Rus işgali sırasında Bitlis, bir harabe şehir görüntüsü alır. Düşmanın çekilmesinden sonra savaş esnasında Bitlis'ten kaçan bir baba ve oğul, Bitlis'e dönmek üzere yola çıkarak şehre hakim konumdaki Dideban Dağı eteğine varırlar.
Baba, şehirde canlı kalıp kalmadığını öğrenmek için oğlunu şehre gönderir. Bir süre sonra oğul geri döner ve uzaktan babasına şöyle seslenir:
'Şehirde yaşama dair hiçbir iz yok; sadece beş tane minare ayakta kalmış.' Bunu duyan baba yıkılır, diz çöker ve şöyle bir ağıt yakarak oğlunu yanına çağırır.
Bitlis'te beş minare, beri gel oğlan beri gel. Yüreğim dolu yare, beri gel oğlan beri gel.
Bu ağıt zamanla türkü ve manilere konu olarak günümüze kadar gelir.
Türkünün Sözleri
Bitliste beş minare beri gel oğlan beri gel Yüreğim dolu yare beri gel oğlan beri gel İsterem yanen gelem beri gel oğlan beri gel Cebimde yok on pare beri gel oğlan beri gel
Tüfeğim dolu saçma beri gel oğlan beri gel Kaçma vururum kaçma beri gel oğlan beri gel Doksan dokuz yarem var beri gel oğlan beri gel Bir yarede sen açma beri gel oğlan beri gell
Dinlediğimiz ve söylediğimiz türkülerimizin hemen hemen herbirinin doğru yada yanlış pek çok hikayesi var.Bu hikayeler Anadolulu'nun,Trakyalı'nın ve bir dönem bizim olan Kafkaslarda ve Balkanlarda yaşamış yada yaşayan insanlarımızın sevdalarını,mertliğini,sevinçlerini,hüzünlerini bu türkülerde bulur ve görürüz.Nacizane kanaatim odur ki hem türkülerimizi hem hikayelerini çocuklarımıza aktarmamız elzemdir.Çünkü biz kendimiz olduğumuz zaman geleceğe emin adımlarla ilerleyebileceğiz taklitle değil.
Kırmızı gül demet demet Sevda değil bir alamet Balam nenni yavrum nenni Gitti gelmez o muhannet Şol revanda balam kaldı Yavrum kaldı balam nenni Kırmızı gül her dem olmaz Yaralara merhem olmaz Balam nenni yavrum nenni Ol tabipten merhem gelmez Şol revanda balam kaldı Yavrum kaldı balam nenni
hikayesi ise........ biraz iç acıtan türden.......:((
Ali diye bir oğlan varmış zamanında.Savaş patlak vermeden evvel gönül vermiş bir güzele, evlenmiş ve evliliğinin daha kırkı çıkmadan askere çağrılıvermiş.Ali sevdiğini anası ile bir başına bırakıvermiş ve askere gitmiş.Ali askere gitmesinden epey bir süre geçmesinden sonra savaşın bittiği haberi gelmiş köye Ali'nin anası ile sevdiği mutluluk sarhoşu olmuşlar.Ali'nin içinde bulunduğu grubun şehre dönüş tarihi belli olmuş bunun üzerine anası ve karısı başlamışlar hazırlığa.Ve o gün geldiğinde anası demiş ki
'Kızım ben gidip tren istasyonunda bekleyeyim oğlumu sende hazırlıkları tamamla evde' deyip tren istasyonun yolunu sabahın köründe tutmuş.Anası başlamış beklemeye.Bir tren gelir biri gider ve oğlan gelmezmiş.Anası hava kararıncaya kadar beklemiş ve oğlan gelmemiş.Umudunu kesen ana evin yolunu tutmuş.
