağdan fışkıran su misali, Gönüllere akmaktadır..


    SEMERKAND NEDİR?

    Tarihin derinliklerinden engin yarınlara bir sevgidir,
    selamdır semerkand.
    Herkesin yüz çevirdiği insanlara,
    son ana kadar ümittir semerkand.
    Yargılamak, sorgulamak değil,
    sarıp sarmalamak,kucaklamaktır semerkand.
    Sucu nefsinde,görevi kendinde bilip,
    istiğfar ve hizmettir semerkand.
    Sevgiliden bir mektup,bir haber,bir seherdir semerkand.
    Bir harf için köleliği
    ebedi mutluluk saymaktır semerkand.
    Çirkine alışmanın rahatlığı değil,
    güzelliklerin çilesini tercihtir semerkand.
    Yaradılanı yaradandan ötürü sevmek
    ve bunu hizmet ile ispattır semerkand.
    Bilim adına maddeyi,madde adına bilimi putlaştıranlara
    mananın hürriyetini sunmaktır semerkand.
    Bir isimde buluşmak,
    binlerce sıfat ile tanışmaktır semerkand.
    Günahkara değil,
    günaha düşmanlıktır semerkand.
    Tüm dünyaya buharadan bir çağrıdır semerkand.
    Hep birlikte bilgiye ve sevgiye yürüyüştür semerkand.
    Sen ben değil,
    Onun için bizdir semerkand.
    Kıbleye dönüvermiş nurani bir yüzdür semerkand.
    Gönüllerde aşk için yanan közdür semerkand.
    Hakikati gören gözdür semerkand.
    Cehalet yaprağını döken güzdür semerkand.
    Saadette buluşulan düzdür semerkand.

    Dostun bize söylediği sözdür semerkand

  • semerkand14.10.2011 - 08:44

    SEMERKAND DERGİSİ
    SEMERKAND AİLE DERGİSİ
    SEMERKAND TV
    SEMERKAND TEMSİLCİLİKLERİ
    RADYO 15
    MOSTAR DERGİSİ

    Menzile Ait Hizmet organlarıdır.. Bu güzel Aileye sizde katılınız....

    Semerkand Gönülden gönüle bir yoldur... Kalpleri Sahibine davet eden bir çağrıdır... İlim ve Muhabbet dolu, Mükemmel bir Dergidir...

  • cuma günü14.10.2011 - 08:39

    Cuma Gününün Fazileti

    Cuma günü, büyük bir gündür; Allah Teala, İslamı ve müslümanları onunla şereflendirmiştir. Allah Resulu (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:'Üzerinde güneşin doğduğu en hayırlı gün Cuma günüdür. O gün Adem (a.s.) yaratılmış, o gün cennete sokulmuş, o gün yere indirilmiş, o gün tevbesi kabul edilmiş, o gün ölmüştür. O gün kıyamet kopar ve o gün cennettekilerin Allah Teala'yı anma günüdür.'(Müslim)

    'Cuma günü daha önceki kitap ehlinede verilmişti. Fakat onlar, onu kabul edip etmeme konusunda ihtilaf edince, o gün kendilerinden alındı. Ondan sonra bize verildi ve bizim için bayram günü yapıldı.'

    'Cuma günü veya gecesinde ölen müminlere şehid sevabı verilir ve bunlar kabir fitnesinden korunurlar.'

    Ka'b El Ahbar şöyle demiştir:'Allah Teala, şehirlerden Mekke'yi, aylardan Ramazan ayını, günlerden Cuma'yı, gecelerden de Kadir'i üstün kılmıştır.'

    Hayırlı cumalar

    Kaynak: İmam Gazali, İhya'u Ulumid'din, İbadetler, Cuma Namazı, s 297-298
    ************************************
    Hayırlı Cumalar...

  • S.Muhammed Saki EROL11.10.2011 - 13:19

    S'a
    Muhammed Saki Erol seyyidimiz, Mübarek babaları Gavsımız Seyyid Abdulbaki Hazretlerine ne kadarda benziyor... Namaz sonrası görünce hayret içerisinde kaldım benzerliği karşısında...

    Nur Yolunun kutlu Kaptanları, Ehli beytin gemisine binen kurtulur inşallah..
    Rabbim himmetlerini üzerimizden eksik etmesin inşalllah...

