Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Cay Keyfi
Cay Keyfi

SEN DE KİMSİN :)

  • nurullah genç11.04.2004 - 11:26

    AŞKIM ISYANIMDIR BENIM

    Yanarim; öyle bakma yüzüme yagmur gibi
    Dagit kalbini saran hasret bulutlarini
    Damlasin gözlerine sonsuzluk usaresi
    Dalginlik evlerinin en güzel melikesi
    Sevemem; tozlu raflar arasina girmeden
    Çöllerim kandir benim
    Sevemem; karanligi bir daha devirmeden
    Aşkim isyandir benim

    NURULLAH GENÇ

  • nurullah genç11.04.2004 - 11:23

    Siyah Gözlerine Beni de Götür

    Daha dokunmadan kurudu irem
    çöllere bir türlü yağamıyorum
    yeni bir koşunun başlangıcında
    biraz deprem sonrası
    biraz şehir hülyası
    bir kalp yangınından geriye kalan
    siyah gözlerine beni de götür
    artık bu yerlere sığamıyorum.

    Pembe uçurtmalar yolladığından beri
    sarardı tiryaki menekşeleri
    sonbaharın tozlu kafeslerinde
    sevgi turnaları yakalıyorum
    turnalar gidiyor; ben kalıyorum
    avareyim,asudeyim,yorgunum
    bilmiyorum neden sana vurgunum
    Erzurum garında banklar üstünde
    uyku tutmuyor karanlıkları
    yitik düşlerimi kovalıyorum
    gölgeler gidiyor; ben kalıyorum.

    Binbir türlü kokuyorsa yaylalar
    siyah gözlerine beni de götür
    baharın koynundan koparıp sana
    ipek bir mendile sardığım yüreğimle
    şehzade gülleri gönderiyorum
    umutlar kalıyor; ben gidiyorum.

    Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini
    kaptanları sorgulayan
    yanından geçen küheylanların
    korku tufanına yakalandığı
    siyah gözlerine beni de götür
    güneş ülkesinden gelen yiğitler
    benzeri olmayan bir dünya kursun
    cellat,ayrılığın boynunu vursun.

    Usul usul intizarı çürüten
    bu hercai diken,bu çılgın arzu
    sürüklüyor imkansız muştuların
    eşiğine gönül vadilerini
    bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
    düşüyorum tanyerine
    ya topla yaralı kırlangıçları
    ya da bu vefasız şarkıyı bitir
    özgürlüğe giden tutsaklar gibi
    siyah gözlerine beni de götür.

    Nurullah Genç

  • nurullah genç11.04.2004 - 11:20

    YAĞMUR

    Vâreden'in adıyla insanlığa inen Nûr
    Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
    Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
    Kutlu bir zaferdir bu ebâbil dudağından
    Rahmet vâdilerinden boşanır âb-ı hayat
    En müstesna doğuşa hâmiledir kâinat
    Yıllardır bozbulanık suları yudumladım
    Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
    Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

    Hasretin alev alev içime bir ân düştü
    Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü
    Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
    Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

    İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
    Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
    Mehtâbını düşlerken o mühür sahibinin
    Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
    Evlerin arasına dikilir yeşil bayrak
    Yeryüzü avâredir, yapayalnız ve kurak

    Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
    Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
    Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım

    Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü
    Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü
    Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
    Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü

    Bir güzîde mektuptur, çağların ötesinden
    Ulaşır intizârın yaldızlı sabahına
    Yayılır o en büyük muştu, pazartesinden
    Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına
    Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
    Sukûtu yâr, sevinci duâlar kadar derin

    Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
    Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamış, mâzide
    Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım

    Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
    Yarılan göğsümüzden umutlar bîcan düştü
    Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
    En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

    Melekler sağnak sağnak gülümser mâveradan
    Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
    Mutluluk nağmeleri işitirler Hıra'dan

    Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
    Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
    Paramparça, ateşler şahının hayalleri

    Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
    O mücellâ çehreni izleseydim ebedî
    Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

    Sarardı yeşil yaprak; dal koptu, fidan düştü
    Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
    Kâtil sinekler deldi hicâbın perdesini
    İstiklâl boşluğunda arılar nâdân düştü.

