Sarimbey Koyu; tam olarak, nezaman ilk konuklarini kabul ettigi bilinmemekle birlikte, ilk sakinlerinin kimler oldugu mitolojik olarak anlatilir.
Biz zamanlar, cok uzak memleketin birinde zenginmi zengin, guclu mu guclu bir Bey yasardi. Herkesi sever herkes de bu Bey den cok memnun, herkes de Bey’i cok severdi. Kimseyi kirmaz, herkese yardim ederdi. Yabanci diyarlardan gelen her konuk bu Bey’in evinde misafir olurdu. Her turlu ikram, butun konukseverlik gosterilir, misafirin memnun olmasi saglanirdi.
Kisacasi, dostlarinina guven, dusmanlarina korku veren bir guce sahipti bu Bey’lik. Ancak, Bey’in buyuk bir sorunu vardi ki, hic cocugu olmamisti. Bu yuzden cok uzulurdu. Cevresindeki sevenlerde Bey’in bu durumuna cok uzulurler ama, ellerinden de bisey gelmezdi tabi. Bey’e birgun, uzak diyarlardan gelen bir konuk, «cok uzak bir memlekette bir ormanlikta, tek bir cam agaci varmis ki, ona dokunanin, her istedigi gerceklesirmis » dedi.
« Ama » dedi, « orman oyle buyukmus ki degil icinde bir agac bulmak yurumek bile cok zormus »,
Bey’in icine bir umut dustu; «diyelim ki bulduk, peki bu agacin diger agaclardan ayri bir tarafi varmi acaba nasil bilmek lazimki bu agac odur ».
« Evet », dedi konuk, « rivayete gore, bu agac, iki kardes gibiymis. Buyuk bir tepenin ustunde, kardesin biri, hep asagiya dogru sanki dusecekmis gibi sallanir, diger kardes, daha yukarilara uzanir, kucuk kardesine korumalik yaparmis gibi dururmus. Zaten » dedi konuk, « bu agacin yanina yaklastiginda, etrafa oyle bir koku yayarmis ki, insan kendini cennetin gul bahcelerinde sanarmis. Yanina gelen her canliya bir rahatlik verir, insan butun dertlerini bir kenara birakir, bir hafiflik hissedermis »..
Bey, butun ahalisini yanina topladi, durumu onlara anlatti. « Ben » dedi, « gidecegim ve bulacagim bu agaci » Butun sevenleri, « yapma, Bey, bu bir masal, sen gidersen bizler ne yapariz » dedilerse de Bey’i bir turlu vazgeciremediler bu dusuncesinden.
Bey, butun hazirliklarini yapti, esini de yanina alarak ayrildi dostlarindan, Her gordukleri ormanda bu agaci aradilar, ancak bulmak ne mumkun. Oyle buyuk ormanlardan geciyorlardi ki, ama ne care ki istedikleri agac yok.
Gunlerden birgun misafir olduklari bir evde buyuk bir ormandan soz edildigini duydular. Bu orman oyle buyukmis ki kimse giremezmis, icinde de oyle bir ulu agac varms ki, ormani kesmek icin gelen odunculari icine alir, geri birakmazmis. Hatta boyle cok oduncu gitmis de geri donememis. Anlatilanlara gore, oduncularin cogu agac olmus.
« Tamam » dedi Bey, « bu « benim aradigim ormandir » « kalk hanim, gidiyoruz. »
Tekrar dustuler yola. Dagin eteklerindeki bodur agaclari karsiladi once onlari. Yurumek cok zordu. Ormana yaklastiklarinda aksam olmak uzereydi.
« Hanim » dedi Bey « ormana girmek icin sabahi beklemek gerekecek, yoksa, kurda kusa yem oluruz burda. »
« O halde asagi duzluge inelim »dedi hanimi. Iki kucuk dag arasinda, yemyesil bir ovayi andiriyordu. Asagi dogru yuruduler. Kayaliklardan cikan buz gibi bir suyun kenarinda konaklamaya karar verdiler. O gun orda beraber olduklarinda, ormandan gelen sifali ruzgarlarin tabi ki farkinda degillerdi.
