Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Cay Keyfi
Cay Keyfi

SEN DE KİMSİN :)

  • allah (c.c)08.01.2004 - 22:30

    Rahman ve Rahim

  • kocaeli08.01.2004 - 22:17

    Kocaeli, her ne kadar binalarının üniversiteyi andırmaması insanların ilgisini çeksede, son 3 yıldır akademik kariyerde ve diğer araştırmalarda ne Boğaziçi ne de ODTÜ bırakılmıştır bu üniversite tarafından....
    İnsanlarının ezikliğine gelince.... Ülkedeki okuma oranı en yüksek il olmakla beraber, en yüksek kültür düzeyine sahip bireyler buradadır..
    Sürekli bir gelişme gösteren bir ildir Kocaeli......
    Alttaki yazıyı yazan arkadaşımız bizim cingenelerimize denk gelmiştir. İzmit'in cingeneler bile kültürel birikime sahiptir. Türkiye cingenelerinin sosyete kısmıdır. Bilmeyenler bilgilensin.

  • vito07.01.2004 - 22:34

    Bosnakça bir kelime olup, bilgi işlem merkezi demektir. Bilgi saklanan yer anlamına da gelir.

  • abdürrahim karakoç05.01.2004 - 09:58

    Ayrılık Havası
    Ben nefret eyledim sizin gerçekten
    Yalani severim, yalani gayri
    Tiksindim bülbülden, gülden çiçekten
    Yilani severim, yilani gayri


    Yillarca bos yere canimi siktim
    Nihayet yol buldum çigirdan çiktim
    Beyden efendiden sayindan biktim
    Ulani severim ulani gayri


    Sapitmis bu diye beni yeriniz
    Hakkimda bin türlü hüküm veriniz
    Omuzumda yüktür dirileriniz
    Öleni severim öleni gayri
    .

  • aşk03.01.2004 - 16:00

    İnsan kadar eski olan bir kavram ayrıca...
    Manası insan kadar derin.
    Kendi benliğimizi anlamlandırabildiğimiz ölçüde manasına hükmedebiliriz.

  • aşk03.01.2004 - 15:18

    Kalb...

    Aşkın kendini mekan edindiği müstesna yer... Hem beşeri hem de ilahi aşkın mekanı. Bu aşkı elde etmek öyle kolay da değil hani. Adı üstünde kalp. Sürekli değişen bir diğer manası.
    Peygamberimizin bir hadisinde de geçtiği gibi, inkılab eden, sürekli devinen, bir kararda durmayan anlamına gelir. Yani dönek...
    Yerinde duramaz uçarı bir çocuk gibidir kalb. Alı görüp ala, şalı görüp şala
    heveslenir. Bazen arıdır, bal yapmak için çiçeğe konar.
    Bazen sinektir,
    aşırmak için başkalarının ürettiği bala konar.
    Kalb vardır, imana saray olur.
    Kalb vardır, imana zindan olur.
    Kalb vardır, gül saksısına benzer. İçinde gül yetiştirdiği için gül kokar.
    Kalb vardır, fosseptik çukura benzer. İçi çöplüğe döndüğü için zibil kokar.
    Kalb beden ülkesinin başkentidir. Dil dudak, göz kulak, el ayak hep oradan
    yönetilir. Bütün organlar bu başkentin taşrasıdır. Komuta mahalli kalbtir.
    Orada iman iktidardaysa, organlar üzerinde imanın sözü geçer. Şeytan
    iktidardaysa, organlar üzerinde şeytanın sözü geçer.
    Sevgili Nebi, muhataplarının dikkatini sürekli kalbe çeker. Kendi dikkati de
    sürekli kendi yüreğindedir. Bu nedenle öyle der: Kalbimde hafif bir oynama
    hissederim de, o gün yüz defa Rabbimden af dilenirim.

    Onun en sık tekrarladığı dualarından biridir:
    Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzre sabit kıl!


    Müşriklerin işkence altında putlarını övmeye zorladıkları Ammar, sonunda
    dayanamayarak istediklerini söylemiş, bundan dolayı yüreği yanık gözü yaşlı
    bir biçimde Rasûlullah’a gelmişti. Adeta yıkılmıştı. Yaptığının telafisi
    imkânsız bir hata olduğunu düşünüyor, “ölseydim” diyor, başka bir şey
    demiyordu.

    Hz. Peygamber, Kalbini nasıl buluyorsun? diye sordu. manla dopdolu cevabını alınca, Yine işkence ederlerse, sen de aynı taktiği yine kullan buyurarak teselli etti.

    Evet, işte böylesine merkezi bir işlevi olan kalb, gerçekte neydi?

    Kur’an’a göre bu kalb, kan pompası olan kalbten başka bir şeydi.

    Çünkü Kur’an şöyle buyuruyordu: Bu (vahiyde) bir kalbe sahip olan kimseler
    için alınacak öğütler vardır.

    Bizim bildiğimiz, herkesin kalbi yok muydu?

    Vardı ama, Kur’an göğsünde bir kan pompası taşıyan herkesi kalb sahibi saymıyordu. Ondan hayvanlarda da vardı. Üstelik hacimce daha da büyüktü.
    Daha fazla kan pompalıyordu. Fakat Kur’an onları muhatap bile almıyordu.
    Kur’an bir kalbe sahip olan kimse derken; arayan, merak eden, soran, kuşku duyan, iman eden, seven, özleyen, sızlayan, inleyen, yanan aktif bir yüreği kastediyordu. Böyle olmayan kalbi kalbten saymıyordu. Kalbleri var onunla akletmeyi bilmezler diyordu. Yani Kur’an kalb derken; akleden, fikreden, tefekkür eden, tezekkür eden, tedebbür eden, tefakkuh eden bir kalbi, daha doğrusu bir iç dünyayı kastediyordu Onun için de Aklını kullanmayanları Allah pisliğe mahkûm eder diyordu
    vahiy.
    İç dünyasını vahye inşa ettirenler, Allah’ın nuruyla bakarlar, o nurla
    görürler, o nurla yürürler, o nurla tutarlardı.
    İç dünyasını vahye inşa ettirmeyenlerin, yani kalbine sahip olamayanların,
    belli bir müddet sonra ellerine, dillerine, ayaklarına, gözlerine,
    kulaklarına da sahip olamayacakları aşikardı. En sonunda kendilerine sahip olamayacaklardı.
    Kendine sahip olamayanlar, kendini kaybetmeye mahkûmdular.
    Söyler misiniz; kişi kendini kaybettikten sonra, dünyayı kazansa ne olur?

    Hani Aşk...

  • deccal03.01.2004 - 14:30

    Hahi, bunca zaman beklediniz. İtiraf etme zamanı geldi. O benim. Kendimden şüpheleniyorum. İpuçlarına ulaşmış olsamda kesin delillere sahip değilim.

  • fethullah gülen02.01.2004 - 22:47

    Mana Üstadı.........

  • alim02.01.2004 - 12:48

    Hangi alim?
    - Tasavvuf
    - Hadis
    - Kelam
    - Mana
    - Madde

  • topal osman ağa02.01.2004 - 12:44

    Kendisi topal olmakla birlikte, Giresunda devasa bir anıtı var. Ali Rıza Bey'i çok iyi tanır ve Atarük'ün korumasıdır. Bir ara delikanlılık yapıp Trabzonu haraca bağmalaya çalışmış geldiği zaman nasıl kıvıracağını şaşırıp geri dönmüştür. Bazılarınca katil diye telakki edilir.
    Bakınız; Ali Rıza Bey, Kazımkarabekir Paşa hatıraları