Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • kürt açılımı09.10.2009 - 11:39

    Başbakan Erdoğan demokratik açılım kavgası verdiğini ilan ediyor.
    Ayrılıkçı Kürt teröründen hareketle Kürt sorununa yükselttiği ve benimsettiğini çözeceğinin iddiasındadır.
    Açılımla ilgili hiç bir anlayış belli değilken, toplumun her kesiminden destek istiyor.
    AKP lideri olarak DTP lideriyle görüşüyor.
    Medyadaki yandaşlarıyla toplumu istediği sınırlar içinde tutmaya çalışıyor.
    Şimdilik hiçbir anlayışını açıklamadan süreci götürüyor çünkü açılımın bedelinin bir siyasal kayba dönüşmemesinde dikkatlidir.
    Ne ki karanlıkta göz kırmak Türkiye' ye kaybettiriyor.

    *
    Başbakan süreci elinde tutmanın kaygısını yaşarken muhatabı DTP' ye şunları söylüyor.
    'DTP ye sesleniyorum. Zaman zaman aralarından bazı temsilcilerin tahrik edici, kışkırtıcı, süreci bulandıran açıklamalardan, tavırlardan kaçınmalarını rica ediyorum.
    Türkiye genelinde oluşmuş mutabakat iklimini zedeleyecek girişimlerden lütfen kaçının.'

    *
    Türkiye, AKP ve DTP' nin Kürt Açılımı ile ilgili anlayışlarını belirleyen ' yol haritası ' nı bekliyor.
    DTP; ' 3.5 milyon Kürt, Abdullah Öcalan' ı siyasi irade olarak görüyor. Görüşlerini dikkate almak zorundasınız.' açıklamasında bulunduğu andan beri gözler İmralı' dadır.
    Abdullah Öcalan'ın ' yol haritası ' nın üniter yapı ve ulus devlet sınırlarında ki talepleri merak uyandırıyor.
    Yol haritasının 15 Ağustos' ta verileceği beklentisi yayılıyor.
    15 Ağustos!

    *
    15 Ağustos 1984, Eruh ve Şemdinli ilçelerimize PKK tarafından yapılan baskının tarihidir.
    O gün, 21.30 da aynı anda iki ilçemize yapılan baskın ilk olması bakımından önemlidir.
    Kürdistan Kurtuluş Birliği (HRK) kurulmuş ve sıra birliğin tanıtılmasına gelmiştir.
    Abdullah Öcalan' ın emir ve talimatıyla Mahsun Korkmaz ve adamları Eruh'u, Abdullah Ekici ve adamları Şemdinli' yi basacaklardır.
    Eruh Jandarma Bölük Komutanlığının krokisi düz bir arazide taşlarla çizilir.
    Çalışırlar ve ilçeye hareket ederler.
    Bir kısmı camiye girer ve ses yayın cihazıyla HRK 'nin kuruluş bildirisini okurlar.
    Askere teslim ol, çağrısında bulunurlar.
    Bölüğe silahlı ve bombalı saldırı yapılır.
    Türk askeri yüzükoyun yere yatırılır.
    Bir asker şehit olur, sivil-asker 12 yaralı.
    Bölüğün tüm silahına, mühimmatına, malzemesine el korlar.
    Aynı anda Şemdinli' de Askerlik Şubesine girilir.
    Subay Gazinosu ateş altına alınır.
    Bir astsubayımız şehit olur.
    Eruh' a ve Şemdinli'ye pankartlar asılır.
    ' Biz geldik. Kürdistan'ı kurduk. Gelin bizimle yaşayın. Yaşasın PKK- Kürdistan! '

    *
    1984 Eruh ve Şemdinli' de başlatılan bölücü terör bu güne kadar 45.000 can aldı.
    Binlerce ' gazi ' aramızda.
    Verdiği hesapsız maddi zarar cabasıdır.

    *
    Ulusal Bayramlar, toplumun temel alanlarda kurumlaşması ve sağlamlaşması işlevini görüyor.
    Ortak üstün değerler, ölçüler ve gerekçelerinin bireylerin bilinçlerinde benimsenilerek yeni kuşaklara aktarılması isteniyor.
    Ulus pekişmesinin temini hedef alınıyor.

    *
    1. Eruh Çırav Kültür, Sanat ve Doğa Festivali kutlamaları 15 Ağustos 2009 da Eruh' ta yapıldı.
    Kendilerine ' 15 Ağustos Yürüyüşçüleri ' adını taktıkları binlerce insan Eruh' a geldi.
    DTP milletvekilleri de katılımcılar arasındaydı.
    1984 yılında baskın yapılan yerleri rehberleri eşliğinde ziyaret ettiler.
    ' Ölümden direnişe,
    tutsaklıktan özgürlüğe,
    kendini yeniden külünden yaratmak ' şiarından yola çıkıyorlar.
    Şarkılar söylediler ve sloganlar attılar.
    'Eruh Kahramanlık Destanını' yeniden yaşadılar!
    Kürt Geçlik Örgütü ' Komolen Ciwan Koordinasyonu ', 15 Ağustos' u, Kürt Ulusuna ' Direniş Bayramı ' olarak ilan etti!
    Bugünün şerefine Kürt Gençliği, gerillaya katılım için davetlendirildi.

    *

    Kürdistan ideali durmuyor, o ya da bu şekilde yükseliyor.
    O esnada Başbakan Erdoğan Büyükada'da ' 71.5 milyon vatan evladının birbiri ile sevgi içinde kucaklaşması artık bizim olmazsa olmazımız' diyerek Rum, Ermeni, Musevi ve Süryani cemaatleriyle toplanıyor.
    Rumların 'Megola İdeası', Ermeninin 'Büyük Ermenistanı', Musevinin ' Tanrı Krallığı düşü' ve Süryanilerin 'doğu Helenizmi' idealleri okşanıyor, beklenti yaratılıyor.
    Demokrasi Açılımı altında Türkiye' nin hassasiyetleri taa Lozan Anlaşmasından başlamak üzere bölük-pörçük ediliyor.
    Başbakan ne kadar kamufle ederse etsin niyet sırıtıyor.
    O ve taraftarları kendilerini müslüman azınlık olarak görüyor!
    Teröriste ' Teslim Ol! ' demiyor yerine Kürtleri o azınlık potasına alıyor ve diğer azınlıklarla birlikte Türkiye' nin;
    Ulus Devlet,
    Üniter Devlet ve
    Laik yapısını tağyir ve tebdil etmeye çalışıyor.

    *
    Onlar bayram kutluyor,
    Türkiye mütemadiyen kan kaybediyor...

