Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Cay Keyfi
Cay Keyfi

SEN DE KİMSİN :)

  • iki dirhem bir çekirdek14.06.2004 - 16:33

    Ali Cengiz Oyunu
    Hile ile iş yapanların dalaverelerine ve akla gelmeyecek tuzaklarına Ali Cengiz oyunu denilir. 'Filânca falancaya bir Ali Cengiz oyunu oynadı ki...' diye başlayan cümlelerin arkasında şeytanın bile aklına gelmeyecek hileler, düzenbazlıklar anlatılır. Bu deyimin menşei eski bir halk hikâyesine dayanır.

    Nâkılân-ı âsâr ve râviyân-ı şeker-güftâr şu gûnâ rivayete bu yolla hikâyet ederler ki; eski zamanda bir sehhâr adam gayb ilimleriyle uğraşarak istediği şekle girebilmenin tılsımını keşfetmiş. Cifr, remil, falcılık, yıldız ve kıyafet ilimlerine de vakıf olan bu adam, sihirbazlıkta o derece ileri gitmiş ki canını eğlendirmek ve halka marifetini göstermek üzere bık sık şekil değiştirmeye ve insanları hayrette bırakan oyunlar çıkarmaya başlamış. Hattâ bu oyunu menfaatleri için kullanmakta ve halkı aldatmakta da üstüne yokmuş. Söz gelimi hanımına 'Bahçede bir keçimiz var, pazara götürüp salıver.' der, sonra da bahçeye gidip keçi kılığına girer, hanımı kendisini sattıktan sonra yine insan olup eve dönermiş.

    Bu sihirbaz adamın bir huyu da isteyen herkese sihrini öğretmekmiş. Ne var ki marifetini her kime öğretse, sonra ona bir oyun yaparak mat eder, öldürürmüş. Mesela oyunu öğrenen kişi kanarya olsa, sihirbaz bir atmaca olup onu avlar; öğrenen ağaç olsa, sihirbaz ateş olur onu yakarmış. Devrin padişahı bu gidişata dur demek isteyince tellallar çığırtıp u düzenbazı kendi huzurunda mat edene kızım vermeyi vaadetmiş. Herkes bu tehlikeli sınavdan kaçarken Ali Cengiz adında fakir bir derviş bu işe talip olmuş.

    Ali Cengiz, sihirbazdan oyunu öğrenmek üzere kurs almaya başlamış. Ne var ki sureta ahmak gibi davranıp asla öğrendiğini göstermiyormuş. Böylece sihirbaz, Ali Cengiz'i kolay lokma görüp oyunu en ince ayrıntısına kadar anlatmaktan çekinmemiş.

    Sınav, padişahın cuma selamlığından sonra yapılacakmış. Ali Cengiz bir koç kılığına girip meydana gelmiş. Sihirbaz derhal bir kurt olmuş. Ali Cengiz su olup kurdu boğmak isteyince sihirbaz kendini ateşe çevirmiş. Bir müddet ikisi de kılıktan kılığa girmişler. Sonunda Ali Cengiz bir çiçek olup padişahın kucağına düşmüş. Sihirbaz bir eşekarısı olup üzerine konmuş. Ali Cengiz derhal darı olup yere yayılmış. Sihirbaz hemen tavuk kılığına girmiş ve darıları toplamaya başlamış. O darıları yiyedursun Ali Cengiz arkadan bir tilki olup tavuğu boğmuş.

    Sihirbazın cenazesinin def(n) edildiği gün Ali Cengiz ile padişahın kızının kırk gün kırk gece sürecek düğünleri başlamış. Ne var ki Ali Cengiz'in sol elinden iki parmağı eksikmiş artık. Yine de onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.

    Not: Ali Cengiz kelimelerinin 'âl-i Cengiz (Cengiz soyu) ' çağrışımından yola çıkarak bu deyimin Anadolu'daki Moğol istilâsıyla da bir alâkası bulunduğunu söylemek mümkündür

    Kitaptan bir bölüm...

  • gavsi sani20.05.2004 - 14:44

    Gavsi_Sani, İkinci Gavs anlamına geliyor.... Aynı yerde yetişen ilk Gavs'tan sonra gelen Gavs olursa, O'na bu ünvan verilir.

