Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Selin Sonsuz
Selin Sonsuz

PRİMUM NON NOCERE....

  • carpe diem (anı yaşamak)05.03.2006 - 23:23

    ^^seize the day....^^

    dead poets society

  • biz05.03.2006 - 20:35

    Arayışlarının kör kuyularında...bir ışık görmeyi uman...iyi kalpli...temiz ruhlu insanlarız biz...
    Kapıları aralıyoruz çoğu zaman içinden pembe bir ışık huzmesi dışarı süzülsün diye...ama kapının ardındakileri dile getirmekten kaçarak ve asla üzerindeki kilit zincirini çıkarmadan dışarıya bakmakla yetinmek belki kusurumuz......
    Bir de yeni yolculuklar korkutur bizi..
    Aşk bir tangodur...bir adım erker ileri atar...bir adım kadın geri...yada.. tam tersi...

    eternalflame

  • huzur05.03.2006 - 20:25

    kaçmak istiyorum....görmüyor musun..?
    yeşil çimlerin üzerini hayal etmek istiyorum artık
    orada kelebek mi var...ugur böcegi mi diye düşünmek istiyorum..
    dünyada ihtiyacım olan tek şey..biraz huzur..umuttan sonra...

    ben bir deniz kızıyım
    bir adada yaşıyorum
    her sabah deniz kabuklarını topluyorum o engin mavilikten kıyılara vuran
    her gece yakamozları sayıyorum mutlu olmak için

    gün batımlarında
    yıldızlara her baktıgımda
    bu gürültülü binalar arkasında saklı yıldızları
    kaç kişi hala fark edebiliyor acaba diye düşünüyorum

    kaç kişi mutludur bu akşam uyumadan önce
    kaç kişi sabah gözlerini güzel bir güne açacak
    ve kaç kişi farkındadır bizim dışımızda var olan güzelliklerin diye merak ediyorum

    Eternal

  • gül05.03.2006 - 20:23

    Korkardı gökkuşaklarından ölesiye..
    Uçurtmalara ölesiye tutkun olmasına rağmen….
    Yitirmekten korkardı…
    Yağmur sonrasında…bir büyü gibi sarmalarlardı gökyüzünü çünkü…
    Kaybolacakmışçasına umarsız…

    Bazen..
    Siyah perdeleri aralanırdı dünya denilen büyük tiyatro sahnesinin…
    Dışarıya parlak bir umut huzmesi süzülürdü apansız..

    Tanımadığı bir ülkede…
    Tanımadığı ve dillerini bir türlü anlayamadığı insanlar arasında dolaşmaktayken…

    Birden…
    Bir gül rayihası geliyordu burnuna sonra..
    Koku duyusunun duyarsızlaşmasından korkarak
    Koklamaya kıyamadan…
    Issız gönlünün umuda hasretliğine bir kadeh kırmızı şarabı şerefe kaldırırken…
    O gül rayihasının bir yalandan ibaret olduğunu vehmediyordu kendine hükmedemeden hemen ardından…

    Umudu vaad ediyordu sonra birisi..
    Umutsuzluğun umuduyla çılgınca raks eden kızıl saçlı huriler..
    Ellerinde tef..
    Chigane müziğindeki kemana ayak uyduruyor..
    Eteklerini savurarak dans ediyorlardı…
    Kıpkırmızı bir ateşin etrafında..

    Flame….

  • ankara05.03.2006 - 13:57

    SİSLİ BİR ANKARA SABAHIYDI……

    Sisli bir Ankara sabahıydı…
    Genç kadın derin ve sıcak(!) bir nefes alıp kapının önünde bir an duraksadı…nedense siyah kürklü yakalı paltosunun üst düğmesini iliklemezdi hiç…sıkıntıya girmeyi sevmezdi balıkçı yaka kazakları çok sevmesine rağmen…
    ^^Hava ayaz mı ayaz ellerim ceplerimde^^….şarkısını düşündü birden..Ankaranın insanın içine işleyen ayazı ona hep bu şarkıyı hatırlatırdı neşeyle bazen…ama şimdi…
    Neşesi yoktu…

    Kararlı bir şekilde elleri boğazındaki son düğmeyi buldu…ve ilikledi…Yapması gereken o kadar şey arasında zaten çekmekte olduğu burnunun başına iş açıp akciğerlere inen bir enfeksiyona yol açmasına izin veremezdi…
    Herkesi düşündüğü için…kendini de düşündüğünden değil…üşütmemeliydi artık…doktorlar hasta olmazlardı…

