Kocaeli, her ne kadar binalarının üniversiteyi andırmaması insanların ilgisini çeksede, son 3 yıldır akademik kariyerde ve diğer araştırmalarda ne Boğaziçi ne de ODTÜ bırakılmıştır bu üniversite tarafından.... İnsanlarının ezikliğine gelince.... Ülkedeki okuma oranı en yüksek il olmakla beraber, en yüksek kültür düzeyine sahip bireyler buradadır.. Sürekli bir gelişme gösteren bir ildir Kocaeli...... Alttaki yazıyı yazan arkadaşımız bizim cingenelerimize denk gelmiştir. İzmit'in cingeneler bile kültürel birikime sahiptir. Türkiye cingenelerinin sosyete kısmıdır. Bilmeyenler bilgilensin.
Aşkın kendini mekan edindiği müstesna yer... Hem beşeri hem de ilahi aşkın mekanı. Bu aşkı elde etmek öyle kolay da değil hani. Adı üstünde kalp. Sürekli değişen bir diğer manası. Peygamberimizin bir hadisinde de geçtiği gibi, inkılab eden, sürekli devinen, bir kararda durmayan anlamına gelir. Yani dönek... Yerinde duramaz uçarı bir çocuk gibidir kalb. Alı görüp ala, şalı görüp şala heveslenir. Bazen arıdır, bal yapmak için çiçeğe konar. Bazen sinektir, aşırmak için başkalarının ürettiği bala konar. Kalb vardır, imana saray olur. Kalb vardır, imana zindan olur. Kalb vardır, gül saksısına benzer. İçinde gül yetiştirdiği için gül kokar. Kalb vardır, fosseptik çukura benzer. İçi çöplüğe döndüğü için zibil kokar. Kalb beden ülkesinin başkentidir. Dil dudak, göz kulak, el ayak hep oradan yönetilir. Bütün organlar bu başkentin taşrasıdır. Komuta mahalli kalbtir. Orada iman iktidardaysa, organlar üzerinde imanın sözü geçer. Şeytan iktidardaysa, organlar üzerinde şeytanın sözü geçer. Sevgili Nebi, muhataplarının dikkatini sürekli kalbe çeker. Kendi dikkati de sürekli kendi yüreğindedir. Bu nedenle öyle der: Kalbimde hafif bir oynama hissederim de, o gün yüz defa Rabbimden af dilenirim.
Onun en sık tekrarladığı dualarından biridir: Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzre sabit kıl!
Müşriklerin işkence altında putlarını övmeye zorladıkları Ammar, sonunda dayanamayarak istediklerini söylemiş, bundan dolayı yüreği yanık gözü yaşlı bir biçimde Rasûlullah’a gelmişti. Adeta yıkılmıştı. Yaptığının telafisi imkânsız bir hata olduğunu düşünüyor, “ölseydim” diyor, başka bir şey demiyordu.
Hz. Peygamber, Kalbini nasıl buluyorsun? diye sordu. manla dopdolu cevabını alınca, Yine işkence ederlerse, sen de aynı taktiği yine kullan buyurarak teselli etti.
Evet, işte böylesine merkezi bir işlevi olan kalb, gerçekte neydi?
Kur’an’a göre bu kalb, kan pompası olan kalbten başka bir şeydi.
Çünkü Kur’an şöyle buyuruyordu: Bu (vahiyde) bir kalbe sahip olan kimseler için alınacak öğütler vardır.
Bizim bildiğimiz, herkesin kalbi yok muydu?
