umudunu kaybedince yaşamak ne içindir ki(?) her zaman bi çözüm yolu vardır... bana göre hiç bir şey imkansız degildir ama hiç bişey vazgeçilmezde degildir olmuyosa olmaz. :)
herkesin korktugu bişi bazen umutlarım olmasa dersiniz çünkü umut bir rizikodur ben bi gecede en yakın köprüden attım hepsini şimdi o yok sadece planlarım var
Hayat dedigimiz sonlu süreç,tek bilinmeyenli bir denklemden ibaret.Kendini buldun mu hayatin en karmasik çözülmeyenini çözmüssün demektir.Yani esitligin bilinenler tarafinda yer almaktasin. Geçmisin yeseren küfsü kokusunu da esitligin karsi tarafinda yek basina birakabilmissen,umut dolanmadaysa en kilcal damarlarinda,güne her seye ragmen gülen yüzünü dönebilmissen,akabiliyorsan gürül gürül agaran safakla ve dahasi bezeyebilmekteysen en canli ve sicak renklerle ömür yelpazeni; iste o zaman yasiyor ve yasatiyorsundur umudunla suladigin,zâtina bahsedilen nefesi.Ardimizda biraktigimiz illâki çirkin görünmez aslinda.Hani demem o ki,bugün bile dünkü aklimiz yetim kalir zannimca. Yapilandan ya da yasatilandan öte yarinin sadece gerçek yarindan ibaret olmadigini,belki bundan iki gün önce hayal edemezdik ama ihtimali bile bugüne tasimaya yetmistir bizi.Ama belki yarim yasanmis ya da hiç yasanmamis sayilmis anilara benim sözüm.Tabi ki hepsi yasanacak ki; duygularimiz ve sözümüzle soluk alip veren biz,bugünden talimli olacagiz yarinlarda yer alan yasama.Hayata,ayakta ve dimdik bir sarilisla ödetecegiz sevgiye; bugünün bedelini. Dün zaten bizim olmusken,yarinlara kapi aralayacagiz umutla satin aldigimiz bugünden.Öyleyse tasinma vaktidir.Ezilmek,üzülmek ve hüzün adina telaffuz edilebilecekler için vakit yok.Sevgiyle,inançla ve sabirla yarina yolculuk vakti…Hem “Basari her zaman en güçlünün degil,sonunda basaracagina inananindir”(Annom) denmistir.Inanin ve sevgi ile kol kola umut kokan yarinlarda hep birlik olalim!
Ümit hayattan beklediklerimizin bütünüdür; ummaktan doğan güven duygusudur. Dilimizde yaygın olarak kullandığımız ve dört elle sarıldığımız kelimedir. Bununla ilgili olarak pek çok deyim de vardır: Ümide düşmek, ümidini kesmek, ümit bağlamak, ümit serpmek, ümide kapılmak, ümidi sönmek, ümit bırakmak, ümit uyanmak, ümidi suya düşmek, ümit etmek… vb. Ümitle ilgili bir o kadar da atasözümüz vardır. Bunlar hayatımızın enerji kaynağı olan ümidin ne kadar elzem bir tarafımız olduğunu ortaya koyar: “Ümit varlıktan yeğdir, Ümit fakirin ekmeğidir, Çıkmadık canda umut vardır, Allah’tan umut kesilmez” Ümit kişinin kendini güçlü kılması için bazı değerlere sarılmasıdır. İnsanları hayata sımsıkı bağlayan duygudur. Hayatta hep ümitvar olmak zorundayız. Çünkü bir dakika sonra neler olabileceğini kestirmek mümkün değildir. Yaşam nelere gebedir? Bunu bilemeyiz şüphesiz. Onun için hep iyimser bakacağız yaşanan hakikatlere. İslâm inancı ümitvar olmayı önermektedir insanlara. Hatta bununla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de çok çarpıcı bir ayet vardır: “...Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez.”(Yusuf Suresi, 87) Demek ki sıkıntılar hat safhada olsa da bir çıkış kapısı muhakkak vardır. Böyle düşünerek hadiselere iyimser yaklaşmalıyız. Tersini düşünmek bizi içten içe çökerterek yolumuza taş koyar. İnsan bedenen yaşasa da ümidini kaybettiğinde ruh ölümü gerçekleşmiş demektir. Bu safhadan sonra taşıdığı beden ona ıstırap veren ağır bir yüktür. Bu keskin dönemeçte yaşamla ölüm arasında gider gelir insan. Yaşamak anlamını kaybetmiştir bu noktadan sonra. Yaşayan ölü tabiri tam da bunlar için söylenmiş bir ifadedir. İnsanlar hayatta zaman zaman bir kısım sıkıntı ve hayal kırıklıklarıyla karşılaşılabilir. Ömür aynı çizgide sürüp gitmez. İnişli çıkışlıdır yaşam. Hayat da tıpkı mevsimler gibidir. Baharı, yazı, güzü ve kışı vardır ömrümüzün. Nasıl ki her mevsimin belli bir vakti varsa yaşadıklarımızın belli bir