    Merdivenleri inerken bir kez daha bu şehri hiç sevmediğini düşündü…sisli şehri…Yıldızların binalar arasına gizlendiği ve en açık havalarda bile seçilemediği için hiç alışamayacaktı buraya…
    Mavi düşler ülkesine, engin denizlere ve altın kumsallara sevdalıydı o çünkü…

    Alışılagelmişlerin içinde…hatta belki alışılagelmişi yapan…ama farklı duyumsayacağı bir şeydi onun aradığı…ve bulamadığı…
    Yalnızdı…

    Bu mahkumiyeti kendi istemiş ve yaratmıştı…
    Çünkü ^^huzur^^ için her şeye değerdi…ve hatta belki de yalnız olmaya bile…

    Merdivenleri hızlı adımları inerken yerlerin ıslak olduğunu fark etti…demek ki yağmur yağmıştı…veya kar yağmış…sabaha karşı erimişti.…ne fark ederdi ki…

    Soluduğu buz kokulu hava akciğerlerinden çok…yüreğine işliyordu sanki…oysa az önce kısa kollu lacivert formasıyla geziniyordu içeride…hayat ne kadar tezatlarla doluydu…içeride yaz havası…dışarıda ise kara kış hakimdi…

    Ürkek adımlarla küçük su göletlerinin üzerinden akrobasik hareketlerle sıçrayarak arabaya ulaşmaya çalıştı…ne kadar sıkılırdı arabayı ısıtma işleminden…sabırsızlığının getirdiği negatiflikle birkaç gaz darbesinden sonra inadına yenilerek çalıştırır…sonra da tam sarı ışıkta gaz debriyaj ayarını yapamadığından dolayı sönen arabayı arkadan gelen boru seslerine aldırmadan umarsızca yeniden çalıştırırdı…soğukkanlı kullanırdı galeyana gelmeyi sevmediği için…çok şükür 11 yıllık şoförlüğü boyunca da büyük çapta bir kaza atlatmamıştı…

    Tek başına kahvaltı yapacaktı bu sabah gene..cıvıl cıvıl olabilme ihtimali yüksek olan sıcak yuvalı evleri düşündü…Baba baş köşede oturur bir yandan çayını yudumlayıp omletini ve sosisleri atıştırırken gazetesinin yapraklarını çeviriyordu belki yan evlerden birinde..Anne kendine has dişi kuş havasıyla çocuklarına yiyecek servisi yapıp kahvaltının kusursuz olmasıyla meşgulken..çocuklar da cıvıldaşıyorlardı kimbilir televizyondaki çizgi filme kaçamak bakışlar fırlatarak…

    Belki anne kahvaltının üzerine şöyle kısık ateşte pişmiş bir türk kahvesi pişirecek…yanında bir bardak suyla tepsiye koyup…eşinin yanına oturup.. bir eline kahvesini diğer elineyse gazeteyi alacaktı birazdan…

    Marketin önünde sağa çekip bir ekmek ve bir gazete aldı…
    Tevekkülle evin kapısının anahtarını çevirirken yine aynı sözleri düşündü…Whitney Houston özetlemişti onun yerine hislerini…

    ^^Each day, each day I play the role
    Her gün...her gün..

    of someone, always in control,
    Her zaman kontrollü olan birinin rolünü oynadım

    but at nights, I come home and turn the key.
    Ama geceleri eve geldiğim ve anahtarı çevirdiğim zaman

    There's nobody there, no one cares for me,
    Orada kimse yok...kimse benimle ilgilenmiyor..

    What's the sense, of trying hard to find your dreams
    Peki...zorla hayallerini bulmaya çalışmanın anlamı ne?

    without someone to share it with.
    Eğer bunları paylaşabileceğin birisi yoksa

    Tell me what does it mean.
    Söyle bana...ne anlamı var? ^^
    ………………………………………..

    Genç kadın derin bir iç çekerek anahtarı çevirip evin içine girdi…..
    Sisli ve YALNIZ bir Ankara sabahıydı…

    Kendine kısık ateşte bir türk kahvesi pişirdi...
    Minik üzerinde kıbrıs hatırası yazan tepsisine yerleştirdi dikkatlice...yanında bir bardak suyla...
    En güzel kahve fincanını seçerdi hep..
    Misafirler için saklamayı sevmezdi birşeyleri...
    12 parça yemek setini bile ikinci gün gündeliğe ayırmıştı...
    Bu dünyada ben zaten misafirken...neden saklayayım ki diye düşünürdü çünkü...
    Keyif yapmaksaydı gaye..
    Yapmalıydı....
    Küçük tepsisiyle bilgisayar odasına doğru yürüdü..
    Masaya kahvesini yerleştirdi...
    Bilgisayarı açtı…
    Ve yazmaya başladı...