    Dolaşan ben olsaydım Sâve'nin damarında
    Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin
    Ebedî aşka giden esrarlı yollarında
    Senden bir kıvılcımın, süreyyâ bir şûlenin
    Tarasaydım bengisu fışkıran kâkülünü
    On asırlık ocağın savururdum külünü

    Bazen kendine âşık deli bir fırtınaydım
    Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
    Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

    Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
    Mazluma sürgün evi; zâlime cihan düştü
    Sana meftûn ve hayran, sana râm olanlara
    Bir belâ tünelinde ağır imtihan düştü

    Bâdiye yaylasında koklasaydım izini
    Kefenimi biçseydi Ebvâ'da esen rüzgâr
    Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
    Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihâr
    Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
    Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

    Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryâdım
    Tereddüt oymak oymak kemirdi gurûrumu
    Bahîra'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

    Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
    Kırıldı adâletin kılıcı, kalkan düştü
    Mahkûmlar yargılıyor, hâkimler mahkûm şimdi
    Hakların temeline sanki bir volkan düştü

    Firâkınla kavrulur çölde kum taneleri
    Ahûların içinde sevdan akkor gibidir
    Erdemin, bereketin doldurur hâneleri
    Sensiz hayat, toprağın sırtında ur gibidir
    Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
    Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

    Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
    Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
    Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

    Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
    İlkin karardı yollar; sonra heyelân düştü
    Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer
    Sensizlik diyârından püsküllü yalan düştü

    Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
    Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
    Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
    Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
    Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
    Alsam, ölümsüzlüğü billûr dudaklarından

    Madenî arzuların ardında seyre daldım
    Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
    Senin için görülen bir düş de ben olsaydım

    Şehirler kâbus dolu; köylere duman düştü
    Tersine döndü herşey sanki; âsûman düştü
    Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayalî
    Hazîndir ki, dertleri aşmaya ummân düştü

    Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
    Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
    Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
    Sesini duymayanlar, girdâbında boğulur
    Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenîn
    Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin

    Saatlerin ardında hep kendimi aradım
    Bir melâl zincirine takıldı parmaklarım
    Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

    Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
    Sensiz, kıtalar boyu uzayan vatan düştü
    Bir kölelik ruhuna mahkûm olunca gönül
    Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü

    Ay gibisin Güneşler parlıyor gözlerinde
    Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
    Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
    Sümeyrâ'yı arıyor her damlada bir saray
    Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
    Mekânın fırçasında solmayan resim senin

    Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
    Güzellik şâhikası gülümserdi yüzüme
    Senin visâlinle bir gülmüş de ben olsaydım

    Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryân düştü
    Toplumun gündemine koyu bir isyân düştü
    İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
    Sensizlikten bozulan dengeye ziyân düştü

    Islaklığı sanaydı âhımın, efgânımın
    İçimde hicranımla tutuşuyor nağmeler
    Sendendir eskimeyen cevheri efkârımın
    Nazarın ok misali karanlıkları deler
    Bu değirmen seninle dönüyor; âhenk senin
    Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin

    Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
    Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
    Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

    Yağmur, sayrılığıma seninle dermâan düştü
    Beynimin merkezine ölümsüz fermân düştü
    Silindi hayalimden bütün efsûnu ömrün
    Bir dönüm noktasında aklıma Rahmân düştü

    Nefesinle yeniden çizilecek desenler
    Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek
    Aydınlığa nûrunla kavuşacak mahzenler
    Anneler çocuklara hep seni içirecek

    Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
    Sana mü'mindir semâ; sana muhtâçtır zemin
    Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
    Bâtılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
    Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

    Kardeşler arasına heyhât, sû-i zan düştü
    Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
    Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
    İnsanlık bahçemize sensizlik hazân düştü

    Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
    Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
    Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
    Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
    Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
    Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
    Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
    Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
    Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
    Senin visâlinle bir gülmüş de ben olsaydım
    Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
    Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
    Bâtılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
    Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım.



    Yüreğimize kılavuz olmuş..

  • nazan bekiroğlu10.04.2004 - 16:52

    Trabzon ilinin yetiştirdiği nadide insanlardar biridir. Halen Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde Bölüm Başkanlığı yapmaktadır. Son yıllarda çıkarmış olduğu kitaplar ile kültür dünyamıza kaliteli eserler kazandırmıştır.
    Öğrencisi olmak benim için mutluluk verici bir durum...Allah başımızdan eksik etmesin...

  • ateizm10.04.2004 - 16:48

    Şifozren :)) , mantığa bakın....

  • çile10.04.2004 - 16:45

    İnsanın sözleri, kendi karakter yapısından ve ruh dünyasında yol alır... Fikri çilesi dahi olmamış insanlar karşı tarafı manik depresif olarak nitelendirip kendilerini aşikar ediyorlar...
    Herkes içindekinden söz eder.

