Sen olmasan... Seni bir lâhza görmesem yâhut, Bilir misin ne olur? Semâ, güneş ebediyyen kapansa, belki vücut Bu leyl-i serd ile bir çâre-i teennüs arar, Ve bulur; Fakat o zulmete mümkün müdür alıştırmak Bütün güneşle, semâlarla beslenen rûhu, Bu rûh-ı mecrûhu? ..
Sen olmasan... Seni bulmak hayâli olsa muhâl,... .................................................
Baban diyor ki: 'Meserret çocukların, yalnız Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk, dinle; Fakat sevincinle Neler düşündürüyorsun, bilir misin? ...Babasız, Ümitsiz, ne kadar yavrucakların şimdi Sıyâh-ı mateme benzer terane-î îdi!
Çıkar o süsleri artık, sevindiğin yetişir; Çıkar, biraz da şu öksüz giyinsin, eğlensin; Biraz güzellensin
Şu ru-yı zerd-i sefalet...Evet meserrettir Çocukların payı; lakin sevincinle Sevinmiyor şu yetim, ağlıyor...Hâluk, dinle!
(Rübâb-ı Şikeste`den) Tevfik FİKRET
KUŞLARLA
Kuşlar uçar, Ben koşarım.' Onların kanatları var, Benim kanadım kollarım. Kuşlar kanadını çırpar, Ben de kolumu sallarım. Uçun kuşlar, uçun kuşlar, Hepinizle yarışım var.
26 Aralık 1867 tarihinde İstanbul'da Aksaray'da doğdu. Asıl adı Mehmed Tevfik'dir. Toplumsal içerikli şiirleriyle ilerici düşüncelerin simgesi haline gelmiş, Türkiye'de Batılı sanat anlayışının yerleşmesinde büyük rol oynamıştır.
Oniki yaşında öksüz kalan Fikret, Mahmudiye Rüştiyesi'nde okudu. 1888'de Mekteb-i Sultani'yi (sonradan Galatasaray Lisesi) birincilikle bitirdi. Birincilikle bitirdiği bu okula daha sonra Türkçe öğretmeni (1892) ve müdür olarak hizmet verdi. 1891 yılında Mirsad dergisinin açtığı şiir yarışmasında birincilik kazanınca, edebiyat çevrelerinde adını duyurdu.
Edebiyat-ı Cedide'nin en önemli temsilcisi olan şair, 1894'te Malumat dergisini çıkaranlar arasında yer aldı. 1895'te hükümetin memur maaşlarından kesinti yapmasına tepki olarak Mekteb-i Sultani'deki görevinden ayrıldı. 1896'da Servet-I Fünun dergisinin yazı işleri müdürlüğüne getirildi; dergi onun yönetiminde Edebiyat-I Cedide akımının yayın organı durumuna getirildi. Aynı yıl Türkçe öğretmeni olarak Robert Kolej'e giren Tevfik Fikret o dönemde aydınlar üzerindeki yoğun baskılar sırasında birkaç kez gözaltına alındı, evi arandı. Bir süre sonra dergideki görevinden ayrıldı. 1906'da Robert Kolej'in hemen yakınında bir ev yaptırarak Aşiyan(*) adını verdi, eşi ve oğlu Haluk'la birlikte buraya yerleşti. 1908'te II. Meşrutiyet'in ateşli savunucularından biri oldu. Meşrutiyet'ten sonra Hüseyin Kazım Kadri ve Hüseyin Cahit (Yalçın) ile birlikte Tanin gazetesini kurdu. Gazete İttihat ve Terakki'nin yayın organı durumuna getirilmek istenince buna karşı çıktı ve Tanin'den ayrıldı. Daha sonra Mekteb-i Sultani müdürlüğüne getirildi. O günlerde çıkan 31 Mart Olayı'nı protesto etmek amacıyla bu görevinden de ayrıldı; ama öğrencilerinin ve Maarif Nazırı Nail Bey'in ısrarlarıyla geri döndü. Sekiz ay sonra yeni Maarif Nazırı Emrullah Efendi ile anlaşamayarak görevinden bir daha dönmemek üzere ayrıldı. İttihat ve Terakki iktidarına karşı çıkarak Aşiyan'a çekildi. Ağır bir şeker hastalığına tutulmuştu. Kolundan olduğu bir ameliyattan sonra öldü.