Sabahleyin erkenden kalktiklarinda ortaligi o kadar guzel bir koku sarmistiki, kendilerini gul bahcesinde sandilar bir an.
Bir sure sonra aniden ormanda alevleri gorduler.
« Eyvah » dedi Bey. « Oldurduler, yok ettiler, ulu agaclari, kurtarmak lazim hemen » kosmaya basladi yukari dogru. Kosmuyor sanki ucuyordu.
Hanimi;
« Bey gitme ne olur, sen bir basina ne yapabilirsin ki koca ormana » diye bagiriyordu arkasindan. Ama Bey coktan varmisti bile.
Ormana geldiginde her taraf alevler icindeydi. Hic tereddutsuz daldi alevlerin icine. Ne yapacagini bilmeden saldiriyordu alevlerin uzerine.
Bey aniden, dallari goge erecekmis gib heybetli, gururlu, her an saldirmaya hazir yarali bir hayvan gibi korkunc, ama, ayni zamanda, cocuklarini kaybetmis bir ana gibi caresiz, gozyaslarina bogulmus, o ulu agaci gordu.
« Tamam » dedi « bu o »
Ulu agacin kendine baktigin gordu. Utandi insan olmaktan, Bir agac bile kendine siginan her canliya kucak acarken, biz insanlar onlari yok ediyoruz, diye dusundu Bey. Oysa ne umutlarla gelmisti, ne zorluklarla bulmustu bu ulu agaci. Simdi tam yanindaydi ama degil dokunmak, artik agacin yuzune bile bakamiyordu.
Bey’in hanimi ancak, alevler tamamen sondugunde, kul yiginlarinin icine girebildi. Umutsuzca kocasini aradi. Birden dumanlarin icerisinde bir dali bile yanmamis,o ulu agaci gordu. Sanki kendisini cagiriyordu. Hemen o tarafa kostu. Kocasinin cansiz bedeniyle karsilasti birden. Ulu agacin kokune yaslanmis, oylece kalmisti. Nereye, hangi yone gidecegini sasirdi. Agaca bakti. Goz goz olmus, yarilmis kabuklarinin arasindan damlayan goz yaslarini gordu.
« Ben kocami kaybettim, ama sen butun cocuklarini, kardeslerini, butun dostlarini kaybettin, bagisla bizi ey ulu agac, bagislaki sana kiyan bu insanlik bi kez daha utansin senin buyuklugunden. » dedi.
Kocasini ulu agacin biraz ilerisinde ki tepenin ustune elleriyle kazdigi kabrine koydu.
« Ben artik sizin icin burda olacagim, Her yil bir agac dikecegim, her yil kurbanlar kesip, sizleri ziyaret edecegim » dedi. Butun akrabalarini buraya getirdi.
Iki oglu oldu. Adini SARI ve DARI koydu. Cocuklari buyudu.
« Siz » dedi « siz ki Bey cocuklarisiniz, iki bey ayni topraklarda olmaz, sen DARI BEY oglum, senin yerin bu ovanin asagi tarafi, SARI BEY oglum, burda, benimle kalacaksin. Bu tepedeki gordugun ulu agac bizim, biz de onun korumasi altinda olacagiz. Ve gun gelecek buralari yine orman yapacagiz ».
Ogunden sonra SARIBEY ‘liler her yil o ulu agaci ziyarete gittiler. Kurbanlar kestiler, eglendiler. Her yil bir agac diktiler. Yine bazilari cikip bu agaclari yaktilar, kestiler, ama onlar hic vazgecmedi yeniden bir fidan dikmekten. Ulu agac ta onlari hep sevgiyle karsiladi. Onlara golgelik yapti, en guzel ruzgarlari onlar icin gonderdi.
Ya sizler? Birgun SARI beyin diyarini ziyaret ederseniz, bir fidanda siz goturecekmisiniz?