Eve geldiğinde gelinin odasında sesler geldiğini duyup kapıya yanaştığında içerde bir erkek olduğunu anlar.Bizim Anadolu'nun anası namusunu kirli bırakır mı içerden tüfeği kaptığı gibi odaya dalıverir ve yorgana doğru boşaltır mermileri.Ortalık kan gölüne dönmüştür.O arada yorgan sıyrılıverir yatağın üstünden.Birde ne görsün iki yıldır askerde olan oğulcuğu ile ona gözü gibi bakan gelini yatağın içersindedir.Meğersem anası istasyonda beklerken görememiştir oğlunu, oğlanda koştura koştura eve gitmiş ve sevdiceğini yalnız bulunca dayanamamıştır.Bundan sonra ana az olan aklını da yitirip yollara düşer ağzında bir türkü;
Türkü dostlarına merhaba, Ben de bir türkü hikayesi ile giriş yapayım devamı gelecek…
Hastane Önünde İncir Ağacı
Komşu kızı ile beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır. Hava değişimi olarak Yozgat'a (Akdağmadeni) gelir. Sözlüsünün ailesi gence kızlarını göstermek istemez. Genç tedavi için İstanbul'da hastaneye yatar, pencereden gördüğü incir ağacından aldığı ilhamla aşağıdaki türküyü söyler.Yakalandığı amansız hastalıktan kurtarılamayarak hastanede ölür.
Mehmedimin bu ölmeden önce hastane odasında söylediği bu türküyü Fatih Kısaparmak tan dinleyip gözlerin yaşarmaması ne mümkün…
HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI
Hastane önünde incir ağacı anam ağacı Doktor bulamadı bana ilacı Baş tabib geliyo zehirden acı
Garip kaldım yüreğime dert oldu Ellerin vatanı bana yurt oldu
Mezarımı kazın bayıra düze Yönünü çevirin sıladan düze anam vay düze Benden selam söyleyin o hayırsıza Başına koysun, karalar bağlasın Gurbet elde kaldım diye ağlasın
İYİ
Rus işgali sırasında Bitlis, bir harabe şehir görüntüsü alır. Düşmanın çekilmesinden sonra savaş esnasında Bitlis'ten kaçan bir baba ve oğul, Bitlis'e dönmek üzere yola çıkarak şehre hakim konumdaki Dideban Dağı eteğine varırlar.
Baba, şehirde canlı kalıp kalmadığını öğrenmek için oğlunu şehre gönderir. Bir süre sonra oğul geri döner ve uzaktan babasına şöyle seslenir:
'Şehirde yaşama dair hiçbir iz yok; sadece beş tane minare ayakta kalmış.'
Bunu duyan baba yıkılır, diz çöker ve şöyle bir ağıt yakarak oğlunu yanına çağırır.
Bitlis'te beş minare, beri gel oğlan beri gel.
Yüreğim dolu yare, beri gel oğlan beri gel.
Bu ağıt zamanla türkü ve manilere konu olarak günümüze kadar gelir.
Türkünün Sözleri
Bitliste beş minare beri gel oğlan beri gel
Yüreğim dolu yare beri gel oğlan beri gel
İsterem yanen gelem beri gel oğlan beri gel
Cebimde yok on pare beri gel oğlan beri gel
Tüfeğim dolu saçma beri gel oğlan beri gel
Kaçma vururum kaçma beri gel oğlan beri gel
Doksan dokuz yarem var beri gel oğlan beri gel
Bir yarede sen açma beri gel oğlan beri gell
Nazmi Zülfikar
Dinlediğimiz ve söylediğimiz türkülerimizin hemen hemen herbirinin doğru yada yanlış pek çok hikayesi var.Bu hikayeler Anadolulu'nun,Trakyalı'nın ve bir dönem bizim olan Kafkaslarda ve Balkanlarda yaşamış yada yaşayan insanlarımızın sevdalarını,mertliğini,sevinçlerini,hüzünlerini bu türkülerde bulur ve görürüz.Nacizane kanaatim odur ki hem türkülerimizi hem hikayelerini çocuklarımıza aktarmamız elzemdir.Çünkü biz kendimiz olduğumuz zaman geleceğe emin adımlarla ilerleyebileceğiz taklitle değil.
Ben avuçlarımda
Islak bir kibritin
Sönük alevine takılı
Gemileri yakarken
Sen avuçlarınla
Topladığın
Küllerinden gemileri
Şişelere diziyordun
Ben
Beni bekleyen
En son sandalla
Açılırken Ummanlara
Sen
Senin o sığ koylarından
Tebessümle uğurluyordun
En son kalan yolcularını
Ben deryanın
Tam ortasında güneştim
Hani, köprülerimin üzerinden
Batışımı izlemeye doyamadığın
Sen mehtaplı gecelerin
Seyri sefaları da Şimal yıldızım
Hani, kadehte balık şaşkınlığından
Doğuşuna asla yetişemediğim.
