şimdi kadar yapılmış en güzel evlenme teklifif şu şarkıyla yapmış olan adam: 'Dance Me To The End Of Love'
Dance me to your beauty with a burning violin Dance me through the panic 'til I'm gathered safely in Lift me like an olive branch and be my homeward dove Dance me to the end of love Dance me to the end of love Oh let me see your beauty when the witnesses are gone Let me feel you moving like they do in Babylon Show me slowly what I only know the limits of Dance me to the end of love Dance me to the end of love
Dance me to the wedding now, dance me on and on Dance me very tenderly and dance me very long We're both of us beneath our love, we're both of us above Dance me to the end of love Dance me to the end of love
Dance me to the children who are asking to be born Dance me through the curtains that our kisses have outworn Raise a tent of shelter now, though every thread is torn Dance me to the end of love
Dance me to your beauty with a burning violin Dance me through the panic till I'm gathered safely in Touch me with your naked hand or touch me with your glove Dance me to the end of love Dance me to the end of love Dance me to the end of love
Aşk içinde aşk için seslenişin en uygun biçimini bulduğum kanısındayım. Merhamet belki çok yüce bir şey ve muhtemel ki merhamet aşktan üstündür. Tapınmak.. onun yüceliğine diyecek yok. Belki tapınmadaki kesinlik ve keskinliğe aşk hiçbir zaman ulaşamayacaktır. Bütün diğer işlerle uğraşan bütün diğer insanlar gibi tapınanlar ve merhamet duyanlar da seslendikleri zaman mutlaka hissettikleri bir farkı dile getirmiş olurlar. Aşktaki sesleniş ise farksızlığı ve bir tür özdeşliği vurgulamalı her şeyden çok. Aşkın seslenişi sevgisi olandan sevgisi olanadır ancak. Çoğu kimsenin sandığı gibi seven taraftan sevilen tarafa doğru bir akış değildir. Sen benim sevgilimsen bunu mümkün kılan sadece benim senin sevgilin oluşumdan başkaca birşey olmasa gerek. Bu yüzden sana seslenirken hep bir yankıya kulak verir gibi sayarım kendimi.
Neyi nasıl demişsem senin de bunu bana böyle söylemediğini düşündüğüm an sana ne bunu söyleyebilirim ve ne de boşluğa böyle söyleyebilirim. Benim sana doğru gelişim senin bana doğru gelmenin öbür kanadı. Uçmak için gerekli bir çift kanadın birleştiği yere göğüs diyorlar, döş diyorlar, sine diyorlar. Çoklarının sine çák olduğu söyleniyor. Şimdiye dek sineden yoksun bir aşkı tanıyan hiç olmamış.
Aşk mı? Nereden bileyim aşk olduğunu? Aşk başlı başına bir vakıa ise onu diğer vakıalardan ayıran bir özelliği olmalı. Besbelli ki bu özellik tümleşmeden ibaret. ‘‘Aşk gelince cümle eksikler biter’’ denildiğine göre gel de seninle seven ve sevilen ayrımına bir anlam vermeyelim. Borçluları ve alacaklıları onların alacak ve verecekleriyle pazarda bırakalım. Yurttaşlar yurtlarıyla ne halleri varsa görsün. Komutanlar komutlarını versin. Köleler boyun eğsin. İsterse bilginler bilgi kumkuması olarak, güzeller güzellikleriyle kasım kasım kasılarak dünyada kimseye yer bırakmasın.
Onların yerinde gözü olan kim! Biz değiliz. Biz ikimiz sadece aşkın unsurlarıyız. İki can ve bir canlıyız. Sana gel dediğim zaman, kendim gelmiş olmuyor muyum? Gel káinatta aşkı ilk ikimiz bulmuş olalım. Neden olmasın! Belki insanların yaygın olarak öteden beri bildikleri şey sahiden aşk değildi. Bir tür ilginç sayrılıktı onlarınki. Neler yok ki? Çıldıranlar... Canlarına kıyanlar... Uzuvlarını kesip fırlatanlar... Aşk sebebiyle feda oluş, feda ediş... Bütün bunlara bir anlam veremiyorum ben. Sen de vermiyorsan ve aşk ise vuku bulan, hiçbir şey ters gitmeyecek demektir. Aşkta her şey düzdür. Aşkla her şey düzelir. Düz değilse aşk değildir. Düzgünleştirmiyorsa aşk değildir. Haydi biraz daha samimi olalım: Aşkın gözünün sahiden kör olduğunu itiraf edelim. Gözü kör olan aşk eğer hareket edecekse önü düz müdür, yoksa bayır mı nereden bilsin? Aşkın dışında duranların ters kabul ettikleri şeyleri aşk ters bilmez.