  • öğrenci evinde yaşamak16.05.2004 - 22:37

    Orada kalmasını sağlıklı bir şekilde ortaya koyamayan kişi, hayatta mücadelesini sadece şikayetle geçiren biri olarak sona erdirir.... Ve okul bittikten sonra şu vicdan azabını işitir ' Ne gereksiz tembelliklere, kavgalara, üzüntülere girmişim '....
    Alması gereken dersi, o an içerisinde değil, iş işten geçtikten sonra almıştır ve bir koca zaman heder edilmiştir...
    10 senedir (ev) öğrenciyim, ortaokuldan beri :)

    Hasret dışında, herşey boş ve anlamsız...

    Şairin dediği gibi, ' Ben gurbette değilim, Gurbet benim içimde'

  • cahit zarifoğlu16.05.2004 - 13:51

    Kutsal Mavi Çocuk Şiiri

    Ellerin çıktı ve göğün ortasına geldi
    Tarlada
    Bakışı gittikçe yer toprağına
    Çakılan
    Bu kadar beklerken habersizdi
    Ve hatta onlar da habersizdiler
    Sular mı anladı
    Dağlar mı sezdi
    Yoksa birdenbire bir çiçek mi
    Bir gün
    Herhangi bir an
    Ama bir çelik an
    Herşey
    Ve hepsi başlarını kaldırdılar
    Ve hemen ellerinin gölgesi düştü yüzlerine
    Karmakarışık belirsiz uzun
    Geçti ve geçti gölgesi
    Zerdüştün ayaklarından bir kartalın



    Lokomotif

    Gaflet
    Padişah kılındın
    Bir gövde mülkünde
    Ömür ve devlet idin
    Kara zünnar belinde
    Bir yürüdün bin düştün
    Gölge içinde yüzün
    Kara leke o siyah
    Neyi gölgesi düşün
    Uyanış
    Gece yarısı uyandın
    Nerede düğüm, aradın
    Yanıyor akıl ve alem
    Vakit kapı vuruyor
    Nefes alıyor veriyor eşya
    Mekan hem, hem zaman kayıyor
    Çatıyı çatmış biri
    Ete can katmış biri
    Derken
    Yürek aklın koynuna giriyor
    Kıdem
    Kim baş eğik girdi
    De eli boş döndü?
    Düşüş
    Kim başı dik girdi
    Kibir ilinde yitti
    Korku
    Tevbe onuma, kalın boynuma
    Tevbe bunuma, ince boynuma
    Reca
    Bohçam boş
    Öteberim eksik
    Azığım kuru
    Canım aç
    Yüzüm sana çevrili
    Adımım sana
    Irmaklarına
    Bir lokma suyla geldin, su denmez
    Kabul ola affola


    Meç İki

    Ve solmadan güller
    Lahitler verdim
    Sokağımızda yatan bir serinlik vardı
    Saklambaç bile oyna(ya) mazdı çocuklar
    /bir dağ çekilir bir serinlik vardı
    aralanıverince o küçük
    sedef süslemeli kapı
    sandım ki yine o görünecek
    kaplayacak bütün karşımı
    küçükken rüyamda gördüğüm
    o güzeller sultanı/
    Bir ara bağlıyorlar beni
    Yoksa gidiyorum ki mezarları sallıyayım


    Menziller

    Sözün ve yolun başçeşmesi ruhumun
    Canım içre sevinç verir sözlerin
    Baktığın dağların düşüncesi bile ağlatır beni
    Hür olurum buyruklarını bir bir donansam sultanım.
    Aşkın bin gözlü devasa bir baş imiş
    Vur herbirini uykulardan sohbetin
    Dinlen ey Zarif bilatedbir çok sözün açtın
    Bu kırık akılla ne cürettir yaptığın


    Muntazam

    Seni kamçılardan çıkardım
    Tevbelerle başladı rahmet vuruşları
    İnsan ağlar oldun yürekli göğüsler kurdun
    Sesimi işkencelerden alırdın
    Elimin altına dökerdin etlerini
    Hızlı varışlara bile hazırım daha
    Dayanırdı yelken bezleri saf saf insan enginlikleri
    Bir geçmiş zaman kalkanı indi
    Çınar ağaçlarından sahil sularına
    Kalbim kalkıp indi gemilerden
    Çok tarandım başka saçlar tarandım sokaklarda
    Kabris kamburu çıkardı yıllar
    Ve bir tek çıban çıkaran yoktu sancılarla
    Habire vuran rüzgar
    Kabirlerde su yollarında
    Dehlizlerde
    İç çekmeler
    Sızlanmalar fısıltılar
    Ne zora çekiyor zaman ki bildiler farkettim
    Götürüp
    Kelimeleri başka bir semte attılar beni
    Üzgün melal içre ve aşık
    Yürüdüğüm deniz sahillerindeyim
    Yakın sabahlarda öğlelerde ve daha
    Üç parıltısında günün
    Devlerimi güreştirmek işim
    üstüm başım heykel kırıkları