Sarimbey Koyu
Sarimbey Koyu; tam olarak, nezaman ilk konuklarini kabul ettigi bilinmemekle birlikte, ilk sakinlerinin kimler oldugu mitolojik olarak anlatilir.
Biz zamanlar, cok uzak memleketin birinde zenginmi zengin, guclu mu guclu bir Bey yasardi. Herkesi sever herkes de bu Bey den cok memnun, herkes de Bey’i cok severdi. Kimseyi kirmaz, herkese yardim ederdi. Yabanci diyarlardan gelen her konuk bu Bey’in evinde misafir olurdu. Her turlu ikram, butun konukseverlik gosterilir, misafirin memnun olmasi saglanirdi.
Kisacasi, dostlarinina guven, dusmanlarina korku veren bir guce sahipti bu Bey’lik. Ancak, Bey’in buyuk bir sorunu vardi ki, hic cocugu olmamisti. Bu yuzden cok uzulurdu. Cevresindeki sevenlerde Bey’in bu durumuna cok uzulurler ama, ellerinden de bisey gelmezdi tabi. Bey’e birgun, uzak diyarlardan gelen bir konuk, «cok uzak bir memlekette bir ormanlikta, tek bir cam agaci varmis ki, ona dokunanin, her istedigi gerceklesirmis » dedi.
« Ama » dedi, « orman oyle buyukmus ki degil icinde bir agac bulmak yurumek bile cok zormus »,
Bey’in icine bir umut dustu; «diyelim ki bulduk, peki bu agacin diger agaclardan ayri bir tarafi varmi acaba nasil bilmek lazimki bu agac odur ».
« Evet », dedi konuk, « rivayete gore, bu agac, iki kardes gibiymis. Buyuk bir tepenin ustunde, kardesin biri, hep asagiya dogru sanki dusecekmis gibi sallanir, diger kardes, daha yukarilara uzanir, kucuk kardesine korumalik yaparmis gibi dururmus. Zaten » dedi konuk, « bu agacin yanina yaklastiginda, etrafa oyle bir koku yayarmis ki, insan kendini cennetin gul bahcelerinde sanarmis. Yanina gelen her canliya bir rahatlik verir, insan butun dertlerini bir kenara birakir, bir hafiflik hissedermis »..
Bey, butun ahalisini yanina topladi, durumu onlara anlatti. « Ben » dedi, « gidecegim ve bulacagim bu agaci » Butun sevenleri, « yapma, Bey, bu bir masal, sen gidersen bizler ne yapariz » dedilerse de Bey’i bir turlu vazgeciremediler bu dusuncesinden.
Bey, butun hazirliklarini yapti, esini de yanina alarak ayrildi dostlarindan,
Her gordukleri ormanda bu agaci aradilar, ancak bulmak ne mumkun. Oyle buyuk ormanlardan geciyorlardi ki, ama ne care ki istedikleri agac yok.
Gunlerden birgun misafir olduklari bir evde buyuk bir ormandan soz edildigini duydular. Bu orman oyle buyukmis ki kimse giremezmis, icinde de oyle bir ulu agac varms ki, ormani kesmek icin gelen odunculari icine alir, geri birakmazmis. Hatta boyle cok oduncu gitmis de geri donememis. Anlatilanlara gore, oduncularin cogu agac olmus.
« Tamam » dedi Bey, « bu « benim aradigim ormandir » « kalk hanim, gidiyoruz. »
Tekrar dustuler yola. Dagin eteklerindeki bodur agaclari karsiladi once onlari. Yurumek cok zordu. Ormana yaklastiklarinda aksam olmak uzereydi.
« Hanim » dedi Bey « ormana girmek icin sabahi beklemek gerekecek, yoksa, kurda kusa yem oluruz burda. »
« O halde asagi duzluge inelim »dedi hanimi. Iki kucuk dag arasinda, yemyesil bir ovayi andiriyordu. Asagi dogru yuruduler. Kayaliklardan cikan buz gibi bir suyun kenarinda konaklamaya karar verdiler. O gun orda beraber olduklarinda, ormandan gelen sifali ruzgarlarin tabi ki farkinda degillerdi.