Adı aşk olan her ne ise maddiyat alanına girmeyen, nesneler dünyasında karşılığı bulunamayan bir şey midir? Yoksa çocuklara ayıp olduğu öğretilen şeyden başka bir şey değil midir aşk? Elbette ikincisi. Aşkı hiçbir zaman o iç bayıltan yumrulardan, yumuşaklıklardan, ıslaklıklardan, tüylerden, tomurcuklanmalardan koparmaya, ayrı tutmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Evet. Evet. Evet. Aşk bilhassa üremeye ilişkindir. Yani çoğalmaya, büyümeye, daha fazlasına gidilemeyecek derecede eksiksizleşmeye...
Aşk insanlar arasında ve insanlar içindir. Çünkü aşkın halleri ve insanın halleri birbiriyle örtüşür. Her ikisi de tende ve tenden başlamak zorundadır. Hem aşk, hem de insan tende çakılıp kalmadığı takdirde kendisi olabilir. İnsandan gayrı canlıların tozlaşmasını, çiftleşmesini aşktan arındırabilirsiniz. Çünkü insandan gayrı canlıların üremesi türlerinin devamından başka bir anlam taşımaz. İnsanlar ise aşk ile birbirlerini üretir. Kendilerini çoğaltır ve büyütürler.
İşte bu sebepten ötürüdür ki ‘‘Ey sevgili! ’’ demem ben; ‘‘sevgili sevgili’’ derim. Sevdikçe söylerim, söyledikçe severim. Sevildikçe söylerim, söyledikçe sevilirim. Sevdiğimi söylerim, söylediğimi severim. İşkence altında benim ifademi almak mümkün olamaz. İfademi çünkü çoktan sevgili sevgili almıştır.
Aytı Ay Bir Güz Gece Göçmüş Kediler Bahçesi Kılavuz Kısmet Büfesi Lağımlaranası yada Beyoğlu Narla İncire Gazel Ne Kitapsız Ne Kedisiz Öteki Metinler Troya'da Ölüm Vardı Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı hepsi Metis Yayınlarından
15 Ekim 1923'te Küba'nın Santiago de las Vegas kentinde doğdu. Genç yaşta Küba'dan İtalya'ya göç etti. Kurmaca yazarlığının yanı sıra, İtalya Komünist Parti üyeliği, Einaudi Yayınevi’ndeki görevi, gazetelerle çeşitli dergilerdeki yazıları aracılığıyla, II. Dünya Savaşı sonrası İtalyan kültürünün en önemli adlarından biri oldu. İlk yapıtlarından başlayarak İtalya'nın en önemli yazarları arasına girdi. İtalya'da birçok edebiyat ödülü kazandı.1960 yılında yayınlanan I nostri antenati (Atalarımız) adlı kitabında yer alan fantastik öyküleriyle uluslararası bir üne ulaştı.1950'lerde fantezi ve alegoriye yöneldi. Yazdığı üç anlatıyla dünya çapında adını duyurdu: İkiye Bölünen Vikont, Ağaca Tüneyen Baron ve Varolmayan Şövalye. Bilinç akışı yöntemiyle yazdığı ve evrenle insanların yaratılışını konu alan Kozmokomik Öyküler'den Marco Polo-Kubilay Han ilişkisi çerçevesinde arzu, bellek, yaşam, ölüm gibi temaları büyük bir incelik ve şiirsellikle işlediği Görünmez Kentler'e; yazma ve okuma etkinliğini, okurun anlatı sanatıyla karmaşık ilişkisini ele aldığı Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu'dan, İtalyan masallarını derlediği ve kendisi açısından bir tür anlatıda ekonomiklik alıştırması olan Fiabe Italiane'ye (İtalyan Masalları) birçok yapıtı içeren yazarlık yaşamının son ürünü Amerika Dersleri'dir.19 Eylül 1985'te, geçirdiği beyin kanaması sonucu Siena'da yaşamını yitirdi. Can Yayınlarından çıkan kitaplarındaki biyografisi