    O Çocuk

    Bahçeden çocuk sesleri geliyor
    Hayatı dinliyorum
    İçim yoruluyor, ruh yoruluyor
    Büyük gözlü çocuk
    İnsanın içine kadar bakıyor
    Sorar gibi
    - Nerede benim babam
    Kendimi şöyle görürüm düşümde
    İki ata birden binmişim
    Biriyle kuzeye saldırıyorum
    Ötekiyle
    Alkan lalelerin
    Kıpkızıl tutuştuğu sulara
    Nerde babam
    Karşısında yapayalnızsın
    Duvar gibi dikilen
    Bu sorunun
    Okşuyorsun başını
    Şehit çocuğunun
    Bahçeden kuş sesleri geliyor
    Sabahı dinliyorum
    Bu sefer bezgin
    Bir vakit
    Darağaçları kurdum
    Elimden fırlayıp gidiyor cellatlar
    Silah olarak
    Bir tek soru var elimde
    Nerede babam, nerede


    Sultan

    Seçkin
    Bir kimse değilim
    İsmimin baş harfleri acz tutuyor
    Bağışlamanı dilerim
    Sana zorsa bırak yanayım
    Kolaysa esirgeme
    Hayat bir boş rüyaymış
    Geçen ibadetler özürlü
    Eski günahlar dipdiri
    Seçkin bir kimse değilim
    İsmimin baş harflerinde kimliğim
    Bağışlanmamı dilerim
    Sana zorsa yanmaya razıyım
    Kolaysa affı esirgeme
    Hayat boş geçti
    Geri kalan korkulu
    Her adımım dolu olsa
    İşe yaramaz katında
    Biliyorum
    Bağışlanmamı diliyorum



    Sen Kuş Olur Gidersin Bir Trenle

    Uzun bir geçmişimiz var
    Hiç yorulmadan
    En azından bir kere
    eğlenceli beşik
    ha biz varız
    ha biz maskeli balo
    Saygıya durup üstün bir gecede
    Bir sır payı katlayıp
    sade bir kahveden
    Keyifsiz bir detayın hükmüyle
    ha biz yokuz
    ha biz seferde
    Ya bu kez ölenleri görmeliysek
    Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
    Parka dolalım
    Park bizi alır önce
    Seyrimizden bir sabah kazanır
    Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şöförle
    Sayısız rampaya katlanır
    ya güneşten daha zengin
    sofraya diz çökeriz
    ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
    Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.

  • cahit zarifoğlu16.05.2004 - 13:32

    Kanat Kaparken

    Kalıcı keser hammaddesi insan sahrası
    Keser düzeltir ve yoluna verir
    Upuzun yakıcı dili eski enli kelimelerin
    İncelip ağırlaşarak çelik
    İnce uçlarına doğru
    Akıl almaz hızlanışlarla
    Arka arkaya varışlarla
    Yanağını yere koyup ağlıyan insanın kalbine yayılır
    Karşı koyanı batırır basar geçer
    Ne sağlam bırakır ne gelecek bırakır
    Keser kılıç ağaç dalında asılıyken bile
    Kabzadan alır rüzgarını
    At biner gibi oturur et kemik içine
    Kalbimiz iki parmağın arasında olana
    Yöneldik kapısına
    Safkan
    Mahcub ve müştak
    Kan Ve Toprak İçinde Yatırma Beni



    Kavga

    Taş ve sopa
    İki köylü karşı karşıya

    Kavak ağaçları şahit
    Bir de ibibik kuşu
    İncir yalnız
    Badem yeşil kabuklu
    Camdaki hayalinle
    İki öfkeli boğa
    Sevdalılar kapışıyor
    Tabiatın ortasında
    Irmak göz kırpıyor akıyor
    Çoban köpeği şöyle bir bakıyor
    Yaman indi omzuna sopa
    Güçlü çarptı taş başına

    Hayalin akıyor kanda
    Yüzün zonkluyor yarada
    Taş ve sopa
    İki köylü karşı karşıya


