Işıkların demet demet Denizlerin dalga dalga gelir üstüme Yokluğun ölüme Varlığın aşka çağırır bir yandan Bilirim biraz sonra gideceksin Saatleri durduramam İnsanları öldüremem Ne çare ben de güçsüzüm bir yerde Kadere karşı duramam
Ve işte çirkin alınyazım Sensizliğe mahkum eder İşte o zaman Yıkılmış bir şehirdir kalbim İçinde baykuşlar öter.....
Aşk...sevmediğin ama yapman gereken sorumluluklarını yerine getirebilmen için sana adanmış manevi bir güç… Umutlarını yitirmemeni anımsatan ufak bir mutluluk dalgası.. Ve gözlerinde kaybolabildiğin biriyle aynı yolda elele yürüyebilmektir...
***^^Ürperirsin ya üşüyünce Ellerin titrer korktuğunda bir şeyden
Gözlerini kaparsın düşününce İç çekersin,aklına geçmiş gelince
Bir zamanlar böyleymişim demek dersin Dersin ve kendine gülersin
Geçmiş kapanan bir kapıdır ardından Artık geri dönemezsin^^***
Güzel bir hayaldi….evet…ama ulaşılmazdı….geçmiş….geçmişti çünkü…. Artık bugün vardı… Hayatın modifiye oluşu gibi kaçınılmazdı bugünü dejenere bir halde yaşamak…
Sahillerimde ayak izlerin kalıyor. Ayak izlerin sıradan değil, biliyormusun? “Demek, sıradan olmayanların ayak izleri de sıradan olmuyormuş” diyorum. Ayak izlerini seviyorum! ..
Ve içimdeki deniz; yalayıp durmakta, sahilimde kalan öpülesi ayaklarının izlerini! .. Ve de usul usul sokulup, sana dokunup durmakta... Güneş vurmuş gibi kızarmış yanaklarını; utanmış olmalı, diyorum! .. Tek aşinası sensin kumsallarımın... Nedendir bilmem, senden başka kimsecikler uğramaz buralara. Ya da tek sana açılıyor bu sahilin kapıları. Ve de olanca güzelliği bir tek sana sunmakta...
Makuldür... Sabahın ilk saatleri bu. Gecelerim; koyu lacivert renklerinden ilk sana soyunmakta. Ve; günün ilk ışıklarıyla birlikte; hayalinin rengiyle bütünleşip, pastel tonların, muhayyilendeki tonunu kuşanmakta... Yosun kokuyor martıların sesleri! ..
İyi ki, varsın diyorum. Zira yokluğunda, fırtınalarım kum savururdu buralarda... İyi ya; ya senin içindeki denizden ne haber? O da beni gezdiriyor mu kıyılarında? Ve ayak izlerime ve bana dokunup duruyor mu? .. Gizli gizli okşuyor mu hayallimi? .. Ve; uyutuverecekmiş gibi bağrında beni, mahmurlaştırıyor mu senin gözlerin gibi benim gözlerimi? ..
Suss... Konuşma... Sen hep sus! .. kokusunu duyduğun yosunlar gibi sus! .. Martıları kim anladı bugüne kadar? Üstelik de çığlıkla anlattıklarının sırrına kim erdi? Ama, sabahın bu ilk saatlerinde, martılarımın ilk çığlığını, bir demet halinde, iyot kokan sahillerimin ilk sana duyurmakta... Yosun kokuyor martıların sesleri...
Ayak izlerine bitiyorum... Sularım çalkantıda!
Ayak izlerine doluyorum! Ayak izlerine bir sandal, iki de martı düşürüyorum.
Seni seviyorum...
Bu yosun kokuları hiç bitmesin... Ve sen; gönlümün kıyılarından hiç eksik olma diyorum!
Terledikçe açıl denizlerime, zira ihtiyacımsın... Mahrum kalmasın suyum tuzundan, mahrum kalmasın sahillerim ve yosunlarım kokusundan.
Ve yoksun... Geceler yalnız.. Gündüzler de öyle değil mi sanki...
Ve ben yine her gece umutsuzca sisli şehirdeki binaların arasından kayan bir yıldızın peşine düşüyorum... Bir gün sana kavuşmayı dilemek için...
Özledim... Özlemim içimde kor bir alev...yangınlarla külleniyor yağmur ormanları bile...
Sen....ayak izlerin...yoksunuz... Ve ben gene yalnız...kimsesiz...yıkıntılar arasından ellerini uzatıp ailesini arayan bukleleri yüzüne gelen...saçları gözyaşlarına karışan minik bir kız çocuğu gibi...