  • türkçe28.09.2009 - 14:50

    TÜRKÇENİN YABANCI DİLLERDEKİ ON BİNLERCE KELİMESİ


    Dil meselesi tartışılırken bir gerçek her zaman göz ardı edilmiştir. Bu, Türkçenin başka dillerde olan on binlerce kelimesinin hiç akla dahi getirilmemesidir. Moğolca, Urduca gibi artık epey uzakta kalmış diller ile Farsça, Ermenice, Gürcüce gibi Önasya dilleri, Yunanca, Bulgarca, Makedonca, Arnavutça, Romence, Sırpça-Hırvatça, Macarca ve hatta Rusça gibi Balkan, Orta ve Kuzey Avrupa dillerinde on binlerce Türkçe kelime vardır. Türkçe sadece sözlükleri etkilemekle kalmamış, bütün Balkan dillerinin morfoloji ve sentaksını da etkilemiştir.


    Sırp-Hırvatçadaki Türkçe kelimeler

    Abdullah Skaljiç, Sırp-Hırvat Dilinde Türkçe Kelimeler (Turcizmu u srpskohrvatskom jeziku) isimli birinci baskısı 1957, ikinci baskısı 1962’de Saraybosnada yapılan eserinde, Türkçeden Sırp-Hırvat diline 8.742 kelimenin geçtiğini tesbit etmiştir Tabii ki Sırp-Hırvatçadaki Türkçe kelimelerin sayısı bu kadar değildir. Nitekim kitabın ilk baskısında 6.500 kelime yer almıştı (Milan Adamovic, “Tanıtma”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, Ankara 1969, 289. s. vd.) .


    Macarcadaki Türkçe kelimeler

    Alimler Macarcaya geçen Türkçe kelimeleri üç tabaka halinde incelerler. Birincisi Hun-Hazar-Bulgar tabakası, ikincisi Peçenek-Uz-Kuman-Kıpçak tabakası, üçüncüsü ise Osmanlı tabakasıdır.
    Osmanlı tabakasını inceleyen Macar alimi Suzanne [Zsuzsa] Kakuk, 16 ve 17. asırlarda Osmanlı dili tarihi araştırmaları, Macar dilinde Osmanlı unsurları (Budapeşte, 1973 Recherches sur l’histoire de la langue Osmanlie des XVI et XVII siecles, les eléments Osmanlis de la langue Hongroise) isimli eserinde, 16-17. asırlarda Osmanlılar vasıtasıyla Macarcaya 1.382 cins isminin, 402 şahıs adı ve lakabın, 224 yer isminin, toplam 2.008 kelimenin nakledildiğini ortaya koymuştur (Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1973-74, 356 s.) .

    Kakuk, daha sonraki bir yazısında bunu 1.500’e çıkarmıştır (Zsuzsa Kakuk, “Macar dilinde Osmanlı-Türk unsurları”, Bilimsel Bildiriler 1972, TDK y., Ankara 1975, 209. s. vd.) . (Bayan Kakuk, 1960’da Çindeki Salar Türklerini ziyaret ederek metinler derlemiştir. Bu metinler Textes Salars, Acta Orientala, c. xııı, fas. 1-2, Budapest 1961’de yayımlanmıştır) . Kakuk, 13 ağustos 1925’te Macaristanın Heves şehrinin Nagytalya köyünde doğmuştur.

    Türkçenin tesiri sadece kelime vermekle kalmamış, bazı şairler Türkçe şiir bile söylemişlerdir. Mesela ilk büyük Macar şairi sayılan Balint Balassa 1552-56 arasında bir çok Türkçe şiiri Macarcaya çevirmiş, kendisi de Türkçe şiir yazmıştır.

    Macar kelimesi Manysi ve Türkçe eri (Manysi+eri) kelimelerinden meydana gelir ki, yarı yarıya Türkçedir (Laszlo Rasonyi, Tarihte Türklük, TKAE y., Ankara 1971, 119. s.) . Macarlara sadece kendileri ve biz Türkler Macar deriz. Öbür milletlerin verdiği Hungarya adı da tamamiyle Türkçedir. Hungarya (Hungaria) çoklarının sandığı gibi Hun kelimesinden değil, Türkçe Onoğur kelimesinden gelir. Baştaki h türeme bir sestir. Kelime Hundan gelse sonraki gar unsurunu açıklamak mümkün olmazdı) . Macarlar Onoğur Bulgarlarıyla yakın münasebette bulundukları için Bizanslılar ve diğer halklar onları bu kelimeyle isimlendirip yaşadıkları ülkeye de Türkiye demişlerdir (Onoğur kelimesi Osmanlılarca az da olsa Engürüs veya Üngürüs şeklinde kullanılmıştır) .

    Hatırlanacağı üzere Macaristan haricinde tarihte Türkiye ismini alan veya Türkiye ismi verilen bir çok ülke ve bölge vardır: Göktürk, Hazar, Anadolu Selçuklu, Mısır (Memlük devrinde) ve Türkistan coğrafyaları tarihte Türkiye olarak anılmıştır. Lakin devlet adı olarak Göktürkler, Mısır Memlükleri ve Türkiye Cumhuriyetinden başka Türkiye isimli Türk devleti yoktur. Yalnız Orta Asya coğrafyası son bin yıldır Türkistan adıyla tanınmaktadır.

    Macar alimleri Türklük bilimi sahasında en çok çalışan alimlerdir. Zaten Türk bilimi sahasında Hıristiyan milletlerden iyi niyetle çalışan sadece Macar bilginleridir. Bunlara Bosna Hersekli ve Güneydoğu Asyalıları da ilave edebiliriz (Pakistan, Malezya vs) . Türklükle ilgilenen diğer bilim adamlarının bilim sıfatı sadece mesleklerinde olup esas amaçları Türk kültür ve medeniyetini başka köklere, bilhassa Çin, Hint, İran, Moğol, Arap ve sair kaynakla bağlamaktır.


    Romencedeki Türkçe kelimeler

    Aslen bir Gökoğuz Türkü olan Mihail Guboğlu bir makalesinde, Romen diline geçen Türkçe kelimeler üzerine çalışan Romen ve yabancı bilim adamlarının eserleri hakkında geniş bilgi vermiş, Romen dilinde mevcut 3.000 Türkçe kelimenin daha iyi araştırılması gerektiğini belirtmiştir (M. Guboğlu, “Rumanya Türkolojisi ve Rumen dilinde Türk sözleri hakkında bazı araştırmalar”, 11. Türk Dil Kurultayında Okunan Bilimsel Bildirilir 1966, Ankara 1968, 271. s.) .