Küçük yaşlarda yazmaya başladığı ilk şiirlerinde iç dünyasından gelen sesleri yansıtmaya çalışan Tevfik Fikret, Muallim Naci ve Recaizade Mahmut Ekrem'in şiir anlayışları arasında uzun bir arayış dönemi geçirmiştir. Daha sonra Fransız şiiriyle tanınmış ve özellikle Françoıs Coppe'den etkilenerek kendi şiiri aramaya başlamıştır. Fikret'in Fransız edebiyatındaki 'şiirsel yazı' türünün etkisiyle dize sonlarını değişik eylem kipleriyle ya da eylemsiz bağladığı şiirleri, beyit bütünlüğünü kırıp dizeyi özgür bırakması aruz ölçüsünün katı kalplarını genişletmiştir. Fikret aşırı titiz tutumu ve en küçük ayrıntılar üzerinde durmasıyla kendine özgü bir üslup yaratmış ve çağına damgasını vurmuştur. Biçimsel kaygıları hiçbir zaman bırakmamış, sürekli yenilik aramıştır. Rübab-I Şikeste'de (1900,1984) , toplumsal konulara ağırlık veren şiirlerinin yanı sıra günlük konuşma diline yakın şiirlerinde vardır. Betimlemelerindeki ayrıntı ustalığı ressam kişiliğiyle de ilgili olan Fikret'in doğa şiirlerinde, doğayla neredeyse örtüşmeye varan bir uyum görülür. Oğlu Haluk'un, onun şiirlerinde büyük etkisi olmuştur. İkici şiiri Haluk'un Defteri'ndeki (1911, 1984) şiirler en iyimser ve umutlu şiirlerdir. Bu şiirlerinde Fikret oğluna ve Osmanlı gençliğine çalışkanlık, yurt sevgisi, hak ve hukuktan yana olma gibi erdemleri öğütlemiştir. Rübabın Cevabı'ndaki (1911, 1945) 'Sis' şiirinde acı, zorbalık, baskı ve haksızlıkları anlatmış, 'Tarih-I Kadime Zeyl' şiirinde de Mehmet Akif'in (Ersoy) suçlamalarına karşılık vermiş, din ve doğa konusundaki görüşlerini ortaya koymuş, kendisinin de doğanın bir izleyicisi olduğunu söylemiştir. Şermin ise (1914, 1983) Fikret'in, yalın bir dil ve kısa dizelerden kurulu dolaysız bir anlatımın egemen olduğu şiirlerinden oluşur.
Fikret 30 yaşlarındayken çevresindeki olumsuzluklardan etkilenmeye başlamış ve sorunlarına karşılık aradıkça, dünya görüşü yaşadığı dönemin kültür koşullarını aşmıştır. Özgürlük ve eşitlik anlayışı ezilen insanların çıkarları doğrultusunda toplumsal bir öz kazanmıştır. Sınıfsal çıkarlara dayalı yönetim biçimini eleştirmiş, belli egemen sınıfların koyduğu yasalara ve yönettiği devlete karşı çıkmıştır. Ekonomik hak ve özgürlüklerden yoksun bırakılan kitleleri kağıt üstündeki siyasal özgürlüklerinin bir anlamı olmadığını göstermiştir. Özel yaşamında da katı bir ahlak anlayışını sürdürmüş, kusursuz bir aile babası olmuş çevresindeki kaypaklık ve çıkarcılıkları hoş görmemiş, bu nedenle de pek az insanla dostluk kurabilmiştir. Fikret'in düşüncesinde en önemli yan insana verdiği önemdir. Ona göre bütün sorunların üstesinden gelecek, mutlu yarınları hazırlayacak olan insandır. İnsanın üstünlüğünü sağlayan duyarlığı ve sezgi gücü değil, düşünme gücü ve aklıdır. Öbür yapıtları arasında Tarih-i Kadim (1905) , Son Şiirler (1952; yay. Haz. Cevdet Kudret) sayılabilir.
sesi lazım bu adamın bana sesli şiiri
Sen olmasan... Seni bir lâhza görmesem yâhut,
Bilir misin ne olur?
Semâ, güneş ebediyyen kapansa, belki vücut
Bu leyl-i serd ile bir çâre-i teennüs arar,
Ve bulur;
Fakat o zulmete mümkün müdür alıştırmak
Bütün güneşle, semâlarla beslenen rûhu,
Bu rûh-ı mecrûhu? ..
Sen olmasan... Seni bulmak hayâli olsa muhâl,...
.................................................
Göz yumma güneşten ne kadar nûru kararsa;
Sönmez ebedi, her gecenin bir gündüzü vardır.
