Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • leonard cohen08.09.2003 - 17:13

    şimdi kadar yapılmış en güzel evlenme teklifif şu şarkıyla yapmış olan adam:
    'Dance Me To The End Of Love'

    Dance me to your beauty with a burning violin
    Dance me through the panic 'til I'm gathered safely in
    Lift me like an olive branch and be my homeward dove
    Dance me to the end of love
    Dance me to the end of love
    Oh let me see your beauty when the witnesses are gone
    Let me feel you moving like they do in Babylon
    Show me slowly what I only know the limits of
    Dance me to the end of love
    Dance me to the end of love

    Dance me to the wedding now, dance me on and on
    Dance me very tenderly and dance me very long
    We're both of us beneath our love, we're both of us above
    Dance me to the end of love
    Dance me to the end of love

    Dance me to the children who are asking to be born
    Dance me through the curtains that our kisses have outworn
    Raise a tent of shelter now, though every thread is torn
    Dance me to the end of love

    Dance me to your beauty with a burning violin
    Dance me through the panic till I'm gathered safely in
    Touch me with your naked hand or touch me with your glove
    Dance me to the end of love
    Dance me to the end of love
    Dance me to the end of love

  • ismet özel08.09.2003 - 00:29

    Sevgili Sevgili

    Aşk içinde aşk için seslenişin en uygun biçimini bulduğum
    kanısındayım. Merhamet belki çok yüce bir şey ve muhtemel ki merhamet
    aşktan üstündür. Tapınmak.. onun yüceliğine diyecek yok. Belki
    tapınmadaki kesinlik ve keskinliğe aşk hiçbir zaman ulaşamayacaktır.
    Bütün diğer işlerle uğraşan bütün diğer insanlar gibi tapınanlar
    ve merhamet duyanlar da seslendikleri zaman mutlaka hissettikleri
    bir farkı dile getirmiş olurlar. Aşktaki sesleniş ise farksızlığı
    ve bir tür özdeşliği vurgulamalı her şeyden çok. Aşkın seslenişi
    sevgisi olandan sevgisi olanadır ancak. Çoğu kimsenin sandığı
    gibi seven taraftan sevilen tarafa doğru bir akış değildir. Sen
    benim sevgilimsen bunu mümkün kılan sadece benim senin sevgilin
    oluşumdan başkaca birşey olmasa gerek. Bu yüzden sana seslenirken hep
    bir yankıya kulak verir gibi sayarım kendimi.


    Neyi nasıl demişsem senin de bunu bana böyle söylemediğini
    düşündüğüm an sana ne bunu söyleyebilirim ve ne de boşluğa böyle
    söyleyebilirim. Benim sana doğru gelişim senin bana doğru gelmenin öbür
    kanadı. Uçmak için gerekli bir çift kanadın birleştiği yere göğüs
    diyorlar, döş diyorlar, sine diyorlar. Çoklarının sine çák olduğu
    söyleniyor. Şimdiye dek sineden yoksun bir aşkı tanıyan hiç
    olmamış.


    Aşk mı? Nereden bileyim aşk olduğunu? Aşk başlı başına bir vakıa
    ise onu diğer vakıalardan ayıran bir özelliği olmalı. Besbelli ki
    bu özellik tümleşmeden ibaret. ‘‘Aşk gelince cümle eksikler
    biter’’ denildiğine göre gel de seninle seven ve sevilen ayrımına bir
    anlam vermeyelim. Borçluları ve alacaklıları onların alacak ve
    verecekleriyle pazarda bırakalım. Yurttaşlar yurtlarıyla ne halleri
    varsa görsün. Komutanlar komutlarını versin. Köleler boyun eğsin.
    İsterse bilginler bilgi kumkuması olarak, güzeller
    güzellikleriyle kasım kasım kasılarak dünyada kimseye yer bırakmasın.