    Kerim Altay isimli Türk asıllı Romanyalı bir bilim adamı da, 1925-87 arasında çıkan 4 Romence sözlükte yaptığı araştırmada 1.700 Türkçe kelime saymış, daha dikkatli bir araştırmayla bunun 2.000’i aşacağını söylemiştir (Kerim Altay, Türkçeden Romenceye giren sözler-Romencedeki Türkçe kelimeler”, Erciyes, Nisan 1996, 220. sayı, 1. s.) .


    Bulgarcadaki Türkçe kelimeler

    Türker Acaroğlu, Bulgaristanda Osmanlı Türklerinden kalma 5.000 Türkçe yer adının olduğunu yazmaktadır (M. Türker Acaroğlu, Bulgaristanda Türkçe Yer Adları Kılavuzu, Ankara 1988, 42, 75 ve 383. s.) . Bulgarcadan Türkçeye giren sözler ise yalnızca bir kaç tanedir ki bunların en çok kullanılanı çete kelimesidir. Bu da Bulgarların çetecilikte nam salmasından ileri gelmiştir. Ayrıca gocuk, kuluçka, kosa (uzun saplı bir tırpan) , ıştır (yaban pazısı) gibi bir iki söz daha vardır. Son ikisi ağızlarda kullanılır (Hasan Eren, “Bulgarlar ve Türk dili”, Bulgaristanda Türk Varlığı, TTK, Ankara 1985, 9. s.) .
    Yaşar Yücel, Bulgar Bilimler Akademisi Bulgar Dili Enstitüsünce yayımlanan Bulgar Dilindeki Yabancı Kelimeler Sözlüğü (1982) ile Bulgarca Sözlüğün 3. baskısını tarayarak Bulgarcada 2.557 Türkçe kelimenin olduğunu tespitlemiştir. -ci, -li, -lik gibi Türkçe ekler de Bulgarcaya geçen lisan unsurları arasındadır (Yaşar Yücel, “Bulgarcaya Türkçeden ve Türklerden geçen sözcükler”, Belleten, ağustos 1991, 213. sayı, 529-562. s.) .

    Tabii ki bu, eksik bir çalışmadır. Hakikatte başta Bulgar ve Balkan kelimeleri olmak üzere Bulgarların dilinde aslında on binden fazla Türkçe kelime vardır. Durum Makedonca için de aynıdır.

    Melih Cevdet Anday seyahatlerini anlattığı bir eserinde şöyle bir fıkra nakletmektedir:

    “Bir Bulgar bir Yugoslava sormuş:
    ‘-Sizin dilinizde çok Türkçe sözcük var mı? ’
    Yugoslav Türkçe olarak:
    ‘-Yok be kardeşim’ demiş.
    Bu soru bir Macara sorulsa ‘şok van’ karşılığı alınırdı ki, ‘çok var’ demektir.” (Melih Cevdet Anday, Sovyet Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Bulgaristan, Macaristan, Gerçek y., İstanbul 1965, 143. s.) .

    Bu misalin bir benzerini Süreyya Yusuf da nakletmektedir (Süreyya Yusuf, “İvo Andriç’te Türkçe sözcükler”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1969, 287. s.) .


    Rusçadaki Türkçe kelimeler

    Nikolay Aleksandroviç Baskakov Türk Kökenli Rus Soyadları (1979) isimli çalışmasında 300 Türkçe kökenli Rus soyadını etraflıca incelemiştir. Baskakovun eseri Türkçeye tercüme edilmiştir (N.A. Baskakov, çev. Samir Kâzımoğlu, Türk Kökenli Rus Soyadları, Ankara 1997, 234 s.) .

    Tatar alimi A.H. Halikov da Rus Tanınan 500 Bulgar-Tatar-Türk Asıllı Sülale isimli eserinde bugün Rusçada kullanılan 500 soy adını tesbit ederek bir kitap halinde yayımlamıştır (A. H. Halikov, çev. Mustafa Öner, Rus Tanınan 500 Bulgar-Tatar-Türk Asıllı Sülale, TDAV y., İstanbul 1995) . Bunların hepsi aslen Türk-Tatar asıllı olup içlerinden alimler, yazarlar, diplomatlar, bilim ve devlet adamları çıkmıştır. Mesela Yeltsin (Türkçe elçi kelimesinden gelir) bunlardan biridir. Zaten “Rusu kazısan altından Tatar (Türk) çıkar” sözü herkesçe bilinen bir sözdür.

    Tabii bunlar özel isimlerdir. Rusçada Türkçeden alınma sözlerin bir listesi henüz yapılmamıştır. Bu yapıldığında Rusçada 10 bin civarında Türkçe kelimenin bulunduğu katiyetle açığa çıkacaktır.
    Kerim Altay, Rusçadaki Türkçe sözlerin sayısının da şimdilik 2.000 olarak tesbit edildiğini bildirmiştir.


    Farsçadaki Türkçe sözler

    Farsça yabancı kelimelerin çok olduğu bir dildir ve bu dilde binlerce Türkçe kelime vardır. 1942’de Fuad Köprülü yazdığı bir makalede Farsçadaki Türkçe kelimelere dikkati çekmiş, 280 Türkçe kelime tesbit etmiştir (Fuad Köprülü, “Yeni Fariside Türkçe unsurlar”, Türkiyat mecmuası, 1942-45, 7-8, sayı, 1-6.) .

    Alman alimi Gerhard Doerfer, Farsçanın yüzde seksenini Arapça kelimelerin oluşturduğunu, lakin bu yüzden Farsçanın bir Sami dili sayılamayacağını söyler. F. K. Timurtaş da Farsçadaki Arapça kelimelerin Farsçadan fazla olduğunu kaydeder (F. K. Timurtaş, Osmanlıca Grameri, İstanbul 1964, 248. s.) .

    Doerfer, Yeni Farsçada Türkçe ve Moğolca Unsurlar (Turkische und Mongolische elemente im Neupersischen, Wiesbaden, 1963, 1965, 1967, 1975) isimli 4 ciltlik eserinde bunlardan binlercesini tesbit etmiştir.

    Doerfer’in kitabının 1. cildi Moğolca kelimelere ayrılmıştır. Burada Farsçaya giren 409 Moğolca söz yer almaktadır. 2, 3 ve 4. ciltler ise Farsçadaki Türkçe kelimelere ayrılmıştır. Burada da 2.000’e yakın Türkçe kelimeye yer verilmiştir. Ne yazık ki 4 ciltlik bu eser halen Türkçeye tercüme edilmeyi beklemektedir.