    Sisli ve yalnız bir Ankara sabahıydı....

    Eternalflame

  • sezen aksu05.03.2006 - 13:15

    Ele avuca sığmazdı deli gönlüm
    Bir zamanlar neredeydi şimdi nerde
    İster güneş ol yak beni
    Yağmurum ol ağlat beni
    Aklım başka duygularım başka yerde

    Bir deli rüzgar savurdu beni böyle
    Bu mutlu tutsak benim altın kafeste
    İster güneş ol yak beni
    Yağmurum ol ağlat beni
    Zincirleri yüreğimin artık sende

    Yok ağlatmaz asla beni bir gün ayrılık
    Pişmanlığım nefret olmaz, öfke olmaz
    Senden daha acı bir hasret bulunmaz

    İster güneş ol yak beni
    Yağmurum ol ağlat beni
    Acılarla sevinçlerle yaşat beni

  • şimdi05.03.2006 - 12:53

    O şimdi ne yapıyor?
    Şu anda şimdi, şimdi, şimdi
    Evde mi, sokakta mı?
    Çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
    Kolunu kaldırmış olabilir mi, hey gülüm
    Beyaz kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi
    O şimdi ne yapıyor
    Şu anda şimdi, şimdi, şimdi
    Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor
    Belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir
    Her kara günümde onu bana
    Tıpış tıpış getiren sevgili
    Canımın içi ayaklar
    Ve ne düşünüyor, beni mi?
    Yoksa ne bileyim
    Fasulyenin neden
    Bir türlü pişmediğini mi?
    Yahut insanların çoğunun neden böyle
    Bedbaht olduğunu mu?
    O şimdi ne düşünüyor
    Şu anda şimdi, şimdi.......

  • o05.03.2006 - 12:51

    Kendi olarak, sana gelen-
    sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
    sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
    kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- -
    O, işte...

    Oruç ARUOBA

  • gerçek dost05.03.2006 - 12:43

    bir dostun sıcaklığına
    öylesine yaslamak istiyorum ki başımı
    ya omuzunu uzat sevgilim
    ya da telleri kopuk
    bir kemanı

    kanadının altına sığınacak bir kuş arayan
    eskimiş saçak gibiyim sensiz
    ya da bütün balinaların
    kıyıya vurup intihar ettiği bir deniz

    bir hitit çanağıyım
    toprağa gömülü
    ve sen
    ilk kazısını yapan bir arkeolog ürkekliğiyle
    ellerinin arasına al beni

    tek dileğimdir çünkü benim
    sana yakın, bir sunay akın

    Sunay AKIN

  • kadın05.03.2006 - 12:41

    Bir kadın çocuktur aslında.
    Çocuk gibi davranmayı sever. Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini de ister. Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak okşamalıdır erkek kadını. Ama hiçbir kadın çocuk muamelesi görmek istemez. Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister. Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz.

    Bir kadın güçlüdür aslında.
    Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür. Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez. İster ki erkeğin gücü kendisine huzur versin. Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler. Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir. Ancak kadını gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz. Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar.

    Bir kadın sevgilidir aslında.
    İçinde her zaman sevgiyi taşır. Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay. kıramaz. Zor sever ama tam sever. Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir. Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız. Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz. Ancak beyninde yer etmemişseniz her an terk edilebilirsiniz. Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette. Bunun nedeni ise engelleyemedikleri 'acımak' duygusudur.

    Bir kadın yalnızdır aslında.
    Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır. O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz. Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir. Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.

    Bir kadın çılgındır aslında.
    Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez. Yaratıcılığının sınırı yoktur. Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler. Hoyratça harcamaz yaratıcılığını. Sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir. Çünkü yaşamınız asla sıradan olmayacaktır.

    Bir kadın hayattır aslında.
    Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor. Yemek yemek. su içmek bile. Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz?
    Anlıyorsanız ne mutlu size.
    Anlamıyorsanız ne yazık ki yaşamıyorsunuz.

    CAN DÜNDAR