    Onların yerinde gözü olan kim! Biz değiliz. Biz ikimiz sadece
    aşkın unsurlarıyız. İki can ve bir canlıyız. Sana gel dediğim zaman,
    kendim gelmiş olmuyor muyum? Gel káinatta aşkı ilk ikimiz bulmuş
    olalım. Neden olmasın! Belki insanların yaygın olarak öteden beri
    bildikleri şey sahiden aşk değildi. Bir tür ilginç sayrılıktı
    onlarınki. Neler yok ki? Çıldıranlar... Canlarına kıyanlar...
    Uzuvlarını kesip fırlatanlar... Aşk sebebiyle feda oluş, feda ediş...
    Bütün bunlara bir anlam veremiyorum ben. Sen de vermiyorsan ve aşk
    ise vuku bulan, hiçbir şey ters gitmeyecek demektir. Aşkta her
    şey düzdür. Aşkla her şey düzelir. Düz değilse aşk değildir.
    Düzgünleştirmiyorsa aşk değildir. Haydi biraz daha samimi olalım: Aşkın
    gözünün sahiden kör olduğunu itiraf edelim. Gözü kör olan aşk
    eğer hareket edecekse önü düz müdür, yoksa bayır mı nereden bilsin?
    Aşkın dışında duranların ters kabul ettikleri şeyleri aşk ters
    bilmez.


    Adı aşk olan her ne ise maddiyat alanına girmeyen, nesneler
    dünyasında karşılığı bulunamayan bir şey midir? Yoksa çocuklara ayıp
    olduğu öğretilen şeyden başka bir şey değil midir aşk? Elbette
    ikincisi. Aşkı hiçbir zaman o iç bayıltan yumrulardan,
    yumuşaklıklardan, ıslaklıklardan, tüylerden, tomurcuklanmalardan koparmaya,
    ayrı tutmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Evet. Evet. Evet. Aşk
    bilhassa üremeye ilişkindir. Yani çoğalmaya, büyümeye, daha
    fazlasına gidilemeyecek derecede eksiksizleşmeye...


    Aşk insanlar arasında ve insanlar içindir. Çünkü aşkın halleri ve
    insanın halleri birbiriyle örtüşür. Her ikisi de tende ve tenden
    başlamak zorundadır. Hem aşk, hem de insan tende çakılıp
    kalmadığı takdirde kendisi olabilir. İnsandan gayrı canlıların
    tozlaşmasını, çiftleşmesini aşktan arındırabilirsiniz. Çünkü insandan gayrı
    canlıların üremesi türlerinin devamından başka bir anlam taşımaz.
    İnsanlar ise aşk ile birbirlerini üretir. Kendilerini çoğaltır ve
    büyütürler.


    İşte bu sebepten ötürüdür ki ‘‘Ey sevgili! ’’ demem ben; ‘‘sevgili
    sevgili’’ derim. Sevdikçe söylerim, söyledikçe severim.
    Sevildikçe söylerim, söyledikçe sevilirim. Sevdiğimi söylerim, söylediğimi
    severim. İşkence altında benim ifademi almak mümkün olamaz.
    İfademi çünkü çoktan sevgili sevgili almıştır.

    ismet özel.

  • hasan sabbah05.09.2003 - 16:09

    dağın şeyhi

  • ben02.09.2003 - 02:42

    eşrefi mahlukat

  • bilge karasu02.09.2003 - 02:37

    Aytı Ay Bir Güz
    Gece
    Göçmüş Kediler Bahçesi
    Kılavuz
    Kısmet Büfesi
    Lağımlaranası yada Beyoğlu
    Narla İncire Gazel
    Ne Kitapsız Ne Kedisiz
    Öteki Metinler
    Troya'da Ölüm Vardı
    Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
    hepsi Metis Yayınlarından