    Arapçadaki Türkçe sözler

    Türkçe en çok etkilendiği dil olan Arapçaya da binlerce kelime vermiştir. Cezayirli bir bilim adamı olan Mohammed ben Cheneb, 1922’de yaptığı “Cezayir konuşma dilinde muhafaza edilen Türkçe ve Türkçe aracılığı ile gelen Farsça kelimeler” adlı araştırmasında (Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1966, 157-213. s.) isimli çalışmasında Cezayir Arapçasında 634 Türkçe kelime tesbit etmiştir.
    Bu kelimelerin 72’si askerî, 31’i denizcilik, 39’u besin maddelerine ait kelimeler, 59’u alet ve kap kacak kelimeleri, 55‘i giyecek, 65’i sanatlarla alakalı, 313’ü ise çeşitli sahalara ait kelimelerdir. Cheneb, Türkçe özel adları çalışmasına dahil etmemiştir.

    Ahmet Ateş, Cheneb’den müstakil olarak yaptığı bir araştırmada Arap edebî dilinde 539 Türkçe kelime tesbit etmiştir. Ateş Türkçe örnek kelimesinin dahi urnîk şeklinde ve “örnek, model, şekil” manasında Arapçaya geçtiğini de (çoğulu arânîk) kaydetmiştir (Ahmet Ateş, “Arapça yazı dilinde Türkçe kelimeler üzerine bir deneme”, Türk Kültürü Araştırmaları, 1965, 2. yıl, 1-2. sayı, 5-25. s.) .
    Hüseyin Ali Mahfuz, Bağdad Arapçasındaki 500 Türkçe kelimenin listesini yayımlamıştır (Ahmet Ateş, “Arapça yazı dilinde Türkçe kelimeler, 10. yüzyıla kadar”, Reşit Rahmeti Arat İçin, Ankara 1966, 26. s.) .

    Erich Prokosch adında bir Alman alimi de Sudan Arapçasına 259 Türkçe kelimenin geçtiğini tesbit etmiştir. Bunların içinde ağa, balta, baklava, basma, bastırma, başıbozuk, binbaşı, birinci, bohça, boru, bölük, burma, burgu, damga, demir, doğru, dolap, dondurma, cebehana, çizme, gümrük, hekimbaşı, kanca, karakol, kavun, kavurma, kazan, kılavuz, kışlak, orta, sancak, şiş, tabur, temelli, topçu, yüzbaşı gibi kelimelerle –cı eki de vardır (Erich Prokosch, Osmanisches Wortgut in Sudan-Arabischen [Sudan Arapçasında Osmanlı Kelimeleri], Klaus Schwarz verlag, Berlin 1983, 75 s.) .
    Son zamanlarda bu mevzuda çalışan Bedrettin Aytaç, Arap Lehçelerindeki Türkçe Kelimeler (İstanbul 1994) isimli eserinde Arapçaya şimdilik 941 kelimenin geçtiğini meydana koymuştur (Bedrettin Aytaç, Arap Lehçelerinde Türkçe Kelimeler, TDAV y., İstanbul 1994, 159 s.) .

    Aytacın çalışmasında Arapçaya geçen kelimelerin 179’unun meslek ismi, 75’inin yiyecek içecek ismi, 97’sinin çeşitli sıfatlar, 45’inin askerlikle ilgili kelimeler, 24’ünün özel isim, lakap ve unvan, 40’ının mekân ismi, 89’unun araç gereç ismi, 15’inin fiil, 52’sinin giyim kuşam ve dokumacılıkla ilgili isimler, 8’inin akrabalıkla, 6’sının madenlerle, 7’sinin hayvanlarla ilgili olduğu görülmektedir. (Toplamı 657’dir) . Geri kalan 284’ü sair isimlerdir. Bunların içinde çavuş (çaviş veya şaviş şeklinde) , topçu gibi çok kullanılan kelimelerle beraber, çapçak (kulplu ve madeni bir kap, eski Türkçede çamçak) ile sagu (ağıt) , sagucu (ağıtçı) gibi günümüz lisanında kullanılmayan eski Türkçe kelimeler bile vardır.


    Arnavutçadaki Türkçe kelimeler

    Arnavutçadaki Türkçe kelimelerin sayısı 5 ila 10.000 bin arasındadır. Bu mevzuda da yapılmış bir çalışma yoktur.


    Yunancadaki Türkçe kelimeler

    Yunancada 5.000 ila 7.000 civarında Türkçe kelimenin olduğu tahmin edilmektedir. Yunanlılarda Türk kompleksi olduğu için Yunan ilim adamları her hangi bir çalışma yürütmemişlerdir.


    Ermenicedeki Türkçe kelimeler

    Ermenilerin henüz Türk kompleksine sahip olmadıkları bir zamanda 1902’de H. Açaryan isimli bir Ermeni, Türkçeden Ermeniceye 4.200 (dört bin iki yüz) kelimenin geçtiğini tesbit etmiştir (Hasan Eren, “Türkçedeki Ermenice alıntılar üzerine”, Türk Dili, ağustos 1995, 524. sayı, 862. s) . Hatta bu tesir o derecededir ki, Türkçenin etkisiyle Ermeni dili yapı ve sentaksını (söz dizimini) dahi değiştirmiştir (Bahtiyar Vahabzade, haz. Yusuf Gedikli, Ömürden Sayfalar, Ötüken n., İstanbul 2000, 196-197. s.) .

    Robert Dankoff, yukarıdaki rakama ilave olarak Ermeni diyeleklerinde 150 Türkçe sözün varlığını tesbit etmiştir. Halbuki Türk yazı dilindeki Ermenice kelimeler, sadece 5-10 tanedir (Hasan Eren, “Türkçedeki Ermenice alıntılar üzerine”, 903-904. s.) .

    Ancak bu bir asır evvel yapılmış eksik bir çalışmadır. Ermenicedeki Türkçe kelimelerin sayısı 10 binden az değildir. Sadece şu kadarını belirtelim ki Türk kamu oyunda çok yaygın olan örnek kelimesinin Ermenice olduğu inanışı yanlıştır. Örnek batı Türklerinden doğudaki Altaylılara, Doğu Türkistanlılardan Tatarlara kadar bütün Türk lehçelerinde mevcuttur (Örnek hakkındaki yazımız için Türk Dilinin eylül 2003 tarihli sayısına bakılabilir) .