Ben gözlerinin
İçinde ki adalardaydım
Yolu kesilmiş
Yosunlar tutmuş
Yok bir rehineydim
Sen zümrüt-ü Anka'nın
Kanadın da ki zümrütdün
Kaf dağına taşınmış
Kadınlara takılmış
Kraldan daha kraldın
Ben geç kaldımsa
şimdi
Özlediğin Yarınlarına
Sen erken dedinse
şimdi
Geçmiş Günlerime
Elveda derim
o vakit Aşka
Şimdi
Durma yelkenler fora
n.aydemir
05.03.2008 Denizli
Üç beş kişi kalmış
Türkü diyenler
onun için bozgun çalar sazımız
Bir ülkenin türkülerini yapanlar,yasalarını yapanlardan daha güçlüdür.
vlerinin Önü Yoldur
Yoldan Geçen Karakoldur
Gurban Olam Sarı Gelin
Gel Destini Bizden Doldur
Al Fadimem Bal Fadimem
Yanakları Gül Fadimem
Uyan Uyan Sabah Oldu
Namazını Gıl Fadimem
Şu Dağların Burcu Musun
Kız Boynumun Borcu Musun
Gurban Olam Sarı Gelin
Sen Kötünün Harcı Mısın
Al Fadimem Bal Fadimem
Yanakları Gül Fadimem
Uyan Uyan Sabah Oldu
Namazını Gıl Fadimem
Evlerinin Önü Şatır
Atlı Geçer Güpür Güpür
Gurban Olam Sarı Gelin
Gel De Bizim Evi Süpür
Al Fadimem Bal Fadimem
Yanakları Gül Fadimem
Uyan Uyan Sabah Oldu
Namazını Gıl Fadimem
Koyun Yola Dizilirdi
Bağlı İpler Çözülürdü
Ahranımış Gavur Oğlan
Buz Olsaydı Çözülürdü
Al Fadimem Bal Fadimem
Yanakları Gül Fadimem
Uyan Uyan Sabah Oldu
Namazını Gıl Fadimem
Al Fadimem Suya Gider
Su Yolunda Çalım Eder
Çalım Etme Al Fadimem
Ben Cahilim Aklım Gider
Al Fadimem Bal Fadimem
Yanakları Gül Fadimem
Uyan Uyan Sabah Oldu
Namazını Gıl Fadimem
-bu türkü yeni gelin olan fadimenin sabahleyin uyanmaması ve uykusunda öldüğünü anlayan kocasının feryadıdır. rahmetli babaannem anlatmıştı.
Kırmızı gül demet demet
Sevda değil bir alamet
Balam nenni yavrum nenni
Gitti gelmez o muhannet
Şol revanda balam kaldı
Yavrum kaldı balam nenni
Kırmızı gül her dem olmaz
Yaralara merhem olmaz
Balam nenni yavrum nenni
Ol tabipten merhem gelmez
Şol revanda balam kaldı
Yavrum kaldı balam nenni
hikayesi ise........ biraz iç acıtan türden.......:((
Ali diye bir oğlan varmış zamanında.Savaş patlak vermeden evvel gönül vermiş bir güzele, evlenmiş ve evliliğinin daha kırkı çıkmadan askere çağrılıvermiş.Ali sevdiğini anası ile bir başına bırakıvermiş ve askere gitmiş.Ali askere gitmesinden epey bir süre geçmesinden sonra savaşın bittiği haberi gelmiş köye Ali'nin anası ile sevdiği mutluluk sarhoşu olmuşlar.Ali'nin içinde bulunduğu grubun şehre dönüş tarihi belli olmuş bunun üzerine anası ve karısı başlamışlar hazırlığa.Ve o gün geldiğinde anası demiş ki
'Kızım ben gidip tren istasyonunda bekleyeyim oğlumu sende hazırlıkları tamamla evde' deyip tren istasyonun yolunu sabahın köründe tutmuş.Anası başlamış beklemeye.Bir tren gelir biri gider ve oğlan gelmezmiş.Anası hava kararıncaya kadar beklemiş ve oğlan gelmemiş.Umudunu kesen ana evin yolunu tutmuş.