  • kadın ve nankörlük10.04.2004 - 16:43

    Bu terimin ana sayfadan kalması beni sevindirdi. Bu hakikati söylemek istiyorum...! İlk giriş cümlesi Kur'andan aldığı bir ifade olan arkadaşımız, kendi hayatında gördüğü nankörlükle Kur'anda geçen nankörlük kelimesini karıştırdı. Yahut bilmiyor...!

    Arkadaşının yaşamış olduğu olay bir ölçüt olarak bile alınamaz..O bir kader konusu idi. Sen akademik kariyerine bunları eklersen sana kaynak diye bunları mı gösterdin deyip yüzüne atarlar o kağıt parçalarını...

    Seçmiş olduğun nickler ve kullandığın kelimeleraz çok senin hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlıyor...
    Özelimde çeşitli ithamlarda bulunmuşsun. Öncelikle ben validenizden başlayın ifadesini Kur'anda geçen kavram için kullandım.. Ama sizin düşünceniz anneme boynuz konusunu mu soracağım şeklinde şartlandığı için epey hiddetlendiniz...
    Şunu belirtmek isterim. Kem söz sahibine aittir ve O'nun ruh dünyasını yansıtır. Eğer ki, o kadar iddialısınız! [fazla uzun sürmez :) ] sadece mesj gönderin ve içerisinde adresiniz olsun. Seni ziyaret ederim...!
    Klavyede delikanlılık yapmaya gerek yok... Burada da saçmalamaya gerek yok....
    Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz demişler...
    Cennet anaların ayakları altındadır...
    Hizmet edeceğin zaman önce validemizden başlamamız gerektiğini yine Yüce dinimiz bize anlatır...
    Anne hakkı, baba hakkından daha kıymetlidir.

    Bu yukarıdaki yazdıklarımın bir kısmı Hadis-i Şeriftir. Kaynak göstermek ihtiyacı hissetmiyorum ama bir dahaki sefere inşallah daha titiz davranırım bu konuda....
    Nankör bir insanın ayağını altına Cennet konulmuş... Ne büyük bir çelişki...

  • fethullah gülen10.04.2004 - 16:21

    Paranoyakların hedefi haline gelen bir şahıs....
    Vatana ve millete ettiği hizmetler birileri tarafından her zaman paranoyakça değerlendirilmiş ve bu şekilde kabul görülmesi istenmiştir.
    Yaptığı hizmetleri inkar etmek boşunadır.

  • fethullah gülen08.04.2004 - 20:46

    Başımın Tacı...

  • metroseksüel03.04.2004 - 17:11

    Erkeklere yeni fistan: 'Metroseksüellik'

    Modernin, farklılıkların altını çizerek konumlandırdığı ve üzerine koca bir sistem inşa ettiği, ancak kendi içinden çıkan feminist ideolojinin ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel eşitliğe ayarlı itiraz politikalarıyla hep bir yanlarından çekiştirip durduğu toplumsal cinsiyet kurgusu, post-modern çağın her şeyi aynı kazanda kaynatan rahatlığıyla iflasın eşiğine geldi dayandı işte. Kentli, eğitimli, güçlü ve özgür kadın modelinin verili olanla ve diğer cinsle uyumsuzluğundan çoktandır şikayet edilmekte, bozulan denklemin nasıl düzeltileceği üzerine kafa yorulmaktaydı.

    Beklenen oldu en sonunda, iyi de oldu! Erkeksileşen kadına karşılık, kadınsılaşan erkek tipi de üretildi ve denge nihayet kuruldu!

    Şimdiye kadar daha çok kadın kimliği/bedeni üzerine sistematik çalışmalar yürütüp erkekleri ihmal eden moda, kozmetik, estetik, spor ve medya sektörü, büyük bir özveriyle elele verdi ve tasarlayıp kalıba döktüğü yeni erkek tipini iftiharla sundu dikkatimize: Metroseksüel erkek!

    Global medya aracılığıyla tüm dünyaya pazarlanan bu yeni tip erkek, sinema, müzik, spor ve moda aracılığıyla isim olarak değilse bile, cisim olarak epeydir hayatımızdaydılar zaten. Adının konulup gündelik dilde dolaşıma sokulması ise elbette, Batı'da yükselen her 'yeni' dalgayı, filtresiz bir ivedilikle kıyılarımıza taşıyan işgüzar medyanın eliyle/diliyle oldu. Ve orada yüksek sesle tekrar edilir edilmez de anında popüler oldu.