    Netice

    Türkçe eski, köklü, zengin, yaygın ve çok konuşulan bir dildir. Tarih boyunca bir çok lisan ve halkla alış veriş içinde olmuştur. Hem kelime almış, fakat aldığından ziyadesini vermiştir (Sanırız aldığından az verdiği diller Arapça, Farsça ve Fransızcadır. Geri kalan bütün dillere aldığından fazlasını vermiştir) .
    Lakin Türkçenin yabancı lisanlara etkisi henüz gerektiği kadar araştırılıp incelenmemiştir. Bilhassa Arnavutça, Yunanca, Ermenice ve hatta Gürcücedeki Türkçe kelimelerin bir an evvel araştırılması gerekmektedir. Tabii ki bu, herkesten evvel bize düşen mühim ve kutsal bir vazifedir.
    Aynı vazife Kafkas dilleri, Moğolca, Çince, Korece, Urduca için de variddir. Urduca zaten Türkçe ordu kelimesinden gelmektedir. Binlerce kelime verdiğimiz bir dildir.
    1. Türk Dili Kurultayını açarken, “Öyle bir Türkçe yapalım ki bunu Kaşgardaki Türk de konuşsun, anlasın; Baküdeki, Türkiyedeki de” diyen Atatürkün emrini yerine getirmek için var gücümüzle çalışmamız gerekiyor (Hasan Eren, “Dilde birlik”, Bilimsel Bildiriler 1972, 159. s.)

  • Türkiye'de Kürt olmak09.09.2009 - 18:39

    (herşeyi) ben yapmam devlet yapsın (çocuk hariç)

  • türk olmak09.09.2009 - 18:37

    türk olmanın çilesi

    Yüzyıllar boyunca vatan edindikleri topraklardan bin bir türlü işkence ve zorlukla uzaklaştırılan, yollarda milyonlarcası ölen Türklerin son 150 yılı büyük acılarla dolu. Bu büyük sürgün sırasında 5,5 milyon Türk ve Müslüman hayatını kaybetti. 10 milyona yakını evinden, yurdundan oldu. 150 yılda yaşanan acılar, ‘Sürgün ve Ölüm’ belgeseliyle ilk kez gün yüzüne çıkıyor.

    Türklerin başta Balkanlar olmak üzere Kafkasya, Kırım ve Doğu Türkistan’dan tehciri, ilk kez bu kadar kapsamlı bir çalışmayla dile geliyor. ‘Sürgün ve Ölüm’ adını taşıyan belgeselde, Osmanlı’nın son 150 yıllık döneminde soykırım, baskı ve işkence yapılarak göçe zorlanan insanların dramı anlatılıyor.

    Ahmet Okur’un yönettiği belgesel filmin senaryosu Cemil Yavuz’a, müzikleri Ali Otyam’a ait. Üç yılda 130 kişilik ekiple çekilen film için özel araçla Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Sırbistan, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Romanya, Ukrayna, Kırım, Avusturya, Moldova ve Macaristan’da 114 bin km yol kat edildi. 13 ülke, 53 şehir ve 169 köyde çekimler gerçekleştirildi. 9 bölümden oluşan belgesel için göçü yaşayan 350 kişiyle röportaj yapıldı.

    Aralarında Prof. Dr. Kemal Kapat, Prof. Dr. Yusuf Hamzaoğlu, Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ve Prof. Dr. Mehmet Saray gibi isimlerin bulunduğu birçok bilim adamının görüşüne başvuruldu.

    93 Harbi, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı... Osmanlı, bu savaşlarda yenilmekle kalmadı; çok önemli toprak kayıpları yaşadı. Bu toprak kayıpları da toplumsal travmaları getirdi. Üç kıtada hüküm süren Osmanlı, Rumeli’yi yani Balkanlar’ı kaybetmenin ızdırabını hissetti en çok da..

    Balkanlar’dan tehcir edilen insanların yaşadığı acılar, üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmesine rağmen hâlâ hissediliyor. Göç aslında Türk insanına çok yabancı bir kavram değil; bu, vatanlarından zorla sürülmenin acısı...

    Yaşadıkları topraklarda baskı ve zulum gördükleri için göç etmek zorunda kalan milyonlarca Türk ve Müslüman Anadolu’ya sığındı.

    Göç rüzgârı ilk Kırım’dan esti

    1349’da Rumeli’ye ayak basan Osmanlılar için 1683’te Viyana Kuşatması’ndan sonra tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Bu kuşatmadan yaklaşık 100 yıl sonra 1774’te Kırım kaybedildi. Sadece 1783-84 tarihleri arasında 80 bine yakın Kırımlı, Kırım’dan kaçarak Osmanlı’ya sığındı. 19. yüzyıl Osmanlı için felaketler yüzyılıydı.

    1856-1864 yılları arasında yaklaşık 500 bin Kafkas Müslüman da Osmanlı topraklarına göç etti. 1864’ten sonrasını da sayarsak bu şekilde Kafkasya’dan göçe zorlanan 1 milyon 200 bin Kafkasyalıdan ancak 800 bin kadarı Osmanlı topraklarına ulaşabildi. Ama asıl büyük göç ya da sürgün 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 savaşından sonra yaşandı. Balkanlar’da sonuç felaketti. Balkan savaşında 1 milyon 253 bin insan muhacir durumuna düşmüş, 261 bin 937 kişi yani eski nüfusun yüzde 17’si katledilmiş ya da sürgünlerde ölmüştü. Savaştan önce Rumeli’de 2 milyon 315 bin Müslüman nüfus yaşıyordu.

    Savaşlar ve göç yollarında bu insanların 632 bini hayatını kaybetti. Sonuçta Balkanlar’da kalan Türk nüfusu bir milyon 445 bine düştü. Hakimiyet kurduğu yerlerde asimilasyon yerine insanî bir politika izleyen Osmanlı, doğduğu topraklara kağnıların üzerinde geri dönüyordu.

    Kafkaslar ve Balkanlar’da yaşanan acılardan yıllar sonra Doğu Türkistan’da da Rusya ve Çin’in baskısından ve işkencesinden bunalan Türkler zorunlu bir göç yaşadı. Daha doğrusu anavatanını terk etmek zorunda kaldı. Doğu Türkistanlıların bir kısmı, 1930 ve 40’lı yıllarda ata topraklarını bırakarak, kafileler halinde insanlık tarihinin en zorlu yolculuklarından birine çıktılar.

    Kızgın çölleri, geçit vermez Himalaya Dağları’nı aşarak, savaşa savaşa, öle öle, azala azala Hindistan’a ulaştılar. Yola çıktıktan yaklaşık yirmi yıl sonra Menderes’in davetiyle Hindistan’dan Türkiye’ye geçtiklerinde sayıları milyonlardan sekiz yüz bine düşmüştü.