Evet,hakikatı hulyaya hep feda ederim.
Zaman olur ki vücudumdan ayrılır giderim.
hazin bir hayat hikayesi...
önceleri inancı olan ve bu doğrultuda şiirler yazarken sonrasında kendini dehlizlerde kaybettiğini itiraf edebilen bir insancık...
O dile getirebilme cesaretini göstermişti imanını yitirdiğini..ayağının kayıverdiğini...bir de söyleyemeyenler vardı....
Aşiyan'dan her geçişimde sanki onun 'Haluk! Haluk! ' diye ağlamalarını duyarım...
kolay değil..Paris'te din değiştirdiğini duyunca evladının gözler mi ağlar yürekler mi? ...; (
haluk diye tutturmuş biri
ama bizim asımımız var onlardan
o yüzden onlardan çok üstünüz..
(anlamayan varsa anlatayım)
fikride hür vicdanıda hür....bagımsız özgür bir şair....
HÂLUK`UN BAYRAMI
Baban diyor ki: 'Meserret çocukların, yalnız
Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk, dinle;
Fakat sevincinle
Neler düşündürüyorsun, bilir misin? ...Babasız,
Ümitsiz, ne kadar yavrucakların şimdi
Sıyâh-ı mateme benzer terane-î îdi!
Çıkar o süsleri artık, sevindiğin yetişir;
Çıkar, biraz da şu öksüz giyinsin, eğlensin;
Biraz güzellensin
Şu ru-yı zerd-i sefalet...Evet meserrettir
Çocukların payı; lakin sevincinle
Sevinmiyor şu yetim, ağlıyor...Hâluk, dinle!
(Rübâb-ı Şikeste`den)
Tevfik FİKRET
KUŞLARLA
Kuşlar uçar,
Ben koşarım.'
Onların kanatları var,
Benim kanadım kollarım.
Kuşlar kanadını çırpar,
Ben de kolumu sallarım.
Uçun kuşlar, uçun kuşlar,
Hepinizle yarışım var.
Tevfik FİKRET
DÜŞÜN ADAMI AYDINLANMIŞ ŞAİR
Tevfik FİKRET
26 Aralık 1867 tarihinde İstanbul'da Aksaray'da doğdu. Asıl adı Mehmed Tevfik'dir. Toplumsal içerikli şiirleriyle ilerici düşüncelerin simgesi haline gelmiş, Türkiye'de Batılı sanat anlayışının yerleşmesinde büyük rol oynamıştır.
Oniki yaşında öksüz kalan Fikret, Mahmudiye Rüştiyesi'nde okudu. 1888'de Mekteb-i Sultani'yi (sonradan Galatasaray Lisesi) birincilikle bitirdi. Birincilikle bitirdiği bu okula daha sonra Türkçe öğretmeni (1892) ve müdür olarak hizmet verdi. 1891 yılında Mirsad dergisinin açtığı şiir yarışmasında birincilik kazanınca, edebiyat çevrelerinde adını duyurdu.
Edebiyat-ı Cedide'nin en önemli temsilcisi olan şair, 1894'te Malumat dergisini çıkaranlar arasında yer aldı.
1895'te hükümetin memur maaşlarından kesinti yapmasına tepki olarak Mekteb-i Sultani'deki görevinden ayrıldı. 1896'da Servet-I Fünun dergisinin yazı işleri müdürlüğüne getirildi; dergi onun yönetiminde Edebiyat-I Cedide akımının yayın organı durumuna getirildi. Aynı yıl Türkçe öğretmeni olarak Robert Kolej'e giren Tevfik Fikret o dönemde aydınlar üzerindeki yoğun baskılar sırasında birkaç kez gözaltına alındı, evi arandı. Bir süre sonra dergideki görevinden ayrıldı. 1906'da Robert Kolej'in hemen yakınında bir ev yaptırarak Aşiyan(*) adını verdi, eşi ve oğlu Haluk'la birlikte buraya yerleşti. 1908'te II. Meşrutiyet'in ateşli savunucularından biri oldu. Meşrutiyet'ten sonra Hüseyin Kazım Kadri ve Hüseyin Cahit (Yalçın) ile birlikte Tanin gazetesini kurdu.