  • ıtalo calvino02.09.2003 - 02:32

    15 Ekim 1923'te Küba'nın Santiago de las Vegas kentinde doğdu. Genç yaşta Küba'dan İtalya'ya göç etti. Kurmaca yazarlığının yanı sıra, İtalya Komünist Parti üyeliği, Einaudi Yayınevi’ndeki görevi, gazetelerle çeşitli dergilerdeki yazıları aracılığıyla, II. Dünya Savaşı sonrası İtalyan kültürünün en önemli adlarından biri oldu. İlk yapıtlarından başlayarak İtalya'nın en önemli yazarları arasına girdi. İtalya'da birçok edebiyat ödülü kazandı.1960 yılında yayınlanan I nostri antenati (Atalarımız) adlı kitabında yer alan fantastik öyküleriyle uluslararası bir üne ulaştı.1950'lerde fantezi ve alegoriye yöneldi. Yazdığı üç anlatıyla dünya çapında adını duyurdu: İkiye Bölünen Vikont, Ağaca Tüneyen Baron ve Varolmayan Şövalye. Bilinç akışı yöntemiyle yazdığı ve evrenle insanların yaratılışını konu alan Kozmokomik Öyküler'den Marco Polo-Kubilay Han ilişkisi çerçevesinde arzu, bellek, yaşam, ölüm gibi temaları büyük bir incelik ve şiirsellikle işlediği Görünmez Kentler'e; yazma ve okuma etkinliğini, okurun anlatı sanatıyla karmaşık ilişkisini ele aldığı Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu'dan, İtalyan masallarını derlediği ve kendisi açısından bir tür anlatıda ekonomiklik alıştırması olan Fiabe Italiane'ye (İtalyan Masalları) birçok yapıtı içeren yazarlık yaşamının son ürünü Amerika Dersleri'dir.19 Eylül 1985'te, geçirdiği beyin kanaması sonucu Siena'da yaşamını yitirdi.
    Can Yayınlarından çıkan kitaplarındaki biyografisi

  • ıtalo calvino02.09.2003 - 02:15

    Karga Sona Kaldı
    Gözlemci
    Savaşa Giriş
    Varolmayan Şovalye
    Kitaplarımdan Birini Nasıl Yazdım (iyişeyler yayıncılık)
    Amerika Dersleri Gelecek Bin Yıl İçin Altı Öneri
    Ağaca Tüneyen Baron
    Görünmez Kentler(yky)
    Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu
    İkiye Bölünen Vikont
    Jaguar Güneş Altında
    Kesişen Yazgılar Şatosu
    Kozmokomik öyküler
    Marcovaldo veya Kentte Mevsimler
    Palomar
    Sıfır Zaman
    Zor Sevdalar
    Parantez içinde belirtilmeyennler can yayınları

  • cogito01.09.2003 - 02:31

    yky'nin üç ayda bir yayımlanan dergisi

  • aşk31.08.2003 - 02:52

    Diseler aşkı ko al ne dilersen
    Diyem aşksız cihan değmez samane

    Eşrefoğlu Rumi

  • aşk31.08.2003 - 02:50

    Canımı uryan edüp saldım bu aşk deryasına
    Nagehan aşkın sataştım dürr-i bi hemtasına

    Can u baş u din ü dünya verdim aldım derd-i yar
    Merhem ol derd oldu ancak yüreğim yarasına

    İlm ü akl ü zühd ü takva çün hicab oldu bana
    Külli sevdadan geçüp düştüm anın sevdasına

    Masivadan göz yumup gördüm anın didarını
    Kendüzümden el yudum girdim fena sahrasına

    Ol fenadan bir fenaya bir fenadan key fena
    Key fenadan sonra eriştim anın bekasına

    Bir bekadır ol beka hergiz fena irmez ana
    Aklını ko gel eresin bu sırrın manasına

    Akl ile aşka girilmez aşk aklı mahv eder
    Akl aşkın ol sebebden gelemez yurasına

    Akil ister cennet ü hur ü kusur gılman ola
    Aşıkın hiç meyli yoktur cennet ü ni'masına

    Aşık ol kim göresin Dost yüzünü bunda bugün
    Mağrur olma zahidin ol va'de-i ferdasına

    Va'de-i ferdaya göymez aşık-ı şurideler
    Göz karar derd ü şer erer zülfünün karasına

    Eşrefoğlu Rumi aşkdan hoş haber verdi yine
    Müddeinin hiç kulak urmaz kuru da'vasına

    Müddeinin her sözünde vardurur niçe garaz
    Talib isen girme zinhar müddei arasına
    Eşrefoğlu Rumi