Karga Sona Kaldı Gözlemci Savaşa Giriş Varolmayan Şovalye Kitaplarımdan Birini Nasıl Yazdım (iyişeyler yayıncılık) Amerika Dersleri Gelecek Bin Yıl İçin Altı Öneri Ağaca Tüneyen Baron Görünmez Kentler(yky) Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu İkiye Bölünen Vikont Jaguar Güneş Altında Kesişen Yazgılar Şatosu Kozmokomik öyküler Marcovaldo veya Kentte Mevsimler Palomar Sıfır Zaman Zor Sevdalar Parantez içinde belirtilmeyennler can yayınları
şimdi kadar yapılmış en güzel evlenme teklifif şu şarkıyla yapmış olan adam:
'Dance Me To The End Of Love'
Dance me to your beauty with a burning violin
Dance me through the panic 'til I'm gathered safely in
Lift me like an olive branch and be my homeward dove
Dance me to the end of love
Dance me to the end of love
Oh let me see your beauty when the witnesses are gone
Let me feel you moving like they do in Babylon
Show me slowly what I only know the limits of
Dance me to the end of love
Dance me to the end of love
Dance me to the wedding now, dance me on and on
Dance me very tenderly and dance me very long
We're both of us beneath our love, we're both of us above
Dance me to the end of love
Dance me to the end of love
Dance me to the children who are asking to be born
Dance me through the curtains that our kisses have outworn
Raise a tent of shelter now, though every thread is torn
Dance me to the end of love
Dance me to your beauty with a burning violin
Dance me through the panic till I'm gathered safely in
Touch me with your naked hand or touch me with your glove
Dance me to the end of love
Dance me to the end of love
Dance me to the end of love
Sevgili Sevgili
Aşk içinde aşk için seslenişin en uygun biçimini bulduğum
kanısındayım. Merhamet belki çok yüce bir şey ve muhtemel ki merhamet
aşktan üstündür. Tapınmak.. onun yüceliğine diyecek yok. Belki
tapınmadaki kesinlik ve keskinliğe aşk hiçbir zaman ulaşamayacaktır.
Bütün diğer işlerle uğraşan bütün diğer insanlar gibi tapınanlar
ve merhamet duyanlar da seslendikleri zaman mutlaka hissettikleri
bir farkı dile getirmiş olurlar. Aşktaki sesleniş ise farksızlığı
ve bir tür özdeşliği vurgulamalı her şeyden çok. Aşkın seslenişi
sevgisi olandan sevgisi olanadır ancak. Çoğu kimsenin sandığı
gibi seven taraftan sevilen tarafa doğru bir akış değildir. Sen
benim sevgilimsen bunu mümkün kılan sadece benim senin sevgilin
oluşumdan başkaca birşey olmasa gerek. Bu yüzden sana seslenirken hep
bir yankıya kulak verir gibi sayarım kendimi.
Neyi nasıl demişsem senin de bunu bana böyle söylemediğini
düşündüğüm an sana ne bunu söyleyebilirim ve ne de boşluğa böyle
söyleyebilirim. Benim sana doğru gelişim senin bana doğru gelmenin öbür
kanadı. Uçmak için gerekli bir çift kanadın birleştiği yere göğüs
diyorlar, döş diyorlar, sine diyorlar. Çoklarının sine çák olduğu
söyleniyor. Şimdiye dek sineden yoksun bir aşkı tanıyan hiç
olmamış.