    Koşu

    Mağaralar taştan yolcu örüyor
    Böyle üstünlük görülmemiştir bir bebek
    Göğü sevmeyi
    Ve yerden korkmayı biliyor
    Kendine bir ses bekliyor bir sarık
    Aleme tanrı
    Bir bebek susar nihayet
    Sezer de ağaçların otların
    Topraktan çıktığını
    Bir bebek ağlar
    Bir bebek mor ağzından
    Bilinir söyleyince
    Zerdüşt nereye gittiyse
    Hep kartalı gördü
    Ve güneş tek hüneriyle
    Bir yaprağı kertenkeleyi çakıltaşını
    Ve mor olduğunu suların
    Beyin tırtıl
    Taş taşlar taşların
    Dipsiz süresiz seslerine tırmanır
    Çünkü ses katlanır
    Kazılır kayalara
    Ses geçilir iki kaşın arasından
    Sonsuz nefes alır
    Ülkedir dudakta
    Zerdüşt neredeyse
    Kartal orada yığınak
    O
    Zincirli ayakların durmadan çıktığı
    Tek bir basamak
    Kaya gözlü ağaç saçlı
    Taşın içindeki böcek
    Bu ilk fırtına kapısında
    Taşın içinde böcek
    Taşır kendini yürür
    Bedenini bir uçtan bir uca
    Nabzı vurur dinler şaşırır
    Çalışan eşyasını yakalar
    Sorar fare kuş balık
    Herşey kendi yerinde
    Taşın içindeki böcek
    Ki inanır
    Ve çatlar taş
    Gök eğilir
    O geçer kartalıyla
    Yüreği büyülenir burkulur
    Gözleri gerilir
    Ağzından bir donanmayla bekler
    Mermer yerine şahlanır
    Çizilir kanar
    Bardağa ilk düşen damlasında
    Uyuyan güvercin
    Ve ilk taşan damlasında
    Bir azgın güvercin
    Bulutları saçlarından sürükler
    Bayram yerlerini geçer hızla
    Bir sabah kartalın bembeyaz kadınıyla
    Dağlardan düzlere nehirlerle
    Çırpınarak çığlıklar atarak
    O
    Durmadan saratustra

  • cahit zarifoğlu16.05.2004 - 13:24

    Busat

    Artist milletizdir
    Bizde defaten ölünür
    ve kalkılır ki sofralardan
    hamdüsenalarla palalarla
    el yıkanmadan
    ağız misvaklanmadan
    zinhar vurulmaz ha
    ne dosta ne düşmana



    Evet

    Evet hatırladım
    Küçük basit şeyler
    Yetiyor kederlenmeye
    Ya mutluluğa

    Efendim

    I

    Boynuna bir ip at
    Kölen diye yollardan gezdir beni

    II

    Gözlerini süzüyorsun
    Bir balık gibi akıyorsun kaldırımlarda
    Bir daha yüreğini kaparsan bana
    'Bu yaprağı parampaça yaparım'
    Çiçekleri sarı yapraklar ve bir ocak ayı
    Ağız ağıza sin ve cim harfleri
    Ateş kararıyor, bu içimin alevleri
    Acı çekiyorum elimden alınmışsın gibi
    Bir mektup hikayemiz olacak
    Baştan başa notalar bülbül ağızları
    Dik kafalı bir baş görüyorlar
    Başını eğmiş dalların yaprağında
    Zayıf bir çocuk yüzü, gülümsüyor
    Dikkatle bak, korku dolu bakışları
    O boğulurken gülücükler
    Saçılıyor
    Ölüm bir kuş kaldırıyor mezarlıktan
    Ak kanatları, hayat yok oluyor
    Çıkıp geliyorsun
    Kor gibisin, bir kar gibisin
    Soruyorsun: Zarifoğlu bana dargın mısın
    Yoksa uyardılar mı seni sevdamızdan
    'Yaşamak' bir perde gibi kalkıyor aramızdan
    Zamansız mekansız bir tünel başındayız şimdi
    O mavi gözleri görmüş olmalıyım
    Bir ikindi vakti kaskatı ellerimin altında
    Uçuşlu saçlar bukleler
    Üstünde uyuyan eller
    Sevgim uzanıyor
    Soluk soluğa uyandırıyor menekşeleri
    Görüyorum kıpırdanışlarını
    Uykunda gül açan yanaklarını


