Toplumda Bireysel Takıntılar sizce ne demek, Toplumda Bireysel Takıntılar size neyi çağrıştırıyor?
Toplumda Bireysel Takıntılar terimi Romantikoss Favorites tarafından tarihinde eklendi
Toplumda Bireysel Takıntılar terimi Romantikoss Favorites tarafından tarihinde eklendi
okudun mu cüce peygamber
okudun mu deli peygamberi
okudun mu peygamber devesini
okdun mu kayıp cenneti
okudun mu yeraltı
okdun mu küfür
okudun mu kıyamet
film değilmiş ki
bir ünlümüzü de prensler dövmüştü
bir ünlümüzü de prensler ağırlamıştı
ama türk değil onlar şu anda
bir insan nasıl o kadar "aptal" olabilir ya
HİÇ DUYMAYAN
YEMEZ İÇMEZ DEĞİLSİNİZ
EVET DEĞİLSİNİZ
bazı insanlar okur okur sapıtır
bazı insanlar okumaz okumaz üşütür
bazı insanlar da hayatta belli bir amacı BELİRLİ BİR ÇİZGİYLE KORUR
BANA SINIRLARINIZI BOŞUNA ANLATMAYIN
AŞAĞIDA FİLM VAR
OKURSANIZ...
INTERNET'I AÇMAK YERİNE
FİLM DİYE SİZİ İZLEMEK
BİR EV HANESİNDE
NE GİBİ ANLAMLARIN DIŞINA TAŞMAMALI ANLARSINIZ
bir iki kelime olsun
sadakam olsun O ZAMAN.
BUYURUN
BİREYSEL TAKINTILAR
SAÇMA SAPAN NOTLAR
ŞİZOFRENİN GÜNLÜĞÜ
Övgü Mümin ve cennetliklerden olan Müslümanların sevgisini arttır, günahlarını affet, iletişim
güçlerini sağla, ailelerine kavuştur, eşlerini sadık kullarından eyle, çocuklarımıza sağlık sıhhat
ver, uzun ömürler ver, derslerinde başarılar sağla, işlerine bereket ver, işlerini tamamına erdir,
bende onları ikna edecek hiçbir şey yok, sen onları benden razı et, huzur ver, güzellik ver, iyi
huylar ver, ayrılmak isteyenlere kolaylıklar ver, kolaylıklar sağla, haksızlığa uğramalarına izin
verme ...özgürlüklerini tanı, arkadaşlıklar ver ve son olarak da bizim için en iyi olanı anladığın
konuların doğru olduğunu bize ispatlarken hiçbirine yalan deme! Ne yani, şimdi benim bütün
dleklerim yalan mı? Aramıza hiç bir engelin girmesine izin verme... eşyaları, araç gereçleri vs.
ve en önemlisi de kutsal kitabı doğru kullanmayı nasip et. Hatalarımızı önümüze ser... kötü
alışkanlıklarımızdan vaz geçmemizi sağla. İntikamımızı al. Bizi doğru puzzle'lara yerleştir.
Düzgün bir psikoloji ver. Bize ilişkilerimizde gereken mesafeleri ve toplumsal düzende doğru
yer almayı nasip et. Psikolojimizi düzelt ve doğru bir terazide durmasına yardım et. Onların
arasını düzelt, ilişkilerine anlayışını ve şefkatini kat. Evimizde tek bir yabancı barındırma.
Bizim kaderimizi en güzel yazacak olan sensin... hayatımıza neler gelip, neler gidecek diye
gösterdiğinde bize insan yerine sapıkları gönderme. Bizi haddini aşıp sesin içinden konuşan
insanların her türlüsünden dünyada ve ahirette uzak tut. Onlarla aynı cennette bile
olmayalım... Benim sınırlarımı aşan her türlü tekliften her türlü canavarlaşmış ruh
hastalığından bizi uzak tut! Onlarla aynı dünyada yaşadığımızı anlayamayacağımız kadar
iyiler, demek hiçbirimizi kurtarmadı. Bu katil ruhlu insanlar yüzünden bize hastalık tanıları
koyma. Hastalığı da şifayı da verecek olan sensin... bunların olması için yapılması
gerekenleri yapmakla, kendi görevini yerine getirmek arasında bizi inancımızdan ayırma! Bizi
ses çıkaran yaratık tanımaktan alıkoy... onları sonsuza kadar bize gösterme. Bize
erişemeyecekleri bir cehennem varsa, orada olmayı hak etmelerine dair bize sapık sapık
roller verme. Onları içselleştirmiş bazı beyinsizlerin bizimle aynı haklardan faydalanmasına
izin verme. Senin kuralların net! Bu dünyayı üç günlük hevesi için yaşamış her lanetlenmiş
insanı bizden def et. Sesin hızını bilen biri lazım diye çıkılan yolda, kendi tükürüğüne sahip
çıkamayan insanlar olduysa da, onların en büyük cezaları hak ettiğini bana anlatan bir diğer
haddini bilmezin iftiralarından bizi koru. Ticari kaygılar nedeniyle pislik yuvası adını verdikleri
tuzaklarına düşmeyi kimseye nasip etme. Dinsiz ve de imansız bu insanların hayatımızdan
çaldıklarını küçümsemelerine seyirci kalma. Bu insanlar bizi acınacak durumlarıyla
sömürebilecekleri bir güne göz dikmiş olsalar da, bizi onlardan gelebilecek tek şey olan
belalardan koru. Bunları yanımıza yaklaştırma. Ruhsuz olduğumuz var sayımıyla yaşanacak
tek bir dakikayı bile bize nasip etme. Toprak bütünlüğümüzü koru. Daha çok kitap okuyalım.
Daha iyi işletelim zekamızı. Bizi dilediğin şekilde az bir miktar uyutup, en güzel amaçlar için
uyandırmanı diliyorum. Bize kendi özelliklerimize göre yaratılışımıza uygun ödev ve görevler
vermenin yanı sıra bize kendimiz tanıt... kız kardeşimin elinden tutmama yardım et.
Haksızlığın karşısında adaletle ayakta duralım. Bütün anti müslümanları öldür. Nefsime
uygun olmayan alışkanlıkları benden yok et. Namazlarımızı düzgün kılalım. Özel hayatımıza
uygun iş planımızı bize açıkça anlatmanı diliyorum. Peygamberi daha iyi duyalım. Kitap
okurken konuyu ve karakterleri de takip edebilmeyi diliyorum. Bizim hayvanlarımız hangileri...
onların hepsini korumanı diliyorum. Bizim gerçek ailelerimiz kimler? Onlara acı... onları affet.
İçinde peygamberin ve peygamberi saygının olmadığı her bir nefsi bizden def et. Bize
tutumlu olmayı nasip et. Bizi boş ve gereksiz hayallere dalmaktan kurtar. Toplumun
uçurumlarına düşmememiz için bize yardım et. Başkalarının hakkını yememe ve benim
hakkımın yenmesine izin verme. Hızlı ve anlama yakın okumama yardım et. Bizi yardımsız
bırakma. Bizden gücünü esirgeme. Ruh eşimizle uygun bulduğun şekilde bizi birleştir. Bizi
layık görmediğin tekliflerle asla buluşturma. Bunun için ibadet etmemize yardım et. Bizi
çaresiz bırakma. Komşularımızla en güzel muhabbeti geliştirmemizi sağla. Günahlarımızı
affet. Özgür romanı her açıdan iyi değerlendirmemizi sağla. Oruçlarımı tamamlayıp düzgün
tutmama yardım et, sağla. İlmimi arttır. İdeal kiloma ulaşmama yardım et. Hocalarımıza
daha saygılı olalım, saygıda kusur işlemeyelim. Anneme babama sağlık sıhhat mutluluk ve
huzur ver. Kitaba, Allah'ın yarattıklarına, peygamberlere, dinin kurallarına daha saygılı olalım.
Bizim hayvanlarımızı evine bağlı, sadık, sağlıklı, huzurlu eyle. Onları sevdiklerine kavuştur.
Bizleri çocuklarımıza kavuştur. Onlara sağlık, sıhhat, huzur, başarı vermeni diliyorum. Onları
sevdiklerine kavuştur. Mümin kulların arasını düzelt. Onları barıştır. Karşıma kafir çıkarma.
Bulut'a ve anne ve babama şifa ver. Bizlere uzun ömürler ver.Allah'ın bizim için uygun
gördüğü kaderi yaşayalım. Hayır kurumlarına vaktinde gidelim. Özel hayatımızda saygısızlık
olmasın. Bizi affet. Bize uzun ömürler ver. Bilgileri kolay dinlememe yardımcı ol.
Konsantrasyonumu arttır. Bizi de onlara güzel duyur. Bizleri buluştur kavuştur. Asla ayırma.
Güzel giyinelim. Cool olalım. Sağlıklı olalım. Kendimizi suçlamayalım. Dünyayı dalga
geçmeden nasıl ciddiye almayalım, bizi doğru yola ilet. Bize paralı askerlik gibi kurallara
uygun kolaylıklardan nasip et. Ezber kabiliyetimi arttır. Müzikle ilgili ne gibi bir yol almalıyım,
bize yardım et. Yüzümüzü kızartma. Dinimizi hayata uyarlayalım, uygulayalım. Bizi tüm çirkin
haksızlıklardan koru, haksızlığa bir dur de. Nefsimizi sadece Allah'a emanet etmek isterim,
en doğruyu tek bilen Allah'a şükürler olsun. Sinema kültürmüzü arttırsa çok seviniriz. Masum
dediğin işe, yürüyüşe asla leke sürdürme. Sadece Allah'a güvensinler ve gene de dinin
emirlerini yerine getirsinler. Bizlerin arasına nifak tohumu serpilmesin, varsa hepsini yok et.
Allah'ım senin sevdiğin sevdiklerin sayesinde sevdiğimiz insanlarla, gerçek yaratılışımıza
uygun huzurlu ve mütevazı bir hayatı yaşarken çalışmak ve başarıyla kendi gururumuzu
tatmak mümkün olsun, sen bize göster yaşat... sen bize bir zafer rüzgarı ver. Beni bu
şüpheden kurtar. Ailecek kitap okuyalım. Hayatımıza eğlenceyi senin uygun gördüğün kişiyle
senin sayende kendimiz davet edelim. Bizim için uygun görmediğin anıları bizde pişmanlık
yaratmış anıları bizden sil... onlarla bizi tekrar yüzleştirme. Kaza ve kadere uygun olarak, kötü
işin ayıbını bize (gizleme) gösterme, iyi işin ayıbını da (bizden gizleme) daha iyi bir hal için
vesile olacak kadardan fazla bize nasip etme. Günah işlememize mani ol. Sessizliğin
ardındaki sevdiğin insanlara sevgimizle ulaşalım. Gereksiz gülmemize mani ol. Bizlere kültür
seviyemize göre sınavlar ver, imanımızı arttır... tek başımıza yüzleşeceğimiz olaylara başka
sesler, nefesler, insanlar karışmasına asla izin verme. Bunlar O'na kolaydır. Allah'ım bizim
hatalarımızı düzelt, hatalarımızı düzeltmemize yardım et. Allah'ım milletimizi,
cumhuriyetimizi, devletimizi her türlü beladan ve düşmandan koru. Bizi sana yaklaştıracak
amellerle sına. Boş işlerle uğraşmayalım, onlardan korkmayalım. Ailemizle ilgili doğru
düzgün ve yerinde kararlar alıp onlarda seninle yürümemize yardım et... kendimizi iyi ifade
etmemize yardım et. Bizlere afiyet ve sağlıkla yaşamayı nasip et. Neşemiz sofralarımızdan
asla eksik olmasın, hep çoğalsın. Evimiz daha yaşanır ve yaşayan bir ev olsun. Ortak
özelliklerimizi doğru değerlendirelim. Bize yolculukları kolaylaştır. Başkalarının hatalarını
gözümüze sokma... bize gösterme. Suçluların cezalarını tez zamanda ver. Evimizdeki huzuru
sana borçlu olduğumuzu sonsuza dek bana unutturma. Masumiyetimizi ispat etmemize
yardım et. Bilmediğimiz türlü türlü şeylerle nasıl baş edeceğimizi bize kolaylaştır... bizi
sorumlu tutma... kafamızda dinçlik ve huzur ve sükunetini ver... şerefimizle çalışmamıza
yardım et. Bizi koru. Arkadaşlarımızı doğru seçmemize yardım et. Yaratılışımıza uygun
olmayan kişilerle bizi muhatap etme. Çevremizde hep cennetliklerden, müminlerden,
Müslümanlardan sevdiğin kulların olsun, sevgin paylaşılsın isterim. Allah’ım benim ilmimi
arttır. Müslümanlardan müzik haracı kesilmesine izin verme. Allah’ım işlerimizi hayırlara
vesile et. Hak ile batılı ayır.
Dakik olmak için Hayatını doğru konuya adamak için İnsanlar arasında adil olmak için
Samimi bir tebessüm için Yaygın kanıya rağmen haklılığını korumak için Eşsiz bir kontrol
duygusu için Başarıyı her yerde görmek için Kaybedilen zamanı telafi etmek için Hafızayı
güçlendirmek için Kabiliyetlerini en iyi derecede yaşamak için Kısa vadeli çözümlerinde
uyumluluk için Kendi inancını en güçlü şekilde yaşamak için Tolerans gerektiren durumlarda
taviz vermemek için Gereksiz bulunan konuları abartmamak için Hakkında hayırlı olanı en
yüksek hayrına uygun görebilmek için Kırgınlıkları doğru atlatabilmek için İçine ferahlık
duygusu verecek konularda sıkıntı yaşamamak için Sözlü tartışmalarda üzülmemek için Yeni
bir sayfa açmak için Kuşku ile emin olma arasında hiç çelişki yaşamamak için Seviyene
uygun dostluklar kurmak için Hayat arkadaşını hiç bir anlamda yitirmemek için Gelecek
yaşamı düşünmek için Farklı yönlerini toplumun doğrularıyla uyumlandırmak için Yalnız
kalmamak için Ölçülü hareket etmek için Hayvanları sevmek için Tatillerde huzurlu olmak
için Korktuğun konularda kendi sırdaşın olman için Fırsatları değerlendirip hayatı
kucaklamak için Bilgiyi doğru kaynaktan edinmek için Sınavlarda başarı için Heveslerini
sevgiyle olgunlaştırman için Fiziken güzel ve dengeli olmak için Ruhunu besleyen hisler
tadıp güçlenmen için Şansını doğru yerde bulman için Halden anlayanlarla muhabbet için
Kötülüğü iyilikle savmak için Amaçlarını önemle kavraman için Faydalı ilimle uğraşman için
Kusursuz sisteme saygı duymak için Terk edilme hissini çabuk atlatmak için Hayatından
çalmalarına izin vermemek için Muhabbetlere katılmak için Asaletini köklerinde bulman için
Temiz duygularla karşılık bulman için Sorumluluklarını aksatmaman için En sevdiğin günlerin
hesabını tutman için Sonsuzluğu umutla keşfetmek için Hobilerini işe çevirebilmen için
Yalnızlığın tadını çıkarman için Yaratılış amacına saygı duyulması için Koşulsuz sevgiyi
ilimle beslemek için Empati ve sempati duygularının kendi farkındalığına hizmet etmesi için
Kimse tarafından sömürülmemek için Allah'ın diledikleri olsun diye Allah ile arana kimse
girmesin diye Karakterin yaşamla doğru uyumu için Taleplerinde tutarlı olmak için Gönül
rızası kazanmak için Fayda veren ilimle tartışma konusu olmamak için Doğru kişilerle iletişim
ve birliktelik ve paylaşım yaşamak için Kendini kaybetmemek için Resim, müzik, spor,
seyahat ve sinema gibi konuların özel hayatının önüne geçmemesi için Günün her saatini iyi
değerlendirmek için Sahipsiz kalmamak için Kusursuz olan her şeye eşit derecede saygı
duymak için Kardeşlik ve insanlık adına güçlü kalmak için Sebepsiz yere duygulanmamak
için Sabırlı olduğun konuların kaderin önüne geçmemesi için Geçmişini ve geleceğini iyi
tanıman için Rahatsız edilmemek için Sevmediğin bir ilişkiye en uygun şekilde son vermek
için Elde edemeyeceğin güzelliklere de saygılı olman için Kadere teslim olmak yerine Allah'a
teslim olmak icin İnsanlar üstünden geçinmesin diye Hiçbir şeyi kendinden fazla ciddiye
almamak için İnsanlara karşı affedici ve anlayışlı olmak için Boş konuşmamak için Herkesin
bir ruh ikizi olduğunu asla unutmamak için Bilerek işlenen günahlara düşmemek için
Kazadan beladan korunmak ve zarar görmemek için Sosyal kabul için İsteklerini ön planda
tutmamak için Enerjini dengelemek için Kültür mirasını araştırmak için Dini istismar etmemek
için Katı kuralları dayatan insanlardan uzak durmak için Günlük hayatını gizli yaşamak için
Arkadaşlıklarında hayat dolu kalmak için Hedeflerinden asla vazgeçmemek için Tesellisi
olmayan konularda umuda kapılmamak için Herkesin duygularına hitap edemeyeceğini
bildiğinde şaşmamak için Dedikodu, haset, gıybet gibi düşmanlara yenilmemek için
Mesafelerini iyi koruyabilmen için Edebi birikiminle aklını yanlış bakışlara teslim etmemek
için Elinden alınan her şansın hesabını tutmak için İdeal kilonu korumak için
Mesafelerini korumak için
Sağlıklı yaşam için
Boş vaktini iyi değerlendirmek için
Hayatının amacını bulman için
Sempati ve empati yeteneği için
Güzel günler yaşamak için
Dostluklarını koruyabilmen için
Hayatın uzun ve şükretmeye değer olduğunu anlaman için
Allah ile yakın olmak için
Gerçekten de Allah bana yetiyor demek için
Güzel yemek yapmak ve dunmak için
Fitne fesata maruz kalmamak için
İlgi alanlarını geliştirmek için
Kavgaya karışmamak için
Sözlerinde samimi ve anlayışlı olman için
Hak ettiğini bulman için
Geleceğini aşkla algılayıp yaşaman için
Kibar insanlar tanımak için
Hayırlarda yarışmak için
Stressiz yaşamak için
Haklı oluğunda çelişki yaşamaman için
Temiz ve bakımlı olmak için
Düğününde kar yağmasın diye
Çocuk sevgisini yaşaman için
Ailene karşı dürüst olmak için
Gelceğinin tehdit altında kalmaması için
Allah'ın sevip dilediği planlara saygılı yaşamak için
Modern ve kaliteli bir ortamda huzur bulmak için
Toplumda saygı görmek için
Hayatın her anının değerini bilmek için
Tuzaklara düşmemek için
Yalnızlığını sevgiyle paylaşmak için
Aklını doğru kullanmak için
Sağlam bir psikoloji için
Algılarınla hislerin arasında yabancılaşmamak için
Kaliteden ve sessizlikten ödün vermemek için
Yalnızlığı tercih etmekle yalnızlığa itilmek arasında sorun yaşamamak için
Bir tebessümle her şeyi anlatabilmek için
Cehaletle sınanmamak için
Kusurlarını düzeltmek için
Güzel günleri zedelememek için
Sakıncalı düşler görmemek için
Sahte yüzlere gülmemek için
Hayret edip bozulmamak için
Yalnızlığına üzülmemek için
Çaresiz dertlere düşmemek için
Zamanı çar çur etmemek için
Özlemlerini yansıtmamak için
Kötülüğü görmezden gelmemek için
Yalan söylememek için
Boş düşüncelerle vakit kaybetmemek için
Gereksiz söze kulak asmamak için
Önemsiz detaylarda boğulmamak için
Deliliğe vurup unutmamak için
Takvimlere küsmemek için
Bildiğinden şaşmamak için
İnancına ters düşmemek için
Kendi bildiğini okumamak için
Peşin peşin anlaştıktan sonra caymamak için
Güvenini sarsmamak için
Ukalalık karşısında tırsmamak için
Hızır gibi yetişenle zıtlaşmamak için
Tedbirsiz yakalanmamak için
Emin değilsen düşünmek için
Boşa kürek çekmemek için
Sesini duyurmadan hissetmek için
Yabancılara aldırmamak için
Kendini bir şey sanmamak için
Kılavuzunu kendin seçmek için
Diktatörlükte uyum sağlamak
Yaşlılıkta niyetine uygun düşmek
Kendi prensiplerini yaşamak
Kaderine küsmemek için
Fazla samimi olma
Onay almayı unutma
Okumalarını zamana yay
Hırs yapma
Kaliteden ödün verme
Kendini sürekli savunmak zorunda kalma
Halini anlamayana sırlarını açma
Görgü kurallarını masada arama
Yatağında yılan olsa da ailene anlat
Kurduğun düşleri inkar etme
Yalan söylediğinde özür dilemen bir işe yaramaz
Kurnaz insanlardan korkmalısın
Sahtekarlık yapmamak için her şeyi yap
Kuralları kendin koy
Sorumluluklarını sınama
Hayatının değerini sevdiğinde onayla
Uzun bir gelecek için koşuya hız katma
Sade giyin ama kral ve kraliçe gibi hisset
Çıplaklığını hislerinde tart aklını kitaplarda
Çarpıcı gerçekleri küçümseme
Kırıcı insanları hayatına alma
Yıldırım hızıyla Tanrı'ya sığın
Bir başka doğru olduğunu sanma ve kendini tanı
Kul olarak çıktığın yoldan hayvan olarak dönme
Kırmızı renklerdeki gökyüzünde maviyi düşün
Kışın kayakta yazın yüzmede arkadaş bulamazsın
Sevgilini yanında bulamadıysan fazla takma
Mutlaka tatlıya bağlanacak olan bir konu mutlaka ihanete uğramıştır ama sen insanları
yanıltma
Karneni aldığın gün şüpheye düş çalışırken emin ol
Yankılanan bir ses varsa o da cehennemdir
Kollarında aşk dizlerinde derman olmadığında huzur bulsun
Sayısız insan tanısan da sadece sevdiklerini kolla
İnsanlık adına belirlenmiş doğrulardan taviz verme
Toplumda huzur isterken kendini kaybetme
Elinde olsa çocuğunun seni örnek almasını istediğin konu adına örnek olamazsın bunu
unutma
Elindeki kitaba din ve imanla yaklaş
Duymadığın şey olmaz duyumsayamadığın olursa seni ağlatacak olan bir başka şey vardır
Gözlerinde tebessüm ve kalbinde ışık olsun isterken canından olma
Evimizde enerjimizi düşüren şeylerden bizi arındır ve enerjimizi yükselt. Ben nasıl olup da
sesimi çıkarmam gereken yerlerde basiretimin bağlandığını bile anlayamadım, bu yükü
bizden kaldır, hafiflet. Kader olarak bir konserden bahsederken düğün yapılmasını da,
erkeklerin erkek olmalarına rağmen bunu yaptıkları için iki kat üzülmelerini de
anlamlandıramıyorum. Onlara kitapta "nabza göre şerbet veren dönekler" gibi şeyler
yakıştırılmasına izin verme. İnsan ya mümindir ya değildir, o anlamda bazı konuları hafife
alabilecek bir kitap okumadım. İnsan her okumadan sonra kendi doğrularına varmalı ve nasıl
oluyor da hep hayra engel olan insanlar karşımıza çıkıyor, bu konuya köklü bir çözüm getir.
Kızlar sokaklarda on tane kızın arasında olsa da yalnızlık çekiyor ve o durumda birinin senin
için dua ettiğini bilmek nedir bilirim. Bu bana 8 yaşındayken oldu. Hepimize böyle daha
hayırlı dualar etmeyi nasip et. Biz bir sınavı verip sonra okumaya hak kazandık, bu da benim
okuma bayramım değildi... o açıdan insanlara daha hayırlı iyi bir haber almayı nasip et. Hep
birlikte sevinebileceğimiz bir şey yok mu? ben asla yalana kulak vermedim ama bana
çelişkiler yaşatan insanları ve anlayışlarını benden uzak tut. O açıdan kitabı değişmemek ve
okumak derken bizim ibadet ahlakımızı güçlendir. Ben sürekli fal bakmak istemedim ama her
doğruyu anladığımda şu anda da bunlar oluyor diye bana anlatılan kendi hayat hikayemden
yoruldum. Benim sınırlarımın çiğnenmesine izin verme. Bize hayırlı yazılar yazan Allah
hakkımızda en hayırlısını da sağlayacaktır. Her kapı çaldığında bu mu hayırlısı diye sormayı
sevmiyorum. Tüm dualarımla ilgili bize marifet eyle. Kolaylıklar ver. Akşama kadar
peygamber efendimize bu fasık ne diyor diye sormak istemiyorum. Ayrıca insanın zihninde
bir zikir var sessiz yapar, dünyayı da duyumsar, evrene de tanık olur, sesli de yapar, bunu
papağan da yapıyor, ne güzel. Bu paylaşım bana şükretmeyi ilham ediyor gerçekten de. Şu
anda sevgilini duymuyorsun diye araya karışan insan zihnini de ben okumuyorum ya, beni
hatalarla sınama. Kitapta inanç sistemi, peygamber tarihi ve doğrular ve yanlışlar var. Bizi
tuzağa düşürecek insanları bizden uzak tut. En güzel isimlerle Allah'ı analım. Varsa bu
dünyaya yeniden gelmek bize bu konuları daha hayırlı algılamayı nasip et ve şüpheye
düşmemize izin verme. Gereksiz bulduğun konuları bizden uzaklaştır. Bizi kendi doğrularına
yaklaştır. Sanata düşen rolleri hakkıyla verelim ama ben çok fazla bir rol gibi de görmedim
sevgili olmayı falan, insan arkadaşlarının yanında belki ufak güzel roller alabilir. Hayatta
hiçbir rolü olmayan bir insan olmanın da zorlaştırılmasını küçük bir eziyet sanmıyorum ama
bunları abartmamıza izin verme ve bizi yalancı çıkarma. ben inanan bir kişi bile tanımadım
ailem dışında, bir de son iki yıldır bir iki arkadaşım var. Onlar ne diye burada gövde gösterisi
yapıyorlar, bunu engelle. Daima daha hayırlısını istemeyi nasip et ve o konulara bereket ver.
Kapımın önünden de kimseyi kovmadım resmi göründü diye ama burada yaşananların
hayatımda zorluk teşkil etmesine izin verme. Sorulan soruların açıklaması yıllarca sürüyor
ama ben kendim için hayırlısını diliyorum ve tek kelime edilmiyor. Bu haksızlıktan bizi kurtar
ve güçlü bir noktaya taşı.
Allah'ım komşularımızdan anlaşamayacaklarımı benden uzak tut.
Cehenneme yollayacağını bildiğin ve burada o potansiyeli taşıtan insanları yanıma
yaklaştırma.
Beni başkalarının yanlışlarıyla değil kendi doğrularımla sına.
Peygamber efendimizin verdiği hükümleri anlaşılır kıl.
Evimizde feng shui uygula.
En temiz sayfaları açan sensin, bize sağlıkla, mutlulukla yaşamayı nasip et.
Mutluluğumu paylaşacağım kişilere mutluluğumu aç, onun dışında kalanlara anlatma.
Sen beni dinimle örnek gösterirsin, bunun küçümsenmesine asla izin verme.
Aile fertlerimiz güçlendir.
Bize seviyeli ilişkiler tattır.
Benim için bazı roller alan kişilere sorun yaşatmama sebebiyet veren engelleri kaldır, bize
sorun yaşatma.
Anladım ama dedim
bu mikrofon kimin mikrofonunun enerjisi dedim bilmiyorum
etrafı ilimle çevrilmiş bir şeyi bana bu şekilde aktarmaya hakkınız yok dedim
bu eziyeti bana yapmayın
kimin ses kütlesiyse uğraşamam
gerekirse sil dedim dünyadan
gereksiz ticaret yapmayın dedi
içinden asla okumak istemediğim bir şarkı çıktı
deli gibi bağırdı bir deli
deli deli kulakları küpeli
peki ama 84 gereksiz şarkı yazmak da nedir
nesi kabul olmaz hayırlı bir duanın bilmiyorum
gene de bir konuyu anladım
dualarımın kabul olmaması beni inanılmaz sinirlendiriyor
her yerde bir ibret var
Duyduklarıma inanamıyorum dedim...
Ben yalana kulak vermedim asla.
Yalana kulak verenleri benden uzak tut.
PARTİYE KATILAMIYORUM ÖYLE Mİ?
ANLADIK DEDİM.
KİTAP OKUMAK DA MI YASAK.
Ben çok azimliyimdir...
Bildiğim her açıdan dua ederim.
AMA RAHATSIZ EDEREK ETMEM YANİ.
YAZSINLAR BANA
SES KÜTLESİ CEHENNEMİNİ DE BEN Mİ İCAD ETTİM DEDİM.
BU KADAR ÇİRKİN İNSANI BİR ARADA HİÇ GÖRMEDİM DEDİM.
bana bu iğrenç örnekleri verme dedim.
İnsanlardan Allah'a mı sığınacağım?
Anlayamadım yani.
Düşmanlarımı benden uzak tut dedim.
DAVA AÇTIM YANİ.
Dedim.
Hepsini bir kez daha dedim sonra...
Bu insanların beni rahatsız edenlerinin düzeleceğine inanmıyorum dedim.
O açıdan cehenneme atıyorsun ama dedim...
Cehenneme at.
Allah'ım...
Sen en doğrusunu bilirsin.