vakti vardır. Yaşananların değişken olması hayatın cilvelerindendir. Dünyada insan her şeyini kaybedebilir. Yarınların neler getireceğini hiçbirimiz bilemeyiz. Çok zengin bir insan, bir gecede bütün varlığını kaybedebilir. Bu bir kumarda da olur veya doğal bir felâkette de… 17 Ağustos depreminde Gölcük ve Yalova’da yaşayanlar bir gecede onlarca dairesini kaybederek çadıra mahkûm olmuşlardı. Yine aynı felâkette aile fertlerini ölüm ayırmıştı birbirinden. Bunun nice örnekleri yaşanmıştır dünyada. Demek ki hepimiz her an çok kıymet verdiğimiz mal varlıklarımızı, yakınlarımızı, makam ve mevkilerimizi kaybedebiliriz. Buna hazır olmalıyız. Ölenler dışında her şeyin geri gelme ihtimali vardır. Çalışır yeni evler, arabalar, eşyalar alabilirsiniz. İşinizden kovulduysanız alanınızda yetişmiş bir kişiyseniz yeni iş kapıları sizin için ardına kadar açılabilir. Fakat bunların dışında bir şey var ki onu kaybederseniz yaşama şansınız azalır. Belki maddeden yaşarsınız ama manen ölürsünüz. Dört elle sarılmamız gereken bu kıymetli varlığımız ümitten başka bir şey değildir. Bazılarının “Bu sözlere karnım tok” dediğini duyar gibiyim. Fakat onlar ne düşünürse düşünsün gerçek şu ki bizi hayata bağlayan, ayakta durmamızı sağlayan beynimizin yakıtı olan ümittir. Onu kaybeden her şeyini kaybetmiş demektir. Onu koruyan yarınlarını emniyete almıştır. Ümidimiz tükenmediği sürece olmaz diye bir şey yoktur. İnsanın hayallerinin genişliği ümidinin sınırları kadardır. Yarınların neler getireceğini bilemeyiz ama hep güzellikler umut ederiz. Bu tenimize can, yüreğimize heyecan verir. Gündelik ve uzun vadeli umutlarımız boşa çıkınca hayal kırıklıkları da gelir peşi sıra. Akıllı insan umutsuzluğun arkasında da yeni umutlar arayan bir istikbal avcısıdır. Umut denizler kadar geniştir; ama herkes kayığının büyüklüğü nispetinde açılabilir o derin sulara. Kayığınız derme çatma ise çok fazla ilerleyemezsiniz ümidin açık denizlerinde. Şiddetli dalgalara göğüs geremezsiniz. Çabuk yorulursunuz kürek sallamaktan. Neticede teslim olursunuz acı gerçeklere. En kıymetli varlığımız olan sağlığımızı kaybetmek çok önemli bir durum olsa da ümidini kaybetmeyen insan günün birinde sağlığını tekrar kazanabilir. Asrımızın en ölümcül hastalığı olan kanser illetinin ağına düşmüş nice insan, ümitlerini saklı tuttukları için bu hastalığı da yenerek eski günlerine kavuşmuşlardır. Ümide aykırı bakanlar da olmuştur zaman zaman. Bunların başında Alman düşünür Nietzsche(Niçe) gelmektedir. Burhan girdapları içerisinde yaşayan bu yazar ümitle ilgili olarak şu tezi ileri sürmüştür: “Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır” Bu da bir görüştür şüphesiz. Ona da saygı duyarım ama katılmam. Ümit suya yazı yazmak da olsa ben ümide talibim. Her nereye gitsem çıkınımda bir tutam umut taşırım. Aç kalsam da ümitsiz kalmam hiçbir zaman. Benim için hava kadar, su kadar elzemdir. Şunu da unutmamak gerekir ki umutlar her an suya düşebilir. Öyle bir durumda donup kalmamak için şimdiden dev dalgalarla savaşmayı ve yüzmeyi öğrenmelisiniz. Ümit önümüzde yürüyen gölgemizdir. Nereye gitsek o hep öndedir ve biz onu takip etmek mecburiyetindeyiz. Sadece güneşsiz havalarda göstermez kendini. O zaman da yüreğimizin en hassas yerine kurulur. Anlaşılan o ki onunla yollarımızı ancak kara toprakta ayırabiliriz. Lâkin orada da cenneti ümit ederiz. İnsan ümitle ayakta durabilir. Bizi dengede tutar geleceğe dair düşlerimiz. Karanlık dünyamızı aydınlatan ışıktır ümit… Onu kucaklamayanlar bir hiçtir aslında. Anadan, babadan, çocuklarımızdan, akrabalarımızdan, eşimizden, işimizden, dostlarımızdan bir ümit bekleriz hep yahut onların ümidi biz oluruz. Öyle veya böyle diyeceğim şu ki ümitsiz yaşanmaz kardeşim, ümitsiz yaşanmaz. Her ümidin hayal kırıklıklarına dönüşme ihtimali olsa da onsuz bir hayatı düşünemiyorum. Bu böyle biline.