    Güzelcin

    Koşu koşuver nar gözlüm
    Yuvarlak biçimli ayakların
    Küheylan kolanı gibi kuşağın
    Gürbüz kalçalarının üzerinde
    Koştur azaplardan kaçalım
    Koruklar üzümlenmiş mi bakalım
    Bir söze iki gülüş bir öpücük
    İki bedeni birbirine katalım
    Ruhsatlım sevdamsın beri gel
    Kanın höpürtülü başın dik
    O seven yuyan bakışınla
    İçimi yu mermer döşegel
    Dorukta yeni ay ince işaret
    Geceye bir şey olmaz gayri
    Ne kem gözler gizlenir karanlığa
    Ne evin sevincinden korkan bulunur
    Asmalarda güneş ve çocuklarımız
    Çardakta ıslak ve ekşi uyur
    Bacın bazlama yağlasın sahan
    Mutluyuz tüm dünyaya duyur

    Güzelcin


    Koşu koşuver nar gözlüm
    Yuvarlak biçimli ayakların
    Küheylan kolanı gibi kuşağın
    Gürbüz kalçalarının üzerinde
    Koştur azaplardan kaçalım
    Koruklar üzümlenmiş mi bakalım
    Bir söze iki gülüş bir öpücük
    İki bedeni birbirine katalım
    Ruhsatlım sevdamsın beri gel
    Kanın höpürtülü başın dik
    O seven yuyan bakışınla
    İçimi yu mermer döşegel
    Dorukta yeni ay ince işaret
    Geceye bir şey olmaz gayri
    Ne kem gözler gizlenir karanlığa
    Ne evin sevincinden korkan bulunur
    Asmalarda güneş ve çocuklarımız
    Çardakta ıslak ve ekşi uyur
    Bacın bazlama yağlasın sahan
    Mutluyuz tüm dünyaya duyur



    Işaret Çocuklari

    Yasin okunan tütsü tüten çarşilardan
    Geçerdi babam
    Başinda yagmur halkalari
    Anam yeşil hirkalar görürdü düşünde
    Daha ilk güzelliginde
    Alnini iki dagin arasina germiş
    Bir devin gögsüne benzer
    Gögsünden dualar geçermiş
    Çarşilar ellerinde ekmek igneleri
    Cami avlularina açilan
    Havuz sularina kapilan çocuklar
    Görmeden güneşin bütün renklerini
    Götürmezlerdi dükkandaki babalarina
    Ocaktan akan kaynar yemekleri
    Nenelerinin koydugu avuç taslarina
    Başi ve yüregi şahbaz
    Kaleleri agirlayan kadinlarin
    Süslerini kemerlerini
    Başlarini agirlaştiran
    Agir siyah şelale saçlarini
    Tutunca gençleşirdi erkekler
    Sonra insan o ki denizde
    Küçük ve büyük nehirde
    Bedeni islatan afsunlu suda
    Önce niyet sonra yikanirdi
    Zaman dert getirdi sulara
    Içinde eski baliklarin yattigi kayalar
    Savaşan insanlarin elinde
    Ince yontulup taşindi balta mizrak şekline
    Anam kanlari kuruyan
    Kavga ayiran bir kargi elinde
    Kara ocagin taşlarina
    Işaret koydu çocuklarini
    Belinde gezdiren babamin
    Beyaz yazilarla kazindigi adlari
    Yüregi korkuyla kuvvetlendi babamin
    Unutup genç gelen günleri
    Zamanin sürerken çektigi günleri
    Çetin bilmecelerle
    Sürdü atini şehirlere
    Yün ören at güden kadinlar
    Ormanlara tepeden egilen toprak evlerde
    Küçük pencereli karanlik dar odalarda
    Uzaktan uzayip gelen kurt seslerinin
    Uzaga çekilip giden
    Ayazda donan gülmeler içinde
    Ormanlarda süt emziren anne
    Unuttu gittikçe uzayan çocugunu
    Hep kaçarmiş şehirlerin
    Demir daglarina
    Uyuyunca toprak beşigimde
    Sahipsiz kalan
    Ellerimden kayan aydinlik günlerim