Akrabalarınla iyi geçinmek için
Akrabaların arasında ayrım yapmamak için
Akrabaların tarafından eziyet görmemek için
Akrabalarına iyi haberler vermek için
Akrabalarını iyi ağırlamak için
Akrabaların arasında sevgi olması için
Akrabalarının sevgisine layık davranmak için
Akrabalarınla din konusunda aynı kulvarda yüzmek için
Akrabalarınla seviyeli bir iş birlikteliği yaşamak için
Akrabalarını ziyaret konusunda şüpheye düşmemek için
Akrabalarının en güzel günlerine tanık olmak için
Akrabalarına destek olabileceğin konularda destek olmak için
Akrabaların arasında adaletli olmak için
Akrabalarının sağlık ve sıhhati için
Akrabalarınla sosyal ortamlarda bulunmak için
Akrabalarının korumaya alınması için
Akrabalarınla anlaşamamazlık ve küslük yaşamamak için
Akrabalarının iyi özelliklerini karakterinde görmek için
Akrabaların ile arkadaşlarını birbirine karıştırmamak için
Akrabalık sınırlarını geçmemek için
Akrabalarını rüyanda iyi görmek için
Akrabalarından gördüğün iyiliklere şükretmek için
Akrabalarından baskı görmemek için
Akrabaların ile kendi aileni en iyi şekilde ağırlamak için
Akrabalarını toplumda iyi yerlerde görmek için
Akrabalarının zor günlerinde yanında olmak için
Akrabalarınla iyi diyaloglar sürdürmek için
Akrabalarını kolaylıkla affetmek için
Akrabalarının yeni ailelere karışmasında olumlu rol almak için
Akrabalarını en güzel yerlerde muhabbetine katmak için
Akrabalarına yardımcı olmak için
Akrabalarının elinden tutmak için
Akrabalarının saygınlığına leke sürmemek için
Akrabalarını el üstünde tutmak için
Sevgiyi seviyeli şekilde paylaşacağın ve sınırlarını çiğnemeyen arkadaşlar edinmek için
Görsel algını kendi prensiplerinle donatıp arkadaşlığı kendi zihninde onaylamak için
Herkesle arkadaş olduğun dönemde ihanete uğramamak için
Zor koşullar karşısında fazladan yanılgıya düşmeyip üzülmemek için
Mutluluğu emin olduğunda paylaşmak için
İş ve gezi nedeniyle sosyal ortamlarda kendini kaybetmemek için
Hayatını özenli bir şekilde yaşarken fazla sıkılmamak için
Ders ve başarı hedeflediğin saatlerde dikkatinin dağılmaması adına prensiplerini koruyarak
Yalnızlık çekmemek için
Aileni tanıştırdığın arkadaşlarınla ömür boyu birlikte olmak için
Geçmişte yaşanmış karmaşaların özel hayatını kısıtlamaması için
Sana karşı iyi niyetini başka sığ gerçeklere değişmeyen insanlar tanımak için
Kabiliyetlerini doğru kullanmak için
En önemli günlerde kıyıda köşede kalmamak için
Kendi öncelikleri nedeniyle seni unutacak bir iletişimde boğulmamak için
Güzelliği güzellikle paylaşmak için
Alışverişte yanında biri olsun diye
Kaderi ezbere yaşamamak için
Özgürlüğü basit şeylerde tatmak için
Din ve ahlak prensiplerinde çakışmamak için
Yalnızlığına bir tebessümle bakmak için
Hayatın zorluklarını abartmamak için
Hayattaki arayışında yalnız kalmamak için
İş hayatında yaşadıklarını abartmadan dinlendiğin saatleri kendine saklamak için
Yardım istediğin konularda ümitsizliğe kapılmamak için
Hayata daima bir umutla bakmak için
Sosyal ortamlarda muhabbete renk katmak için
Psikolojinin düzelmesinde olumlu rolü kendin üstlenmen için
Afiyet ve neşe dolu günleri belirli saatlerden büyük bir huzura taşımak için
Dostların arasında çelişki yaşamamak için
Sağlık ve sağlıklı yaşamı paylaşmak için
Hobilerini sevgiyle beslemek için
Tartışmasız ve adaletli bir sistemde adil olmak için
Korkuya kapılmadan hayatı rahat kucaklamak için
Önemli anları hafife almamak için
Hayatı ıskalamamak için
Hayatı aynı motivasyonla paylaşmak için
Gereksiz merak ve endişe taşımamak için
Evde iyi bir cennet enerji akışı olması için
Evin her odasında cennetin sessizliğini duyumsamak için
Dışarıdayken evinden emin olmak için
Evinin güvenliğini sağlamak için
Evin her odasında gereken eşyaların yerlerinin düzeni için
Evin yenilenmesi için
Evin dekorasyonu için
Evin sevgi ile yaşanması için
Evin komşuları rahatsız etmeyecek şekilde yaşanması için
Evin güzel köşesini huzurla tatmak için
Evde güzel şeyler konuşmak ve özel günleri kıvamında yaşamak için
Evde önemli konuları asla hafife almamak için
Evde her odada bir çeşit özgürlük tatmak için
Evde her an sakin ve neşeli bir enerjiyi dış dünyadan algılamak için
Evde çiçeklerin bakımı gibi şeyler için
Evin masraflarını rahatlıkla karşılamak için
Evin temizliği ve düzeni için
Evin kitap okumaya elverişli olması için
Evin rahatlığını hiçbir şeye değişmemek için
Evde gereksiz kalabalık olmaması için
Evde ve bahçede uyum için
Balkonların güven ve huzurla yaşanması için
Evin iyi değerlendirilmesi için
Evinin sahibi olarak söz ve güven ve kontrol sahibi olmak için
Evin hiçbir eksiği olmaması için
Evin manevi değerini de yükseltmek için
Evin değerinin diğer evlerden düşük olmaması için
Evin sana özel olduğunu hissetmek için
Evin yalnızlığın da keyfine varmak için bir huzur ve sonsuzluk hissi taşıması anlamında kişisel uyumu
Evin misafir ağırlamaya uygun olması için
Evin nazar ve büyüden korunması için
Evin bir nefes alacak kadar ferah olması için
Evde az ama gerekli eşyalar kullanılsın
Evde teknoloji değerlendirilsin
Evde yaşanan her şey evde kalsın
Evde kötü enerji barınmaması için
Evin pratik kullanımı için
Evin televizyon köşesinin ortak kullanımı için
Manzaranın tadını çıkarmak için
Doğadan kopmamak için
Ruh eşinle aynı inancı yaşamak için
Ruh eşinle yaratılışına saygılı olmak için
Ruh eşini hayalinde görmek için
Ruh eşinle tanışmak için
Ruh eşinden şüpheye düşmemek için
Ruh eşinle arkadaş olmak için
Ruh eşinle sevgili olmak için
Ruh eşinle sosyalleşmek için
Ruh eşinle aynı iş yerinde çalışmak için
Ruh eşinle gezmek için
Ruh eşini ailenle tanıştırman için
Ruh eşinle evlenmen için
Ruh eşinle gereksiz sorulara maruz kalmamak için
Ruh eşini kıskanacağı şekilde algılamamak için
Ruh eşini şeytan, büyü ve kötü ruhlardan korumak için
Ruh eşinle sağlıklı yaşaman için
Ruh eşinle geleceğini planlaman için
Ruh eşinle cennete talip olmak için
Ruh eşinle özel hayatını saklaman için
Ruh eşinle seviyeli bir iletişim için
Ruh eşinle çocuk sevgisini tatman için
Ruh eşinle evlat sahibi olman için
Ruh eşinden daima umutlu olman için
Ruh eşinden dolayı sevilmen için
Ruh eşi mevhumu olan arkadaşların olması için
Ruh eşinle ciddiyeti ebeveyn olarak tatman için
Ruh eşinle tanıştığında tekrar her gün tanımak için
Ruh eşinin başkalarının bakışına yenilmemesi için
Ruh eşinin tebessümü ailesinde bulması için
Ruh eşinin ailesiyle iyi geçinmen için
Ruh eşinle iyi bir psikolojiye sahip olman için
Ruh eşinle benzer hobileri paylaşman için
Ruh eşinle kazadan beladan korunman için
Ruh eşinle Allah sevgisini yaşaman için
Ruh eşinle kaderi kucaklaman için
Ruh eşini herkesten üstün tutman için
Ruh eşini asla terk etmemen için
Ruh eşini rüyanda iyi görmen için
Ruh eşini kolayca affetmen için
Ruh eşini her amacında bulman için
Ruh eşinle uzun bir hayat sürmen için
Ruh eşinle davetlerde bulunman için
Ruh eşinle alışverişte mutlu olman için
Ruh eşinle kaliteli günler yaşaman için
Ruh eşinle beraber şefkat ve anlayışı tatman için
Ruh eşinle evinde huzur bulman için
Ruh eşinde yaşam sevinci duyumsaman için
Ruh eşinle yürüyüş yapmak için
Ruh eşini kimseye kaptırmamak için
Ruh eşine daima güvenmen için
Ruh eşini samimiyetle iyi muhabbetlerde bulman için
Ruh eşinin başarılarına tanık olmak için
Ruh eşinle ahlaklı yaşaman için
Sokak ortasında ilgisiz konularla muhatap olmamak için
Evden ne amaçla çıktıysan o amaçla geri dönmek için
Aşk gibi konuların derinliğine evde varmak için
Sokakta gereksiz bulunan konularla evde de muhatap olmamak için
Belirli amaçlar dışında insanlara fazla yüz vermemek için
Hayatını kurabileceğin şekilde kaderi algılarken suyun altında boğulmamak için
İğrenç gazete haberlerini auranda görmemek için
Lanetlenmiş şarkıları işitmemek için
Tesadüf eseri diye bir hayata kurban gitmemek için
Küçücük çocuklara/çocuklarla rezil olmamak için
Güzel giyinmek ve formda kalmak için
Saçlarının sağlığı için
Cilt güzelliği için
Tırnak sağlığı için
Ayak bakımı için
Estetik güzellik için
Sportif güçlülük için
Pozitif enerji için
Zayıflamak için
Kaliteli giyinmek için
Müzik dünyasından dışlanmamak için
Rahatını korumak için
Elverişli bir yerde küçük bir mola için
Takılarının güvenliği için
Yumuşacık bir cilt için
Cehennem konusunda sorgulanmamak için
Stressiz yaşamak için
Cenneti düşlemek için
Aldığın kararlarda destek bulmak için
Yaşam kaliteni yükseltmek için
Bol su içmek için
Sağlıklı beslenmek için
Balda şifa bulmak için
Meyvenin bolluğunu yaşamak için
Kendinle ters düşmemek için
Doğada Allah'ın tecellisini görmek için
Şifalı yağlarda güzel koku duymak için
Spor ayakkabılarında rahat etmek için
Serin bir ortamda veya parkta kitap okumak için
Nezaket kurallarına uygun yaşamak için
Kas ağrısı çekmemek için
Esnek ve güçlü kalmak için
Yürüyüşünde yavaş ol
Resimlerimizi taklit eden, resim içinden resim çıkarım 55 yıl kafamda falıma bakıp el alemin düğününü video
diye oynatan sonra da tesadüfün böylesi diyerek burada okuduğum kitapları okuyan ses kütlesi suretli insanları,
insan taklitlerini yani Allah'ın suretini hiçe sayanları ve şeytana tapanları benden sonsuza kadar uzak tut. Neden
sapık dedikten sonra üstüme salıyorsunuz?
Eve dönüp kitap okumak için.
Nezle, grip, soğuk algınlığı ve astım gibi hastalıklara yakalanmamak için
Elin kolun uyuşmasın diye
Hıçkırık tuttuğunda veya tutmasın diye
Bu da -terli terli su içmemek için ama...
Temizliği aksatmamak için
Her anı iyi değerlendirmek için
Sevdiklerini unutmamak için
Bu da -ezberin güçlü olsun diye
mide bulantısı
baş dönmesi
tansiyon için
kalp hastalıklarına karşı
bayılmamak için
beni duyurmalarına izin verme
beni kendi doğrularıma bağlayacak konulara yaklaştır
beni hayata bağlayacak ve kendimle çelişmeyecek şekilde doğrula
elimden geleni yaptım
hepsi bu
Burada internete tıkladığım anda olayı kendi gövde gösterisine çeviren insanları
Beni küçücük dileklerim arasında umutsuzluğa düşmüş biri gibi itham edenleri
Beni kitabın sevimsiz cümleleri içine tıkıp sonra üstümde "it gibi" tepinenleri
Benden sonsuza kadar uzak tut Allah'ım
Onlar gibi olmak istemiyorum
Bunu engelle
Yani peygamberleri rezil etmememiz lazımdı, hadiste de yazılı, ben bugün yürüdüğüm yoldaki sokak çalgıcısını
duyuyordum.
Gerisini internetten izlerim diye bana anlattılar...
Her neyse.
Bir gece içinde insanın hayatını silmeyim, bir an içine tıkılıp kalmayın kuralına uymamız zor oldu.
Onların gururuna hizmet eder yaşamayı ve sana layık olmaya çalıştığımızdan aşağısına, senin sevginden aşağısına
düşmemeyi nasip et Allah'ım.
Karşıma sağır, uyduran insan çıkarma Allah'ım.
O deliyi sustur.
Müzik dinleten, hayatın temel gerçeklerine müziği alet eden, müzik dinleten, yıllar sonranın müziğini dinleten,
müzikli bir ortamda Allah'ın görevlerini üstlendiğini sanan, haddini aşan, sonra ben müzikle de hayatımı ailemi
kurarım diyen, insanı müzik kutusu sanan, ülkenin müzik sorununu bir kişiye yükleyen, düğünümde şarkı
okudun diye hayatını insana dayatan, yalana kulak veren kimseyi haklı çıkarma Allah'ım. Herkes kendi haklılığını
kendi yaşasın, benim karşımda hem suçlu hem güçlü gezemezler, gezemesinler. Kadın "ben zaten daha 12"
yaşındayım diye ahlak anlayışını sana dayattıysa, sen benimkini yaratılışıma uygun yaşamama izin verme diye
mi? Müziği kitaptan haklı bulan ve buna alet eden insanlar iğrençtir. Onları sonsuza kadar buradan def et dedim.
Ben müzikle ilgili sorunlardan nefret ediyorum dedim. Müzik ve şarkı sözü gibi yaşamayı sevmiyorum dedim. Bu
sorunu yok et dedim. Hüzünlü ve şeytana kederlenen insanları benden sonsuza kadar uzak tut, çözümlerini de
benden uzak tut. Onların resimlerini de görmek istemiyorum. Bu korkunç hakaretten Allah'a sığınıyorum dedim.
Kimse ama hiç kimse daha 8 yaşında "sevdiğine kavuşamayacaksın" diye laf işitmek zorunda değildir.
İnsanlardan dünyanın hüznüne ışık tutup benim falıma bakanları ve sorunlu, sapık, sağır vs. olanları bana haklı
çıkarma. Onları buradan kov dedim.
Tam o sırada anlattıklarınızı, Athena'yı bana sunuşunuzu sevmiyorum dedim. Özellikle evli adam sevmediğim
için dedim... sapık gibi görünüyorlar diye film yapacak değilim.
Benim iletişimimi yükselt. Kültür seviyeme hakaret kondurma dedim. İnsanların eğlence anlayışlarını bana
dayatmalarına ve hayatımdan çalmalarına engel ol.
Sen evde kitabını oku, dedi. İyi birine benziyorsun. Daha iyi bir şey olursa haber veririm ben sana dedi.
Etrafımda havada gezen, benimle aynı dili konuştuğunu sananlar dahil olmak üzere herkesi evimden ve havadan
kov Allah'ım.
Onlara tek bir iyilik bile nasip etme.
CEHENNEME DE AT.
HİÇBİR ŞEYLERİNİ BANA DAYATMASINLAR DİYE...
Göz
Kulak
Burun
Boğaz
Duyu organları
Dokunma
Tatma hissi
Sağlığı için
Kişisel haklarıma
Özgürlüğüme
Yaşam felsefeme
Ahlak ve edebi haklarıma
YANİ HER TÜRLÜ HAKKIMA TECAVÜZDE BULUNANLARI AŞAĞILARA VE CEHENNEME AT ALLAH'IM
BUNU İNSANLIĞA ANLAT
AMİN.
Dış dünya tarafından
Duymak
Duyurulmak
Algılanmak
Algılamak
Tahmin edilmek
Sanrılara kapılmak
İstemiyorum
Başkalarından
Geleceğime dair haberler almak istemiyorum
Sevimsiz konuları anlamak istemiyorum
Yetersiz iletişimde boğulmak istemiyorum
Sesini çıkaranların susamadığı bir dünyada yaşamak istemiyorum
Kaderi boş bir pencereden izlemek istemiyorum
Kendi hayatıma seyirci kalmak istemiyorum
Yetersiz bilgi almak istemiyorum
Kötü bilgi tarafından baskı görmek istemiyorum
İnsanların anlayışını tartmak istemiyorum
Kısıtlı bir bakışla kaderi algılamak istemiyorum
Haddini bilmeyen bakışlar hissetmek istemiyorum
Ses duymak duyurmak istemiyorum
Kendimi toplumun gerisinde kalmış görmek istemiyorum
Küfür hakaret işitmek istemiyorum
Bu korkunç soruna bir çözüm getir Allah'ım.
Göz
Kulak
Burun
El
Ağız
Duyu organlarımız
Dokunma ve hissetme
Sağlık ve sıhhati için
Silahlanmayı durdur
Allah'ım
Cahil insanlarla bizi sınama
Bu toplumda kendi hakkını koruyan insanların aşağılanmış olmasını ve bunun herkesin hayatına mani
olduğu sanrısını engelle
Toplumun basit kuralları vardır ve çiğnenmez
Bunu anlamayan insanların bana modernizmden bahsetmesini istemiyorum
Aklı başında, dini bütün, Allah'a saygı duyan insanlar çıkar karşımıza
Sanat dünyasında da bu çeşit insanlar olabilir
Sanat yüzünden hepimizi aynı küfeye koyma
Çoktan çözdüğün sorunların soruna dönüşmesine izin verme
Benim küçücük cümlelerimle ayakta duran bir toplum dilemedim ben ama insan umut ile yaşar
Umutlarımızın zedelenmesine mani ol
Ben sokaktan cümlelerimin içinden Allah'ı çıkarıp bağıran sesinize bahane bulamam
Onları benden sonsuza kadar uzak tut
Çocuklara güç kuvvet ver
Onlarla aramızı açma
Beni sanrı, yanılgı ve varsayımlardan kurtar
İsyan çıktığında ben tesadüflere yenilmek ve geleceği bir sorun yumağı gibi görmek istemiyorum
Bu anlamda büyük bir yardım gönder
KİTAPTA HER ŞEY YAZILIDIR
Beni dinini düzelten kaderini düzeltir denilen noktada dinimi düzeltememiş olan insan sınıfına koyma
Çok fazla üzülen insanlar üzüntüleriyle attıkları adımlarda haklı mı çıkacaklar
Ben bunu anlamak zorunda değilim
Bu şekilde beni de üzmelerine izin verme
Beni sonsuza kadar savun
Kaderimi çizgi film gibi oynatıp beni tehdit etmelerine mani ol
Mesleki ahlak ve anlayışlarını paylaşan insanların benim hayatımdan çalmalarına göz yumma
Başkanlarınızı tepemden alın
Onların burada beni bahane edip dert anlatmalarına ve şarkıları küçümsemelerine engel olun
Onlardan arap olanları lanetle
beni lanet arap alfabesi bilen biriyle aynı kefeye koydular
çirkin giyiniyorlar
toplumları adına konuşamıyorlar
orada doğmak istemiyorum
savaş kılıfları batsın
insanların düğün merasiminden
çocuklarına sahip çıkamamalarında yoruldum
beni böyle aptallıklarla sınama
kitabın her cümlesini bana duygu sömürüsü yapan bu insanları
dini yanlış tanıtanları benden sonsuza kadar uzak tut
bunun adına da teknoloji diyecek değilim
her cümleme fal açıyorlar burada
bu çirkinliğe göz yumma Allah'ım
bu iğrenç tezahuhattan sana sığınırım
beni sokak ortasında boşayan o iğrenç ses müsfettesiyle aynı kılıfa koyup sonra da konuş edebiyatçı dediler
modernlik anlayışları batsın
onları benden uzak tut
CEHENNEME DAVETİYE YAZMIYORUM BEN BURADA
KİTAP OKUYORUM
CEHENNEME GİDİN O ZAMAN
Dini istismar etmemek ve edilmesine göz yummamak için
Dinin şahsi emellerle zedelenmemesi için
Dinin temel gerçekleri ile insan olma amellerinin kırılmaması için
Allah'a kavuşmayı dilemek için
Dinin sokak ortasında dayatılmaması için
Dinin cehaletle sınanmaması için
Dinin günlük hayata ters düşmemesi için
Kendi karakterinin dinle hayata açılması için
Dinin toplumsal hedeflerle kişisel hayatını bozmaması için
Dinin yaşamın ölümle aranda duran perspektifinde sınanmaması için
Dine daha fazla önem verdiğin konularla bakabilmen için kitabı okurken
Dini kişisel haklarını korurken kılavuz almak için
Dini başkalarına dayatmamak için
Dini inanmayanların elinde merak konusu etmemek için
Dini yalnız ve gizlide yaşamanın yolunu bulmak için değil evinde huzurla yaşaman için
Dinin herkesin ortak inancı olduğu konusunda yanılmamak için
Dinin tesadüflere ve engellere takılmaması için
Dinin kolaylaştırılması ve zorlaştırılmaması için
Dinin hayatın hiçbir alanına şeytanı sokmadığını anlaman ve idrak etmen için Allah'a has kılmak
Dini karmaşık ortamlarda sorgularken bütün hayat hikayeni yitirmemek için
Dinin kişisel gayretinle örtüştüğü noktalarda gerçeği asla gizlememek için
Dinin tesadüf eseri değil Allah dilediği için yaşanması gerektiği
Allah dine muhtaç değildir ve bunu aklına iyi koyman için
Din perspektifinde yaşananların senin kendini Allah'a emanet etme yolun olması gerçeği
Tüm dinlerde Allah'a Allah denildiği gibi önemli bilgileri duyup okuman için
Dinin temelinde ideal dünya olsa da bazı tuzaklara asla düşmemek gerektiği için
Dinin korku unsuru içermemesi için
Dinin batıl sapkınlıklar içermemesi için
Dini inancını bir şükür vesilesi edinmen için
Dinin sevap kazanmakla ilgisi olmasının hem dünyada hem de ahirette mutluluk getireceğini unutmamak için
Dinin her kılıçtan üstün olduğunu bilip barışa yönelik çalışmak için
Dinin kendi yaşamında bir yeri olması adına en büyük ibadetin zikir olduğunu unutmaman için
Dinin gerekleri yerine getirilmezse hayat sadece yanlış yaşanır gibi bir baskı altında kalmamak için
Dinin Allah yolunda olmak olduğunu kişisel olarak tatman için
Dinin herkesin hayatında kolaylık olması bazı temel doğruları asla değiştirmeyecek anlamını içermeli
Dini manasız ve seviyesiz tartışmalara alet etmemek için
Dini doğru yaşayarak adaleti ayakta tutmak için
Din ile peygamberlere saygı ve güvenin önemini aynı şekilde anlaman için
Kişisel iletişiminle din anlayışının aynı gurur çerçevesinde bulunmadığında dinle gurur duyulmayacağını bilmen için
Evham endişeye kurban gitmemek için
Korku ve intikam ile iş hayatın altüst olmasın diye
Sadık olman gereken konularda aldatılmışlıkla sınanma diye
Yasaklanmış gibi erkeklere bakmamak ve eşine görünmek için
Fitne, fesat ve dedikodu ve gıybete maruz kalmamak için
Sinirlerini bozmamak ve hastalanmamak için
Aşırı zeki sanılıp yadırganmamak için
Aptallıklarla yol almamak için
Korku içeren konularda deli cesareti göstermemek için
Ağlaman gereken yerde gülmemen için
Duygusal gelgitler yaşamaman için
Tahminlerle değil emin adımlarla yol almak için
Yaptığın seçimlerle insanları ikna etmen için
Başkalarının heveslerini çok takmadan yaşamak için
Mutlu insanların mutluluklarını paylaşmak için
Karakterinin zayıf yanlarını güçlendirmen için
Hayatını rezil eden bir düşüncenin iyi edeceğini sanmamak için
Boşluk yaşamayıp hayatını değerlendirmen için
İnsanlara bir özür borçlanmamak için
Faydasız şeylerden umut beklememek için
Düşmanlarınla ne dost ne de düşman olmak için
Aşırı üstüne gelen konularda halkın nabzını tutman için
İnsanların sadakatini sorgulamamak için
Önemli bulmadığın konularda sorgulanmayıp anlam aramaman için
Öküz altında buzağı arama diye
Asla görüşmeyeceğin kişilerle yakınlık kurma diye
Felaket haberi aldıktan sonra unutup umut etmeyi de unutma diye
Kolayca anladığın bir konuyu başkaları yüzünden düşünüp durma diye
Fazla düşündürücü bulmadığın bir konuyu küçümsemeden kapat diye
Saygısızlıkla sınanmamak için
Sapıklıktan değil gerekeni yapmamış olmaktan çekinmek için
Kutsal konularda hafife alınmamak için
Başkalarının günahını yüklenmemek için
Yük diye hayatın hiç dahil olmadığın bir sayfasına katılmamak için
Başka insanları kendinden üstün görmemen için
Başka insanlardan fazla medet ummadan kendine yetmen için
Hakkını korumak için her yola başvururken dünyada dilek kutusu yazmanın kolay olduğunu
sanmaman için
Hayatın elinden aldığı şansların hesabını sorarken dünyaya bir şey borçlu kalmamak için
En yakınındaki insanlara dahi fazladan güven duymamak için
Şüpheye düşmemek için
Şüphe edilen insan gibi algılanmamak için
Başkalarının senin kendi görsel algına müdahalede bulunmaması için
Kaygıyı hayatından silmek için
Stressiz yaşamak için
Mutluluğu her yerde ve sanatta ve kültürde bulman için
Hayattan kopuk yaşamamak için
Dışlanmadan şefkat duyduğun konulara yakınlaşmak için
Terbiyeli olmakla basiretsiz kalmak arasında yadırganmamak için
Önemsiz şeylerle hayatını çarçur etmemek için
Mesafelerini iyi koruman için
Medeni ortamlarda planlarını uygulamak için
Günlük hayatında engellerle karşılaşmamak için
Dileklerinle aranda çelişki bulunmaması için
Tutum ve davranışlarının baskı altında kalmaması için
Kötü dil ve terbiyesiz konuşmalarla muhatap olmamak için
Tiklerin olmaması için
Aşırı yatkınlık gösterdiğin konularda yanlışa sapmamak için
Dünya büyük ve küçücük değil
Zihnimde hayat izi aranması hoş değil
Koşuda geride kalacağın bir durum olmamalı
Bu bir yarış değil ve kaybetmene gerek olmaması lazım
Kazandığın her şeyde Allah'ı anmalısın
Kendini sevdiğin yerlerde görmelisin
İnancını yitirmemeli ve zor durumda olmamalısın
Kendi evin gibi rahat yaşa diye bir ülkenin en güzel köşesindesin
Çeşitli bakış açılarında kazandığını harcamak yok mu
Nasılsa sevdiklerinlesin diye biraz da anı biriktirmek yok mu
Hayatının en güzel günlerini bir ağacı anlatır gibi de anlatabilirsin
Sevimli canavar şehrin her yerinde ve sen hangi filme gideceksin
Yeniden doğsaydın okulda kaçıncı sırada otururdun
İyi bir haber almak için tam olarak hangi kitabı okudun
Umutlandığın kadar güzel değilse müzik neye yarar
İçkiyi evde sakla ve sokakta fazla dağıtmaman gerektiğini anla
Müze ve seminerlerden sonra tuttuğun notları temize çekersin
Kurstan çıkınca elinde iyi bir amaç daha olmalı ve içine beni katamazsın
Cenazeme gelme çünkü ölümümü ben planlamadım ve ölünce burada olmayacağım
Küçücük bir ipucundan anlayacağını anlayamadıysan neden birlikte yemek yiyelim
Tuvaletleri de temiz olsun şehrin ama sen her yerde bu konuyu açamazsın
Kafamın için kazan gibi ve bu sadece şehir gürültüsü değil
Emin olmasan da deneyemez misin yani bak hayat seni seni çağırıyor
Sana sırtını dönen şehirde bir daha gezmesen de olur ama yönetim her şeydir
Kalbinde biriktirdiklerini çok fazla harcadın ve seni en seven kişiyi unuttun
Davetiyelerine beni de yazarsan sorun olabilir yani mümkünse isimsiz gönder
İlimde bir araya gelen kişilerle kaynaşmalısın ve herkesin bir derdi var inan bana
Kaçırdıkların için değil Allah'ı memnun etmediğine üzülüyorsun ya üzülme
Kitaplarını oku ve de Allah'ın seni mutlu etmesini bekle
Şehrin parlak ışıklarını dünyanın her yerinde elinde tutan biri neden seni seçmesin ki
Müzik hiç de davet edici değil ama bu da benim evim yani bir önemi var mı
Kitaplıktaki en güzel kitabı oku ve bütün geleceğini bir üniversite bitirmiş gibi planla
Akılda kalıcı olsun diye biraz belgesel ve gezi programı izle
her gün işe gidiyorsan neden yolunu değiştirdin ki
Bir sorunun kökünü kurutmak için
Küfür hakaret ve eziyetin ucunu zulüm ve işkenceye sürmemek için
Sadakatinin pislik yuvası elinde ezilmemesi için
Kirli torbaların ortaya dökülmemesi için
Evde anladıklarının sokakta onaylanmaksızın reddedilmemesi için
Lanetlenmiş olan bir konunun açılmaması için
Düşmanlık besleyenlerin haklı çıkmasına bir yol bırakmamak için
Küçümsenmiş inancını da olsa kendin yaşaman için
Amaçlarının arasına lanetlenmiş kördüğümler çıkmasın diye
Yalancı çıkmamak için ve kendinle ters düşmemek için
Sefalete ve salgın hastalıklara davetiye çıkarmamak için
Kötü amellere alet olmamak için
Filmlerde bile lanetlenmiş bir şeye gülmemek için
Terbiyesi bozulmuş bir insan kitlesine hitap etmemek için
Evinde ve kişisel algı alanında teknoloji çöpü muamelesi görmemek için
Bir konuyu lanete dönüştüren bir sayfadan medet ummamak için
Kaygı ve endişe yüzünden pislik yuvasına razı olmamak için
Kuş boku temizler gibi zihnini temizlemekten yorgun düşmemek için
Enerji kütlesi tarafından da olsa ruhuna küfür edilmemesi için
Kitlesel sorunlardan sonra birden halkın nabzını eziyet yasallaşmış gibi tutmamak için
Ahlak sorunlarını kaleminle ve imanınla yenmen için
Tövben kabul olsun ve insanın gizlisini araştıranlarınki gibi reddedilmemesi için
Saygısız bir insan grubuna iletişim kumkuması katmamak için
İnancını ve çektiğin eziyeti küçümseyenlerin birliktelikleriyle sana ordu kurmalarına mani
olmak için
Herkesin falını rüyanda görüp kendine ters düşmemen için
Kaderinde yeri olmayan bir bilincin lanetlenişine seyirci kalmamak için
Terbiyesi bozuk bir insan grubu her interneti tıkladığımda küfür etmesin diye
Aileden geliyor bu diyerek ne dediği belirsiz insanların sorunlarıyla boğulmamak için
Kurdeşen döküp siğil ve isilik ile uğraşmamak için
Günlük hayatta karşına çıkan birine sonsuzluk sunmamak için
Kereviz sapı yerine gelin düğümü çözmemek için
Kendi hesaplarında günü merhaba ile karşılayan bir sabah olsun yaşa diye
Bir insan sürüsü şehvet kılıfıyla yaratılışına hakaret yağdırmasın diye
Sokakta mutlu insanlar gören bir gözüne toplumsal sorunlar yağmasın diye
Kılavuzu karga olanın diye başlayan bir cümlenin hesabını 66 yıl sorma diye
Yazlık ve de tatil denildiğinde el alemin toplumsal konumunu merak konusu sananlardan
korunmak için
İnsanlar arasında ikilik yaratan şeylerin asla birlik yaratmayacağını bildiğin için kurtulma
endişesiyle yaşamını küçümsememek için
Alay konusu edilen konuların kutsal konular olduğunun altını tam çizemediğinde
Kİtap okurken rahatsız edilmemek için
Allah'a iftira atılmasına karşılık ne yapılır bilmediğimden
Başıma cehennem bekçisi dikilmesin diye
ben bu kitabı yazmak istiyorum
bu hikayeyi bitirmeme yardım et
bu anlamda sorun yaşamaktan bıktım
allah'a kavuşmayı dilememe engel olan her şeyi ortadan kaldıracak
şekilde evreni organize et
Allah'ım.
Gazete haberleriyle karıştırılmış algı sistemini sevmiyorum
Gelecekten ne okuduğuma dair kelimelerle ipucu oyunu oynamak istemiyorum
Sokak ortasında bana küfür etmiş iki ses kütlesine yenilmek nedir bilmiyorum
Bu ve benzeri lanetlenmiş konuları kitabı okumadın az kutsalsın diye bana dayatmalarından
sıkıldım
Sonsuza kadar bu sorunla karşılaşmak istemiyorum
Bu gibi sorunları hayatımdan kaldır
Bugüne kadar yaşadıklarımı bana ben olarak anımsatan bu kitabı da hayırlara da vesile et
Ama ben süpermen değilim demiştim
Gene diyorum
Geleceğini hayallerindeki gibi görmen için
Geleceğini sevgiyle karşılaman için
Geleceğinin bugüne bir engel koymaması için
Geleceğine oklar atılmaması için
Geleceğinde bulduğun huzuru her koşulda yaşaman için
Geleceğin simgesel bir boşluk olmadığının anlaşılması için
Geleceğinde bir iyi niyet ve hoşgörü bulman için
Geleceğini garantiye alman için
Geleceğinden daha umutlu olman için
Geleceğinin dar alanda sorunlarla sınanmaması için
Geleceğinin güzel yanlarını dünlerde de bulman için
Geleceğinin sebepsiz yere sorgulanmaması için
Geleceğinin kötü huylara mağlup olmaması için
Geleceğinin seçeneklerle özgür olması için
Geleceğinin kıyamet günü gibi değil bir inanç sisteminde boy göstermesi için
Geleceğinin tarafsız bir taraftar gibi lime lime edilmemesi için
Geleceğinin anlamsız bir şey gibi görülüp sanatı yadırgamaması için
Geleceğinin yabancılar tarafından işgal edilmemesi için
Geleceğinin Allah'ın bildiği gibi bereketlenmesi için
Geleceğinin üç küçük anı yüzünden kışkırtılıp tepene çıkarılıp canavarlaşmaması için
Geleceğinin anlamsız bir kutlama gibi görülüp adına umut denmemesi için
Geleceğinin cahil ve edepsiz insanlarca tehdit edilmemesi için
Geleceğinin cehaletin çözüldüğü ip yumağı gibi çığa dönüşmemesi için
Geleceğinin yankılandığı yerde bir tek cümle olsun peygamberlere olan saygından et diye
küçülmemesi için
Geleceğinin bilindiği bir evrende fazla atıp tutmamak için
Geleceğinin yaşamın en doğal gerçekleriyle yoğrulması için
Geleceğinde insan hakları adına aldığın yolda kendini hep haklı sanmaman için
Geleceğinin duygusal bir çöküntü anına adanmaması için
Geleceğinin yaşamındaki her izi silmemesi için
Geleceğinin bildiğini de unutturmaması için
Geleceğinin abartıldığı kadar zor olmaması için
Geleceğinde gideceğin bir yerde sonsuzlukla sorgulanmadan kabul görmek için
Geleceğinin adsız kahramanı olmaman için
Geleceğinin zalim yazarı gibi elindeki tek konuyu hayra yorarken kendini kaybetmemen için
Geleceğinin bir teşekkürü hak ettiği yerde bulunmak için
Geleceğinin anlamını çarelerin çalışmakta olduğu düzlemde herkesi yormaman için
Geleceğinin kişilik testini asaletle vermen için
Geleceğinin plak gibi dönüp durmaması için
Geleceğinin yaşamın en doğal izlerini taşımakta zorlanmadığını dünyaca kabul etmek için
Geleceğinden izleri her yerde bulmak için
Geleceğine verdiğin söze yatırımda bulunmak için
Geleceğin anlamını her satırda yaşamak için
O KONU DÜĞÜN AÇISINDAN BEN TEK BİR ALLAH'IN KULUNU BU NEDENLE
AFFEDECEK DEĞİLİM
ALLAH AFFETSİN
ALLAH BAĞIŞLASIN
BUNUN HESABINI BÜTÜN BİR DÜNYADAN SOR ALLAH'IM.