    Erkekler artık ne light, ne maço


    Metroseksüel erkek; kadınlara özgü davranış ve görünüş kalıplarını yadırgamadan sergileyen; rahatça ağlayabilen, yüksünmeden yemek yapıp alış verişe çıkan ve 'kadın gibi' bakımlı olmaktan çekinmeyen bilakis bunun için çaba gösteren kentli, eğitimli, heteroseksüel erkek için kullanılan bir tanımlama. David Beckham, Justin Timberlake, Ben Affeck, Hugh Grant gibi yabancı örneklerinin yanısıra İlhan Mansız, Tarkan, Özcan Deniz, Teoman ve Mirgün Cabas gibi yerli versiyonları da mevcut.

    Erkekler için biçilen bu yeni fistanın bu kadar kolay kabul görmesi şaşırtıcı tabii. Ama hayır, şaşırtıcı olan imaj kültürüne umulandan kolay adapte olan toplumun bütününün tavrı değil, hele hele 'kadın kısmı'nın tavrı hiç değil. Şaşırtıcı olan; üzerine titredikleri erkeklik algıları ve konsantre bir özgüvenle yaşamaya alışmış, 'kılıbık' görünmektense 'maço' görünmeyi, 'light erkek' sayılmaktansa 'taş fırın erkeği' sayılmayı yeğleyen erkeklerimizin gevşek rahatlığı.

    Gerçi bundan on yıllarca önce, cinsel kimliğiyle birlikte toplumsal kural ve algılara da meydan okuyan, kadın kılığında dolaşıp makyajlı yüzüyle TRT ekranlarında gerdan kırıp göz süzerek şarkılar söyleyen ilk popüler figürümüz Zeki Müren'in kadınlar kadar erkekler tarafından da kabul gördüğünü, hele hele 'paşa' diye bağırlara basıldığını hatırlayınca, pek de şaşırmamak gerek aslında.

    Önce sakalından sonra bıyığından vazgeçen Türk erkeğinin bir süredir bu yolda epeyce mesafe kaydetmiş olduğu da hatırlanmalı elbette. Henüz tüm erkeklerce içselleştirilmiş olmasa da, yine de malum; kişisel bakımına 'bir kadın gibi' önem veren yeni kentli erkekler, manikür ve pedikürün yanı sıra cilt ve saç bakımı yaptırıp fazla yağlarını aldırmakta, burunlarını yaptırıp vücut kıllarından kurtulmak için epilasyon merkezlerinin kapısını aşındırmakta, bu halleriyle de sık sık medyaya 'malzeme' olmakta idiler. Sıradışı bulundukları için haber olan bu erkeklerin durumları artık son derece sıradan.

    'Hem dersini bilmiyor hem de çirkin herkesten'

    Her yeni kimlik tasarımının hayata bu denli kolay aktarımında medyanın ve her şeyi sevimli gösteren popüler kültürün etkisi büyük. Teşhir-gözetleme-taklit üzerine kurulan ve birbirini etkileyerek devamlılığı sağlayan mevcut durumda, kazananın yine kapitalist sistem olduğunun gözden kaçırılmaması gerekiyor. Yeni icat üretim/tüketim formülüyle insan türünü değişikliğe uğratan sistemin yeni ekmek kapısı çünkü bu.

    Kapitalizm, kalbi ve aklıyla oynadığı insanların bedeniyle de öyle ustalıkla oynuyor ki, her durumdan kârlı çıkan yine ve hep o oluyor.

    İştahını kışkırtıp her türlü abur cuburla şişmanlattıklarının bir yandan kulağına fısıldıyor sinsice; 'Ne kadar çirkinsin! ', bir yandan da parmağıyla göstererek bağırıyor yüksek sesle; 'Bakın, hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten! '

    Bedeninden hoşnutsuzluk duyup soluğu güzellik merkezlerinde alan kadınlardan sonra erkekler de aynı derse/hizmete talip artık. Onlar da sevebileceği, utanmadan gururla gösterebileceği yüzlere/vücutlara sahip olmak için beden sanayiinin kapısını çalıyor. Moda, kozmetik ve estetik sektörleri ise geri çevirmiyor tabii yeni müşterilerini ve hiç de azımsanmayacak bir ücret karşılığında ürün ve hizmetlerinden sunuyor memnuniyetle.

    Günümüz kadını gibi erkeği de, tıpkı 'Pavlov'un köpekleri' gibi işaret gelir gelmez 'efendi'den, fazlalıklarından kurtulup ideal ölçülere, kabul görmüş kalıplara sığmaya çalışıyor şimdilerde.