Aşk mı? Nereden bileyim aşk olduğunu? Aşk başlı başına bir vakıa
ise onu diğer vakıalardan ayıran bir özelliği olmalı. Besbelli ki
bu özellik tümleşmeden ibaret. ‘‘Aşk gelince cümle eksikler
biter’’ denildiğine göre gel de seninle seven ve sevilen ayrımına bir
anlam vermeyelim. Borçluları ve alacaklıları onların alacak ve
verecekleriyle pazarda bırakalım. Yurttaşlar yurtlarıyla ne halleri
varsa görsün. Komutanlar komutlarını versin. Köleler boyun eğsin.
İsterse bilginler bilgi kumkuması olarak, güzeller
güzellikleriyle kasım kasım kasılarak dünyada kimseye yer bırakmasın.
Onların yerinde gözü olan kim! Biz değiliz. Biz ikimiz sadece
aşkın unsurlarıyız. İki can ve bir canlıyız. Sana gel dediğim zaman,
kendim gelmiş olmuyor muyum? Gel káinatta aşkı ilk ikimiz bulmuş
olalım. Neden olmasın! Belki insanların yaygın olarak öteden beri
bildikleri şey sahiden aşk değildi. Bir tür ilginç sayrılıktı
onlarınki. Neler yok ki? Çıldıranlar... Canlarına kıyanlar...
Uzuvlarını kesip fırlatanlar... Aşk sebebiyle feda oluş, feda ediş...
Bütün bunlara bir anlam veremiyorum ben. Sen de vermiyorsan ve aşk
ise vuku bulan, hiçbir şey ters gitmeyecek demektir. Aşkta her
şey düzdür. Aşkla her şey düzelir. Düz değilse aşk değildir.
Düzgünleştirmiyorsa aşk değildir. Haydi biraz daha samimi olalım: Aşkın
gözünün sahiden kör olduğunu itiraf edelim. Gözü kör olan aşk
eğer hareket edecekse önü düz müdür, yoksa bayır mı nereden bilsin?
Aşkın dışında duranların ters kabul ettikleri şeyleri aşk ters
bilmez.
Adı aşk olan her ne ise maddiyat alanına girmeyen, nesneler
dünyasında karşılığı bulunamayan bir şey midir? Yoksa çocuklara ayıp
olduğu öğretilen şeyden başka bir şey değil midir aşk? Elbette
ikincisi. Aşkı hiçbir zaman o iç bayıltan yumrulardan,
yumuşaklıklardan, ıslaklıklardan, tüylerden, tomurcuklanmalardan koparmaya,
ayrı tutmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Evet. Evet. Evet. Aşk
bilhassa üremeye ilişkindir. Yani çoğalmaya, büyümeye, daha
fazlasına gidilemeyecek derecede eksiksizleşmeye...
Aşk insanlar arasında ve insanlar içindir. Çünkü aşkın halleri ve
insanın halleri birbiriyle örtüşür. Her ikisi de tende ve tenden
başlamak zorundadır. Hem aşk, hem de insan tende çakılıp
kalmadığı takdirde kendisi olabilir. İnsandan gayrı canlıların
tozlaşmasını, çiftleşmesini aşktan arındırabilirsiniz. Çünkü insandan gayrı
canlıların üremesi türlerinin devamından başka bir anlam taşımaz.
İnsanlar ise aşk ile birbirlerini üretir. Kendilerini çoğaltır ve
büyütürler.
İşte bu sebepten ötürüdür ki ‘‘Ey sevgili! ’’ demem ben; ‘‘sevgili
sevgili’’ derim. Sevdikçe söylerim, söyledikçe severim.
Sevildikçe söylerim, söyledikçe sevilirim. Sevdiğimi söylerim, söylediğimi
severim. İşkence altında benim ifademi almak mümkün olamaz.