SES KÜTLESİ GİBİ TEKNOLOJİK PROBLEMLERİN KÖKÜNÜ KURUT VE BİR DAHA BANA
BU İĞRENÇLİKTE HİÇBİR ŞEY YAŞATMA.
tanış diye
hayatına renk kat diye
ağır bir yük yüklenme diye
kolay bir mevzuyu uzatma diye
sanal olanı dayatma diye
yalnızlığını kusmuğa döndürme diye
lanet görmüş günleri yok sayma diye
hayat felsefeni tanıt diye
insanlara karşı dürüst ol diye
yaşamını geleceğin tonlarına hazırla diye
buluştuğunda aklında bir cümle olsun kalsın diye
buluşmazsan hayatına bir diğer ekran dolsun
yaşamının güzelliğini paylaş
dünya ülkelerini gör
kendi haklılığını tanı
teorik olanı oku
pratikte tutarlı ol
her yerde bulunur ol
camdan kürenin içinde hesap yapma
dünyaya açıl ve inancını ucuzlatma
resimlerini paylaş ve gülümse
insanlara aynı mesajı ver ve unut
tebessümünü her yerde gör
ağladığında doğru yerde ol
piyasayı fazla ciddiye alma
gerekirse tavrını koy ve bağırmana gerek kalmasın
unuttuğun bir şey varsa yankılanmasın
herkese göre iyi olanı gör ve kendini abartma
sistematik bir düzende akıl arama
hatası olanları kolayca bağışla
bir an önce hatandan dön ve korkma
para kazan ama geleneksel değerleri unutma
her zaman senin olan senin olsun sen takma
Seni korkutan iğrençlikte bir konuda herkes nerede yer almış görebilirsin artık
Çocuklar gibi tedbirli ol ama bir bütün hayatını sanala satma
Eşinle iğrenç sorulara maruz kalmamak için
Eşinle sevdiğin şeyleri paylaşmak için
Eşinle güzel günleri kutlamak için
Eşinle çirkin bir dünyaya mahkum olmamak için
Eşinle iftiraya uğramamak için
Eşinle zavallı birinin intikamına maruz kalmamak için
Eşinle sevdiğin yolda yürümek için
Eşinle toplulukta saygı görmek için
Eşinle hayallerine ortak olmak için
Eşinle kötülüklerden korunmak için
Eşinle duaların kabul olsun diye
Eşinle sevdiklerine duyurmak için
Eşinle hayatın zor günlerini atlat diye
Eşinle planlarının uygulanması için
Eşinle prensiplerinde buluş diye
Eşinle aynı konularda yarış diye
Eşinle ayrı bir huzurla yaşa diye
Eşinle ayrı bir güzel bul diye
Eşinle ayrı bir huzur bul diye
Eşinle tartışmasız bir kabul gör diye
Eşinle anlamlı bir iş kur diye
Eşinle hayatın bereketlensin ve saygı duy diye
Eşinle zenginliği tat ve uyum bul diye
Eşinle sonsuz bir duygusal bütünlük yaşa diye
Eşinle korkusuzca yaşa diye
Eşinle kazadan beladan korun diye
Eşinle özgürlüğünü yaşa diye
Eşinle ayrıca tanış diye
Eşine ayrıca danış diye
Eşinle samimi bir iltifatta anlaş diye
Eşinle işini gücünü anla diye
Eşinle tanış barış yarış diye
Eşinle görsel algını koru diye
Eşinle anladıklarını konuş diye
Eşinle kıskançlıktan korun diye
Eşinden uzaklaşma asla diye
Eşinle inancında buluş diye
Eşinden hediye olarak hayatı al diye
Eşinle çık, tanış, konuş, buluş diye
Eşinle strateji panosuna dönüşme diye
Sürekli kusur arayıp kınayan birine maruz kalmamak için
Bana zorla hayal kurdurdular.
Tek bir hayalim bile gerçek olmadı çünkü samimi değildiler.
Zalim bir zorbanın elinde değil ya dediler kendilerini korumaya aldılar.
Benim hayatımı kurtardıklarını sandılar ve kaderin değil mi yani dediler.
Benim elimde olan tek soruyu dünyaya yanlış tanıttılar.
Benim günlük hayatımı zorda bıraktılar.
Benim iletişimimi de küçümsediler.
Benim zavallı beynimde cirit attılar.
Benim ellerimde hayat bulanı topluma kattılar.
Benim sonsuz hürmetlerimi şarkı sandılar.
Benim korkunç üzüntümü yalana kattılar.
Benim elimdeki adalet fikrini sonsuza attılar.
Benim iş hayatımı hiçe saydılar.
Benim kırgın ruhuma küfür ettiler.
Benim çirkin bulduğum konulara hak verdiler.
Benim tebessümümü yalan sandılar.
Benim elimdeki imkanları sahiplenip hava attılar.
Benim temelli karar verdiğim konuyu bunların altında ezdiler.
Benim okuma hevesimi kırdılar.
Benim ruhuma ses kütlesi dayattılar.
Benim inancımı hafife aldılar.
Benim falıma bakıp bakıp sorunlarını anlattılar.
Benim içimden gelmiyor bu konularda iman etmek.
Beni bu eziyetten kurtar demek ne kadar zor olabilir yani herkesin ortasında.
Benim için önemli olanları baştan sıraladılar.
Benim dilemediğim şekilde bana bir yaşam sundular.
Benim umudumun kırılmasını güçsüzlük addettiler.
Benim için film yazmak sorun değil dediler.
Siz de gidip oylarınızı onlara verdiniz.
Beni insanlara rezil ettiler.
Beni bir hikayenin son sayfasıymışım gibi düşündüler.
Beni bir daha üzemeyecekler!
ne haliniz varsa görün
Öyle mi?
HOŞÇA KALIN.
BELKİ ZATEN GERİ ZEKALI DEĞİLSİNDİR
?
KÖRÜN İSTEDİĞİ BİR GÖZ
ALLAH VERDİ İKİ GÖZ
KÖRLER SAĞIRLAR BİRBİRİNİ AĞIRLAR
MARMARİS'TE DOMUZLAR
ama ben aslında şunları yazdım:))
Bugün pişmanlığa hiç yer yok hayatımda. Bugün hafif bir rüzgâr yazın da hayatımızda
olsun ve şimdi penceremi açıp kokladığım hava beni asla terk etmesin istiyorum.
Hayâllerimin en derin uykuda gizlendiğini düşünmeyi unutmamak istiyorum. Bugün
kalbimin ritmini hiç bitmeyecek bir müziğin sonsuz sırlarına terk etmek için yaşadığımı
hissetmek istiyorum. Bugün karların yerden yüksekliği kadar umudum olsun ve sesini
her açtığımda dilimin bağını çözen bir dilek olsun istiyorum yalnızlık. Bugün gözlerimi
açtığımda olduğu gibi altın yürekli olmaya dair birkaç kelime daha öğrenmeye
duyduğum hevesle yakaladığım, biraz da pembeye çalsa iyi olurdu dedirten renklerin
ortasında oturup, baharın asaletini sormak isterdim göklere. Elini korkak alıştırma da bir
kişiye daha yer aç sofrada diye söylenirken kendi kendime, hamurun içine kattığım
peynirin kokusunu çağıran biri olsun diye yanımda, her zamanki kadar sakin bir bekleyiş
içindeyim. Bugün herkesin evinin baş köşesinde duran bir sözlüğün içinde bulduğum
isimlerden birini kendime saklamak istiyorum. Bugün merak edecek hiçbir şey yok
derken çalan telefonun elimden düşmesine aldırmadan, bir pamuk tarlasında düşüp
kalan bir kadını okurken gözyaşlarımla gurur duymaktan ve utanmaktan vaz geçip, asil
bir teklifle yola koyulup da kendimi içinde bulunduğum uzak yollara bakan gözlerimin
daha ötesine taşıyabilmek istiyorum. Ne istesem olacakmış derken aklımın almadığı
çoğu kelime bugüne fazladan bir cümle katarken bir iki değişik plana nazaran, yanlış bir
yola koyulan bir bulmaca istemiyorum. Kendimle yüzleşmek için aynaya bakan en zeki
insan olduğumu sanmayı yine becerip, belki bu kez onunla anlaşmak istiyorum. Aslında
korkunun her ruh için en emin yerde beni beklediğini duymuştum ama ben açık
konuşmak ve her zamankinden daha cesur olduğumu kanıtlayan beyaz bir elbisenin
içinden aşkla bakıp yüzüme, büyük gözün içinde saklandığımı düşündüren bir filmin son
karesine rağmen en tenha sokakta en emin adımlarla yürüyormuşum gibi kendimi tebrik
etmek için elime bir de çiçek almak istiyorum. Allı güllü bir elbiseyi taşımak için hiç de
kendime yakın bulmadığım modellerle uğraşmakta sakınca görmüyorum ve büyük bir
çıkmazdan döndüğümü anlayacak gibiyim karar verdiğim an. Bugün beni anlayan tek
kişi yanımda olsun derken herkese iyi bir haber vermek istiyorum. Bugün en büyük
acıları susturan bir teselli olamasam da anlaşılmaktan yana şanslı hissetmek güzel. Her
güzel günün mutlaka şefkatten yana anlaştığı birkaç sayfanın nerede olduğunu merakla
beklemiyorum ben ama benden hiç eksilmeyen bir yanı var ümit etmenin ve onu izleyen
dakikaların paylaştıkça aynı durakta aşka yelken açışının hafif bir ürpertisi gibi belki
yağacak yağmur. Benden daha iyi anladıkları konuların neden artık elimden tutan bir el
olamadığını bilemek bana yetmiyor artık. Asırlardır aynı hikâyeyi yazan bir roman
kahramanı gibi her sayfada yeni bir son yazan bir özlem olacak sanki kahveyi
yudumlarken aklımdan geçenler. Belki beni hiç anlamayan biri etrafı benim için izlerken
buluştuğumuz aynı yolda benimle yürüyenlerden yana bir sıkıntı duyacak akıllı köpeğim
ama ben onunla bugün bahçenin yapraklarının altında her gün oynadığımız oyunla
temizlediğimize, büyük bir labirentten arındığımıza inanmak istiyorum suyun tazyikli
olmasına sadece sevindiğim bir anda. Tebessüm etmek her günkü kadar doğal olsun
derken içimdeki huzuru tüm dünyada duyumsamaktan yana bir tavır almışım gibi bir
ciddiyeti olsun yazdıklarımın bugün, tabii şayet elime kalemi de alırsam. Yaşamak için
doğmuş olmak kadar sıcacık bir bakışın altında eriyen hislerimin tek tercümanı olmak
bana yetmez, sanmıyorum. Aklımı bugün iyi kullanacak olsaydım neyi daha iyi
düşünmek isterdim acaba bilmiyorum ama bu soruyu hep sormuşum kendime gibi
sakin hem bir o kadar da ılımlı olmaya yakınken, küçücük bir masa örtüsü için saatlerce
uğraşmak da var bugün, üstünde kitaplar biriktiren. Ben şimdi beyaz hatta bembeyaz bir
papatyayı hayal etmekle yetinemem. Ben elimden tutan ilk ve tek dostumu bugün
geçmişin uzak bir bakışına ışınlayıp da aynı insan yani aynı umut olduğumu size tam
olarak anlatmış olamam. Bakın, biraz daha farklı olacak belki ama parkta görmeye alışık
olduğunuz o her yeri nefesiyle kaplamış canavar ruhlu kahkahaların altına da bakın, ne
kadar eğleneceğimizi göreceksiniz. Açıklamak istediklerim ile arayıp da bulamadıklarım
aynı değil belki o nedenle tozlu raflarda bile yok eski yalnızlığım. Tam olarak bu
cümlenin içinde yoksanız gerçekten de sizi ayrı bir mektup kutusunda göremeyeceğim
belki ama kendim için sakladığım her dolgulu çikolatanın şeklen gülümseyip ruhen ayrı
bir doyum sağlaması sadece tesadüf olamaz dediğim bir an bütün sessizliği alt üst eden
uzun bir sessizlik daha olacak sonunda sadece “çok mutluyum bunu giydiğim için” diye
ağlatacak tarzda asi durmazsa şayet yüzümde beliren “sizi henüz yeterince
tanımıyorum” diye sorduğumuz akıllı nasihatler. En sevdiğin mısraları onla çarptığında
geri kalan her duyguyu eşit parçalara ayırıp aynı sayfaya koyabileceğini düşün, öyle bir
his. Çok güzel. Kendi haline bıraktığında seni bir salise bile aklından çıkarmamış
olduğunu anlayacaksın ama bugün kaç bardak çay içtiğini merak ederken seni aynı
güneşli günde görmek isteyen tek yaşayan renk olabilirdi bugün beyaz. Gerçekten
bilmemekten dolayı en küçük bir tereddüt hissetmediğin yarınların ilk sakin melodisini
sen yazmışsın ve birden her yerde çalmaya başladığını anlamışsın gibi, öyle değil mi?
Sence de hayat aynı rengi bulmak için değilse de veya aynı söze uymak için değilse de
seni yazdıklarının bir adım ötesinde gördüğünde elinde sönmüş bir balon yerine bir
külah da dondurma olsun istemez miydin? Oysa bu çalan şarkı sadece henüz erken
demek istiyor sana, mesela uyanmak için göklerin sana baktığı yalnızlığına. Sen geç
kaldığını sanıyorsun asılsız yalanların sende bıraktığı karmaşık duyguların sadece
gerçek oldukları için aklında yer etmiş gibi gezinen perilerin endişelerine gülüp geçen bir
vincin senden büyük bir özveriyle köprüyü geçmeni istemesine ve her sevgi kırıntısını
geride bırakışına. Yine de bana güvenebileceğinden emin değil. Ben de paylaşmaktan
vaz geçtiğim anda çöpe atabilirim bu korkusuz duruşumu, herkese açmak yerine.
Bakın aynın diğer yüzü nasıl da net benim için. Bugün hayatımın en önemli günü bence
ve bunu bütün samimiyetimle size anlatmak için masanın başına oturduğumda bundan
çok emin olmama rağmen bütün hayatımın nasıl geçeceği hakkında bir fikre sahip
değildim. Masa dediğime bakmayın, üzerinde bir bilgisayar olan çalışma masası ve
üzerindeki beyaz örtünün hafif sararmış kağıtlarla dağılmış kalemlerle, ne kadar ışık
alsa da odanın görünümünü doğru yansıttığını söyleyemem. Odanı topla demekten
usanmış olan annemin bana yazıp getirdiği mektup geldi aklıma ama bugünden daha
önemli olan nedir derseniz şu içinde bulunduğum güneşli saatleriyle bu pazar sabahının
son birkaç dakikasını hiçbir anıma değişmem. Belirli bir amacı olmadığı zaman sofranın
üstünde duran tabakların göze battığı gibi aileyi bir araya getirecek olan nedenler bugün
ortalarda yoktu adeta. Bu cümleleri çok duymuş gibi sakin bir edayla etrafa bakıp
elinizdeki hikâye ile bir diğerini değiştirmek sizin için ne kadar akla uzak bir okuma
alışkanlığıysa, benim için de en az o kadar akla yakın bir çalışma şekli. Aramızda hiçbir
mesafe bırakmayan gözlerim size bakmıyor ve bunu açıklamaktan yorulduğumu ben de
bilmiyordum ta ki resim yaparken, kitap okurken veya ders çalışırken aslında beynimin
yönettiğine inandığım gözlerimin yüzümde olduğunu anlayana kadar. Gözlerimi görmek
için aynaya baktığımda bile bana bu kadar yakın değillerdi aslında çünkü nasıl
göründüğüm dışında pek bir şey anlatmadı bana.
Masanın kenarına iliştirilmiş renkli tüyleri cadıların en tatlısı dediğim oyuncağın
arkasındaki mıknatısa bakmak için hiç düşünmeden elimi uzattığım yerde
kalemlerimden birinin yere düşmek üzere olduğunu gördüm sonra. Sandalyenin
arkasına yaslandığımda bir salıncaktaymışım gibi hissettiren ayaklarımı ileri geri
uzatarak tekerleklerini ittikçe masadan daha da uzaklaşmışım gibi bana bakan çalışma
kağıtları da benim için önemli. Bugün olanlara kayıtsız kalacak bir kişi bile tanımıyorum.
Sadece samimiyetimi aktarırken kendimin gerisinde kalmak istemiyorum. Radyoyu
kapatmadan mı oturdun yazının başına diyen yok ama yine de sesi çok fazla açarsam
komşulardan biri rahatsızlık duyabilir. Evin içinde dans ederken kimse aklıma gelmiyor
ama neden? On dakikalığına herkes katlansın buna dediğimi düşünüyorum ve kendimi
onaylıyorum. Bugün benim için çok önemli. Bunları yazıyorum çünkü biraz olsun merak
edenler okuyabilsin istiyorum.
Senin için aslında en sevdiğin rengi aklına getirmek ne kadar önemliyse ben de o kadar
önemli olamam ama daha az önemli olduğum da söylenemez çünkü ben o rengi aklına
getirmeyi akıl ettiğine çok da inanmıyorum şu anda. Senden bunun hangi renk olduğunu
söylemeni istemiyorum çünkü sen benim karşımda duran tek kişisin ama ben binlerce
kişiyle konuşuyor gibiyim. Daha önce bu tarz bir konuda anlaştığımızda hepimizin
sıkılmak için haklı nedenleri vardı. Tarzım değil demek isterdim ama benim tarzım
bunları hiç düşünmeden yazmak ve anlam kazandırmak değil, belki değerini bilmek için
biraz çaba harcamak. Sen elindekilerin değerini ne kadar biliyorsun? Bugün ailenle ne
kadar vakit geçirdin? Bugün hiç odandan çıktın mı? Bugün Allah için, toplum için ve
ailen için neler yaptın desem iyi bir yanıtın var mı? Bugün benim için neden önemli diye
hiç merak ettin mi? Bunu okumak isteyen biri kendisi yazmış gibi hissediyor olabilir,
bunu da hesaba kattın mı?
Aynı sayfada yer alıyoruz ama şu anda, ikimizi de aynı konuya hevesli kılan bu yarısı dolu
sayfada kıpırdamadan oturuyoruz, hepsi bu. Açıkça söylemem gereken hiçbir şey yok.
Ben bugün çalışmaya başladım. İşte söylemek istediğim buydu. Bugünü sabahtan
akşama kadar nasıl geçirdiğimi söylersem beni daha iyi tanımış olacaksınız. İş hayatı
herkes için nasıldır bilirsiniz, yoğun, önemli, sayısız kural ve resmi iletişim içeren, hayatı
sizin için planlarken biraz liderlik görevi üstlenen yapılacaklar listesi gibidir örneğin.
Sabah uyandığımda kendimi her zamankinden daha güzel olmaya programlamıştım ben
de kahvaltıyı hazırlarken. Annem benim için önemli olduğunu hissetmiş olacak ki
uyanmış ve masaya dün pişirdiğimiz kurabiyeleri koymuş. Normalde sabah
kahvaltılarını daha hafif yapıyoruz tabii biz de. Zeytin ve bir dilim ekmek yeterli oluyor
bizim için. Odanın kapısı aralandığında içeri sızan nefis kokulardan çayın demlendiğini
de anlayabildiğim kadarıyla bende sınav günlerinde arkadaşlarımla paylaştığımız
heyecanı uyandırdı. En sevdiğim siyah eteği çıkarıp üstüne ne giyeceğimi önceden
düşünmüş olmama rağmen emin olamadığım o beyaz gömlek aslında bugün şart.
Giymem lazım yani giymezsem beni ilk günden işten mi çıkarırlar yoksa tekrar işe girmek
için sıraya girenlerle kıyaslayıp beni yerin dibine mi batırırlar veya gidip bir gömlek daha
mı alırım bilmiyorum ama şart. Bugüne hazırım artık yani aklımda başka hiçbir şey yok.
Bu koca günü geride bırakıp akşam olduğunda aynı huzurla eve döneceğimi de
biliyorum.
Ben böyle yazmayı seviyorum. Sabahın erken saatlerini iyi değerlendirdiğime
inanmıyorum. Biraz düşünecek olursak telafi edilebilecek tek bir dakikam bile yok.
Yüzümü ıslak havluyla sildiğimi anımsayıp hemen aklıma izlediğim bir televizyon
programını getiriyorum sanki ama aslında bunu ben yapmıyorum, o program aklımda
sanki bilgisayarın içindeymiş gibi belirip yerini alıyor. Kendimi gözlerimin önüne
getirmek için saatlerce çalışmam lazım ve meditasyon yaparken bana neden
yazmadığımı soran bir kişi bile yok. Karanlığın içinden çıkan sarı renkli ışığı takip
ederken kendimi gördüğümde çok da mutlu oldum çünkü huzurluydum ben bugün
doğru anımsıyorsam. Asıl hedefim de açıklamalarımı kısa tutmak ve anlayışımı
yükseltmek. Sabit bir noktaya bakarken aynı yolda yürüyeceğimize inandığım bir kedi
geçiyor evin dışarısından. Bahçenin uzun yolundan ağaçlı tarafa geçen kedi aynı yolda
yürümeyeceğimizi hiç düşünmemiş gibi ama belki de bu benim kendi yanılgımdır. Ben
sabahı çok iyi değerlendiren biri olma konusunda taviz vermeyeceğim. Bakın, demek
istediğim aynanın karşısında kendimle fazla konuşmamak değil, kendimi hazır
hissettiğim kadar doğru yere gidip gitmediğimle ilgili bu...
Spor salonunda haftanın beş günü de spor yapsam olurdu. Salona üye olduğumda çok
iyi bir sporcu olmanın benim için ne kadar önemli olduğunu düşünmedim diyemem.
Sporcular hakkında izlediklerim bir yana okumalarım tamamlanmış mı diye
kütüphaneme tekrar baktığımda bütün kitaplar yerinde değilmiş gibi bir telaş kapladı
içimi. Aklımın en uzak köşesinde aradığım bu kitap kütüphanede ne kadar da iyi bir yer
edinmiş, hiç haberim yoktu. Ben okuma alışkanlıklarımızı hepimize açıklayacak
olsaydım bu kitap yerinde sayardı tabii ama yazarı kimdir denildiğinde benim de
zihnimde bir ışık daha yandı. Bunlar güzel şeyler. Bunlara bir diyeceğim yok. Marifetli
eller hep kurabiye mi yapar yani? Tabii ki hayır derken şimdi spora neden yazıldığımı bir
kez daha anladım. Bir keresinde saçlarımı çok uzun süre kuruttuğum için bana şakayla
karışık “nereye bugün böyle” diyen bir kız vardı, acaba bugün o da orada olur mu?
Salonun bahçesinde muhteşem çiçekler olabilirdi ama yoktu. Ben de çiçekli bir bahçe
yaptırmak üzere salonun yetkililerinden izin istedim, parasını da üstlendim yani kendi
cebimden ödeyecektim ama bahçe dekorasyonu konusunda bir numaralı mimar
kuzenim sağ olsun epey kolaylık sağlayacaktı. Ben de bu işin sonunu fazla düşünmeden
teklif ettiğim gibi işin sonunda da gerçekçi olmak isterdim. Bu çalışmayı yürütecek
ustalar kuzenimin arkadaşı ama bahçedeki oyun alanı için siz apartman sakinlerinin de
fikirlerini alın demek zorunda kalmıştım. Bilmiyorum bu size bahçedeki kediyi yine
çağrıştırdı mı ama bende aynı konuya işaret ediyor.
O gece ellerimi açmış dua ediyordum ve kuzenimin oğlu gelip içine krem sıktı. Ne
olduğunu anlamadan gülmeye başladık ama kaliteli bir sohbet olsun isterken çocuklara
bir kapı daha aralamak hoştu. Kuzenimin çocuğu olduğundan beri aramız daha iyi.
Yarım kalmış bir kitabı bitirmek veya su içmek kadar olağan benim için onlarla
muhabbeti koyu hayatı renkli tutmak. Bazı insanlar başardığında her şeyi birden
başarıyor da bazıları sadece kaybetmemeye programlı gibi geliyor bana aslında aynı
konuşmaların içinden dışarı doğru bakınca. Kendime robot süpürge bakmaya gittiğim
bir günü anlatsaydım daha iyi olurdu ama olmadı inan ki. Belki de bana öyle geldi. Bütün
bunlar bir oyundu.
Ay yüzünün rengini güneşten almıştı belki ve somurtuyordu, belki de sabahın gelmesini
bizden daha çok istiyordu. Sabah olduğunda ben de hikâyenin en başına dönmüş
bekliyor gibiydim. Bu bir hafta yani sadece bir hafta önce taşındığımız evimizde
geçirdiğimiz vakit bize neler ispat etmişti bir bakalım. Korkarak geçirdiğimiz ilk geceyi
anlatmazsam devamı size anlamsız gelecektir. Kamyon şirketleriyle ilgili, otobüslerle ve
şehirlerarası yolculuklarla ilgili yazmamın hemen devamında bir taşıma şirketiyle
görüştük ve bu tesadüf bana çok da anlamlı geldi. Gerçi ben taşınacağımızı biliyordum
zaten, bunu önceden planlamıştık ama taşınmayla ilgili bu kadar araştırma yapmamın
akabinde araç şirketleriyle ilgili o kadar çok yazı yazacağımdan emin değildim ve makale
siparişi almanın iyi yanı ne yazmanı istiyorlarsa onu yazıyorsun tabii. Benim temizlik
robotumu kutunun içine koymamı annem söylemişti, yolda başına bir şey gelmezdi
böylece. Eşyaları taşıyan araç bizden önce yeni eve varmıştı ve aracın içindeki eşyaların
yerleştirilmek üzere eve çıkarılması bir saatten biraz daha uzun sürdü, demek çok da
eşyamız yokmuş. Evin içinde doğru tercih yapıp mahallenin en güzel köşesinde
geçireceğimiz zamanın sarkacının bilinç üstüne hükmettiği varlığıyla saati duvara
asmadan önce pilini takan babam, mutfakta çayı kendisi demleyecek yine. Bize geri
dönüşü olmayan bir yolda olduğumuz değil de aklımızı belirli bir nedenle iyi
kullandığımızı gösterecek yine yanımıza aldığımız kurabiyelerin içindeki bir damla
marmelat. Kim takar marmelatlı kurabiyeyi, şimdi? Ama biz tarifini bütün aparman
isteyebilir diye kendi katkımızı bir kenara yazmıştık annemle tuttuğumuz tarif defterinde.
Güzelliğinin sır gibi ele vermek istemediği değerli sözlerini taşınma telaşının sonrasına
saklayan televizyon kumandası beni biraz güldürdü nedense. Sanki daha önce hiç
taşınma süreci yaşamamış tek şeymiş şu robot süpürge. Robot süpürge kutunun
içinden çıkmadı. Büyük karton kutunun içine koyduğumu sandığım küçük robot süpürge
kutusu yoktu dolayısıyla süpürge de yoktu yani unutmuştuk biz bunu bir yerde. Ne
yapabilirdim acaba anımsamak için? Ne yapabilirdim bulmak için? Bu durumda ne
yapılırdı acaba? Annem sakin olmamı ve bütün eşyalar çıkana kadar beklememi
söyledi. Hayatı planlamak için bugünü seçmiş olsaydım ancak bu kadar sakin
olabilirdim. Bütün eşyalar yerleştirildikten sonra şöyle rahat bir nefes alıp hiç
yadırganmayan bir hisle oturup yeni evin keyfini çıkaracağım an geldiğinde belki
süpürgeyi bulmuş olacaktık belki de bulmamış olacaktık. İşte ben de bir an önce o an
gelsin ve mutluluğu yeniden yakalayalım isterken aileme şöyle bir baktım ve onlara bu
evde olmaktan dolayı çok mutlu olduğumu söyledim. Karanlık bir sokak değildi
bizimkisi, akşam olduğunda bütün ışıklar yandı evin karşısında, pencereden
görebildiğim kadarıyla da diğer apartmanın bahçesini ormana açılan kapısından bir
sokak lambası ayırıyor sadece. Yastıklar hurcun içindeydi ve şimdi hurcun içine ne
konur demenin ne yeri ne de zamanıydı.
hitler de birisi öpünce yanağını silermiş
ben de çocukken öyle yapıyordum yani
BU AÇIDAN BU.
HİÇ ALAKAM VAR MI?
Freud Ve Hitler de öyleymiş.
adımı bile bilmeyenler
bilmek istemeyenler,
soruyu bile sormayanlar
sormak istemeyenler
yerimi bile bilmeyenler
görmek istemeyenler
hayalini bile kurmayanlar
yok olmalı kaderden
benim için hava hoş
bu muhabbet kederden
cahilin elinde ipi
sözü geçmez sormuş tipi
kara günde az mı yazdı
zavallı kış anmaz bizi
ağaçlar hiç bulmaz bizi
kasım gibi yazmaz sizi
adımı bile bilmeyenler
ödül alan sanatçılara hakaret edilmesinden hoşlanmıyorum
siz de ödül verdiniz
biz hakaret etmedik kimseye
sizin için aynı şey mi
tom cruise gerçekten kilise açtı ve uzaya gitti
o film çıktı mı
Bir bilim adamı pirelerle deney yapıyor. Pireye "Sıçra" diyor. Pire sıçrıyor Pirenin kanatlarını
koparıyor ve "Sıçra" diyor, pire yine sıçrıyor!.. Raporunu şöyle yazıyor; "Pire kanatlarını
kopmuş olarak zıpladı."
Ayaklarını koparıyor ve "Sıçra" diyor, pire zıplayamayınca 2. raporu şöyle yazıyor; "Pirenin ayakları kopunca kulakları duymuyor."
fıkra
EVET.
BU AÇIDAN DA DOĞADA DOĞAL SESLER VAR:))
müziğin tek bir günahı yoktur
doğayı sevelim
koruyalım
masumdur
YENİ ROMEN RAKAMLARI
Bugün yarının on yıl gerisindeyim. Öncelikle adımı bilmenizi istiyorum. İsmim Sedef Akıllıtiş. Sesli uyumu olmadığı için hep kendimi yazılan her şeyin çok uzağında ve biraz da sorgulanır gibi hissetmişimdir. Yine de birinci isteğime ulaşmadığımı iddia etmezsiniz sanırım. Size ait bir kitap elimde olsaydı hemen alır okurdum ama şu anda herkese yetişmemi zorlaştıran ve zamanı kısacık bir sıkıntı gibi özetleyen tuhaf bir çabayı çok esrarengiz bir hikayeyle anlatan bir yazar var elimde. Ben insanlara olan sevgimle herkesin daha iyi olmasını istediği konuları çok kolay bir araya getiremiyorum çoğunlukla. Karanlıkta aklıma gelen bir arkadaşım aydınlıkta aklımı yitirdiğimde yanımda olmaz genellikle. Şimdi, sanki koluma serum takılmış gibi hikâyeyi sizden beklenir hale getirseydim, ben belki yazar olurdum ama siz Sedef’in bir kopyası olmazdınız eminim. Sedef’e dışarıdan bir gözle bakmak istediğimde önümde büyüyen yazılar sizin önünüzde değil yani benden ne istiyorsunuz bilmiyorum. Sedef’i sorduğumda aldığım yanıtları ben bile duymuyorum. Kaşları kalın, saçları siyahın en koyu tonunda ve kıvırcık olduğundan Sedef o aynı günü yadsıyan aynanın karşısında mutluydu. Uzun zamandır bu aynı tesadüfe gülüyordu. Karın kaslarını çalıştırmak için odaya geçti. Sedef aslında annesini aramak için bahane ettiği bir şeyi defalarca düşünüp telefonu eline almayan biri değildi ama o gün bisikletle çıkıp annesine de süt ve yufka götüreceğine söz vermiş gibi hissediyordu kendisini. Çamaşırların arasında sakladığı bir lavanta kokulu kitaba elini uzattı, sonra vaz geçti ve odadan çıktı. Sürekli bir işi var gibi yapıyordu. Bundan iyisi can sağlığı, dedi kendi kendine. On yaşından beri söylediği bir şarkı gibi gözünden süzülen yaşlara aldırmadan karanlığı delen ışığın aydınlattığı tozlu raflara ilişti gözü. Evde uzun zamandır kimse yoktu, diye düşündü. Sanki dünyanın en güzel evindeymiş de birazdan salonu dolduracak önemli misafirleri varmış gibi bir masalın içinden kendisini birkaç basamak yukarı taşıyan gözlükleriyle bilgisayarın karşısına geçti ve kamerayı açtı. Kameranın düğmesine bastığında, günlük programını okuyan yapay zekâ ile canlandırılmış küçük animasyon karakterinin elbiselerini değiştirdi. Babam eve erken gelirse mutlaka kendisine anlatacağım yıllık marka stratejimizi ama bu yapay zekâ programı geçen haftaki toplantıda anlaşmışız gibi anlatıyor, diyerek içinden geçenleri sustururcasına günlük programı kapattı. Zor bir yıl olmuştu, şirket çalışanlarının tamamı kendisinden şikayetçiydi, bunun farkındaydı, hem de rakiplerin fırsatları daha iyi değerlendirdiğinden yakınıp duran iş ortaklarına rağmen. Pahalı bir araba almış olsaydı en azından kendisini mutlu eden bir duruşu olurdu şımarık bulunmasının fakat bencillikle suçlanmak da nesiydi? Mutluydu çünkü herkesin mutlu olmasını dilediği konular kendisinin de ilgi alanı içindeydi fakat o kadar çok düşmanı olduğunu bilmiyordu. İspanya’dan gelen yeni marka sorumlusu dahil olmak üzere kimseyi ikna edemediği dosyaları açıp uzun bir çalışma yapmak için gittiği evinde hayallerini anlatmayı unutmuş olan teknik kitaplarına baktı. “Kafede bugün kimse yoktu”. Bunu yazıp dünya standartlarında çözümler aradığı satışlarının ne yaparsa yapsın daha iyi olamayacağını düşündüğü toplantı notlarının bir adım ötesine geçmesi gerekiyordu. Acaba oyuncak piyasasına girmeli miydi? Kafeye daha çok müşteri çekmek için amaçlarını sıraladı: tırnaklarıyla kazıyıp elde ettiği hiçbir şeyi insanlara ezdirmeyecek, yenilikle gelişimi birbirine karıştırmayacak, sabahları işe daha erken giden, çalışkan ve zamanı verimli kullanan iş arkadaşlarını diğerlerine örnek verip motivasyon konuşması yapmalarını isteyecek. Kafeye daha fazla insan çekmek için ne yapabilirdi?