Hep kötü anlarımda gelirdin Hızır misali…karanlıklarım aydınlıklara döner…İçimdeki siyahlar griye çalmaya başlar….Sonraysa maviyi öğretirdin bana….Mavi düşleri….
Al diyorum…Al….Tüm varlığım ruhum…ve o artık sana emanet… Beni mavi düşler ülkesine götür…
Beynimin kuytularında Richard Clayderman’dan Nostalgy çalıyor..Sonsuz bir sükünetteyim artık…
Huzur…bir su altı şehri manzarasındaki yitik hazinem…beni sarmalasın artık…diyorum içimden….hazırım çünkü….içimde büyüttüğüm aydınlıklarım o kadar büyük ki… Hazırım…
Kelebeğimin şevkat ve sevgiyle uzattığı elini tutuyorum…Beraberce gökyüzüne yükselmeye başlıyoruz….
Kaf dağının ardındaki mavi düşler ülkesine doğru….
^^Sevenin yolu açık olsun sevgilim… Biz aşkı aşktan daha çok sevdik sevgilim Uzun sahiller boyunca….Yürüsek sessiz usulca… Sığınacağım liman yok... Sevgilim senden başka… Ben ne sahiller dolaştım denizler fırtınalarda… Ve bir sahile ulaştım..kimse yok benden başka...
Benim bütün rüyalarım seninle, her sabah uyanırsın benimle… Sen beni hatırlarsın, şarkılar yazardı dersin.... Aklında öyle kalsın.......^^
Ben öyle sevmek istedim ki seni… Ellerimle yüzünü avuçlarımın içine alıp…tam gözlerinin içine bakmalıydım…gözlerini gözlerimden kaçırmana izin vermeden…sıcacık gülümsememi ve sevgiyle dolu yüreğimi gözlerimin kahverengi ebruli aynasına yansıtıp…
^^Seni seviyorum…hep sevdim…..sonsuza kadar da seveceğim… Beni severken yorulmayacaksın…senden karşılık beklemeyeceğim…sadece sınırsız ve beklentisiz....ve sonsuza kadar….Seni seveceğim….^^ demeliydim…
Ve önce tek tek gözlerine ve sonra yanaklarına birer öpücük kondurup sözlerimi gözyaşlarımla mühürlemeliydim… Buydu sadece tek arzum ve emelim….buydu kelimelerin kifayetsiz kaldığı…ve anlatamadığım…
Çıkarsız ve masum…hatta küsmelerle bezenmiş… biraz çocukça ve şımarıkça….ilgi arsızı…sevgi bağımlısı…şevkat vurgunu….ama her haliyle tertemiz ve bembeyaz bir sevda masalıydı anlattığım ve dinlemediğin…ellerinle ağzımı her kapatışında sana sarılmak geçerdi içimden…kollarını açıp beni bekleme ihtimalini severdim ben sun-i teneffüs saatlerinde.…
Yılmaz Erdoğan’ın dediği gibi…
^^Ben seninle birgün.. Van'daki bir kahvaltı salonunda... Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği) bir yol üstü lokantasında... Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında..
Ben seninle herhangi bir insan evinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim.. Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim! ^^
Işıkların demet demet
Denizlerin dalga dalga gelir üstüme
Yokluğun ölüme
Varlığın aşka çağırır bir yandan
Bilirim biraz sonra gideceksin
Saatleri durduramam
İnsanları öldüremem
Ne çare ben de güçsüzüm bir yerde
Kadere karşı duramam
Ve işte çirkin alınyazım
Sensizliğe mahkum eder
İşte o zaman
Yıkılmış bir şehirdir kalbim
İçinde baykuşlar öter.....
Ü.Y.Oğuzcan / Köpek Yalnızlığım
Aşk...sevmediğin ama yapman gereken sorumluluklarını yerine getirebilmen için sana adanmış manevi bir güç…
Umutlarını yitirmemeni anımsatan ufak bir mutluluk dalgası..
Ve gözlerinde kaybolabildiğin biriyle aynı yolda elele yürüyebilmektir...
Geçmişin geçmişte kaldığını fark etmek Latince bir anatomi kitabını tıpla alakası olmayan birinin okumasına benzerdi…
Processus spinosi…..Foramen vertebrale…uncus corporis…ligamenta alaria…
Cruciforme Atlantis…articulatio atlanto axialis…
Musculus longissimus..humerus…femur…medulla spinalis…umblicus…rectus abdominis…vasa lymphatica superficialis…aponeurosis….