Sağ occipital hematom’du tanısı. Doktorlar ve hemşireler için belki de bir isim ve soyaddı….Amcamdı…
Önce femoral venden girilecek…ardından beyin anjiografisi yöntemiyle beynin sağ hemisferinde patlamaya(kanamaya) hazır bir bomba gibi durmakta olan minik damar ağına(arterio venöz malformasyon) ulaşılacak…sonra jelimsi bir trombolitik madde enjekte edilecekti oraya…ardından operasyonun başarısını gösteren filmler çekilecek…her şey yolundaysa olay tamamlanmış olacaktı…eğer değilse…o zaman açık beyin ameliyatı yapılacaktı…
Önce kafa derisi Kızılderililerden daha başarılı bir şekilde kaldırılacak(otopsi gibi) ….Matkap benzeri bir aletle üç yerinden minik delikler açılacaktı kafatasında…sonra hedefini bulan kesici bir tel guide itilerek…iki delikten geçirilecek…öne geriye hareketle testereyle keser misali üçgen bir kapak oluşturulacaktı…sonra o kafatasından kapak kaldırılacak…özel aletlerle beyine ulaşılacaktı…oradaki kanama bölgesi temizlenecek…sonra kapak geri kapatılıp…kazınmış olan saçlı deri sütüre edilecekti…
Eğer her şey yolunda gitseydi…
Yoğun bakıma girdim… ^^Beni kurtar ne olur..^^ ifadesiyle baktı gözlerime….
Bu bakışı ne çok görmüştüm bugüne dek…sayısını unutmuştum hatta…
Sepsisli bir bebeğin gözlerinde de… Midesi yıkanan yanlışlıkla ilaç içmiş bir çocugun gözlerinde de… Büyük bir elli bin lira özefagusunda(yemek borusunda) durmakta olan bir minişin güzel masum yüzünde de…
Yapılacak şeyi yapmıştım her zaman… Yanına gidip saçlarını okşamış…
Kulağına fısıldamıştım usulca…
^^İyileşeceksin meleğim… Seni kurtarmak için her şeyi yapacağım… Ve bunu sadece dudaklarının kenarında oluşma ihtimali olan küçük bir tebessüm için…bir gülüşün için yapacağım….
Merak etme sen… Buradayım… Tam yanında duruyorum… Yalnız değilsin meleğim…
Sen ki tertemiz dualarım kadar güzelsin… Allahım…ne olur bana yardım et…
Seni kurtaracağım…^^
Dünyanın en güzel tebessümünü gördünüz mü hiç iyileşmiş bir çocuğun gözlerinde ve dudaklarında… Ben gördüm… Karşılığında trilyonlar verseler…karşılığı ödenmezdi o güzelliğin..
Şimdiyse yoğun bakımdaydım… Üzerimde menekşe iğreti ziyaretçi doktor üniforması…ayaklarımda galoşlar..
Bir yatakta yatıyordu öylece… Baba yarım…amcam..can özüm… Her yanından başka bir monitorizasyon kablosu fışkırıyordu…bacak arasında bir sonda… El öpüp bayram harçlığı aldığım O güzel burma bıyıklı adam…şimdi tanınmaz haldeydi…
Başında duran maviler giyinmiş doktor bey tanımış gözlerle baktı yüzüme… -Çukurovadan mı doktor hanım… -Ewet dedim…
-Dönem arkadaşıyız dedi…Ben anestezi bölümünde ihtisas yapıyorum… -Yaa dedim..ben de pediatrideyim..