    Türklerin yaşadıkları acılar, 20. yüzyılın ortalarında bile devam etti. Daha önceki göçlerden dolayı sayıları bir hayli azalan Kırımlı Türkler ve Müslümanlar bu sefer Stalin’in zulmüne uğruyordu. Stalin, 1944 yılında Kırım Türklerinin hepsini sürme kararı verdi.

    Bir gece vakti yataklarından kaldırılarak hazırlanmaları için sadece 15 dakika verilen bu zavallılar, yanlarında birkaç parça eşya ile hayvan vagonlarına tıkıldılar. Yolda çoğunluğu hayatını kaybetti, hayatta kalabilenler ise Sibirya içlerine kadar götürüldüler.

    Avrupa’da II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni rejimler kuruldu, ama Türklere ve Müslümanlara karşı tavır değişmedi. Burada yapılanlardan dolayı Türkler 1950 ve 1980’lerde büyük göç dalgalarıyla Türkiye’ye geldiler. 1989’da ise II. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük göç dalgası yaşandı. Bulgaristan’dan 313 bin Türk doğduğu toprakları terk edip Türkiye’ye geldi.

    1990’lı yılların ortasında Bosna’da yüz binlerce Müslüman Boşnak öldürüldü. Sadece Birleşmiş Milletler’in koruması altındaki Srebrenitsa’da Sırplar 12 bin silahsız insanı vahşice öldürdü. 2001 yılında da Müslüman Arnavutlar ve Kosovalılar sıkıntıya düştüler. Türkiye, hem onlardan göçmek isteyenleri kabul etti hem de güvenliklerini sağlamak için askerî gücüyle oraya gitti.

    Fakat geçtiğimiz 150 yıllık süreçte, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla başlayan göçler sırasında çok acılar yaşandı. Ama maalesef yaşananları ancak yaşayanlar bildi. Dünya, Türklerin, onların akrabalarının ve diğer Müslümanların çektiklerine kayıtsız kaldı. 1800’lü yılların başından günümüze kadar en vahşi yöntemlerle öldürülen beş milyondan fazla insanımızın hesabını soran olmadı.

    Şimdi ise bugüne kadar hep içimizde ‘dindirdiğimiz’ bu büyük acıyı, insanlık ayıbını dünya kamuoyuna anlatacak bir film var karşımızda. Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın, yapımcılığını üstlendiği belgeseli Zeytinburnu’nda yaşayan insanlara vefa borcu olarak görüyor.

    Çünkü Zeytinburnu, Balkanlar’dan, Kırım ve Doğu Türkistan’dan binbir çileyle göç eden muhacirlerin kurduğu bir semt. Sözde Ermeni soykırımına atfen “Son 150 yıllık tarihi incelediğimizde en az yüzü kızaracak olan, hatta yüzü kızarmayacak olan bizleriz.” diyen Aydın, “O zamanlar dehşetli savaşlar yaşanıyormuş, dolayısıyla herkes sıkıntı çekmiş. Ama en çok sıkıntı çeken Türkler ve Müslümanlar olmuş. Çok büyük acılar çekmişler.” diyor.



    Balkanlar’dan ve Kırım’dan göç eden yüz binlerce muhacir İstanbul sokaklarını doldurmuştu. Sirkeci ve Zeytinburnu garlarının yanı sıra Tuzla, zorlu bir yolculukla gelenlerin konakladığı yerlerdi.

    Torunlar, geldikleri yeri tanımıyor

    Tüm bu bilgiler ve belgesel, akıllara, bu kara lekenin neden yabancı hatta Türk tarih kitaplarında hakkıyla anlatılamadığı, insanların vicdanlarında gereken yankıyı bulamadığı sorusunu getiriyor. Cevabı, belgesel için yüzlerce göçmenle ve uzmanla görüşen yönetmen Ahmet Okur veriyor: “Türkiye Cumhuriyeti’nin göçmenleri karşılama, yerleştirme, onlara sosyal imkanlar ve iş olanakları sağlama açısından Osmanlı İmparatorluğu’ndan çok daha başarılı olduğu söylenebilir. Türkiye’dekiler göçmenlere kendi insanları olduğu için hiçbir sıkıntı hissettirmemiş. Anlatılmamasının sebebi bu toplumsal dayanışma olmuş.

    Problem olmayınca yaşananlar yeni nesil tarafından zamanla unutulmuş. Dedesinin, babasının göç hikayesini bilmeyenler var. Ama Yunanistan’a gidenler İstanbul’u ve Türkçeyi unutmamışlar. Araştırma için Yunanistan’daydım. Bir şey almam gerekiyordu, yoldan geçen bir kadına İngilizce almam gereken şeyi nereden bulabileceğimi sormaya çalıştım. Kadın yüzüme baktı ve Türkçe olarak “Neden Türkçe konuşmuyorsun? ” dedi. Anne ve babası İstanbul’dan göç etmişler.O, Yunanistan’da doğmuş; ama Türkçe konuşmayı öğrenmiş. Buradan gidenler hâlâ oraya adapte olamamışlar. Ama Türkiye’de böyle bir sorun yok.” diyor.

  • türk07.09.2009 - 12:43

    Türk Milleti'nin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. 'Türk' sözü tarihin en eski çağlarından beri kullanılıyordu ve belirli bir kavmin yada kavimler birliğinin adı olarak mevcuttu.
    Türkler'in köklü ve çok zengin bir tarihe ve kültüre sahip olması nedeniyle birçok bilim adamı 'Türk' adının nereden geldiği hakkında araştırmalar yapmış, bu araştırmalar neticeside Türk adı ilk defa MÖ. XIV. yy'da 'Tik' vveya 'Tikler' adıyla geçmeye başlamıştır. Diğer bir görüşe göre ise Türk adı MÖ. XIV. yy'dan öncede varolduğudur. Zira Türk ırkının tarihi insanlığın tarihi kadar eskidir. Bu gerçeği kavmi ve milli mitolojilerde ve tarihi oluşumlarda izaheden eski kayıtlarda görmek mümkün olmaktadır.
    Türk ırkının çok eski olması nedeniyle Türk adının nerden geldiği hakkında birçok iddia ve görüşler ileriye sürmüşlerdir. Buna göre,

    -Heredotos'un doğu kavimleri arasında zikrettiği TARGİTAB'lar.

    -İskit topraklarında doğdukları söylenen TYRKAE'ler

    -Tevratta adı geçen Togarma'lar.

