__ ben derse kalkmış bir çocuğum korku ve heyecanla durmadan anlatıyorum kapıcı beşir elindeki pirinç çanı çala çala dolaşıyor dışarıda öğretmenim inatçı ille de bir not vermek istiyor bana açtırmıyor kapıyı anlat çocuğum diyor anlat bakalım ah şu an bir kedi miyavlasa gülsek ya da nal sesleri dolsa sınıfa haritalar canlansa sepetimde patates yemeği var bir de portakal nedense sınıfın en çalışkanı oluyor oğlanlar atilla var enis var yanakları al al saçları kolonyalı va kolalı beyaz yakalarıyla seviyorum onları öğretmen dersi bitirmiyor görüyorum bir gözyaşı seli ve kara bulutlar göç yollarını izleyerek geliyor üstüme doğru ben öğrendiğimi hemen unutuyorum ve ezberlediğimi de öyle karışık anlatıyorum ki devrilmiş bir kova su gibi kimse kullanamıyor bir daha sözcüklerimi ama hâyal bilgim pekiyi
uyanacağım yerde önemli.. bizim köydeki 'cileni dere' (lazca) nin en tepesindeki yabani armut ağacına kurulu salıncakta sallanırken karşıki dağın üzerime gidip geldiği o mutluluk ânında uyanmayı isterdim... hem de çok isterdim. âniden orada oluverseydim şimdi ne dünün tasası ne yarının endişesi varsa yoksa salıncakta uçuşa geçmek..
bu sabah sevinçle fırladım, güvenle uyuduğum yataktan. hani ne olsa, içerideyken o zarar veremezdi hiç bir molekülüme. kalktım ve giyindim hızlıca, hala aranırken gözlerim var mı diye daha güzel kıyafetim. ve baktım son kez aynaya, kahrettim ah! ne de çirkinim vay, diye... ve konuşa konuşa girdim yanına... yanına ha? ah zavallı ahmak, girdiğin bir defa daha, her defa daha girdiğin yalnızlığındı. değil efendim değil. billahi değil. bu defaki yalnızlık değil, onun şahikası idi...
__
ben derse kalkmış bir çocuğum
korku ve heyecanla
durmadan anlatıyorum
kapıcı beşir
elindeki pirinç çanı çala çala
dolaşıyor dışarıda
öğretmenim inatçı
ille de bir not vermek istiyor bana
açtırmıyor kapıyı
anlat çocuğum diyor
anlat bakalım
ah şu an bir kedi miyavlasa
gülsek
ya da nal sesleri dolsa sınıfa
haritalar canlansa
sepetimde patates yemeği var
bir de portakal
nedense sınıfın en çalışkanı oluyor
oğlanlar
atilla var enis var
yanakları al al saçları kolonyalı
va kolalı beyaz yakalarıyla
seviyorum onları
öğretmen dersi bitirmiyor
görüyorum bir gözyaşı seli ve kara bulutlar
göç yollarını izleyerek
geliyor üstüme doğru
ben öğrendiğimi hemen unutuyorum
ve ezberlediğimi de öyle karışık anlatıyorum ki
devrilmiş bir kova su gibi
kimse kullanamıyor bir daha sözcüklerimi
ama hâyal bilgim pekiyi
__ Melisa Gürpınar
Genelde uyanınca cocuk değil,cadı olurum:D
uyanacağım yerde önemli..
bizim köydeki
'cileni dere' (lazca) nin
en tepesindeki yabani armut ağacına kurulu
salıncakta
sallanırken
karşıki dağın üzerime gidip geldiği
o mutluluk ânında uyanmayı isterdim...
hem de çok isterdim.
âniden orada oluverseydim şimdi
ne dünün tasası
ne yarının endişesi
varsa yoksa salıncakta uçuşa geçmek..
biliyorum biliyorum biliyorum
50 yaşında bir adamın
elleri temizdir hep
ve ben günde 3 kez yıkarım ellerimi
ama yalnız kirli görünce
ellerimi
hatırlıyorum
ÇOCUK OLDUĞUM günleri....
FEDERİCO FELLİNİ
bu sabah sevinçle fırladım, güvenle uyuduğum yataktan. hani ne olsa, içerideyken o zarar veremezdi hiç bir molekülüme. kalktım ve giyindim hızlıca, hala aranırken gözlerim var mı diye daha güzel kıyafetim. ve baktım son kez aynaya, kahrettim ah! ne de çirkinim vay, diye... ve konuşa konuşa girdim yanına... yanına ha? ah zavallı ahmak, girdiğin bir defa daha, her defa daha girdiğin yalnızlığındı. değil efendim değil. billahi değil. bu defaki yalnızlık değil, onun şahikası idi...
görülen en güzel rüyadır...
valla nedense ben sabahları uyanınca kendimi hep azmış bi yetişkin olarak buluyom............:P