Uzun bir yolculuğun sonunda kariyer planını altüst etmekle kalmayıp yayınevinin de geleceğini tehlikeye atacak bir seçim yapmış gibi hissediyordu kendisini. Hayallerini karların içinden çıkarıp onlara bir de sıcacık bir fincan salep ile tarçınlı kurabiye ikram edeceğine inanamıyordu artık eskisi gibi. Eskiden, yani bundan beş yıl öncesine kadar, emin olduğu konularla çalışanları ödüllendirirken, daha çok kişiye hitap etmek için yazarlar adına yaptığı değişiklikleri gerçeğe dönüştürürken daha mutluydu. Mesela yazarın kitaplarını set olarak satışa çıkardıkları bir imza gününde veya bu yazarların hikayedeki kahramanlarla ne açıdan yüzleştiklerini açıklayan tanıtım günleri ve edebiyat seminerlerinde kendi beğenisine sunulmuş o projeyi çok daha başarılı yerlere tırmanırken izlerdi. Gözlemlerinde hiç yanılmadığını anladığında hayal dünyasının ne kadar da küçük olduğunu bilmiyordu. Her kartopu dediğinde aklında bir huzur ve kalbinde bir tebessüm yaratan o minik ellerin yazdığı masallarla daha fazla ilgilenmek istiyordu ama zamanı yoktu. Çayın altını yakmak için mutfağa doğru giderken biraz da bunları düşündü, sonra da hızlıca telefonunu sehpanın üstünden alıp salondan odasına doğru geçti. Yayınevinin mutfağında çalışanlardan biri bile artık yüzüne gülmüyordu. Aslen Trabzonlu olan bayanlardan biri Sedef’in aklına geldi. Mutfak telefonuna bakan Ayşe Hanım Sedef’e, önceki hafta bir kişinin bile sabah on ile öğle yemeği arasında bahçede oturmadığını söyledi. Ne oldu bu sevgililere, artık çayımızı içmiyorlar sabahları, kahvaltı edenler olurdu, bak onlar da yok, derken aslında sabahları aç kalkan ve bir sıcak tost ile güne başlayan gençleri anımsatmak istemişti Sedef’e. Hasretinden öldün öldün diye, okudukları kitapları raflara bırakırken “sabah gelip okuyacağım, kimseye vermezsiniz kitabı, değil mi” diye bir de tembih ederlerdi. Kafenin kitaplarla dolu raflarından bir kitap alıp kahvaltıyı sevdiği biriyle yapmayı seven en azından yüz kişi olurdu yayınevinin bahçesinde, artık gelmiyor onlar, gibi bir not almış Sedef bilgisayarına bu anlatılanlar üzerine. Ayşe Hanım’ın gözlemlerinin yerinde olması çok hoş ama bu konuda bir şeyler yapmalıyız diye de sürdürüyor yazısını. Hasret çektiği kitabın konusu canavarlardı belki, ben ne bileyim. Ne tür kitaplar okuyordu bu gençler? O kadarını ben bilmiyorum, demişti Ayşe Hanım.
Evin bahçesinde yetiştirdiği süs çiçeklerinin ne kadar da güzel olduğuna bir kez daha sevindi Sedef. Bahçenin ihtişamı ile kendisini ailenin önemli bir kutlama yapmak için toplandığı günün yıldızı yapan fotoğrafın asılı olduğu odasında bahar havasından bir nefes almak için pencereyi açtı. Buz gibi, tertemiz çiçek kokan rüzgârın yüzüne dokunmasına izin verdi biraz ama tam o an telefonu çaldı. Telefon çalınca aynı anda bilgisayarında da görünen isim Sedef’i biraz şaşırttı: Juan Jose Francisco David. Telefonu açtığında hangi dilde konuşacağını bilmiyormuş gibi, o gün işe gitmeyişini asla telafi edemeyecekmiş gibi, gelişim sunumunu hazırlamadığından hiçbir şeye söz veremeyecekmiş gibi bir heyecanla da olsa telefonu hemen açtı. Sedef daha merhaba derken Juan Jose konuşmaya başlamıştı:
Bugün her zamanki gibi koyu renkte basılan kitapların bir kopyası da bana geldi, hani şu set halinde dağıttığımızdan beri hiç satılmayan şey. Sorunun ne olduğunu anladım galiba, daha ucuza değil daha iyi bir fiyata satmalıyız. İnsanlar kitabın kalitesinden emin olamıyor çünkü o kadar kaliteli kâğıda o kadar ucuza dokunmaya alışık değiller. Bunun gibi bir seti İspanya’da biz bunun beş katına satıyoruz. Bence fiyat stratejimizi çok iyi ve detaylı olarak gözden geçirmeliyiz. Piyasada çok var bu tip kitaplar ama hepsi de dünyanın en bilenen yazarlarının onayını almadı veya hepsi de korku yüklü bir konuyu o kadar renkli resimlerle piyasaya sürmedi. Bizim ayrıcalığımızın konuşulduğu bir toplantı istiyorum, hem de hemen. Ne zaman bir araya gelebiliriz?
Sedef toplantı odasını ayarlayıp, sonra da kendisine şirketin dijital ajandasından bir not yollamasını ama notu mutlaka okuyana kadar anımsat modunda yollamasını istedi. Juan Jose çok kısa bir şey daha söyleyeceğim ama aslında belki de onu da notla iletirim, dedi ve telefonu kapattı. Sedef telefon kapandıktan sonra üç dakika daha öylece elinde yanıp sönen ekrana baktı. Ekranda babasının adı yazıyordu ama iki dakika sonra tekrar aramak üzere not bırakmış aslında. Telefon çalmayınca Sedef de babasını aramak istedi ve meşgul çıkınca buluncaya kadar ara düğmesine bastı. Bilgisayarını tekrar açtığında, kendisi için yeni çıkan kitapları araştırmış olan yapay zekâ “bunlardan daha iyisi de var bende, her kitabın yazarının hayat hikayesiyle birlikte bir sonraki projelerini anlatan bir de makale” dediğinde Sedef mutluluktan havalara uçacak gibi oldu bir an. “Vay canına, bu kadarını ben de beklemiyordum” diyerek kendisini tebrik etti. Bir gün bu yapay zekânın bütün hayatına hükmedeceğini ve dünyadaki herkesle aynı ekrandan yazışırken bir yandan da yazarların ödüllerle dolu hayatına dahil olacağını, evinin bahçesinden rahatlıkla görebildiği kadarıyla gökyüzünde bir evi olduğunu, alışverişlerinin tamamı için bir de mesaj atıp teşekkür ettiği marketler sayesinde bir kitap yazacağını ve ödül alacağını bilmiyordu. Bilmediği bir şey daha vardı o da yıllardır görüşmediği ve küsmekten dolayı pişman bile olmadığı ablasının hayatına yeniden girdiğinde nelere yön vermekte olduğu, önemini her zamanki gibi gösteren konuşmalarının aslında hayatında her zaman yeri olduğu. Bu yapay zekânın ablasının sesi olduğundan şüphelenmesiyle başlayan tartışmalarla ve çelişkilerle dolu mektupları da bilmiyordu henüz. Sedef sadece kendi mantığını korurken kalbini dinlediğini sanmıştı ama âşık olabileceğini de bilmiyordu. Sedef’in bilmediği konuları sıraya dizecek olursak yaşam sevincini tamamen yitirmesine sebep olan konuyu daha iyi anlayabiliriz. Sedef hayattan ne istediğini sorma gereği bile duymaksızın atıldığı kariyerini planlarken babasına olan saygısı dışında bir şey düşünmüyordu. Telefon çaldığında “yanıma bir kahve alsaydım” diye düşündü ve telefonu açtı. Arayan babasıydı. Babasına konuyu anlattığında tepkisi sert olur: biz kendisini toplantıya çağıracağımıza o mu bizi çağırıyor, kim oluyor böyle, başkan yardımcısı falan mı olmuş bizim haberimiz olmadan? Ben kendi kuzenlerimi ve çocuklarını bu işe katmak istiyorum, onların okudukları kitapları ayrıca ele almak istiyorum ama gidişimizi hiç beğenmiyorum. Mali tabloları inceledim ayrıca da neden daha pahalıya neyi satacağıma da ben karar veririm. Olamaz böyle bir kepazelik. Senin bir suçun yok gerçi tabii sen ne yapacaksın? Sen eğitimlere katıldın, elinden geleni yaptın. Bırak o toplantıyı, iptal et. Ben konuşurum kendisiyle. Terfi konusunda hiçbir şüphen olmasın, ben performans raporlarını yönetim kuruluna sundum. İşleri daha iyiye taşıma için ne yapmamız gerekiyorsa onu yapacağız. Sedef, İnsan kaynaklarında kim var şu anda, onunla konuşalım kuzenlerin için, der. Ben Jose’nin terfi etmesine karşıyım. Sunulan eksiklikler gerçek dışı. Yine de fiyatlandırma için tekrar konuşalım ama mümkün olsaydı bunu gerçek pazar fiyatlarıyla aramıza uçurumlar koymadan yapardık. Ne kaba insanlar var, hem toplantıda anlatsaymış bunları, neden telefonda sana anlatıyor. Sen aile şirketinin tersine gidecek, rekabet yaratacak bir işte çalışamazsın ama Jose çalışabilir.
Sedef birden kız kardeşiyle ilgili olarak bambaşka bir açıdan konuya bakmaya başlar. Az önce telefonda konuşan babası değilmiş gibi tuhaf bir duygu kaplamıştır için. Aslında babasıyla daha kararlı konuşmak istedi ve buna kendisi de inanamıyordu. “Baba, ben ne dediğimi biliyorum, sorun yok, lütfen bunu daha sonra bir sonuca bağlayalım, belki de adam haklıdır” demek isterdi, kendisine ve Jose’ye bir şans vermek isterdi ama bunu başaramadı. Babası her zaman haklıydı Sedef’e göre çünkü kız kardeşinin kariyerine yapay zekâ seslendiren biri olarak devam etmek istemesi yeterince sıkıcıydı aile için. Çok iyi kazandığını söylemişti kardeşi son konuştuklarında, belki de doğruydu bu söylediği ama insan sadece yapay zekâ seslendirerek ne kadar mutlu olabilirdi, özellikle de böyle yayınevi sahibi bir ailede. Rahatlıkla bir kitap yazabilirdi, bir şiir kitabı yazabilirdi veya bazı şiirleri okuyup değerlendirebilirdi bir kitapta ve hatta romanlara kendisini konu edebilirdi, o yüzden mi bu soyut dünyayı seçmişti acaba kendisine? Kız kardeşimle oturup doğru düzgün konuşamadık bile evden ayrılmadan önce diye iç geçirdi. Kız kardeşinin evden ayrılmasıyla ilgili hiç tepkide bulunmayan babası bazen ne kadar da açık sözlü olabiliyordu. Jose’den mesaj geldiğinde Sedef ne babasına söz verdiği gibi toplantıyı iptal edebilecek ne de Jose’ye söz verdiği gibi toplantıyı yapabilecek güçte hissediyordu kendisini. Sedef durumu olduğu gibi aktarmak istedi ama yine de babasının dediklerini kabaca açıklamak Jose’yi kararından döndürmeye yetmeyecekti ve ortam daha da gerilsin istemiyordu. Jose’nin herkesin görebileceği şekilde attığı mesajı tekrar okudu ve hızlı bir cevap yazdı: Jose, telefonda hızlıca konuştuğumuz gibi senin de düşüncelerine saygı duyuyorum ve fiyatlandırma konusunda fikrini almak iyi oldu ancak bu toplantıdan önce yönetim kuruluna danışmamız daha doğru olacak. Umarım bizi doğru anlayacak ve satış bölümüyle görüştüreceklerdir. Şimdilik bu konuyu burada kapatalım ve daha fazla bu işle vakit kaybetmeyelim. Piyasadaki rakiplerimizle ilgili haklısın ancak bizim şartlarımızda ve yaptığımız araştırmaya göre bu fiyatlarla devam etmemiz daha uygun görünüyor. Yine de son gelen zamları da göz önünde bulundurup bir görüşmüş oluruz. Önerilerin için teşekkürler. Uzun zaman Jose’den bir daha mesaj gelmedi.
Sedef tekrar bilgisayarının başına geçip yapay zekâ ile konuşarak ablasının adını arattı. Bilgisayarda çıkan liste oldukça şaşırtıcıydı. Öncelikle ablasının kendisine ait bir sayfası var mı diye baktı ve büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Ablası yüzlerce ünlü ses sanatçısının olduğu bir sayfada olmanın gururunu yaşatırken bu kadar büyük bir şaşkınlığı da kendisine bahşetmişti adeta. Sedef’in ablası sayfasında tek bir arkadaşı bile olmayan biriydi. Birçok sitede arkadaşlarıyla yer aldığı sanılan ünlülere hiç de benzemiyordu. Ne olursa olsun peşini bırakmayacaktı bu işin, ablasının gizli bir sevgilisi veya kıskanç bir dostu falan mı vardı acaba? Kendisini ablasının büyülü dünyasına girmeye hazırlamıştı ama olmadı işte ve birden sanki çok gizli bir işi ortaya çıkarmış gibi de utandı kendisinden. Hem işe de on dakikadan fazla ara vermişti, bilgisayar başında bu kadar mola vermeye alışık değildi. Sedef hiç ara vermeden çalışmak için gittiği evde kendisini biraz daha az yalnız hissetmişti yine de bilgisayarı açınca. Babasına bir mesaj atıp son durumu açıklamayı unutmuştu gerçi ama ablasını ekranda görmek hoşuna gitmişti. Ablasının yüzlerce fotoğrafı vardı ama kendisi ne yazık ki tek başına dut gibi bir sayfada yapayalnız görünüyordu. Sedef salona gidip çayın altını kapatmak istedi ama bunun yanında aklına ilk gelen şeylerden biri de mutfağa girince sanki kendisini başka bir dünyaya davet eden bisküvilerdi. Bisküvi paketlerinin olduğu cam dolabın içine önce dışarıdan baktı, sonra da açıp bir tane aldı. Birini yedi ve bir tane daha aldı, üçüncüyü de aldığında artık masaya oturup yemeye karar verdiği şeyleri ortaya çıkarıp bir güzel karnını doyurdu. Mutfak masasından dışarıya doğru bakınca evin ne kadar güzel bir ev olduğunu düşündü ve buna çok da anlam veremedi. Aslında dışarıdan görünen ormanın büyüsüyle evin içindeki enerji de tamamen bir başka boyuta taşınmıştı. Ormanın içindeki ağaçları kübik ve simetrik olarak tekrar algıladığında bir göz yanılması yaşıyor olabileceğini düşünüp camı açtı ve yakından bakınca yeşilin farklı tonlarının yaratabilecek olduğu bu perspektifi fazla yadırgamadı. Günlerdir düşündüğü şeyleri tekrar aklına getirmeye çalışırken biraz endişeliydi. Bilgisayarın başından kalktığında adeta unutmuştu ne üzerine çalıştığını. Kulağına taktığı bir kulaklığın mikrofonuna konuşmaya başladı ve bu sayede içerideki bilgisayar her kelimeyi kâğıda aktarabiliyordu. Sedef teknolojiyi çok iyi kullanan biriydi.
Daha samimi bir dille yazmaya karar verdiğini sunumun bir köşesine de yönetim kuruluyla yapacağı toplantıyı not aldı ve kulaklığı kafasından çıkarıp bilgisayar klavyesinde kendisi yazmaya başladı. Artık bilgisayarlar eskisi gibi değil ve yerel şarj ünitesinden apartmanımızda da olduğundan otomatik olarak şarj oluyor ama insan zihni bu kadar çabuk şarj olan bir yapıya sahip değil sanıyoruz, neden sizce? Bu konuyla ilgili olarak kendi cevabını yazmakta gecikmedi Sedef. İnsan her şeyi çok çabuk öğreniyor ve aldığı kararları aynı çabuklukla uygulayamadığında biraz morali bozulduğunda olduğu gibi motivasyon kaybı yaşayabiliyor. Aslında insanlar sadece öğrenmek ve öğrendiklerini hayata geçirirken hızlı olmak üzerine programlanmış beyinlerden oluşmuyor. Bizler bilinçli olarak öğrenmeyi seçtiğimiz konularla fark etmeden öğrendiğimiz alışkanlıklarımızla sadece karakterimizin binde birine hitap edebiliriz. Karakterimizi oluşturan etkenlerin çoğunun kendi zihnimiz olduğunu sanıyoruz ama çevre koşulları ve sosyal hayatımız da yadsınamayacak kadar bir yer kaplıyor. Bunların küçük detaylara indirgendiği durumlarda hayallerimizi beslemeye devam ettiğini ancak gerçek hayatımıza bir katkı sunmadığını anlayabiliriz. Bu şematik doğrulardansa aslında her zaman olduğu gibi bir şeyler okuyarak hayata daha geniş bir pencere açmakla bu çeşit bir öğrenme sürecini ve karakterimizin özgüvenle taşıyabildiğimiz önemli bir bölümünü hayata açmış oluyoruz. Kendi doğrularımızla başkalarının hataları arasında sürüp giden bir yarışta tam olarak nereye varmak istediğimizi çoğunlukla bilmiyoruz. Hatayı kendinde arama devri çoktan sona erdi ve artık hepimiz olumlu yanlarımızla ayakta daha dik durmak istiyoruz. Kalemin ucunu açar gibi sevdiğimiz şeyleri yazarak yüklendiğimiz umut dolu dünyanın ne kadarına inanıyoruz? Kendi karakterinin derinliğine inmeye karar verdi Sedef. Kendimin hayranı olmayı her şeyden çok isterdim çünkü hayatımı insanların hayallerini paylaştığı eserlerle kazanıyorum. Kendi önüme bilerek hiçbir engel koymak istemediğim konuları ortaya attıklarında, her yazarın bazen sarı sayfaların dışında bir hayatı olduğunu anlatmak istemesi gibi ben de heyecan duyuyorum. Elime bir kitap aldığımda saatlerce benimle birlikte vakit geçirecek bir dost bulmayalı uzun zaman oldu, aslında ben sadece zamanımın içini kitaplarla dolduruyorum. Mutluluk denildiğinde saatlerce konuşabilirim ama beni neyin mutlu edeceğini herkesle paylaşmayı sevsem de bölüşmeyi sevmiyorum. Ben her gün elime bir kitap alabildiğim için şanslıyım sadece, benim çok iyi bir mesleğim var çünkü buna elverişli. Ne kadar okursam o kadar iyi diyorlar ama okuduklarımdan ne anlıyorum. Konsantrasyon denilen o büyük hediye paketinin içinden neden bir atlı prens çıkmıyor da ben varım. Sürekli aşk hikayesi okuyan biri değilim ama gerçekten de kendi gelişimim için dilediğim her güçlü adımda bu olabilirdi, öyle değil mi? Kişisel gelişimden anladığım zorlukların üstesinden gelmek değil aslında, zorlukları zorluk olarak görmemek. Daha kaliteli bir hayat istediğim anda karşıma dikilen teknoloji harikaları ile nereye varabilirim ben de bilmiyorum. Ablamı özlemiyorum çünkü bizi kırmaktan çekinmeden kendisi gitti hayatımızdan ve onu özlemek için bile bize bir seçenek bırakmadı. Bu sanki sorun değil mi? Ablamı özleseydim daha mı gerçekçi bir sorun olurdu yani? Demek istediğim bizler ailemizin geleceğini bu yayınevine bağladık ama o evden gidip arkasında bir çöp bile bırakmadığında, dublaj sanatçısı olmak istediğini bize söylememişti. Yapay zekâ seslendirdiğini ve arama motorlarını bize anlattığını bilmiyordum ve internet üzerinde bunu bulduğuma mı sevineyim yoksa bizden kaçtığı için sayfasında tek bir arkadaşını bile paylaşamadığına mı üzüleyim? Bilemiyorum. Ben emin olmadığım şeylerden çok uzun uzun bahsetmeyi sevmiyorum. Sanırım teknolojiyi iyi kullanmakla en iyi şekilde değerlendirmek farklı uzmanlık alanları. Ayrı dünyaların insanıyız dediğim karakterlerin kitaplarını okumayı çok seviyorum ve o insanlar bu dünyada yaşıyorlar. Neden onlara bu kadar uzağım? Bunu yanıtladığımda kendi mesafelerimi de ortaya koymuş olmaz mıyım? Ben yeni bir hayat kurmayı her düşündüğümde elimdeki her şey altüst olsun istemiyorum. Küçücük bir sunum yüzünden dünyalar başıma yıkılsın ve ben de hayata hiç ummadığım bir noktadan yine başlayayım derdinde değilim. Beni daha aşağılara çeken insanlar yakın çevremde olduklarını sandıklarında aslında hayatımın kitaplara, kendi ufkuma, hayallerimin renklerine, ailemin huzuruna ve sosyal çevremin tamamına doğru daralmasına sebebiyet verenler. Karanlık bir dünyada yaşamak için bir sebep mi arıyorum şu anda? Beni bu kadar üzen de nedir? Az okumak üzerine bir sunum yapıyorum ve mesleğim bunu gerektiriyor. Bu nedenle kaç kitap daha okumam lazım anlayamadım? Babama olan düşkünlüğüm düşünce sistemim içinde büyük bir öneme sahip, anneme olan düşkünlüğüm ise daha çok kendimi görmek istediğim yerle ilgili. İkisinin arasında ayrılık yaratmak hayatta en son isteyeceğim şey ve içkiyi azaltırsam daha verimli çalışacağıma inanıyorum. Bu kadar ilgisiz konuyu bir araya getirme kapasitemi kitaplarla sınırlamak belki de adil olmaz ama çoğunlukla öyle oluyor. Babam her an beni arayarak işle ilgili bir şey sorabilir, kendisinin yayınevinin kurucusu olmadığını bu kadar hazmetmiş biri daha olamaz. Bu yayınevi bize dedemden de kalmadı. Babam çok paraya sıkışık olduğu bir dönemde bir arkadaşının yayınevini devretmek istemesi üzerine önce olumsuz yanıt vermişti. Arkadaşı yayınevinin sırf masraf getirdiğini söyleyerek bir de üstüne kendisine yayınevini devralmasını istemesi inanılmazdı kendisine göre. Babasının anladığı bir konu da değildi yayınevi yönetmek. Ben en son gazetede kendi maaşımın kaç liraya düştüğünü okudum, ne yayınevi, demişti. Annemse küçük ama çok sevdiği kütüphanesinde bazı yazarların kitaplarını hiç kaçırmadan alıp defalarca evire çevire okuduğundan, kitap okumanın bir keyif meselesi olduğuna değinmişti. Karlı bir gün denilince herkesin aklına kardan adam yapmak gelirken benim aklıma kar dam adam adlı bir kitap yazıp anneme ve babama hediye etmek geliyordu. Kitabın içinde sarımsaklı yoğurtla ilgili bir anısını yazan komik bir karakter olabilir mesela ama sokakta oynamak için fazla yalnız biriyim. Kafelerde tek başıma kitap okurum bazen, yanında bir fincan kahveyle saatler geçer ama aklımın her zerresi toplantı notu verir gibi annemlere hesap vermek üzerine kuruludur. Bu durumda ailenin en çalışkan üyesi gibi görünüyorum ama aslında işleri ailem ve diğer çalışanlar daha yüksek bir tempoda çalışarak benden çok daha iyi sürdürüyorlar.
Sedef günlüğüne küçük notlar alır gibi yazdığı sunuma bir an kendisi de anlam veremedi ve tüm yazdıklarını sildi. Bu yazdıklarını iş arkadaşlarıyla paylaşamazdı. Sedef’in bu yazılanların ötesinde büyük bir edebi derinliği yoktu, çok kişisel konulara değinmişti. Sedef aynı zamanda kendisi için önemli olduğunu düşündüğü ablasına dair bu kadar bilgiyi saklamak istememişti bir an. Sedef ailesine mektup yazsaydı bundan daha iyi bir hitap yeteneğiyle donatılmış bir duygusal ifade şekli olarak kullanırdı aklını. Sedef vakit kaybettiğini düşündü. Belki yazarak her anlamda üstesinden gelebileceği konuları sıralaması bir deşarj oldu ama yazmaksızın da bildiği şeyleri neden karşısında görmesi gereksindi ki?
Olayların en çarpıcı yanı Jose’nin mesajlara cevap vermemesine rağmen yayınevi çalışanlarından birinin kendisine yazdığı yanıt oldu:
Sedef, sen bizim gibi on dört buçuk saatini burada geçirmiyorsun, evindesin ama bizler bu gibi toplantılara onay verirken kırk tane işimizi geri plana atmak zorunda kalıyoruz, mesela ben o toplantı için bir seyahatimi erteledim. Keşke sen de daha önceden bunun olamayacağını Jose’ye söyleseydin de ben de planlarımı değiştirmek zorunda kalmasaydım.
Sedef hayatının en önemli kararını açıklamış da bir de tokat yemişe döndü bir an. Herkesin okuyabileceği bir yerde ne gibi bir sebeple böyle bir açıklama yapmak zorunda kaldığını en kibar şekilde açıklamasına rağmen bunlar olabiliyor demek ki diye düşündü. Beyninden vurulmuşa döndü ve birkaç gün önce de kendisini herkesin önünde küçük düşüren bu kızın derdinin ne olduğunu anlamaya karar verdi. Kıza özelden telefon açıp öncelikle ılımlı bir ses tonuyla konuşarak niyetinin kötü olmadığını ama toplantı için yapılması gerekenleri organize ederken bir küçük değişiklik olduğunda daha büyük sorunlara maruz kalmak istemediğini söyledi. Ona ayrıca, iş yerlerinde bu gibi değişikliklerin olağan olduğunu ve fazla kafaya takmamasını öğütledi. Seyahat için ne planlamıştım anlayamadım, yıllık izin mi kullanıyorsun diyerek sözü arkadaşına bıraktığında kız Sedef’in her lafının arasında sözünü bölmek isteyerek en az on kez “ama” demişti. Sedef krallar gibi yaşadığı yayınevinin önemli bir parçası olduğundan iş arkadaşları tarafından dışlanmaya alışamıyordu ve kendisini çok küçük düşmüş gibi hissediyordu. Jose bana tepki vermemi gerektiren bir şey söylememişti ama olayların buraya varması çok üzücü, herkesin görebileceği mesajları bana yollarken biraz daha dikkatli ol, diyerek kızı son bir kez uyardı. Sedef’in konuşmasını bitirmesine bile sabredemeyen kızcağız hemen lafa başladı ve seyahati için nereye gittiğinin kendisini ilgilendirmediğini, ne zaman isterse mesaj atacağını ve hatasını görmesi gerekenin Sedef olduğunu söyleyerek, ben bu kadar açıklama yapmak zorunda bile değildim diyerek konuyu kapattı. Telefonu kapatırken iyi günler dilemek yerine, senden daha hassas insanlar var demeyi tercih etti. Suratına kapanan telefonla bir kez daha irkilen Sedef ne düşüneceğini şaşırmıştı.
Güneşin birkaç saat öncesine nazaran çok daha güçlü aydınlattığı odanın içindeki her bir eşya parıl parıl parlıyordu. Kırmızı, üzerinde farklı desenlerden kumaşların olduğu bir koltuk ve üzerinde çok eski bir örtü bulunan mavi sehpa odanın hippi tarzını açığa vuran eşyalardı ama kitaplarını bunlara oranla çok daha modern bir kütüphaneye yerleştirmişti. Kitaplardan birine elini uzattı ve psikolojinin insan iletişiminde tepki vermeden konuşma üzerindeki olumlu etkilerini anlattığını görünce biraz şaşırdı. Bu kitap tam olarak Sedef’in içinde bulunduğu durumu açıklıyordu. Zaten yüz sayfa olduğuna göre neden hemen okumuyorum diye düşünerek hemen kitabı okumaya başladı. Birkaç saat sonra okuduklarını yine bir kenara not etmeye başladı. Bazen insanlar içinde bulundukları durumu ifade edemediklerinden, bazen toplumun kaotik yapısı nedeniyle, bazen de başlarına gelen kötü bir olay yüzünden gereğinden fazla tepki verirler. Bu insanların zayıf yanlarıyla ilgili olabileceği gibi onların iletişim nedenlerini belirgin bir şekilde saptayamamış veya çarpıtmış olmalarından da kaynaklanıyor olabilir. Herkes hayatın önemli dönüm noktalarında biraz desteğe ihtiyaç duyar ama bunu yapamayan pek çok kişi onların yalnızlık çekmekte olduğunu, üzerlerindeki yükün sandıklarından da fazla olduğunu bilemezler. İnsanlar diğerlerinin hayatında rol alırken kendi bildiklerini okumanın yeterli olduğu yanılgısına saplanıp kalabilirler. Her birey bu çeşit bir girdapta kaybolmamak için kendi savaşını vermeli ve elinden geleni yapmalıdır. Bazen karşınızdaki insanı ne kadar içten yanıtlarsanız yanıtlayın onlar sizi duymazdan gelip kendi doğrularını anlatmaya çalışacaklardır. Bunlar yaramaz çocuklardan biraz daha farklı olarak iş hayatınızı, ilişkilerinizi ve aile bağlarınızı tehlikeye atabilir. Bu çeşit kişilere çok sert tepki vermemeye çalışarak onların dilini anladığınızı fakat onlarla aynı dili konuşmamakta olduğunuzu anlatmaya çalışın. İçlerinden çok azı belki sizi de anlayabilir, çoğunlukla onlar hayatlarının merkezinde elbette kendilerinden başka kimse olmadığı yalanını size yutturmaya çalışacaklardır. Bu da genellikle hayatın en görkemli sayfasını bile gölgede bırakmanız tehlikesini doğurabilir. Kendimizi iyi insan olma ve iyi bir iletişimci olma yolunda eğitmemiz yeterli değildir. Diğerlerini de bizler eğitemeyiz. Özellikle de hiçbir konuda bizimle hemfikir olmayan birinin karşımıza geçip “sen hiç de gerçekçi değilsin” gibi bir şey dediğini düşünecek olursak anlaşılacağı gibi ikna gerektiren durumların bir muamma ile son bulması kaçınılmazdır. Bu gibi durumlarda hırçınlık asla konuya bir nokta koymayı kolaylaştırmayacaktır. İnsanların zayıf yanlarıyla dalga geçmek, insanların hayatında daha da önemsiz bir yerde olmak arasında sizi sürekli suçlayarak üste çıkmaları da dayanılmaz bir hal alabilir. Özür dileme erdemi taşımayan kişilerdir bunlar. Oysa kişiler birbirlerinin özgürlük alanlarına müdahale etmezlerse her şey daha kolay hallolacaktır. Bazen her güzel günün başında ve sonunda aynı tebessümle baktığımız sevdiklerimiz değil de daha az samimiyetle daha çok ve kırıcı konuşan insanlar çekilmez hale gelebilir. Bu gibi durumlarda kendi kabuğunuza çekilmektense bir uzmandan yardım almanız sizin için de daha uygun olacaktır. Aynı öneriyi bu insanlara sunduğunuzda mutlaka bir bahaneleri vardır. Yapay zekâ sayfasını yeniden açıp bu cümlelerle özetlediği kitabı araştırmaya başlar Sedef. Hayalleriyle gerçekleri arasında kimseyi görmek istemeyen bencil yapıda kişilerin sorunudur bu çoğunlukla.
Sedef bahçeye çıkıp biraz hava almak ister.
Kaç saattir okuyorum ama bittiğinde ben kendime bir sırdaş bulacağıma tedavi olmamı gerektiren bir sorun buldum, hay aksi.
Kendiyle konuşması anında telefonunu açtığında ekranda gelen mesajlardan birinin bedava terapi olduğuna bir kez daha şaşırır Sedef.
Hayat ne garip. Bu gerçekten beni zorlayan bir mesaj şu anda, oysa normalde bakmadan silerdim. Belki de bir yere not alıp değerlendirmeliyim.
Sedef için hayatın anlamı basitti ama bu kadar sıradan bir günün bu kadar mistik bir çerçeveye bürünmesine de izin vermeyecekti. Güneşe rağmen elleri üşümüştü ve eldivenlerini yakında bulamayınca ovuşturmaya başladı. Bahçede kral koltuğu gibi bir koltuk vardı, oraya oturup kendi kendinin bir fotoğrafını çekti. Fotoğrafın üstüne “sakin ol” yazarak yayınevinin göremeyeceği uzaklıkta bir yere yollamaya karar verdi. Sedef’in internet üzerinde pek fazla iletişim adresi yoktu. Kendisine ait ne bir mesajlaşma platformu ne de web sayfası vardı. Blog yazılarını okuyan sadece bir kişi vardı. Daha fazla iletişim kurup sevdiği tipte insanlara ulaşabilmek için blog tanıtımı yaptı ve bir yere para ödeyip sayfasının reklamlarını yaparken bu fotoğrafı da kullandı.
“Sevdiğiniz işi yapıyorsunuz ve gereken saygıyı görüyor musunuz? Boş vakitlerinizde okuduğunuz kitapların gece uykularınızdan daha önemli olduğu oluyor mu? Sizi seven dostlarınızla uzun zaman görüşmediğinizde kendinizi dünyanın bazı güzelliklerinden uzak kalmış gibi hissettiğiniz olmuyor mu hiç? Yalnız değilsiniz. Bazen herkes yeni bir pencere açar ve kalbinin sesini dinler. Bazen de bütün kapıları kapatmanın ne kadar yorucu olduğunu anlayan tek bir kişi de olsa olsun isteriz.”