Vardı ama, Kur’an göğsünde bir kan pompası taşıyan herkesi kalb sahibi saymıyordu. Ondan hayvanlarda da vardı. Üstelik hacimce daha da büyüktü. Daha fazla kan pompalıyordu. Fakat Kur’an onları muhatap bile almıyordu. Kur’an bir kalbe sahip olan kimse derken; arayan, merak eden, soran, kuşku duyan, iman eden, seven, özleyen, sızlayan, inleyen, yanan aktif bir yüreği kastediyordu. Böyle olmayan kalbi kalbten saymıyordu. Kalbleri var onunla akletmeyi bilmezler diyordu. Yani Kur’an kalb derken; akleden, fikreden, tefekkür eden, tezekkür eden, tedebbür eden, tefakkuh eden bir kalbi, daha doğrusu bir iç dünyayı kastediyordu Onun için de Aklını kullanmayanları Allah pisliğe mahkûm eder diyordu vahiy. İç dünyasını vahye inşa ettirenler, Allah’ın nuruyla bakarlar, o nurla görürler, o nurla yürürler, o nurla tutarlardı. İç dünyasını vahye inşa ettirmeyenlerin, yani kalbine sahip olamayanların, belli bir müddet sonra ellerine, dillerine, ayaklarına, gözlerine, kulaklarına da sahip olamayacakları aşikardı. En sonunda kendilerine sahip olamayacaklardı. Kendine sahip olamayanlar, kendini kaybetmeye mahkûmdular. Söyler misiniz; kişi kendini kaybettikten sonra, dünyayı kazansa ne olur?
Kendisi topal olmakla birlikte, Giresunda devasa bir anıtı var. Ali Rıza Bey'i çok iyi tanır ve Atarük'ün korumasıdır. Bir ara delikanlılık yapıp Trabzonu haraca bağmalaya çalışmış geldiği zaman nasıl kıvıracağını şaşırıp geri dönmüştür. Bazılarınca katil diye telakki edilir. Bakınız; Ali Rıza Bey, Kazımkarabekir Paşa hatıraları
Rahman ve Rahim
Kocaeli, her ne kadar binalarının üniversiteyi andırmaması insanların ilgisini çeksede, son 3 yıldır akademik kariyerde ve diğer araştırmalarda ne Boğaziçi ne de ODTÜ bırakılmıştır bu üniversite tarafından....
İnsanlarının ezikliğine gelince.... Ülkedeki okuma oranı en yüksek il olmakla beraber, en yüksek kültür düzeyine sahip bireyler buradadır..
Sürekli bir gelişme gösteren bir ildir Kocaeli......
Alttaki yazıyı yazan arkadaşımız bizim cingenelerimize denk gelmiştir. İzmit'in cingeneler bile kültürel birikime sahiptir. Türkiye cingenelerinin sosyete kısmıdır. Bilmeyenler bilgilensin.
Bosnakça bir kelime olup, bilgi işlem merkezi demektir. Bilgi saklanan yer anlamına da gelir.
Ayrılık Havası
Ben nefret eyledim sizin gerçekten
Yalani severim, yalani gayri
Tiksindim bülbülden, gülden çiçekten
Yilani severim, yilani gayri
Yillarca bos yere canimi siktim
Nihayet yol buldum çigirdan çiktim
Beyden efendiden sayindan biktim
Ulani severim ulani gayri
Sapitmis bu diye beni yeriniz
Hakkimda bin türlü hüküm veriniz
Omuzumda yüktür dirileriniz
Öleni severim öleni gayri
.
İnsan kadar eski olan bir kavram ayrıca...
Manası insan kadar derin.
Kendi benliğimizi anlamlandırabildiğimiz ölçüde manasına hükmedebiliriz.
Kalb...
Aşkın kendini mekan edindiği müstesna yer... Hem beşeri hem de ilahi aşkın mekanı. Bu aşkı elde etmek öyle kolay da değil hani. Adı üstünde kalp. Sürekli değişen bir diğer manası.
Peygamberimizin bir hadisinde de geçtiği gibi, inkılab eden, sürekli devinen, bir kararda durmayan anlamına gelir. Yani dönek...
Yerinde duramaz uçarı bir çocuk gibidir kalb. Alı görüp ala, şalı görüp şala
heveslenir. Bazen arıdır, bal yapmak için çiçeğe konar.
Bazen sinektir,
aşırmak için başkalarının ürettiği bala konar.
Kalb vardır, imana saray olur.
Kalb vardır, imana zindan olur.
Kalb vardır, gül saksısına benzer. İçinde gül yetiştirdiği için gül kokar.
Kalb vardır, fosseptik çukura benzer. İçi çöplüğe döndüğü için zibil kokar.
