
Nilüfer Tekin
DİNCİLİK DİNCİLİĞİ, MİLLİYETÇİLİK MİLLİYETÇİLİĞİ, İNSANLIK İNSANLIĞI DOĞURUR! YAŞAMAK.. BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR VE BİR ORMAN GİBİ KARDEŞÇESİNE! NE MUTLU İNSANIM DİYENE!
DİNCİLİK DİNCİLİĞİ, MİLLİYETÇİLİK MİLLİYETÇİLİĞİ, İNSANLIK İNSANLIĞI DOĞURUR! YAŞAMAK.. BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR VE BİR ORMAN GİBİ KARDEŞÇESİNE! NE MUTLU İNSANIM DİYENE!
Mutluluk, tıpkı insanların hayattaki öznel amaçlarının farklı farklı olması gibi insanlara göre farklı farklı olduğu halde genel olarak; güvenlik, beslenme, barınma, eğitim, iş, sosyal güvence, dinlenme, tatil vb maddi ihtiyaçların karşılanıp bedensel ve zihinsel olarak sağlıklı olmanın yanı sıra fiziksel ve zihinsel olarak beğenilmek, özellikle de kendisinin beğendiği ve flört, aşk, sevgi, cinsellik duygularını duyabileceği biri tarafından beğenilmek, kendisini beğenenler aracılığıyla da kendisini beğenmek, sevmektir. (Burada ‘fizik’; insanın dış görünüşüdür. ‘zihin’; insanın zeka, yetenek, karakter, ahlak, bilgi, kültür gibi beyinsel, düşünsel ve davranışsal durumudur.) Yani mutluluk, maddi ve manevi ihtiyaçların ve isteklerin karşılanmasıdır. İnsan, maddi ve manevi ihtiyaç ve isteklerin karşılanamadığı oranda mutsuz, karşılanabildiği oranda da mutlu olur. İnsanların davranışlarına, toplumlara ve tarihe yön veren de bu maddi ve manevi ihtiyaçlar, istekler ve çıkarlardır.
İnsanların, mutlu olabilmeleri için, ‘insan içine çıkma’ ihtiyaçları vardır.
İnsanlar, aileleri, çevreleri, her cinsten arkadaşları ile dertlerini paylaşmak istedikleri gibi sevinçlerini ve başarılarını da paylaşıp onlar tarafından zihinsel ve fiziksel olarak beğenilmek ve onlar aracılığıyla kendilerini beğenmek isterler. Böylece kendilerine daha çok güvenir, kendilerini daha huzurlu ve mutlu hissederler. Bu yüzden her insanın, insan içine çıkma, paylaşma ve beğenilme gibi çok doğal bir ihtiyacı vardır.
Ama insanlar bunlardan çok daha fazla olarak kendi beğendikleri ve flört, aşk, sevgi ve cinsellik duyguları duyabilecekleri kişiler tarafından beğenilmek isterler. Bu erkekler için olduğu gibi kadınlar için de yiyecek gibi, gibi hava gibi su gibi en doğal ihtiyaçlardan biridir.
İnsan içine çıkıp paylaşma ve fiziksel ve zihinsel olarak beğenilme ihtiyacını ve flört, aşk, sevgi, cinsellik ihtiyaçlarını erkekler için doğal görüp kadınlar için fahişelik görmek, kadın erkek ayrımcılığı yapmak, kadını baskılamak, aşağılamak, kadının kadınlığını, insanlığını engellemek, bedensel ve ruhsal sağlığını felç etmektir. Bu yüzden insanlık dışı bir görüş ve tutumdur.
İnsan, kendi değerlerine uyan, uyuştuğu, taktir ettiği kişiyi sever, ve onun tarafından beğenilmek, sevilmek ister.
İnsanların insanı değerlendirme ölçütleri başlangıçtan beri, bedensel güç, maddi güç, zeka gücü, mevki gücü, dini, ırkı, milliyeti, cinsiyeti olmuştur. Oysa insanı değerlendirme ölçütü her şeyden önce ’insan’ yani karakter; hak ve özgürlüklere, insanlara, insanlığa, canlılara, doğaya verdiği değer ve bunları oluşturan ve bunlardan oluşan dünya görüşü, felsefe, ideoloji olmalıdır. Zeka, yetenek gibi nitelikler daha sonra gelir. Din, mezhep, ırk, milliyet, cinsiyet gibi niteliklerin ise insanı değerlendirme ölçütünde yeri olmamalıdır. İnsan, ‘insan’ olmadıktan sonra bunların bir önemi yoktur. Hiç kuşkusuz, gelecekte insanı değerlendirme ölçütü insanın insanlığı olacaktır.
Kendisini, insanları değerlendirmek, ne istediğini, nasıl birisini istediğini, uyuşup uyuşmadığını bilmek ve mutlu olabilmek için önce kendisini tanımalı insan: Psikolojik ve nörolojik durumu nedir; sessiz mi, sosyal mi, hoşgörülü mü, psikopat mı vs? Bedensel ve genetik sağlığı nasıldır, kalıtsal ya da kalıtsal olmayan bir hastalığı var mı? Din hakkındaki görüşü nedir; teist mi, deist mi, panteist mi, agnostik mi, ateist mi? Siyasal görüşü nedir; dinci mi, milliyetçi mi, sosyalist mi, felsefi görüşü nedir; idealist mi, materyalist mi, pozitivist mi, modernist mi, postmodernist mi, hayatın anlamı nedir; Kölelik mi, mutlu olup, insanlığa katkıda bulunmak mı? Hayattaki amacı nedir; para mı, cinsellik mi, insanlığa katkıda bulunmak mı? hayata nereden bakıyor; apış arasından mı, cüzdanından mı, doğaüstünden mi, bir dünya idealinden mi, nasıl bir dünya idealinden, nereden gelip nereye gidiyordur, Adem’le Havva’dan mı gelmiştir yoksa evrimleşerek mi oluşmuştur, yoksa bunların ara formları, versiyonları ya da sentezleri mi, vs?