Bu tanıtım yazısıyla birlikte gözünden süzülen yaşlara fazla aldırış etmeden blog reklamının nasıl göründüğüne baktı. Aslında çok da kötü değildi. Sadece eksik olan bir şey vardı o da çalışma hayatının en verimli yanı, kitap referansları. Sedef’in eline geçen ilk fırsatta aramak üzere şöyle bir bakıp kapattığı mesajdaki psikiyatrist kendisini blog reklamlarından bulur da yazarsa şaşırmayacaktı artık. Sedef her geçen gün kendisini daha da önemsiz hissetmesine sebebiyet veren bir şey olarak görmedi asla blog yazılarını. Bir kişi okuyordu ama kendisi için önemliydi bu yazılar. Oysa sanki bütün hevesini o blog yazılarında yitirmiş gibi tuhaf bir his kaplıyordu içini, anlamlandıramadığı ve sevmediği bir his. Bir yazısı şöyle başlıyordu mesela:
“Sen hiçbir işe yaramayan bir ıslak kağıtsın. Üzerinde mürekkep de durmaz, sen yine de karamsarlığını bulamadıkça açık verdiğin hislerini oyalamaya devam et. Belki yazarsın bazen hırsından kuduran denizin rengine çalan kaleminle ne kadar az anlıyor seni bu şehir bu halinle.”
Blog yazılarını da sildi Sedef. Tanıtım yazılarını da sildi. Sedef dantelli gömleğiyle biblo gibi görünüyordu. Bir biblo olsaydı onu insana benzetebilirdi. Bebekleriyle oynadığı günlere götüremedi bu biblo kendisini. Sadece kız kardeşi onu kendi bebekliğine geri götürebilirdi. Şu anda şifon kumaştan bir bluzun içini gösterdiğinde ayırt edilen rengarenk atletiyle bir partiye gidip yapayalnız kalmış birini andırıyordu. Anıları kendisini daha iyi bir gün anımsamaya davet etmiyordu, geleceği hakkında yeterince mantıklı görünmüyordu. Anılarında çatlaklar geleceğinde ise büyük bir boşluk vardı. Bebekleriyle oynadığını düşünerek diğer odayı getirdi aklına, oyuncaklarla dolu olanı. Odanın içindeki onlarca oyuncağa doğru gidip elindeki kitaba baktığında kitabı farklı görünüyordu. Yapay zekâ üzerine çok fazla araştırma yapmamasından dolayı kendisini küçük ve bilgisiz bir çocuk gibi hissettiği oluyordu ve ablası nedense aklına hep bu olur olmaz zamanlarda geliyordu. Her şeyi silmişti ama işin başına oturacak nezaketi başkalarında gücü de kendinde bulamıyordu.
Odanın altını üstüne getirdikten sonra oyuncakların arasında çocukken okuduğu bir kitabı buldu. Kitabın kendisinde daha derin izler bırakmış olması gerekirdi ama bunu düşündürecek bir şey göremediğinden zihninde o kadar önemli bir çağrışım da olmadı. Kitap Alaaddin’in Sihirli Lambasıydı. Bunun bir çizgi filmini olsun izlemiş olabilirdi ama izlememişti işte. Ne yazık ki Sedef ne dileyeceğini düşünüp durmaktan yorgun düşmüştü ve başka bir şey de anımsamıyor gibiydi. Sedef’in en sevdiği odalardan biri bu oyuncaklarla dolu olandı diğeri de sandık odasıydı. Sandıkların içindeki bezleri annesiyle birlikte ortaya döküp saatlerce hayal kurarlardı bazen. Alaaddin için söz veremeyeceğim ama bu bez bebekleri de sandık odasına götürsem mi acaba diye aklından geçenleri şöyle bir değerlendirdi. Sedef’in içini bir anda hayat yeni başlıyormuş gibi bir his kaplamıştı. Yılbaşı süslerini de sandık odasına alabilirdi, öyle değil mi? Sedef’in içini bir an evdeki her şeyi atabilirmiş gibi bir korku kapladı ama aslında annesine danışmadan böyle bir şey yapmayacağını da biliyordu. Oyuncak küçük adamlar ve tekne maketi ve bez bebekler ve küçük bisiklet ve bebek arabası ablasının bir gün eve dönebileceğini düşündürmeliydi ona. Sedef kendisini hissiz olmakla suçlamaya başlamadan önce işin başına geri dönmek üzere odadan çıktı ve kalbinin ne kadar da temiz olduğuna bir kez daha şükretti. Çok şükür ki bilgisayar ortamında kendisini gereksiz iletişime sokacak bir şey kalmamıştı.
Yaptığım hiçbir şey boşa gitmiyor ne iyi, diye değerlendirdi durumunu. Kendisi içinde cinlerin olduğu bir eve gitmek isterken düşündü yani bir hafta evvelini, sonra da yine aynı rafta bulduğu bir ömürlük huzuru yeniden duyumsadı, daha büyük bir kazanç elde etmiş gibiydi.
ÇOCUK SAATİ
Terli terli su içmiş bir çocuktum. Uzun bir yolculuğa çıkacakmışım gibi bir his vardı
içimde. Biraz midem bulanıyordu ama kendimi güvende hissediyordum. Sokakta tek
başıma ne oyun oynayabilirim anlayamamıştım. Kuluçka dönemi bitmemiş kuşları
bekler dururdum. Bir gün sokakta yediğim sandviçi kenara bıraktım ama kuş yoktu
bizim mahallede. Bir sürü çocuk vardı. Güzel günlerden anladığım okula gitmekti ve
tatil ne demek tam anlayamamıştım. Birçok şarkıyı evde ezberlemiş olmam epey işe
yaramıştı. Okulun tadını çıkarıyordum. Sayfanın kenarlarındaki çizgiler beni
düzensiz olduğuma ikna etti. Kitaplarımı kapladığımda potluk yapardı ve resme karşı
da kabiliyetsizdim. Kalp çizdiğimde biri dövmelerden bahsetti sanırım ve bütün
geleceğim gözümün önünde canlandı. Dövme yaptırmayacaktım. Gözüme limon sıkıp
ağlıyor gibi yapmıştım ilk uygunsuz yakıştırmayı duyduğumda derslerime dair. O
nedenle yara almak istemiyordum. Küçükken bir kez arabanın birine taş atıp kaçtım
ve arabaya bir şey olmadı ama annem bebeklerini yıkadım dediğinde ona bu anımı
anlatmak zorunda kaldım. Çok fazla müzik dinlemezdim ama duyduğumu da asla
unutmazdım. Bu bir müzik kuralı değildi benim için, daha çok bir kabiliyet
meselesiydi. Elimden tutan olmayacaktı. Tek bildiğim müzik öğretmeni
olmayacağımdı. Çocuklu bir grup insan gibi görünüyordu veliler okulun ilk günü...
Ailemi onların arasında görünce inanılmaz bir güvenle “hoşça kalın” dedim içimden.
Kendime iyi bakacaktım. Annem bebeklerimle hiç oynamamamdan yakındı durdu.
Ben doğduğumda ağlayamamışım. Belki onun etkisi oldu, bilmiyorum ama hep bir
hastalığı yeni atlatmışım gibi hissederdim kendimi. Bazı şeyler nedensizdir. Sokakta
ip atladığımızda atletik olduğumdan emindim. Bisiklete bindiğimde ise hecelemeyi
yeni öğreniyor gibiydim. Bisikletle gezecek çok yer olmalıydı. Şehirde köpek gezdiren
insanları çok severdim. Hayalperest değildim ama duyduklarımı asla yabana
atmazdım. Bir müjdeli haber beklerdim insanlardan, hayatın anlamına dair.
Kesintisiz televizyon yayınları henüz başlamamıştı ve hediyelik eşya baktığımızı hiç
anımsamıyorum. Eve televizyon geldiğinde bana hediye gelmiş gibi hissetmiştim.
Kuru fasulye yemek isteyenler varsa, derdi annem, yesin... sanki seçenek sunmuş gibi
hissederdim kendimi. Salata yemeden kalkmazdık masadan ama pilavı az yesem de
olurdu. Bir gün bütün gün hiçbir şey yemeyip elimdeki çekirdeği ağzıma attım ve
fazla düşünmemeye çalıştım bunları. Okulda her gün yemek duası yapardık. Fındık
iyi de kuru üzüm olarak hoşafı tercih ederdim. Dedem sürekli “eşek hoşaftan ne
anlar” derdi. Kırmızı kurdele takılmış gibi bir mutlulukla hayatımın boşa
geçmeyeceğini anladığımda panodaki resmime baktım. Hatıra defterimde sadece üç
kişinin yazısı var diye biraz üzüldüm. Sade giyinirdim. Ağladığım zaman beni kimse
tutamazdı. Çok arkadaşım yoktu ama beni çok sevdiklerini zannederdim. Kulaklığımı
takıp italyanca bir şarkı ezberledim. Kimseye okumadım ama her çaldığında
okuyabildiğimi fark ettim. Konservatuvarlıların arasında olmayı düşünmedim bile.
Enstrüman çalacağımdan emin değildim. Seviye sınavından aldığım notu duyduktan
sonra ders ne hakkında unutur giderdim. Mutluluk diye mezuniyete diyordum ama
bazı küçük mutluluklar da yakaladım. Hayallerimde hep daha iyi bir deniz yosunu
bulmak vardı. Denize girmesem de olurdu ama bunu tartışamazdım. Kuralları basit
oyunlar sıraya dizildi. Pazar günleri kızmabirader, Salı geceleri Scrabble falan
oynardık. Milyoner de oynadık. Karagözü hiç kaçırmazdım. Eşofmanlarımı giydiğimi
değil de önlüğümü çıkardığımı düşünürdüm hep. Bu özgürlük demekti benim için.
Evde sular akmadığında çok fazla düşündük bazı şeyleri ve çalışıp ülkeye faydalı
olmaya karar verdiğimizde suların temiz olup olmayacağı söz konusuydu. Sabitlenmiş
bir ses tonuyla kadife sesli sanatçılar sunanları izlerdik. Yaşam hakkında
düşündüğümde hep bir çocuk şarkısı gelirdi aklıma. Küçük Ayşe, Arap Kızı, İnatçı
Keçi gibi şarkıları ne zaman ezberlediğimi çok da anımsamıyorum. Köşe kapmaca
oynardık ama ellerimi yıkamadan asla bir şey yapmazdım. Ağaç bile biraz tozlu gibi
gelirdi bana. Sadece bir litre su içmek için hayatın küçük zevklerinden vaz
geçemezdim. Su sağlık demekti belli ki. İskambil kağıtlarıyla da fal açardık ama hiç
çıkmazdı. Aptal şeyler sorardım. Sınıfta resmini gördüğüm şeylerdi bunlar. Bir gün
çok mutsuz bir günde leblebi tozu aldım ve bunu hep aynı yerden almaya karar
vermiştim. Temizlik kurallarını bozmamak anlamında üstün bir kabiliyetim yoktu
ama çirkin bir kız değildim. Arkadaşıma deli taklidi yaptığımda o da bana inanmış
gibi numara yapmıştı. Çok gülmüştük komşumuz biz çocuklara üç tencere hamur
kızarttığında. Saçlarımı örmesi için hemen herkesten yardım isterdim. Abim saçıma
süt döktüğünde ağlamıştım, bir damla süt yüzünden. Kaderimi nasıl yaşayacağımı
bilmiyordum ama bazı şeylerden emindim. Emin olduklarım elendi bir oyunda çoğu
zaman ama elimden gelse daha çok severdim satrancı. Kendime bir kitap aldığımda
yağmurluğumun içine sakladım ve arasına bir kuru gül yaprağı koydum. Ben de çok
hevesli değildim ama yastığımın altında sabır taşı yazmıyordu uyanmak anlamında.
Erken kalkmayı çok severdim ve bir dakika içinde uyanıp yataktan çıkardım. Sadece
bir tebessüm etmek için de olsa insanlara selam verirdim. Gözde mekanlarım
arasında mahalledeki lahmacuncu vardı. Büyük bir bayram gününün tüm
mutluluğunu geride bırakırdı tatlılar. Bunları İngilizce yaz ve öğretmen ol dedi bir
arkadaşım. Köye gittiğimizde kolay uyum sağlamıştım. Yollar bizim evin önünde de
çamurdu zaten ama köyde bir başka. Çizmelerim yarım metre çamura battı ve
sakızımı yuttum. Kara saplandığında ise kardan çıkaramadım. Yuvarlanarak gittiğim
mutfaktan üzüm aşırırdım. Meyveyi çok severdim ve köyde ağaçlarda çoktu. İncir
ağacı bizim evin önünde de vardı. Dutu şimdi unuttum. Gözlerimi açtığımda evdeydik
ama annem sabah okula gitmişti ve ben ödevimi yapmadığımı anımsadım. Bir an
önce bitirip öğlene kadar gidebilirdim ama saçlarımı toplamamıştım. Hazırlanıp bir
resim yaptım fakat panoya asılmadı. En güzel günlerden biri dündü çünkü dedemler
bizdeydi. Okulda bir iki sorun yaşandı, aşı olduk ve ben hafif başım dönüp uyudum.
Dönüşte bir şey olmaz dedi anneannem ve beni tekrar okula yolladı. Çok güzel şiirler
okudum ve kendim evdeki şiir kitabından seçmiştim. Bütün okul okuduğum şiiri
dinledi ve biz sınıfta şarkı söyledik. Heide ile geçen günleri özlemiştim. Yağmur
yağdığında üstüne acı salça sürüp yediğimiz ekmeği de özledim. Anayol, ana fikir,
anadolu ve ananas üzerine yazdığım yazı güzeldi ama dünyada güzel duyulmadı “an
nedir yahu”! Ankara’ya gitme saplantım olmadığını fark ettim. Kırmızı bir elbisem
vardı ve altında bir şalvar vardı, onu giymiştim. Bir yere gidecek gibi giyinmeyi ayrı
şeydi, bir yerden eve dönüyor gibi giyinmek ayrı şeydi. Kafamın içinden uçaklar kalktı
adeta ve insanlar şehirlerarası yolculuk yapmamak için türkü okumaya başladı. Kolay
değildi sansüre uğramadan bir şey yazmak. Doğduğumda yalnızlığıma renk katan bir
şeyden fazla haberim yoktu. Kendi odamda vakit geçirmeye başladığımda samimi
olarak televizyonun tozunu aldığıma sevindim. Bulaşıkları da yıkamıştım.
Mutluydum ve de güzel bir günden anladığım her şey oldu. Şu babası ölecek olan
dediler, sevgilin. Ne demekse artık, bir kitapta okumuşlardır sanırım. Peter ile davalı
değildik, anımsıyorum, ekmeği sevdiğini. Ekmek severdi, öyle değil mi? Kurnazca her
günkü yoldan eve döndük. Yolun kenarında bir aslanağzı bitkisi vardı. Ortancaları
olan bahçede uzun bir yürüyüştü bu. Kalbimde temiz bir sayfa açtığımda hayattan
umutluydum. Kaderi bir yazı gibi önüme alıp gördüğüm tek kedi hakkında bir şeyler
yazdım. Dayımın kedisiydi, çok da iyi bir kediydi. Aslında bizim kedileri sevmemiz
çok daha normal değil miydi? Körler için bir seminer düzenlenseydi mutlaka kitap
okurdum onlara. Travmatik bir duygu yükü vardı üstümde ama pillerden biraz daha
iyiydim. Saygısız ve terbiyesiz bir kadın vardı, suçu neydi hiç bilmiyorum ama
kendisinden öyle bahsediliyordu gazetede. Haberin başını yakalayamamıştım tam...
Ayrılık haberleri beni üzmüyordu henüz. İnsanlar ne yaptıklarını bilmiyor ve oradan
oraya sallanıyorlardı. Ağaca çıkıp oturduk bir arkadaşımla yolun kenarında olmasına
fazla şaşırmamıştık. Vardı yolun kenarında ağaçlar... leylekler evin karşısındaki
bacaya yuva yapmışlardı. Gerçekten de bir avaz avaz bağırdı. O senden sonra doğacak
diye. Televizyonda isimlerimizi dinliyorduk. İsimlerimizin çıkmaması beni üzmedi
ama o kadar isim ne diye sıralanmıştı acaba? Lider ruhlu olmadığımı anladım birden.
Şarkıyı ve şiiri çabuk okudum ama lider ruhlu değildim. Kantinden bir tost aldım ve
yedim. Annemin yaptığı sandviç de fena değildi. Bir bütün gün sahilde yürüdük.
Balon alıp tavana yapışmasını izledik. Sokağa her çıktığımda biri bağırırdı. Adam
bağıra bağıra evine gitti. Mahallenin delisiydi belki ama onu bir daha görmedik.
Yaygın kanıya göre her gün eve döndüğüm yoldan eve dönersem mutlu olurdum ama
herkes mutsuzluk diye bağırıyordu. Çaba harcamak için kendime bir oyun seçtim.
Kartlardan ev yaptım ve zamanda yolculuğu yine izledim. Hiç kaçırmazdım zaten.
Bazılarının ilgisi çabuk dağılır. Bazı insanlar kendilerini benimle kıyaslamadan
yaşayamayacak gibiydi. Bunu hazmedemiyordum, notlarım düştü. Çalgıcı çingene
çok mu mutluydu sanki? Yazlıktan döndüğümüzde tatilin ortak bir keyif olduğunu
anladım. Bu kadarını herkes diyebilirdi ama bazı idealist çalgıcılar kafamın içinde
şarkı söyledi. Korku tünelinden geçerken ağladığımdan daha fazla bir hayal
kuramayacak mıydım? Çocuk olarak insan kaç kelime konuşabilirdi ki? Birden genç
kızlık şeylerini dergilerde aramaya başladım. Adam çok süper bir star ama
elindekinin değerini biliyor mu? Kefen nedir diye düşündüm bir gün! Kefen. Keten
diye düzelttim. Cenaze arabasını görünce yani sokakta... Aslanağzı yerinde
duruyordu. Sorun değil ama ben de anlamsız buldum ağlamayı. İnsan neden boşuna
ağlar durur, anlayamıyorum. Sorun olmayacaksa dedim, kahveyi ben yapayım bugün.
Kahve yapmayı öğrenmiştim ve bu yeterince güçlü bir duruştu ama kahve çekirdeği
öğütmeye de bayılırdım. Kantinde sıranın en arkasındaydım. Kantin için bir süre
okulun merdivenleri lafını kullanmak zorunda kaldık. Orada sınava hazırlanıp, erken
çıktım okuldan. Annem eve döndü. Günü nasıl geçmişti acaba? Evde yeni
ayakkabılarımla uyudum. Yanağımın altına koyup, uyudum ve mutlu oldum. Sargı
bezi isteyen bir hemşireyi andırıyordu ayakkabılarım ama üstündeki kar deseni de
fena değildi. Gemiler ve denizden geçen kayıklar bir manzaranın sonsuzluğunun bir
parçasıydı. Sadece kartopu yapmak için değil de kışın evde müzik dinlemek için
falan... tersine bir düşünce üretmem gerekseydi yalnızlığıma küstüğüm kadar
küserdim herkese. Sorun değil yani ağlamak, çok da sevdiğimden. Ayıp olmaz merak
etme. Çocuk doğunca anladılar bir çocuk olduğumu bir zamanlar. Bazıları anne
olarak doğar ve bazıları da misafir ağırlar. Akıllı olduğumu düşündüğüm konular hiç
de toplumda kolay kabul görecek gibi değildi. Basit bir matematik sorusunu çözerken
bu hayatta ne işime yarayacak denilmesinden hoşlanmıyordum. Sayısız fikir
arasından biri bile televizyonu açıp izlemek değil miydi? Dedemlerin evinde huzur
vardı. Mutlaka televizyonu açıp haberleri izlerdi. Kıyafetlerimi düşündüğümde
aklıma hep en son aldığım etek geliyordu. Dolabı açmam lazımdı anlamak için en son
neyi makineden çıkarıp ütülediğimi, öyle mi? Bu saçma şeyleri düşünmeyi
sevmezdim. Okumak güzeldi ama yazarken de bu sorunları yaşamıyordum. Birden
mahallede bir dergi furyası başladı. Sanki hepimiz aynı dergiyi aynı yerden alıyorduk.
Komik bir şey okuma alışkanlığı olan insanlar rahatlıkla çarpım tablosundan söz
edebiliyordu. Kısıtlı harçlığım yoktu, bana yetiyordu. Bir şeyi almak isteyince alırdım.
Hepsi bu. Yani karanfili neden seviyordu? Karanfil türküsü diye mi? Bugün ne
yapabilirim dedim yine. Bütün gün boş geçecek gibi... Ne yapabilirim? Kandırılmış
olmak güzeldi. Annem bana bir mumlu kalem serisi almış. Onlarla hiç ama hiç
önemsemediğim bir şey boyadım. Görünürde buydu. Pratikte önemliydi. Önemli olan
boyamaktı. İçinden kürdan çıkan sevimli peçeteleri masaya koydum. Misafirler geldi.
Küçücük kurabiyeler yanmıştı tabii. O kadar küçüktü ki boyut olarak yanmışlardı.
Kollarımı açıp kırda çimlerin üstünde koştum. Yıllarca ama yıllarca koştum. Yusuf’un
sayfasıydı o, bu şekilde okunmazdı. Bir Yusuf Masalı İsmet Özel -okumak isterim.
İsterim evet. Eve döndüm gene sokaktan. Öğle uykusundan güzel ne varsa yapmış
gibi. Güzellik uykusu derdi annem. Doğru. Çocuklar çok daha güzel yemek
pişiriyordu belki ama benim ödevim çoktu. Kafamın içinde bir kız çocuğu vardı.
Benim oğlum olacak dedim ve küçük askeri okudum. Oysa ki sorunsuz yaşayan
biriydim eve tabanca oyuncak almadan evvel. Normalde kızlar bebeklerle oynar tabii
ama bazen. Babam bir bebek arabası almıştı Ankara’dan, onu anımsadım sanırım.
Belki de maria maddelana bir sorun yaşamıştı dünyada da ondan. Tüfekli asker
gördüğümü asla unutamadım o yüzden de öyle mi? Olsun ama lanetlenmemiştim.
Biri bize lanet okumayı da henüz öğretmemişti. Bütün bunlar bereketlendi yağmur
yağdıkça. Hayallerimde müziğe önem vermek vardı ama mum duruşuna daha
yatkındım, sokakta hoplayıp zıplamaya. Beni arkadaşlarım kurtulma isteğine itti çoğu
kez ama ağlamadım onlar yüzünden, bir deli arkadaşım olduğunu iddia edene kadar.
Okuma bayramında küçük kız şarkısını okumuştum, ondan mı? Bilinçaltıma yüklendi
insanlar öyle mi? Internette şiir okurken görünen cinsten hem de! Onda bunda
şundadır dedin mi, bittin sen. Sen ünlü değilsin Gonca, sen sadece cehenneme şiir
okuyorsun ihanetin sırrına vakıf türden. Üç günde anladım bunları ama sınırlarımı
çizmedi. Hayalimde bir kavga gördüm, abim beni hiç dövmedi. Bir gün oyun
oynarken çok sıkıcı bir şey olduğu gibi de değildi hayat ama öyle sanıldı. Biz çünkü
değişik sınıflardaydık ve bu durum yadırganmadı. Tekvando belki de benim olayım
ama henüz sıra gelmedi denilen bir şey değildi bu. Bizim mahallede tekvando yoktu.
Saçma şeylere inanma dedi babam. Dedem de bize “Allah’tan kork” dedi. Sesi o kadar
yüksekti ki, korktum bir an ama sevinmiştim. Silgimi evde unuttum, kalemimi evde
unuttum, ödevimi evde unutmadım hiç. Adam formasını giydiğinde ben kayıp
cennetin içinde trabzon’u okumamıştım daha. Sonra üniversitede gördüm. Şeytanın
sorunlarını sıraladıktan hemen sonra. Herkes adem diyor, demek konu bu o açıdan
öyle diye düşündüm.Tartışmaya gerek yoktu ve elimdekini küçümsemedim. Elmayı
yedim bitirdim. Eve dönerken özgür bir ruh vardı üstümde. Kalitesiz bir elbise aldık,
ayakkabılar fena değildi. Gerçekten de Allah beni duyuyor dedim içimden. Dışımdan
korkuyordum, içimden mutluydum. Kalem kırtasiyede vardı ama içeri girince hep
renkli kap kağıtlarına gözüm gidiyordu. Anneme hediye olarak pamuk içinde fasulye
yaptım. Eve büyük bir çiçek geldi. Asırlarca bizim evde durabilirdi çiçek çünkü
dedemin çiçeği hiç ölmedi... Çikolata aldığımda bakkal bir türkü okudu “hey menekşe
gözlü” dedi. Bilmiyordum edebiyatta okuyacağımı. Notlarım kötüye gitmese
anlayamazdım yani, o kadar sıkılmıştım okulda. Şu dünyada mutluluk istemek de o
kadar zor muydu yani? Babaannem dedi ki, gel benimle namaz kıl. Anneannem de
dedi aynı şeyi. Çok güzel bir gündü o, içinden ne dua okuyor diye merak etmeyi akıl
ettim adeta. İlkokulun sokağı denize paraleldi. Orada kaza geçirmem imkansızdı,
geçirmedim hiç diye düşündüm. Çok mutluydum ama patenlerim yoktu. Patene geçiş
yapmak gibiydi bazı konular, çok tuhaftı. Sevimli canavardan bahseden bir yapısı
vardı okulun. Ne de olsa tüm büyükler öğretmendi. Okul gezisine çıkmışız meğer
haberim yok yani. Yıllar sonra bir arkadaşım anlattı. La en sevdiğim notaydı. Bunun
derinlerine inmeyi pek de düşünmemiştim. Mendilimi yıkayıp cebime koydum. Nezle
olunca kağıt mendil alırdım. Sabırsız bir yapım vardı müzik söz konusu olduğunda...
şarkıdan önce değil yemekten önce okumuştuk duayı. İnsanlar yağmurdan kaçarken
diye boyadığım resim çok parlak değildi ama yüzyıllardır süren bir gelenekti mantı
açmak. Sevdiğim şeylerden biri oldu ve taşındık. Odamda bir kütüphane vardı artık.
Kütüphanenin en üst rafında ne duruyordu, boştu galiba, anımsamıyorum ama teyp
ile uyurdum çoğu zaman. Kulağımı teybin üstüne koyardım ve uyurdum. Enerji FM
vardı hem artık. Benim bir dış sesim yoktu. Dış ses olarak seçilmiş bir ihtiyaçlar
çemberim de yoktu. Mantıken dışımda bağıran o sesi bir daha duymama gerek yok
sanıldı ama duymama hiç gerek yoktu. Artık vapura tek başıma binip anneannemlere
gidebiliyordum. Çaydanlık resmi yapınca ünlü olacaktım, adalet bu muydu, bu
muydu şampanya? Dedem ülkeye gelen ilk içkilerden birini içmiş... çok az içerdi ve
sağlığına düşkündü. Anneannem hiç içmezdi ve yemekleri çok güzeldi. Ben evde çay
saatlerinde pasta yemeye başlamıştım. Kırmızı bir renk olarak anneannemin en
sevdiği renkti. Bana kırmızı giymemi söylerdi hep. Ödevimi bitirdiğimde mutluydum.
Artık ingilizce kompozisyon yazdığımızı dersler vardı. Daha küçük yaştayken çok
mutlu olduğum bir günü anımsıyorum. Televizyonu kapattık. Eve dönerken babam
beni sırtına aldı ve yolda uyudum. O kadar muhteşem değildi ama keyifli sayılırdı.
Bayram günüydü ve mahallede kesilen kurbanları izlememek için kafamızı
çevirmiştik. Bu anılarımın her biri bir başka anıya denk geldi adeta ve bu çok da
normaldi. O anlamda bir sıkıntı yaşadığımı anımsamıyorum ama evdeki içki şişesini
süs olarak tutuyorduk, hiç açmadık. Televizyonda maç izlediğimde çok eğlendim,
yenmenin gururu gibisi yoktu. Tarafsız bir gözle bakıldığında gazetedeki cinayet
haberlerinden daha sinirimi bozan bir şey yoktu. Ülkenin bizim ilkokulun
sokağındaki hapishaneden farklı olduğunu düşünürdüm. Sen hapizhaneye kulak
tuttun diyelim ki? Tutmaman gerekir çünkü herkes kendisi duyuyor hayatın anlamını
denildiğinde üniversitenin kapısındaki olaylı günü unutmadım asla. Bunları önceden
yazmadım defterime. Kolay hazmedilir bir şey değildi kantini olmayan bir okulda
okumak ama sorun yoktu artık. Hapishanedekileri düşündüğüm anda onlarla aynı
kefeye konamazdım öyle değil mi? Hapse girmemesi gereken biri için kulağımda
bağıran bir deli vardı, buluşamayacaksınız diye. Ne kadar duygusal biriydi o, Tanrım,
görüşme günü olmayanları düşünüyordu belki de. Benim aklım sevgilimde değildi
yaratılışı okurken. Hayatı biraz akışına bıraktım okulda toplumun karanlık yüzünü
dinlerken. Üniversiteyi kazandım ve bunları da yazdım bir gün sınavda. Çobanı soran
bir hoca vardı, sınava ne yazmıştım? Hz. İsa çoban olsa ne derdin? Koyunlar da
varmış... Ne derdim? Anımsamıyordum. Sanırım size ne söylemem uygun olur,
bilmiyorum, koyun için gelmedim buraya ve sizin şanınızı çok duydum mu derdim?
Ne derdim? Ne yazmıştım kağıdıma? Anımsamıyordum. Otobüsle eve döndüm yine,
biraz yürüdüm. Kahramanlık türküleri okuduğum lise yıllarımı sonradan
anımsamam güç oldu ama yaşadıkça çıkıyor ortaya. İlkokulda yağ satarım bal satarım
ustam öldü ben satarım, dedikten hemen sonra ortaya çıkan bir anlayışlılık vardı. Bu
anlayışlılık beni çok sakin bir insan yapıyordu. Etek aldığım yerdeki ünlü mankenin
mutluluğunu biliyor musunuz hiç? Takım elbise olarak da bir meslek şart yani,
huzurlu ve kusursuz. Sivil polis ile simit yemek aynı şeydi benim için. Onlar da bir
simit yer sanırım, derdim. Kocana sakla o laflarını, terliğini giy aptal kız falan diyen
kimse yoktu ama korkmuş bir grup insan vardı yurt dışına açılmak isteyen. Çoban
olarak bana ne demek isterdiniz? Çoban olarak ne demiştim? Anımsamıyordum.
Mikseri kullanmak için mutfağa gittim. Olay ayran yapmaktı ve köydeki en kutsal gün
diye bir şey asla olmadı, inan bana. Herkes çalışıyordu. Çay bahçelerinde saatlerce
çalışırlardı. Tekrar çocukluğumu anımsadım bir şiirle, neden şimdi bana bunları
soruyor ki anlayamadım diye düşündüm, ben çocukluğumla ilgili okul tezimi yazdım
bile. Defterimin arasındaki gülü buldum bir gün. Lalelide kantini bile olmayan bir
okulun dışında küçücük bir kırtasiyede kitabı mukaddes vardı, bir tane. Onu ben
satın aldım. Yeni Ahit vardı. Onu da satın aldım. Küçücük yer diye düşünmedim,
fotokopici diye de düşünmedim ama almıştım sessizce. Amerika’da bir kasabaya
gitmeye karar verdiğimde çok da mutlu değildim. Bütün hayat hikayesi önceden
yazılmış biri gibiydim. Her şey için geç kaldığımı söyleyen bir ses vardı artık.
Ağlamak an meselesiydi ve etraf karanlık. Mikseri de bir ucuzcudan aldık ama o
kadar anlamlı değildi artık. Ayranın döküldüğü günü anımsamam gerekti çoğulcu bir
tutarlılıkla. Ayran döküldü evet ama yoğurt? Pastayı tekrar aynı yerden aldım ve eve
geldim. Çok lezzetliydi ama anlamını yitirmişti. Okul forması olarak eşofman
giydiğimde bana kızdıklarını anımsıyorum, bütün okul aynı formayı giymesine
rağmen bana bu oluyordu. Nedense bana öyle gelmişti... Bir dilimini yarına
saklayalım diye düşündüm. Kiminle düşünüyordum bunları bu yalnızlıkla hem de.
Hayallerimi süsleyen bir mum vardı yıl boyunca. Bir fotoğrafımı gördüm, mum
üflüyordum yıllar sonra. Tabiata düşkünlüğümü anımsadım ve çimlerde koşmayı...