Yakınınız mı yoksa? diye sordu. -Amcam… dedim yaşlı gözlerle…
Tekrar operasyon planlıyorlar komplikasyon gelişmiş dedi…hastanın genel durumunu değerlendirmeye geldim..anestezi alıp alamayacagını bildirmek için -Ne olmuş peki..diye sordum…
Femoral venden (kasıktan) girmişler…Tam o jelatinöz maddeyi enjekte ederken..yeni bir beyin kanaması yaşanmış…Şu an sol kol ve bacağı hemiplejik durumda dedi..(sol kol ve bacak tamamen hareketsiz ve hissiz-FELÇ) Şu an SAK(subarachnoid kanama) halinde…dedi…(beyin kanaması tüm beyin boşlukları ve medulla spinalise(omurilik boşluklarına) yayılmış vaziyette)
-Konuşamadım…avazım çıktığı kadar sustum hıçkırıklara boğulmamaya çalışarak… Metanetimi kaybetmemeliydim..Burada..tam da bu anda olmazdı…
O hissiz ama dünyanın en ulvi elini tuttum… Dudaklarıma götürdüm…
Bir bebek gibiydi karşımda….savunmasız…gözlerinin feri sönmüştü… Sağ elini mütemadiyen hareket ettiriyor… Peltek aksanı ve konuşmasıyla bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu..
Sağ elini getirip sol elini buluyor… Sonra sol elini tutup on cm kadar yukarıya kaldırıyordu…ve yere bırakıyordu… Yerçekiminin etkisiyle düşen elini gördüğüm zaman….sanki hançerler saplanıyordu kuş gibi çırpınan minik yüreğime… Bak Selin… demek istiyordu…yapılan enjeksiyonu beden diliyle annesine şikayet eden minik çocuklar gibi… ^^Bak..görüyor musun..sol elim kendiliğinden düşüyor….^^ ^^Sol elim nerde Selin^^… diyordu sonra…daha az önce bana elinin hareketsizliğini gösterdiğini unutarak…
^^Amcam…^^..dedim saçları kazınmış başını okşayarak… Kulağına fısıldayarak… Bütün çaresizliğimle…(çünkü ben nöroşirürji uzmanı değildim..dalım pediatriydi..)
Amcam..canım… İyileşeceksin… Senin iyileşmen için her şeyi yapacağım.. Ne günler atlattık biz… Bunu da atlatacağız…^^…
Ona ^^sana gelirken anayola çıkmaya çalıştığımda dalgınlıktan bir arabanın arka kapısını dağıttım..saatlerce uğraştım polis tutanak ve kasko meselesini halledebilmek için…bir bayan olarak yoruldum artık hayatın omzuma yüklediği sınırsız ezgilerden amca…bana yardım et ne olur..^^..diyemedim..
O kadar benim dışımda gelişiyordu ki her şey…müdahale sınırlarımın ötesinde…Operasyon odasında olamazdım ki…
Ona ^^Seni kurtaracağım^^ da diyemedim..dünyanın en büyük acısını taşıyarak sol cenabımda…terzi ne zaman kendi söküğünü dikebilmişti…
Sadece… Onun iyileşeceğine…bütün şeylerin kötüye gitmesine rağmen….umutsuzca ama….ÖLESİYE…İNANMAK İSTEDİM…………
... bu sözcük çok anlamlı...ve umut ben'im olacak kadar hem de...
umudunu kaybedince yaşamak ne içindir ki(?) her zaman bi çözüm yolu vardır... bana göre hiç bir şey imkansız degildir ama hiç bişey vazgeçilmezde degildir olmuyosa olmaz. :)
....hiç bir zman kaybetme....
....fakirin ekmeğiymiş
puslu bir havanın ardından güneş açabilir..
güneşi görmek için bazen puslu havada ve hatta yağmur altında yürümek gerekir..
suz vaka
herkesin korktugu bişi bazen umutlarım olmasa dersiniz çünkü umut bir rizikodur
ben bi gecede en yakın köprüden attım hepsini
şimdi o yok
sadece planlarım var
bize bizim farkında olmadan yutturulan sakinleştirici
Ummaktan doğan güven duygusu, °ümit.
Bu duyguyu veren kimse ya da şey.
Beklenilen iyi sonuç.
umudunuzu hic bir zaman kaybetmeyin
frene bas
fazlası iyi değil :)
karşıyaka anadolu lisesi 11. dönem mezunlarından birinin ismi...hatta 2005-2006 yıllarında 11-A sınfında öğrencilik yapmış biri o...
her zaman içimde...
bazen var bazen yok:(
Asla...asla kaybedilmemesi gereken..
