Ben senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mi zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu. İyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin Fedakârlığımı anlıyorsun: vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin. Sonra, sende ölünce kavanozuma gelirsin. Ve orada beraber yaşarız
o kadar çok şey var ki, birer birer söylesem bile çok ağır kaçar bir de her zaman hayatın o bildik mutlak gerçekleri vardır o zaman birazcık anlamsız konuşmam gerek sadece, sadece seslerle yetinmem gerek bazen doğru bazen yanlış bir şey söylemem imkansız eğlenmek lazım, uyumak lazım düşünme, dur neme lazım mutluluk her yanda, üzülmek için dinozor olmam gerek para varsa sorun yok, para olmaz mı, havalar nasıl? sonbahar gelince hiç kimse asla kaygılanmaz kışlar soğuktur ama evsiz yok, kimse takmaz bazen doğru bazen yanlış aslında her şey anlamsız eğlen zıpla coş düşünme açlık yok ki hiçbir yerde bazen doğru bazen yanlış kim demiş ülkem geri kalmış eğlen zıpla coş düşünme düşünme, dur!
uğraş didin farklı şeyler yapmak için üç kişi ya da beş kişi anlar ve zaman, ve zaman farklı yüzlerle bazen yanında bazen arkanda yalan diye bir şey yok gördük ama konuşmadık ve hayat her şey yolundayken dur dedi artık ve hayat herkes evindeyken dur dedi artık ve hayat -Kİ CANINA TAK ETMİŞTİ- sus dedi artık ve hayat kırık düşler, aynı yalnızlık öyle azaldık ve yıprandık ki kafamız karışık, değişmek zor dünya yıkılsa ANLAMAZLAR
Basit düşünüyodu basit... Dümdüz... Her şeyin o kadar farkındaydı ki... O kadar akıllıydı ki... Belki de onu çekici yapan buydu... Adam dizlerine yatacaktı... Ve bunun için santim santim yaklaştı dizlerine... Sonra usulca koydu başını... Kadın sordu: Bunu yapmak için ne kadar düşündün? Ne kadar özel bi gözlemdi? Gerçekten düşünür yabancı adamlar... Öyle kolay koyulmaz baş dizlere... Güzeldi...
Göründüğü gibiydi... Olduğu gibiydi... Basit... Sıradan... Hep yorulmuştu... Yormuşlardı... Annesi, babası... Dört bi yana dağılmış yakınları... Ve de illa ki, hayatına giren adamlar... Sordu yabancı adama: Benim hiç normal bi ilişkim olmıycak mı? Hep kavga... Bi ayrılık, bi sevda... Bi gitmeler, bi gelmeler... Yabancı yakınlaşıyodu kadına... Saçlarının kokusuna, gözlerine, benine, tenine, ellerine, yemeklerine... Mesafeler kalkıyodu... Kadın bazen çok içten, bazen çok tedirgindi... Sarılırken birden bırakıyo, bırakmışken aniden sarılıyodu... Güvenmiyodu besbelli... Bi şey eksikti... Adam salak değildi hissediyodu, ama ne? O gitmek istedi birden... Nereye gidiyodu? Soramadı adam... Eski alışkanlıklarına, kavgasına, belki de delice sevdasına... Vazgeçemediği, unutamadığı başka bi adama... Gitme, kal diyemedi... Gitti... Pencereden taksiye binene kadar seyretti... Sigara yaktı adam... Bi iki nefes çekip, sinirle söndürdü... Odaya gitti... Yatağı topladı... Yastığını kokladı... Bi ara ağlıycak gibi oldu... Vazgeçti... Onun elinin değdiği her şeye bi kez daha dokundu... Bardak, dondurma kasesi, sigara paketi, cd, çakmak, çerçeve, minder, mouse, çikolata vs... O da çıktı evden... Dalgın, perişan, derbeder, aptal, salak bi halde... Kadının sorusu aklına geldi... Biz birbirimizin neyiyiz? Sen benim kelebeğimsin demişti adam... Ardından gülüm...
İkisinin de ömrü azdı... Sonra soruyu biraz değiştirdi adam... Soran sanki kadınmışçasına: Ben senin neyinim? Ve cevabı bi çırpıda verdi adam: Sen benim hiçbir şeyimsin, yazdıklarımdan çok daha öte... Hiçbir şeyim... Hiç! ..