Eve geldiğinde gelinin odasında sesler geldiğini duyup kapıya yanaştığında içerde bir erkek olduğunu anlar.Bizim Anadolu'nun anası namusunu kirli bırakır mı içerden tüfeği kaptığı gibi odaya dalıverir ve yorgana doğru boşaltır mermileri.Ortalık kan gölüne dönmüştür.O arada yorgan sıyrılıverir yatağın üstünden.Birde ne görsün iki yıldır askerde olan oğulcuğu ile ona gözü gibi bakan gelini yatağın içersindedir.Meğersem anası istasyonda beklerken görememiştir oğlunu, oğlanda koştura koştura eve gitmiş ve sevdiceğini yalnız bulunca dayanamamıştır.Bundan sonra ana az olan aklını da yitirip yollara düşer ağzında bir türkü;
Kırmızı Gül Demet Demet...
Bu öykü Malkara köylerinden alınmış olup belli bir
kişinin dilinden yazıya geçirilmiş değildir. Çevrede
herkes tarafından bilinen bir öyküdür. Söylentiye
göre, çok eskiden köyün birinde Zeynep isimli çok
güzel bir kız vardır. Onaltıya yeni bastığında
Zeynep'i köylerindeki bir düğünde aşırı (yabancı)
köylerden gelen Ali isimli bir genç görür. Ali
Zeynep'i çok beğenir ve köyüne döndüğünde kızın
babasına hemen görücü gönderir. Zeynep'i Ali'ye
verirler. Kısa bir zaman sonra düğünleri olur. Ali,
Zeynep'i alıp aşırı köyüne götürür.
Zeynep'in gelin gittiği köy ile kendi köyü arası üç
gün üç gece çeker. Bu kadar uzak olduğundan dolayı
Zeynep, anasını babasını ve kardeşlerini tam yedi yıl
göremez. Bu özlem Zeynep'in yüreğinde her gün biraz
daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır. Köyün büyük
bir tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi
köyüne doğru dönüp için için kendi yaktığı türküyü
mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemini
gidermeye çalışırmış.
Oysa kocası, Zeynep'in bu özlemine pek aldırış etmez.
Kaldı ki eski sevgisi de pek kalmadığından kendini
fazlaca horlamaya, eziyet etmeye başlar. Sonunda bu
özlem ve kocasının horlaması Zeynep'i yataklara
düşürür.
Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep'in düzelmesi için,
köyden gelip gidenler de anasının babasının
çağrılmasını salık verirler. Başka çare kalmadığını
anlayan Zeynep'in kocası da anasına babasına haber
vermeye gider. Altı gün altı gecelik bir yolculuktan
sonra bir akşam üstü Zeynep'in anası babası köye
gelirler, Zeynep'i yatakta bulurlar. Perişan bir halde
Zeynep hala türküsünü mırıldanmaktadır. Aynı türküyü
anasına babasına da söylemeye başlar. Çevresindeki
bütün köy kadınları duygulanıp göz yaşı dökerler.
Annesi fenalıklar geçirir ve bayılır.
Zeynep hasretini giderir, giderir ama artık çok geç
kalınmıştır. Bir daha onmaz, sonu ölümle biter. Herkes
Zeynep için göz yaşı döker. İşte o gün bu gündür bu
türkü ayrılığın türküsü olarak söylenip durur.
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler
Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim
Babamın bir atı olsa binse de gelse
Annemin yelkeni olsa uçsa da gelse
Kardeşlerim yolları bilse de gelse
Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim
Türkü dostlarına merhaba,
Ben de bir türkü hikayesi ile giriş yapayım devamı gelecek…
Hastane Önünde İncir Ağacı
Komşu kızı ile beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır. Hava değişimi olarak Yozgat'a (Akdağmadeni) gelir. Sözlüsünün ailesi gence kızlarını göstermek istemez. Genç tedavi için İstanbul'da hastaneye yatar, pencereden gördüğü incir ağacından aldığı ilhamla aşağıdaki türküyü söyler.Yakalandığı amansız hastalıktan kurtarılamayarak hastanede ölür.
Mehmedimin bu ölmeden önce hastane odasında söylediği bu türküyü Fatih Kısaparmak tan dinleyip gözlerin yaşarmaması ne mümkün…
HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI
Hastane önünde incir ağacı anam ağacı
Doktor bulamadı bana ilacı
Baş tabib geliyo zehirden acı
Garip kaldım yüreğime dert oldu
Ellerin vatanı bana yurt oldu
Mezarımı kazın bayıra düze
Yönünü çevirin sıladan düze anam vay düze
Benden selam söyleyin o hayırsıza
Başına koysun, karalar bağlasın
Gurbet elde kaldım diye ağlasın