Umut fakirin ekmeğiymiş.
Öyleyse hayal de yaşam suyumuz...
Ekmek yemeğe hakkımız olmasa da,hayal pınarından kana kana su içebiliriz. *
Hand of Hope (umudun eli)
http://www.greaterthings.com/News/hand.htm
umut, çoğu zaman olmasın istediğimiz dilektik. genel olarak hiç bişey,,
Hayat dedigimiz sonlu süreç,tek bilinmeyenli bir denklemden ibaret.Kendini buldun mu hayatin en karmasik çözülmeyenini çözmüssün demektir.Yani esitligin bilinenler tarafinda yer almaktasin.
Geçmisin yeseren küfsü kokusunu da esitligin karsi tarafinda yek basina birakabilmissen,umut dolanmadaysa en kilcal damarlarinda,güne her seye ragmen gülen yüzünü dönebilmissen,akabiliyorsan gürül gürül agaran safakla ve dahasi bezeyebilmekteysen en canli ve sicak renklerle ömür yelpazeni; iste o zaman yasiyor ve yasatiyorsundur umudunla suladigin,zâtina bahsedilen nefesi.Ardimizda biraktigimiz illâki çirkin görünmez aslinda.Hani demem o ki,bugün bile dünkü aklimiz yetim kalir zannimca.
Yapilandan ya da yasatilandan öte yarinin sadece gerçek yarindan ibaret olmadigini,belki bundan iki gün önce hayal edemezdik ama ihtimali bile bugüne tasimaya yetmistir bizi.Ama belki yarim yasanmis ya da hiç yasanmamis sayilmis anilara benim sözüm.Tabi ki hepsi yasanacak ki; duygularimiz ve sözümüzle soluk alip veren biz,bugünden talimli olacagiz yarinlarda yer alan yasama.Hayata,ayakta ve dimdik bir sarilisla ödetecegiz sevgiye; bugünün bedelini.
Dün zaten bizim olmusken,yarinlara kapi aralayacagiz umutla satin aldigimiz bugünden.Öyleyse tasinma vaktidir.Ezilmek,üzülmek ve hüzün adina telaffuz edilebilecekler için vakit yok.Sevgiyle,inançla ve sabirla yarina yolculuk vakti…Hem “Basari her zaman en güçlünün degil,sonunda basaracagina inananindir”(Annom) denmistir.Inanin ve sevgi ile kol kola umut kokan yarinlarda hep birlik olalim!
yaşadığınız sürece kaybetmemniz gereken... sizi yaşama bağlayan... her düştüğünüzde tekrar ayağa kalkmanız için size elini uzatan bi dost...
ÜMİTLER HEP TAZEDİR
M.NİHAT MALKOÇ
Ümit hayattan beklediklerimizin bütünüdür; ummaktan doğan güven duygusudur. Dilimizde yaygın olarak kullandığımız ve dört elle sarıldığımız kelimedir. Bununla ilgili olarak pek çok deyim de vardır: Ümide düşmek, ümidini kesmek, ümit bağlamak, ümit serpmek, ümide kapılmak, ümidi sönmek, ümit bırakmak, ümit uyanmak, ümidi suya düşmek, ümit etmek… vb.
Ümitle ilgili bir o kadar da atasözümüz vardır. Bunlar hayatımızın enerji kaynağı olan ümidin ne kadar elzem bir tarafımız olduğunu ortaya koyar: “Ümit varlıktan yeğdir, Ümit fakirin ekmeğidir, Çıkmadık canda umut vardır, Allah’tan umut kesilmez”
Ümit kişinin kendini güçlü kılması için bazı değerlere sarılmasıdır. İnsanları hayata sımsıkı bağlayan duygudur. Hayatta hep ümitvar olmak zorundayız. Çünkü bir dakika sonra neler olabileceğini kestirmek mümkün değildir. Yaşam nelere gebedir? Bunu bilemeyiz şüphesiz. Onun için hep iyimser bakacağız yaşanan hakikatlere.
İslâm inancı ümitvar olmayı önermektedir insanlara. Hatta bununla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de çok çarpıcı bir ayet vardır: “...Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez.”(Yusuf Suresi, 87)
Demek ki sıkıntılar hat safhada olsa da bir çıkış kapısı muhakkak vardır. Böyle düşünerek hadiselere iyimser yaklaşmalıyız. Tersini düşünmek bizi içten içe çökerterek yolumuza taş koyar.