Bayırdan aşağı koşarak indik ve çok güldük bir anlamda. Çimler sakızlı muhallebi için
duyduğum sabrı pekiştirdi. İnekler vardı ve orada uyuduk biraz. İneklerin en
sevdiğim yanı zararsız olmaları ama abartmamak lazım tabii. Uzun bitkilerin
arasında kaybolduk gittik, boyum kadardı bitkiler ve arasında çocukluğum geride
kaldı. Çocukluğumu bir kağıt üzerinde görmeyi hak etmiştim ben, dayımın kedisini
yazmıştım ne de olsa. Dedem ise gazete küpürlerinden kuranı kerim almıştı. Kırlara
pikniğe gitmiştik çok güzeldi, top vardı. Biraz oynadık ve sonra bir gün okulun
bahçesinde top kafama düştü. Gerçekten de bizim okulda spor kulübü de vardı ve de
onlar bizimkileri çalıştırırdı. İlkokulda da olsa keşke öyle şeyler derken aklıma ne
geldi, okulun önünde çektirdiğimiz fotoğraf, sınıf fotoğrafı. Bir gün kalp çizmediğimi
anımsadım ve o şekilde konsere gittim. Burada gülünecek! Hem de çok komik
buldum arkadaşım defterime bir yazı yazdı, bayıldım, çok güzeldi. Bana çok huzur
vermişti. Kısacası güllerin içinden okuyacağız diyerek seçildim ama üç kişi
televizyona çıktığımızda ortam çok sıcaktı. Televizyonla ilgili tek anım bu değil, sette
bazı reklam çekimleri falan oldu sonra. Ne alaka dedim, gençliğime bakıp! Sen hiç
reklam izlemezsin ki. Gerçekten de sonra izledim... bu bir önem kazandı. Geçen gün
gene reklamları izledim youtube’tan ve çok beğendim. Biraz yazdım. Demek yazarım
istersem dediğimi hiç anımsamıyordum. Toplam on şiirle kırk yıl bir yastıkta
kocadım. Kuponlarla çatal kaşık takımı da alıyorduk, onu köşedeki dükkan sandım.
Yağmurda o kadar ıslandım ki çünkü okuldan eve dönerken, bir resim yapmam kötü
de olmamış demek ki. Külah alıp eve gelirdik biz, karpuz alırdık eve gelirken bazen,
bazen de diyet bisküvi ile yıllar geçerdi ve anımsamazdık meyve ve sebze yemeyi.
Bunları dedem mi anlatıyor, ben mi anımsadım, hayallerim mi geniş nedir, neyse
artık bir anda havuzlu oteli anımsadım. Paletle havuza girilir mi ya! Girerdik işte...
hızlı diye. Kendimi korumaya almaya karar vermek için biraz şiir okudum ve günler
geçti gitti. Bir kedi vardı evde, beyaz, pamuk gibiydi ve uykusundan uyandığında
gelip beni tırmalar giderdi. Çay bahçesine gittik bir gün, köydeki değil de, evin
önündeki çay bahçesine ve de eve geç kalmamak dışında tek kelime düşünmedim
orada. Oysa ki kırlarda koşuyordum, fena değildi düşünce akışım. Doğa biraz daha
insana gözlem yeteneği veriyor. Trafik akışından yana sıkıntım yoktu, yollar açıktı
ama ikinci otobüse üşenip bazen yürürdüm. Tıklamak nedir denilince kapı sandık
sanırım. Anladım ama şekerlikte tuz vardı. Sırdaş edinmek için bir kedim olsaydı ne
yapardım? O yastığımın kenarında uyurdu, ben de ona kitap okurdum. Kitaplıktan
aldığım bir kitabı anımsadım birden, yalan olmasın ama kütüphanenin raflarından
aldığım gençlik ve ergenlik kitabı çok da düşündürmedi beni, hemen bitirdim.
İletişim olarak güldüğümüz kadar eğlendik mi bilmiyorum ama bazı yazılar bize
komik gelirdi. Mesleklerimiz ansiklopedisinden öğrendiklerim ise beni eğlendirmişti
biraz. Ben fıstık yemeyi çok severdim. İki kuş vardı evde, biri kaçmış bizim balkona
konmuştu, diğerini biz abimle aldık. Kılıbık ve Bıcırıktı isimler ve de çok şeker bir
şekilde yaşarken biri öldü. Kaçıp balkona konan sağ kaldı ama diğeri yoktu artık
aramızda. Bizim kedi de balkondan düşmüştü ve bir şey olmamıştı. 5 kat aşağı düştü
ama iyiydi. O kısırlaştıktan sonra oldu. Biz de onu veterinere götürürken küçük bir
kaza atlatmıştık. Ama iyiydik. Spor salonunda sürekli anılar dokuz çalıyordu. Ben
orada hayatın anlamını keşfettiğimi anımsıyorum. Kilo vermek için çok sıkı bir rejime
girmiştim. Bir mandalina üç dilim ekmek tarzında yaşadım bir süre. Sabır daha
kutsal bir konu gibi gelmişti bana ama Martı korku filmini izleyip de Martı kitabını
okumanın nesi tesadüfen güzel olabilir ki? Aslında gün doğumunu izlemeyi çok
severim. On yıl kadar önce balkonda otururken sabahladım ve böceğin biri bütün
gece beni rahatsız etmeksizin tavandan aşağı düşüp geri kondu. Bu bir balon değildi.
Ben de açlıktan ölmediğimi anlamış oldum ama sabah uykusu olmadan okuma
yapmak kolay olmuyor. Sağlık durumum ise çok da olumlu sayılır. Ben gene de
izlediğim iğrenç şeyler üzerine biraz yazıp hafızamı koruyorum. Taksitle bir şey aldım
mı ben hiç? Gereksiz bir durum, benim için önemi yok, belki sonra diyebileceğim bir
konu da yok. Takılarımın tamamını attım. Kutuda dönüşüme gitti. O şekilde bir yerde
çalıştım bir ara ve takı sattık, bu bana çok mantıklı geldi, kendim takı yapabilirdim.
Örgü olarak siyah yün aldığım zaman kış gelmiştir. Örgü örmeye doğru attığım
adımlar beni salona yaklaştırdı. Ben keyif diye buna derim. Hayallerimize ortak olan
bir radyo yerine bir internetimiz de var artık. Korku tüneiinde hiç korkmamıştım o
nedenle ama roller coaster çılgınlar gibi gülmeme sebebiyet verdi bir kez daha. Sen
bu konuyu bilmezsin şimdi diye anılar biriktirip eve gelenlere anlatırdım ve
bunlardan biri de şuydu -kışın çorap olarak kar ayakkabısı giymiştim ve evde çok
güzel ses oluyordu, kar sesi. Gereksiz de sayılmaz, her gün biraz yürümek lazım.
Fayton güzel görünüyor ama sakin sakin izlerken tabii, faytın nasıl yapılır izleyin. Çok
güzel şeyler var. Beni sorarsanız iyiyim. Gürültü yok artık. Gürültüden müziğe
kitabını okudum. Sahi neydi o kitap öyle derken, konu ne? Yastık savaşı. Çocukların
en sevdiğim yanı yani. Kurabiyelerin üzerine çikolata sosu dökmeyelim şimdi. Bal
yersin sorun yok ama ekmeğin yarısını ziyan ettin, diyen de yok çok şükür. Terziye
gitmedim hiç ama kuru temizlemede bir şeyler var. Internette yüzlerce makale var,
belki benimkini okursunuz. Okuyunuz. Ehliyeti aldım ve işe gittim... Güzeldi yani
yollarda müzik dinlemek falan... biraz da dinlenmek. Sahilde balonlar o kadar güzel
ki derken yani bir balon festivaline de katılmıştım galibe. Saat onu üç geçe bir
randevum var ve çok da yorgunum. Bu konuyu siz halledin –ohh, işe alındım bile.
Online yani. Şaka tabii. Çok güldünüz mü? Bana komik geldi birden. Yazın yenen
meyveler gene var ama sebzeler biraz daha her mevsime uygun, memnunuz. Neyse
sizi de çok tuttum. Kendinize iyi bakın. Öpüldünüz. Ali Baba’nın bir çiftliği var,
bıldırcın yumurtası sesi açar, onun da bıldırcınları vardı. Güzeldi. Babaannem olsa
yemezdi. Şapkamı takıp kısa bir yürüyüş yaptım. Daha sonra kaybettiğim bir kitabı
arkadaşımdan geri aldım, onda kalmış. Yalnızlık kokan salona geçtim, annemler bir
düğüne davetlilerdi. Yürüyüş sırasında yanımdaki sandviçten bir ısırık aldım ve
tekrar çantama koydum. Kuşlara yem verdim, martılar o meşhur kahkahasını attı.
Tartıda biraz daha hafif geleceğimi düşündüm. Yardımlaşmak için yoldan geçen
birine, merhaba dedim, acaba benim bir fotoğrafımı çeker miydi? Fotoğrafımı çekti
ve hemen sordu “kaç yaşındasın, nereye böyle, nelerden hoşlanırsın, okul neresi,
ailen nasıllar demek isterdim ama dedi bu şarkıyı dinledim bana yetti”. Ben daha çok
senin fotoğrafının nasıl çıktığıyla ilgiliyim. Filmi izlerken bunları düşündüm ve
kapattım filmi. Filmin ilk sahnesi ile son sahnesi arasında bir insan hayatı kadar fark
vardı. Rüyamda bir bebek gördüm ve onu dünyanın en iyi sanatçısı olduğuna ikna
ettim. Ben yazarım sen oynarsın dedim. Etrafımızda tuhaf insanlar vardı. Yazlık
sinemanın önünde korkunç bir canavar duruyordu. O kadar uğraşmışken ona da bir
selam yolla dedim içimden. Duvarda oynayan filmi izledik, yazlık binanın duvarında
oynuyordu. Ahtapotları yere çarpıp yıkayan birini gördüm sahilde. Filmin içindeki
balık herkesi yedi ve ondan kurtulmaları zor oldu. Mavi bir görüntü kaldı aklımda ve
resim yapmak için çok canavar gibi olmadığımı sandım. Evdeki boyaları her yana
saçıp biraz resim yaptım ve özgürlüğü tattım. Mahallede hep birlikte yakar top
oynadılar ama ben denizdeki yakarcalarla baş ettim bir süre. Teraziye göre gereksiz
bir kilom vardı. Filmde gördüğüm adam herkesi ikna etti ki ben bir şarkıcıydım.
Çocuğun başına bunlar gelemezdi, olsa olsa ben şarkı söylerdim ama bu hiç olmadı
aslında başka bir işte çalıştım. Mutluydum. Edebiyat okurken toplumun ahlak
anlayışını çok konuşurdu hoca, anlatırdı. Toplumun ahlak anlayışını düşünerek
sokakta yürümeye başladım ve cehennem konulu şiiri tamamen unutmuştum, diğer
kitapları ve kitapçıya gitmeyi düşünüyordum. Evin karşısındaki ağaçta bir dondurma
külahı vardı, oyuncak, biri düşürmüş, kocaman bir dondurma külahı yani. Biri
oyuncağını düşürmüş dedim içimden ve diğer ağaca baktım, ağacın üstünde bir
inşaat fönü var ve kargaların oyuncağı ne de olsa diye düşünmüştüm, onunla
oynuyorlardı. Bana da bir oyuncak nasip olmuştu. Tatlı şeyler beni hep mutlu
etmiştir. Evin içinde bir oyuncağım yoktu, sokakta gördüklerim vardı. Hayallerimi
süsleyen çiçek artık güzel kokanlardı. Aslanağzı pek güzel kokmaz ama güzel görünür
çünkü... Eve gelen üzüm kasalarını suyun altına koydum. Üzüm suyu kadar sevdiğim
bir şey daha yok, bana hayatın devamlılığını anlatır üzümler, düşünmeden edemem.
Elmalar ağacın üstünde yılbaşı süsü gibi duruyordu. Yılbaşı süslerini severim ve
kapıya gelen çalgıcıyı asla unutmadım. Ben küçükken kapıya bir ayı geldi, bu ayı biraz
dans etti ve gitti. Hepimiz biraz üzgündük, kimsede para yoktu. O ayıyı bir daha
görmedim ama sirkte gördüğüm hayvanlar çok yetenekliydiler. Ben hayvanların
kendi doğasını yaşamasından yanayım. Bazı vahşi hayvanlar için büyük bir hayvanat
bahçesi açılmasına sevindim ama bir kedinin veya köpeğin sirkte mutluluk bulacağını
hiç düşünmemiştim. Hayalimde artık hayvanlar vardı. Bir ayı, bir kurbağa, bir yunus,
bir balina, bir de kaplumbağa... Kaplumbağa gördüm ama diğerlerini uzaktan
gördüm çoğu kez. Kaplan ve aslan da vardı. Onları sevdiğimi söyledim, yanımdaki
televizyonda onları sevmeyen hayvanlar oynuyordu belgeselde. Kaplanın yakaladığı
bir avı izlemeyi hiç sevmiyorum. Keşke beslenmelerinin daha insanlığa yakın bir yolu
olsa veya televizyonda bu saçmalığı göstermeseler ama dünyanın bir yüzü de bu,
izlemek lazım değilse de habersiz kalmamalı. Kollarını açmış beni bekleyen bir
maymun muzu soyup kitabın içine koydu. Kitabın muz kabuğu olması onun da
hoşuna gitmiş olmalı. Maymunun kollarında taşıdığı bebek onun tüm insanlığı
sevdiğini ispatlıyordu. Zavallı kısa kollu giymiş bir maymun daha vardı ve o da
kollarını açıp gökyüzüne baktı. Gökyüzünde süzülen uçağın içinde umut taşıyan bir iz
bulutların arasında belirdi ve gökyüzüne adımı yazdı. Bunu sadece ben gördüm ama
herkes kendi dünyasında bir takım televizyon içerikleri görebilirdi kanımca... O konu
asla yeterince güzel olmadı dedi biri. Bir diğeri cehennem diye bağırdı ve bir film
daha bitti. Sürekli film izliyor olmamı anlayamadım. Mutfaktan bir kutu şeker alıp
odama geldiğimde odamın içindeki balonlardan kalp şeklinde olanı beni inanılmaz
bir gülümsemeyle baş başa bıraktı. Balon benim mi yoksa senin mi yani dedim
aklımdan çıkmayan büyük kutsal güce. Sen güceneceğim son kişisin ama
dayanamıyorum artık insanlığın çıkardığı seslere. Fotoğrafım güzel çıkmıştı ve de
kantinin ilk tostunu almış siftah yapan satıcıya selam vermiş biri gibi çay içmek
istedim. Çay sıcaktı. Aklımdan mutluluk geçti. Evde çok sıkıcı bir iş için seçilmiş
gibiydim. Terlik çıkarmak. Baban geldi terliklerini ver kızım. Bu merasim yıllarca
sürdü. İş çantasını da beğenirdim... düzenliydi ve yapamayacağı bir şey yoktu. Sonra
hemen odama kaçıyordum belki ama sofraya oturmadığım hiç olmamıştı doğrusu.
Sıcak su sorunu olmayan bir ülke olmamızla sıcak su sorunu olmayan bir eve
taşınmamız aynı döneme denk geldi. Bir hamama gidişleri vardı ailenin erkeklerinin,
onu hiç unutmuyorum. Herkes evde yemek yaptı onlar hamama gittiler. Termal
havuz o kadar sıcaktır ki dayanabildiğinize inanamazsınız. Yüzünüze bir nur gelir. Bu
dünyada da böyle. Spor salonunda da sauna var. Sauna geleneği bize harika bir evde
yaşadığımızı anımsatır hep. Bir şey güzelse dinlendiricidir, faydalıysa yaşanır. Sabun
aldığımda mutluluğum tartışılır mı bilemem ben. Sabun önemlidir. Küvetin içinde bir
kız gördüğünüzde filmin içinde ne düşünürsünüz? Köpük banyosu yapan çocukları
mı? Köpüklü su havuzu çok şekerdi. Ben balondan köpük yapmıştım küçükken.
Şimdi artık dünya kadar büyük balonlar yapan çocuklar var. Internette izledim.
Amerika’da evin önünde küçük bir havuz vardı. Orada zıplayan çocukları görmeniz
daha kolay belki. Zıp zıp zıplarlar. Akıllıca konuşanları ayrıca tebrik ederken hiç
zorlanmazsın yani. Samimi olarak seni kendi kutsal dünyanda şükretmeye
yönlendirirler. Gerçekten her yemekten önce bir dua okunan yer orasıydı. Bizim
ilkokuldaki gibi yani, yemek duası. Bu konuda şimdi ne denir bilmiyorum, çok fazla
öğrenci yurt dışına okumaya gidiyor ve okulun bir kısmını orada tamamlıyor ama ben
anılarımı bu nedenle yazmıyorum, bir küçük ders çıkarsam bana yeter. Öyle ama bir
reklamcı olarak veya olsaydım, sürekli kendi anılarımı yazacak değildim. Kırmızı bir
renk için neler vermezdim. Bilgisayarda logo çizmeyi falan öğrendim. Pek çok
kabiliyetli insan gibi ben de photoshop’ta derdimi anlatabiliyordum. Zor değil ve
önemli değil ama ne diyor o sanat yönetmenleri anlamış oldum. Bu hızla bir yere iş
yetiştirmekten biraz daha anlamlı olmuş oldu. Yazma konusuna gelince karakterimin
en sevdiğim yanı olabilir mi? Ben ılımlı, sevgi dolu, koşullara göre çözüm üretebilen
ve hayatı sevgiyle karşılayan biri olmayı seviyorum. Bu kağıt üzerinde kolay değil.
Hayat zor aslında ve de insanlar hızla hayatın güzelliklerini yaşamak istiyorlar.
Yaşasınlar o zaman ama benim için doğru olan bir gerçek var ki o da ben kendimi asla
çaresiz hissetmedim. Karpuzun yarısı pembe olsun, resmi gerçeğe yaklaştır derken
birden beni bir küvette photoshop satan biri gibi görmek bizi ne kadar başarılı yapar
bunu bilmiyordum. Evdeki misafirler ise büyük bir sofranın tadını çıkarıyorlardı.
Aynada kendimi gördüm, biri bana Monalisa dedi! Çok komik ya, gerçekten. Oysa ki
iyiyim yani, hayat aynanın karşısında beni yansıttığında, gülümseyip
gülümsemeyeceğime değil, banyodan ne zaman çıkacağıma daha yakın bir iyilik bu.
Kapı tıkladı ve biri çık dedi. Bir arkadaşım seccade yapmayı öğreniyordu ve onun
arkadaşım olmadığını anladım, televizyonda göründü bir kez sadece. Ayna kamera
değildir. Ayna insanın kendisini bir sağlama yapıp onaylaması için bir vesiledir. O
aynı duayı aynanın karşısında okuyorduk biz artık. Sıkıntılı bir havaydı. Deli gibi
yağmur yağdı. Şemsiye aldım ve eve döndüm. Dışarıda neden döner yemedim
bilmiyorum ama eve döndüğümde temizlik kolu başkanı gibiydim artık. Sempati ve
empati üzerine bir yazı yazıp internette yayınlamaya karar verdim. Çocukları yıkamak
anlamında hayal kurmaya gerek var mı bilmiyorum ama eminim sevgiyle yol aldıkları
bir kırmızı tonu vardır leğende. Leğende ayaklarını yıkayan biri vardı manikürcüde.
Film icabı yani. Leğeni kenara aldı, temizlik için değil de empati için markete girdim
ve bir manikür seti gördüm, aldım. Kendi işimi kendim yapıyorum. Manikür, boya,
kesim ve pedikür dahil olmak üzere dedemlerin evi böyleydi yani rahat. Bir rahatlığı
vardı ama neydi bilmiyorum. Belki karpuz yerken düşündüğüm bir başka masaldı
yaşamak. Belki bir başkasının filminde kaybolmaktı ağlamak. Anneannem beni
camiye götürdü. Biri gülüyordu sanki. Ondan arınmıştım. Yağmur dinmişti artık.
Mağazadan aldığım elbise gerçekten de üstüme tam oldu ama evde tekrar giydiğimde
yakıştığını da düşünmüştüm. Elbise giyilecek neresi var ki dedim, hiç. Canım dışarı
çıkmak da istemiyordu fazla ama evde yorgunluktan ölecek gibiydim. Birden çıkıp
tost almaya gidip bir mont daha aldım. Mont güzeldi ama kolları bana kısa geldi
biraz, tam bileğime hizalı ve yakında kısalır giyemem artık. Montun tersinde
etiketinde yazan yazı biraz dikkatimi çekti, altın sarı yazıyordu parlak gri tonlarda.
Yünler duruyor ve ne yapmalı da güzel bir kazak çıkarmalı. Çabuk git giyin ve ekmek
al gel diyen biri vardı evde, komşunun kızının kızı... gidip ekmek aldım, dün
gördüğüm o montu da aldım. Üstünde karpuz, elma, muz olan bir t-shirt vardı.
Dolapta aynı zamanda sarı, turuncu ve yeşil t-shirtler vardı. Dışarı giymek için adını
verdiğim şık şeyler ve de günlük kullanım için sade şeyler vardı. Dolabı organize
ettim ve dört beş bavul kadar giymediğim eşyayı çıkardım gene. Sonra kilo vermeye
karar verdim ama birine göre yazdı, birine göre kıştı. Kışlıkların arasına kazak
katmak sorun değildi ve adı da evde vakit geçirmekti. Etek olarak uzun pileli bir şey
aldığımda bir bütün lise günlüğüm filmlerde vardı. Okullarda forma ne renk olacak
diye karar alındığında ben orada yoktum. Çantaların hepsi bir gözü olan on gözlü bir
aparatın içindeydi. Çanta isimli bir kitap okuduğumda kendi ördüğüm çantayı satışa
çıkarmıştım. İkinci el satan iyi markaları inceledim ve çok umutlu göründüler bana,
satılmayacak kadar umutlu. Çiçekli şalvar gibi bir şeyle evin içinde gezinirken üstüme
bir siyah t-shirt geçirdim ve kitap okudum. Hayal dünyamın içinde sarının hakimiyeti
vardı. Yurt dışından aldığım bir şeyler vardı, onları günlük kullanıma açtım. Artık
daha sık yürüyüşe çıkmaya karar verdim ve spor giysilerini kenara aldım. Yangından
sonra aldığım miami do-nut görselli eşofman üstünü daha sık giymeye karar verdim.
Alışveriş merkezinde çubuk kraker yiyen tek kişi bendim. Sakız fena fikir değildi ve
yoruldum. Kırtasiyede bir kalem gördüm aldım, telefona yazmak için. Değişik geldi
bana. Kalemin önemini anladığımda bir roman bitirmiştim. Müzik dünyasında
kostümler olur diye duydum ve biraz çekindim. Kostümler arasında gece elbiseleri ve
maskeler de vardı. Bu kadarını akıl eden biri olmaktan asla hoşlanmadım. Ben ne
bulursam giyerim, elimle koymuş gibi olurum ama resim yaparken kollarını sıvadım
ve bu kolları sıvamak da demekti. Çift anlamlı binlerce kelime arsından kendi nefsimi
seçtim. Çizgi kahramanların çoraplarına bir göz attım ve kenara geçtim. Yemek
yapma sırası bendeydi, bulaşıkları da yıkadım. İncir ile süt birlikte harika görünüyor
ama tatlı olarak çok sıradan eve bir konser salonu çağıramazdım. Son olarak namaz
elbisesi vardı hep dışarıda duran. Onun anlamını kimseye sormadım ama camiye şık
gidilir diye duymuştum yani konu gündemden çıkmasın diye sanırım. Yazın mayo
giymek anlamında biraz zorlandım. Mayonun değil benim dikiş izimden söz
edildiğinde dikişe başaladım diye yakındı biri, ben de onayladım. Bir öldü, Allah
rahmet eylesin, onu da onayladım. Ölü ile diri arasında bir şeydim. Bir iki film
izledim. Aslında kime hesap verdiğimiz çok önemlidir. Allah’ım sesimizi cennete
yükselt. Yoruldum. Kareli bir pantolon vardı, bilboard da aynı pantolonla renklenmiş.
Olabilir de yani futbolcu çorabı giymenin anlamını hangi giysi verir şimdi? Tayt mı,
etek mi, kot mu, elbise mi, eşofman mı? Şapka da enteresandı ve üşümeden yol
aldım. Sıcak ve soğuk arasında sıcak olanı seçtim. Çocukken çorabım sobaya ayağımı
değdirince delinmişti, o geldi aklıma. Kayağa gittiğimizde soba bana sadece sıcak
şarabı anımsattı. İnsan gardropuyla gezer mi bilemiyorum ama gelinlikçilerin
vitrinine hep bakarım, hepsi de güzel görünür bana. Neden ip atladık o zaman
çocukken? Biz salak değildik ama vardı bir cehennemlik laf ortalıkta, ondan mı?
Neden adam asmaca oynadık peki? Neden isim şehir oynarken sıkıntıdan ölecek gibi
oluyorum artık? Neden idam mahkumları için bir müebbet kavramı ülkeye gelmesin?
Neden herkes gelinli giymesin? Neden sırayla top oynamayalım? Neden susmuyor bu
kumaşlar? Kasetleri kumaştan yapalım! Bir okul vardı karede, çocuklar mutlu, çocuk
şarkıları söylüyorlar... yirmi küsür yıl geçmiş aradan. Montum bana olmuyor...
Çocukken giydiğim bir elbiseyi buldum. Oyuncak bebeğime giydirdim. Sonra sanırım
hepsini de attım... Çocukken tabancam da vardı, oyuncak. Bazı yap boz oyunları
falan... Neyse bu aşırı duyarlı topluluk bunları anlamayacaktır. Hayatın en basit
gerçekleri için hakaret etme sırası bir maymuna gelmişti. Oyuncak maymun
gördüğüm gün üç maymun şarkısını, oyuncak ayı gördüğüm gün de ayı şarkısını
dinliyordum. Markete gitmek buydu bizim için demek ki. İnanmayacak bir işaret
bulduğuma çok sevinmiştim. Bir çay içmek için mola verdik ve orada da athena
çalıyordu. Bu büyük tesadüf beni mutluluktan uçuracak değildi ama o an evi kiraya
verdik ya, biri de televizyonda mutluluğunu anlattı. Zeus’a yalvaran adamı oku!
Tanrıları bilen kitabı oku! Athena t-shirt'ü al ve giyin. Saçını yaptırırsın gene, şimdi
tara ve sokağa çık. Oyuncak bebeğin yerine beni koymuş konuşup duruyor bir cadı.
Cadı oyuncakları sevmiyorum ama filmlerde var mı? Film izle. Su iç. Ağla. Gül.
Konuşan köpeği havuza at.
İnsanın kaderinin bu şekilde belirmesinden asla hoşlanmadım. Sonsuza kadar da
bunun olmaması için savaşacağım. Sticker yapıp yapıştır -falımda tavuk çıktı. Ben
sosyalleşmek için sokağa çıktığımda gördüğüm ağaçla yanımdaki su perisi arasında
seçim yapmayı sevmiyorum. Olur mu ama oyuncak alıyoruz biz ona şimdi? Bütün
hayat hikayesini burada yazıp sonra beni duymayan bir prensten söz etmiyor mu?
Ben katil olmadım henüz. Katil olmamak an meselesi. Simit alacak paramız var mı,
dediğimde annem çok gülmüştü. Nesi komik bunun anlayamadım? Bence bu açıdan
zeka özürlü sanılmak çok çirkin. Yanımda bir kitap vardı ve parkta okudum biraz.
Sonra tek başıma yürüyerek eve döndüm. Beni yaşlılık günlerime hazırlayan bu bakış
ne yazık ki sevimsiz olabiliyor. Çocuklar hakkında bir sürü kitap okudum ama birisi
camın önünde küfür ediyor...
Sonsuza kadar affetmeyeceğim konular da var. Bana yapıldığında affetmeyeceğim
şeyleri açıklamak zorunda kalmam çok saçma. Anlayışsız olmak ve düşman olmak an
meselesi. Neden kurabiyeler, ip atlayan kızlar, sevimli canavarlar veya süper
kahramanlar yok da bir tek kitap okutan bir okulun bahçesindeki çocuklardan sevgi
almaya çalışıyorum? Çok mu zor bunu anlamak? Bu kadar anlayışsız bir dünya ne
yazık ki cani bir ruh taşıyor. Bana sorarsanız bilmedikleriniz benim bildiklerimi
aşıyor.
Bereket Tanrısına tarçınlı su ikram ettim. Belki o nedenle biraz benden söz etmek
istemiştir şimdi. Tamam mı şimdi? Yedi nesil oldunuz mu?
Ben kuaföre gitmeye hiç üşenmem normalde. Çok severim orada bir saat sonra
bakımlı görünen saçları ve boyadan sonra bakım yaptırmayı. Kuaförün önünde boyalı
saçlarla oturanları da severim. Dergileri sıkıntıyla karıştıranları da severim.
Muhabbet olsun diye bir şeyler anlatanları da dinlerim. Yani bir model denemek için
kuaföre güvenmek de iyidir. Pek çok kuaför deneyip aynısında karar kılmak da iyidir.
Bir kuaförün peşinden koşturup semt semt dolaşmak da mümkün. Severim ben
bunları. Önemli olan bir teşekkür etmektir. Aynada saçın arkasına bakıp fazla
önemsememek. Evde tekrardan kendinle barışmak. Kuaförün içindeki konforu bir
yılbaşına taşımak da hoş. Kuaförler iyidir. Bir kızla tanışmıştım tatil yerinde, bayan
ama kuaförmüş Almanya’da.
Neyse, bir gün ben de saç modelim değişirken yüz ifadem değişti diye
gülümsemekten vaz geçmeyeceğim. Bir gün mutlaka çocukken olduğu gibi saçlarımı
uzatıp yine örgü bir topuz yaptırırım belki. Belki kısacık kestirip kendimi yaşlılığa
hazırlarım. Belki düğün topuzu değil de gelin topuzu yaptırırım. Kim bilir belki
dergilerdeki gibi görünür saçım ve manken olurum. Belki de kuaförün boş olduğu
saati yakalarken olur bir kitap okuyacak vakit. Belki daha sağlıklı bir şampuanı
alırken hayatın en güzel gösterişsiz sevimli yanını düşünürüm. Belki de bunlar olmaz
falan derken binlerce “belki” baş başa kalırım. BELL KEY!
Bu bir yılbaşı şarkısı mı yani şimdi? Ben hayatıma davet etmediğim insanlarla hayal
kurmayı sevmiyorum. Ses kütlenize laf yetiştirmekten değil ama beni içine itmeye
çalıştığınız dünya ne yazık sünger gibi. Metroda işe gidiyorum ve sabahın körü,
insanlar bakımlı ve sesleri müzik dolayısıyla sanırım biraz yüksek çıkıyor. Internet’te
görünse ne güzel olur, en sevdiğim fotoğraflar. Saçın kalitesi çok önemli ve bitkisel
boyalar. Kına yapıyoruz ama gerek yokmuş meğerse. Bir arkadaşlarının düğünü
varmış, bana da yaktılar. Oluyor böyle şeyler. Lütfen kısa keselim, dedim. Ha ha ha!
Hemen iş yerinin orada bir kuaföre gidivermekle ilgili sanırım bazı güzel kurallar.
Okula fönlü gittim mi bilmiyorum ama bizim hoca toplasan beş kez ateistlere de
yönelik yazmış bu yazarlar diye edebiyatı biraz anlattı. Onun dışında Hz. Adem ve Hz.
Havva açısından anlattığı bir şiir sen okusan şeytandan başka bir şey anlamaz mısın?
O sizin ses kütlesi. Bilhassa Athena konserlerini seviyor. Bizim evde de bağırıyor.
Ayrıca da insanlık öldü mü canım... canım istemiyor! Internet’i ezbere biliyor ve de
otistik olmadığına dair falına bakmamı istiyor. Neden? Her dediğiniz çıktı mı? A,
doğru ya... kuaförde fal baktırıyor. Peki ama her kitapta mı var ses kütlesi? Her
filmde mi var? Her filmde mi var Hz. İsa?
Taşınmaz yük... evet. Evde namaz kılarken punk konseri mi sanıyor!
Önemli olan okula gitmekti artık. Okulda dersi dinlememe mani olan şeyleri ortadan
kaldırmam gerekiyordu. İyi insanlarla arkadaş olmam, dersi dinlerken gösterdiği
özeni kendine saklayabilen, sakin bir günü “hoşça kal” diye bitirebilen, benim iyi
yanlarımı bir başkasının anlamayacağı bir dile tercüme etmeyen, yemekten sonra
afiyet ol diyebilen, normal insanlar ve elimizde ders kağıtları dolanıp duruyorduk.
Din dersinde islamın ve imanın şartlarını öğrendikten sonra içimden “ben
inanıyorum, hepsini yerine getirmek istiyorum” demiştim. Okulun bahçesinde spor
yapanlar beni spor yapmak konusunda düşündürürdü. Bugün bir spor sosyolojisi
kitabı okumak için, önce sinemayı hayatımda doğru yere koymam gerekiyor. Resmen
dersini bitir ve sonra film izle denilen insanlar gibiyim gene. Hayat ne kadar da
anlamlı.
Ses kütlesinin üstünü örtüp benim hatalarımı bulmaya çalışan insanlar artık çekilir
gibi değildi. Okuldan çıkışta üstümü değişip biraz yürüyüş yapmıştım kendi başıma.
Okulda pek arkadaşım yoktu, bir akrabamız vardı, onu çok severim. O kadar.
Amcamın kızıyla biraz okulda dolaştık. Öğle yemeği olarak evden getirdiklerimiz
yedik. Okulun bahçesindeki ağaçlar çok görkemli ve semtin bütününü yansıtan
ağaçlardı. Ağaçlı güzel bir yoldu, oraya yürümeyi severdim. Arkadaki bakkalın
önünde gitar çalan birileri vardı okuldan, ben orada bir şarkı söylediğimde
beğenilmişti ama koroda daha fazla vakit geçiriyordum. Marşları ezberleyip söylemek
sorun değildi. Evde bir marş kaseti vardı galiba, belki daha sonra aldığımız bir CD.
Bunlar güzeldi. Film olarak tercihen sürekli Blues Brothers’ı izliyordum.