Gazete İttihat ve Terakki'nin yayın organı durumuna getirilmek istenince buna karşı çıktı ve Tanin'den ayrıldı. Daha sonra Mekteb-i Sultani müdürlüğüne getirildi. O günlerde çıkan 31 Mart Olayı'nı protesto etmek amacıyla bu görevinden de ayrıldı; ama öğrencilerinin ve Maarif Nazırı Nail Bey'in ısrarlarıyla geri döndü. Sekiz ay sonra yeni Maarif Nazırı Emrullah Efendi ile anlaşamayarak görevinden bir daha dönmemek üzere ayrıldı. İttihat ve Terakki iktidarına karşı çıkarak Aşiyan'a çekildi. Ağır bir şeker hastalığına tutulmuştu. Kolundan olduğu bir ameliyattan sonra öldü.
Küçük yaşlarda yazmaya başladığı ilk şiirlerinde iç dünyasından gelen sesleri yansıtmaya çalışan Tevfik Fikret, Muallim Naci ve Recaizade Mahmut Ekrem'in şiir anlayışları arasında uzun bir arayış dönemi geçirmiştir. Daha sonra Fransız şiiriyle tanınmış ve özellikle Françoıs Coppe'den etkilenerek kendi şiiri aramaya başlamıştır. Fikret'in Fransız edebiyatındaki 'şiirsel yazı' türünün etkisiyle dize sonlarını değişik eylem kipleriyle ya da eylemsiz bağladığı şiirleri, beyit bütünlüğünü kırıp dizeyi özgür bırakması aruz ölçüsünün katı kalplarını genişletmiştir. Fikret aşırı titiz tutumu ve en küçük ayrıntılar üzerinde durmasıyla kendine özgü bir üslup yaratmış ve çağına damgasını vurmuştur. Biçimsel kaygıları hiçbir zaman bırakmamış, sürekli yenilik aramıştır. Rübab-I Şikeste'de (1900,1984) , toplumsal konulara ağırlık veren şiirlerinin yanı sıra günlük konuşma diline yakın şiirlerinde vardır. Betimlemelerindeki ayrıntı ustalığı ressam kişiliğiyle de ilgili olan Fikret'in doğa şiirlerinde, doğayla neredeyse örtüşmeye varan bir uyum görülür. Oğlu Haluk'un, onun şiirlerinde büyük etkisi olmuştur. İkici şiiri Haluk'un Defteri'ndeki (1911, 1984) şiirler en iyimser ve umutlu şiirlerdir. Bu şiirlerinde Fikret oğluna ve Osmanlı gençliğine çalışkanlık, yurt sevgisi, hak ve hukuktan yana olma gibi erdemleri öğütlemiştir. Rübabın Cevabı'ndaki (1911, 1945) 'Sis' şiirinde acı, zorbalık, baskı ve haksızlıkları anlatmış, 'Tarih-I Kadime Zeyl' şiirinde de Mehmet Akif'in (Ersoy) suçlamalarına karşılık vermiş, din ve doğa konusundaki görüşlerini ortaya koymuş, kendisinin de doğanın bir izleyicisi olduğunu söylemiştir. Şermin ise (1914, 1983) Fikret'in, yalın bir dil ve kısa dizelerden kurulu dolaysız bir anlatımın egemen olduğu şiirlerinden oluşur.
Fikret 30 yaşlarındayken çevresindeki olumsuzluklardan etkilenmeye başlamış ve sorunlarına karşılık aradıkça, dünya görüşü yaşadığı dönemin kültür koşullarını aşmıştır. Özgürlük ve eşitlik anlayışı ezilen insanların çıkarları doğrultusunda toplumsal bir öz kazanmıştır. Sınıfsal çıkarlara dayalı yönetim biçimini eleştirmiş, belli egemen sınıfların koyduğu yasalara ve yönettiği devlete karşı çıkmıştır. Ekonomik hak ve özgürlüklerden yoksun bırakılan kitleleri kağıt üstündeki siyasal özgürlüklerinin bir anlamı olmadığını göstermiştir.
Özel yaşamında da katı bir ahlak anlayışını sürdürmüş, kusursuz bir aile babası olmuş çevresindeki kaypaklık ve çıkarcılıkları hoş görmemiş, bu nedenle de pek az insanla dostluk kurabilmiştir. Fikret'in düşüncesinde en önemli yan insana verdiği önemdir. Ona göre bütün sorunların üstesinden gelecek, mutlu yarınları hazırlayacak olan insandır. İnsanın üstünlüğünü sağlayan duyarlığı ve sezgi gücü değil, düşünme gücü ve aklıdır. Öbür yapıtları arasında Tarih-i Kadim (1905) , Son Şiirler (1952; yay. Haz. Cevdet Kudret) sayılabilir.
Insandan yana bir yazar.
ihtiyar balikci...