yüzünüz, gün ışığına küskün bir serçe yavrusu kadar kimsesizdir
bunu anladığımda sizi tanımıyordum bile. ansızın çıktınız karşıma; öyle kararlı bir sessizliğiniz vardı ki, ürkekliğinize bile dokunamadım, hoyrat bulup ellerimi.
boynunuzdaki ve dilinizdeki ben, gözlerinizin kuşatılmış sabah okyanusu parlayışı ve çocuk dağınıklığı ayaklarınızın, uzaklığım oluyor, her özleyişimde sizi.
hayır! gerçek olabileceğinize inanmadım hiç.
en beyaz o gecede bile, lanetli bir korkuyla kapattım gözlerimi. dudaklarınız; yalnız dudaklarınız belki, kudurgan bir sevinçle boğulayazdığım o an.
sizi sevmek için büyüttüğümü söyleyemem kalbimi. ne sizde var buna inanacak genç kız coşkusu; ne de ben, yağmurlardan kaçacak kadar, yitirilmiş bulutlarıma yerinmedeyim. sadece vedalaşmak sizinle ve sonsuza doğru vedalaşmak istiyorum... bir başka uyumun cehenneminde, dilime amansız yakışan sözcüklerle:
O, arada çaykarası gözlerini ölürcesine merak ettiğim hüzünlü bir belirsizliğe çevirirdi, 'su uyur ' derdi. Yüreğimden gelen şiiri okuyamadım sana bir türlü; şehirler uyuuuurrr.
'... sevince ölesiye sevilir, kalınırdı gidince kırılmış bir dal gibi gidilirdi sonra şehirler uyur,kalbim örselenirdi
ne diyarbakır anladı beni, ne de sen oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen
gidince upuzun,kırılmış dallar gibi üşürdü ömrümüz,saçakta kuşlar gibi kederden geberten hasret ezberlenirdi
ne anılar anladı beni yar ne de sen oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen
geliyorum köpekler gibi acı çekerek geliyorum hasretinin gözlerinde öperek...
hasretin kan çanağı gözlerinde oturuyorsun seni soruyorum hiçbirşey bilmiyorsun hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım sense sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın
tükenişi bir aşkın bir nehrin tükenişine benzer ne deniz olabildik ne de nehir kalabildik kendin ol... kendin ol... sen buysan başkası ol buysan kederden öleceğim başkası olursan da kimi seveceğim...
ne diyarbekir anladı beni, ne de sen oysa ne çok sevmiştim ikinizi de bir bilebilsen...
yüzünüz, gün ışığına küskün bir serçe yavrusu kadar kimsesizdir
bunu anladığımda sizi tanımıyordum bile. ansızın çıktınız
karşıma; öyle kararlı bir sessizliğiniz vardı ki, ürkekliğinize bile
dokunamadım, hoyrat bulup ellerimi.
boynunuzdaki ve dilinizdeki ben, gözlerinizin kuşatılmış sabah
okyanusu parlayışı ve çocuk dağınıklığı ayaklarınızın, uzaklığım
oluyor, her özleyişimde sizi.
hayır! gerçek olabileceğinize inanmadım hiç.
en beyaz o gecede bile, lanetli bir korkuyla kapattım gözlerimi.
dudaklarınız; yalnız dudaklarınız belki, kudurgan bir sevinçle
boğulayazdığım o an.
sizi sevmek için büyüttüğümü söyleyemem kalbimi. ne sizde var
buna inanacak genç kız coşkusu; ne de ben, yağmurlardan
kaçacak kadar, yitirilmiş bulutlarıma yerinmedeyim.
sadece vedalaşmak sizinle ve sonsuza doğru vedalaşmak
istiyorum... bir başka uyumun cehenneminde, dilime amansız
yakışan sözcüklerle:
yalnızım. çünkü siz varsınız!
Orhan Alkaya
seviş karası bir defterden / 1983
O, arada çaykarası gözlerini ölürcesine merak ettiğim hüzünlü bir belirsizliğe çevirirdi, 'su uyur ' derdi.
Yüreğimden gelen şiiri okuyamadım sana bir türlü; şehirler uyuuuurrr.
'...
sevince ölesiye sevilir, kalınırdı
gidince kırılmış bir dal gibi gidilirdi
sonra şehirler uyur,kalbim örselenirdi
ne diyarbakır anladı beni, ne de sen
oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen
gidince upuzun,kırılmış dallar gibi
üşürdü ömrümüz,saçakta kuşlar gibi
kederden geberten hasret ezberlenirdi
ne anılar anladı beni yar ne de sen
oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen
geliyorum köpekler gibi acı çekerek
geliyorum hasretinin gözlerinde öperek...
hasretin kan çanağı gözlerinde oturuyorsun
seni soruyorum hiçbirşey bilmiyorsun
hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım
sense sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın
tükenişi bir aşkın
bir nehrin tükenişine benzer
ne deniz olabildik ne de nehir kalabildik
kendin ol... kendin ol...
sen buysan başkası ol
buysan kederden öleceğim
başkası olursan da kimi seveceğim...
ne diyarbekir anladı beni, ne de sen
oysa ne çok sevmiştim ikinizi de bir bilebilsen...