Son sene çok mutluydum, edebiyata geçince. Aslında bu ayrım önceden de
yapılabilirdi ama sorun değildi. Gerçekten de konser kasetlerini izlemek güzeldi,
videoda izliyordum ve deli gibi dans ediyordum. O kasetleri daha sonra bir reklam
ajansında gördüm. Bizde yok artık, kullanılmıyor. Yalan söylememek ayrı şey
doğruyu söylemek ayrı şey diye düşündüm bir gün. İnsan dürüst olmayı istiyor
gerçekten de, kendisi için önemli olan bir konuda dürüst olduğu kadar hayata karşı
da dürüst olmak istiyor insan. Türk şairlerin bir kitabı var şimdi karşımda, okumak
istiyorum. Her gün bir iki şiir okuyorum ama o kitaba bu okuduklarımla aynı gözle
bakmak istiyorum. Bir dünyaya bildiğin ve inandığın şekilde açılmak güzel olur.
İçimden bir ses daha okumadın ki desin istemiyorum ama okumadıklarım da sırada
tabii. Biraz sessizlik için neler vermezdim, okul yolunu andırıyordu evin sahile doğru
uzanan uzun mesafedeki çay molasına doğru giden yokuşları. Yokuşu yürüyerek
giden pek yoktu ve spor amaçlı olduğu anlaşılıyordu ağaçların hışırtısı falan çok da
önemli değildi de renkleri gene muhteşemdi.
Okul servisinde ödevini yaparsan öyle olur dedim kendime. Bir arkadaşım yardım
ettiğinde ben sonrakileri kolaylıkla yazmıştım. Uzun cümleler kurmayı çok
seviyordum artık ama pratikte kullanmadım hiç. Hava karardığı anda eve dönülür.
Hava karardığı anda başka ne yapılır? Okulun merdivenlerini hiç unutmayacağım...
Çok okumanın faydalarını düşünmeden önce bir şey anlamıştım ki her koyun
bacağından asılır. Ben ruh eşi kavramını çok severim, kendimi sokakta sevgili arayan
bir salak gibi hissetmekten de nefret ederim. Neyse ki artık internet varmış! Her
neyse, yani insan hata da yapabilir, bilmeyebilir ama insanı sokak ortasında bağıran
ses kütlesiyle sınamak da git şeytana tap demek olmuyor mu? Bunu hep iğrenç
bulmuşumdur. Bu durumda okumadan kendi doğrularıma ulaşamıyorum bile, lanet
olasıca iki fotoğrafı göründü diye insanlar sıraya girip beni buluyor, o da yetmezmiş
gibi canımı kurtaramayacak hale geliyorum artık ve de bunlar internette fotoğraf
olmakla övünüyor. Bunu çok ikiyüzlü ve alçak buldum. Herkes kaderini böyle mi
yazıyor dedim. Bu insanlar bana ne diyor, soruyorum yani bir duyana, gökyüzünün
ardı ama duyuyor sorunca. Bütün sokak cehennem diye bağırıyor. Yani ölüp
gideceğini bilmeyen insan mı olur? İnsan sadece ölüp gideceği için sevgili olur mu?
Bunu anlamayan insan mı olur? Bilemiyorum. Beni rezil etmek için yaratılmışlar.
Bütün işleri beni ve kim olduğumu bilecek ve televizyona çıkarsam bunu bilecek
numarası yapıyor. Sana ne! Televizyona çıkmam şart değil ve de bu muameleden
normal bir insan beklemiyorum. Ben açık kartlarla oynayan biriyimdir. Normalde
içimden Allah diyorum, şu anda bak bunları diyorum. O zaman git cehenneme Allah
de, o da yok. Cehenneme git o zaman. Bil ki cehenneme gideceksin, lanet olasıca ses
kütlesi. Neyse hüküm verdim. Peki, bu yaşamak mı oluyor? Bu ahlak mı oluyor? Bu
ibadet mi oluyor? Bu sevgi mi oluyor? Hayır. Allah beni bir sapıktan koruyor. Ben
evimde oturuyorum zaten, çağırmayın o zaman zevksiz dünyanıza, burada bir sapık
yok. İnsanları affetmenin bir yolu kalmıyor ve burada bir deli avaz avaz bağırıyor.
Ben kıskanç biri değilimdir ama salaklıktan tiksindiğim kadar hiçbir şeyden
tiksinmiyorum. Dininizi bana dayatmayın. Kitabı bu şekilde okuyorum mecburen.
Geri zekalı olduğuna inandığım insanlar hayatımdan uzaklaşıyor.
Bu kadar basit değildi benim için çocukken hayat. Ailemin inanç sistemini asla
sorgulamadım, onlara saygı duymam benim için yeterliydi. Burada bir sapık yalan
yanlış konuşup beni yanlış yönlendiriyor. Yani konuşan ses kütlesi sorununuz var mı
bilmiyorum ama kesinlikle bütün kitabı yalanlıyor. Aklınızda bulunsun diye buna mı
diyeceğim? O açıdan sapığın teki! Yani filmler gerçeklere dayansa da gerçek değildir,
şeytan da insanı aldatır ve yalan söyler. Allah demeye çalışan biri için bu ne kadar
önemli olabilir? İnanılmaz bir gerçeği mi yani hayatın? Çocuklara masal mı yani
bütün inanç sistemim? Birden gene anımsadım ki çocukken maymunlar cehennemi
filmini izlemiştim. Cehennem diyen bir ses kütlesi var mıydı? Bir canavar vardı
sanırım. Ademoğulları filmini de izlemiştim. Üniversite hayatım da aynen bunun
üzerine kuruldu. Peki! Hayat bunun üzerine mi kuruldu diyorum ben bu evde? Bu
kadar saçmalık olmamalı. İnsan sırf kurtulmak için belalardan bela seçmemeli. Ben
savaş alanında “önümüze gelene bir tekme” demeyi sevmiyorum. Sen sapık olmaktan
git kendi kitabını oku ve kurtul. Ne diye bağırıyorsun sokak ortasında hayvan gibi?
İnsanı bu hale dönüştürüp sonra romantik bir komedi arıyoruz falan o çok hoş. Bir
sürü kanalı olan bir televizyon şirketi filmi vardı, gene çocukken izlemiştim. Bir
bereket gelmiş filme, çok kanallı sisteme geçildi ya, ondandır. Bu tip şakaları
sevmiyorum. Sevmediğim zaman öyle kötü bir yargılayan bakıştansa yargı sistemine
de dahil olmak lazım. Neden beni ilgilendirmeyen şey beni ilgilendirsin? Bu
iğrençlikte bir şeyi hak ettiğimi sanmıyorum. Kitabı okusaydın iyiydi, konu bu.
Bundan başka ne bekliyor insanlar, onu da bilmiyorum. Sevgi güzel bir şey. Pek çok
şeyden korunmak lazım demek ki.
Nezle oluyorum galiba dedikten hemen sonra ateşim çıktı ve grip oldum. Çocukken
kabakulak olduğumda epey şaşırmıştım ama çok ağır geçmemişti benimki. Aşı
olduğumuza sevinmiştim, artık pek çok hastalığın çaresi vardı. Çocuk hastalıklarını
atlattıktan hemen sonra boğazım çok ağrıdı bir gün, pamukla boğazımı temizlemişti
doktor. Hemen geçti. Acımadı. Çocuk hastalıklarından biri değil nezle, bir süre hep
nezleydim. Yanımda selpak olmadan gezemiyordum. Nezle önemli bir sorun değil
ama öksürende hayır vardır demenin zamanı mı emin değilim. Bir hayır vardır evet.
Genç kızlığa geçiş döneminde, hastalandım ben derdim. Neyse yani, sorunlu
günlerim. Dokunma bana şarkısı. Ben bugün berbat bir haldeyim demenin zamanı
değil. Hayat böyle dönüyor, birazdan televizyona çıkacak seninki!
Okulda tek derdim nezleyi yanımdakine geçirmemekti. Nezleyken okula giderdik de
ateşimiz çıkınca gitmezdik falan o nedenle de. Bir keresinde şiir okudum yine okula,
sonra midem bulandı ve bayıldım. Beni hocalar uyandırdı. Anneannem öğleden sonra
beni gene de okula göndermişti. Bu budur. Çok hasta değilsen okula gideceksin.
Nezle olmanın en kötü yanı nefes alırken biraz zorlanmaktı. Bu kadarı herkese olurdu
da önemli olan atlatmaktı. Ben bu tip şeyleri doğru konuşur ve yazmadığım sürece
pek fazla düşünmem mesela çünkü okumayı severim. Soğuk almışsındır. Geç sıcağa
otur. Şaka yapmıyorum. Bu şekilde dönüyor dünya ve aksi durumda sorunlu bir
dünyada yaşadığımızı anladık. Ben sorunlu olduğumu anlamak istemiyorum. Şu an
yine hastayım. Kırıklık var üzerimde. Yorgunum ve de ne okuyacağıma kendim karar
vermek istiyorum. Bana kitap olarak tıp bilimi önerme yani şimdi şu an.
Binarual nedir? Müzik. Frekans. İyi niyet. Şuna şarkı diyebilen insanlarla muhatap
olmak. Konuyu Allah’a havale etmek. Kendi işine gücüne bakmak. İyi birkaç amaç
edinmek. Ben müzik dediğimde beni iyileştirecek bir sistem değil. Nezleyi atlattım.
Artık hasta olmam! Konu gündem dışı bırakıldı. Hasta olmam şart değil. Annem bir
oyuncak almıştı, itfaiye seti, onu anımsadım. Bana yetti doğrusu, bütün
oyuncaklarımı kitaba yazdım. İnsanların aydınlık dünyasında ne anlama geliyor
bilmiyorum ama kerevizin faydalarını da okudum. Artık sonsuza kadar
affetmeyeceğim konular var elimde. Nedenini anlayamadım. Neden diye sormayın
kutsal kitabınıza. Nasıl diye sorun. İyi niyetiniz de size kalmış. Ben edebiyat okudum.
Babam bana Boncuk derdi. Çocukluğumdan beri öyle der. Sen manken mi olacaksın
dediğinde, bilemedim bir an ve kafamın üstüne bir kitap koyup yürümeye başladım.
Kutsal kitabı da kafama koyup yürüyecek değildim ya, o anlamda gökyüzüyle bir
iletişimim başladığını hissettim. Biz üniversitede bu şiirleri yabancılardan okuyoruz
diye mi bilmiyorum ama kitap almak konusunda sıkıntı yaşamadım. Bocuk toplarsın
dedi babam, boncukları dizersin falan dedi. Bende boncuk yoktu gerçi, dedem
kulaklarımı deldirdi. Ben çünkü onlarda kalıyordum küçükken, annem öğretmen
olduğu için. Okula yazılana kadar altın küpe takmak bana çok anlamlı gelmedi ama
takıyordum. Şimdi yani gümüş yüzük takan erkekleri okuyorum da bu bir tabu
olmamalı. Bir boşanma nedeni sananları da kınıyorum. O nedenle bir sonraki
hayatımı garanti altına aldım sanmış sanırım, bana onlarca takma isim veren salağın
teki vardı -ölüm, ganj nehri, hozanna, sıpa, gani, boncuk diyen anormal insanlar
tanıdım. Bu aynı şey değildi. Onlarda insanları anormal yanlarıyla tanıdılar. Bütün
bunlar sanat nedeniyle biraz doğruyu araştırmak olabilir mi artık? Olamıyor işte. Aç
biilaç geziyorlar. Güya kitap okuyormuş, bütün isimleri bana takmış.
Bunlar adına kendime bir gümüş yüzük aldım. Anladım yani aklımı yolda
kaybetmediğimi. Saatlerce eve dönmeye çalıştığımda hiç aramadığım birinin beni
yirmi yıl aradığını fark ettim. Bu mu yani hiç aramamak, sormamak, anlayamadım.
Güzel olan dedem bana yattım sağıma, döndüm soluma, melekler şahit olsun dinime
imanıma de, uyu derdi. Bu beni mutlu ederdi. Bir şeyi içimden demeyi, içimden
okumayı severdim. Yazar olarak kendi adımı kullanmayacağımı bilmiyordum çünkü
yazar olacağımı da bilmiyordum. Kendi adımı unutup bir şarkıya koydum, o da başka
bir şarkıda grubun ismi oldu. O şarkılar benim diyen biri salak olduğunu idrak etti.
Bu arada bir de kedi aldım. Yazık tek başına duruyordu vitrinde. Adını ben
koymuşum gibi hissetmedim yani.
Neyse işte kendi adımı çok sevdiğimden, dövme olarak yaptırdım ama bu bir gün
beni temsil edecek bir resim değil. Kendi adımı temsil etmem gerekir, öyle değil mi?
Bir toplumun sonsuz geleceğini ve olası tüm sorunları düşünüp de sonra bunu kendi
adıma üstlenmem çok da çirkin olurdu. O aptal şarkıları bir kenara atıp, kitap
okumaya başladım. Bir ses kütlesi çığ gibi artan sesiyle kükrüyordu. Benim yerimde
kim olsa sinir krizi geçirirdi ama ben buna alışıktım, bir kez daha athena
konserindeyken ben müziğe kalamadım, o günden alışığım sapık gibi bağırmasına.
Evet. Bu da gerçekten hüküm vermek. Asla affetmeyeceğim anlamında.
Soyadım birkaç kitapta geçiyor, kutsal bir yanı var, ondan sanırım. Gereksiz
bulduğum konulardan birine dönüştüğünde herkesin oklar fırlattığı bir savaş alanını
andırıyor ne yazık ki. İnsan kendi adını temsil edemeyecek hale getirilmemeli ve de
bilmediği şeyden sorumlu tutulmamalı. Hüküm okuyarak verilir. Ben o cümleyi
bulana kadar bağırmış oldu. Bu ne lanet bir şey böyle. Bilemiyorum ama her şeyin bir
sonu var mutlaka. Ben mezarıma kendi adımı yazdıracağımı düşünebilirim ama sen
benim cehennem ahlakımı bile hiçe sayarsın öyle mi? Cehennem dediğin nedir ki?
Allah demenin bir yolu daha. Ölüp gideceğiz yani. Bu muameleye maruz kalmadan
okusaydın ayrı konu, bu muameleyi birbirimize yapmayalım ayrı konu. Şunu anlayın
artık yani –suyunuz ısındı.
İnsanı hayattan soğutan şeylerden hoşlanmıyorum. Benim duygularımla arama
girmeye hakkınız yok. Duygularımı hiçe saymaya veya duygularımla oynamaya
hakkınız yok. Affetmek ayrı şey, salak olmak ayrı şey de ondan. Salak olmasalardı.
Vazoyu temizledim ve çiçeğin güzel koktuğu günleri anımsadım. Geçmişe fazla
takılma diyen bir kitap okudum. Çiçeklerin suyunu vermek için bir de duşun altına
tutmak için banyoya yöneldim. Banyonun kapısına bir sticker yapıştırdım: çiçek gibi
güzelsin. Bu bir kedi resmiydi ve çok komik çizgilerle renklendirilmişti. Bazı
filmlerden kalma bir espri miydi bu çiçek acaba? Biz gökyüzündekilerle böyle alakasız
ama çok romantik bir şey konuşuyorduk. Bir sürü çiçek attılar bana doğru ve çok da
sevindiğimiz bir şey oldu, hayatım bir düzene girdi. Ben artık anayasayı
okuduğumdaki gibi bir eserler kanunu yasası ile huzur bulup coşarken, iş yerime
gelen çiçeklerin ne kadar da zengin olduğunu düşündüm. Kaktüsler sıraya girmişti,
su da istemez, öylece durur, estetiktir, sokaklarda çok vardır bazı şehirlerde, bazı
kaktüsler zahmetsiz diye düşündürür bana hayatı. Aslında bakım ister diye başlar bir
makale ve okursun.
Vazoyu temizleyip dolabın içine kaldırdım. Dolabın içinde sayısız kase ve de tabak var
ama hepsi de misafirler için. Çiçekli tabaklara baktım ve içindeki yemeği düşündüm,
aklıma sadece kuruyemiş geldi. Çünkü onlarca misafirin olmadığı bir günde geçmişi
bu çiçekler gibi anımsamanın bir asalet taşıması lazım. Ben henüz okulun ilk günü
gibi mutluyum, anneme okuduğum şiiri anımsıyorum, yemek için erken ama hayat
asla çok da geç kalmış değil. Yemişler vermiş eline ve de seni bir yola koymuş. Yemek
için erken ama sofranın düzeni eksiksiz olacak diyemiyor insan birden. Çiçeğin
yapraklarını koparmaya başladığımda kar mı yağacak yağmur mu diye sormuştum.
Benim tencerenin dibini sıyırıp düğünümde kar yağmasın deme alışkanlığım vardır.
Karlar altında bir çiçek vardı, o filmi izledim. Yamyamların olmadığı bir dünyada
yaşamayı isterdim.
Vazoyu kenara alıp tekrar kuruladım. Vazonun içine bir tane muska koydum. Orada
durmasının benim için bir sakıncası yoktu, içinde okunmuş dua vardı ve de bütün
dileklerimi bile Allah’a hayırlı bir evlat adamıştım. O konu kesinlikle benim bilgim
dahilinde olmadığından kulak hırsızı ve yalana kulak veren bağıran çoban dualarıyla
hüküm vermem gerektiğini bilmiyordum. Kitabı açıp hüküm verdiğim konuları
okudum, kutsal kitabı. Bu çok sıkıcı olmadı ama muska yasak değildi, beni
yanıltmalarını istemezdim. Vazoyu evin güzel bir köşesine koyup içine yeni çiçekler
doldurdum. Evin aşağısındaki kadın satıyordu, alıp anneme verdim. O da bunlar çok
güzel, sen daha güzelsin dedi. Benim için çiçek kokulu bir dünya ile çorba kokan ev
arasında bir dünya kadar fark vardı. Çiçeklere çok . önem verirdim ama gidip almak
aklıma gelmezdi. Değişik yeşil bir bitki vardı, onun çiçek vermesini bekledim tek
başıma. İnsanların duygusal zekasına dair onlarca kitap okudum.
Vazonun rengi güzeldi ama bizim evin ilk vazosuymuş, ben doğmadan önce almış
annemler. Vazo güzel. Dışarısı yemyeşil.
Bizim evde panjur yoktu, pencereleri beşgendi. Yani bu kurabiye yerken yanında süt
içmeyi andırsa da çok da önemli değil, evin içerisi görünmüyor. Güneşlikler yeterince
kalın ve perdeye de gerek olmuyor. Perdeyi araladığımda temiz bir odada oturuyor
olmama dair tuhaf bir huzur kapladı içimi bir an. Bunun nedenini bilmiyorum ama
oda karanlıkken pek aklıma gelmiyor. Belki de ama çocukken adanın ışığını yakmayı
unuttuğumda söylediğim şarkı hiç de beni andırmıyordu. Annem babam polis diyen o
tuhaf şarkıyı hemen hiç duymadım ve ailem polis değil. Panjur olsaydı evde aynı
huzurla otururdum yani loştu ve keyifli bir uyumu vardı kitaplarla evin. Evde bir
köşede kitap okumak an meselesiydi, ne zaman kitabımı alıp köşeye çekilirim gibi bir
duyguydu. Toplumun her kesimine hitap etmiş herhangi bir şey okumak da iyiydi.
Bir bütün hayatımı okuyarak geçirecekmişim gibi değil de evin bir köşesi gibiydi daha
çok. Baş harfi S olan kelimelerden en çok bulanın kazandığı saçma ve iddiasız bir
oyun oynamıştık elektrikler kesildiğinde. Çocuk insanın babasıdır şiirini okumuştum
William Wordsworth’ten, bugün kutsal kitaptan da okudum benzer bir cümle. Ucu
kırık bir sürü kalemin olduğu bir fincan vardı. Biz de cama buhar yapıp adımızı
yazmaya karar vermiştik ama çok da anlam veremeyip hiç tanımadığımız bir
şarkıcının adını yazmıştım ben. Ezbere okuduğum şiiri nasıl hemen unuttum? Nasıl
da anımsayamadım hiç aklımdan çıkmayan şarkının sözlerini? O an şarkı
söylemeyecektim de ondan... bir an kalemin ucunu neden falçatayla açtığıma fazla
anlam veremedim. Anlamsız bir gündü. Her şey anlamsızdı. Sonra bu şarkıyı
dinledim galiba. Emin değilim.
Bizim bazı konulardan anlam çıkarmamamız ve kendimizi ifade etmemiz
gerekiyordu. Ben okulda okuduğum şiiri ifade etmek zorunda olduğum için kendimi
ifade ediyor gibi olmadım çok fazla. Daha çok ve daha sağlıklı şekilde kitap okumak
istiyorum diyerek hayatta ne anlatamamış olabilirdim ki? Diğer şiiri! Peki ama bütün
dünya kitaplığına nasıl hüküm verebilirim? İnsanlar o kitapları okuyor ve de bunlar
her yerde satılıyor. İlgi alanıma denk gelen bir şey okumak istiyordum. Bizim grup
üyelerinden biri de o kitabı okumuş, bu tesadüfü çok sevimli bulduğum söylenemez
ama bir kitap aldım. İnsanlar neden seni daha zeki görmek ister ve de okumana izin
vermez bilmiyorum ama sınava çalışırken hayat hiç de inanılmaz sıkıcı değildi.
Sınavda blues mu soracaklar, yeniden doğup gelirsem ne olacak bilmiyorum dedim,
kitap okuyorum. Bu açıdan dünyanın tek bir gerçeğine bile ışık tutulamaz. İnsan açar
okur sadece.
Alaaddin’in sihirli lambasını okumak için izin istedim ve de kitap okumak için izin
istemeyi sevdim. Kütüphaneye de gittim, aynı konu. Bir kurdele göremedim. Küçük
bir elması kızaran vardı, o ne oldu? Sahi. Siyah giydim ve beyaz giyemedim dedim,
tamam. Beyaz giydim ve siyah giyemedim derken avaz avaz bağırmak da nesi? O
zaman sanırım çok fazla şarkı dinlemenin bir bedeli oldu hayatımda ama ben müzik
dinlemeyi seviyorum. Bunu bir psikolojik tedavi platformu gibi gören bir yazar daha
var ama ben spor sosyolojisi okuyorum. Bu avaz avaz bağırmakla aynı şey mi?
Anlayamadım. Spor hayatım çok iyi geçmedi ama loş odada yapılan şeylerin başında
meditasyon falan var. İçimden iyi bir sporcu olmayı değil de huzurlu olmayı diledim.
O nedenle... müzik öğretmeni olmadım ama hayatım da sorunlu değildi. Kendime bir
şeyler kattım.
Yalnız başıma olduğumu en çok hissettiğim yerler sokakta yürümektir. Orada her şey
benim için sevimlidir ama gözüm içe dönük ve aklım biraz da gökyüzündedir.
Havanın nasıl olduğuna bakıp dışarı çıktım ama hava durumu çok süper değildi. Ben
pencereden bakıp çıktım, hayalimde bir kuru dal vardı. Üstünde zavallı bir kozalak
ama yeşil yani, sevdiğimden anlamlı. Kolayı var dedim içimden bir tebessüm etmenin
en kolay yanı hafif başını yerden yukarı kaldırmaktı. Benim sorunum değil bu,
iletişim şeklim. Bana çözüm gerektiren konu ise montumun cebinde kalmış olan bir
çekirdekti yine. Alıp onu geri cebime koydum. Çok şekerdi ama ben yeterinden fazla
anlamlı buldum. Seviyeli bir konuşma için evde hazırlık yapmıştım. Babamdan izin
isteyip çıktım ama bir yere daha uğradım. Kuruyemişçinin önünde kuyruk vardı.
Leblebiler mis gibi kokuyordu ama evde aslında kahve yoktu. Birden konu dağıldı ve
eve döndüm.
Sayısız örnek vardı yoldaki ağaçlarda hayalime dair. Pek çok ağaç hayalimde
gördüğüm gibiydi ama biraz içim buruktu, annem sanki biraz bozulmuş gibi geldi
bana. Umarım küsmemiştir diye düşündüm ve eve döndüm. Güler yüzle karşıladı
beni. Küsmemişti sevindim. Ben dünyaya küstüm dedim ve gülen bir yüzle kitabı
açtım. Bir iki sayfa okulda ezberlediğimiz dualardan okudum ve samimi bir tövbe
nedir diye merak ettim durdum. Yolda bir sığır sürüsü vardı. Ağaçlı bir yoldu ve artık
hayvanlar bize yol vermiyordu. Amerikada’da varmış o tip konular diye biri bir laf
açtı sanki. Onların evlerinin önünde daha çok kuru dallar oluyormuş. Olsun dedim. O
kadar mühim değil benim için. Belki bir şarkı olur, belki de ben de görürüm.
Karabiber kokuyor dedi biri, evleri de pek temiz ve büyük. Anladım ki benimle aynı
yolda yürümüyordu insanlar ama şarkıları dillere düşmüş bile. Tuhaf şey. Henüz
duymadığım bir şarkı bana bakıp tebessüm ediyor, öyle mi?
Kurtların sorunu bu değil mi dedi biri. Kurtlar yani, koyun tanımayan diğer bir
hayvan türü. Koşarak eve gitmemi söyledi biri, o masalı bana annem anlatmıştı.
Kırmızı bir gül alıp eve gittim. Anneme verdim. Olay bu dedi biri, matematikten
kaytarmanın bir yolu. Parfüm olarak seçtiğim şey sürekli sevmediğim bir hikayeyi
bize anlatıp, kıs kıs gülüyordu. Parfümüm hafifti, kokusu güzeldi, ucuz değildi, pahalı
da değildi, yanımda ne kadar varsa o kadardı. Fiyatı sürekli konuşuldu. Parfümün
üstündeki sarı şeffaf doku çok şekerdi, hafif bir şeker tadı da vardı ama karnım toktu.
Parfümün üzerindeki resimde bir kutuyu atmaya kıyamayacağım kadar güzel bir logo
vardı ama adını bile unuttum. Parfümün üzerindeki şey neydi? O parfüm hangisiydi
yahu? Şimdi unuttum ama koku olarak benzer şeyler seçiyorum kendime.
Merdivenlerin kenarına tutundum ve eve geldim. Evde yavaş yürümemi öğütleyen
terlikler çok ses yapıyordu. Kış gelmedi henüz, ev botlarım ortalıkta yoktu. Bunlar
çabuk unutuldu. Yazlık terlikler sürekli bir hedefe dönüştü arkadaşım için. Ona
misafir terliği aldım sonra. Onun adına çıktığım yolda bir psikiyatriste gittim ve
dedim ki, ben bir masal yazmak istiyorum, okulda da bu konu var. Aslında bir kitap
alamadım. O kadar çok ağladım ki o masal için, anlatamam. Benim masalımı kimse
okumayacak gibiydi. Merdivene tutundum ama yaşlılık izlerini silmedi elimdeki
çanta. Daha komik bir şeyler yazmalıydım çoğuna göre. Gülecek çok bir şey
kalmamıştı artık, bir iki şarkı dışında. Onları da evde dinlerim dediğimde, ünlü
doktor konuştu - çöz içindeki düğümü.
Okulun merdivenlerinde yürüdüm. Yıkılacak gibiydi duvarları ama iyiydi gene de,
sağlamdı yani. Panoda bir şiir okudum, gelecek de bir gün gelecek konulu. Beni üzen
yanı hayatın bütününü yansıtmasıydı. Hayatın bütünü beni yansıtmıyordu. Çocuklar
türkü okur mu bilmiyorum ama okulda şarkı söylediğimde ailem bana alkış tuttu.
Örgü etek bluz takımı giydiğimden desenleri konuşulabilirdi belki ama konu bizi
anneannemin dergilerine yönlendirdi. Onun bir hırkası vardı, konuşmaya renk kattı.
Miras olarak az bırakmış komşunun kızına ama oğlu nasılsa zengin diye düşünmüş
de olabilir. Onlara çaya gittik ve yolda bulduğum bir kuru yaprağı defterimin arasına
koymamaya karar verdim. Konu çok uzamıştı ve benim için anlamsızdı. Birden fazla
yolu vardı kaybolmanın. Gazeteler sıraya dizilmiş de haberim yok. Hepsini de üst üste
durduğu yerden alıp kapının önüne koydum. Kapının önünden ayakkabılarım çalındı.
Bunu asla komik bulmadım. Gazeteleri alacağına ayakkabılarımı almış biri. Ondan
sanırım biraz da hüzünlü bir müzik açtım ve bunu gençliğin sorunu olarak düşünüp
rahat bir nefes aldım.
Parfümüm o konsere uygundu artık. O günden sonra beni soranlara o grubu tavsiye
ettim ve kapımı onlara kapattım. Okulda sevdiğim biri de olabilirdi ama yoktu... o
kendi ülkesinde okuyordu aynı şiiri, ben de kendi evimde. Olay bu dedim. Parfümün
değeri tartışılmamalı. İnsan iki laf etmek için hayatı zehir etmemeli.
Küçükken düşmüştüm yolda yani kaldırıma yakın araba geçmeyen bir yerde, dizlerim
kabuk bağlamıştı. İlk dizlerim kabuk bağladığında çok ağlamıştım, sonra fazla
ağlamadım ama kabuğuna dokunmamam lazımdı. Portakalın kabuğunu gözüne
sıktın mı hiç, çok komik oluyor, o zaman da ağlamamıştım. Az ağlamıştım. Tiyatroda
da eşekler vardı, pek yadırgamamıştım seslerini. Doğada olan şeyler bana coşku
verirdi ama evde aynı coşkuyu hissetmek için bir tek televizyonu açmak yetmezdi.
Merasimler bitmedi, marşlar hep okundu, saygıyla karşılandı her şey, yürürken
salonun yerlerini süpürmeyi akıl eden bir robot vardı artık evde demek ki, ne güzel...
jetgiller aşırı komikti ama sokakta hiç aklıma gelmezdi doğrusu. Kabuk bağlayan
dizlerim aklıma geldi, yaraya merhem olarak bir şey sürdük ama kan kardeş olmak bu
olamazdı.
Evdeki küçük terazinin içinde bozuk paralar duruyordu. Onları teraziye
doldurduğumda ben de fena hissetmiyordum, bir katkı gibi. Teraziden alırken de yani
en fazla bir içecek ve bisküvi gibi... sorun yok aslında ama konu kazanmak olunca ben
kendimi çok anlamlı bir kütüphanenin içinde ne okuyacağına karar verirken bir
dünya turu iptal etmiş biri gibi hissediyorum bazen. Bunu istediği noktaya taşır
insan. Dün ne dedim arkadaşıma? Anımsamıyorum. Pek fazla anımsamıyorum.
Şimdi misafirliğe gidip çay içelim dede dermişim. Onu anımsıyorum. Demek ki bana
da annem anımsattı. Oysa ki benim konuşmamla ilgili bir kutsal inancım vardı, hiç
yıkılmadı. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur demek konuşmak mı demek yani?
Neyse işte, yolda bunları yazmaya karar verdim ama ne yazacağımı bilmiyordum.
Sınav kağıtlarım bana bunu anımsatırdı sıklıkla. Tuhaf şey değil ama gerçekten de
hayatın en güzel çağı denilince bir asırlık bir gündem gelirdi aklıma. Evdeki pomatı
ecza dolabına koyup kapağını kapattım ve sokaktaki eczaneye indiğimde yanımda
bozuk para yoktu, buna çok sevindiğimi anımsamıyorum aslında. Oyuncak topun her
boyu vardı evde ama piknik hariç oynamıyorduk eskiden, acaba onun mu etkisi oldu
sokaktan eve kedi almamızda? Belki de. Satranç takımını kaldırdık, piyonlar anında
bitti, ben de güldüm. Kafamı karıştıran şey yolu bulmak için ilerlemenin anlamında
yoktu. Birkaç kitap daha sıraya dizildi. Ne okumalıydım?
Çizgi film festivali ile kiraz festivali benim için aynı şey değildi. Bunları
düşünebilirdim rahatlıkla ama soran kimse yoktu. Yanıtlar hazır fakat bir yolu yoktu
gitmemin. Aslında denizde yüzmeyi öğrenmiştim ama gene de havuzda bone takmak
eğlenceliydi. Klor kokusu bana iyi geldi alıştıktan sonra. Havuzun içinde yüzen bir
deniz yatağı vardı. Yani biz onu mutlaka çıkarırdık ama dizimdeki kabuk ıslanmıştı ve
ben biraz mutsuz oldum. Acaba gene kurur muydu yoksa yara gibi mi görünecekti. O
zaman merhem kötü görünmedi bana. Ojeleri çıkardığımda kolay oldu diye
düşündüm gene. Kolaydı işte, ne bileyim ben. Bir şey de kolaydı. Ben bir iki şarkı
söyledim anneme, o kolaydı.
Bunları bulmak isterdim her okuduğumda ve bu doğru ama her okuduğumda ben
aynı ben değilim. Bazen spor, bazen felsefe ama akılda kalmalı inan ki... kusurları
örtülemeyen bir neyim var anlayamadım inan ki? Bağırmaya değecek mi? Sokakta
değilse de toplumda kabul görür mü? Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu
söyleyeyim. Aynı zamanda da bir bakıma büyük bir kısırdöngü içinde beni yakalayan
bir sorun olsaydı eğer, konusu ben kendim olamazdım. İnsan asla tek başına
kısırdöngü yaşamaz. Sözlük okursun dedi içimden başka bir ses. İkinci harften sonra
yine aileme verecek bir haberim oldu, kelime içerikli bir konuşmaydı bu. İçinde
cümleler vardı ama konuşma yoktu. Bu kadarı sürekli olabilir... kitap gibi yazarız ama
konuşmak için bir neden de bulamıyorum inan. Sevgili çocukluğum, bana küstün
mü?