    -Eski Hint kaynaklarında tesadüf edilen TURUKHA'lar veya THRAK'lar

    -Esiki Ön Asya çivili metinleride görülen TURUKKU'lar.

    -Çin Kaynaklarında MÖ. I.yy'da rol oynadıkları belirtilen TİK veya Dİ'ler
    Bizzat 'Türk' adını taşıyab Türk kavimleri olarak gösterilmektedir.

    İslam kaynaklarında yer alan İran menşeli 'Zend - Avesta' rivayetleri ile İsrail menşeli 'Tevrat' rivatetleride Nuh Peygamber'in torunu olan Yafes'in oğlu 'Türk' ile İran rivayetlerideki Feridun'un oğlu 'Türac' vveya 'Tur'un soyu türk adını taşıyan ilk kavim olarak gösterilmek istenmiştir.

    'Avesta'da yer alan 'Ebül Beşer'den (1) ,Cemil ve oğu Ferdiun'dan bahsedilmektedir. 'Ferdidun ülkesi Salm, Irak ve Turak (Türk) ismindeki üç oğlu arasında pay etmiştir. Salma! a bugünkü İran ve havalisi, Irak'a bugünkü Irak ve havalisi,Turak'a ise Orta Asya ve Çin havvalisi düşmüştür. Feridun ölünce Irak, Salm'a saldırarak İran ve havalisini almış,dahasonra Turak'a saldırmıştır.

    Irak, Turak'ı yenememiş, savaş bunların torunlarına uzanan dek senelerce sürmüştür. Sonunda Turak'ın torunu 'Afrasyap'(2) Irak torunun 'Muncihir'i mağlup ederek Ceyhun nehri sınır kabul edilen bir anlaşma yapmıştır. Bu tarihten sonra ceyhun nehri doğusunda 'TURAN', batısına da 'İRAN' denmiştir.
    Tevrat rivayetleride ise Nuh tufanından sonra Nuh peygamber dünyayı üç oğlu arasında pay etmiş.Yafes'e Orta Asya ve Çin ülkeleri düşmüş,Yafes ölürken tahtını sekiz oğullarından biri olan 'TÜRK' e bırakmıştır.

    Görülmektedirki Hz. Adem devrina yakın zamanlarda Turak(Türk) 'den İran-Turan savaşlarından ve Alp Er Tunga gibi büyük bir Türk Başbuğunndan ve Saka İmparatorluğu Kağa'nından bahsedilmektedir. Yukarıda mitoloji ve tarihi kayıtlar içerisinde yer alan 'Türk' kelimeleriden,Türk adının nekadar eski olduğu ortyaya çıkmaktadır
    .
    MÖ XIV. yy'da yer alna 'Tik'ler ile dünyada mevcut olan medeniyetlerin en eskisi olan MÖ. VII. yy. da Orta Asya'da kurulan 'Anav' medeniyeti de Türkler tarafından kurulmuştu. O halde Türkler MÖ. XIV. yy'da Tik'ler, MÖ. VII. yy'da Anavlar,MÖ IV yy'da Sakalr ile tarih kayıtlarında yer almaktadır.
    Türk kelimesinin yazılı olarak kullanılması ilk defa MÖ 1328 yılında Çin tarihide 'Tu-Kiu' şeklinde görülmektedir.

    MÖ. I yy'da Roma'lı yazarlardan biri olan Pompeius Meala'nın Azak Denizi kuzeyinde yaşayan halktan 'Turcae' olarak bahsetmesi ile ilk defa yazılı olarak karşılaşıyoruz.

    Türk adının tarih sahnesine çıkışı MS VI yy'da kurulan Kök-Türk Devleti ile olmuştur. Orhun kitablerinde yer alan 'Türk' adı daha çok 'Türük' şeklide gösterilmektedir. Bundan dolayı Türk kelimesini Türk Devleti'nin ilk defa resmi olarak kullanılan siyasi teşekkülün Kök-Türk imparatorluğu olduğu bilinmektedir. Kök-Türkler'in ilk dönemlerinde Türk sözü bir devlet adı olarak kullanılmışken,sonrada Türk millietini ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır.

    MS. 585 yılında Çin İmparatoru'nun KÖK-TÜRK Kağanı İşbara'ya yazdığı mektupta'Büyük Türk Kağanı' diye hitap etmesi, İşbara Kağan'ın ise Çin İmparatoruna vverdiği cevabi mektupta 'Türk Devleti'nin Tanrı tarafından kuruluşundan bu yana 50 yıl geçti' hitapları Türk adını resmileştirmiştir.

    Kök-Türk yazıtlarında Türk sözü daha çok 'Türk Budun' şeklide geçmektedir. Türk Budun'un ise Türk Milleti olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla türk adı bu dönemlerde bir topluluğun veya kavmin isminden ziyade,siyasi bir mensubiyeti belirleyen bir kelime olarak görülmektedir. Yani Türk soyuna mensup olan bütün boyları ve toplulukları ifade etmek üzere milli bir isim haline gelmiştir.

  • türkler07.09.2009 - 12:40

    Tarihte Türk ırkı hakkında çeşitli tasvirler yapılmıştır. Çin,Latin ve Grek kaynaklarında Türkler daha çok Moğol tipinde tasvir edilmişlerdir. Bunun sebebi ise Türkler'in tarih boyunca en çok temasının Mogollar'la olmasıdır. Moğol kitleleri yıllarca Türkler'in idaresinde yaşamış,göçlere,savaşlara Türkler'le beraber katılmışlardır. Bunun sonucunda bu kaynaklar Türk ile Moğol tipini birbirine karıştırmıştır.

    Son yarım asır içinde yapılan ilmi çalışmalar ve araştırmalar sonucu Türkler'in beyaz ırka mensup bulundukları, yeryüzünde mevcut üç büyük ırk grubundan 'Europid' adı verilen grubun 'Turanid' tipine mensup bulundukları anlaşılmıştır. Kafa yapıları Brakisfal (yuvarlak kafalı) dır.

    Türklerin kendilerini başta 'Mongolid' Moğollar olmak üzere diğer topluluklardan ayıran antropolik çizgilere sahip oldukları tespit edilmiştir. Türkler'in hakim vasfı beyaz renk,düz burun,değirmi çene,hafif dalgalı saç,orta gürlükte sakal ve bıyıktır.