Pleura mediastinalis…nodi lymphatici…cordis…prominentia laringea…
Bronchus principalis dextra-sinistra….symphisis pubis…vesica urinaria….os cuneiforme…os naviculare…
***^^Ürperirsin ya üşüyünce
Ellerin titrer korktuğunda bir şeyden
Gözlerini kaparsın düşününce
İç çekersin,aklına geçmiş gelince
Bir zamanlar böyleymişim demek dersin
Dersin ve kendine gülersin
Geçmiş kapanan bir kapıdır ardından
Artık geri dönemezsin^^***
Güzel bir hayaldi….evet…ama ulaşılmazdı….geçmiş….geçmişti çünkü….
Artık bugün vardı…
Hayatın modifiye oluşu gibi kaçınılmazdı bugünü dejenere bir halde yaşamak…
Flame
Seni unutmadım tabii....
Gönlümün kıyılarına gezinip durmakta hayalin...
Sahillerimde ayak izlerin kalıyor.
Ayak izlerin sıradan değil, biliyormusun?
“Demek, sıradan olmayanların ayak izleri de sıradan olmuyormuş” diyorum.
Ayak izlerini seviyorum! ..
Ve içimdeki deniz; yalayıp durmakta, sahilimde kalan öpülesi ayaklarının izlerini! ..
Ve de usul usul sokulup, sana dokunup durmakta...
Güneş vurmuş gibi kızarmış yanaklarını; utanmış olmalı, diyorum! ..
Tek aşinası sensin kumsallarımın... Nedendir bilmem, senden başka kimsecikler uğramaz buralara.
Ya da tek sana açılıyor bu sahilin kapıları. Ve de olanca güzelliği bir tek sana sunmakta...
Makuldür...
Sabahın ilk saatleri bu.
Gecelerim; koyu lacivert renklerinden ilk sana soyunmakta. Ve; günün ilk ışıklarıyla birlikte; hayalinin rengiyle bütünleşip, pastel tonların, muhayyilendeki tonunu kuşanmakta...
Yosun kokuyor martıların sesleri! ..
İyi ki, varsın diyorum.
Zira yokluğunda, fırtınalarım kum savururdu buralarda...
İyi ya; ya senin içindeki denizden ne haber?
O da beni gezdiriyor mu kıyılarında?
Ve ayak izlerime ve bana dokunup duruyor mu? ..
Gizli gizli okşuyor mu hayallimi? ..
Ve; uyutuverecekmiş gibi bağrında beni, mahmurlaştırıyor mu senin gözlerin gibi benim gözlerimi? ..
Suss...
Konuşma...
Sen hep sus! .. kokusunu duyduğun yosunlar gibi sus! ..
Martıları kim anladı bugüne kadar?
Üstelik de çığlıkla anlattıklarının sırrına kim erdi?
Ama, sabahın bu ilk saatlerinde, martılarımın ilk çığlığını, bir demet halinde, iyot kokan sahillerimin ilk sana duyurmakta...
Yosun kokuyor martıların sesleri...
Ayak izlerine bitiyorum...
Sularım çalkantıda!
Ayak izlerine doluyorum!
Ayak izlerine bir sandal, iki de martı düşürüyorum.
Seni seviyorum...
Bu yosun kokuları hiç bitmesin...
Ve sen; gönlümün kıyılarından hiç eksik olma diyorum!
Terledikçe açıl denizlerime, zira ihtiyacımsın...
Mahrum kalmasın suyum tuzundan, mahrum kalmasın sahillerim ve yosunlarım kokusundan.
Esirgeme ayak izlerini sahillerimden.
Ayaklarını; izlerini, seviyorum! ..
Alıntı...
Ve yoksun...
Geceler yalnız..
Gündüzler de öyle değil mi sanki...
Ve ben yine her gece umutsuzca sisli şehirdeki binaların arasından kayan bir yıldızın peşine düşüyorum...
Bir gün sana kavuşmayı dilemek için...
Özledim...
Özlemim içimde kor bir alev...yangınlarla külleniyor yağmur ormanları bile...
Sen....ayak izlerin...yoksunuz...
Ve ben gene yalnız...kimsesiz...yıkıntılar arasından ellerini uzatıp ailesini arayan bukleleri yüzüne gelen...saçları gözyaşlarına karışan minik bir kız çocuğu gibi...
Teknem rüzgarına hasret...
Martılarım limanlarına...
Başım omuzlarına...
Saçlarımsa ellerine...