Peki haydi hoşça kal şimdi. Belki bütün plan baştan yazılır ve bugün havuza girmem.
Ben çocukken çok küçük yaşta yatağımı toplamayı öğrenmişim, pijamalarımı katlayıp
kenara koyarmışım ve de giyinip odamda beklermişim. Bunu sıklıkla anlatırlar.
Çocuk olarak anlamıştım ki ev derli toplu değilse sokağa çıkılmaz. Sokakta dokuz taş
oynamam tamamen kendi beceriksizliğim ayrıca bir oyun daha vardı, şişelerin
kapaklarıyla oynanıyordu ama şimdi tam anımsamıyorum. Sahilde rengarenk taşlar
vardı, çakıl taşı vardı mesela, rengarenk midye kabukları vardı ve de onları bir
torbaya doldurup geri atmıştım. Balık görmeyi sevmezdim fazla ama mutlu
olduğumu anımsıyorum. Balık ayıklamayı asla beceremedim ve balık hazır yense iyi
olur diyenler arasına katılmıştım bile.
Yazın yapamadığım bir şey gibi değildi kartopu oynamak. Yazın da oyun oynanırdı,
kışında oynanırdı ama ben sevimli bulduğum bir şey yaptım ve eteğimin altındaki
kilotlu çorabın çift görünen yüzünü ters giydiğimde tekrar düzüne çevirip bir numara
büyüğünü aldım ama renk olarak değil de kartopu deseni olarak düşünmek isterdim.
Sağlıklı bulduğum bir konu da kartopunun kendisinin kardan adamın havucunun
rengini alan sokaklardı. Güneşin batması beni mutlu ederdi eskiden.
Gizli saklı yaşanan şeylerin biri bile duyduklarımla örtüşmedi ne yazık ki... bir tabu
gibi ele alındı bazı konular. Bana küfür etmeyi öğreten büyüklerim bana bir şey
öğretemediler ama kitaplarda var. Bazen de düşünüyorum da yolda düz yürümek çok
önemli bir konu, sabit pazarı düşünüyorum mesela ama balık demeden aklıma bile
gelmiyor yeri. Belgesel fotoğrafçılığı çok ilginç bir konu ama ben kendi kitabımı
okurken kitaba önyargıyla yaklaşan bir ses duymayı sevmediğimi anlamış oldum
gene. Denize düşen çakıl taşı sesi miydi sizce?
Olsun artık televizyonda önyargılar da mı tartışılıyor, olsun artık sanat adımını bizim
eve de mi attı, olsun artık çocuk değil miyim? Bu nasıl bir gürültü böyle ki saygı nedir
bilmiyor. Saygı nedir bilmemek çok kolay bir şey. Önemli olan biraz daha insan gibi
yaşayabilmek. Yatak odamla diğer odalar arasından vapur geçiyor. Peki yeşilin tonu
sokakta olduğundan değil benim bakışımla renkleniyor. Peki anladım samimi olarak
yalnızlık bir tutku gibi beni sarıyor ve yeniden doğup gelince paylaşacağım bir
belgesele dönüşüyor. O konu ne olurdu? Kızların sorunları. Okudum ben binlerce
değil ama boşanma ve sorunlu ilişki kitabı. Bir ego sorunum yok ama kurallara
uymaktan bunu mu anlamalıyım yine, anlayamadım.
Enerjinizi çimlere atın artık. Kimsesiz yaşanmıyor diyeceğim yıllara çok kalmadı ama
ben aynı insan olarak penceremi açmak ve temiz hava almak istiyorum. Temiz
havanın benim için anlamını tatmak ve evin içinde yaşamak istiyorum. Kazaklarımı
sıraya dizdiğimde kilimlerle aynı mutluluğu bana versin istediğim de bu mu? Bir film
setindeyiz ve bunlar da harfler... filmin ilk karesinde ben anlayış beklentimi anlatan
bir yolculuğa çıkıyorum eve döndüğümde yanımda bir çakıl taşı var. Reklamlarda
bunları görmek isterdim doğrusu. Bana anlamlı gelmeyen seslere kafa yorduğumu
sanıyorsunuz. Ben neyi anlatamamış olabilirim ki anlamamış olayım?
Pastanın üstü çikolata kaplı... Haydi git ye:))
yani ben gerçekten de bu şekilde
resim kabiliyetimi anladım
ama bu şiir
kendi kaderimden sadece bir gemi
iki ağaç
ve bir zakkum
görünürken
bütün şiirleri
sonsuz destanları
binlerce şarkıyı
ve peygamberler tarihini okuyacağımı anladım
bir de eğitim almaya devam ederken
başka mesleğim olmadığından ingilizce çalışmalarıma ağırlık verdim
çocukluk anılarımı kaleme almıştım
yani gerçekten bu kitaplar vardı
BUNUN NEYİNİ ANLAMADINIZ DA VEİMDE BAĞIRDINIZ DURDUNUZ
VALLAHİ DE BİLLAHİ DE BEN KARIŞMAM
Toplumda Bireysel Takıntılar: Herkesin Kendi Mini Deli Hastanesi
Toplum dediğin, aslında bireylerin birbirinden komik takıntılarından oluşan dev bir mini deli hastanesidir.
Mesela, “Telefonum şarjı %20’ye düşmeden yanımdan ayrılmam” takıntısı var. Bu kişiler, şarj aleti olmadan dışarı çıkmaz, pil azaldığında panik moduna geçerler. Kısaca, modern dünyanın ‘şarj bağımlıları’!
Bir de vardır ki, saçını her sabah NASA mühendisleri gibi hizaya sokar; en ufak bir tüy bile yerinden oynarsa, “Bugün kötü gün!” diye ilan verir.
Toplumda bazıları var ki; “Instagram’da fotoğrafımı beğenmeyenlere alınırım.” İşte gerçek sosyal medya savaşçıları!
Kimi “Kahve fincanım tam ortada değilse günüm mahvolur” diye takıntılıdır. Kahve, sadece içecek değil, hayat demektir sonuçta!
En eğlencelisi de “Bir şeyler yanlış giderse, önce interneti kapatıp açarım” ritüelidir. Çünkü teknoloji de bazen insan gibi davranmalı!
Sonuçta herkesin kendi minicik garip takıntıları var, ama toplum böyle renkleniyor, hayat böyle eğlenceli oluyor. Takıntılarını sev, çünkü onlar seni ‘eşsiz’ yapıyor!
En zor değil mi ki her cümle bir noktaya varacak. Kendi cenazemi anlatacak değilim ya,
elbette biri anlatacak... Hani demiştim ya size hayat bir papatya ise içimde büyüyen, ruhumla
yeşerip, aşkımla yücelen. En küçük yaprağını hak eden biri olsa, çoktan ölse de o yaprak
içimden koparınca. Sonra bir gün odamla baş başa, bir şey öğrendik gözümüzde yaşlarla.
Bilmek için öğrenen ve bilip bilip de öldürenlerin arasında, Lawrence yaratımı bir dünyada,
pek çok çiçek gelmiş de bir araya, meğer papatya buymuş aslında. Çoğulun bireyleşmesi,
kusursuz demokrasi. Papatyamı büyütürdüm hep o masum hayalle, yok saymak kolaydı
bilmezden önce. Papatyam yeşersin diye okuduğum o romanda, nereden bilebilirdim? Yine
'geçmiş' oldu bir hayal, bilim adamlarınca, öğrenince. Neden kızdım ki böyle, alt tarafı bir
düşünce. Beni doğuran sizler övünmeyin boşuna, doğan ben olmayınca. Sek sek oynamak
hayatla, taşımı uzağa attım, şimdi taşım sekizde, basmamalı çizgilere. Yanarsın. Oyun biter.
İşte korku o anda, biri çıkarsa ya cama 'haydi çocuk uykuya' ama taşım sekizde. 'Kızım bak
ne tatlı rüya' katilleri hayatımın, övünmeyin boşuna, ben çoktan ölünce, taşım kaldı sekizde.
Ben bir ölü oyunun çok dışında, kaderiyle baş başa. Amaç orada, bense hala buradayım.
Bekliyorum hep o aynı yerde, incecik kanatlarımla gelip sevsem seni. Ben korkuyorum, özgür
bir kelebeğim. Sen ise kök salmış toprağına, işte o kökler beni korkutan aslında. Sevda
suyunu değil de, şehvet şarabını sana sunan, koparsan köklerini, yok etsen bizi ayıran
benliğini. Ne öldürdün o benliği, ne de bir şey verdin sensizlikten başka. Bir öfke ile boğdum
aşkımızı, öyle güçlüymüş çırpınıyor hala. Artık kendim değilim belki, Bodrum (kasaba) değil,
Bodrum değilim. Bu Bodrum'a son şiirim. Anladım o ben değil. En çok inandığım, umutlar
bağlamıştım, gene yalnızım, gene yalnız. Küçük şehvet kasabası, sahte sevdalar diyarı, artık
ruhum senin değil, şarkılarım senin değil. Tutku mu dedim sana, tutkulardan bir cennet mi?
Aldın gittin aşkımı, biraz benim olamadı. Küçük hevesler sundun, bana hiçler getiren, sıcak
dokunuşları hep en başta bitiren. Ne kaldı gene bana, gene bana benden başka. Bu Bodrum'a
son şiirim, anladım o ben değil. Keşfetmek istiyorum, aşk gibi, şiir gibi, bir kediyi tapılası
sevmeyi. Tüm ihanetleri savunur buluyorum kendimi ve 'gerçek' denen o sokaktan bana
bakan kediyi. Sizin sokakta kaç kişi bu kadar kendisi? Asla gizlemez kendini yalanlar ardına,
sizden fazlası var bu şirin yaratıkta. Kiminiz köle olmuş paraya, varamamış yalnızlığın
tadına, kendine yetmeyi öğrenememişler. Huzur nedir, keyif nedir, nerededir bilemezler.
Görünmeyen uzaklara bakıp durmayın, kör gözlerle sokakta aldanmayı bırakın. Baksanıza
buraya, bakıp da görsenize. Bakın artık sobanın yanındaki kediye. Yazıp sakladıklarım, yırtıp
da attıklarım, ben bir korkak yazarım. yazarken ne kadar yakın, okurken o kadar uzak
olmaktan korkarım. Kendim kadar yakın bulur yazarım da sizlere, bir de içimden okudukça
okumak gelse. Bir kadeh şarap içtim, ne şarap var, ne kadeh. Uzaklardaki aşkıma sarıldım,
öptüm. Kulağımda saatin tik takları, pek çok zamanlar aştım. Bir şairle buluştuk, yiteli epey
olmuş. Yalnızlık buysa eğer, korktuğum kadar yokmuş.
Zenginlik Sayfasında
Bünyemi benden iyi tanıdığın halde neden kendine sınırlar çizdin? İşte çılgın bir kalabalığın
ortasında mahcup olmayan biri kaldı mı diye sorunca aldığın cevap: Nasıl gidiyor?
İlgisi kaldı mı zengin olmakla? Kaçırdığın otobüs, yolun başındaki endişelerinin başına
gelmesini istemeyişinle endişelenmek istemeyişin arasında hiç bocalamamış olman çok hoş!
Sanırım bu zenginlikle ilgili.
Zenginliğin İyi Yanı
Sen hiçbir şeyi yapamıyorsun! Ne güzel, bana anlatıldığı kadarıyla herkes halden anlamasa
da beni anlıyorsun da ben ne bileyim kimi nasıl anlıyorsun derken eşyalardan söz edildiğinde
bir hediye alıvermekten söz edemeyecek hale de getirmedin beni henüz, öyle mi? O kadar
ağladım bana bunu anlatacak gün olarak bunu seçmiş gibi değilsin.
Aslında temiz bir sayfa bu, anlayış bakımından eşitlik şurda, biz nasıl şükür nedir bilmeyelim
derken neden bahsettiğimi anımsa. Anımsa! Yüzük? Törpü? Ayna? Ev? Araba? Kasa?
Anahtar! Bakın bu o kadar zor değil. İnanmak isterseniz anahtar başta değil, sonda da değil.
Bunu çok iyi incelemiş biri de ondan, olabilir... ben de düşündüm biraz dediğim kendi
yaratımım falan değil, o ne ya canavar mı bu?
Çok güzel bir sayfa ve sayfanın sağında kırılgan bir yapım yok -olsun yazarsın demiştin ve
öyle bir konuydu ki ben buna sevinmiştim!!!
İnanmıyorsun bana.
Teşekkür ederim.
Anımsat.
Peki her şey ve de bereketli olanlar var. Sebzeler ve soğanlar var. Eşyalara yatkınlığım olsa da
havada anlayıp yerde bulduklarım yok mu? Seni gökte ararken yerde buldum derken
mesela...
Sen benim için sınırları çizdiğinde kendi sınırsızlığından hiç korkmadım aslında.
Kendi sınırsızlığın kendi sınırlarını çizdiğinde çok korkutucu olabilirdi.
Ne demek istediğini de anlamadım çünkü o zaman.
İnsan umarım şimdi daha iyi olan olur derken iyi olan kazansın demek aynı şey mi?
Nota bunlar, nota.
Zenginlik Uğruna
Yarın için kolay bir tarif var elimde diyorsun, acaba sen kimi soruyorsun? Biraz toplandık da
herkes anladı paylaşmanın iyi yanını. Sevginin iyi yanı vardı da o sadece an meselesi şimdi.
Birazdan büyük cüssesiyle gelecek cümlenin içine silsile halinde neşesi. Kayınpederine
soracak olsaydım biraz daha kolayı vardı, sorsaydım keşke, sen soramadın mı diye... ya şu
hanım da her filmde var ama ne yazık ki elindeki hep de nargile. Nafile diyormuş da kim
duyacak onu şimdi anlayacak sanki niye? Kayınvalidene sorsaydım olay daha da basitti ve
elindekinin değerini bilen bir yapın varken sorsaydım keşke, ah bu kız şimdi kaybetti. Herkes
bildiği küçük bir sır gibi saklıyor nakışlarını ama aslında bizim kasabın en kebap satt anten
taktığı gün televizyon açıktı zaten. Açıp kapatalım oldu olacak derken, ben yazarlar böyle
şeyler yapmaz derken kapattım da biraz da bana baktı.
Kim dedi o lafı sence? Şarkı bize yazılmamış, bizim yazmamız gerekecek... öff, amma salak,
ne kadar bencil, nasıl da uzattı. Ben gerçekten kimin nesi olduğunu takmadım da kadının
rüyası hiç çıkmamış gibi çamura yattı da sonra biraz anlayınca aklına yattı. O kadın var ya
aklına yattıktan sonra aslında birkaç film daha yaptı da oynattı. Tek istediği beni kırmamak
ama gerçekten de bu noktada bunun bir kolayı vardı.
O konu bu sayfada yazılı mı ki şimdi bana taktı kim dedi?
Bu mu zenginliğin iyi yanı?
ben konuyu dağıtmaya çalıştım pek derdim olmadığından, o başka biri adı Yusuf olacaktı
demek ki. Belki... evet. Olabilir ama konu dağıldıkça bu konuya taktı. Alışkanlıktanmış bizim
bu konu, asırlardır bu şekilde yaşamamızdan belliymiş, demin. neyse, her neyse o film. Ben
okurum sonra... nasıl da kendinden emin!!!
Emin olma diyor ama...
Şimdi ektiğimiz tohuma gelince o seneye kalmaz bolca bereketli bir şey olur. Her iki
durumda da bir bilene sorulur. Yaşasın korkusuzca yaşamak derken hangi ürün daha faydalı
olur? Sonraki seneye de biz. Kardeş payı yahu! Zenginliğin iyi yanı.
Beni ararken kimi buldunuz?
Zengin Varlıklı Nedir?
Nedir bu? Ben onu sonra dinlerim, olur mu? Bak şakerim aslında kabiliyetin var ama
suçlandıkça kimseyi suçlamamayı öğrenmek zorunda değilsin. Bunu ne açıdan dediniz? bu
işte özgürlük. Bunun için fal açmadım, bu zaten özgürlük barındıran bir his değil, bir durum
olabilir ve o da sorun değil. Sen beni anlamasan da olur ama benim sevdiğim birini anlayınca
beni anlamasan da olur derken aramızdan geçen buz kütlesine sıcak hava üflemekle olmuyor
bu işler. Paralarımız küresel ısınmaya akıp gidiyor. Sen dışlanmak nedir görmemişsin be! Bir
de şimdi bak, dünya neler okuyor.
Sadece bir salak yetmez bize, konser salonu dolsun veya taşmasın ama ben gerçekten
konserden çıkan insan matığını taşıyan bir şarkı bilmiyorum, sen nereden duydun, inan.
Aklımın en sağ köşesinde kendi yazdığım manasız iki yüz sayfalık satırları açıklamak geçiyor,
peki. Zenginlik uğruna değer mi ki?
Değer.
Ben çünkü burcum boğa diye biliyorum zenginlik nedir ama ışıklar yanıp sönerken dün ben
hesaplamamıştım bunları yazmayı ve beni övdün. Yalan nedir anlaşılınca da hepimize birden
sırtını döndün. Televizyon açıkmış da, duyan duymuş, gören görmüş.
Sen hangi ışıkla söndün? Zenginlik uğruna.
Yaklaşık olarak iki konuda iyisin... birisi senin özelin ve öbürü benim sözelim değil diye
bunları sesli okuyarak bana sözel sahtekarlar yollama bak çarparım bi tane, öbür cehennemi
boylarsın. Bu da burada bu! Zenginlik uğruna.
Kitabı okuyarak iyi niyetini bulamadığın cümleyle bana bakıp yarın ne satacağımı sorma, ne
satarım ne de satın alırım. Kalırsın dımdızlak ben karışmam bak. Zenginlik uğruna.
Zengin Giyim
Kaçıncı soruşun diyeceksin değil mi? Daha birinci okuma iyi mi... Bir gün dönüp baktığında
ben bunları anlatmak zorunda olmayacağım. Zaten mecbur değilim ben varlık anlamında
açıklama yapmaya ama nedir? Zengin varlıklı nedir? Bak ne diyeceğim: camiden çıktım Allah
diyen var mı sormadım, aklıma geldi de Allah diye kendimi yormadım, sonunda anladım
ama Allah bildiğinden açıklama da yapmadım fazla, zengin derken ne anladıysan odur. Evet
odur.
Meğer bunları ben yazıyormuşum. Bir anlamda not alıp ders alıyormuşum. Faydası büyük
ama ben kendime de yazmıyorum bunları... kimse bu anlamda üstün değil. Çaresi var diye
aklımdan geçiyordu, yolları var diye kalbini açıyordu, sözleri çok diye herkese neşe saçıyordu
ve aslında düşünmemek elde değil.
İki satır arasında aklı olana dediniz. Akıl sağlığı şart ama maneviyat dinlediniz. Seçtiği
kitapları her eve seçtiğinizden bence asıl yankılanan bir iki lafı yazılı olan! Peki ama ona ne
dediniz?
Zengin varlıklı.
Aslını istersen ben senin kütüphane müdürün de değilim, bakıcında değilim, yazlık bekçin de
değilim, dedi. Bence dedi! Diyelim.
Hazır o kadar anlaşılmışken biraz gelir seviyesiyle ilgili sordum, sorma dedi. İyi mi?
İki satır önce sor dedi, sonra sorma dedi, sonra mutlaka sor dedi. Üçüncüsünde hayır yoktu.
Bu konuda ne düşünüyorsun?
Bir daha sor bak sana ne soracağım dedim mi hiç, dedi.
Yok dedim.
İyi o zaman. Demek sen saçma şeyler sormuyorsun dedi.
Bence sen... ???
Zengin Olsaydık
Maddi durumumuz iyi olsun. Maddi ihtiyaçlarımızı karşılayalım. Sen bildiğim bilmediğim
tüm ihtiyaçlarımı karşıla gerçekten de. Maddi konuları aramıza engel gibi sokmayalım.
Maddi hasar ile hiçbir şeyi ve kendimiz tehlikeye atmayalım. Maddi anlamda rahatlık
dileklerimizi farklı dileklerimizin üstünde tutmayalım. Şu konu iş yerinde ne ki bu soruna
sonsuza kadar bir daha geri dönmeyelim. Maddi durumumuzu bilemem anlatabildim mi?
Resimli sunum lazım olur mu? Nereye çağırsalar gidilir mi? Maddi anlamda bize bir örnek
temenni edildi mi? Televizyonu açacak olursa diplomanın değerini anlarsın.
Sen gerçekten de maddi diyemeyeceğim arınmışsın. Sen beni anlarsın ama şimdi hangi
alanda insan bir rahat etsin? Sen yaptığın için, sen yaptırdığın için, sen yapmadığından veya
ben yapamayacağımdan açılan konuların arasına karışırken bir huzur kapladı içimi ama
söylemeden edemeyeceğim, okudun, okumadın, anladın, anlatıldı derken yapamayacağım,
sevdin sevmedin derken büyüklük taslamayacağım. Herkese verdiğim değeri ben görmeden
sırtımı yaslamayacağım. İstesem de sana kafa tutamam diye bana kafa tutulmadı derken
duyduğum o sessizlikle kulaklarımı kıyaslamayacağım. Zenginlik yolunda biraz daha kalalım
ve ben seni asla unutup kendimi haklılık uğruna bir diğer alanda aynı dili konuşurken
bulduğumda artık beni ilgilendirmediğini sandığım kadar farklı bir yerde
umursamayacağım.
Sen gene de sen...
Kolay
Basit
Oldu bil sen onu
Bu kadar basit diyen birisi için hakikati saklamayacağım
Zengin Olunca
Kuş gibi özgürsün, yanlış evin damındasın. Aslında çok keyifli senin farkını bilmek ama
bunda uzakta bir nasihat var hepimize anlatmak istediğin. Gerçekten de ne maksatla bize
kendi iyiliğini tattırdın da geri aldın? Sen zengin bir kızın hayallerindeki kralsın. Her şeyi
satın aldığına göre şimdi senin çalıştırmak için birilerine ihtiyacın vardır. Her şeye gücün
yettiğine göre bu senin için bir oyun gibi demek ki.
Bana bu örnekleri ver çünkü ülkece ihtiyacımız var! Kasım ayının ilk günlerinden sonra yeni
bir yardım kampanyası başlatacaksın ve yaptıkların ile yapacakların benim hayalim mi senin
hayalin mi emin değilim. Sen zen bilimi ile aktif bir hesap yarattığında ben çıtayı
yükseltmiştim ve kendimden de emindim. Akıl sağlığı adına kesinlikle senden yanayım.
Bunlar kendisiyle konuşan birinin ne dediği çok sorun değil de bunları herkese yazıp
anlatmayalım şimdi.
Karneni aldığından beri daha tembel görünüyorsun, işe girmedin. Hazırlığı bitmiş ama
tamamlanmamış bir yolculuktan söz etmek isteyen de kim? Kolay okunan bir şey olması için
çaba harcamalısın. Bana çok küçük bir hediye almışsın: zen sanatı defteri. O şekilde
düşününce insanlar dinliyor seni. Sen zenginliğin ve zengin olduğun için sahip olduklarının
farkındasın demek ki. Ben sana şimdi ne diyebilirim?
Kaçma diyemem.
Korkma diyemem.
Uç diyemem.
Akıllı mecazi yatırım hesabı diyemem.
Anti parantez diyemem
Şaka yapamam.
Ama bir şey diyeceğim sana: çok tatlısın.
Zengin Olma Hayali
Hayret doğrusu, zengin olmak ne zaman bu kadar düşünülebilir oldu. Değildi eskiden o kadar
düşünülebilir belki de, küçücük çocuk pahalı oyuncak isterdi ve artık zengin olmak istiyorum
diyemeyeceğini zannederdi. Kaşla göz arasında muhabbeti artıranlar da zenginliklerine
zenginlik katacaklardı ve dünyaya mutlu insanlar gibi bakacaklardı. Bu sonraki işti aslında,
onlar şimdi simit kaç lira olsa da alacağım derken gördükleri sonsuzluğu yarım elma gönül
alma diye anımsatacaklardı. Haykıracak doğrusu olanlar bitenler de akılları incirli pekmezin
tarifinden nasihat alacaklardı. Yaygın bir kanı var ki bunlar günlük hayata nüfus eden
zerrecikler ama sana sormak gerekirse benim tek arkadaşım bana ne dese olmayacaktı. Yalın
ayak yürürken kumsalda gördüğün çocuk sana tenha bir yerdeki duruşunda bulduğun büyük
çoğunluğun huzurunu alkışlatacaktı. Yaklaşımın çok güzel ama neden sadece beni anladığın
hissine kapılıyorum ki? Zengin olduğun için o da iyi de manevi huzurumuzu bilmeyen
olmayacaktı.
Şimdi en anlamlı günün mumlarını içimden geçirdiğim "boş ver bana sen lazımsın" dilekleri
süslerken geçen yılların üzerine bana pastama yazdığın mesaj "olsun bakalım" gibisinden ne
anlatacaktı.
Pazartesi Salı falan derken aklımın en uzak yerinde yazılı aşk anlaşılabilirliği birazdan
işimize yansıdığında yollarımız kiminle ayrılacaktı?
Ayrılık rüzgarları eserken efsanelerden koşup gelen acıma duygusu saklı bir hazine gibi
bütün yükünü sana verecekti.
Zengin olduğun için iyi bir limansın.
Sen de öyle delikanlı!
Hanımlar koşun bir haberim var. Yakında mutluluktan uçacak bir düğün var.
Kızlar anlamıştır beni ama erkekler eve kapanacaklardı.
Yok canım olmadı bu. Olmadı say sen. Sana ne katacaklardı?
Şu işi kurtar ben sana kefilim
Zengin Olduğun İçin
Şimdi madem ki bu durumdayız, konusu bu olsun. Bence sen aslında zaten bazı durumların
sadece tadını çıkarıyorsun. Biraz neşe kaynağı olunca da kızıyorsun, ilgi alaka bekliyorken
şımarıklık istemiyorsun. İyi anladık da yani ne açıdan sen de şimdi benimle aynı yolda aynı
huzurla duruyorsun! Koşarak geçtiğin için beni bu açıdan hoş görünüyorsun.
Geç bakalım benim heveslerimi, sabrettiğim gündemimi, yakınlardaki ünlemini geç de bana
hemen biraz anlamlı gelen bir hayat tarzı da ver. Zengin olsaydık derken hayal bile değil, ne
diye aynı cümleyi kuruyorsun? Anladım tamam, sözünde durup biraz başlık yazıyorsun.
Haksızlığa uğramak nasıl da zor. Zengin olsaydık belki bir etrminoloji bulurduk bu olanlara
ama o da sanırım ki ak ile kor. Olamaz böyle bir dünya, okuyorsun ama bir üst basamakta
belki küsüyorsun.
Zengin olsaydık neler giyerdik, neler yaşardık derken biraz bana yükleniyorsun gibime geldi.
Aslında bunu demek isteyen binlercesi senin bir hecene geldi. Heceliyorken yazmak değişik
bir his değildi inan bana.
Gayet açık konuşacağım, ağzımın tadı yerinde ve her şey bir numara. Benim bir hayalimi
silince de artık her şeyi siliyorsun. Bin kez anlattım sana ma hayırlısı derken sürekli bana
bakıyorsun.
Bunlar hangi alanda işime yarar diyecektim ama gene de bence senin de işine yaraması şart
oldu. Bir dostluktan söz edilemez ama biraz naz biraz da hırs doğdu.
Yalan söylememek lazımdır belki, bana bunlar muhabbet oldu.
Kaldıysa içinde heves, çıkıp yürüyelim biraz.
Ağladığın yerlede beni ele veriyorsun.
Zengin olsaydık anlardık belki ama anlaştık zaten oldu bitti.
İnsan sadece zenginlikten medet umabilir mi? Paranı harcayacaksın, işleri yoluna
koyacaksın, bazen harcayamayacak ama daha çok kazanacaksın, bazen sabır gösterip
inanılmaz istediğin bir şey alacaksın veya iş bulman lazım çünkü karnın aç... Aramızda hiç
fark var mı?
Evet.
Allah büyüktür...
Sen gerçekten de çocuklar gibi şarkı söylerken bunu dedin içinden. Bir gün çok güzel bir
türkü duydun efkarlandın. Bir gün biraz fazla düşündün klasik müziği belki ama hiç bunlar
için para harcamak gelmedi aklına. Derken çıktın bir yere gittin, hafif bir müzik vardı, bir
kahve içtin, kolayına geldi ve sen ödedin hesabı.
Gerçekten de şimdi herşey ne kadar güzel, ne kadar keyif veriyor insana diye düşününce her
şey sana mutluluk vermeye başladı ama bir ormandasın ve ağaçlar var sadece... haline
şükrediyorsun.
Sen şimdi sınırlarını anladın. Biraz tasarruf yapacaksın gibi de hissettin sen.
Dünyalar senin oldu ve kabiliyetli hissettin kendini birden.
Sen şimdi ne konuda kabiliyetlisin? Senin sınırlarını ve özgürlüğünü nasıl belirleyeceksin?
Sonra kırmızı şapkanı çıkardın ve gezmeye başladın, babaannenin yanına geldin. Kurt kaçtı
gitti mi? Bu soruyla bile fazlaca uğraşmadın mı?
Sürekli tasarruf modundasın ve yazıyorsun, çiziyorsun...
Her konuya böyle bak bakalım neler bulacaksın? Ayıp nedir bildin mi?
Kolay gelsin.
Zenginlik
Karnımız tok ve hiç kırık kalp yok diyelim ki... şimdi evde börek pişireceksin ve ağlamaktan
gözlerin şişmiştir senin. Sen hiç mi düşünmedin herkes ne yapıyorsa biz de onu yapıyoruz
diye? Çalışmak diye özetledin değil mi konuyu? Ne yapacaksın şimdi peki? Sen zenginlik
denilince aklına yatan daha iyi bir şey düşün bence şimdi. Gerçekten de o kadar sorun
olmadığı yerde düşün ki iyice zarar ziyan nedir anlasın turşu suyun. Kırlarda koşarken geldi
aklıma çocukluktaki yeşil bahçeli evlerin göründüğü sokaktaki hazır giyim. Peki ama şimdi
ne yiyeceksin ki? Öncelikle şu zeytin fabrikasının önündeki ağaçlar yeterli değil bakmak için.
Yazabilirsin ama sevabına tatmak için... Karpuzun suyunu çıkarıp bir nedenle çekirdeğini
atmak için. Hiç yok hiç... o kadar manevi huzurumuz yüksek ki anlatamam sana. Yeter ki her
gün sağlıkla geçsin bir de araba lazım araba. Şimdi geçtiğin köprünün tarihçesinden
başlamalısın, o da aklın varsa. Biraz bence çamura yat çünkü herkes sana bakmakta. Kendin
için üzüldün üzüldün, sen şu halinle kimin için üzülebilirsin ki? Gücün kuvvetin yerinde
galiba ama insanlar üzüm elde etmekte.
Börek pişirmek aynı konu olmuyor bir türlü! Fazla kilolarım da göze batmakta.
Sen de börek yapamıyorsun, az önce biraz zeytin yemiş biri de börek yapamıyor. Ne var
bunda?
Mutluluk aynı yerde dursa, bütün kitaplık resim yoluna sapmaktadır.
Aynı sokakta bir çitlerle çevrilmiş ev varmış, orayı almış seninkiler, çok iyi ya.
Biz bugün ne yaptık dedikçe sana herkes anlatmakta.
Birazdan zenginlik parayla değil diyeceğim, o an gelsin istiyorum. Elimde avcumda ne varsa
bir spor salonuna yatırdım ve belki daha hızlı koşmalıyım. Karadut ağacı için söz
veremiyorum, belki aynı yerdedir belki değildir. Haklının haklının yanında olduğu bir
yerdeyim. Çok iyi bir fikrim var ve bunu kendime saklamalıyım. Tek yapman gereken bu!
Yapmamam gereken şeyleri kendime saklayacağım! Mesela? Mesela kendimin olan bir
kemeri sıkamıyorum ama ben de kemerleri sıkmalıyım. Aslında hayat müşterek diye de
düşünmek lazım.
Neyse ki çok karlı bir alışveriş bu. Yarım kalan bir tasarımın anlamını bilmek gibi biraz. Asil
bir dokunuşun ilk keşfini yapmış eski bir antikacı dükkanı ve içindeki müşteri bunu dedi,
ben değil. Yankılanan bir ses var ve günün anlamını ifade eden cümleyi duyamadım bile.
Havanın güzel olması beni sevindirdi. Bir servet eder şu yüz kremi. Biraz dinlenmek için
neler vermezdim. Kaç kez söyledim sana, ben çaba harcamadan bu güzel yere ulaşanlardan
biriyim ama çaba harcamam da lazım.
Asıl önemlisi hep birlikte yaptıklarımızın anlamını yitirmemek derken herkese bir şey
söyleme isteği duymadım fazla.
Halden anlamıyor sayılmam sanırım ama rol yapma kabiliyetim zayıf. Hayırlısı derken
kendime geldim bir an.
Hiç anlamadığım bir konuda neden yorum yapmalıyım?
Asıl önemlisi sen de seninle gelen bir akıl ve mantık istiyor olmalısın. Çok mutlu olursun
umarım. Bu seni nereye kadar takip etti? Satıştan sonra gülümsemeden el sıkışmadan
gittiğinde ne düşünüyordun? Ben de bunları düşündüm. Umarım çekmecede duruyordur
kısa bir iş sunumunun son kopyası.
Kendime çok da fazla güvenmiyorum. Az miktarda sarı boya aldım. Onu diyordum. Bir tek
üstümüze yağan yağmur bilmiyor bunları. O da sadece bilmekle yetindi.