İfademi çünkü çoktan sevgili sevgili almıştır.
ismet özel.
dağın şeyhi
eşrefi mahlukat
Aytı Ay Bir Güz
Gece
Göçmüş Kediler Bahçesi
Kılavuz
Kısmet Büfesi
Lağımlaranası yada Beyoğlu
Narla İncire Gazel
Ne Kitapsız Ne Kedisiz
Öteki Metinler
Troya'da Ölüm Vardı
Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
hepsi Metis Yayınlarından
15 Ekim 1923'te Küba'nın Santiago de las Vegas kentinde doğdu. Genç yaşta Küba'dan İtalya'ya göç etti. Kurmaca yazarlığının yanı sıra, İtalya Komünist Parti üyeliği, Einaudi Yayınevi’ndeki görevi, gazetelerle çeşitli dergilerdeki yazıları aracılığıyla, II. Dünya Savaşı sonrası İtalyan kültürünün en önemli adlarından biri oldu. İlk yapıtlarından başlayarak İtalya'nın en önemli yazarları arasına girdi. İtalya'da birçok edebiyat ödülü kazandı.1960 yılında yayınlanan I nostri antenati (Atalarımız) adlı kitabında yer alan fantastik öyküleriyle uluslararası bir üne ulaştı.1950'lerde fantezi ve alegoriye yöneldi. Yazdığı üç anlatıyla dünya çapında adını duyurdu: İkiye Bölünen Vikont, Ağaca Tüneyen Baron ve Varolmayan Şövalye. Bilinç akışı yöntemiyle yazdığı ve evrenle insanların yaratılışını konu alan Kozmokomik Öyküler'den Marco Polo-Kubilay Han ilişkisi çerçevesinde arzu, bellek, yaşam, ölüm gibi temaları büyük bir incelik ve şiirsellikle işlediği Görünmez Kentler'e; yazma ve okuma etkinliğini, okurun anlatı sanatıyla karmaşık ilişkisini ele aldığı Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu'dan, İtalyan masallarını derlediği ve kendisi açısından bir tür anlatıda ekonomiklik alıştırması olan Fiabe Italiane'ye (İtalyan Masalları) birçok yapıtı içeren yazarlık yaşamının son ürünü Amerika Dersleri'dir.19 Eylül 1985'te, geçirdiği beyin kanaması sonucu Siena'da yaşamını yitirdi.
Can Yayınlarından çıkan kitaplarındaki biyografisi
Karga Sona Kaldı
Gözlemci
Savaşa Giriş
Varolmayan Şovalye
Kitaplarımdan Birini Nasıl Yazdım (iyişeyler yayıncılık)
Amerika Dersleri Gelecek Bin Yıl İçin Altı Öneri
Ağaca Tüneyen Baron
Görünmez Kentler(yky)
Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu
İkiye Bölünen Vikont
Jaguar Güneş Altında
Kesişen Yazgılar Şatosu
Kozmokomik öyküler
Marcovaldo veya Kentte Mevsimler
Palomar
Sıfır Zaman
Zor Sevdalar
Parantez içinde belirtilmeyennler can yayınları
yky'nin üç ayda bir yayımlanan dergisi
Diseler aşkı ko al ne dilersen
Diyem aşksız cihan değmez samane
Eşrefoğlu Rumi
Canımı uryan edüp saldım bu aşk deryasına
Nagehan aşkın sataştım dürr-i bi hemtasına
Can u baş u din ü dünya verdim aldım derd-i yar
Merhem ol derd oldu ancak yüreğim yarasına
İlm ü akl ü zühd ü takva çün hicab oldu bana
Külli sevdadan geçüp düştüm anın sevdasına
Masivadan göz yumup gördüm anın didarını
Kendüzümden el yudum girdim fena sahrasına
Ol fenadan bir fenaya bir fenadan key fena
Key fenadan sonra eriştim anın bekasına
Bir bekadır ol beka hergiz fena irmez ana
Aklını ko gel eresin bu sırrın manasına
Akl ile aşka girilmez aşk aklı mahv eder
Akl aşkın ol sebebden gelemez yurasına
Akil ister cennet ü hur ü kusur gılman ola
Aşıkın hiç meyli yoktur cennet ü ni'masına
Aşık ol kim göresin Dost yüzünü bunda bugün
Mağrur olma zahidin ol va'de-i ferdasına
Va'de-i ferdaya göymez aşık-ı şurideler
Göz karar derd ü şer erer zülfünün karasına
Eşrefoğlu Rumi aşkdan hoş haber verdi yine
Müddeinin hiç kulak urmaz kuru da'vasına
Müddeinin her sözünde vardurur niçe garaz
Talib isen girme zinhar müddei arasına
Eşrefoğlu Rumi