Ve gözlerimden akan inciler...artık yitik bir su altı şehrinin yolunu bulamaz olmuş...
Flame
**^^Seni seviyorum …
Seni seviyorum diye senden önce hiç kimseye söylemedim dersem. Yalan olur...
Hiç hesapsız, çılgınca …Seni seviyorum
Bazen bir çocuğun..karanlıktan korktuğu gibi …Seni sevmekten korkuyorum
Gözlerim …Az önce …İflas etti..
Issız, tenha… üşüyorum …
Isıtmak için içimi, içimden..hiç aralık vermeden …Seni seviyorum diyorum
Söylememem lazım biliyorum…
Ama hoşuma gidiyor …İçimi ısıtıyor ….söylüyorum
Canımın istediği …İçimin titrediği ….Bu ilk defa, öncesi yok
Amacım beni sana sevdirmek olsa…ki bu çok kolaydı
Ben seni sevmenin …tadını çıkarıyorum
Aklımdayken...... Dün akşam o kadına.. Gü-lüm-se-me-dim.
Çünkü dün akşam da …Bu sabah gibi …Seni seviyordum.^^**
Hep kötü anlarımda gelirdin Hızır misali…karanlıklarım aydınlıklara döner…İçimdeki siyahlar griye çalmaya başlar….Sonraysa maviyi öğretirdin bana….Mavi düşleri….
Al diyorum…Al….Tüm varlığım ruhum…ve o artık sana emanet…
Beni mavi düşler ülkesine götür…
Beynimin kuytularında Richard Clayderman’dan Nostalgy çalıyor..Sonsuz bir sükünetteyim artık…
Huzur…bir su altı şehri manzarasındaki yitik hazinem…beni sarmalasın artık…diyorum içimden….hazırım çünkü….içimde büyüttüğüm aydınlıklarım o kadar büyük ki…
Hazırım…
Kelebeğimin şevkat ve sevgiyle uzattığı elini tutuyorum…Beraberce gökyüzüne yükselmeye başlıyoruz….
Kaf dağının ardındaki mavi düşler ülkesine doğru….
Eternalflame
yokluğum yokluğuna perdedir
varlığım varlığına gebe olduğu gibi
bırak umarsız, hercai menekşeler çırpınsın biraz
belki birgün umudun tohumları bir kardelende yeşerir...
^^Sevenin yolu açık olsun sevgilim…
Biz aşkı aşktan daha çok sevdik sevgilim
Uzun sahiller boyunca….Yürüsek sessiz usulca…
Sığınacağım liman yok... Sevgilim senden başka…
Ben ne sahiller dolaştım denizler fırtınalarda…
Ve bir sahile ulaştım..kimse yok benden başka...
Benim bütün rüyalarım seninle, her sabah uyanırsın benimle…
Sen beni hatırlarsın, şarkılar yazardı dersin....
Aklında öyle kalsın.......^^
Ben öyle sevmek istedim ki seni…
Ellerimle yüzünü avuçlarımın içine alıp…tam gözlerinin içine bakmalıydım…gözlerini gözlerimden kaçırmana izin vermeden…sıcacık gülümsememi ve sevgiyle dolu yüreğimi gözlerimin kahverengi ebruli aynasına yansıtıp…
^^Seni seviyorum…hep sevdim…..sonsuza kadar da seveceğim…
Beni severken yorulmayacaksın…senden karşılık beklemeyeceğim…sadece sınırsız ve beklentisiz....ve sonsuza kadar….Seni seveceğim….^^ demeliydim…
Ve önce tek tek gözlerine ve sonra yanaklarına birer öpücük kondurup sözlerimi gözyaşlarımla mühürlemeliydim…
Buydu sadece tek arzum ve emelim….buydu kelimelerin kifayetsiz kaldığı…ve anlatamadığım…
Çıkarsız ve masum…hatta küsmelerle bezenmiş… biraz çocukça ve şımarıkça….ilgi arsızı…sevgi bağımlısı…şevkat vurgunu….ama her haliyle tertemiz ve bembeyaz bir sevda masalıydı anlattığım ve dinlemediğin…ellerinle ağzımı her kapatışında sana sarılmak geçerdi içimden…kollarını açıp beni bekleme ihtimalini severdim ben sun-i teneffüs saatlerinde.…
Yılmaz Erdoğan’ın dediği gibi…
^^Ben seninle birgün..
Van'daki bir kahvaltı salonunda...
Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği) bir yol üstü lokantasında...
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında..
Ben seninle herhangi bir insan evinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim..
Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim! ^^
Flame