İnsan bedenen yaşasa da ümidini kaybettiğinde ruh ölümü gerçekleşmiş demektir. Bu safhadan sonra taşıdığı beden ona ıstırap veren ağır bir yüktür. Bu keskin dönemeçte yaşamla ölüm arasında gider gelir insan. Yaşamak anlamını kaybetmiştir bu noktadan sonra. Yaşayan ölü tabiri tam da bunlar için söylenmiş bir ifadedir.
İnsanlar hayatta zaman zaman bir kısım sıkıntı ve hayal kırıklıklarıyla karşılaşılabilir. Ömür aynı çizgide sürüp gitmez. İnişli çıkışlıdır yaşam. Hayat da tıpkı mevsimler gibidir. Baharı, yazı, güzü ve kışı vardır ömrümüzün. Nasıl ki her mevsimin belli bir vakti varsa yaşadıklarımızın belli bir vakti vardır. Yaşananların değişken olması hayatın cilvelerindendir.
Dünyada insan her şeyini kaybedebilir. Yarınların neler getireceğini hiçbirimiz bilemeyiz. Çok zengin bir insan, bir gecede bütün varlığını kaybedebilir. Bu bir kumarda da olur veya doğal bir felâkette de… 17 Ağustos depreminde Gölcük ve Yalova’da yaşayanlar bir gecede onlarca dairesini kaybederek çadıra mahkûm olmuşlardı. Yine aynı felâkette aile fertlerini ölüm ayırmıştı birbirinden. Bunun nice örnekleri yaşanmıştır dünyada.
Demek ki hepimiz her an çok kıymet verdiğimiz mal varlıklarımızı, yakınlarımızı, makam ve mevkilerimizi kaybedebiliriz. Buna hazır olmalıyız. Ölenler dışında her şeyin geri gelme ihtimali vardır. Çalışır yeni evler, arabalar, eşyalar alabilirsiniz. İşinizden kovulduysanız alanınızda yetişmiş bir kişiyseniz yeni iş kapıları sizin için ardına kadar açılabilir. Fakat bunların dışında bir şey var ki onu kaybederseniz yaşama şansınız azalır. Belki maddeden yaşarsınız ama manen ölürsünüz. Dört elle sarılmamız gereken bu kıymetli varlığımız ümitten başka bir şey değildir.
Bazılarının “Bu sözlere karnım tok” dediğini duyar gibiyim. Fakat onlar ne düşünürse düşünsün gerçek şu ki bizi hayata bağlayan, ayakta durmamızı sağlayan beynimizin yakıtı olan ümittir. Onu kaybeden her şeyini kaybetmiş demektir. Onu koruyan yarınlarını emniyete almıştır. Ümidimiz tükenmediği sürece olmaz diye bir şey yoktur. İnsanın hayallerinin genişliği ümidinin sınırları kadardır. Yarınların neler getireceğini bilemeyiz ama hep güzellikler umut ederiz. Bu tenimize can, yüreğimize heyecan verir.
Gündelik ve uzun vadeli umutlarımız boşa çıkınca hayal kırıklıkları da gelir peşi sıra. Akıllı insan umutsuzluğun arkasında da yeni umutlar arayan bir istikbal avcısıdır. Umut denizler kadar geniştir; ama herkes kayığının büyüklüğü nispetinde açılabilir o derin sulara. Kayığınız derme çatma ise çok fazla ilerleyemezsiniz ümidin açık denizlerinde. Şiddetli dalgalara göğüs geremezsiniz. Çabuk yorulursunuz kürek sallamaktan. Neticede teslim olursunuz acı gerçeklere.
En kıymetli varlığımız olan sağlığımızı kaybetmek çok önemli bir durum olsa da ümidini kaybetmeyen insan günün birinde sağlığını tekrar kazanabilir. Asrımızın en ölümcül hastalığı olan kanser illetinin ağına düşmüş nice insan, ümitlerini saklı tuttukları için bu hastalığı da yenerek eski günlerine kavuşmuşlardır.
Ümide aykırı bakanlar da olmuştur zaman zaman. Bunların başında Alman düşünür Nietzsche(Niçe) gelmektedir. Burhan girdapları içerisinde yaşayan bu yazar ümitle ilgili olarak şu tezi ileri sürmüştür: “Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır” Bu da bir görüştür şüphesiz. Ona da saygı duyarım ama katılmam.