    İstanbul

    Bir tohumdan daha az değil
    Fatihin büyük güvercin kanatları
    Meleklerin sık aralıklarla
    Dokunduğu toprak
    Güzel buyruklar
    Gürbüz havalar
    Boğaziçi bir akımdır
    Bir akan sudur
    Nice dergahlar
    Dinler gibi nabzını
    Yeni doğan çocukların
    Yamaçlarda mezarlıklar
    Sever gibi bazıları
    Açık havada gömülmeyi
    Çocuklar Topkapıda
    Sedef kabzalı kılıçlar ellerinde
    Rahlelerde Kur’an
    Tefsir
    Arapça
    Farsça
    Dikkatle önünü iliklemede
    Padişah ve şehzade
    Açiliyor dev bir kapi
    Dikiliyor dev gibi bir sütun
    Sütun başi sütun ayagi
    Dibinde dilek şikayet sahipleri
    Birer gürz gibi sag ellerinde
    Iradeleri
    Bir ellerinde arzuhalleri
    Ogullarim
    Dikkat edin
    Hak yemeyin
    Ogullarim
    Mümkündür
    Topal bir karinca
    Mihnettir
    Ogullarim
    Mümkündür ki
    Bir baş kesilir avluda
    Akin, akan kanla
    Cihangir
    Taş yokuşlar
    Eyüp
    Sila sila Medine
    Aci
    Bu tortu
    Karartir camlari
    Yorar küpleri
    En berrak sular bile
    Ve kapaniyor saray kapisi
    Saklaniyor
    Sari sari altinlar
    Korkup
    Şimdi birden Eminönü kalabaligi
    Kimseyi tanimazsin
    Kiyafetinden
    Yüz çizgisinden
    Katil efendi
    Hirsiz baş köşede
    Haksiz hakli
    Şer belali
    Örtünmüş güneş
    Çoktandir, yüzü nerde
    Ya o ay
    Kara bir zibin biçmiş kendine
    Bir düş
    O buyruk
    Şefaat
    Gürbüz hava
    O güzelleri Istanbulun
    Dönüyor demir teker

  • cahit zarifoğlu16.05.2004 - 13:17

    Açık Açık Çağırır Aşkını

    I

    Çabuk akan tez giden
    ilk geyik avında ölenler
    çarpıntı başlarıdır insanlığın
    Uzakta, ta burada
    Ünlü bir can sıkıntısını
    Ufalar bir zümrüt sakal
    Yeldeğirmeni
    ve uçuşan leylekler
    beyaz saçlı atın
    kar yıllığını rüzgar hallerini
    kahraman atın
    madalya anına bitişik
    dört nala koşan sesi
    oradan uzaktan ta buradan
    siyah
    çatık kaşlı gelincik tohumlarına
    benzer sezişleriyle
    gelişir yapılı kaygılar

    II

    bir ayıp giyotin
    çün ağaç sağa dönmez
    soldan kuşatılır
    çün ağaç şaşırır
    ağaç ölür
    Ama sapına kadar
    Bilhassa büyük
    Erkek
    Tam erkek bir el
    Yani kolun ucuna kadar gelmiş de
    Yumruk bile olmuş
    ve bilhassa bu büyük bir el
    beynelmilel büküp yapma çelikleri
    gündelik insanı kaldırıp
    bir de tanrıya şarkısını söylerse
    Belirli bir yapısı
    belli bir geçmişi olan
    nereye değdiğini bilen
    düğün yapısı fırçasıyla
    toprak ve topraktan sonrasını
    aynı çığlığı atan
    ve karalar içinde

    III

    haydi
    şu kaçar su durur mu
    gök içimizden bir zenci çağırır
    zenci zenci
    bir büyük geniş başlı
    şikayet mi ne olur
    açık açık çağırır aşkını
    burda mı daha mı uzakta
    bütün bir geceye
    dayar alnını
    öyle ki alın
    mübarek bir şeydir


    Busat

    Artist milletizdir
    Bizde defaten ölünür
    ve kalkılır ki sofralardan
    hamdüsenalarla palalarla
    el yıkanmadan
    ağız misvaklanmadan
    zinhar vurulmaz ha
    ne dosta ne düşmana