Sabahleyin erkenden kalktiklarinda ortaligi o kadar guzel bir koku sarmistiki, kendilerini gul bahcesinde sandilar bir an.
Bir sure sonra aniden ormanda alevleri gorduler.
« Eyvah » dedi Bey. « Oldurduler, yok ettiler, ulu agaclari, kurtarmak lazim hemen » kosmaya basladi yukari dogru. Kosmuyor sanki ucuyordu.
Hanimi;
« Bey gitme ne olur, sen bir basina ne yapabilirsin ki koca ormana » diye bagiriyordu arkasindan. Ama Bey coktan varmisti bile.
Ormana geldiginde her taraf alevler icindeydi. Hic tereddutsuz daldi alevlerin icine. Ne yapacagini bilmeden saldiriyordu alevlerin uzerine.
Bey aniden, dallari goge erecekmis gib heybetli, gururlu, her an saldirmaya hazir yarali bir hayvan gibi korkunc, ama, ayni zamanda, cocuklarini kaybetmis bir ana gibi caresiz, gozyaslarina bogulmus, o ulu agaci gordu.
« Tamam » dedi « bu o »
Ulu agacin kendine baktigin gordu. Utandi insan olmaktan, Bir agac bile kendine siginan her canliya kucak acarken, biz insanlar onlari yok ediyoruz, diye dusundu Bey. Oysa ne umutlarla gelmisti, ne zorluklarla bulmustu bu ulu agaci. Simdi tam yanindaydi ama degil dokunmak, artik agacin yuzune bile bakamiyordu.
Bey’in hanimi ancak, alevler tamamen sondugunde, kul yiginlarinin icine girebildi. Umutsuzca kocasini aradi. Birden dumanlarin icerisinde bir dali bile yanmamis,o ulu agaci gordu. Sanki kendisini cagiriyordu. Hemen o tarafa kostu. Kocasinin cansiz bedeniyle karsilasti birden. Ulu agacin kokune yaslanmis, oylece kalmisti. Nereye, hangi yone gidecegini sasirdi. Agaca bakti. Goz goz olmus, yarilmis kabuklarinin arasindan damlayan goz yaslarini gordu.
« Ben kocami kaybettim, ama sen butun cocuklarini, kardeslerini, butun dostlarini kaybettin, bagisla bizi ey ulu agac, bagislaki sana kiyan bu insanlik bi kez daha utansin senin buyuklugunden. » dedi.
Kocasini ulu agacin biraz ilerisinde ki tepenin ustune elleriyle kazdigi kabrine koydu.
« Ben artik sizin icin burda olacagim, Her yil bir agac dikecegim, her yil kurbanlar kesip, sizleri ziyaret edecegim » dedi. Butun akrabalarini buraya getirdi.
Iki oglu oldu. Adini SARI ve DARI koydu. Cocuklari buyudu.
« Siz » dedi « siz ki Bey cocuklarisiniz, iki bey ayni topraklarda olmaz, sen DARI BEY oglum, senin yerin bu ovanin asagi tarafi, SARI BEY oglum, burda, benimle kalacaksin. Bu tepedeki gordugun ulu agac bizim, biz de onun korumasi altinda olacagiz. Ve gun gelecek buralari yine orman yapacagiz ».
Ogunden sonra SARIBEY ‘liler her yil o ulu agaci ziyarete gittiler. Kurbanlar kestiler, eglendiler. Her yil bir agac diktiler. Yine bazilari cikip bu agaclari yaktilar, kestiler, ama onlar hic vazgecmedi yeniden bir fidan dikmekten. Ulu agac ta onlari hep sevgiyle karsiladi. Onlara golgelik yapti, en guzel ruzgarlari onlar icin gonderdi.
Ya sizler? Birgun SARI beyin diyarini ziyaret ederseniz, bir fidanda siz goturecekmisiniz?
Aziz ACAR
Fransa