Ümit suya yazı yazmak da olsa ben ümide talibim. Her nereye gitsem çıkınımda bir tutam umut taşırım. Aç kalsam da ümitsiz kalmam hiçbir zaman. Benim için hava kadar, su kadar elzemdir. Şunu da unutmamak gerekir ki umutlar her an suya düşebilir. Öyle bir durumda donup kalmamak için şimdiden dev dalgalarla savaşmayı ve yüzmeyi öğrenmelisiniz.
Ümit önümüzde yürüyen gölgemizdir. Nereye gitsek o hep öndedir ve biz onu takip etmek mecburiyetindeyiz. Sadece güneşsiz havalarda göstermez kendini. O zaman da yüreğimizin en hassas yerine kurulur. Anlaşılan o ki onunla yollarımızı ancak kara toprakta ayırabiliriz. Lâkin orada da cenneti ümit ederiz.
İnsan ümitle ayakta durabilir. Bizi dengede tutar geleceğe dair düşlerimiz. Karanlık dünyamızı aydınlatan ışıktır ümit… Onu kucaklamayanlar bir hiçtir aslında. Anadan, babadan, çocuklarımızdan, akrabalarımızdan, eşimizden, işimizden, dostlarımızdan bir ümit bekleriz hep yahut onların ümidi biz oluruz.
Öyle veya böyle diyeceğim şu ki ümitsiz yaşanmaz kardeşim, ümitsiz yaşanmaz. Her ümidin hayal kırıklıklarına dönüşme ihtimali olsa da onsuz bir hayatı düşünemiyorum. Bu böyle biline.
umut; masmavi gözlerinde aşkı görebilmek...
umut; git dememek.
umut; kollarıma atılmak..
umut; umut demek..
umut; sevmek demek....
yaşamanın telk şartı
bazılarının boşuna ettiği şey...
gelecekte olmasini istediklerimiz......umutsuzda yasanmaz kii...
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
m.a.ersoy
umut garibin ekmeğidir derler.
umudumun kaynağı...
yine umuttur.
yaşamanın aslında direnmek, umudunda bu mucaledede bir araç olarak düşünmek.... umuda dair bir tanım
Sağ occipital hematom’du tanısı.
Doktorlar ve hemşireler için belki de bir isim ve soyaddı….Amcamdı…
Önce femoral venden girilecek…ardından beyin anjiografisi yöntemiyle beynin sağ hemisferinde patlamaya(kanamaya) hazır bir bomba gibi durmakta olan minik damar ağına(arterio venöz malformasyon) ulaşılacak…sonra jelimsi bir trombolitik madde enjekte edilecekti oraya…ardından operasyonun başarısını gösteren filmler çekilecek…her şey yolundaysa olay tamamlanmış olacaktı…eğer değilse…o zaman açık beyin ameliyatı yapılacaktı…
Önce kafa derisi Kızılderililerden daha başarılı bir şekilde kaldırılacak(otopsi gibi) ….Matkap benzeri bir aletle üç yerinden minik delikler açılacaktı kafatasında…sonra hedefini bulan kesici bir tel guide itilerek…iki delikten geçirilecek…öne geriye hareketle testereyle keser misali üçgen bir kapak oluşturulacaktı…sonra o kafatasından kapak kaldırılacak…özel aletlerle beyine ulaşılacaktı…oradaki kanama bölgesi temizlenecek…sonra kapak geri kapatılıp…kazınmış olan saçlı deri sütüre edilecekti…
Eğer her şey yolunda gitseydi…
Yoğun bakıma girdim…
^^Beni kurtar ne olur..^^ ifadesiyle baktı gözlerime….
Bu bakışı ne çok görmüştüm bugüne dek…sayısını unutmuştum hatta…
Sepsisli bir bebeğin gözlerinde de…
Midesi yıkanan yanlışlıkla ilaç içmiş bir çocugun gözlerinde de…
Büyük bir elli bin lira özefagusunda(yemek borusunda) durmakta olan bir minişin güzel masum yüzünde de…
Yapılacak şeyi yapmıştım her zaman…
Yanına gidip saçlarını okşamış…
Kulağına fısıldamıştım usulca…
^^İyileşeceksin meleğim…
Seni kurtarmak için her şeyi yapacağım…
Ve bunu sadece dudaklarının kenarında oluşma ihtimali olan küçük bir tebessüm için…bir gülüşün için yapacağım….
Merak etme sen…
Buradayım…
Tam yanında duruyorum…
Yalnız değilsin meleğim…
Sen ki tertemiz dualarım kadar güzelsin…
Allahım…ne olur bana yardım et…
Seni kurtaracağım…^^
Dünyanın en güzel tebessümünü gördünüz mü hiç iyileşmiş bir çocuğun gözlerinde ve dudaklarında…
Ben gördüm…
Karşılığında trilyonlar verseler…karşılığı ödenmezdi o güzelliğin..