  • S.Muhammed Fettah EROL11.10.2011 - 13:16

    Rabbim razı olsun, Seyyid Muhammed Fettah seyyidimizden ve Muhammed Saki Erol seyyidimizden ve Evvala bu salih evlatları yetiştiren, Zamanın Gavs-ı Sultan seyyid Abdulbaki Hazretlerinden.... İrşatları, Hizmetleri Dünyaya yayıldı.... İnsanlar Sel misali akıp Gelmekte... Menzil yollarına düşmekte........

    Menzilliyiz yar Menzilli....!

  • tasavvuf10.10.2011 - 14:35

    Bilindiği gibi, İslam yolu dört bölümden ibarettir:

    1-) Fıkıh.

    2-) Kelam.

    3-) Ahlak.

    4-) Tasavvuf.

    Fıkıh: Helal ile haramı açıklayan bir ilimdir. Konusu: Namaz, zekat, oruç, hac, alış-veriş, nikah, talak gibi mükelleflerin fiil ve sözleridir.

    Kelam: Dini inançları ispatlayan, varid olan şüpheleri izale eden ilimdir. Konusu; Allah-u Zülcelal'in zat ile sıfatları ve ahiret ahvalidir.

    Ahlak: Kötü meziyetlerden korunmak, iyi meziyetler edinmek için çirkin davranışları ve hususiyetleri inceleyen ilimdir.

    Tasavvuf: Ebedi saadete ulaşmak amacıyla, zahirin ve batının tamir; ahlakın tasfiye ve nefsin tezkiye hallerini içine alan, manevi bir ilimdir. Tasavvufun genel tanımı ise şudur:

    İslam dininin getirdiği hükümlerin, müslüman kimse tarafından, zahirî ve bâtınî yönleriyle birlikte, ruhsatlardan faydalanmaksızın, azimet ve takva üzere tatbik edilmesidir.

    Tasavvuf ruhî bir hayat olduğu için hakikatte; bizzat yaşamak ve hissetmek suretiyle anlaşılabilir ve anlatılabilir. Tasavvuf kitaplarında rastladığımız farklı anlatımlar ve izah tarzlarının asıl sebebi de budur. İslam alimleri, kendi rûhî-manevî hayatlarına göre tasavvufu tarif ederken; bazıları bidayet halleriyle, bazıları nihayet halleriyle, kimi zaman alametleriyle, kimi zaman da asıl ve esaslarına göre tarif etmişlerdir.

  • tarikat10.10.2011 - 14:30

    Tarikat, tasavvufun sistemleşmiş şeklidir. Tarîkatlar, hakikatlerin yollarıdır. (1)

    Tarîkatlar, şeriatın birer delili, ab-ı hayat dağıtan bir kevser kaynağıdırlar. (2)

    Asırlardır nice ehl-i iman, bu menba’dan içmiş, bu muazzam hazineden istifade etmiştir.

    Tarîkat, Resulullah’ın miracının gölgesinde kalb ayağıyla ruhanî bir seyr ü sülûktur. (3)

    Tarîkat, hakîkate giden bir yol olmakla beraber, tek yol değildir. Bütün hak tarikatlar, esaslarını Kur’ândan almışlardır.

    Tarîkatı kabul etmek istemeyen bazı kimselerin, “Hz. Peygamber devrinde tarikat mı vardı? ” şeklindeki soruları, bir cerbezeden ibarettir.

    Zira, tarîkatın bütün esasları, zaten Resulullah’ın tatbikatına dayanmaktadır. Yani, uygulama vardır, fakat adı tarikat değildir. Tarikatın belli bir sistem içinde ortaya çıkması, hicri 3. asra dayanır. Cüneyd-i Bağdadî, Bayezid-i Bistami gibi zatlar, tarîkatın ilk önderlerindendir. Daha sonraki dönemlerde gelen Şah-ı Nakşibend, Abdülkadir-i Geylanî, Mevlâna Celaleddin-i Rûmi, İmam-ı Rabbani gibi zatlar ise, tarîkatın en meşhur kahramanlarıdırlar.

    Kaynaklar:
    1. Nursi, Sözler, s 464
    2. Bkz. Nursi, Mektubat, s. 444-445
    3. Bkz. Nursî, Mektubat, s. 443