    Turan tipine örnek olan Orta Asya, Maveraünehir ve diğer Yakın Doğu Türkleri beyaz tenli,koyu parlak gözlü, değirmi yüzlü,endamlı,sağlam yapılı erkek ve kadınları ile Ortaçağ kaynaklarında güzelliğin timsali olarak gösterilmiş hatta İran edebiyatında Türk sözü 'Güzel İnsan' manasında kullanılmıştır. Tevrat'ta nakledilen bir rivayette ise Türk soyunun Ham ve Sam'dan değil, Yafes'den türemiş olarak beyaz ırktan geldiği gösterilmiştir.

  • ermeni katliamı06.09.2009 - 14:00

    Ermeni katliamı belgelendi!

    Ermenilerin, Erzurum işgali sırasında bölge halkına yaptığı mezalim birkez daha kanıtlandı. Katliamın belgesi ise Rusya'da! Tarihi belge, günümüzde Erivan hükümeti ve diasporanın sloganı haline gelen 'Türkler 1915 yılında 1.5 milyon Ermeni’yi öldürdü' iddiasını ilk elden çürüten bilgiler içeriyor.

    Ermeni katliamına ilişkin Moskova kaynaklı bir belge daha ortaya çıktı. Moskova’daki Askeri Tarih Devlet Arşivi’nde bulunan Tuğgeneral Bolhovitinov’un 11 Aralık 1915’te tarihli raporunda, Ermeni gönüllü birliklerinin ırkçı duygularla Müslüman halka karşı vahşi kırımlara giriştiği bilgisine yer veriliyor.

    Bugüne kadar birçok araştırmacı tarafından ortaya konulan Ermeni katliamı dönemin Rus genarali Bolhovitinov'un 11 Aralık 1915 tarihli raporla birkez daha kanıtlandı. Tarihi belge, günümüzde Erivan hükümeti ve diasporanın sloganı haline gelen 'Türkler 1915 yılında 1.5 milyon Ermeni’yi öldürdü' iddiasını ilk elden çürüten bilgiler içeriyor.

    Sorumlu kendileri

    11 Aralık 1915’te Rus karargahına gönderilen 65 sayfalık rapor, 'Gerçek durum. Düzeltme' başlığını taşıyor.

    Taşnak Partisi’nin, 'Kafkas cephesinde Ermeni gönüllü çetelerinin faaliyetleri' başlıklı bir mektubu Rus Çarı’na iletmesinden iki ay sonra yazılan raporun girişinde, Ermenilerin kaleme aldığı bu mektuptaki bilgilerin 'siyasi amaçlı' olduğu uyarısı yapıldıktan sonra, bölgedeki 'gerçek durum' özetleniyor. Bölgede patlak veren hadiselere, 'Ermeni problemi olarak tabir edilen mesele' tanımını uygun gören Rus general, Osmanlı içinde istenmeyen unsur haline gelmelerinde sorumluluğu Ermenilere yüklüyor. Yönetmeniliğini Haluk Ölçekçi'nin yaptığı 'Cehennem Adası Nargin' adlı belgeselde de belgelenen katliamın en büyük sorumluları ise bazı Avrupa devletleri.

    İngiltere kışkırttı


    Bölgede fitilin 1915’ten çok daha önce, 1890 tarihlerinde dış güçler tarafından ateşlendiğini merkeze bildiren Bolhovitinov, 'Özellikle İngiltere, Osmanlı ile Çarlık Rusya arasında ittifak kurulup Ortadoğu’da yeni güç merkezi oluşmaması için, Türkiye’nin doğusundaki Ermenileri kışkırtarak karışıklık çıkartmıştır. Bundan önce, Türkler, Ermeniler ve Kürtler barış içinde yaşıyordu. Hatta bölgedeki Ermenilerin hayat koşulları, Kürtler’den ve Türkler’den bile iyiydi' diyor.

  • kürt açılımı04.09.2009 - 18:26

    Özetle şunu söylüyorum. Bugünlerde Türklerle yapılacak tartışmaları izleyin.
    Kim ki Kürdlerin ilkokuldan üniversiteye kadar okumasına karşı çıkarsa o ırkçıdır. “Hayır, Türkçe okuyacaksınız” demenin anlamı ırkçılıktan başka bir şey değildir.
    Kim ki Kürdlerin bayrağını kullanmasını istemiyorsa o ırkçıdır.
    Kim ki Kürdlerin kendi televizyonlarını açmasını istemiyorsa o ırkçıdır.
    Bu yazıyı okuyan arkadaşlardan ricam şu: Fazla teorik tartışmaya girmeyin. Bu haklarımızı kabul etmeyenlere, “Siz ırkçısınız” deyip yanından gidin.
    Adam yerine koyup da ağzınızı yormayın. Bizim bu saatten sonra Türkleri ikna etme gibi bir lüksümüz olamaz. İkna çabası harcamak bir katile, bir yobaza saygı duymak anlamına gelir. İnsan düşmanına bile saygı duyar. Ama bir ırkçı düşman olarak değerlendirilemez. Hastadır. Haşa hasta adamla ülke meseleleri konuşulur mu?

    Bu yazı bir kürt sitesinde aydın bir köşe yazarının fikirleri. Bunların aydınlarının zekası bu kadar.

  • kürt masalları31.08.2009 - 19:19

    Kürtler tarihi geçmişi olan bir halktır milattan beş bin yıl önce batı avrupadan göç ederek mezabotamyaya yerleşmiş mezabotamyanın gerçek sahipleridir mancılığı damayı tavlayı satrancı bulanlar kürtlerdir dünyada ilk yerleşimi tahılın ekimini ilk gerçekleştiren kürtlerdir kökeni hint arı ırkına dayanmaktadır yani vikinglerin torunlarıdırlar tanrı tarafından ilk vahiy kürtlere inmiştir melek cin ve şaytan kürt mitolojisinden din kitaplarına geçmiş ilk kurbanda kürtler tarafından kesilmiştir ashabi kef te kürtlerden oluşmaktadır tüm olaylar urfa hatay bölgesinde geçmektedir o dönemde urfa peygamberler diyarıdır nemrutun zumünden kaçıp israile orta doğuya göç eden kavimlerde kürtttür haz muhammet kürtlerin soyundan gelmektedir başta met imparatorluğu olmak üzere sasaniler pers imparatorluğunu kürtler kurmuşlardır persler kürttür farisi kürtçenin lehçelerinden biridir böylesine tarihi zenginliyi olan bir halkı yoksaymak aşağılamak cehaletin ürünüdür
    bu masalın daha geniş versiyonu bakınız kürt siteleri

  • türk düşmanları25.08.2009 - 16:22

    çevremizdeki düşmanlar neysede hepimiz onları biliyoruz. birde yıllarca ekmeğimizi yiyipte ihanet edenler var.