Şimdiyse yoğun bakımdaydım…
Üzerimde menekşe iğreti ziyaretçi doktor üniforması…ayaklarımda galoşlar..
Bir yatakta yatıyordu öylece…
Baba yarım…amcam..can özüm…
Her yanından başka bir monitorizasyon kablosu fışkırıyordu…bacak arasında bir sonda…
El öpüp bayram harçlığı aldığım O güzel burma bıyıklı adam…şimdi tanınmaz haldeydi…
Başında duran maviler giyinmiş doktor bey tanımış gözlerle baktı yüzüme…
-Çukurovadan mı doktor hanım…
-Ewet dedim…
-Dönem arkadaşıyız dedi…Ben anestezi bölümünde ihtisas yapıyorum…
-Yaa dedim..ben de pediatrideyim..
Yakınınız mı yoksa? diye sordu.
-Amcam… dedim yaşlı gözlerle…
Tekrar operasyon planlıyorlar komplikasyon gelişmiş dedi…hastanın genel durumunu değerlendirmeye geldim..anestezi alıp alamayacagını bildirmek için
-Ne olmuş peki..diye sordum…
Femoral venden (kasıktan) girmişler…Tam o jelatinöz maddeyi enjekte ederken..yeni bir beyin kanaması yaşanmış…Şu an sol kol ve bacağı hemiplejik durumda dedi..(sol kol ve bacak tamamen hareketsiz ve hissiz-FELÇ)
Şu an SAK(subarachnoid kanama) halinde…dedi…(beyin kanaması tüm beyin boşlukları ve medulla spinalise(omurilik boşluklarına) yayılmış vaziyette)
-Konuşamadım…avazım çıktığı kadar sustum hıçkırıklara boğulmamaya çalışarak…
Metanetimi kaybetmemeliydim..Burada..tam da bu anda olmazdı…
O hissiz ama dünyanın en ulvi elini tuttum…
Dudaklarıma götürdüm…
Bir bebek gibiydi karşımda….savunmasız…gözlerinin feri sönmüştü…
Sağ elini mütemadiyen hareket ettiriyor…
Peltek aksanı ve konuşmasıyla bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu..
Sağ elini getirip sol elini buluyor…
Sonra sol elini tutup on cm kadar yukarıya kaldırıyordu…ve yere bırakıyordu…
Yerçekiminin etkisiyle düşen elini gördüğüm zaman….sanki hançerler saplanıyordu kuş gibi çırpınan minik yüreğime…
Bak Selin… demek istiyordu…yapılan enjeksiyonu beden diliyle annesine şikayet eden minik çocuklar gibi…
^^Bak..görüyor musun..sol elim kendiliğinden düşüyor….^^
^^Sol elim nerde Selin^^… diyordu sonra…daha az önce bana elinin hareketsizliğini gösterdiğini unutarak…
^^Amcam…^^..dedim saçları kazınmış başını okşayarak…
Kulağına fısıldayarak…
Bütün çaresizliğimle…(çünkü ben nöroşirürji uzmanı değildim..dalım pediatriydi..)
Amcam..canım…
İyileşeceksin…
Senin iyileşmen için her şeyi yapacağım..
Ne günler atlattık biz…
Bunu da atlatacağız…^^…
Ona ^^sana gelirken anayola çıkmaya çalıştığımda dalgınlıktan bir arabanın arka kapısını dağıttım..saatlerce uğraştım polis tutanak ve kasko meselesini halledebilmek için…bir bayan olarak yoruldum artık hayatın omzuma yüklediği sınırsız ezgilerden amca…bana yardım et ne olur..^^..diyemedim..
O kadar benim dışımda gelişiyordu ki her şey…müdahale sınırlarımın ötesinde…Operasyon odasında olamazdım ki…
Ona ^^Seni kurtaracağım^^ da diyemedim..dünyanın en büyük acısını taşıyarak sol cenabımda…terzi ne zaman kendi söküğünü dikebilmişti…
Sadece…
Onun iyileşeceğine…bütün şeylerin kötüye gitmesine rağmen….umutsuzca ama….ÖLESİYE…İNANMAK İSTEDİM…………
Eternalflame/24 Kasım 2004
Umudum rehinken, sevdalım rehin..
Ben nasıl rehin bir bedenin gurbetinden sual ederim?