    Çoğalmak

    Çocuklarımızla
    Atlara biniyorduk
    Dönüp bakarken geçmişe - kumandalı
    Atlara biniyorduk
    Benim çok çocuğum oldu
    Kadınım sen onların yüzlerini
    Çalılardan kolla
    Bütün çıplaksın - omuzların
    Birbirine içiçe iki saat rakkası
    Gelecekte kumandalı - dönüyor
    Güneşi alıyor - alıyor gövden
    Karanlık eşyada bulup
    Ürkünce parlayıp koşan hayvanda bularak
    Çocuklarımızlaysa - seçerek beni
    İçinin çağırması bir kır hayvanı düzlüğüyle
    Bedensel - seçerek ve buyruk üzerine
    İçine alışın doyuruşun
    O erkek giysilerine giydirişin
    Doğanın çizdiğini
    Çizip kanattığını hiç görmedim seni
    Çalı eğildi yumuşadı batan taş
    Kabuklar düz bir sıyrılma oldu
    İşte en başta ve değişen dünyada - durmadan 'sen'
    kalabilirlikle
    Güzel kılınan sen
    Beni de kutsal sıvama

  • osman yüksel serdengeçti16.05.2004 - 13:11

    Yangın Var

    Sevgili Kardeşim Rafet Baştav'a

    Yangın var, bağrım yanık, herkes şaka sanıyor,
    Yanıyor avuçlarım bir kor gibi yanıyor.
    Ya... Rabbim neydi bu hal, başa gelenler neydi?
    Ya ben cehennemdeyim, ya Cehennem bendeydi,
    Denizlere atılsam deniz kurtarmaz beni,
    Ufuklara uzansam ufuk da sarmaz beni.

  • osman yüksel serdengeçti16.05.2004 - 13:09

    Hapishane Türküsü

    Yıkılası hapishane damları anam
    Yandım Allah yandım, daha mı yanam
    İçtiğimiz gözyaşı, ekmeğimiz gam

    Yıkılası hapishane damları anam
    Yandım Allah yandım, daha mı yanam

    Her yeri kaplamış bir kara duman
    Geçmiyor, geçmiyor şu kahpe zaman
    Bir af çıkmazsa da halimiz yaman

    Yıkılası hapishane damları anam
    Yandım Allah yandım, daha mı yanam

    Feryadıma ses vermez, duvarlar dilsiz
    Geçiyor baharlar çemensiz, gülsüz
    Kötürüm gibiyim ayaksız, elsiz

    Yıkılası hapishane damları anam
    Yandım Allah yandım, daha mı yanam

    Hep de bize imiş feleğin cevri
    Döndü gayrı dünya, değişti seyri
    Bu devir alçaklar, korkaklar devri

    Yıkılası hapishane damları anam
    Yandım Allah yandım, daha mı yanam

    Herkesin derdi de başından aşkın
    Her kimi gördümse serseri, şaşkın
    Yemeksiz, gömleksiz, perişan, düşkün

    Yıkılası hapishane damları anam
    Yandım Allah yandım, daha mı yanam

    Bozulmuş düzeni, çalmıyor sazım
    Geçmiyor, geçmiyor kimseye nazım
    Ben bir Köroğlu'yum, nerde Ayvaz'ım

    Yıkılası hapishane damları anam
    Yandım Allah yandım, daha mı yanam

    Çıkar avluda volta vururum
    Bu sefil hayatı böyle sürürüm
    İflah etmez, ben bu yerde çürürüm

    Yıkılası hapishane damları anam
    Yandım Allah yandım, daha mı yanam

    Düşmüşüm yatağa hastayım, hasta
    Gözlerim kapıda, kulağım seste
    Yastayım kardaşlar yastayım yasta

    Yıkılası hapishane damları anam
    Yandım Allah yandım, daha mı yanam

    Geceler iner de, doğar yıldızlar
    Köyümü andıkça yüreğim sızlar
    Aklıma geliyor gelinler, kızlar

    Yıkılası hapishane damları anam
    Yandım Allah yandım, daha mı yanam

    Akşam olur, kapılar kitlenir
    Kimi kumar oynar, kimi bitlenir
    Buraya düşen her derde katlanır

    Yıkılası hapishane damları anam
    Yandım Allah yandım, daha mı yanam

    Kimi esrar çeker, düşer dalgaya
    Kimi bıçak çeker, girer kavgaya
    ...............................

    Yıkılası hapishane damları anam
    Yandım Allah yandım, daha mı yanam

  • kadın ve nankörlük16.05.2004 - 11:18

    Erbabiye

    Liderimiz uzaylı, silahımız ok bizim
    Hilede, iftirada üstümüze yok bizim.
    Bal, sirke, soğan, şeker, et, süt, nane, sarımsak;
    Katar çorba yaparız, hünerimiz çok bizim

    Yukarıdaki başlıkta birilerinin hünerlerinden bir parça...