Kalb beden ülkesinin başkentidir. Dil dudak, göz kulak, el ayak hep oradan
yönetilir. Bütün organlar bu başkentin taşrasıdır. Komuta mahalli kalbtir.
Orada iman iktidardaysa, organlar üzerinde imanın sözü geçer. Şeytan
iktidardaysa, organlar üzerinde şeytanın sözü geçer.
Sevgili Nebi, muhataplarının dikkatini sürekli kalbe çeker. Kendi dikkati de
sürekli kendi yüreğindedir. Bu nedenle öyle der: Kalbimde hafif bir oynama
hissederim de, o gün yüz defa Rabbimden af dilenirim.
Onun en sık tekrarladığı dualarından biridir:
Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzre sabit kıl!
Müşriklerin işkence altında putlarını övmeye zorladıkları Ammar, sonunda
dayanamayarak istediklerini söylemiş, bundan dolayı yüreği yanık gözü yaşlı
bir biçimde Rasûlullah’a gelmişti. Adeta yıkılmıştı. Yaptığının telafisi
imkânsız bir hata olduğunu düşünüyor, “ölseydim” diyor, başka bir şey
demiyordu.
Hz. Peygamber, Kalbini nasıl buluyorsun? diye sordu. manla dopdolu cevabını alınca, Yine işkence ederlerse, sen de aynı taktiği yine kullan buyurarak teselli etti.
Evet, işte böylesine merkezi bir işlevi olan kalb, gerçekte neydi?
Kur’an’a göre bu kalb, kan pompası olan kalbten başka bir şeydi.
Çünkü Kur’an şöyle buyuruyordu: Bu (vahiyde) bir kalbe sahip olan kimseler
için alınacak öğütler vardır.
Bizim bildiğimiz, herkesin kalbi yok muydu?
Vardı ama, Kur’an göğsünde bir kan pompası taşıyan herkesi kalb sahibi saymıyordu. Ondan hayvanlarda da vardı. Üstelik hacimce daha da büyüktü.
Daha fazla kan pompalıyordu. Fakat Kur’an onları muhatap bile almıyordu.
Kur’an bir kalbe sahip olan kimse derken; arayan, merak eden, soran, kuşku duyan, iman eden, seven, özleyen, sızlayan, inleyen, yanan aktif bir yüreği kastediyordu. Böyle olmayan kalbi kalbten saymıyordu. Kalbleri var onunla akletmeyi bilmezler diyordu. Yani Kur’an kalb derken; akleden, fikreden, tefekkür eden, tezekkür eden, tedebbür eden, tefakkuh eden bir kalbi, daha doğrusu bir iç dünyayı kastediyordu Onun için de Aklını kullanmayanları Allah pisliğe mahkûm eder diyordu
vahiy.
İç dünyasını vahye inşa ettirenler, Allah’ın nuruyla bakarlar, o nurla
görürler, o nurla yürürler, o nurla tutarlardı.
İç dünyasını vahye inşa ettirmeyenlerin, yani kalbine sahip olamayanların,
belli bir müddet sonra ellerine, dillerine, ayaklarına, gözlerine,
kulaklarına da sahip olamayacakları aşikardı. En sonunda kendilerine sahip olamayacaklardı.
Kendine sahip olamayanlar, kendini kaybetmeye mahkûmdular.
Söyler misiniz; kişi kendini kaybettikten sonra, dünyayı kazansa ne olur?
Hani Aşk...
Hahi, bunca zaman beklediniz. İtiraf etme zamanı geldi. O benim. Kendimden şüpheleniyorum. İpuçlarına ulaşmış olsamda kesin delillere sahip değilim.
Mana Üstadı.........
Hangi alim?
- Tasavvuf
- Hadis
- Kelam
- Mana
- Madde
Kendisi topal olmakla birlikte, Giresunda devasa bir anıtı var. Ali Rıza Bey'i çok iyi tanır ve Atarük'ün korumasıdır. Bir ara delikanlılık yapıp Trabzonu haraca bağmalaya çalışmış geldiği zaman nasıl kıvıracağını şaşırıp geri dönmüştür. Bazılarınca katil diye telakki edilir.
Bakınız; Ali Rıza Bey, Kazımkarabekir Paşa hatıraları