Felsefe deyip geçmemek gerek. Felsefe, her konudaki düşünceler ve bunların oluşturduğu ya da temel aldığı dünya görüşüdür. Felsefe açısından uyuşmak, mutlu ve uzun süreli bir evlilik ya da ilişki için çok önemli bir unsurdur. Çevredeki insanlarla ilişkilerde, ’’benim dini inanca ya da inançsızlığa saygım vardır’’ diyebilirsiniz ama iyi arkadaşlık ve dostlukta, özellikle de evlilikte ya da ciddi bir ilişkide diyemezsiniz. Birinin felsefesi doğaüstüne, dine dayalı, diğerininki bilime dayalı olması, din ile bilim temelde ve sonuçta uzlaşmaz iki karşıt olduğundan az ya da çok sorun olur. Çünkü bunlar insanın bilinçli ya da bilinçsiz edindiği ve insanı ömür boyu etkileyen, günlük yaşamda selamlaşmaktan, nikahtan genelde ve evlilikte erkeğin ve kadının konumuna, özgürlüğüne, oruca, sünnete, ölüme, defnedilmeye kadar sürekli karşılarına çıkan ayrı birer dünya görüşü, yaşam tarzıdır. Çiftler bu gibi farklılıklarda hem hangisinin doğru olduğu, hangisine göre davranacakları, hangisini uygulayacakları konusunda çatışma ve tartışma yaşarlar hem de karşı tarafın doğruyu göremediğini, algılayamadığını vs düşünerek birbirlerini düşüncelerinde ya da sözle küçümserler. Dolayısıyla birbirlerine karşı saygı ve sevgileri azalır. Bu görüşler arasındaki fark ne kadar çoksa aşkın, sevginin, saygının ve evliliğin ömrü de o kadar az olur.
Beraber olduğunuz kişiyle aranızdaki benzerlikler banka hesabınızdaki servetiniz, farklılıklar ise eninde sonunda ödeyeceğiniz borçlar gibidir. Borcunuz azsa ödeyebilirsiniz, çoksa iflas edersiniz!
Mutsuzluğu azaltmanın, mutluluğu artırmanın ana yolu, özgürleşmekten, bunun için de kendini, zorunlulukları, sorumlulukları, sorunları bilmekten, doğru dünya görüşünü seçmekten geçer. Herkesin kendine göre doğru ve yanlışları vardır ama bir de asıl doğrular ve yanlışlar vardır. Bir öznel doğrular ve yanlışlar bir de nesnel yani doğaüstüne dayanmayan, doğa yasalarına ve doğaya dayanan ve herkes için geçerli olabilecek asıl doğru ve yanlışlar vardır. Nesnel doğrular ve yanlışlar, herkesin doğru ve yanlışlarının arasından da çıkabilir bunların dışından da çıkabilir ya da insanlığın ömrü ve becerisi bazı asıl doğru ve yanlışları bulmaya yeterli olmayabilir de ama bu nesnel doğru ve yanlışların olmadığını göstermez. İnsanlar ve insanlık, asıl doğru ve yanlışları arayıp bulup bunlar için mücadele ettiği ve bunlara göre davrandığı oranda mutlu bunlara aykırı davrandığı oranda da mutsuz olur.
Mutsuzluğu azaltmanın, mutluluğu artırmanın tali yolu ise imkan dahilinde olmayanlardan, karşılanamaz hayallerden ve isteklerden vazgeçmekten, imkansızı istememekten, imkan dahilinde olanlar için mücadele edip başarmaktan geçer.
İmkan dahilindeki şeylerin olmaması insanı mutsuz eder ama imkan dahilinde olmayan şeyleri istemek insanı boş yere mutsuz eder. İnsan imkan dahilinde olmayan hayal ve isteklerinden vazgeçtiği ve imkan dahilindekiler için mücadele ettiği ve başardığı oranda mutlu olur. Kimse mükemmel değildir. Herkesin çirkinlikleri, eksiklikleri, hataları, suçları vardır. Önemli olan değiştiremeyeceklerini kabullenip hatalardan, suçlardan ders çıkartarak değiştirebileceklerine, başarabileceklerine, daha doğruya, daha iyiye yönelmektir.
Her ne kadar gelecekte ne olacağını, nelerin imkan dahiline gireceğini bugünden kesin olarak bilemesek de en azından günümüz için imkansız olanlar vardır. Örneğin geçmişi yeniden yaşamayı istemek, geçmişteki bir olayı değiştirmek, boyu kısayken daha fazla uzatılamayacak kadar uzun olmasını istemek, müzik, resim gibi yeteneksiz olduğu bir alanda yetenekli olmayı istemek, artırabileceğinden fazla zeki olmayı istemek, karşılık görmesi imkansız olan birine aşık olmak, sahip olamayacağı bir mesleğe ya da zenginliğe sahip olmayı istemek gibi imkansız şeyleri istemek, insanı boş yere mutsuz eder. Ama durumunu kabullenip kendisiyle barışmak, imkansız olmayana yönelerek mutluluğu başka yerde aramak ve başarmak insanı mutlu eder, mutsuzluğu mutluluğa çevirir.
Nilüfer Tekin