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mi zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,
beni yaktırırsın,
odanda ocağın
üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf,
beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakârlığımı anlıyorsun:
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sende ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
ing.öğretmenliği bölümüne 'öldür allah' giremeyeceğim üç üniversiteden biri...
serseri
uzağındaydım düşerken
nasıl bilirsen öyle ol
kabusum oldun çok oldun
iyi ki yarına yoksun
düşledim kayboldum, konuştum ziyan oldum
eskinin huzurunda el pençe divan durdum
ah, devrimim benim, nedir senden çektiğim
sen gelmedin ama ben değiştim
hayat ne boş ne anlamsız
neye benzerdi reklamsız
ortağım oldun çok oldun
iyi ki yarına yoksun
düşledim kayboldum, konuştum ziyan oldum
eskinin huzurunda el pençe divan durdum
ah, devrimim benim, nedir senden çektiğim
sen gelmedin ama ben değiştim
aldım, verdim, ben seni yendim
kaçtın, sattın, beş paraya sattın
ağla, ağla, geçer...
ve son klip 'sevda çiçeği' ne çekildi.
gel sen de kopar bir parça
tozum bile kalmasın
elinde boş bir tabanca
dua et ki patlasın, kör bahtıma.....
o kadar çok şey var ki, birer birer söylesem bile çok ağır kaçar
bir de her zaman hayatın o bildik mutlak gerçekleri vardır
o zaman birazcık anlamsız konuşmam gerek
sadece, sadece seslerle yetinmem gerek
bazen doğru bazen yanlış bir şey söylemem imkansız
eğlenmek lazım, uyumak lazım
düşünme, dur neme lazım
mutluluk her yanda, üzülmek için dinozor olmam gerek
para varsa sorun yok, para olmaz mı, havalar nasıl?
sonbahar gelince hiç kimse asla kaygılanmaz
kışlar soğuktur ama evsiz yok, kimse takmaz
bazen doğru bazen yanlış aslında her şey anlamsız
eğlen zıpla coş düşünme
açlık yok ki hiçbir yerde
bazen doğru bazen yanlış
kim demiş ülkem geri kalmış
eğlen zıpla coş düşünme
düşünme, dur!
uğraş didin farklı şeyler yapmak için
üç kişi ya da beş kişi anlar
ve zaman, ve zaman farklı yüzlerle
bazen yanında bazen arkanda
yalan diye bir şey yok
gördük ama konuşmadık
ve hayat her şey yolundayken dur dedi artık
ve hayat herkes evindeyken dur dedi artık
ve hayat -Kİ CANINA TAK ETMİŞTİ- sus dedi artık
ve hayat
kırık düşler, aynı yalnızlık
öyle azaldık ve yıprandık ki
kafamız karışık, değişmek zor
dünya yıkılsa ANLAMAZLAR
only YOU are the LIFE among the DEAD
reklam yapmak gibi olacak ama TEOMAN ŞEBNEM grubuna beklerim...
Basit düşünüyodu basit...
Dümdüz...
Her şeyin o kadar farkındaydı ki...
O kadar akıllıydı ki...
Belki de onu çekici yapan buydu...
Adam dizlerine yatacaktı...
Ve bunun için santim santim yaklaştı dizlerine...
Sonra usulca koydu başını...
Kadın sordu: Bunu yapmak için ne kadar düşündün?
Ne kadar özel bi gözlemdi?
Gerçekten düşünür yabancı adamlar...
Öyle kolay koyulmaz baş dizlere...
Güzeldi...
Göründüğü gibiydi...
Olduğu gibiydi...
Basit...
Sıradan...
Hep yorulmuştu...
Yormuşlardı...
Annesi, babası...
Dört bi yana dağılmış yakınları...
Ve de illa ki, hayatına giren adamlar...
Sordu yabancı adama: Benim hiç normal bi ilişkim olmıycak mı? Hep kavga... Bi ayrılık, bi sevda... Bi gitmeler, bi gelmeler...
Yabancı yakınlaşıyodu kadına...
Saçlarının kokusuna, gözlerine, benine, tenine, ellerine, yemeklerine...
Mesafeler kalkıyodu...
Kadın bazen çok içten, bazen çok tedirgindi...
Sarılırken birden bırakıyo, bırakmışken aniden sarılıyodu...
Güvenmiyodu besbelli...
Bi şey eksikti...
Adam salak değildi hissediyodu, ama ne?
O gitmek istedi birden...
Nereye gidiyodu?
Soramadı adam...
Eski alışkanlıklarına, kavgasına, belki de delice sevdasına... Vazgeçemediği, unutamadığı başka bi adama...
Gitme, kal diyemedi...
Gitti... Pencereden taksiye binene kadar seyretti...
Sigara yaktı adam... Bi iki nefes çekip, sinirle söndürdü...
Odaya gitti...
Yatağı topladı... Yastığını kokladı... Bi ara ağlıycak gibi oldu...
Vazgeçti...
Onun elinin değdiği her şeye bi kez daha dokundu...
Bardak, dondurma kasesi, sigara paketi, cd, çakmak, çerçeve, minder, mouse, çikolata vs...
O da çıktı evden...
Dalgın, perişan, derbeder, aptal, salak bi halde...
Kadının sorusu aklına geldi...
Biz birbirimizin neyiyiz?
Sen benim kelebeğimsin demişti adam...
Ardından gülüm...
İkisinin de ömrü azdı...
Sonra soruyu biraz değiştirdi adam...
Soran sanki kadınmışçasına:
Ben senin neyinim?
Ve cevabı bi çırpıda verdi adam:
Sen benim hiçbir şeyimsin, yazdıklarımdan çok daha öte... Hiçbir şeyim... Hiç! ..